Çine’den gelen iki arkadaş öğle saatlerinde beni Aydın
Otogarı’ndan aldı. Karacasu ilçesine doğru yola koyulduk. Nispeten sıcak geçen
bir martın ortalarıydı. Aracımızın penceresinden ilk kez geçtiğim bu yolun
sağında solundaki manzaraları kaçırmamaya çalışırken bir yandan da laflıyorduk.
İlk dikkatimi çeken yol boyundaki bütün dağların, tepelerin karı erimişken
karşımızda, epeyce de uzakta görünen bir dağın, etrafındaki sarı, mor, boz
renkli çıplak dağlara nispet yapar gibi bembeyaz görüntüsü oldu. “Babadağ” dedi
Çine Yaşam Platformundan Ahmet Uslu. “Bakma öyle yassı ve küçük gibi
göründüğüne. Epey uzak bize, o yüzden öyle görünüyor. Çok yüksektir ve karı,
boranı hiç eksik olmaz”.
Öğleden sonra girdik Karacasu’ya bağlı Yeniköy’e. İlçeye beş
on dakikalık uzaklıkta, tarihi epeyce eski bir köydü burası. Ana yolun üzerinde
neredeyse 60-70 yıllık bir kahvenin önünde karşıladı bizi İsa Yıldırım. Bu
köydendi. Geleceğimizden haberi vardı. Kahvenin önüne konmuş çok eski ahşap bir
sedire oturmuş, öğleden sonra güneşine karşı çayını yudumluyordu. Kış
serinliğinin yavaş yavaş kendini hissettirmeye başladığı o öğle sonunda
güneşine ve çayına ortak olduk bizler de. Bir çay içimi sohbet ettik.
On beş dakikalık kahve molasının ardından İsa Yıldırım, bizi
jeotermal enerji kuyusunun açılmak istendiği yere götürdü. Toplantı akşam saat
20 gibi başlayacaktı ve daha epey vakit vardı. Aydın’dan doğru geldiğimiz yolu
bir 10-15 kilometre
kadar geri dönüp, sağ taraftaki küçük bir ovaya doğru saptık. Araçtan iner
inmez hızlıca akan bir derenin sesi geldi kulağımıza. Dereye doğru değil aksi
yöndeki iki üç dönüm kadar görünen geniş bir düzlükte beton dökülmüş tarlaya
gittik. Tam ortasında betondan bitmiş gibi duran borular ve onun hemen yanında
içinde açık kahverengi bir sıvının olduğu görülen kare şeklinde bir depo vardı.
“İşte burası jeotermal kuyusu” dedi İsa Yıldırım. Eskiden portakal bahçesi olan
bu tarlanın sahibi tarafından iki, iki buçuk yıl önce kiraya verildiğini,
bahçedeki portakal ağaçlarının hemen söküldüğünü söyledi. “Sonra sondaj
çalışmalarına başladı. Atı ay kadar sürdü ama ne buldular bulamadılar
bilmiyoruz açıkçası” dedi.
Kendilerinin buradan çıkacak olan jeotermalin zararlarının
ne olduğunu tam olarak bilmediklerini, ancak Buharkent, Pamucak tarafındaki
zararlarını duyduklarını söyleyen İsa Yıldırım, “Endişemiz o dur ki bizim de
tarımımıza kötü etki edecek bu jeotermal. Bir de burası Nazilli’nin içme suyunu
karşılayan baraja 6-7
kilometre uzaklıkta. Dandalas çayının da hemen yanı
başında” dedi.
Çayın kenarına gittik sonra. Babadağ tarafından süzülüp
gelen ak köpüklü yeşil bir su cıvıl cıvıl akıyordu. Suyun gittiği dağın adının
Turnalar, onun hemen yanı başındaki dağın ise Karıncalar olduğunu anlattı İsa
Yıldırım. “Bir zamanlar efelerin yatağıydı bu dağlar. O efeler kalmadı artık ne
yazık ki. Devirler geçti, zamanın zalim çarkı döndü. Şimdi hem dağlarda hem
ovada çakallar geziyor” dedi kafasını sallayarak.
Akşam, ortasında gri renkli kocaman varilden yapılma bir
sobanın yandığı kahvehane tıklım tıklım dolmuştu. Kahveci kocaman bir meşe
kütüğünü attığı sobadaki korunun saatlerce sönmediğini anlattı övünçle.
Toplantıdan önce Aydın’ın dört bir yanındaki, Tire’de,
Germencik’teki jeotermal santrallerin kadim zeytin ağaçlarını nasıl oldukları
yerde sapsarı kuruttuğunu, suların nasıl zehir aktığını ve bu sulardan içen
hayvanların öldüğünü, özellikle kadınların yaşamı korumak için nasıl içten bir
karşı çıkışla direndiğini gösteren video görüntüsünün sonunda, yaşının 75’i
geçtiğini söyleyen bir köylünün, “Devletin, iki şirketin rantı için, bizim
geçim kaynaklarımızı yok edecek jeotermali istemiyoruz” sözleri uzun süre
alkışlandı köylüleri tarafından.
Toplantıda Aydın Tabip Odası Başkanı, AYÇEP yöneticileri,
Yılmazköy’den, Kızılcaköy’den gelen jeotermale karşı direnen köylüler de söz
aldı. Kimi JES’lerin sağlığa zararlarını, kimi çevreyi nasıl kirlettiğini, kimi
köyünde kokudan pencereleri açamaz hale gelmelerini anlattı uzun uzun. Gece
yarısına kadar sürdü toplantı.
Bir kaç hafta sonra, yine köylülerin daveti üzerine aynı
toplantı komşu Dereköy’de yapıldı. Yeniköy’deki gibi gecenin ilerleyen
saatlerine kadar sürdü toplantı. Köylüler endişelerini, mücadele
kararlılıklarını anlattılar.
Bir süre sonra, Karacasu Kaymakamı’nın bu toplantıları
“Kendisinden izin alınmadığı” gerekçesi ile “Toplantı gösteri yürüyüşleri
yasasına aykırı” diye, yerel basında çıkan haberleri de dilekçesine ekleyerek
Karacasu Cumhuriyet Savcılığına şikayet ettiği, savcının da bu şikayet üzerine
soruşturma başlattığı bilgisi geldi Aydınlılara.
Toplantıya katılanlar Aydın Emniyet Müdürlüğüne gidip ifade
verdiler. Tabip Odası Başkanı “Halk sağlığı ile ilgili bilgileri isteyen
herkese anlatmak benim görevim” dedi. AYÇEP’liler de Anayasa’nın 56. maddesine
vurgu yaptılar. Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek
devletin ve vatandaşların ödevidir.”
Sonra, Aydın kent merkezinde bu soruşturma “utancını”
basınla ve kamuoyu ile paylaştılar. “Biz Anayasa’nın bize verdiği çevreyi
koruma ödevini yerine getirmek istedik. Teşekkür beklerken soruşturmayla
karşılaşıyoruz. Bizi şikayet eden Karacasu Kaymakamı’nın da görevi çevreyi
korumak. Biz de kendisine bu ödevini hatırlatıyoruz” dediler.
Babadağ, Karıncalı, Turnalı dağlarının eteklerinde
“çakallar” geziyor bugünlerde. Efelerin torunları dağları ve ovaları bu
çakallardan koruması gerekirken kendilerine “efelenen” Karacasu Kaymakamı’na
görevini hatırlatıyorlar bir kez daha.
https://www.evrensel.net/yazi/84259/efeler-ve-efelenen-karacasu-kaymakami
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder