30 Temmuz 2023 Pazar

Akbelen direnişi yüz akımızdır (Pazar yazısı)

 

30 Temmuz 2023 03:52



Fotoğraf: Selen Çatalyürekli



 

 

Özer Akdemir

Tüm yazıları

Muğla Milas’a bağlı İkizköylülerin kabusu ne yazık ki gerçek oldu! İki yıldır her sabah Akbelen Ormanı’nın kesilmesi tehlikesini peşlerinde dolaşan uğursuz bir gölge gibi yanı başlarında duyumsayan köylülerin korktuğu başlarına geldi. Aylardır gece gündüz nöbet tutarak korudukları çam ağaçları 24 Temmuz sabah 05.30’da yüzlerce jandarmanın şafak baskını sonrası birer birer kesildi. Köylülerin yürek yakan ağıtlarla ağaçlara sarılması bir fayda etmedi. Jandarmalar nineleri yaşındaki kadınları kucakladıkları ağaçlardan bir anneyi çocuğundan ayırır gibi söküp attılar. Köylülere ve bir avuç yaşam savunucusuna karşı acımasızdılar. Biber gazı, cop, tazyikli su, ağır hakaretler eşliğinde köylüleri Akbelen Ormanı’ndan çıkardılar ve kesim ekiplerine ormanı rahatça kesebilsinler diye alan açtılar...

Üzerinde, yıllardır vakur bir şekilde dikildikleri topraklar çam ağaçlarının mezarı oldu saatler içinde. İkizköylüler, ellerinde kalan son yaşam parçası olarak gördükleri ormanı korumak için çırpınıyorlardı. Evleri, sokakları, ağaçları, tarihi, anıları ve yarınları yutarak ilerleyen termik santralinin ilerleyişini Akbelen Ormanı’nda durdurmuşlardı. İki yılı aşkın bir süredir ormanın içine kurdukları çadırlarda nöbet tutuyor, arkasına siyasi iktidarın tam desteğini alan “beşli çete” üyesi bir sermaye grubunun türlü oyunlar, vaatler, tehditlerle ellerinden almak için her şeyi yaptığı ormanı korumaya devam ediyorlardı.

KİMİNE KÖTÜ ÖRNEK KİMİNE DİRENÇ KAYNAĞI

Akbelen nöbeti Türkiye’deki yaşamı savunma mücadelesi içinde bir direnç ve moral kaynağı oluyordu. Köylülerin Anayasa’da yer alan sağlıklı ve temiz bir çevrede yaşama hak ve ödevlerini yerine getirmek için verdiği mücadele yaşamın nasıl savunulacağına da çok güzel bir örnekti.

İşte siyasi iktidar bu örneğe saldırdı aslında. Onlar (sermaye) için kötü örnekti Akbelen direnişi. Emek, ekoloji, adalet, yaşam hakkı gibi kavramlar üzerinden bir araya gelerek birleşen tüm halk kesimlerinde ikinci bir Gezi kabusu yaratma potansiyeli gördü iktidar. İşte tam da bu korku ve kaygılar nedeniyle iki yıl müdahale edemedi köylülerin direnişine. Ne zaman ki seçimlerde istediklerini aldılar ve akabinde yıllardır bir “çıbanbaşı” olarak gördükleri Akbelen’e saldırdılar.

Termikçi şirketler İC Enerji ve Limak için Akbelen mutlaka aşılması gereken bir engeldi. Ağaçların altındaki kömür onlar için çok önemli olduğu kadar bu ağaçları korumak için mücadele eden köylüler de başlarına vurularak sindirilmesi gereken kötü örneklerdi.

DEVLET YİNE DİŞİNİ GÖSTERDİ!

Bu yazıyı yazdığım saatlerde yüzlerce jandarma yine Akbelen Ormanı’na yığılmış durumda. Orman kesimini durdurmak için günlerdir orada direnen, gözaltına alınmayı, dövülmeyi, hakaretler işitmeyi ve hırpalanmayı umursamadan ağaçlara gövdelerini siper edenlere karşı yine acımasızca bir müdahale hazırlığı var. Bir avuç ormanı korumak için canını dişine takan yurttaşına devlet dişini gösteriyor yine. Yine, devletin sermaye sınıfının çıkarını korumak ve kollamak göreviyle oluşturulan bir baskı aygıtı olduğunun canlı tanıklığını yapacağız hep birlikte.

HUKUK MASKESİ DÜŞTÜ

Yine, hukuk denilen metinlerin egemen sınıfın çıkarlarına dokunulduğunda nasıl da bir paçavra gibi buruşturulup atıldığını göreceğiz. Yıllarca hukuk okuyan ve hukuksal düzlemde köylülerin haklarını savunmak için tüm bilgisini ortaya koyan avukatların yaka paça gözaltına alınmaları devletin büründüğü hukuk devleti maskesini de düşürmüş oldu. Yazılı olan ve olmayan tüm hukuksal metinlere, vicdana, akla, izana ve ahlaka aykırıdır Akbelen Ormanı’nın kesimi. Sadece İkizköylülerin değil ormanda yaşayan milyonlarca canlının yaşam haklarını ellerinden almaktır.

Küresel ısınmanın yakıcı etkisini her geçen gün iliklerimize kadar duyumsadığımız bir süreçte, ülkemizi ve kuzey yarım küreyi kasıp kavuran cehennem sıcaklarında orman katliamı yapmak ancak bütün duyuları körleşmiş bir rejimin ve sistemin yapacağı bir akılsızlık ve delilik halidir. Olan biten de tam budur aslında; dünya bir akılsızlık çağının tam ortasında. Ya kendi yarattığımız, kendi türümüzle birlikte milyonlarca canlının yaşamlarına mal olacak bu gidişatı durduracağız, ya da hep birlikte yok olacağız.

Bir varlık ve yokluk savaşının tam ortasındayız. Yaşamdan, emekten, doğadan yana olanlar kazanırsak bir şansımız var. Aksini tanımlayacak cümleler kurmak bile istemiyorum.

***

YOL BOYUNCA BEŞ AVRUPA ÜLKESİ

Tam da, Akbelen’e şafak baskını yapıldığı gün araçla beş ülkeden geçerek Almanya’ya gitmek için yola düşmüştük. Konaklamalarla birlikte beş gün süren yolculuk boyunca internete ulaşabildiğim yerlerde Akbelen’deki durumu takip etmeye çalıştım. Bir yandan da geçtiğim ülkelerde, en azından yol boyunca gözlem yapma olanağı buldum.

Bizim kadar doğasına ve dolayısıyla kendi insanına düşman bir ülke yok gördüklerim içinde! Bunu çok açıklıkla söyleyebilirim. Yol güzergahları boyunca Bulgaristan’ın Sırbistan sınırında gördüğüm iki küçük taş ocağı, Avusturya Macaristan sınırındaki RES bölgesi ve Almanya’da bazıları tarım alanları üzerine yapılmış GES’ler hariç büyük bir yıkım görüntüsüne denk gelmedim. Konakladığımız Sofya, Belgrad, Budapeşte tarihi dokusunu büyük ölçüde kurumuş muhteşem kentlerdi. Viyana yakınında küçük bir göl kıyısındaki DİDF kampında da bir gece konakladık. Dünyada görülebilecek ender güzellikte bir doğayı görme olanağı bulduk böylece.

BİZİ BU UTANMA DUYGUSU KURTARACAK!

Durumun bizdeki kadar kötü olmadığını görmek bir yandan umut verirken, öbür taraftan yıllardır baskıcı, gerici, aslında paradan ve kendi siyasal-sosyal çıkarlarından başka hiçbir değeri tanımayan, umursamayan bir siyasi iktidarın pençesinde inleyen ülkemiz adına hüzün ve utanç kaynağı oldu gördüklerimiz.

Bizi bu utanç kurtaracak. Bu kara lekeyi söküp atacağız ülkemizden. Başka çaremiz yok!..

 https://www.evrensel.net/yazi/93384/akbelen-direnisi-yuz-akimizdir

23 Temmuz 2023 Pazar

Küresel ısınmada daha yolun başındayız! (Pazar yazısı)

 

23 Temmuz 2023 04:56




Fotoğraf: Mehmet Kara/AA

    

 

Özer Akdemir

Tüm yazıları

İklimle ilgili gelişmeler tıpkı bizdeki döviz kurları, akaryakıt fiyatları, enflasyon oranları gibi dünyadaki sıcaklık değerleri de her hafta yeni bir rekor tazeliyor. 3 Temmuz’da 2023 yılında ölçülen 17.01 derecelik küresel ortalama sıcaklık dünyada o güne kadar ölçülen en yüksek sıcaklık değeri olarak kaydedildi. Ülkelerin ve kıtaların sıcaklık değerlerinin toplamı ile elde edilen küresel hava sıcaklığının bundan önceki rekoru ağustos 2016’da ölçülen 16.9 derece idi.

ŞU ANA KADAR 18. REKOR KIRILDI

3 Temmuz’daki rekorun ömrü sadece bir hafta oldu. Maine Üniversitesinin verilerine göre dünyanın ortalama sıcaklığı 11-12 Temmuz’da 62.9 fahrenheit (17.18 santigrat derece), 13 Temmuz Perşembe günü ise 63 fahrenheit (17.23 santigrat derece) ölçüldü. Bu yazının yazıldığı gün küresel hava sıcaklığı 18. rekorunu kırdı ve bu rekorlar devam edecek gibi görünüyor.

Hava sıcaklıkları ülkemizde de son günlerde çok yüksek seviyelerde seyrediyor. Ege’nin birçok ilinde 40-45 dereceyi aşan sıcaklıklar ölçüldü. Adana’da ölçülen ve fotoğrafları paylaşılan 52 derecelik sıcaklık ölçümü güneş altında yapıldığı için geçerli değil. Hava sıcaklıkları gölgede ölçülüyor çünkü. Türkiye’de bugüne kadar ölçülen en yüksek hava sıcaklığı 49.1 derece ile Cizre’de ölçülmüş.

Arupa’nın durumu da bizden farklı değil aslında. İtalya’da sıcaklık rekorları kırılıyor. Ülkenin başkenti Roma dahil 16 ilde kırmızı alarm verilmiş durumda.

Dünyada sıcaklık rekorları kırılırken iklim değişikliği ile ilgili son gelişmelere dair İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Barış Önol’a bazı sorular yönelttik. İklim değişikliğinin daha başında olduğumuzu söyleyen Önol, bu sürecin durdurulması ya da geriletilmesi konusunda çok iyimser değil.


Fotoğraf: Esra Bilgin/AA

SADECE SICAKLIKLAR DEĞİL REKOR KIRAN

Önol’a sorduğumuz sorular ve yanıtları şöyle:

Üst üste dünyadan sıcaklık rekorları haberleri geliyor. Bunu biraz açar mısınız? Hava sıcaklıkları ölçümünün başladığı günden günümüze nasıl bir seyir izledi. Eski rekor ve son süreçte yenilenen rekorlara dair sayısal verileri paylaşır mısınız?

İnsan kaynaklı iklim değişikliğinin etkisiyle daha şiddetli hava olayları yaşadığımız bir gerçek. Buna bağlı olarak da her gün yeni bir rekor haberi alıyoruz. İnsanoğlunun atmosfere daha fazla sera gazı salmasıyla birlikte sıcaklıklar artıyor. Buna bir de bu sene yaşadığımız El Nino olayı gibi iklimin doğal değişkenliği eklendiğinde 18. yüzyılın ortasından başlayan meteorolojik ölçümlerimizde rekorlar görmemize neden oluyor. Temmuz başında ölçüm tarihinde ilk kez dünya ortalama sıcaklığı 17 santigrat derecenin üstüne çıktı. Yine birkaç gün önce Çin ulusal rekoru 52.2 santigrat derece ile kırıldı. Tabii sadece sıcaklıklar değil aşırı yağışlarda da artışlar ve rekorlar kırılmakta.

SONUÇLARIN HENÜZ FARKINDA DEĞİLİZ

Küresel ısınmanın dünyaya maliyeti ne? Sadece ekonomik anlamda sormuyorum, ekolojik olarak da ne kaybettik, kaybediyoruz?

Küresel ısınmanın maliyetini hesaplamak o kadar kolay değil. Birincisi daha işin başındayız. Şu ana kadar sera gazları emisyonlarının azaltımı için ciddi bir çaba harcanmadı. İklim değişiminin tahmin edilenden daha ciddi sonuçları olabileceğinin henüz farkında değiliz. Bugün ekolojik olarak kaybettiklerimizden çok gelecekte karşılaşacağımız bir ‘Geri dönülmez nokta’ olduğunu anlamamız gerekiyor.

Küresel ısınmanın nedeninin kapitalizm olduğu görüşüne katılır mısınız? Eğer yanıtınız evetse, bu soruya paralel olarak kapitalizm içi çözümlerle, reformlarla küresel ısınmanın durdurulabileceğini düşünüyor musunuz?

İnsan kaynaklı iklim değişiminin ekonominin egemen güçlerinin seçtiği kalkınma/büyüme modelinden kaynaklandığı bir gerçek. Durdurulması veya yavaşlatılması için düşünülen yöntemlerin geçerliliği konusunda çok iyimser değilim. Enerji üretimi problemine bilimsel bir çözüm geliştirsek bile üretim/tüketim stratejileri dünya kaynaklarını sonuna kadar kullanma doğrultusunda devam edecek gibi…

İŞİN CİDDİYETİNİN FARKINA NE ZAMAN VARACAĞIZ?

BM iklim zirveleri, COP toplantıları vs. birçok uluslararası toplantı yapılıyor küresel ısınma ile ilgili. Bu toplantılar sorunun çözümü noktasında bir işe yarıyor mu?

Bu toplantıların bugüne kadar farkındalık dışında ciddi çözümler ve yaptırım üretmediği bir gerçek. Doktora gitmeye korkuyoruz, bize ameliyat önereceğinin farkındayız ama çok da işimize gelmiyor bu durum. Bir gün yere düşüp yoğun bakıma kaldırılana kadar da sanırım çok ciddi bir değişim olmayacak.

1.5 derece eşiği artık aşıldı diyebilir miyiz? Yeni eşik 2 derece mi olacak? Bunun anlamı ne?

1.5 santigrat derece iklim zirvelerinde ortaya çıkan ve bir hedef olarak koyulan bir eşik. Aslında küresel iklim anlamında 1.3 veya 1.4’ten daha tehlikeli bir eşik değil. Bu eşikler biraz da siyasileri ve ülke yönetimlerini harekete geçirmek için ortaya çıkarılmış kavramlar. Ama ısınmanın artmasıyla iklimin diğer bileşenlerindeki etkisi doğrusal değil. Etkiler ivmelenerek artıyor ve bilimsel anlamda ‘Geri dönülmez nokta’nın neresi olduğunu da çok bilmiyoruz. Asıl tehlike de burada…

AKDENİZ DAHA KURAK KARADENİZ DAHA YAĞIŞLI OLACAK

Son olarak, bu gidişat devam ettiği süreçte gelecekte bizleri ve özellikle ülkemizi ne bekliyor?

İklim modelleriyle yapılan senaryo çalışmaları ülkemiz açısından bölgesel olarak farklı sonuçlar gösteriyor. Akdeniz Bölgesi günümüze göre daha kurak bir iklime sahip olurken Karadeniz Bölgesi’nin daha yağışlı olmasını bekliyoruz. Selleri oluşturan aşırı yağışları ise ülkenin birçok bölgesinde görmek mümkün. Ülkenin doğusundaki yüksek bölgelerde ise kar erimesi daha erken gerçekleştiğinden su kaynakları yönetimi açısından sınır aşan sular da düşünüldüğünde ciddi sorunlarla karşılaşılacaktır.

 https://www.evrensel.net/yazi/93353/kuresel-isinmada-daha-yolun-basindayiz

21 Temmuz 2023 Cuma

Bornova Belediyesi sokaklardaki kilit taşları sökerek yerine asfalt döküyor

 

21 Temmuz 2023 11:11



Bornova Belediyesi yüz binlerce lira harcayarak kilit taşı döşediği sokaklara asfalt dökmeye başladı. Peyzaj Mimarları Odası, suyu toprakla buluşturmayan ve ısıyı artıran uygulamaya tepkili.



Özer AKDEMİR
İzmir

İzmir Bornova Belediyesinden bilim dışı bir uygulama ile gündemde. Sokaklarda birkaç yıl önce döşenen kilit taşlarını söken belediye yollara asfalt döküyor! Asfaltın suyun toprakla buluşmasını önlediği ve ısı adası etkisini arttırdığını belirten Peyzaj Mimarları Odası İzmir Şube Başkanı Elvin Sönmez Güler Belediyenin yaptığı uygulamanın son derece yanlış olduğunu söyledi.

BELEDİYE SORULARI YANITSIZ BIRAKTI

Küresel ısınma kaynaklı iklim olaylarının hızla arttığı, dünyada üst üste tüm zamanların ortalama sıcaklık rekorlarının kırıldığı, Türkiye ve Avrupa'nın aşırı sıcaklarla boğuştuğu bugünlerde Bornova Belediyesi birkaç yıl önce yüz binlerce lira harcayarak kilit taşı döşediği sokaklara asfalt dökmeye başladı. Bir fosil yakıt türevi olan asfaltın sıcağı tutarak ısı adası etkisi yarattığı, suyun toprakla buluşmasını önleyerek aşırı yağışlarda sel ve su baskınlarına neden olduğu bilimsel bir gerçekken belediyenin neden böylesi bir şey yaptığını kimse anlamış değil.

Konuya dair sorular yönelttiğimiz belediyeden soruların Fen İşleri Müdürlüğüne havale edildiği yanıtının ardından günler geçmiş olmasına rağmen bir geri dönüş olmadı.

İŞÇİLER: "PARKE TAŞLARI SULARI ZEMİNE ÇEKTİĞİ İÇİN ŞİKAYETLER VARMIŞ"

Parke taşları iş makineleri ile sökerek yerine asfalt döken işçilere neden böyle yapıldığı sorusunu yönelttik. İşçiler amirlerinin kendilerine parke taşların yağan yağmur suyunu çektiği için binaların zemin katlarında rutubet oluştuğunu, bununla ilgili yapılan birçok şikayet nedeniyle böyle yapıldığını anlattığını aktardılar. Yağmur sularının toprakla buluşamaması sonrasında ne olacağı, suların binaların bahçelerine, hatta zemin kartlarına bile girebileceği ile ilgili sözlerimize görüştüğümüz işçiler 'haklısınız ama bize söylenen böyle" yanıtını verdiler.

Reklam

Reklam

"YOLLAR BOZUKTU ASFALT DÖKÜP DÜZELTTİK"

Konuya ilişkin soruları yönelttiğimiz Peyzaj Mimarları Odası İzmir Şube Başkanı Elvin Sönmez Güler konuyu belediye yetkilileri ile görüştüğünü belirterek; "Kilit taşlı yollarda sorun olduğu için böyle birşey yaptıklarını söylediler bana. Asfalt dökerek daha güzel yollar yaptıklarını, yolları düzene soktuklarını ileri sürdüler. Anladığım kadarıyla belediye birkaç yıl önce kendi asfalt tesisini kurmuş. Bu tesiste ürettikleri asfaltı da yollara seriyorlar" dedi.

"ASFALTIN ZARARLARININ FARKINDALAR AMA... "

Güler, asfaltın küresel ısınma ve iklim krizine etkilerinin belediye tarafından bilinip bilinmediği ile ilgili sorumuzu ise şöyle yanıtladı; "Bu konuları biliyorlar, dökülen asfaltın su geçirimsiz olduğunun da farkındalar ancak 'eldeki olanaklarla bu kadarını yapabiliyoruz. Yollarda zeminde çukurlar oluşmuştu, öyle bırakmazdık' dediler".

"UYGULAMAYI DOĞRU BULMAMIZ MÜMKÜN DEĞİL"

Oda olarak bu uygulamayı nasıl değerlendiriyorsunuz sorumuza şu yanıtı verdi: "Bu uygulama tabii ki doğru değil. Orada suyun toprakla buluşması ve geçirimli yüzeyler şu anda, hele ki küresel ısınma gerçeğini iyice hissettiğimiz şu dönemde müthiş derece ihtiyacı olan bir konu. Ayrıca asfalt ısı adası etkisinde de müthiş bir ısınma sağlıyor. Orada o ısı adasının etkisi artıyor. Yani karbon salınımını arttırıyor. Asfaltın müthiş derecede olumsuz özellikleri var. Bu yapılan uygulamayı olumlu bulmamız mümkün değil."

6 AYDA 27 BİN TON ASFALT ÜRETİLMİŞ

Bornova Belediyesinin kendi internet sitesinde 2020 yılında üretime başlayan asfalt üretim tesisinden yollara döktüğü asfalt miktarı ile övünen haberler dikkat çekiyor. Eleştirilerin ardından ana sayfadan kaldırıldığı görülen haberde belediyenin 2023 yılının ilk 6 ayında 27 bin tona yakın asfalt ürettiği belirtilerek, bu asfaltın yaklaşık 10 bin tonunun satıldığı, geri kalanının ise ilçedeki yollara serindiği bilgisine yer verildi.

 https://www.evrensel.net/haber/495211/bornova-belediyesi-sokaklardaki-kilit-taslari-sokerek-yerine-asfalt-dokuyor

20 Temmuz 2023 Perşembe

AYM alan başkanlığına ‘evet’, talan başkanlığına ‘hayır’ dedi

 

20 Temmuz 2023 13:57


AYM’nin Kapadokya Alan Başkanlığı kararını değerlendiren Şehir Plancısı Namık Kemal Döleneken “AYM ‘yasalarla yapılması gereken düzenleme cumhurbaşkanı kararı ile yapılamaz’ dedi” yorumunu yaptı.



Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel



Özer AKDEMİR

UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alan Kapadokya, 2019 yılında Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle alan başkanlığına devredildi. CHP’li milletvekilleri tarafından Anayasa Mahkemesine taşınan alan başkanlığı hakkında mahkeme geçtiğimiz günlerde kararını açıkladı. AYM Kapadokya Alan Başkanlığı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin bazı maddelerini iptal ederken bazılarını ise Anayasa’ya uygun buldu. İptal kararında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yürütmeye ilişkin kararname çıkarmasının Anayasa’ya uygun olduğunu ancak Anayasa’da kanun ile düzenleneceği açıkça belirtilen konuların yasamanın alanına girdiğini ve bu nedenle kararname ile ekleme yapılamayacağı ve kültür varlıkları ve sit alanlarını tespit edemeyeceği, bunlarla ilgili iş ve işlemleri yapamayacağını belirtti. AYM kararını 10 yılı aşkın bir süredir Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı (ÇEKÜL) bünyesinde UNESCO ve alan yönetimi eğitimi veren Şehir Plancısı Namık Kemal Döleneken’e sorduk.

"DOĞRU BİR KAVRAM KÖTÜYE KULLANILDI"

Döleneken, Kapadokya’da dört yıl önce kurulan, tartışma ve dava konusu eylemleri ile bilinen, Uludağ’da ise bu yılbaşında çıkarılan yasa ile faaliyete başlayan alan başkanlıklarının doğru bir kavramın kötüye kullanımının en çarpıcı örnekleri olduğunu söyledi.

Döleneken, 2000’lerin başında UNESCO’nun dünya mirası varlıklar için tüm aktörlerin uzlaşısı ile bir yönetim planı hazırlanmasını zorunlu kılmasıyla gündeme gelen alan başkanlığının ülkemizdeki seyrini şöyle anlattı: “Alan yönetim planı olarak adlandırılan bu belgenin hazırlanması, onay ve uygulanmasında koordinasyonu sağlayacak bir yapı ülkemizde 2863 sayılı Yasa’da yapılan değişiklikler ve buna bağlı hazırlanan yönetmelikler ile yasal dayanağa kavuşmuştur. Bu yapının başında da alan başkanı yer almaktadır. Ancak söz konusu mevzuatta alan başkanlığının yetki ve görevi eşgüdüm sağlamak ile sınırlıdır”.

"BÜYÜK RANT PROJELERİNE SIRA GELİNCE İŞ DEĞİŞTİ"

Kapadokya'da peribacalarına yapılan yol

Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

Türkiye’de yasal düzenlemeler yapılarak, bu demokratik modelin güçlendirilmesi gerekirken tersinin yapıldığını belirten Döleneken, “Dünyada ve ülkemizde tüm tarafların temsil edildiği ve planlama, karar ve uygulama sürecine katıldığı, bu birlikte yönetim modeli konunun uzmanları ve uluslararası kurumlar tarafından desteklenmektedir. Ülkemizde bu mevzuata göre kurulmuş ve çalışmaları sürdüren birçok alan başkanlığı bulunmaktadır. Ancak ülkemizde, yasal düzenlemeler yapılarak, bu demokratik modelin güçlendirilmesi gerekirken tersi bir yola girilmiş, tüm kurum ve kuruluşların yetkileri alan başkanlığına verilerek antidemokratik bir kurumsal yapı oluşturulma yoluna girilmiştir. İlk alan başkanlığı özel yasası 2014 yılında Gelibolu Tarihi Yarımada için çıkarılmış, alanın özelikleri nedeni ile çok tartışma konusu da yapılmamıştır. Ancak büyük rant projelerinin sırada beklediği Kapadokya ve Uludağ örneklerinde öncelikle alanın milli park koruma kararı kaldırılmış, böylece bölge her türlü tehdide karşı savunmasız bırakılmıştır. “Göreme Milli Parkı ve Kapadokya” hem doğal hem de kültürel özelikleri ile UNESCO Dünya Mirası’dır. Ne yazık ki özel bir yasa ile kurulan Kapadokya Alan Yönetimi ve sınırsız yetkilerle donatılan başkanlığına mevzuatta UNESCO Dünya Mirası’nın korunmasına ilişkin hiçbir görev verilmemiştir” dedi.

"AYM ‘YASALARLA YAPILMASI GEREKEN DÜZENLEME CUMHURBAŞKANI KARARI İLE YAPILAMAZ’ DEDİ"

Döleneken, Kapadokya Alan Başkanlığı ile ilgili çıkan AYM kararını ise şöyle değerlendirdi: “Kapadokya Alan Başkanlığı 2019 yılında 7174 sayılı Yasa ile kurulmuş ve 38 sayılı CBK ile de ‘kuruluş, görev ve yetkileri’ tanımlanmıştır. Son günlerde gündeme gelen AYM iptal kararları 38 sayılı CBK bazı maddelerine ilişkindir. Ayrıntıları hukukçular tarafından değerlendirilerek yorumlanabilecek bu iptal kararları dört ayrı maddenin bazı bölümlerini kapsamaktadır. İptal kararında Cumhurbaşkanı’nın yürütmeye ilişkin kararname çıkarmasının Anayasa’ya uygun olduğunu ancak Anayasa’da kanun ile düzenleneceği açıkça belirtilen konuların yasamanın alanına girdiğini ve bu nedenle 7174 sayılı Yasa’nın tanımladığı gelir kalemleri dışında kararname ile ekleme yapılamayacağı (9-1), huzur hakkı ödemelerinin düzenlenemeyeceği (10-3), personel alımı için özel koşullar getirilemeyeceği (5-4) ve kültür varlıkları ve sit alanlarını tespit edemeyeceği, bunlarla ilgili iş ve işlemleri yapamayacağı (4-1) gerekçesiyle söz konusu bölümler için iptal kararı vermiştir. Ancak yeni gelir kalemleri ve huzur hakları konusundaki kararların dokuz ay sonra yürürlüğe gireceğine de kararda yer vermiştir. Bu kararla bizim vergilerimizin Anayasa’ya aykırı olarak dokuz ay daha harcanmasının yolu açılmaktadır, hukuken doğru olsa da adaletli olduğunu düşünmek, kabullenmek olanaksız.”

"BÜTÜN KARARLAR İPTAL EDİLMELİ"

Anayasa Mahkemesinin Kapadokya Alan Başkanlığı ile ilgili iptal ettiği kararlar da var. Bu kararların Kapadokya’yı nasıl etkileyeceğini sorduğumuz Namık Kemal Döleneken, “İptal edilen 4. madde nedeni ile Kapadokya Alan Başkanlığının yetkisine giren alanda korunması gereken taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve sit alanları hakkında almış olduğu kararların yasal dayanağı kalmamıştır. Bu kararların sonucunda koruma altındaki kültür ve tabiat varlıklarına yönelik hiçbir iş ve işlem yapmasının da yasal dayanağı kalmamıştır. Yeni yasal düzenleme yapılarak yürürlüğe girene kadar başkanlık tarafından bu doğrultuda alınan tüm kararlar iptal edilmeli, ihale ve uygulamalar durdurulmalıdır. Yine iptal edilen 5. madde personel alımlarının ve görevlendirilmelerinin de yasal dayanağını ortadan kaldırmıştır. Ayrıca alınmış olanların da bu koşullara uyarlanması etik açıdan doğru olacaktır” dedi.

 https://www.evrensel.net/haber/495125/aym-alan-baskanligina-evet-talan-baskanligina-hayir-dedi

18 Temmuz 2023 Salı

Mahkeme kuyu sayısını değiştiren şirketin oyununu yutmadı: 9 JES’in de ÇED raporu iptal edildi

 

18 Temmuz 2023 17:27


Mahkemenin “ÇED gerekli değildir” kararını iptal ettiği şirket, projesinde yer alan 14 kuyu sayısını 9 kuyu olacak şekilde revize ederek yeniden ÇED raporu aldı. Mahkeme ikinci ÇED’i de iptal etti.



Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

İZMİR

Manisa’nın Salihli ilçesi Adala beldesi yakınlarında yapılmak istenen ve mahkeme tarafından “ÇED gerekli değildir” raporu iptal edilen jeotermal enerji santrali (JES) şirketinin hukukun arkasından dolanma çabası da sonuçsuz kaldı. Mahkeme şirkete 9 kuyu açılması için valilik tarafından verilen “ÇED olumlu” raporunu da iptal etti.

KUYU SAYISI AZALTIP YENİDEN “ÇED OLUMLU” KARARI

Salihli ilçesi Dombaylı-Adala mevkiinde Dinamik Enerji Yatırımları San. AŞ tarafından yapılmak istenen JES kuyuları için verilen “ÇED gerekli değildir” kararı Salihli Çevre Derneği tarafından açılan dava sonrası mahkeme tarafından bölgede bulunan zeytinlikler ve sulama kanalları gerekçe gösterilerek iptal edilmişti. Mahkemenin bu kararının ardından şirket projesinde yer alan 14 kuyu sayısını 5 azaltıp 9 kuyu olacak şekilde revize ederek Manisa Valiliğine tekrar başvurmuş Valilik bu başvuruya da ‘ÇED olumlu’ kararı vermişti. Bu karara karşı da dava açan dernek hukuk mücadelesini sürdürdü.

BİLİRKİŞİ RAPORU BİRÇOK EKSİKLİĞİ ORTAYA KOYDU

Manisa İdare Mahkemesi kararında dava sürecinde yapılan bilirkişi keşfi raporunu esas aldı. Bilirkişi raporunda proje tanıtım dosyasında planlanan etkinlik ile ilgili olarak ziraat ve jeofizik mühendisliği açısından eksikliklerin bulunduğu ve proje tanıtım dosyasının (PTD) yetersiz olduğunun belirtilmişti. Bilirkişiler ziraat mühendisliği açısından, çevresel etki değerlendirme raporu çok genel hazırlandığı için yeterli olmadığı; kirletici unsurların önlenmesi ile ilgili açıklamanın ÇED dosyasında yeterli olmadığı ve sondaj kuyularının Gediz Nehri’ne yakın olmasından dolayı jeotermal suyun çıkarılması esnasında yüzey tatlı su tabakasına bulaşımının olup olmadığının anlaşılması için izleme kuyularımın açılmasının gerekli olduğu; bununla ilgili herhangi bir açıklamanın ÇED dosyasında bulunmadığı gibi birçok eksikliğe dikkat çekmişti. Bilirkişi raporu projesinin toprak koruma projesinin olmadığı, jeofizik çalışmaların ÇED raporunda yeterince tanımlanmadığı, PTD’de sunulan verilerin sonuçlarının jeotermal bir sistemin karakterini çözecek nitelikte olmadığı, yeterli yorumun yapılmadığı ve sonuçların sondajlar ile desteklenmediği eksikliklerine de dikkat çektiler. Mahkeme heyeti bilirkişiyi raporunda yer alan bu eksikliklerin altını çizdiği kararında projenin ÇED olumlu kararını iptal etti.

AVUKAT DEĞERLİ: ÇED RAPORLARININ NASIL VERİLDİĞİNE BİR ÖRNEK

Şirketin mahkemenin ilk dosyada ‘ÇED gerekli değildir’ kararını iptal etmesinin ardından 4 kuyuyu iptal ederek, ÇED olumlu kararı aldığını hatırlatan Av. Seçil Ege Değerli şunları söyledi: “İptal ettikleri 4 kuyu için ufak tefek değişiklikler yapıp tekrar ‘ÇED gerekli değildir’ kararı almışlardı. Buna karşı da ayrı bir dava açmıştık ve o davayı da kazandık. Aslında poligonlarda çok bir değişiklik yapmadan kanuna karşı hile kapsamında, tekrar başvurularla yeniden kararlar çıkarıyorlar. Önemli olan konu valiliklerin, bakanlığın bu verilen izinler mahkemece iptal edilmesine ve yargı süreçlerinde bunların zararları ortaya konmasına rağmen yeniden yeniden bu izinleri veriyor olması. TCK kapsamında bu suçtur ve aslında ÇED dosyasındaki incelemelerin de tamamen usulen yapıldığını, bilimsel teknik değerlendirmeler yapılmadığını gösteriyor. İzinler, yargı karaları, bilimsel görüşler hiç dikkate alınmadan yasak savma zihniyetiyle veriliyor. Bu husus aslında tüm ekoloji mücadelesinde verilen yargı kararları ile ispatlanıyor.

https://www.evrensel.net/haber/494987/mahkeme-kuyu-sayisini-degistiren-sirketin-oyununu-yutmadi-9-jesin-de-ced-raporu-iptal-edildi

17 Temmuz 2023 Pazartesi

Hablemitoğlu suikastı davasında reddi hakim talebi üst mahkemece de reddedildi

 

 17 Temmuz 2023 15:32


Dr. Necip Hablemitoğlu suikastı ile ilgili davada geçtiğimiz duruşma da yapılan reddi hakim talebi Ankara 29. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedildi.



Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel



 

Özer AKDEMİR

Dr. Necip Hablemitoğlu suikastı ile ilgili davada geçtiğimiz duruşma da yapılan reddi hakim talebi Ankara 29. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedildi.

TÜM TUTUKLU SANIKLAR TAHLİYE EDİLMİŞTİ

Ankara’da, evinin önünde 18 Aralık 2001 tarihinde öldürülen N. Hablemitoğlu suikastından 20 yıl geçtikten sonra açılan davada aralarında o dönem ÖKK’da görev yapan askerlerle birlikte FETÖ yöneticisi olmakla suçlanan bazı isimler tutuklanmıştı. Ankara 28. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın 18 Mayıs 2023 tarihli duruşmasında tutuklu sanıklar eski ÖKK komutanı Albay Levent Göktaş, FETÖ davasından hükümlü Enver Altaylı, ÖKK yüzbaşısı N. Gökhan Bozkır, suikastta tetiği çektiği ileri sürülen eski ÖKK yüzbaşısı Tarkan Mumcuoğlu, FETÖ ile irtibatlı bir silah tüccarı olduğu ileri sürülen Aydın Köstem ve eski ÖKK binbaşısı Fikret Emek "yurt dışına çıkış yasağı" konularak adli kontrol şartıyla tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakmıştı. Tetiği çekmekle suçlanan T. Mumcuoğlu’nun suikast sürecinde Kazakistan’da olduğu ve Türkiye’ye hiç gelmediğine yönelik belgeleri mahkemeye sunmasının ardından Mumcuoğlu’nun tetikçi olmayabileceği düşüncesi mahkeme heyetinin tutuklu tüm tanıkların tahliyesinin en önemli gerekçesiydi. Tahliye kararlarına davaya katılan Hablemitoğlu’nun eşi ve avukatı tepki göstermişti.

HABLEMİTOĞLU’NUN AVUKATINDAN REDDİ HAKİM TALEBİ

Tahliyelerin ardından 10 temmuz 2023 tarihinde yapılacak duruşma öncesi suikast sanıklarından N. G. Bozkır’ın firar ettiğinin anlaşılmış, duruşmada Hablemitoğlu ailesinin avukatı heyetin tarafsızlıklarını yitirdiği gerekçesini ileri sürerek reddi hakim talebinde bulunmuştu. Bu talebi reddeden mahkeme heyeti ise talebin değerlendirilmesi için dosyayı bir üst mahkemeye göndermişti.

YENİ DURUŞMA TARİHİ BELİRSİZ

Davada Eski Albay Levent Göktaş’ın avukatı olan Ali Soykan sosyal medya hesabında paylaştığı açıklamada reddi hakim talebinin 29. Ağır Ceza Mahkemesi’nce de reddedildiğini açıkladı. Soykan açıklamalarında şu ifadelere yer verdi; “ Ankara 29 ACM 14.07.2023 tarihinde verdiği kararla “ katılanlar vekilinin yerinde olmayan itirazının ve Mahkeme heyetinin reddine yönelik talebinin REDDİNE “ karar verdi. Sonuçta 10-14 Temmuz tarihleri arasında dinlenecek tanıklar dinlenemedi. Dosya ilerleme kaydedemedi. Müvekkil Levent Göktaş’ın Adalet önünde, kamuoyu vicdanında aklanma umudu diğer duruşmalara kalırken bir dahaki duruşmanın tarihi dahi belli değil!”

 https://www.evrensel.net/haber/494882/hablemitoglu-suikasti-davasinda-reddi-hakim-talebi-ust-mahkemece-de-reddedildi

Danıştay’dan emsal karar: Doğanın korunması için yurttaşlar ve kurumlar ortak dava açabilir

 

17 Temmuz 2023 14:54


Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (DİDDK), çevre hakkını ilgilendiren davalarda birden fazla davacının birlikte dava açamayacaklarına yönelik Danıştay 8.Dairesi’nin kararını kesin olarak bozdu.


Fotoğraf: Mehmet Murat Yıldırım




 

Özer AKDEMİR

Zeytinlikleri madenciliğe açan yönetmelik değişikliğinin iptali için açılan davada Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (DİDDK), çevre hakkını ilgilendiren davalarda birden fazla davacının birlikte dava açamayacaklarına yönelik Danıştay 8.Dairesi’nin kararını kesin olarak bozdu.

DANIŞTAY 8 VE 10. DAİRE: ÇEVRE DAVALARI ORTAK AÇILAMAZ

Aralarında Doğa Derneği,  Doğa Araştırmaları Derneği, Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği, Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, Kirazlı Köyü Ekolojik Yasam Derneği, Orhanlı Doğa Kültürü Derneği, Sualtı Araştırmaları Derneği gibi çevre/ekoloji örgütlerinin anı sıra yurttaşlar tarafından Danıştay 8. Dairenin kararına karşı DİDDK’ya yapılan temyiz başvurusu sonuçlandı. Danıştay 8. ve 10. Dairesinin çevre hakkını ilgilendiren davalarda birden fazla davacının birlikte dava açamayacakları yönündeki kararını

9 dernek, 7 kooperatif ve 11 gerçek kişi temyiz etti.

DİDDK: DAİRE KARARI AŞIRI KATI VE ŞEKİLCİ

Temyiz incelemesini görüşen DİDDK kararında; zeytinlik olarak kayıtlı olan alanlarda madencilik faaliyetleri yürütülmesine ve bu faaliyetlere ilişkin geçici tesisler inşa edilmesine imkan tanındığı, bu durumun zeytinlik alanların tahrip edilmesine/yok olmasına neden olacağı belirtilerek çevre hakkının ihlal edildiği iddiasıyla dava açıldığı belirtilerek, “mahkemeye erişim hakkına ilişkin yargısal içtihatlar göz önünde bulundurulduğunda, Müşterek Kurulun davacıların hak veya menfaatlerinde iştirak bulunmadığı yönündeki gerekçesinin aşırı katı ve şekilci olduğu sonucuna varılmıştır” ifadelerine yer verildi.

KARAR 7’YE KARŞI 6 OYLA ÇIKTI

DİDDK, usul hükümlerinin aşırı katı ve şekilci yorumlanması suretiyle verilen müşterek kurul kararının Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı yönünden hukuki isabet bulunmadığına hükmetti. Kararın 7 kabul oyuna karşı 6 red oyu ile alınması dikkat çekti.

ÇEVRE VE İNSAN HAKLARI DAVALARI AÇILAMAZ HALE GELECEKTİ

Davacıları vekili Av. Cem Altıparmak, DİDDK’nın kararı ile ilgili yaptığı değerlendirmede, “Danıştay 8. Dairesi’nin ret gerekçesine uyarak, her bir davacı için ayrı ayrı dava açmayı kabul etmemiz durumunda hukuk devletinin temelini oluşturan hak arama hürriyetinin, mahkemeye erişim hakkının, adil yargılanma hakkının, yurttaşların ülkedeki bir hukuksuzluğa karşı toplumsal dayanışma içinde ve bir arada haklarını savunma özgürlüklerinin nasıl ciddi bir risk altına gireceğini tespit ettik. Bu gerekçeyi kabul edip her bir davacı için ayrı ayrı davalar açmamız halinde, bundan sonra Türkiye’nin herhangi bir yerinde iki kişinin bir araya gelip de çevre, doğa ve insan hakları gibi kamu yararını yakından ilgilendiren konularda, birlikte dava açamaz hale geleceğini gördük” dedi.

ORTAK DAVALAR AÇMANIN ÖNÜ AÇILDI

Danıştay 8. Dairesi’nin hukuksuz kararının genel bir uygulama, bir içtihat haline dönüşmesine izin vermemek için, davayı DİDDK’ya taşıdıklarını aktaran Altıparmak; “Doğa, çevre ve insan hakları ihlallerine yol açacak ve olumsuz sonuçlarını tüm ülke çapında doğuracak olan bir işleme karşı birden fazla gerçek ya da tüzel kişinin birlikte ortak dava açamayacaklarını, dava açmakta ortak menfaatlerinin bulunmadığını ileri sürmek, zaten kamu idareleri ve şirketler karşısında dezavantajlı bir konumda olan, ihtiyaç duyduğu hukuki yardıma ulaşamayan, dava masraflarının temini açısından ciddi sıkıntılar yaşayan yurttaşların hak arama mücadelesinde iyice yalnızlaşmasına, ortak davalar yoluyla toplumsal dayanışma gücünün ellerinden alınmasına yol açar. Bu yaklaşım ise adil yargılanma hakkı başta olmak üzere, mahkemeye erişim ve adaletin adil idaresi ilkelerine açıkça aykırıdır.

DİDDK’nın bu kararı emsal niteliğinde olup, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevrede yaşamanın evrensel bir insan hakkı olduğu ilkesi de birlikte değerlendirildiğinde, bu karar, doğanın ve doğa ile uyumlu bir yaşam sürdürmek isteyen tüm canlıların haklarının korunup savunulmasında, tüm yurttaşların, meslek odalarının, birliklerin ve sivil toplum kuruluşların ortak hareket etmek ve birlikte dava açmak noktasında ortak bir kamusal menfaate sahip oldukları gerçeğini bir kez daha teyit etmektedir” dedi.

 https://www.evrensel.net/haber/494872/danistaydan-emsal-karar-doganin-korunmasi-icin-yurttaslar-ve-kurumlar-ortak-dava-acabilir

Niğde Belediyesinden Cumhurbaşkanlığı onaylı ‘yerli ve milli’ yıkım!

 

17 Temmuz 2023 16:52


Niğde’nin tarihi Kale Mahallesi’ni yerle bir eden Cumhurbaşkanlığı kararı iptal edildi. Kale Mahallesi’nde kentsel dönüşüm adı altında yapılan kamulaştırmalar sonrası ciddi bir kültür kıyımı yaşandı.




Fotoğraf: İsmail Hakkı Atal



Özer AKDEMİR

Niğde’nin tarihi Kale Mahallesi’nde bulunan bazı taşınmazların Cumhurbaşkanı acele kamulaştırma kararı ile yıkılmasına dair Cumhurbaşkanı kararı iptal edildi. Danıştay 6. Dairesi Cumhurbaşkanı kararında kamu yararına dair delil bulunmadığını ve imar planının bu karardan sonra değiştirildiğine dikkat çekerek Cumhurbaşkanlığı kararının iptaline hükmetti.

ACELE KAMULAŞTIRMA SONRASI TARİHİ YIKIM

Tarihi Kale Mahallesi’nde kentsel dönüşüm adı altında yapılan kamulaştırmalar sonrası ciddi bir kültür kıyımı meydana geldi. Birçok tarihi kalıntı ve yurttaşlar tarafından “Eren Mezarı” olarak nitelenen türbenin de bulunduğu mahalle 03/03/2020 tarihli Cumhurbaşkanı kararı ile yenileme alanı ilan edildi. Bu kapsamda yürütülen kentsel yenileme projesinde 29/01/2021 tarihinde acele kamulaştırma kararı verildi. Bu kararın iptali için yurttaşlar tarafından açılan davada Cumhurbaşkanı acele kamulaştırma kararının gerekçelerinde yazan “Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması Ve Yaşatılarak Kullanılması Kanunu’nda” acele kamulaştırma prosedürünün öngörülmediği belirtildi. Ayrıca Niğde Belediye Başkanlığı tarafından yenileme alanı ilanına ilişkin bir ön karar alınmadan Cumhurbaşkanı tarafından doğrudan yenileme alanı ilanına ilişkin karar alındığı ileri sürüldü. Cumhurbaşkanlığı hukuk servisi dava ile ilgili süre aşımı ve CB’nin böylesi bir karar alma yetkisininin olduğunu ileri sürerken, Niğde Belediyesi ise yörenin bakımsızlığı ve “Çarpık, köhne yapılaşmanın yenilenmesinin gerekliliği” argümanları ile davanın reddini istedi. Danıştay tetkik hakimi ve Danıştay savcısı ise bu süre aşımı ve diğer iddialarının reddedilerek kararın iptali yönünde görüş belirtti.


Fotoğraf: İsmail Hakkı Atal

‘KARAR, DİĞER MADDELERLE PARALEL OLMALI’

Danıştay Savcısı Aylin Bayram görüşünde Acele Kamulaştırma yasasının çıkarılması için oluşması gereken yurt savunması ihtiyacına veya özel kanunlarda öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olması hallerine dikkat çekerek, “Aceleliğine Cumhurbaşkanınca karar verilebilmesi için de kamu yararı ve kamu düzenine ilişkin olma halinin maddede yer alan diğer iki koşula paralel nitelik taşıması gerekmektedir” dedi.

ACELE KAMULAŞTIRMADAN SONRA İMAR PLANI DEĞİŞTİRİLEMEZ

Danıştay 6. Dairesi kararında acele kamulaştırma işleminin dayanağı olarak sunulan imar planının Kayseri Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından bu kamulaştırma kararı sonrasında uygun bulunduğunun altını çizerek, “Acele kamulaştırma işleminin tesis edildiği tarihten sonra onaylanan uygulama imar planının da kamu yararı şartını sağlamayacağı açıktır” ifadelerine yer verildi. Anayasa Mahkemesi kararlarına da atıfta bulunan Danıştay Dairesi kararına ayrıca kamu yararı kararına ilişkin bilgi ve belge sunulmadığını da ekledi.  


Fotoğraf: İsmail Hakkı Atal

SON BEKTAŞİ ŞEYHİNİN MEZARI DA YIKILDI

Danıştay kararı ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Mahallelinin Avukatı İsmail Hakkı Atal, AKP’li Niğde Belediyesinin dava açan 12 yurttaşın evleri dışında, XI. yüzyılda Selçuklular tarafından inşa edilmiş olan Niğde Kalesi’nin etrafında yapılanmış olan Kale Mahallesi’nin  tarihi dokusunu da yok ettiğini dile getirdi. Belediyenin, Anadolu Selçuklu ordusunun savaşlarda geçiş için kullandığı Kale’nin dış duvarları ile iç duvarları arasındaki tünelleri  molozlarla doldurduğunu, kontrolsüz yıkım işlemleriyle Niğde’nin simgesi tarihi Alaeddin Camii’nin duvarlarının çatlamasına neden olduğunu aktaran Atal, “Niğde’nin son Bektaşi Şeyhi Hacı Mehmet Mecdi Baba Türbesi de yıkılarak, Eren’in kemikleri, bulunduğu yerden  şehir mezarlığına taşındı. Erenlerin türbesini yok eden AKP’li Niğde Belediyesine ve görevini yapmayan, görevini kötüye kullanan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kuruluna karşı da tazminat davası açma hazırlığı yapıyoruz” dedi.

 https://www.evrensel.net/haber/494898/nigde-belediyesinden-cumhurbaskanligi-onayli-yerli-ve-milli-yikim

16 Temmuz 2023 Pazar

Hablemitoğlu suikasti 21 yıldır güncel (Pazar yazısı)

 

 

16 Temmuz 2023 04:29




Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel 


  

 

Özer Akdemir

Tüm yazıları

Bu sayfanın okurları 18 Aralık 2001 yılında Ankara’da evinin önünde bir suikast sonucu öldürülen Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Necip Hablemitoğlu suikastının izini, yıllardır takip ettiğimizi iyi bilirler. Hablemitoğlu’yla yazdığı “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası” kitabıyla ilgili görüşebilmek için öldürülmeden bir süre önce telefonda görüşen, suikasttan önce ve sonrasında bu kitaptaki iddiaların ardına düşen, Hablemitoğlu’nun öldürülmesinden sonra ise onu kimlerin, neden öldürttüğünü anlamaya çalışan bir gazeteci olarak, bu fikri takibin meslek etiğinin bir gereği olduğunu düşündüm hep. Bu nedenle aradan 21 yıl geçmiş olsa da Hablemitoğlu suikastı ile ilgili sır perdesi kalkana kadar bu fikri takibi sürdürmeye devam edeceğim.

ÖKK ASKERLERİ NEDEN TUTUKLANDILAR NASIL TAHLİYE EDİLDİLER?

Suikasttan 20 yıl geçtikten sonra açılabilen davada tutuklanan ve “FETÖ’nün yönlendirmesi” ile suikastı işlediği ileri sürülen eski Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) mensubu askerler 14 Şubat 2022 tarihinde yargılanmaya başlanmıştı. Suikast emrini verdiği ileri sürülen ÖKK Muharebe, Arama, Kurtarma (MAK) Alay Komutanı Albay Levent Göktaş, suikastta tetiği çektiği ileri sürülen ÖKK Yüzbaşısı (sonrasında MİT’te görev yaparken albay rütbesi ile emekli oldu) Tarkan Mumcuoğlu, en son Hablemitoğlu soruşturmasının açılmasına neden olan ifadelerin kaynağı, Eski ÖKK Yüzbaşısı Nuri Gökhan Bozkır ve diğer tutuklu askerler 19 Mayıs 2023 tarihinde tahliye edilmişti.

‘FETÖ’ davasından ceza alan Enver Altaylı ise bu davadan tahliye edilmesine rağmen ‘FETÖ’den hükümlü olduğu için bırakılmadı. Mahkeme heyetinin tüm tutuklu sanıklar için tahliye kararı vermesinin nedeni tetikçi olduğu ileri sürülen Mumcuoğlu’nun, suikastın işlendiği tarihte Kazakistan’da özel görevde olduğuna dair mahkemeye sunduğu yeni delillerdi. Mumcuoğlu’nun Kazakistan’a birlikte gittiği askeri personel, eğitim verdikleri Kazak askerlerinin tanıklıkları ve birlikte çekilen fotoğraflar mahkeme heyetinde tetiği çekenin T. Mumcuoğlu olmayabileceği kanaatini doğurdu ve tahliyeler geldi. Mahkeme ayrıca “Olayda tetiği çeken asıl failin kim olduğunun tespiti için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda” da bulunmuştu.


Fotoğraf: DHA

DAVANIN AÇILMASINA NEDEN OLAN YÜZBAŞIYA MİT İŞKENCESİ

Ukrayna’da kaçak olarak bulunduğu süreçte Gazeteci Zihni Çakır’a Hablemitoğlu suikastı ile ilgili birtakım bilgiler veren, bu bilgileri daha sonra davanın savcısına da aktaran N. Gökhan Bozkır, tanık olmayı umduğu davada bir anda sanık olmuş ve MİT tarafından Ukrayna’dan Türkiye’ye getirilmişti. MİT’in kendisini tabut içerisinde getirdiğini ve akıl almaz işkenceler yaptığını ileri süren Bozkır, mahkeme aşamasında verdiği tüm ifadeleri geri almış, bunların Z. Çakır’ın kendisini yönlendirmesi ile yazdığı senaryolar olduğunu ileri sürmüştü.

‘BOZKIR YENİDEN TUTUKLANDI’ HABERİ

Ankara Barosunun da işkence iddialarını doğruladığı ve buna dair rapor hazırladığı Bozkır’a, Hablemitoğlu suikastı davasından tahliye edildikten bir gün sonra IŞİD’e satılan silahlarla ilgili açılan “soğan tırları davası” olarak bilinen davadan 21 yıl 9 ay hapis cezası verildi. Bozkır’ın bu dosyadan ceza almasının ardından tekrar tutuklandığına dair haberleri Hablemitoğlu davasında sanıkların avukatlarına sormuş ve “Evet tutuklandı ve cezaevine konuldu” bilgisini teyit ettirdikten sonra yeniden tutuklandığına dair haber yapmıştım. Bugün geldiğimiz noktada bu bilginin doğru olmadığı ortaya çıktı. Çünkü Bozkır’ın tahliye edildikten sonra başka bir dosyadan ceza almış olmasına rağmen tutuklanmadığı, tahliyesinden bir süre sonra “ayda bir adli kontrol” hükümlerine uymadığı, karakola gidip imza atmadığı ve bu durumun mahkemeye 25 gün sonra bildirildiği ortaya çıktı! Bozkır’ın bu firarının devletin ilgili kurumlarının (MİT-emniyet) bilgisi dahilinde ve onların yol vermesi ile olduğunu düşünüyorum. Çünkü Ukrayna’dan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın özel çabası ile getirilen bir kişi bu kadar kolay kayıplara karışamaz bana göre...

3 Temmuz tarihinde hakkında yakalama kararı çıkarılan Bozkır’ın firarının ardından 10 Temmuz’da yeniden görülmeye başlayan suikast davasında Hablemitoğlu ailesi ve avukatı mahkeme heyetinin tahliye kararları ile birlikte tarafsızlığını yitirdiği gerekçesiyle “reddihakim” talebinde bulundular. Mahkeme bu talebi reddederken, talebin değerlendirilmesi için dosyayı bir üst mahkemeye gönderdi ve dava tarihi belirsiz bir zamana ertelendi.

HABLEMİTOĞLU DAVASINDA SONA MI GELİNİYOR?

Gelinen aşamada N. Hablemitoğlu davasında bir kez daha başa dönüldü. Suikast tetikçisi olduğu ileri sürülen Mumcuoğlu’nun o tarihte Kazakistan’da olduğuna dair yeni deliller, bu delillerin mahkeme tarafından inandırıcı bulunarak tutuklu 6 sanığın tahliyesi ve bu sanıklardan birisinin firarı, reddihakim talebi hiç kuşkusuz davayı uzatacak. Ancak suikasttan 20 yıl geçtikten sonra toplanabilen “soğuk delillerle” hazırlanan ve kendi içerisinde de birçok çelişki barındıran iddianame ile açılan davadan bir sonuç çıkması zor görülüyor. Bizler sonuç ne olursa olsun bu davayı takibi sürdüreceğiz.

YAZDIKLARI 20 YIL SONRA BİLE TARTIŞILIYOR

Meselenin bir başka boyutuna dikkat çekerek bu yazıyı sonlandırmak istiyorum. Hablemitoğlu’nun sahte bilgi belgelerle yazdığı Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası kitabı Türkiye’deki çevre hareketine çok büyük bir zarar vermişti. Altın madencilerinin başucu kitabı olan bu kitabın olumsuz etkisi bugün bile hâlâ devam ediyor. Öte yandan, son seçimlerde milletvekili seçilmesine rağmen cezaevinden çıkarılmayan TİP Milletvekili Can Atalay’ın da tutuklu bulunduğu Gezi davası iddianamesinde Hablemitoğlu’nun 2001 yılında yazdığı bu kitaptan ve 2002 yılında, ölümünden sonra basılan F. Gülen Cemaatinin devlet içindeki örgütlenmesini konu edinen “Köstebek” kitabından alıntılar olması dikkat çekiyor.

Gezi davası tebliğnamesinde Hablemitoğlu’nun bu iki kitabında yazdığı “etki ajanı” kavramlarının yer aldığı bölümler alıntılanıyor. Suikasttan 21 yıl geçtikten sonra bile N. Hablemitoğlu’nun yazdıkları olumlu ya da olumsuz anlamda hâlâ gündemde.

 https://www.evrensel.net/yazi/93314/hablemitoglu-suikasti-21-yildir-guncel

14 Temmuz 2023 Cuma

Nemrut Körfezinde antik limanda planlanan yapılaşmaya mahkeme engeli

 

14 Temmuz 2023 21:15


İzmir Aliağa'da Nemrut Körfezinde yapılması planlanan Liman Tevsil projesine verilen ÇED olumlu kararı mahkemece iptal edildi.

 


 

Özer AKDEMİR

İzmir Aliağa ilçesindeki Kyme Antik kentinin de bulunduğu Nemrut Körfezinde yapılması planlanan Liman Tevsil projesine verilen ÇED olumlu kararı mahkemece iptal edildi. İzmir 6. İdare Mahkemesi dava sürecinde yapılan bilirkişi keşfi raporunu kararına dayanak yaptı.

"ARKEOLOJİK TABAKALAR HIZLA YOK OLACAK"

Hayrettin Yıldırım adlı yurttaş tarafından Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca 2020 yılında verilen ÇED olumlu kararına karşı açılan davada proje alanının 3. derece arkeolojik sit alanında olduğu, projenin tamamlanmasıyla arkeolojik tabakaların büyük bir hızla yok olacağı, proje sona erdiğinde büyük tonajlı konteyner gemilerinin antik limanın bitişiğindeki Nemport İskelesine yanaşacak olmasının tahribata yol açacağı, ÇED raporunda proje alanında yapılacak faaliyetlerden dolayı flora ve faunanın nasıl etkileneceği, deniz ekosistemi üzerindeki etkilerinin detaylı bir şeklide incelenmediği gibi gerekçeler ileri sürülüyordu.

 

Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

BİLİRKİŞİ PROJEYİ SAKINCALI BULDU

Mahkemenin bölgede yaptırdığı bilirkişi incelemesinde de bu iddiaları destekler bir rapor ortaya çıkmış, rapora bakanlığın ve şirketin itirazları ise mahkeme tarafından reddedilmişti. Bilirkişi raporunun hükme esas alınabilecek olduğuna karar veren ve itirazları reddeden mahkeme oy birliği ile verdiği kararla projenin ÇED olumlu raporunu iptal etti. Mahkeme heyeti kararını şu gerekçelere dayandırdı:

MAHKEME KARARININ GEREKÇELERİNDEN BAZILARI:

ÇED raporunda proje alanın 3. derece arkeolojik sit alanı içindeki konumu ve Kyme Antik Kenti ve antik limana yakınlığının dikkate alınarak kültürel miras değerlerine olası etkisinin yeterli düzeyde değerlendirilmediği, tarihi, kültürel ve arkeolojik varlıklara ilişkin kültürel değerlerin korunması açısından yeterli düzeyde önlemin getirilmediği,

Proje alanında ve yakınında bulunan arkeolojik alanlara, yapılara ve bu yapıların kalıntılarına projenin etkisinin yeterince değerlendirilmediği ve proje alanının yakın çevresinde bulunan arkeolojik kalıntıların nasıl korunacağına dair yeterince açıklama yapılmamış olduğu,

Projenin körfez ekosistemi ve fauna üzerinde olumsuz etkiler yaparak, hayvanların üreme alanlarının daralmasına veya kaybolmasına ve popülasyon yoğunluklarının azalmasına neden olabileceği, ekosistem ve ekosistem işlevlerinin bozulmasına neden olabileceği, bölgedeki dolgu, dip taraması ve iskele ayaklarının yerleştirilmesi sırasında deniz suyunun bulanmasının, bölgede yaşayan canlıların dağılımlarımı olumsuz etkileyeceği, nesli tehlike altındaki türlerin varlığını tehdit edecek olduğu, bu durumun körfezin biyolojik çeşitliliğine etkiler yapıp yapmayacağının nihai ÇED raporunda değerlendirilmediği...

https://www.evrensel.net/haber/494716/nemrut-korfezinde-antik-limanda-planlanan-yapilasmaya-mahkeme-engeli

Zeytinliklere konut projesi Meclisten geçti: Depremzedeye konut bahanesiyle zeytinlikleri katledecekler

 

 14 Temmuz 2023 14:37



Ormanlık alanların ve zeytinliklerin imara açılmasına tepkiler devam ediyor. Düzenlemede kamu yararı olmadığı vurgusu yapan yaşam savunucuları doğal afete davetiye çıkarıldığını dile getirdi.


Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel


Özer AKDEMİR

AKP’nin torba kanuna eklenen bir maddeyle deprem bölgelerinde ormanlık alanların ve zeytinliklerin imara açılmasını düzenleyen teklif Mecliste kabul edildi. Düzenlemeye tepki gösteren CHP Hatay Milletvekili ve TBMM Çevre Komisyonu Üyesi Nermin Yıldırım Kara, düzenlemede kamu yararı olmadığını belirtirken, Ziraat Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır ise ormanların ve zeytinliklerin ranta kurban edilmesiyle, bilerek ve isteyerek doğal afete davetiye çıkarıldığını söyledi. Ekoloji Birliği ise teklifi yöre halkının geçim kaynağının gasbı olarak yorumladı.

CHP’Lİ KARA: ANAYASA’YA AYKIRI

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda AKP Milletvekilleri Orhan Yeğin ve Yaşar Kırkpınar tarafından getirilen değişiklik teklifine birçok kurum ve kişiden tepki geldi. TBMM’de görüşmeleri başlayan teklifle ilgili görüşlerini sorduğumuz CHP Hatay Milletvekili ve Çevre Komisyonu Üyesi Nermin Yıldırım Kara, orman alanlarının ve zeytinliklerin torba yasadaki bir düzenleme ile geçici veya kalıcı yerleşim alanına dönüştürülmesinin Anayasa başta olmak üzere birçok kanun hükmü ile çeliştiğini dile getirdi. Kara düzenlemenin aynı zamanda afet sonrası kent yaşamına dair ne kadar bilinçsiz hareket edildiğini de gözler önüne serdiği görüşünde.

“İKLİM KRİZİYLE MÜCADELEDE DE ZAFİYETE NEDEN OLACAK”

6 Şubat’ta meydana gelen depremlerdeki yıkımın boyutunun bu kadar fazla olmasının iktidarın “ön tedbirlilik ilkesini” ihlal etmesinden kaynaklandığını ileri süren Kara, “Yanlış kentleşme politikaları, ranta dayalı imar ve yapılaşma uygulamaları afet ve aşırı doğa olaylarını tetiklemiş, bu afetlerin sonuçlarının daha da ağırlaşmasına neden olmuştur. Bu ilkenin bugün de ihlal edildiğini görmekteyiz” dedi. Yapılaşmaya açılmaya çalışılan ormanlar ve kamulaştırılan tarım arazilerinin iklim kriziyle mücadelede önemli zafiyetlere yol açacağını belirten Kara, Glasgow’da, iklim konferansında  imzalanan antlaşmaya göre “Ormansızlaşmayı tersine çevirme ve sona erdirme”nin taahhüt edildiğini hatırlattı. Kara Anayasa’nın 169. maddesinin devlete ormanların korunması ve geliştirilmesi sorumluluğunu yüklediğine vurgu yaparak, ormanların yapılaşmaya açılmasında bir kamu yararından söz edilemeyeceğini ifade etti.

“ZEYTİN YASASI İLK KEZ HEDEF ALINMIYOR”

Zeytinliklerin hedef alındığı teklif maddesinde 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanun’un 20. maddesinin hükümlerinin uygulanmayacağının öngörüldüğünü aktaran Kara, “Buradaki 20. maddenin ilk defa hedef alınmadığını biliyoruz. İktidar, zeytinliklerin imara açılması için benzer kanun tekliflerini, farklı tarihlerde birçok kez TBMM’ye getirmiş ve her seferinde kamuoyu baskısı nedeniyle geri çekmiştir. 20. madde zeytinlik sahalarına üç kilometre mesafede sadece zeytinyağı fabrikaları bulunabileceğini, bunun dışında kalan, kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesislerin zeytinlikler yakınına yapılamayacağını hükme bağlamıştır. Zeytinliklerin yok edilmesi için bu kadar inatçı olunması tüm yurttaşları endişelendirmektedir. Söz konusu düzenlemede yine kamu yararı bulabilmek mümkün değildir” dedi.

“ZEYTİNLİKLERE DEĞİL HAZİNE ARAZİSİNE KONUT”

Zeytinliklerin birçok yurttaşın tek geçim kaynağı olduğunun altını çizen Kara şunları söyledi; “Hatay Antakya’da, Arsuz’da, Defne’de, Kırıkhan’da, Belen’de ve İskenderun’da tescilli ve tescilsizler dahil olmak üzere 2 bin 390 dönüm zeytinlik imara açılmak isteniyor. Bugün Hatay’da deprem sebebiyle ihtiyaç olan konut sayısı 250 bin 432’dir. İhalesi yapılan konut sayısı 30 bin 397’dir. Planlamalar yapılırken yurttaşa ek olarak, bölgedeki sivil toplum kuruluşları, çevre mühendisleri, TMMOB gibi kuruluşlardan da görüş alınmalı, ormanlık ve zeytinlik alanların ötesinde hazine arazilerine yönelim gösterilmelidir.

Ayrıca bölgedeki en önemli konunun esasında yapılacak doğru planlama ile kalıcı konut ihtiyacına acilen cevap verilmesidir. Halihazırda depremzede olan ve geçim sıkıntısı yaşayan yurttaşların zeytinlik arazilerinin de kamulaştırılması söz konusu olduğundan büyük mağduriyetler yaşanabilir, bazı bölgelerde neden hazine arazileri ile ilgili bir tasarrufta bulunulmadığına ilişkin sorular endişeye sürüklemekte ve toplumsal sıkıntıların yaşanabilme ihtimalleri de unutulmamalıdır.”

PROF. DR. SINDIR: ZEYTİN AĞACINI ANA VATANINDA YOK ETMEK İSTİYORLAR

2015-2023 yılları arasında CHP İzmir milletvekilliği yapan Ziraat Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır da 1000 yıllara meydan okuyan zeytin ağacının günümüzde doğa düşmanı, rant heveslilerinin hırsına karşı direnmeye devam ettiğini belirtti.

İktidarın niyetinin yasa teklifiyle, Zeytin Yasası ile korunan zeytinliklerin “Depremzedelere konut alanları açılması bahanesiyle” yapılaşmaya açmak olduğunu söyleyen Sındır, “Daha önce de 10 kez çeşitli bahanelerle Meclise getirilen ve başarısızlıkla sonuçlanan Zeytincilik Kanunu’nun istisnalar ile ihlaline yönelik düzenlemelerin bir yenisi de bu sefer depremzedelerimizin yaşadığı acılar ve çaresizlikler istismar edilerek yeniden gündeme getirilmektedir. Bölgemizde ve ülkemizde büyük acılara neden olan ve insanlık tarihine geçen deprem afeti sonrası, bir yandan orman vasıflı alanlarımızın yok edilmesi ve diğer yandan zeytinliklerimizin bu sefer insan eliyle, akıl ve bilimden yoksun bir anlayışla, zemin etütlerine dair herhangi bir dayanak dahi olmadan imar rantına kurban edilmesiyle, bilerek ve isteyerek yeni bir doğal afete neden olunmaktadır.

Bu düzenlemenin, Kahramanmaraş, Kilis, Hatay ve Osmaniye illerimizi de içine alan ve dünyada zeytin ağacının ana vatanı olduğu bilinen bu coğrafyada yapılmaya çalışılmasını sadece imar rantına dair eleştirmek yetersiz kalacaktır. Bu düzenlemeyi aynı zamanda tarihimizin ve kültürel mirasımızın da yok edilmesine yönelik bir çaba olarak değerlendirmek yerinde olacaktır” dedi.

"ZEYTİNLİĞİ İMARA AÇMAK, DEPREMZEDENİN GEÇİM KAYNAĞINI GASBETMEKTİR"

Yasa, kararname, mevzuat gibi kavramların güç ilişkilerinin yansıdığı metinler olduğunu belirten Ekoloji Birliği Eş Dönem Sözcülerinden Hicran Danışman, “Sermaye güçlüyse kendi yasasını yapar, minareyi kılıfına uydurur. Halk bilinçliyse, farkındaysa hem o yasayı yaptırmaz, hem mevcudu uygulatır, hem de yaşam alanlarını koruyan yeni düzenlemeler yaptırır. Ormanların, zeytinliklerin imara açılması demek, ranta açılması demektir; yaşam alanlarının yok edilmesidir; yöre halkının geçim kaynaklarının gasbıdır; iklim krizinin, kuraklığın derinleştirilmesidir; güvenli gıda kaynaklarının bitirilmesidir” dedi. Danışman, sermayenin ve sermaye devletinin kâr hırsının, sadece bizim değil, gelecek kuşakların yaşam hakkını da ihlal eder aşamada olduğunu belirterek, “Deprem illeri başta olmak üzere herkesi yaşam alanlarını savunmaya çağırıyoruz” dedi.

 https://www.evrensel.net/haber/494682/zeytinliklere-konut-projesi-meclisten-gecti-depremzedeye-konut-bahanesiyle-zeytinlikleri-katledecekler

12 Temmuz 2023 Çarşamba

Kapadokya’da yapılan yeni yolla ilgili hukuki süreç devam ediyor: Dünya tarihine geçecek kara bir leke!..

 

 

 


12 Temmuz 2023 13:11


Kapadokya’da yapılan yeni yolla ilgili konuşan Mimarlar Odası Ankara Şubesi Başkanı Tezcan Karakuş; "Dünya kültürel mirası olan bir alanı, insanlık adına koruyoruz. Acilen yol kapatılmalı” dedi.

 

Fotoğraf: Kapadokya Koruma Grubu

 

Özer AKDEMİR

Kapadokya’da peri bacaları ve manastır komplekslerinin arasında yapılan Ortahisar Göreme yolu ile ilgili TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi tarafından açılan davanın mahkeme tarafından reddedilmesine itiraz edildi. Oda, Kayseri 2. İdare mahkemesi kararını istinafa taşırken, Oda başkanı Tezcan Karakuş Candan, “Dünya kültürel mirası olan bir alanı, insanlık adına koruyoruz. Acilen yol kapatılmalı” dedi.

ESKİ YOL NEDEN KAPATILDI

Ortahisar ile Göreme arasındaki ulaşımı sağlayan ve Göreme Açık Hava Müzesi içinden geçen yolun araç trafiğine kapatılması kararı 17.03.2011 tarihli Nevşehir Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun 17.03.2011 tarihli kararı ile alındı. Aradan 11 yıl geçtikten sonar Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Kapadokya Alan Başkanlığı bu kararı dayanak göstererek yeni bir yol yapılması sürecini başlattı. Yeni planlanan yol da eski yol gibi peri bacaları ve tarihi yapılar içinden geçirilmesi, yolun yapımı ve sonrasında koruma altındaki doğal dokuya ve tarihi yapılara zarar vereceği uyarılarına rağmen yol inşaatına başlandı. Yeni yapılan yol eskisinin verdiği zararı katlamış olmasına rağmen yapımı süreci tüm karşı çıkışlara ve eleştirilere kulak tıkanarak hızla tamamlandı.

BİLİRKİŞİLERDEN YENİ YOLA YEŞİL IŞIK

Yol inşaatına karşı TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi tarafından açılan davada mahkeme tarafından atanan bilirkişiler yolun yapımına yeşil ışık yakan bir rapor ortaya koyunca dava reddedildi. MMO tarafından istinaf mahkemesinde itiraz edilen kararla ilgili verilen dilekçede mahkeme kararına dayanak yapılan bilirkişi raporu eleştirildi. Yeni yolun 1. Derece Doğal Sit Alanı ile I. ve III. Derece Arkeolojik Sit Alanında doğal dokuya çok büyük zarar verdiğine dair fotoğrafların bilirkişi raporunda da olduğunun altı çizilen  dilekçede, yol yapımı ile arkeolojik sit alanının, peri bacalarının tahribine ve doğal dokunun zarar görmesine kasten sebep olunduğu ifade edildi.

ÖLÇÜM YANLIŞ YAPILMIŞ

Oda tarafından istinaf mahkemesine sunulan dilekçede bilirkişi raporu birçok açıdan eleştirilerek adeta yerden yere vuruldu. Bilirkişi raporunda yer alan ve Saklı Kilise’nin yola olan mesafesini gösteren ölçüm şemasının yolun araçların geçtiği bölümü baz alınarak çıkarıldığına dikkat çekilen dilekçede “Yolun kendi mesafesi olan 12 m’lik mesafe için dokuda 40-50 metrelik bir tıraşlama ve şev yapma çalışması gerekmiştir ve bu çalışma da kilisenin bölümlerine zarar vermiştir. Tüm bu ölçümler bilimsel bir jeoradar ölçüm çalışması ve raporuyla resmi gerçeklik kazanabilecektir. Bilirkişilerin kilise-yol arası belirttikleri ölçü tanımlamaları hatalıdır; mesafe ve etkileşim çok daha yakın mesafedendir” denildi.

“BİLİRKİŞİLER MAHKEMEYİ YANILTTI!”

Yolun kültürel ve doğal mirasa zarar verip vermediğini anlamak için yer radarıyla ölçüm yapılması gerektiğine dikkat çekilen dilekçede, bilirkişilerin bunu yapmadığı dile getirildi.

Bilirkişi raporunun, bilime aykırı ölçüm ve görüş belirterek açıkça mahkemeyi yanılttığı ifade edilen dilekçede, “Gereken jeoradar belgeleme ve bilimsel alt yapı çalışmaları yapılmadan hızla yol yapıldığı için kültür varlıklarımızı zarara uğrattık ve kaybettik. Kendi tespitlerimizle bir tünelin yok olduğunu belgeledik” denilerek yok edilen tünelle ilgili fotoğraflar paylaşıldı.

SİT ALANINDA AĞIR TONAJLI MAKİNELER ÇALIŞTIRILDI

1. Derece Arkeolojik Sit alanlarında motorlu makine çalıştırılamayacağına dikkat çekilen dilekçede, “Burada birçok ağır tonajlı makine beraber çalışmıştır. Bu konudaki izinler nasıl alınmıştır? Bu yolun yapımında doğal dokunun bilimsel metotlardan uzak, ağır tonajlı makinelerle, hızla ve yoğun şekilde kazılarak yapılmış olması bile başlı başına ulusal ve uluslararası korumacılık ilkelerine tamamen aykırıdır” denildi. Yol çalışmalarında hem çok derin hafriyatlar yapılarak doğal dokuya geri dönüşümü olmayan zarar verildiği hem de çıkan hafriyatların yine sit bölgesindeki doğal vadilere dökülerek iki türlü suç işlendiğinin belirtildiği dilekçede, kazı ve dolgu çalışmalarıyla arkeolojik sit alanının, peri bacalarının tahribine ve doğal dokunun zarar görmesine kasten sebep olunduğu ifade edildi.

DÜNYA DA KORUMA NASIL OLUYOR?

Eşi olmayan kültürel ve doğal güzelliklerin bu şekilde vahşice katledildiğinin vurgulandığı dilekçede, şu görüşlere yer verildi; “Dünyada bu özellikteki bölgelerin değil yanlarından yol geçirmek, değil iş makineleriyle kazıyıp yok etmek, yanlarına 2 km’den daha az mesafede araç yaklaştırılmasına dahi izin verilmemektedir. Yapılacak çözümler rant odaklı değil, koruma odaklı olmalıdır. Gereken bilimsel altyapı ışığında yeni yol tayin edilmeli, hafif ulaşım araçları önerilmeli, ring sistemleri uygulanmalı, gerekirse turistler yürütülmelidir. Kapadokya’yı korumak her şeyden önceliklidir. UNESCO Dünya Mirası olan Kapadokya, dünyadaki örnek korumacılık önlemlerinin çok daha fazlasını hak etmektedir”.

Dilekçede yapılan yeni yolla ilgili birçok statik sorun olduğuna yönelik teknik detaylar da sıralanırken, artacak araç trafiğinin ve teknik sorunların büyüyerek ileri de içinde çıkılmaz bir hale gelebileceği uyarısında bulunuldu.

YENİ YOLUN ZARAR VERMESİ KAÇINILMAZ!

Bilirkişilerin tek üzerinde durdukları gerekçenin sit alanından geçen yeni yolun mesafeyi kısaltması olduğuna dikkat çekilen dilekçede, “Eski yol da mesafeyi kısaltmak için yapılmış bir yoldur; yeni yapılan yol da yine mesafeleri kısaltmak için yapılmıştır. Eski yol yanlıştır, dokuya zarar vermiştir; hemen yanına yapılan yolun da aynı zararları vermesi kaçınılmaz durumdadır. Eski yol hangi nedenlerle kapatıldıysa yeni yol da aynı nedenle açılmamalıydı” ifadelerine yer verildi.

DÜNYA TARİHİNE GEÇECEK KARA BİR LEKE

Dilekçenin sonuç ve istem başlıklı bölümünde sıralanan diğer bazı maddeler ise şöyle;

  • İmar planı açısından böylesi bir yolun yapımı hiçbir kanunun kılıfına uymamaktadır. Buna göre, bu yol yapılarak suç işlenmiş olup ilgililerin yargılanması gerekmektedir.
  • Yol projesi, ciddi mühendislik çalışmalarından uzak, “yaptım oldu” mantığıyla yapıldığından standartlara aykırı eğime sahiptir. Yeni yolun da eski yol gibi kapatılması gerekmektedir.
  • Bu işlenen suç dünya tarihinde Kapadokya adına kara bir leke olarak kalacak ve önümüzdeki yıllarda da gündeme gelmeye devam edecektir.

TEZCAN CANDAN KARAKUŞ: “İNSANLIK ADINA KORUYORUZ”

Yol ve dava süreci ile ilgili görüşlerini aldığımız TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi Başkanı Tezcan Karakuş Candan şunları söyledi; “Unesco dünya miras listesinde yer alan bir bölgede, kültürel etki değerlendirmesi yapılmadan, Unesco'ya dosya sunmadan, bütüncül bir çevre düzeni planı yapmadan 2863 sayılı kanuna açıkça aykırı şekilde, yol yapıldı ve telafisi mümkün olmayan zararlar verildi, yolun bitmiş ve açılmış olması da bu zararların daha fazla verileceğini gösteriyor. Burada hukuksal süreçle siyasal süreçlerle birlikte gidiyor. Hukuksal süreçler ve üzerindeki baskıyı biliyoruz. O yol bölgeye zarar verecek, üzerinden ağır tonajlı araçlar geçiyor. Kültürel varlıklar yararına değil de onun üzerinden kazanılan turizm gelirleri ve ekonomik gelir öne çıktı. Bizim ülkemizde maalesef ki kültür varlıkları alanında iktidar bindiği dalı kesiyor.Yargı süreci devam ediyor, süreci sonuna kadar devam ettiririz. Dünya kültürel mirası olan bir alanı insanlık adına koruyoruz. Acilen yol kapatılmalı....”

 https://www.evrensel.net/haber/494517/kapadokyada-yapilan-yeni-yolla-ilgili-hukuki-surec-devam-ediyor-dunya-tarihine-gececek-kara-bir-leke

10 Temmuz 2023 Pazartesi

Çine Belediyesinin söküp taşıdığı zeytinlerin çoğu kurudu

 

 10 Temmuz 2023 04:34


Çine Belediyesi tarafından ilçe merkezine birkaç kilometre uzaklıkta bulunan Yolboyu köyündeki zeytinlikten sökülerek başka yere taşınan yüzlerce zeytin ağacı kurudu.

Fotoğraf: Evrensel



Özer AKDEMİR
İzmir

Çine Belediyesi tarafından ilçe merkezine birkaç kilometre uzaklıkta bulunan Yolboyu köyündeki zeytinlikten sökülerek başka yere taşınan yüzlerce zeytin ağacı kurudu. Belediyenin “gelişimlerini tamamladıkları için başka yere taşıdık” diye açıkladığı bu durumu “zeytinleri söküp tesis yerine tesis yapacaklar” iddiasını ortaya atan Çine Yaşam Platformu (ÇİYAP), söküm sonrası Çine’nin farklı bir yerine taşınan zeytinlerin büyük bir kısmının kuruduğunu açıkladı. Ayrıca  6 Şubat’ta yaşanan depremler sırasında sökülen zeytinler halkın “deprem toplanma alanı” olarak bildiği ilçenin farklı bir yerindeki boş bir araziye taşınmıştı.

RANT İÇİN ZEYTİN KIYIMI

Sık sık hemen yanı başında bulunan Eysim ve Kaltun maden işletmelerinin yol açtığı çevre ve sağlık sorunları ile gündeme gelen Yolboyu köyündeki zeytinlerin sökümünü “zeytin kıyımı” olarak niteleyen ÇİYAP Sözcüsü Ahmet Uslu, sökülen yaklaşık 150 zeytin ağacının taşındığı yerde tutmasının çok zor olduğunu dile getirmişti. Uslu, “bu zeytinler yaklaşık 50 yıllık, verimli ağaçlar. Her yıl köylüler bu ağaçlardan zeytinlerini alıyor, kalan zeytinler ise cezaevi, yurt gibi yerlere gönderiliyordu” şeklinde konuşan Uslu zeytin sökülen araziye gıda çarşısı yapılacağına dair duyumları olduğunu da eklemişti. “Zeytinler sökülecek gıda çarşısı yapılacak” başlıklı haberimizle ilgili açıklama gönderen Çine Belediyesi ise “Tarlamızda bulunan ağaçlar, belediyemizin park ve bahçe projelerinde kullanılmak üzere daha önce dikilmiş olup gelişimlerini tamamladıkları için yeni yerlerine taşınmaktadır.” Demişti.

“ZEYTİNLERİN YÜZDE 70’İ KURUMUŞ!”

Önceki gün zeytinlerin taşındığı alandan bir görüntü paylaşan Uslu, taşınan zeytinlerin yüzde 70’inin tutmadığını, tutanları ise çok sağlıklı olmadığını dile getirdi. Uslu paylaştığı videoda, “Bu zeytinliklerin buraya göstermelik dikildiğini söylemiştik. Bunların tutmayacağını bile bile bunu yaptılar. Amaçları Yolboyu köyündeki araziyi imara açmaktı. Bu bir göz boyama, aldatma, insan aklı ile alay etme yaşandı. Takipçisi olacağımızı söylemiştik. Çok az sayıda zeytin tutmuş” ifadelerini kullandı.  

 https://www.evrensel.net/haber/494318/cine-belediyesinin-sokup-tasidigi-zeytinlerin-cogu-kurudu

9 Temmuz 2023 Pazar

Ortak!.. (Pazar yazısı)

 

09 Temmuz 2023 04:20




Fotoğraf: Mustafa Şenbahar'ın kişisel arşivi

PAZAR


 

Özer Akdemir

Tüm yazıları

Yaylaköylü Mustafa’nın telefondaki sesi yine ağlamaklıydı ki genelde dertlerini anlatırken hep böyle ağlar gibi konuşurdu. Öncesinde bir fotoğraf atmıştı telefonla çektiği. Köyü tepeden gören bir yol üzerinden çekilen fotoğrafın altına “Köyün etrafı darmadağın! RES, şimdi de GES!..” yazmıştı. Aracın yan camından çekilen fotoğrafta ufkun birleştiği yerde mavi dumanların içinde belli belirsiz bir dağ görünüyordu. Dağa kadar uzanan engebeli yeşil-boz arazide ise 10-15 tanesi sayılan RES direkleri ve otomobilin bulunduğu yolun hemen altında yükseklik nedeniyle belli belirsiz silüetleri seçilen köy evleri bulunuyordu.

Fotoğraftan sonra da cep telefonumdan arayıp yine acıklı bir ses tonuyla sıkıntılarını anlatmaya başladı. “Bize hiç rahat yok! Köyümüzün her tarafını kuşatmıştı RES’ler. Şimdi de altlarına GES panelleri koymak istiyorlar. Hem de benim zeytinliğin bulunduğu araziye” dedi.

Konuyu daha önceden bildiğim ve haberini de yaptığım için yeni bir gelişme olup olmadığını sordum.

“Milli Emlaktan yazı gönderdiler. Şirket arazinizdeki zarar ziyan ne varsa ödeyecek. Artık onlar da arazinin kiracısı diyorlar. Dava açacağım buna da” dedi.

SERMAYENİN KUŞATTIĞI BİR KÖY

Durum gerçekten çok can sıkıcıydı! Karaburun Yarımadası’nın ortasındaki Yaylaköy yıllardır Lodos Enerji Şirketinin RES direkleri ile kuşatılmış, köyün meraları bu devasa direklerle dolmuştu. Köyün çok yakınındaydı bazı direkler ki gittiğimde birçok defa köylülerin bunlar nedeniyle ciddi sıkıntılar yaşadığına, hatta psikolojilerinin bile bozulduğuna dair anlatımlarını dinlemiştim.

Neredeyse 10 yılı aşkındır haberlerini yaptığım için Yaylaköyde birçok köylüyle ismen tanış olmuştum. Buna karşın Mustafa’nın devletten 150 yıllığına arazi kiraladığını ve bu arazide 30 bine yakın zeytin dikerek zeytincilik yaptığını, daha geçen senenin sonunda, buralara GES projesi yapılması gündeme gelince öğrenmiştim.

Tam da verimli çağlarında 30 bin zeytinin kesilmesi, yerlerine paneller konması tam bir faciaydı. Buna karşı Karaburunluların ve Yaylaköylülerin tepkilerini ele alan birçok haber yapmıştım.

GİZEMLİ KOMŞU

Bir gün Mustafa, Karaburun’da yıllardır RES davalarını takip eden bir avukat arkadaşın bu davayı alması için ricacı olmamı istemişti. Avukat arkadaşı aramış, Mustafa’nın talebini ileterek telefon numarasını vermiştim. Bir süre sonra avukat arkadaş bu davalara da bakmaya başladı.

Mustafa 473 dönümlük arazide sadece kendisinin değil komşusunun da zeytinleri olduğunu, toplam zeytin miktarının 30 bini bulduğunu söylemişti bir konuşmamızda. Komşusunu sordum, ‘Kim, o da senin gibi GES’e karşı mı’ diye. Yaylaköylü olduğunu, onun da şirkete karşı olduğunu söyledi ama adını vermedi.

Yine bir gün komşusundan görüş almak için adını ve telini sormuştum. Vermedi, lafı eveleyip gevelediğini görünce ya komşusuyla arası iyi değil, ya da komşusu konuşmak istemeyen biridir diye düşünmüştüm.

ORTAKLAR TANIDIK ÇIKTI!

En son RES’ci şirketin zeytinlikte irtifak hakkı aldığına ve bu nedenle sözleşmenin yenileneceğine dair haber yapmadan önce de sordum bu gizemli komşuyu. Yine garip bir şekilde lafı ağzında geveleyince üstünde durmadım.

Milli Emlakın gönderdiği yazıyı incelerken yazının gönderildiği isimlerden birisinin çok tanınmış bir işadamı ve eski CHP’li vekillerden M. Ali Susam olduğunu gördüm. İsim benzerliği mi acaba diye düşünerek Mustafa’nın avukatı olan arkadaşımı aradım, bu durumdan onun da haberi yoktu. Sonra avukat arkadaş beni aradı arazinin Osman Aydın adında üçüncü bir ortağı olduğunu söyledi. “Bu Osman Aydın Çineli maden patronu olmasın” diye Mustafa’yı aradım ve evet, ortakların ikisi de tahmin ettiğim gibi CHP eski milletvekilleriydi!

Mustafa’ya neden bunu daha önce söylemediğini sorduğumda “sormadınız ki” dedi. Oysa defalarca sormuştum. İşin içinde garip şeyler vardı.

Geçmişte onlarca haberini yaptığım bu isimlerden birisi Çine bölgesinde doğa katliamlarına neden olan, işçilerini silikozis yapıp kapı önüne koyan acımasız maden patronlarından birisiydi. Diğeri ise TEKEL’in özelleştirilmesinde üç kuruşa aldıkları kurumu kısa süre sonra ciddi kârlarla Amerikalı bir sermaye grubuna pazarlayanların içindeydi.

ORTAKLARI İLE ARASI BOZULURMUŞ!

Geçen haftaki pazar yazısında bu konuyu yazdım. Yazının çıktığı gün Mustafa aradı. Sesi bu sefer ağlamaklı değil öfkeliydi. “Oldu mu şimdi? Çok üzüldüm! Ortaklarımla ilgili şeyler yazmışsınız. Ortaklarımla aramı bozacak bu haber” diyordu.

Ortaklarının geçmişteki kirli sicillerini yazıp, 30 bin zeytin ağacı bulunan araziyi köylülerin elinden satın almalarının arkasında bir başka hesabın olup olmadığını sorguladığım yazı Mustafa’yı epey rahatsız etmişti. “Ortaklarımın eski defterlerini karıştırmak RES’cilerin ekmeğine yağ sürer” gibi şeyler söyledi. Ben ise ortaklarının tanınmış kişiler olduklarını, geçmişlerini bilmenin de herkesin hakkı olduğunu anlattım. “Ben size zeytincilikle ilgili akıl vermeyeyim siz de bana işimi öğretmeye kalkmayın” diyerek kestirip attım!

Velhasıl, daha düne kadar haberlerini yapmam için adeta yalvaran köylü şimdi iki eski sermayedarla kurduğu ortaklığın bozulması tehlikesi karşısında umulmadık tepkiler gösteriyordu. Ya kullanıldığının bile farkında değildi ya da işine geldiği için buna izin veriyordu. Onun tepkisi GES projesine karşı açtığı davalarda ettiği masrafların kimler tarafından karşılandığını da ortaya koyuyordu.

ALTINDAN BİR ÇAPANOĞLU ÇIKACAK MI?

Gözümüz Karaburun’daki zeytinlerin ve bu kişilerin üzerinde olacak. Paranın kokusunu 1000 kilometre öteden alan bu iki sermayedar, zeytinler için şirketle pazarlık mı kızıştırıyorlar acaba? Yaylaköylü Mustafa’yı öne sürüp kendileri niçin perde gerisinde kalıyorlar? İşin içinden bir çapanoğlu çıkacak mı zamanla göreceğiz!

Mustafa’daki bu dönüşümü gördüğümde şaşırmadım aslında. Benzer onlarca durumla karşılaşmıştım meslek yaşamım boyunca. Şükrü Erbaş’ın “Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz?” şiiri geldi aklıma. Mustafa bu şiiri hak edenlerden biriydi!..

 https://www.evrensel.net/yazi/93281/ortak

8 Temmuz 2023 Cumartesi

Cengiz Holding, köylüleri kamulaştırmayla tehdit etti

 

 

 

 

 08 Temmuz 2023 12:29




Cengiz Holding, Çan Noterliği kanalıyla köylülere ihbarname göndererek arazilerin kendilerine satılmaması durumunda kamulaştırılacağı tehdidinde bulundu.


Fotoğraf: Kazdağı Ekoloji Platformu

PAYLAŞ

Özer AKDEMİR
Kazdağı’nda altın işletmeciliği yapmak için her yolu deneyen Cengiz Holding topraklarını satmak istemeyen köylüleri yine kamulaştırma ile tehdit etti. İki yıl önce de benzer bir yazı ile köylüleri topraklarını satması için pazarlığa çağıran şirket geçtiğimiz günlerde de Çan Noterliği kanalıyla köylülere ihbarname göndererek arazilerin kendilerine satılmaması durumunda kamulaştırılacağı tehdidinde bulundu.


Görseller: Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği


Görseller: Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği

YARGI KARARI ŞİRKETİ DURDURAMADI

Cengiz Holding Kazdağı’nda Bayramiç ve Çan ilçeleri arasındaki Halilağa köyü yakınlarında altın işletmeciliği yapmak istiyor. Maden projesi için verilen “ÇED olumlu” kararı mahkeme ile iptal edilince şirkete 2009/7 Genelgesi uyarınca yeni bir “ÇED olumlu” kararı verilmişti.

Mayıs 2021 tarihinde şirketin avukatı tarafından yöre köylülerine gönderilen mektuplarda arazilerini şirkete satmaları için Hacıbekirler köyünde bulunan salonda pazarlığa çağırılmışlardı.  Mektupta, "Pazarlık görüşmelerine katılmadığınız ya da görüşmelere katılıp da satış konusunda anlaşamadığımız takdirde durum noter marifetiyle tespit edilecek ve bunun sonucunda da 3213 sayılı Maden Kanunu ve ilgili mevzuat uyarınca taşınmazın 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu hükümlerine göre kamulaştırılması için ilgili bakanlığa talepte bulunulacaktır" ifadelerine yer veriliyordu.

YİNE KAMULAŞTIRMA TEHDİDİ

Köylüler, tehdit olarak niteledikleri bu mektubun bir benzeri geçtiğimiz günlerde yeniden aldılar. Şirketin bu sefer noter kanalıyla gönderdiği mektupta, köylülere arazilerinin madencilik faaliyeti için şirkete gerekli olduğu belirtilerek, köylülerin 01.08.2023 tarihinde Truva Bakır İşletmelerinin Çan Etili köyündeki yemekhanesine pazarlık için gelmeleri istendi. Tebligatın bundan sonraki bölümü ise köylüler tarafından yine tehdit olarak nitelendi; “Pazarlık görüşmelerine katılmadığınız ya da görüşmelere katılıp da satış konusunda anlaşamadığımız takdirde durum noter marifetiyle tespit edilecek ve bunun sonucunda da 3213 sayılı Maden Kanunu ve ilgili mevzuat uyarınca taşınmazın 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu hükümlerine göre kamulaştırılması için ilgili bakanlığa/Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğüne talepte bulunulacaktır”.

SADECE BAKIR MADENCİLİĞİ Mİ?

Cengiz Holdinge bağlı Truva Bakır İşletmeleri yörede açık ocak yöntemi ile altın-bakır madenciliği yapmayı planlıyor. Şirket her ne kadar sadece bakır madenciliği yapacağını duyursa da yöre halkı altın-bakır madenciliğinin birlikte yapılacağını dile getiriyor. Madene 2012 yılında verilen ÇED raporu da bakır-altın madeni projesi için verilmişti. Bayramiç ilçe merkezine 22, en yakın köylerden Hacıbekirler köyüne 0.73 kilometre, Muratlar köyüne 1.74 kilometre uzaklıkta yer alacak olan madenin diğer köylere uzaklığı ise şöyle; Halilağa köyüne 4.42, Söğütgediği köyüne 3.51, Yanıklar köyüne 3.19, Osmaniye köyüne 2.33 kilometre.

“CENGİZ HOLDİNG’E KAZDAĞLARI’NDA GEÇİT VERMEYECEĞİZ”

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği yaptığı açıklamada “Cengiz Holding’e Kazdağları’nda geçit vermeyeceğiz” dedi,

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği’nin açıklaması şöyle;

“Cengiz Holding, Kazdağları’ndaki Halilağa Bakır Madeni Projesi kapsamında, proje alanında yer alan tarım alanlarını satın almak için harekete geçti. Köylülere noter aracılığı ile davet göndererek, arazilerini şirkete satmalarını, aksi halde kamulaştırma ile arazilere el koyacaklarını duyurdu.

Projeye karşı ilk davamızı, derneğimizin de içinde yer aldığı 6 kurum ve 81 vatandaş ile 2021 yılında açmış, davayı kazanmıştık. Ancak şirket 2009/7 sayılı genelge doğrultusunda, yeniden ÇED raporu hazırlamış ve ÇED olumlu kararı almıştı. İkinci karara karşı da daha kalabalık bir sayıda davacı ile davamızı açtık. Dava devam ediyor.

Reklam

Reklam

Dava henüz sonuçlanmamışken şirketin tarım alanlarına el koyma girişimlerini doğru bulmuyoruz. Kamulaştırma tehditlerini de kınıyoruz.

Tarla sahiplerini arazilerini satmamaya davet ediyoruz. Kamulaştırma kararı çıkması durumunda köylülere hukuki destek vereceğimizin ve yanlarında olduğumuzun bilinmesini istiyoruz.

Cengiz Holding, bir yandan da madenin ihtiyaç duyacağı suyu temin için Hacıbekirler 1 ve 2 adlı göletleri yapmak üzere DSİ ile yaptığı protokol kapsamında, su temin işlemlerini de yürütmeye devam etmektedir. Davanın kazanılmasından sonra Protokolun iptali için DSİ’ye yaptığımız başvuruya rağmen işlemler sürmektedir. DSİ’ni dava sonuçlanıncaya kadar hiç bir işlem yapmaması konusunda uyarıyoruz.

Onlarca köyü, ormanları yok edecek, havayı, suyu, toprağı zehirleyecek bu proje için mahkemenin önce acilen yürütmeyi durdurma, ardından da ÇED Olumlu Kararı’nı iptal etmesini talep ediyoruz.

Cengiz Holding’e Kazdağları’nda geçit vermeyeceğiz.”

 https://www.evrensel.net/haber/494202/cengiz-holding-koyluleri-kamulastirmayla-tehdit-etti

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...