ABD elçisinden İliç'e uzanan yol: ÇED raporundaki itiraflar
Set çöküyor, toprak kayıyor, madenler
işçilere mezar oluyor ama cümleler hiç değişmiyor: "Tehlike yoktur, sızma
olmamıştır, ülkemiz için yararlıdır, karşı çıkanlar bellidir…"
Bergama direnişinin yavaş yavaş sönümlendiği
zamanlar…
Toprağını, köyünü
kurtarmak için yola çıkan, sivil itaatsizlik eylemleriyle bütün ülkenin
sempatisini kazanan Bergama köylülerinin neredeyse hain ilan edildiği, Alman
vakıflarının parasıyla sokağa çıktıklarının gündeme getirildiği dönemler…
Ve bir yandan, Bergama'daki altın madeninin
en güçlü PR faaliyetlerini yürüttüğü yıllar…
Ege Ordu Komutanı'ndan DGM Savcısı'na, yerel
idarecilerden gazetecilere kadar uzanan ziyaretçiler, altın madenine davet
ediliyor ve madenden başkalaşmış bir biçimde çıkıyorlardı.
Her ne hikmetse, hepsi altın madeninin ulusal
bir mesele olduğu söylemiyle ayrılıyordu madenden.
Bergamalılar kullanılıyorlardı! Alman
vakıfları, direnişi örgütlüyordu!
Erzincan'ın
İliç ilçesinde Anagold şirketine ait Çöpler Altın Madeni'nin bulunduğu
alanda, 13 Şubat saat 13.00 sıralarında toprak kayması meydana geldi.
* * *
Nasıl bugün bir anda insanlar benzer
hezeyanlarla linç ediliyorsa, o dönemde de aynısı yaşandı.
Altın madenini gezen DGM Savcısı, sonradan
beraatle sonuçlanan Alman Vakıfları Davası'nı açtı.
Hak savunucuları,
ajanlık suçlamasıyla karşı karşıya kaldı.
Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in
bile inandırıldığı, "Lozan'ın süresi 2023'te bitiyor, Bor madenini
çıkartacağız" tezine benzer tez şuydu:
"Bergama'da çıkartılacak altın,
Türkiye'nin kaderini değiştirebilecek boyutta. Bu nedenle Almanya altının
çıkartılmasını istemiyor. Alman vakıfları bu yüzden devreye sokuldu."
Sene 2024…
Bergama ve çevresinde artık altın
çıkartılmayan bölge kalmadı. Hedef yeni bölgeler, yeni madenler haline geldi.
* * *
Bergama Altın Madeni'nin patronları açısından
her şey yolunda giderken, Danıştay'dan, çevresel etki nedeniyle yürütmeyi
durdurma ve iptal kararları geldi.
Ülke öyle bir etki halindeydi ki yürütmeyi
durdurma ve iptal kararlarını geçersiz kılmak için Bakanlar Kurulu prensip
kararı bile aldı.
Almanya'ya karşı ulusal kurtuluş mücadelesi
veriliyormuş gibi bir atmosfer oluşturulmuştu. Kimsenin gözü ne ajanlıkla
suçlananlar hakkındaki beraat kararını ne de Bergamalılar'ın direnişini
görüyordu.
* * *
Bir başka sorun imarla ilgiliydi.
Danıştay'ın 2004'te verdiği iptal kararıyla
Çevre Bakanlığı izni iptal edilince maden mühürlendi. Madeni işleten
konsorsiyum yine faaliyetteydi. Durmaksızın önlerine çıkartılan engellerden
şikâyet ediyordu. Ve derken apar topar imar planı hazırlandı, hızla gerekli
izinler verildi. Şaşırtıcı bu hızın nedenini Evrensel Gazetesi'nden Özer Akdemir açığa
çıkarttı.
Halen hak ettiği kadar konuşulmayan değerdeki
habere göre, ulusal bağımsızlık mücadelesi gibi gösterilen sürece ABD de dahil
olmuştu.
Dönemin ABD Büyükelçisi Eric Edelman,
imar planlarının bir an önce hazırlanmasını istemiş, bu konuda bir mektup
yazmış, hükümete ve İzmir Valiliği'ne gönderilen mektuptan sonra gerekli tüm
işlemler yapılmıştı.
Edelman'ın mektubunda, Eurogold, Normandy ve
Nevmont'un işlettiği altın madeninde kaç Türk işçinin çalıştığı bile yazıyordu.
Maden yeniden çalışmaya başlamıştı.
Almanya'nın sözde ajanlarını linç edenler,
ABD elçisinin mektubuyla açılan maden için ağızlarını bile açmamıştı
* * *
Bergama'dan İliç'e uzanan yolu, görevde
olduğu dönemde bu madenin soruşturulması talimatını veren, sonrasında başına
gelmedik kalmayan eski Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner, Birgün gazetesindeki
dünkü yazısında net biçimde özetledi:
…bu süreç Altın madenlerinde
"vahşi madencilik/sömürge madenciliği" diye tanımlanan pratiği ortaya
çıkardı. Çok basit bir şablonları var: önce ilgili kamu kurumları çalışmaz,
hantal, zarar eden ve düzeltilemez olarak gösteriliyor. İtiraz eden meslek
kuruluşları hain ilan ediliyor. Bunun için medya ve "popüler
uzmanlar" kullanılıp raporlar yazılıp sempozyumlar düzenleniyor. Sermaye
ve özel sektör kutsallaştırılıyor. Mevzuat değişiklikleri yapılıyor. Sonra aynı
mekanizmalar falanca yerde "100 milyarlarca dolarlık altının" atıl
vaziyette beklediğini, çıkarılırsa nasıl zenginleşeceğimizi propaganda
ediyorlar. Yöre halkının istihdam edileceğini, çevreye zerre zararının
olmayacağı anlatılıyor. Yörenin gazetecileri, bürokratları ödül gezilere
götürülüyor. Güçlü siyasi figürler ortak ediliyor. Daha fizibilite aşamasında
yeni konutlar inşa edilip, camilere, spor kulüplerine bağışlar yapılıyor.
Böylece yerel itirazlar minimize ediliyor. İtiraz edenler davalarla
yıldırılıyor, yok sayılıp meczuplaştırılıyor. Gerekirse rüşvetler veriliyor. Yetersiz
kalınan yerde "güvenlik kuvvetleri" ve yargı devreye giriyor, tabiiki
sermayenin yanında! İliç, emekçi ve eko-kırımına da aynen bu şablon hatta
"suç yolu" (İnter Crimis) getirdi bizi.
* * *
Erzincan İliç'teki Anagold Madencilik'in
2010'dan bu yana altın üretimi yaptığı Çöpler Madeni'nde daha önce atık
depolama alanındaki set çöktü.
Hep bir ağızdan toprağa, suya zehirli
kimyasalların karışmadığını haykırdı yetkililer.
Kapasite defalarca artırıldı madende.
Uyarılara ve risklere rağmen… Son kapasite arttırımı ile ilgili ÇED raporuna da
bakanlık, madende yaşananlara rağmen onay verdi.
* * *
ÇED raporu da ilginç… Misal,
"riskler" sıralanırken, heyelan ihtimalinin bulunmadığı şu ifadelerle
belirtiliyor:
- -
Toprak kayması riski genellikle kayaların çok çatlaklı olduğu, sıvılaşmaya
hazır yüzeysel topraklar, killer ve siltlerin bulunduğu yerlerde daha
yüksektir. Çalışma alanı düşük miktarda yağış aldığından ve yüzeyde bitki
örtüsü az masif kireçtaşı ve mermer kütleleri bulunduğundan heyelan
potansiyeli taşımamaktadır.
Ancak raporun bir başka bölümünde, erozyon
riski şöyle anlatılıyor:
- -
Çalışma alanı erozyon riski olan alanlar arasına girmektedir. Erozyon
açısından 2. dereceden 4. dereceye (çok yüksek) değişen erozyona tabiidir.
* * *
Madenlerin Türkiye genelinde tarım ve
hayvancılığı nasıl öldürdüğü, köylüleri nasıl buralarda çalışmaya mecbur
bıraktığı daha önce Konya'da, Soma'daki maden kazalarından sonra gündeme geldi.
İliç'te de benzer bir tablonun olduğu, ÇED
raporunda şöyle ifade ediliyor:
- -
Mevcut ve inşa edilen projeler sonucu proje sahası ve çevresinde arazi
kullanım amacı ve türleri değişime uğrayacaktır. Bu değişim en yoğun
olarak Çöpler Köyü civarında olacaktır. Projede olacak genişleme sonucu
Çöpler köyü sınırları içindeki alanın yaklaşık yüzde 74,9'u maden
arazisine çevrilecektir. Bu miktarda bir değişim oldukça önemli kabul
edilebilir. Arazi kullanımındaki planlanan bu değişim sonucu tarım ve
hayvancılık için kullanılabilecek alan önemli ölçüde azalacaktır. Bu
azalma proje ömrü olan 10+3 yıl boyunca en fazla olacaktır. Maden kapatma
ve rehabilitasyonu sonucu maden tarafından kullanılan arazilerin bir kısmı
tekrar genel kullanıma uygun hale gelecektir.
-
- -
Bu nedenle bazı önlemler alınacaktır. Bunlar, işletme sürecinde köy için
değişik iş ve gelir kaynakları yaratılarak, köyün hayvancılık ve tarıma
gelir kaynağı olarak bağımlılığı azaltılacaktır. Yeni gelir kaynakları
madencilik, madene çeşitli konularda hizmet (bakım, onarım, lojistik
destek, malzeme temin vs.) ve küçük çaplı üretim olarak sıralanabilir.
Maden tarafından düzenlenecek olan eğitim programları ile Çöpler köyü
sakinlerine değişik zanaatlar (halıcılık, tahta ve metal işleri vs.)
kazandırılabilecek, oluşturulan kooperatifler üzerinden hizmet ve mal
alımı yapılarak ticaret kapasitesi arttırılacaktır.
* * *
Raporun bir başka bölümünde ise arıcılığın
nasıl teşvik edildiği, modern tarım ve hayvancılık yöntemlerinin nasıl
öğretildiği sıralana sıralana bitirilemiyor.
Türkiye'nin garipliği, bir köylünün, tarım ve
hayvancılığın olumsuz etkilendiği iddiasıyla açtığı davayı ise ÇED raporundaki
ifadelere rağmen Danıştay reddetmiş. Kazadan kısa süre önce Anayasa Mahkemesi,
Danıştay'ın bu kararı için "hak ihlali" kararı vermiş.
Çelişkiler yumağı…
* * *
İşçiler tonlarca ton toprağın altında kaldı.
Siyasetçiler kürsüden biraz ağlayıp, biraz bağırıp önlerine bakacaklar.
Ve sonra diğer madenlerin nasıl zararsız
olduğu, karşı çıkanların hain ve gerizekalı oldukları, Türkiye'nin nasıl
zenginleştiği anlatılacak. Karşı tezler hiç dinlenmeden. Alternatif yöntemler
hiç araştırılmadan.
ÇED raporunda, daha önce çöken atık depolama
setini insanın aklına getiren bir ifade daha var. Risk bölümünde anlatılıyor:
- -
Atık depolama tesisinde depolanacak malzemeden önlem alınmaz ise meydana
gelecek sızma, yeraltı suyu kalitesini olumsuz etkileyecektir.
* * *
Set çöküyor, toprak kayıyor, madenler
işçilere mezar oluyor ama cümleler hiç değişmiyor.
"Tehlike yoktur, sızma olmamıştır,
ülkemiz için yararlıdır, karşı çıkanlar bellidir…"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder