09 Ağustos 2021 07:40
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli tarafından hazırlanan "İklim Değişikliği 2021: Fiziksel Bilim Temeli" çalışmasına göre, küresel ısınma, son 2 bin yılda görülmemiş oranda arttı.
Görsel: Pixabay
ÖZER AKDEMİR
İzmir
Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından hazırlanan İklim Değişikliği 2021: Fiziksel Bilim Temeli başlıklı rapor yayımladı. Dünyanın iklim sistemlerindeki değişiminin insan kaynaklı olduğunun tartışmasız olarak kabul edildiği raporda, bu durumun 1750'den bu yana sera gazı konsantrasyonlarında yaşanan artış sonucunda gerçekleştiğinin altı çizildi. Rapor, sorunun kaynağında kapitalist sistemin olduğunun da itirafı niteliğinde. Uzmanlar raporun insanlığın freni patlamış bir otobüsün içinde, son sürat uçuruma doğru gittiğini gösterdiğini dile getiriyor.
26 Temmuz-6 Ağustos 2021 tarihleri arasında video konferans olarak gerçekleştirilen iki haftalık genel kurul oturumundan sonra 234 bilim insanı ve 195 hükümet tarafından onaylanan rapor, küresel ısınmaya tartışmasız bir şekilde insanlığın neden olduğunu ve bunun gezegenin durumunu kalıcı olarak kötüleştirdiğini gözler önüne seriyor. Dün açıklanan rapor, IPCC tarafından 2014’te yayımlanan 5. Değerlendirme Raporu ile bilim camiasında dönüm noktası olarak kabul edilen 1.5°C Özel Raporu’ndan bu yana en önemli güncelleme olarak kabul ediliyor.
RAPORDAKİ TEMEL BULGULAR NE DİYOR?
Rapora göre, insan faaliyetleri sonucunda, gezegenin ikliminde hızlı ve büyük ölçekli değişiklikler meydana geldi. Bu etkilerin bazılarının geri dönüşü bulunmuyor. Raporun verdiği tarih aralığının aslında kapitalizmin dünyaya egemen olduğu tarih olarak okursak "insanlık kaynaklı" sorunları aslında kapitalist sistem kaynaklı olarak okumak gerekiyor. Bu gerçeği göz önüne aldığımızda ise insan kaynaklı emisyonların gezegenin değişmesine ve daha az istikrarlı hale gelmesinde, raporda adı konulmasa da kapitalist sistemin sorumlu olduğu ortaya çıkıyor.
Rapora göre geleceğe dair ileri sürülen tüm senaryolarda gezegenin en az 1.5°C ısınacağı öngörülüyor. Emisyon azaltımı kapsamında en iddialı adımların atıldığı senaryoda dahi, 2030'lu yıllara gelindiğinde gezegen 1.5°C ısınıyor.
İKLİM ÜZERİNDEKİ İNSAN ETKİSİ
Raporu hazırlayan bilim insanlarına göre iklim, insan etkisiyle son 2000 yılda görülmemiş bir oranda ısındı ve iklim değişikliği, yaklaşık 1750'den bu yana sera gazı konsantrasyonlarında meydana gelen artış sonucunda gerçekleşti. 2019'da atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonu, 2 milyon yıl içinde herhangi bir zamandan daha yüksek şekilde gerçekleşirken, önemli sera gazları olan metan ve azot oksit gazlarının konsantrasyonları da 800 bin yıllık zaman dilimindeki herhangi bir zamanından daha yüksek şekilde gerçekleşti. Dünyanın ısınma hızında artış yaşandığının belirtildiği raporda, 1970'den bu yana küresel yüzey sıcaklıklarının, son 2000 yıllık zaman dilimindeki 50 yıllık dönemlere kıyasla daha hızlı yükseldiği ifade ediliyor.
GEZEGENİ NASIL DEĞİŞTİRDİK?
Raporda iklim değişikliği ve küresel ısınmanın gezegeni nasıl değiştirdiğine dair veriler şu şekilde ortaya konmuş:
- Süregelen iklim değişikliğinin sonucu olarak özellikle okyanus, buz tabakaları ve küresel deniz seviyelerindeki değişiklikler, yüzyıl ila bin yıllık zaman dilimlerinde geri döndürülemez hale geldi.
- Son zamanlarda iklim sistemi genelinde yaşanan değişimlerin ölçeği ve mevcut durumu, binlerce yıldır eşi benzeri görülmemiş hale geldi.
- Son on yılda Arktik deniz buzunun seviyesi, 1850'den beri en düşük seviyesine geriledi.
- Kritik eşik olarak belirlenen 1.5°C eşiğini ne kadar aşarsak, dünyamızda öngörülemez ve ciddi risklerin oluşma olasılığı o kadar artıyor.
- Deniz seviyelerindeki küresel ortalama yükseliş, 1900'den bu yana, son 3000 yıldaki herhangi bir zamandan daha hızlı artış gösterdi.
- Denizel ısı dalgalarının oluşma sıklığı, 1980'lerden bu yana iki katına çıktı.
- Dağlarda ve kutup bölgelerinde yer alan buzulların, on yıllar, hatta yüzyıllar boyunca erimeye devam edeceği göz önünde bulundurulduğunda, çözülme sonucu donmuş tabakada tutulan karbonunun atmosfere salınması, bu tabakanın oluşmasını gerektiren bin yıllık zaman dilimi göz önünde bulundurulduğunda geri döndürülemez etki yaratıyor.
- Buz tabakası süreçlerindeki belirsizlik nedeniyle, küresel ölçekte deniz seviyesindeki artışın 2100 yılında 2 metreye, 2150 yılında ise 5 metreye kadar olan olası aralığın üzerinde gerçekleşmesi öngörülüyor.
- Deniz seviyesindeki yükselişin, iklim değişikliğiyle en iddialı şekilde mücadele eden yol haritalarında dahi yüz binlerce yıl devam etmesi öngörülüyor.
DEĞİŞEN İKLİM SİSTEMLERİ SONUCUNDA YANGIN VE SELLERDEKİ ARTIŞ
- Gezegenin büyük bölümü, sıcak hava dalgalarını içeren aşırı sıcaklara maruz kalıyor. Bu bölgeler arasında Kuzey Amerika, Avrupa, Avustralya, Latin Amerika'nın büyük bölümü, Afrika kıtasının güneyinin batı ve doğu kıyıları, Sibirya, Rusya ve Asya'nın tamamını kapsıyor. İnsan kaynaklı iklim değişikliği sonucunda, tropik siklonların daha fazla ve yoğun yağışlara sebep olduğu tahmin ediliyor
- Isınmadaki en ufak artış dahi büyük önem taşıyor. Yaz aylarında yaşanan yangınlar ve seller, insan kaynaklı küresel ısınma sonucu iklim sisteminin değişmesiyle aşırı hava olaylarının seyrine örnek oluşturuyor.
- Aşırı yağış olaylarının sıklaşması öngörülüyor. Yağıştaki sıklaşmanın yanı sıra, yağış olduğunda yüzeye düşen yağış miktarında da önemli bir artış olacağı tahmin ediliyor.
RAPOR NASIL BİR YOL HARİTASI ÖNGÖRÜYOR?
Rapor, dünyadaki doğal yaşamın, daha fazla ısınma nedeniyle zarar göreceğini öngörürken, bu ısınmayı durdurmak için ülkelerin ve karar vericilerin "net sıfır emisyon" planlarını hayata geçirmesi gerektiğine vurgu yapıyor. Metan ve kükürt dioksit gazlarındaki artış devam ettiği, bu artışın azot oksit gazlarında süreceğinin belirtildiği raporun en iyimser tahmininde bile 2100 yılına gelindiğinde küresel ısınmanın 2,7°C'ye ulaştığı senaryosuna yer veriliyor. Rapor özetlerinden gördüğümüz kadarıyla, küresel ısınmaya en az etki eden yoksul ülkeler ile sorunun ana kaynakları olan gelişmiş kapitalist ülkeler arasındaki eşitsizliğe dair bir tespitte bulunmuyor.
GELECEK TAHMİNLERİ
Rapor, insan kaynaklı küresel ısınmayı belirli bir düzeyde sınırlandırmak için toplam karbondioksit emisyonlarının sınırlandırılmasının yanı sıra, net sıfır karbondioksit emisyonuna ulaşılmasını ve diğer sera gazı emisyonlarında önemli azaltım gerçekleşmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Öte yandan IPCC 1.5°C Özel Raporu’nda belirtildiği üzere, tüm senaryolarda net sıfır emisyona ulaşmak için karbondioksit yakalama teknolojilerine ihtiyaç duyulduğu, bu durumun, su mevcudiyetini, gıda üretimini ve biyolojik çeşitlilik gibi hayati yaşam destek sistemlerini etkilemesi öngörüldüğü belirtiliyor. Bunun için karbondioksit yakalama, ağaçlandırma ve sulak alan restorasyonu gibi doğal karbon yutak alanlarından, atmosferden doğrudan karbon yakalama ve depolama teknolojilerine ve okyanusun karbon tutma kapasitesini artırmaya yönelik teknolojilere uzanan çeşitli yöntemler sıralanıyor.
AKP POLİTİKALARI RAPORUN TAM TERSİ
Ülkemizde yıllardır orman alanlarımız azalırken ve madencilik, turizm, enerji amaçlı tahsislere açılırken bu rapor bir anlamda AKP iktidarının bu politikasının ne kadar yanlış olduğunu da gösteriyor. Aynı şekilde küresel ısınmanın durdurulması için fosil yakıtlara son verip "sıfır emisyon" hedefini ileri süren rapor ile AKP'nin yeni termik santraller peşinde koşması taban tabana zıt. Benzer şekilde raporda bahsedilen "yenilenebilir-yeşil enerji, yeşil ekonomi" ile AKP'nin ormanları, meraları, tarım alanlarını yok etme pahasına izlediği rant odaklı RES, GES, JES, HES projelerinin de aynı kavramsal karşılığı olmadığı ortada. Kaldı ki "yeşil-yenilenebilir-temiz" ambalajları içinde sunulan bu sermaye yatırımlarının da en az fosil yakıtlar kadar doğayı tahrip ettiğini, "yutak alanlar" olarak nitelenen ormanlık, sulak alanlara, meralara zarar verdiğini ülkemizdeki pratiklerinden bolca görüyoruz. Bunun yanı sıra IPCC raporunu, su varlıklarımızın gittikçe azalması, göllerin kuruması, nehirlerin, derelerin HES'lerle borulara hapsedilmesi ve sulak alanların birbiri ardına yok edilmesi süreciyle Türkiye'nin kendi ayağına kurşun sıktığının delili olarak da okumak mümkün.
RAPOR NASIL HAZIRLANDI?
Çalışma Grubu raporunun birinci taslağı 750 uzman tarafından değerlendirildi ve taslağa 23 bin 462 inceleme yorumu sunuldu. İkinci taslağa, hükümet temsilcileri ve bin 279 uzmanın değerlendirilmesi sonucunda 51 bin 387 inceleme yorumu sunuldu. Karar Vericiler için Özet Raporu’nun hükümetlere nihai dağıtımında ise 47 hükümet temsilcisi 3 bini aşkın yorumda bulundu. Raporda 14 bini aşkın bilimsel makaleye atıfta bulunuluyor.
UZMANLAR RAPORU NASIL DEĞERLENDİRİYOR?
BU YIL YAŞADIĞIMIZ KURAKLIK, SELLER VE YANGINLAR GELECEĞİN GÖSTERGESİ
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Orman Fakültesi, Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalından Prof. Dr. Doğanay TOLUNAY:
"IPCC’nin 6. Değerlendirme Raporu, ülke görüşleri de dikkate alınarak hazırlandığı için açık açık yazmasa da freni patlamış bir otobüsün içinde, son sürat uçuruma doğru gittiğimizi söylüyor aslında. Türkiye olarak bizler de bu otobüsün içindeyiz. Sadece bu yıl yaşadığımız seller, kuraklık ve son olarak orman yangınları gelecekte olabileceklerin göstergesi. Çünkü ülkemiz için yapılan tüm tahminler, modellemeler bu ve benzeri aşırı hava olaylarının şiddeti ve sıklığının gelecekte çok daha fazla olacağını ortaya koyuyor. İklim değişikliğini plansızlığımız, tedbirsizliğimiz ve bize bir şey olmazcılığımızı örtbas etmek için kullanıyoruz. Acilen bir şeyler yapmalıyız. Bunun için de öncelikle sera gazı salımları için 2030 yılına kadar en az yüzde 50 azaltım hedefi koymalı ve çok katı olarak uygulamalıyız. Bu da yetmez deyip yine acilen iklim değişikliğiyle şiddeti ve sıklığı artan aşırı hava olaylarına karşı uyum önlemleri almalıyız. Bunları yaparken de doğayı, ekosistemleri ve biyolojik çeşitliliği de korumalıyız."
TÜRKİYE, PARİS ANLAŞMASINI GÜNCELLEYEREK ONAYLAMALI
Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden Dr. Semra Cerit Mazlum:
"Bu rapor, Türkiye'nin iklim değişikliği politika ihtiyaçlarını tüm açıklığıyla ortaya koyuyor. Rapor öncekiler gibi Akdeniz Havzasının kırılganlıklarını sergiliyor ve olası değişimleri daha ayrıntılı olarak görüyoruz. Devam eden orman yangınları adaptasyon planlamasının yalnızca ekosistem türleri ya da sosyo-ekonomik sektörler odaklı olmasının yeterli olmadığını gösteriyor. Raporun bulgularının önemli bir yansıması da, Türkiye'nin iklim politikasında emisyon azaltımının 1.5 derece hedefine göre yenilemesi ihtiyacının daha belirgin hale gelmesi. Bu bakımdan Paris Anlaşması'nın ulusal katkı belgesinin güncellenerek onaylanması önem taşıyor."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder