30 Mayıs 2024 Perşembe

Latmos'un kalbine maden ocağı-2. Bölüm | ÇEPEÇEVRE YAŞAM

 



Latmos Dağı'nda işletilmek istenen madenlere yaylacılar ne diyor? Dağın kalbinde, zirvedeki yaylacılarla görüştük. Çepeçevre Yaşam, Latmos'un kalbine hançer gibi saplanmak istenen maden ocağına mercek uzatıyor.




İkizköy muhtarı Işık’a kesilen 40 bin liralık ceza iptal edildi

 

30 Mayıs 2024 12:29



Akbelen ormanında ağaçların kesilmesine karşı direnen İkizköy muhtarı Nejla Işık’a kesilen 40 bin liralık yasadışı pankart asma cezası iptal edildi.


Fotoğraf: İkizköy Çevre Komitesi


Özer AKDEMİR
Muğla

Akbelen ormanını koruma mücadelesinin öncü kadınlarından son seçimlerde İkizköy muhtarı seçilen Nejla Işık’a pankart asma suçlaması ile kesilen 40 bin 189 TL idari para cezası mahkeme tarafından iptal edildi.

KÖYLÜYE AKBELEN ORMANINI KORUMA CEZALARI!

Yıllardır köylerine bitişik Akbelen ormanının YK Enerji termik santraline kömür temini için kesilmesine karşı direnen İkizköylüler bu süreci içerisinde birçok baskı ve hukuksuz müdahaleye maruz kaldı. Akbelen ormanındaki ağaçların kesilmemesi için ormana çadır kurarak nöbet tutan köylülerin bu direnişini kırmak ve onları yıldırmak için jandarma tarafından ormanda piknik yapmak, afiş asmak, ormana girmek ve emre aykırı davranış gibi gerekçelerle köylüleri çok sayıda idari para cezaları kesilmişti. Köylülerin derneği KARDOK Derneği Başkanı Nejla Işık’a Kasım 2023 tarihinde jandarma tutanağı ile kesilen idari para cezası da bu yıldırma ve baskı politikalarından birisi olarak değerlendiriliyordu.

MİLAS HAKİMLİĞİ PARA CEZASININ YÜRÜTMESİNİ DURDURMUŞTU

Işık’ın avukatları tarafından yapılan itirazlarda idari para cezası kararının tarihi ile tebligat tarihi arasında farklılık olduğu, “yasadışı afiş” asıldığı ileri sürülen parsel ile tutanakta yazan parsellerin numaralarının tutmadığı gibi tutarsızlıklar da dikkat çekiyordu. İtiraz dilekçesinde afiş asıldığı söylenen yerin Kardok Derneği’nin kiraladığı özel mülk olduğu ve afişin de dernek yönetiminden izin alarak alanda bulunan yurttaşlar tarafından asıldığı ifade ediliyordu. Bu itirazlardan sonra para cezasının yürütmesi Milas Sulh Ceza Hakimliği tarafından durdurulmuştu.

MUĞLA 2. İDARE MAHKEMESEİ: CEZA DAYANAKSIZ

Cezanın iptali için açılan davaya bakan Muğla 2. İdare Mahkemesi de dün verdiği kararla da idari para cezasının hukuksuz olduğunu belirterek kaldırdı. İdari para cezasına ilişkin Milas Kaymakamlığı’nın kararına karsı yapılan itiraz neticesinde Milas Sulh Ceza Hakimliğinin 16/01/2024 tarihinde idari para cezasının iptal edilerek kaldırılmasına karar verdiğine dikkat çekilen mahkeme kararında, “dayanağı idari para cezası yargı kararı ile iptal edilen dava konusu ödeme emrinde hukuka uyarlık görülmemiştir” diyerek, para cezasının iptaline karar verdi.

“DAVAYI KAZANMIŞ OLMAKTAN MUTLUYUZ”

Mahkemenin kararını değerlendiren Nejla Işık, “Bu ceza haklı mücadelemize kesilmiş bir cezaydı. Yalnızca bize değil; toprağını, ağacını, köyünü, yaşam alanlarını savunan herkese bir gözdağıydı. Bu davayı kazanmış olmaktan mutluyuz. Fakat bizim asıl mutluluğumuz sonuna kadar haklı olduğumuzu bildiğimiz asli davamızı ve mücadelemizi kazanmak; köyümüzü, zeytinliklerimizi, topraklarımızı, tarihimizi madenin kirli elinden kurtarmak olacak. 5 sene önce çıktığımız bu yola istedikleri kadar taş koysunlar, asla vazgeçmeyeceğiz. İrademize, mücadelemize, haklı davamıza sahip çıkan, bizleri yalnız bırakmayan, Akbelen için adalet sesine ses olan tüm kamuoyuna kendim ve köyüm adına teşekkür ederim. Direne direne, birleşe birleşe, eninde sonuna bu davayı kazanacağız” dedi.

 https://www.evrensel.net/haber/519691/ikizkoy-muhtari-isika-kesilen-40-bin-liralik-ceza-iptal-edildi?a=7a9d5

Latmos’ta başlatılan madencilik faaliyetine karşı dava açıldı

 

30 Mayıs 2024 13:40


Latmos Dağı'nın kalbi denilen Çörlen Asarkale mevkiinde yapılmak istenen feldspat madenciliğine karşı dava açıldı.



Fotoğraf: Latmos Platformu


Özer AKDEMİR

Aydın Muğla sınırları arasında bulunan Beşparmak (Latmos) Dağı’nın kalbi denilen Çörlen Asarkale mevkiinde yapılmak istenen feldspat madenciliğine karşı dava açıldı. Aydın İdare Mahkemesine açılan dava sonrası yapılan basın açıklamasında Latmos’un eşsiz bir coğrafya olduğuna dikkat çekilerek bu bölgede ki madenciliğe karşı durmanın gelecek kuşaklara karşı bir görev olduğu dile getirildi.

BİR MİLYAR İKİ YÜZ MİLYON YILLIK LATMOS DAĞI İNSANLIĞIN HAFIZASI

Latmos Platformu üyelerinden Yatağan Yeşil Yaşam Derneği Başkanı Kazım Erol ve dağdaki köylerden Sakarkaya’da yaşamını sürdüren Dursun Sarı adına açılan dava sonrası mahkeme önünde bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Basın açıklamasında konuşan Latmos Platformu üyesi Erol, Latmos dağının bir milyar iki yüz milyon yıllık eşsiz gynas kayaları, manastırları, 8 bin yıllık kaya resimleri, mitolojik mitleri, eşsiz flora ve faunayı barındıran bir kültür hazinesi olduğunun altını çizerek, “insanlığın hafızası olan eşsiz Latmos gezegeni diyebileceğimiz Beşparmak dağındaki vahşi sermayenin sömürge madenciliğine karşı durmak ve gelecek nesillere burayı aktarmak için buradayız. Madenciliğe karşı mücadele yollarımızdan hukuki yolu harekete geçirmek için toplandık.

MADENİN İZNİ HUKUKSUZ

Aydın ili Koçarlı ilçesi Bağarcık Mahallesi Çörlen Yaylası mevkiinde Egamin madencilik adlı şirketin 2007 yılında Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığından ÇED izni aldığını ancak o günden geçtiğimiz haftaya kadar kazma dahi vurulmadığın aktaran Erol, “hukuken iptal edilmesi gereken ÇED sürecinden hareketle ilk adımda 230 dekar alanda geri döndürülmesi imkansız bir madencilik faaliyeti başlatılmıştır. Latmos’taki vahşi madenciliğe karşı mücadele etmek için oluşturduğumuz Latmos Platformu ve gönüllü hukukçumuz Mehmet Çilsal 'ın hazırladığı hukuk dosyamız ile Egamin madenciliğin bu hukuksuz projesine idari davamızı açıyoruz” dedi.

“MADENCİLER YÜZÜNDEN ÇOK HUZURSUZUZ”

Basın açıklamasında konuşan Sakarkaya köylüsü Dursun Sarı da doğma büyüme Latmos’lu olduğunu belirterek, “madencilik bizi çok huzursuz ediyor. Çevre dostu arkadaşlarımızla birlikte bu mücadeleyi sürdürmeye kararlıyız. Latmos’u madencilere vermeyeceğiz!” diye konuştu.

 https://www.evrensel.net/haber/519705/latmosta-baslatilan-madencilik-faaliyetine-karsi-dava-acildi

29 Mayıs 2024 Çarşamba

​​​​​Avrupa ülkeleri: Hayvanları öldürmekle popülasyon kontrol altına alınmıyor

 

29 Mayıs 2024 13:52


Avrupa’daki birçok ülkenin, öldürmek yerine etkin kısırlaştırma ve üretim sınırlamaları gibi yöntemler ile sokakta yaşayan hayvan popülasyonunu kontrol altına almayı başardığı belirlendi.



Fotoğraf: Can Çelik/DHA


 

Özer AKDEMİR

AKP hükümetinin 30 gün içerisinde sahiplenilmeyen köpeklerin enjeksiyon ile “uyutulması” ile ilgili yasa hazırlıklarına yönelik tepkiler artarak devam ediyor. Hayvan Hakları Kanunu'nda yapılacak değişikle sokak hayvanlarının ‘uyutulması’ adı altında öldürülmesine toplumun birçok kurumun yanı sıra, muhalefetteki bir siyasi partiden de tepkiler yükseliyor.

BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİNDEN BİLGİ NOTU

Bahçeşehir Üniversitesi (BAÜ) Hayvan ve Doğa Hukuku laboratuarı tarafından hazırlanan bir bilgi notunda Avrupa ülkelerinin sokakta yaşayan hayvanlarla ilgili politikaları derlendi.

Özellikle sokakta yaşayan köpeklerin “uyutulma” adı altında öldürülmesini öngören değişiklik taslağının desteklenmesi amacıyla “Avrupa’da sokak köpeği olmadığı” ve sahiplendirilmeyen köpeklerin uyutulmasının tek çözüm olduğu söylemlerinin ortaya atıldığına dikkat çekilen bilgi notunda, yapılan araştırmayla bu söylemlerin doğru olup olmadığının incelendiği dile getiriliyor. İlgi notunda şöyle deniliyor; “Avrupa ülkelerinden bazılarında sokak köpeği olmadığı doğru olmakla birlikte bazılarında sokakta yaşayan köpek bulunmaktadır. Sokakta yaşayan köpeğin olmadığı ülkelerde ise bu sonuca sahiplendirilmeyen hayvanları öldürmekle ulaşan ülkeler olduğu gibi, daha kapsamlı bir yöntemle köpekleri öldürmeden ulaşan ülkeler de bulunmaktadır”.

AVRUPA ÜLKELERİ VE HAYVAN POLİTİKALARI

Bilgi notunda Avrupa Birliği ülkelerinden Doğu-Batı ile eski-yeni üye çeşitliliğini içerecek şekilde seçilen ülke örneklerindeki durum şu şekilde yer alıyor;

Yunanistan

Yunanistan’da 2021’de yürürlüğe giren kanunla nüfusu 3 bin kişiyi geçen belediyeler, standartlara uygun bakım evi yapmak zorundadır. Sokakta yaşayan hayvanlar bakım evine alındıktan sonra kayıt altına alınır, aşılanır, kısırlaştırılır ve gerekli tedavilerin yapılmasından sonra 3 ay hayvan bakım evinde tutulur. 3 ayda sahiplendirilemeyen hayvanlar alındıkları yere geri bırakılır. Bunun aksine işlem yapan belediyelerin hukuki sorumluluğu vardır ve hesap verme yükümlülüğü altındadırlar. Bu önlemlerle Yunanistan’ın sokakta yaşayan hayvan popülasyonunu kontrol altına aldığı görülmektedir.

Hollanda

Hollanda kültüründeki uzlaşma ve yapıcılık ögeleriyle birlikte toplumsal düzlemde de evcil hayvanların ailenin bir üyesi olarak görülmesi öldürme içermeyen yöntemlerle sokak köpeği sorununun çözülmesini sağlamıştır. Hollanda’nın izlemiş olduğu yöntem, “topla, kısırlaştır, aşıla ve aldığın yere bırak” şeklinde anılmaktadır. Bu yöntemle birlikte Hollanda’daki dişi sokak köpeklerinin en az yüzde 70’i kısırlaştırılmıştır. Yine hayvan sahipleri, hayvan bakımı konusunda eğitilmiş ve evcil hayvanlar için kayıt sistemi getirilmiştir. Böylece, evcil hayvanların sokağa terk edilmesi engellenmiştir.

Çekya

Hayvanların Zulme Karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi dikkate alınarak düzenlenen Çek yasalarına göre hayvana yönelik zulüm yasaktır. Vahşi hayvan olmadıkça bir hayvanı terk etmek de hayvana yönelik zulüm kapsamında sayılmaktadır. Sokakta yaşayan ve terk edilmiş hayvanların nüfus kontrolünü sağlamak amacıyla sorumlu tutulan belediyeler, Veterinerlik Yasası uyarınca, veterinerlik faaliyetini gerçekleştirecek profesyonel nitelikte bir kişi tarafından kalıcı olarak yapılan işaretleme ve mikroçipleme gibi yalnızca hafif veya geçici ağrıya neden olan yöntemler kullandıktan sonra sahiplendirmektedir.

Romanya

2008’de çıkarılan “Hayvanları Koruma Kanunu” ile sokak hayvanlarının kısırlaştırılmasıyla popülasyon kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. Ancak bu yasa, binlerce hayvanın barınaklarda uzun süre geçirmesine, buna bağlı olarak hastalık ve açlık gibi nedenlerle ölmesine yol açmıştır. 2 Eylül 2013'te dört yaşındaki bir çocuğun köpek saldırısında hayatını kaybetmesi, halkın bir kesiminin tepkisine neden olmuştur. Bunun sonucunda, Romanya'nın başkenti Bükrȩş'te büyük bir yürüyü̧ş düzenlenmiştir. Devlet Başkanı Traian Basescu hükümetten bu konuda tedbirler almasını istemiştir. Hükümet, sahipsiz sokak köpeklerinin itlafıyla ilgili yeni bir yasa çıkaracağını duyurmuştur. 2013’te kabul edilen Sokak Hayvanlarına İlişkin Kanun’a göre, köpeklerin yakalandıktan sonra 14 gün boyunca tutulması, sahiplendirilmedikleri takdirde ise öldürülmeleri için özel hizmet ve barınakların kurulmasına izin verilir. Bu kanun ile barınakların bu hayvanları öldürmek için para alması, binlercesinin para kazanmak amacıyla toplanıp öldürülmesine neden olmaktadır. Avrupa Birliği her sene Romanya'ya sokak köpeklerinin popülasyonunu kontrol altına almaları için bütçe göndermektedir. Buna karşın Romanya’da sokakta yaşayan köpeklerin sayısı kontrol altına alınabilmiş değildir.

İspanya

İspanya'daki hayvan refahı yasası, hayvan istismarının sonucunda bir yılı aşan hapis cezaları, ölüm durumunda ise 36 aya kadar hapis cezası öngörmektedir. Mali cezalar, ihlalin ciddiyetine bağlı olarak 500 ila 200 bin Euro arasında değişmektedir. Tüm kediler için, özel üreme izni olmadıkça altı aylık olmadan önce kısırlaştırılması ve mikroçip takılması zorunlu tutulmuştur. Sokakta yaşayan hayvanlara ilişkin olarak yasa, ötanazi kararının sadece veterinerin kararıyla verilebileceğini düzenlemektedir.

AVRUPA’NIN BİRÇOK ÜLKESİNDE POPÜLASYON NASIL KONTROL ALTINA ALINABİLDİ?

BAÜ tarafından hazırlanan notun sonuç kısmında Avrupa’daki birçok ülke, öldürmek yerine etkin kısırlaştırma ve üretim sınırlamaları gibi yöntemler ile sokakta yaşayan hayvan popülasyonunu kontrol altına almayı başardığı dile getirildi. Notta öldürmeyi de içerecek şekilde bir düzenleme yapan Romanya’da popülasyonun halen kontrol altına alınamadığına dikkat çekilirken, bu nedenle, sokakta yaşayan köpeklerin öldürülmesinin popülasyon sorununu çözmeme ihtimalinin yüksek olduğu belirtildi.

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Üniversitesinin bilgi notunda de çözüm önerisi olarak şu noktaların altı çizildi; “Türkiye’deki toplumsal kültür, gelenek ve vicdanın bir yansımasını teşkil eden mevcut kanunun 6. maddesindeki düzenlemenin korunması, uygulanmasının sağlanması ve belediyelerin hesap verebilir hale getirilmesi en uygun çözüm yoludur. Yapılması halinde olumlu etkileri olacağı öngörülen değişiklikler şunlardır:

Belediyelere kısırlaştırma işleminin ardından belli bir süre için bakımevinde tutulacak köpekleri sahiplendirme görevinin verilmesi,

Köpek üretiminin yasaklanması ve

Yasadışı köpek üretim ve satışının etkin şekilde önüne geçecek önlem ve cezaların belirlenmesi.

TYS: “ONLAR YOKSA EKSİĞİZ!”

Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS)’den sokak hayvanları için imza kampanyası.

“Sokak hayvanlarının yanındayız, Onlar yoksa eksiğiz” başlığı ile bir imza kampanyası başlatan TYS, sokak hayvanlarını katletme girişiminin toplumun içinde kavrulduğu şiddet sarmalından ayrı düşünülmemesi gerektiğine vurgu yapıldı. TYS bildirisinde; “Devletin görevi, kentlerin, mahallelerin bizimle aynı haklara sahip sakinleri olan sokak hayvanlarını öldürmek ya da zulüm görecekleri barınaklara hapsetmek değil, özgür biçimde şiddetten korunarak yaşamalarını sağlamak olmalı. Sanatçılar yazarlar olarak “toplayamazsın hapsedemezsin, öldüremezsin” diyen sese sesimizi katıyoruz, Sokak hayvanlarının yaşam haklarını korumak, sağlıklı, mutlu, özgür yaşamalarını sağlamak için yaratılacak her türlü kamusal çözümün parçası olmaya hazır olduğumuzu belirtiyoruz” ifadelerine yer verildi.

 https://www.evrensel.net/haber/519621/avrupa-ulkeleri-hayvanlari-oldurmekle-populasyon-kontrol-altina-alinmiyor

28 Mayıs 2024 Salı

Alaşehir antimon madenine bilirkişilerden onay çıkmadı

 

28 Mayıs 2024 14:27





Manisa Alaşehir’in kabusu antimon madeni ile ilgili bilirkişi raporu belli oldu. Bilirkişilerin tamamı maden projesine olumsuz görüş bildirdi.


Fotoğraf: Özer Akdemir 


Özer AKDEMİR
Manisa

Manisa’ya bağlı Alaşehir İlçesi Bahadır köye yakınlarında Koza Altın İşletmeleri AŞ tarafından yapılması planlanan Antimuan Madeni Açık Ocak İşletmesi projesine verilen ÇED Gerekli Değildir kararına karşı açılan davada bilirkişi raporu belli oldu. Bilirkişiler oy birliği ile madene karşı görüş bildirdi.

MADEN PROJESİ BÖLGENİN VE ALAŞEHİR’İN SU KAYNAKLARI ÜZERİNDE

Maden projesine Manisa Valiliği tarafından 02.11.2023 tarihinde cdusldı 'Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir' kararının iptali talebiyle yörede yaşayan ve çoğunlukla çiftçilikle uğraşan yurttaşlar tarafından dava açıldı. Açılan davada Alaşehir Ovasının, ülkemizin en verimli tarım arazilerine sahip olan Gediz Havzasında yer aldığına dikkat çekilerek, dört mevsimde de tarımsal üretim yapıldığını ovada madencilik faaliyeti nedeniyle ciddi tarımsal zararlar oluşacağı dile getirildi. Madenciliğin bölgeyi ve Alaşehir’i besleyen temiz içme suyu kaynaklarının olduğu alanda yapılmak istendiğinin vurgulandığı dilekçede, madenin sağlık açısından da ciddi tehlike barındırdığı ileri sürülüyordu.

ŞUBAT AYINDA BİLİRKİYİ KEŞFİ YAPILDI

Dava sürecinde Manisa 1. İdare mahkemece 28 Şubat 2024 tarihinde yaptırılan keşifte tüm bu iddiaların yanıtlanması talep ediliyordu. Keşif raporu geçtiğimiz günlerde tamamlanarak mahkemeye sunuldu. Jeoloji (Hidrojeoloji), orman, çevre, ziraat, maden, floro-fauna, jeodezi ve fotogrametri mühendisliklerinden uzmanların hazırladığı raporda, ÇED raporunun birçok eksikliklerinin yanı sıra madencilik faaliyetinin bölgede tarım, su, canlı yaşamı gibi konularda yaratacağı risklerin altı çizildi.

BİLİRKİŞİ RAPORUNDAN KISA DEĞERLENDİRMELER


Fotoğraf: PTD dosyası

Raporda imzası bulunan uzmanlık alanlarından kısa değerlendirmeler;

Jeoloji (Hidrojeoloji) Mühendisliği açısından: Hidrojeolojik değerlendirmeler önemli eksikler içerdiği için projenin çevresel etkilerinin en aza indirilmesi yönünden yeterli görülmemiştir. Dağ, yamaç vb. değiştirilerek çukurlar açılacak ve oluşturulacak stok ve pasa depolama sahalarıyla yüzey topoğrafyası değiştirilecektir. Bu etkinliklerin yüzey ve yeraltı sularını olumsuz etkileme potansiyeli bulunması nedenleri ile söz konusu projede kamu yararı bulunmadığı ve Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir' kararının Jeoloji (Hidrojeoloji) Mühendisliği yönünden uygun olmadığı kanaatine varılmıştır.

Maden Mühendisliği açısından: Ocak içi yolların hesaplanmasında ve şev stabilite analizlerinde (ocak ve pasaalanlarında) görülen eksiklikler nedeni ile PTD dosyasının yeterli olmadığı ve Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir' kararının iptali edilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.

Çevre Mühendisliği açısından: Kütlesel toz emisyonlarının eksik hesaplanmış olması nedeniyle çevre üzerinde oluşturacağı etkilerin öngörülmesine olanak sağlamadığı, Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği Açısından uygunsuzluk içerdiği, Asit Maden Drenajı risklerinin değerlendirilmemiş olması.

Orman Mühendisliği açısından: Alanda yapılacak madencilik faaliyetlerinden elde edilen gelirlerin, ormanların sağladığı faydalardan üstün olmadığı, Proje alanının eğimli olması nedeni ile mevcut orman varlığının madencilik faaliyeti ile bütünlüğünün bozulacağı, davaya konu bölgenin orman olarak kullanılmasında yarar görüldüğü.

Ziraat Mühendisliği açısından: Proje alanına 3 km mesafede batı yönünde bölgeye özgü ürünler ve dikili tarım arazileri mevcuttur. Toz emisyonu açısından PTD’ de öngörülmeyen zararlar söz konusu olacağından söz konusu projede kamu yararı bulunmadığı.

Faunistik ve Ekolojik değerlendirme: Proje alanı ve çevresinin biyolojik çeşitliliği, ekosistem, habitatların nasıl korunacağı ve alınacak önlemler ile ilgili bilgiler bulunmamaktadır. Flora ve Faunaya olası etkiye karşı alınacak önlemler faunanın korunması için yeterli bulunmamaktadır. Bölgenin biyolojik çeşitliliğinin tam olarak çıkarılmadığını göstermektedir. Habitat kayıpları, habitat parçalanması ve bölünmesine karşı tedbirler alınmamıştır.

AV. ÇIVGIN: RAPOR HAKLILIĞIMIZI KANITLADI

Bilirkişi raporu ile ilgili görüşlerini aldığımız davanın avukatı Yıldıray Çıvgın şunları söyledi; “Bu davada özellikle Alaşehir ilçesinin içme suyu ve Erenli Köyünün tarımsal sulama suyunun tamamen mahvolacağı gerçeğine karşı hareket ettik. Bu antimon madenine bu nedenle dava açmıştık. Bilirkişi raporu da gösterdi ki bu iddiamızda haklıyız. Bu nedenle bu raporu, hukuki olarak önemli bir kazanım olarak görüyorum. Umarım mahkeme de bu rapora uygun şekilde karar vererek, projeyi iptal eder. Ancak hem Alaşehir hem Salihli gibi yörenin önemli tarım arazilerine bu saldırılar devam edecektir. Bu nedenle bu kazanımdan aldığımız güçle de daha iyi ve daha örgütlü bir şekilde mücadelemizi büyütmemiz gerektiğini düşünüyorum.”


Fotoğraf: Alaşehir Çevre Platformu

ALAŞEHİRDEN ÇIKARILAN CEVHER TOKAT’A GÖTÜRÜLECEKTİ!

Antimuan Madeni Açık Ocak İşletmesi Gülen Cemaatine yakınlığı ile bilinen İpek Ailesinden darbe girişimi sonrası alınarak TMSF’ye devredilen Koza Altın İşletmeleri A.Ş tarafından planlanıyor. 1975,69 hektar büyüklüğünde bir ruhsat alanına sahip olan proje içerisinde 21,23

hektarlık ÇED alan ocak ve pasa alanı olarak değerlendiriliyor. İşletme sahası 25 hektarın altında olduğu için de yönetmelik gereği otomatik olarak ÇED’den muaf tutuluyor.  ÇED alanında, açık işletme yöntemi ile yıllık ortalama 41.600 ton/yıl antimuan cevheri üretilmesi planlanırken çıkarılan cevher Tokat ili, Turhal İlçesinde Koza bünyesinde yer alan Özdemir Antimuan Madeni İşletmesine sevk edilecek. Proje alanı orman vasıflı devlet arazisi durumunda. Proje Alanına en yakın evler yaklaşık 620 m mesafede kuzeybatısında yer almaktadır. Proje alanına en yakın yerleşimler 1,38 km kuzeyde yer alan Bahadır mahallesi ve 1,9 km mesafedeki Söpüce Mahallesi.

 https://www.evrensel.net/haber/519519/alasehir-antimon-madenine-bilirkisilerden-onay-cikmadi?a=13f8e

27 Mayıs 2024 Pazartesi

Bir kuyunun başında 'iki gariban!' (Pazartesi yazısı)

 

27 Mayıs 2024 04:43


Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel




 

Özer Akdemir

Tüm yazıları

“Kulaklarım duymuyor” dedi. Dudaklarımı işaret etti eliyle, “Böyle anlıyorum sadece.”

Normal bir şekilde duysa da sorun çözülemezdi oysa. Aramızda bir metre bile yoktu ama onu anlayabilmek için burnunun dibine kadar girmek zorunda kalıyordum.

Müthiş bir uğultu vardı. Sadece uğultu olsa iyi! Kesif bir çiğ mazot, sülfür ve çürük yumurta karışımı koku genzimizi yakıyor, burun direklerimizi kırıyor, boğazımızda zehir gibi acı bir tat bırakarak nefesimizi tıkıyordu.

Bulunduğumuz yerden göğe fışkıran akışkanın bir kısmını görebiliyorduk. Yer yarılmış, sıcak su binlerce metre derinden göğe doğru püskürmeye başlamıştı. Biz buraya geldiğimizde jeotermal kuyu patlamasının sekizinci günü idi ve püskürme hâlâ devam ediyordu. Sıcak su belki 50 belki 80 metre yükseğe çıkıyor, çoğunlukla beyaz, bazen gri, bazen de siyaha çalan bir bulut olup ovaya dağlıyordu.

Sarayköy’deki çekimlerimizin ardından, belediye binasından çıkıp ilçenin dış mahallelerine bitişik konumda bulunan kuyuya birkaç dakikada vardık. Önümüzdeki küçük bir tepeciğin ucu kuyuyu tam görmemize engel oluyordu. Kuyunun etrafında başı baretli 10-15 kişi, olan biteni seyretmeye gelen kişiler gibi idiler. Yerden, bir araba gövdesi kalınlığında beyaz bir buhar bulutu ıslık sesi gibi bir ses çıkararak 80-100 metre göğe fışkırıyordu. 

Püskürtmeyi yandan gören yolun üzerinde, kuyunun 40-50 metre kadar yakınında aracımızı durdurup programın giriş anonsunu bu bölgede yapalım istedik. Aracımızı sağ tarafta, bulunduğumuz yerden çukurda kalan birkaç evin yakınına park edip, yolun öbür tarafına geçerek kuyuya biraz daha yaklaştık.

Tripotumuzu kurduk, kablosuz mikrofonlarımızı hazırlayıp anonsa başlamıştık ki rüzgar yön değiştirdi. Bizim yöne doğru esmeye başladı. Önce daha da yoğunlaşan kokusu, ardından üzerimize ahmak ıslatan bir yağmur gibi sulu sepken yağan damlacıkları gelmeye başladı. Koku zaten aracımızla yakınına geldiğimizden itibaren burnumuzun direklerini sızlatacak kadar yoğundu. Bir uçağın havalanırken duyulan sesine benzer şiddette bir püskürme sesi de bu kokuya eşlik ediyordu.  

Kötü koku ve gürültü eşliğinde, mikrofonun işe yarayacağını umarak (yaradı), kendi konuştuğumuzu bile gürültüden duyamadığımız bir ortamda birkaç dakika içerisinde apar topar anonsu yaptık. Üzerimize ve kameramıza yapışan akışkan müthiş kötü kokulu, yağsı bir maddeydi. Fotoğraf makinemizin objektifinin önüne takılı koruyucu filtrenin bir dakika içinde bencik bencik lekelendiğini görünce hızlıca ekipmanları toparlayıp bulunduğumuz yerden uzaklaştık.

Aracımızın hemen yanında, biraz aşağımızda kalan evlerin bahçelerinde birkaç kişi durmuş bize bakıyordu. Onlarla konuşmak için yanlarına gittik. Evin bahçesinin girişinde yaşlı bir kadın karşıladı bizi. Arkasında duran iki adam ise yanımıza gelmeyip bulundukları yerden merakla bakmaya devam ettiler. Onlarla uzaktan el ederek merhabalaştık.

Bahçe kapısının hemen yanı başında konuştuğumuz kadın, ağzını maske ile kapatmış 65-70 yaşlarında gösteren, kara kuru ihtiyardı. Başındaki yazmanın ucundan çıkan ak saçları, yılların yıpranmışlığını belli eden ve yaşını da olduğundan daha büyük gösteren kırış kırış yüzüne dökülüyordu. Mavi gözleri ise çipil çipildi. Endişe, korku kıvılcımları ile parlayan gözleri bizlere ise sıcacık bir samimiyetle gülümsüyordu.


Söyleşimiz sırasında adının Ayten Çünküş, yaşının da 65 olduğunu öğrendiğimiz kadın bazen tıkanarak, boğazına kadar gelen ağlama nöbetlerini içine gömerek, soru sorduğumuzda bizi anlamak için dudaklarımıza gözlerini dikerek anlattı yaşadıklarını;

“O kadar güzel dağımız vardı ki... İki zengin, adı neydi; Pekdemir (Jeotermal şirketini sahibi AKP’li iş adamı Halil Pekdemir’den bahsediyor) geldi ne dağımız kaldı, ne ovamız, kirlenmedik. Önce toz toprak içinde kaldık. Sonra her yere kuyu vurdular. En son açtıkları kuyuda ise bu patlama meydana geldi. Hiçbir kimse gelip de nasılsınız, ne yapıyorsunuz, bir zarar ziyanınız var mı, sağlığınız ne durumda diye sormadı şimdiye kadar. Şuradaki komşum hasta, (Eliyle hemen sağ tarafındaki evi göstererek). Kadının akciğerinde ödem var. Şu yandaki komşumda da nefes darlığı var. Kaçıp gitti buradan, patlamadan sonra. Ne yapsın, haklı? Ben nereye gideyim? Koyunum var malım, maşatım var. Bir yere gidemedim. Bunla yaşayıp bunla kalkıyorum (Yüzündeki maskesini gösteriyor). Karnımızda bir taş varmış gibi sanki günlerdir. Halimiz hiç iyi değil amma kime derdimizi anlatalım. Fakirsin, garipsin, çiftçisin…”

Gerek ağır kokudan, gerekse anlattıklarının duygusal ağırlığından olsa gerek sesi tıkandı burada. Çipil gözlerine iki damla yaş geldi, kirpiklerinin ucunda dondu kaldı. Başındaki eşarbın ucuyla gözlerini kurulayıp, konuşmaya devam etti;

“Zengin istediğini yapıyor burada. Belediyeye gittim, kaymakama gittim, bunlar buraya ilk geldiklerinde. Tozdan topraktan duramıyordum. Evim, kapım, pencerem, ağaçlarım, çiçeklerim, koyunlarım bile tozdan görünmüyordu. Şikayet ettim. Sonra da bu Pekdemir her tarafa kuyu açtı.”

Sesi çatallaştı yine, ağlamaklı; “8-10 gün oldu neredeyse! Duman, böyle hep… Ben 65 yaşımdayım. Garibanız, derdimi kimseye anlatamıyoruz. Doktor doktor geziyorum bu yaşta. Lütfen, şunu bir an önce kapatsınlar. Bu nedir yaa!”

“Gariban” sözcüğü buraya gelmeden yarım saat kadar önce Sarayköy’ün çiçeği burnunda belediye başkanı ile bu jeotermal kuyu patlamasına dair yaptığımız söyleşide de geçmişti. On yıldır AKP’li belediye başkanının yönettiği ilçede, son seçimleri kazanan CHP’li Mehmet Salih Konya ile makamında 10-15 dakika kadar süren bir çekim yapmıştık. Başkan, 8 gündür kapatılamayan kuyu nedeniyle mesaisinin önemli bir bölümünü bu meseleye ayırmak durumunda kaldığından yakınıyordu; “Ben akşam gidiyorum gece yarılarına kadar kalıyorum. Kuyunun sahibi hep orada, gariban o hiç ayrılmıyor başından.”

Bu sözler benim tuhafıma gitmişti. Benim kadar odada bulunan Büyük Menderes İnisiyatifi üyeleri de yadırgamıştır, eminim. Kuyu sahibi, Denizli’nin en zengin iş insanlarından, AVM’leri, akaryakıt istasyonları, jeotermal santralleri bulunan biriydi. “Gariban” kelimesi ile Halil Pekdemir isminin yan yana gelmesi mümkün değildi. 20 yıldır AKP'de politika yapan, sırtını siyasi iktidara dayamış, son seçimde de AKP'den Pamukkale belediye başkan adayı olan kalantor bir adamdı. 

Belediye başkanı, muhtemelen sanayici ve iş adamları derneğinden ahbabı olan Halil Bey’in başına gelen bu talihsiz kaza nedeniyle yaşadığı stresi kuyunun başına her gittiğinde görüyor ve haline üzülüyordu. 

Öte yandan patlayan kuyu yüzünden günlerdir uyku dünek bilmeyen, ağzındaki maske ile yatıp kalkan, koyunlarını, bahçesindeki çiçekleri bırakamadığı için zehir solumak pahasına evini terk etmeyen, 8 günde bir Allah’ın kulunun bile gelip ‘Halin nicedir’ diye sormadığı Ayten teyze de kendini anlatırken “garibanız” diyordu. Bir kuyunun başında iki gariban! Biri patlayan kuyusunun yanından ayrılmadığı söylenen Denizli'nin en zengin iş insanlarından birisi, diğeri kimsenin görmediği, sormadığı, gören bilenin de çoktan unuttuğu Ayten teyze!..

Bir kuyunun başında iki "gariban" ! Biri yiyecek ekmeğe, bir yudum suya, bir nefes soluğa hasret... Diğeri bakan müsteşarının, kaymakamın, valinin sorduğu sorulardan muzdarip!..

***

Kuyu, patladıktan 15 gün sonra kapatıldı. Bir kuyunun başında iki “gariban” vardı. Biri nasıl daha çok para kazanırımın derdine düştü, diğeri çoktan unutuldu!..

 https://www.evrensel.net/yazi/94919/bir-kuyunun-basinda-iki-gariban

25 Mayıs 2024 Cumartesi

MAPEG Efemçukuru altın madeni ile ilgili bilgi verecek

 

25 Mayıs 2024 13:46


Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu, Efemçukuru'ndaki altın madeni ile ilgili Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün (MAPEG) yanıtsız bıraktığı bazı sorulara yanıt verilmesini istedi.



Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel


Özer AKDEMİR

İzmir Konak Meydanına kuş uçuşu 20 km uzaklıkta işletilen Efemçukuru Altın madeninin bölgede yaptığı yeni sondaj çalışmaları ile ilgili haberimiz kaynak gösterilerek Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG)'ne Bilgi Edinme Kanunu gereği sorulan sorular yanıtsız kalmıştı. MAPEG yanıtında "uzmanlarımız inceleme yaptı sorun yok" derken bazı soruları ise yanıtsız bırakmıştı.

Altın madenine karşı açılan davaların avukatı Arif Ali Cangı'nın MAPEG'in soruları yanıtsız bırakmasına karşı Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu' na yaptığı itiraz sonuçlandı. Kurul bazı soruların yanıtsız bırakılsını "Bilgi verme yükümlülüğü"ne aykırı bulurken, bazı soruların ise etüt gerektirdiği için Bilgi Edinme Hakkı çerçevesinde olmadığına karar verdi.

BİLGİ EDİNME KURULU İTİRAZI KISMEN KABUL ETTİ

Kanadalı TÜPRAG şirketinin yaklaşık 13 yıldır işlettiği madenin Efemçukuru ile Kavacık köyleri arasında ve madene yakın ormanlık alanlarda yeni sondajlar yaptığına dair haberimizin yankıları devam ediyor. Haberimizi kaynak gösteren madene karşı açılan davaların avukatı Arif Ali Cangı MAPEG'e çeşitli sorular yönelterek sondaj çalışmaları ile ilgili bilgi istemişti. MAPEG'den gelen yanıtın sorulara karşılık olmadığını belirterek Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu'na itiraz eden Cangı'nın başvurusu kısmen kabul edildi.

“DEMOKRATİK VE ŞEFFAF YÖNETİM GEREĞİ BİLGİLERİ GÖNDERİN

Kurum ve kuruluşlar kanunla belirtilen istisnalar dışında her türlü bilgi ve belgeyi vatandaşların yararına sunmakla yükümlü olduğuna dikkat çekilen kararda Cangı'nın bilgi taleplerinden bazılarının "demokratik ve şeffaf yönetimin gereği olan eşitlik, tarafsızlık ve açıklık ilkeleri"nin gereği olduğu dile getirildi. Kurul bu bilgilerin gönderilmesi için MAPEG'e bildirimde bulundu.


YANITLANMASI İSTENİLEN SORULAR

Cangı'nın başvurusunda yanıtlanması kabul edilen sorular şunlar;

2- Söz konusu altın madenini işleten Tuprag A.Ş. tarafından kapasite artırımı yolunda yeni bir proje mi hazırlanmıştır?

3- Buna ilişkin MAPEG 'den alınmış yeni arama ve/veya işletme izin ve ruhsatı var mıdır?

4- Sondaj çalışmalarının çevresel etki değerlendirmesi yapılmış mıdır?

İKİ SORU İÇİN İTİRAZ REDDEDİLDİ

Kurul (1) ve (5) numaralı taleplerinin mütalaa talebi niteliğinde olduğunu değerlendirerek bu sorularla ilgili itirazı reddetti.

1-Yeni sondaj çalışmaları neden yapılmaktadır?

https://www.evrensel.net/haber/519318/mapeg-efemcukuru-altin-madeni-ile-ilgili-bilgi-verecek5 - Yapılan faaliyetin doğal ve kulturel varlıkların korunmasına ilişkin kararlara uygunluğu denetlenmekte midir?"

 

23 Mayıs 2024 Perşembe

Latmos’ta bir madenin daha kapasite artışına ‘dur’ denildi

 

23 Mayıs 2024 11:17



Aydın Latmos Dağında Kormad Madenciliğin kuvars madeninin kapasite artışı için verilen ÇED Gerekli Değildir kararı mahkemece iptal edildi.


Fotoğraf: AYÇEP


Özer AKDEMİR
Aydın

Son günlerde yeni bir maden projesi ile gündemde olan Latmos Dağında işletilen madenlerden birisinin kapasite artışına mahkeme “dur” dedi. Kormad Madencilik tarafından Aydın Söke İlçesi Karakaya ve Çavdar köyü arasında faaliyet gösteren kuvars madeninin kapasite artışı için verilen ÇED Gerekli Değildir kararı mahkemece iptal edildi.

HER TAŞI İLE KORUNMASI GEREKEN LATMOS YAĞMALANIYOR!

“Dünya üzerinde ender görülen jeolojik yapılardan birisi, 8500 yıllık kaya resimlerinden günümüze kadar birçok uygarlığın yurdu, fıstık çamları ve zeytincilik cenneti” gibi cümlelerle yan yana anılan Latmos (Beşparmak) Dağları, bu özelliklerinin ve güzellikleri yerine son yıllarda madencilikle gündeme geliyor. Dağın her tarafında faaliyet gösteren kuvars ve feldspat madenleri nedeniyle Latmos Dağı’nda çok ciddi bir doğa ve tarih kıyımı yaşanıyor. Madenciler son olarak “Dağın kalbi” denilen 1. derece arkeolojik sit alanı Çörlen Asarkale yaylasında işletme kurmak için çalışmaya başladı.

MADENİN KAPASİTE ARTIŞINA KÖYLÜLER DAVA AÇTI

Latmos’ta, tam da 8500 yıllık kaya resimlerinin yoğun olarak tespit edildiği Karakaya ve Çavdar köyleri arasında faaliyette bulunan Kormad şirketinin kapasite artış talebine geçtiğimiz yıl mayıs ayında Aydın Valiliği’nce “ÇED Gerekli Değildir” kararı verildi. Bölgenin çevre düzeni planında “orman alanı”, “mera alanı”, “tarım arazisi ve zeytinlik”, “Önemli Doğa Alanı” gibi vasıflarla işaretlenen, 1. derece arkeolojik sit alanı ve etkileşim bölgesinin de bulunduğu alandaki bu kapasite artışına karşı yöre köylülerinden İhsan Garagöz ve Hüseyin Bilir tarafından dava açıldı.

BİLİRKİŞİ RAPORUNDAN TESPİTLER

Dava sürecinde mahkeme tarafından bölgede yapılan bilirkişi keşfi sonrası hazırlanan raporda, proje tanıtım dosyasında önemli eksiklerin bulunduğu ve projenin çevresel etkilerinin açıklanması ile bu etkilerin en aza indirilmesi yönlerinden yeterli olmadığının altı çizildi. Bilirkişi raporunda ayrıca şu konulara da dikkat çekildi;

Söz konusu etkinlikle sahadan sıyrılma, kazılma, delme, patlatma yoluyla önemli miktarda malzeme alınarak yükleme ve taşıma etkinlikleri yapılacağı ve birçok yerde pasa ve stok alanları oluşturulacağı için söz konusu etkinliklerin yüzey ve yeraltı sularını olumsuz etkileme potansiyeli bulunduğundan kamu yararına olmadığı,

Yapılacak açık ocak madencilik faaliyetinin toz çıkaran faaliyetlerden olduğu,

Açık ocak madencilik faaliyetlerinde rezerv hesaplamalarının hatalı olması,

Açık ocak üretim faaliyetlerinde büyük önem arz eden ocak ve pasa şevleri stabilite analizlerinin olmaması, 

Faaliyet alanı içerisinde yapılacak çalışma ile bitki örtüsünün kaldırılacağı ve yeterli önlem alınmadığı takdirde, arazinin eğimli olması nedeniyle erozyon tehlikesi ile karşı karşıya kalabileceği, bu durum da çevre de toprak ve su rejimine zarar verebileceği,

Madencilik faaliyet alanı olarak izni talep edilen alan ve 3 km'lik çevresinde hem 3573 sayılı Zeytincilik Yasası hem de 5403 sayılı Toprak Koruma Kanunu ile çelişmesi ve her iki kanunu ilgilendiren mutlak korunması gereken dikili tarım alanlarının ve bu bağlamda zeytinlik dikili tarım alan kullanımının olması nedeniyle, kesilecek ağaçların ve kaldırılacak orman örtüsü ve maki ile kızılçam ve fıstıkçamı florasından oluşan orman ekosistemine olası etkilerinin göz ardı edilmesi,

Bitkisel toprak sıyrılması ve depolanması işleminin usulünde rüzgar ve su erozyonu riski için öngörülen tedbirlerin yeterli olmaması,

Orman Yangınlarıyla Mücadelede etkin bir planlama söz konusu olmaması, talep edilen alanın ormancılık disiplini açısından telafisi mümkün olmayan eksikleri barındırdığı,

MADENİN İPTAL GEREKÇESİ; ZEYTİNLER, TARIM ALANLARI VE SU


Fotoğraf: AYÇEP

Aydın 1. İdare Mahkemesi oy birliği ile “bilirkişi raporunun bir bütün halinde değerlendirilmesinden proje sahasının yakın çevresindeki zeytinlik alanlara, dikili tarım alanlarına, çevre, toprak ve su rejimine olumsuz etki edecek olması nedeniyle dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır” kararına vardı.

Yine Aydın 1. İdare Mahkemesi, geçtiğimiz günlerde aynı bölgede faaliyet gösteren Kale Maden işletmesinin de kapasite artışını iptal etmişti. Mahkeme madene verilen ÇED olumlu kararına karşı Çavdar Köyü eski muhtarı İhsan Garagöz tarafından açılan davada yine bilirkişi raporundaki tespitlerden yola çıkarak, “proje sahasının yakın çevresindeki zeytinlik alanlara dikili tarım alanlarına çevre, toprak ve su rejimine olumsuz etki edecek olması” gibi gerekçelerle ÇED olumlu kararını iptal etmişti.

LATMOS ŞİMDİLİK BİR BELADAN DAHA KURTULDU

Bu mahkeme kararları ile ilgili görüştüğümüz her iki davanın avukatı Hicran Danışman bir hafta içerisinde mahkemeden Latmos’a dair iki olumlu karar çıktığını söyledi. İki gün evvel de Kale Maden’e verilen ÇED Olumlu kararının iptal edildiğini aktaran Danışman, “Keşfe katılan çeşitli çevre derneği üyeleri yok edilecek sahayı gördüklerinde gözlerine inanamamıştı. Burasının yok edilmesi için akılsız vicdansız ve gelecek nesillere karşı sorumsuz olmak gerekir” dedi.


Doğaya, ormana, kurda-kuşa, zeytine - çama, insanların kadim geçim kaynaklarına, yaşamsal su kaynaklarımıza fütursuzca saldırılan bir dönemden geçildiğinin altını çizen Danışman şöyle konuştu; “Bu kararlarla Latmos (Beşparmak) şimdilik bir beladan daha kurtuldu. Bu başarı, mahkeme heyetinden bilirkişi heyetine, Aydın’daki çevre örgütlerinden namuslu bilim insanlarına kadar topyekün hepimizin başarısı. Ancak işimiz çok. Latmos’tan tüm talancıları temizleyeceğiz ve Latmos’un jeopark ilan edilmesini sağlayacağız.”

 https://www.evrensel.net/haber/519079/latmosta-bir-madenin-daha-kapasite-artisina-dur-denildi

22 Mayıs 2024 Çarşamba

Kalemoğlu köylüleri ormanlarını Zorlu’dan korumak için nöbette: Bu orman son kalemiz, madene vermeyeceğiz!

 

22 Mayıs 2024 04:36  Güncelleme: 22 Mayıs 2024 08:47





Manisa Gördes’e bağlı Kalemoğlu köylüleri köye bitişik ormanda nikel madeni şirketinin sondaj çalışmalarına karşı ayakta. Köylüler; Bu orman son kalemiz, madene vermeyeceğiz" diyor.

 GÜNCELLENDİ


Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel


Özer AKDEMİR
Manisa

Manisa Gördes’e bağlı Kalemoğlu köylüleri köye bitişik ormanda nikel madeni şirketinin sondaj çalışmalarına karşı ayakta. Geçtiğimiz hafta Zorlu Holdinge bağlı Meta Nikel Maden Şirketinin köyle iç içe geçen Kocamurt Ormanı’nda sondaj yapmasına engel olan köylüler, o günden bu yana ormanın girişinde kurdukları çadırda yaşam nöbeti tutuyor. Geçimini meyve, sebze üretimi ve hayvancılıktan sağlayan yöre halkı için orman hayati önemde. Köylüler dün yaptıkları geniş katılımlı bir basın açıklaması ile bir kez daha maden işletmesinin ormanı yok etmesine izin vermeyeceklerini dile getirdiler.

“KEŞKE MADENE İLK GÜNDEN KARŞI ÇIKSAYDIK”

Köy evleri ile adeta iç içe geçen ormana nikel madeninin iş makinelerini sokmaması için ormanın girişine çadır kuran köylüler, gece gündüz nöbet bekliyor. Nöbet yerinin etrafına "Son ormanımız Kocamurt'u vermeyeceğiz", “Memleketin nefesini korumaya çalışıyoruz” yazılı pankartlar ve nikel madeninin bölgedeki çevre tahribatına ilişkin dövizler asan köylülerle nöbet alanında görüştük. Çam kozalaklarından yaktıkları ateşte çay demleyen köylü kadınlarla en az 100-150 yıllık bir çamın gölgesinde konuştuk. Tüm işlerini güçlerini bırakarak ormanlarını korumak için nöbete geldiklerini söyleyen köylü kadınlar, madene karşı mücadeleyi çok daha önce büyütmediklerine dair pişmanlıklarını dile getirdi. Köylü kadınlardan Münevver Can, madenin bölgeye geldiği ilk zamanlar köyün içine kadar girebileceğini tahmin etmediklerini belirterek, “O yüzden ilk başta böyle direnç gösteremedik. Ancak köyümüze kadar gelince farkına vardık, direnmeye başladık. Nereye kadar başarırız bilemiyoruz, ama ormanımızı vermemek için direneceğiz” dedi. Köylü kadınlardan Nesrin Demir de nikel madeninin yetiştirdikleri bütün ürünleri olumsuz yönde etkilediğini anlattı. “Burnumuzun dibindeki ormana dokunmasınlar. Orman bizim can damarımız, köyümüze çok yakın içme suyumuz oradan geliyor. Biz sabah kalktık mıydı direkt ormanı görüyoruz; onun güzellikleri ile güne başlıyoruz” dedi.  Madenin bu kadar yakına gelebileceğini düşünmediklerini söyleyen Leyla Sevim de “Kanımızın son damlasına kadar mücadele edip ormanımızı vermeyeceğiz” dedi. 

"KEKİK KOKUSUNUN DEĞERİNİ MADEN GELDİKTEN SONRA ANLADIK"

Nikel madeni ile karşı karşıya gelmek istemediklerini ancak madenin ormanlarını almasına da müsaade etmeyeceklerini söyleyen Elveda Arı şöyle konuştu: “Biz biliyoruz ki açık ocak madencilikte doğa eski haline geri gelmiyor. Bunun acısını sadece biz yaşamayacağız, bizim çocuklarımız, torunlarımız, onların çocukları da yaşayacak. Biz ormanı hem koruruz hem ondan ihtiyaçlarımızı görürüz. Kesinlikle tahrip etmeyiz, hepimize aittir orman. Şimdi adam bize hiç sormadan, danışmadan, onayımızı almadan burayı kesmek istiyor. Zaten bölgedeki üç ormanı yok ettiler. Herkesin piknik alanı, cennet gibi bir yer burası, ancak farkına varmadık şimdiye kadar. Aslında bizim Meta Nikel Şirketine teşekkür de etmemiz lazım. Çünkü biz kekik kokusunda yürümenin ne demek olduğunu bunlar sayesinde öğrendik. Ayağımıza çarpan otun kokusunu kaybettik, değerini kaybettikçe öğrendik. Biz hazinemizin değerini anladık bu şirket sayesinde.”

"PLASTİK ŞİŞELERLE SU ALIYORUZ MARKETTEN"

Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

Pakize Beyhan: Kendileri yaşamak için bizi öldürmek istiyorlar. Onlar da yaşasın biz de. İçme suyumuzu dışardan plastik şişelerle alıyoruz bu maden yüzünden. Benim çocuklarım Bursa'dan gelirken hazır su getiriyorlar.

Gülperen Arı: 1976'da gittim köyden Kocaeli Gebze'ye, 5 sene önce dönüş yaptım. Ev yaptım, çocuklarım orada kaldı, yazları onlar da geliyor. Ben buraya kafa dinlemeye, temiz hava almaya geldim. Kuş cıvıltılarını, suların akışını dinlemeye geldim. Benim Gebze'de evim var ama orada duramıyoruz. Artık şehirler çok kalabalık. Burası da böyle olursa biz nereye gideceğiz? Evimizin önünde bir dönüm yer var. İki senedir ürünlerimiz olmuyor. Aile doktoru geliyor iki haftada bir köye. Yüzden fazla hasta çıkıyor, bu kadar olmaması lazım. 

Ayşe Küçük: Ben Akhisar'da duruyorum 40 senedir. Yazları buraya geliyorum. Evlerimiz eskiydi, onardık, sonra bir de baktık bu iş çıktı. Akhisar’da kızım var, fabrikada çalışıyor. “Anne” diyor, “Bir köyü olmalı insanın.” Oysa önceden iş çok oluyor dyle sevmezdi köyü.

"ORMAN İDARESİ ŞİRKETE ALTYAPI İÇİN YOL AÇMIŞ"

İbrahim Erdoğan: (Muhtar): Bu maden 7 köyü etkiliyor Kalemoğlu, Kabakoz, Fundacık, Yanoba, Dağdere, Hanbaşı, Çiçekdere. Ama nikel madeni sadece Kalemoğlu köy sınırları içerisinde faaliyet gösteriyor. Bu faaliyet 2010'dan beri devam ediyor Ormanın kesilmesini istemiyoruz, orman köyümüze sıfır denecek kadar yakın. Bin hektarlık bir orman. Köyümüzün 400 yıllık bir geçmişi var tahminen. Atalarımız yaşamlarını burada sürdürmüşler, bizim çocuklarımız da burada yaşasın istiyoruz. Orman gittiği zaman bizim yaşam alanımız gidecek. Orman İdaresi orman içerisinden bir yol açmıştı. Sorduk, yok yangın önleme amaçlı dediler. Ancak şimdi görüyoruz ki Meta Şirketi için altyapıymış bu yol. 

"BİZ BİR SÖMÜRGE OLDUK"


Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

Hayati Çavuş: (Emekli Öğretmen): Ben bu köyde doğdum babam 1969’da Akhisar'ın köylerine tütün ortaklığına gitmiş, ama ben bu köyden hiç kopmadım, her fırsatta her yaz tatilinde sürekli köyüme geldim. 5-6 yıl önce tekrar geldim ve küçük bir ev yaptım kendime. Ben Adıyaman'da, Balıkesir'de, Karadeniz'de, Urfa'da, Gördes'in diğer köylerinde de çalıştım, ama bu köy kadar, oradaki hava kadar hiçbir yer bulamadım. Buradan köylülerime söylüyorum: Ben ölürsem beni bu topraklara gömün, evin yanına gömün! Memlekete yazık, kahroluyorum! Para bu kadar mı kıymetli? Bu nasıl bir şeydir nasıl bir hırstır bu kapitalizmin hırsı? Kazanılan para devletin kasasına gitse yine acımayacağım, ama elin İngiliz’i Amerikalısı geliyor, bizim zenginliklerimizi alıp götürüyor. Biz bir sömürge olduk.

Köyün harman yerindeki geniş çayırlıkta yapılan basın açıklamasına bölgedeki birçok çevre örgütünün yanı sıra, CHP, EMEP, Sol Parti, DEM Parti üyeleri de destek verdi. Etkinliğe Akhisar Belediye Başkanı Besim Dutlulu, CHP Manisa Milletvekili Vehbi Bakırlıoğlu da katıldı. Yapılan konuşmalarda ormanın yok olmasına izin verilmeyeceği dile getirildi.

AÇILIŞI ERDOĞAN YAPTI, MADEN YILLARCA RUHSATSIZ ÇALIŞTI

Zorlu Holding tarafından Kalemoğlu bölgesinde kurulan, Nikel Kobalt maden tesislerinin açılışını Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptı. Zorlu Holdingin Vestel City’de hayata geçirdiği akıllı telefon ve tablet fabrikası ile Meta Nikel Kobalt tesislerinin açılışı için Vestel City’e gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan, orada yaptığı açıklamada, “Beş babayiğit bir araya geldi, bunlardan bir tanesi de Zorlu. 600 milyon liralık bir yatırımın özellikle açılışını yapıyoruz. Bu da gerek holding gerekse ülkemiz için önemli bir adım. Açılışını yaptığımız Meta Nikel Kobalt tesisinin ilk fazı yürürlüğe girerken, 2023’ü hedefleyen ikinci fazı için çalışmalara başlandığını görmekten de ayrıca memnuniyet duyuyorum” ifadelerini kullanıştı.

MADENİN İŞLETME RUHSATI OLMADIĞI ORTAYA ÇIKMIŞTI

2017 yılında gerçekleşen bu açıklamanın üzerinden çok geçmeden 2022 yılında madeninin işletme ruhsatının olmadığı ortaya çıktı. Maden ruhsatı olmadan kapasite artışı yapmak istedi ve Bakanlık tarafından ÇED gerekli değildir kararı verildi. Bunları yanı sıra madende sülfirik asit de kullanılıyor. Aynı dönemde sülfirik asit için bilim insanları ve Gödes’te madene karşı mücadele eden halkın avukatları, sülfirik asidin kullanılmasına devam edilmesi durumunda Gediz Nehri’ni, Gölmarmara Gölü’nü, zeytinlikleri ve ormanları büyük bir felaketin beklediği uyarısında bulunmuştu.

FACİALAR ÜST ÜSTE GELDİ

Bu uyarılardan çok geçmeden madene sülfirik asit taşıyan tanker kaza yaptı ve içindeki sülfürik asidin dökülüp dökülmediğine dair net bir bilgi verilmedi. Çok geçmeden de madenin atık borusunun patlamasıyla kimyasal atıklar toprağa ve suya karıştı. Köylülerin suları kesilirken, tarım alanlarında kullanılan su, İzmir’e su sağlaması için kurulan Gördes Barajı da riske girdi. Üstelik madeninin atık depolama sahası, aynı zamanda İzmir’e içme suyu sağlaması için yapılan Gördes Barajı havzasında yer alıyor.


Madende meydana gelen facialar bunlarla sınırlı değil.

2016 mart ayında meydana gelen tanker kazasında Göremez mevkisinde devrilen tankerden tonlarca sülfürik asit araziye döküldü.

Yine 2017 yılı ocak ayında sülfürik asit yüklü tankerin Dingiller köyü çıkışında devrilmesiyle birlikte tonlarca sülfürik asit toprağa karıştı.

Aynı yıl haziran ayında yine Akhisar Gördes kara yolunun 22. km’sinde meydana gelen kazada ise 27 ton sülfürik asit doğaya karıştı.

Sülfürik asit kamyonlarının kazalarıyla sık sık gündeme gelen yol, aynı zamanda İzmir’e içme suyu sağlaması için yapılan Gördes ve Başlamış barajlarına da yakın bir konumda yer alıyor. 

 https://www.evrensel.net/haber/518940/kalemoglu-koyluleri-ormanlarini-zorludan-korumak-icin-nobette-bu-orman-son-kalemiz-madene-vermeyecegiz

20 Mayıs 2024 Pazartesi

Latmos'un kalbine maden kepçesi (Pazartesi yazısı)

 

20 Mayıs 2024 04:45




Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel

 

Özer Akdemir

Tüm yazıları

Koçarlı'dan sonra gidiş geliş tek şerit halini alan kara yolunun etrafındaki zeytin ve incir bahçeleri Mersinbelen’i geçtikten sonra yerini birdenbire fıstık çamlarına bıraktı. Latmos'a doğru, yeşilin yetmiş tonunun da görülebildiği bu çam gölgeli yolu tırmanmak bile başlı başına bir keyifti. 

Hele bir de belli bir yüksekliğe çıktıktan sonra aşağıda kalan uçsuz bucaksız Aydın ovasının sabah sisi çökmüş düzlüğüne bakmanın doyumsuzluğu...

Eğer aceleniz yoksa durun, gözünüz bu güzelliğe doyarken tertemiz dağ havasını ciğerlerinize çekin. Yok eğer bizim gibi bekleyeniniz, aceleniz varsa göz ucuyla bakıp geçin manzaraya. Çünkü alıcı gözle bir an bakmanız bile onun büyüsüne kapılmanızla sonuçlanır. Aracı sağa çekip en az yarım saat bu güzelliği doyum tokum izlemeden yola devam edemezsiniz.

Aydın Üniversite Hastanesinde beyin cerrahı olarak çalışan Dr. Varol Aydın ile Bağarcık köyünde, saat 11.00 sularında buluşacaktık. Varol Bey tam bir Latmos sevdalısıydı. Aydın’ın başka bir ilçesinden olmasına rağmen 15 yılını Latmos'a adamış, onu karış karış gezerek tanımaya ve son yıllarını da dağı korumaya adamış birisiydi. Bizi, “Latmos’un kalbi” dediği Çörlen Yaylası’na götürecek, yaylada başlayan maden çalışmaları hakkında bilgi verecekti. 

Amyzon Antik Kenti’ne giden toprak yolu yeni geçmiştik ki aradı Varol Bey. Yoldayız, yarım saat geç kalacağız dedik, özür dileyerek. Sesi hiç de şaşırmış gibi değildi bu duruma. Bu dağlarda, bu yollarda vakit geçirip de zamanında bir randevuya geleni bulmanın olanaksızlığını en iyi o bilirdi kuşkusuz.

Köy içlerinde yolun ortasına sere serpe uzanmış tembel köpekler keserdi hızınızı her şeyden önce. Fıstık çamlarının koyu gölgelerinden salına salına yola çıkıp, sizlere meraklı gözlerle bakan dilberim inekler, keçiler...

Bir de Latmos’un kayaları vardı tabii. Adama benzeyen, kurbağaya, ata, ite, deveye...

Doğanın yağmurla, rüzgarla, kar ile şekillendirdiği kayalar, birbirinden güzel heykeller olarak önünüzde resmi geçit yapar adeta. Bunları defalarca görüp her seferinde “Aa bak pörtlek gözlü bir kurbağaya benzemiyor mu bu kaya? ", "Miğferli asker şu da bağırıyor..." gibi cümleler kurulan bir yolculuktu bizimki de.

Bağarcık köyü muhtarının, köyün hemen girişindeki evinde buluştuğumuz Varol Bey, tam da hayal ettiğim gibi birisiydi. Daha önce defalarca telefonda konuşmuş, internetten yazışmıştık ama ilk kez yüz yüze geliyorduk. Uzun boylu, sık beyaz saçlı, aydınlık yüzlüydü. Üzerinde doğa tutkunlarının giydiği türden rahat ve dayanıklı araziye uygun giysiler vardı. Dört çeker pikapının tepesine kondurduğu araç üstü çadır onun sık sık bu dağlara kamp attığını ve gecede milyon tanesini sayabileceğiniz yıldızların altında sabahladığını gösteriyordu.


Muhtarın tek katlı evinin geniş bahçesinde meyve ağaçları, büyük bir fıstık çamı ve çamın hemen yanı başında künar işleme makinesi vardı. Avluda, beton bir zemin üstüne, tam güneşin alnına yığılmış olan çam kozalaklarından gelen çıtırtılar eşliğinde çayımızı içerken, muhtarla da sohbet ettik.

Varol Bey on yıldır gide gele aileden biri gibi olmuştu. Latmos’un mutlaka milli park ilan edilmesi gerektiğini söyleyince muhtar durakladı biraz. “Hocam, köyde bunu pek isteyen yok. Bize buralar milli park olursa çivi çakamazsınız, hayvancılık, tarım biter diyorlar” sözleriyle endişesini anlattı.

Varol Bey ise milli park korumasının bölgede canlı-cansız tüm varlıkları, köylünün geçim kaynağı olan hiçbir şeye dokunmadan korumak anlamına geldiğini anlattı. "Bu söylentilerin bilinçli olarak çıkarıldığını düşünüyorum. Milli park ilan edilirse buralara madenler, madenciler giremez çünkü" dedi.

Varol Bey’in aracını izleyerek Bağarcık'ın birkaç kilometre uzağındaki Çörlen Asarkale'nin yakınına kadar gittik. Latmos'un zirvesine yaslanmış, etrafı fıstık çamları ile bezeli bir yaylanın tam ortasında, yerden fışkırmış gibi duran kocaman, yekpare bir kayalıktı Çörlen denilen yer. Etrafındaki ağaçların yeşilinden ve başı bulutlara değen Latmos'un beş parmağa benzetilen kurşuni kayalıklarından sarıya çalan çıplaklığıyla ayrılan Çörlen'in tam tepesinde Bizans döneminden kaldığı söylenen bir kalenin kalıntıları duruyordu hâlâ. Bulunduğumuz yerden kale kalıntılarını ve etrafındaki surların bir bölümünü görebiliyorduk.

Kayanın dibinden suları sarı renkli incecik bir dere geçiyordu. Dere, ilerde Sarıçay’a karışıyordu.

Varol Bey, Çörlen Asarkale'nin 1. derece arkeolojik sit korumasında olduğunu, buraya gelirken geçtiğimiz bozuk toprak yolun da arkeolojik sit alanı içerisinde kaldığını anlattı.

Madenin ruhsat sahası da Çörlen Asarkale ile Latmos'un Beşparmak Kayalıkları arasında bulunan yaylanın bir bölümü imiş.

Maden alanı, her biri gökten düşmüş gibi duran gnays kayalarla kaplıydı. Milyonlarca ton kayanın arasındaki feldspat madeni güneşte damar damar parlayarak kendini belli ediyordu.

Zirveye doğru uzayan yolun biraz ötelerinde teraslanmış yeşil alanlar vardı. Varol Bey, 'tarım terasları' dediği bu alanların çok çok eskilerden kaldığını, yüzlerce, belki de bin yıldır bölgede tarım yapıldığını anlattı. 

"Latmos'ta 20 yıldan uzun süre çalışan Arkeolog Anneliese Peschlow, 2005 yılında basılmış kitabında bunu açık bir şekilde belirtilmiş. Çörlen ve Karapınar Yaylası'ndaki bu tarım teraslarının yanı sıra etrafta taş döşeme patikalar, demir işlikleri, Eren mezarlığı, taş evler var. Buralar korunması gereken kültür varlıkları olarak çok önceden tescil edilmeliydi". 

Sonuçta bu kültür varlıkları tescil edilmedikleri için bugün madenler tarafından yok edilme tehdidi ile karşı karşıyaydılar. Bölgede bir değil aslında iki maden sahasının işletilmesi söz konusuymuş! Patlatmalı açık ocak madenciliği hem de. Madenciliğin en vahşi türlerinden!

Bu maden sahalarının ileride kapasite artırarak birleşmesi durumunda ortada ne tarım terasının ne yüzlerce yıllık taş yayla evlerinin, ne antik yolların kalmayacağı açıktı. Anadolu parsının son yaşadığı yerlerden birisi olan Latmos’taki yaban yaşamı da bu madenlerin kepçe darbeleri altında yok olup gidecekti! 

2007 yılında bu madenlere verilen bir ÇED gerekli değildir kararının bulunduğunu ancak bunun artık geçersiz olduğunu söyledi Varol Bey. Bunu maden şirketinin mühendisine de söylemiş. Aldığı yanıta çok öfkelendiği belliydi. “Gevrek gevrek gülerek ‘2022'de yenilendi ÇED izni’ diyen mühendisin yüzünü mahkeme kararıyla burayı terk ederken tekrar görmeyi umuyorum.”

Dağın neredeyse her karışı korunması gereken tarihi, kültürel ve doğal varlıklarla doluydu. Bunu en iyi bilen kurumlardan Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğünün 2018 yılında bölgede maden ocağı açılmasına olumsuz görüş verdiğine de dikkat çekti Varol Bey.

Çörlen Yaylası’nda yaşayan Sakarkaya köylülerinden Mehmet Durmaz geldi yanımıza, çekimlerimiz sırasında. "Bu madene asla izin vermeyeceğiz" dedi.

Buradaki çekimlerimizin ardından önce geldiğimiz asfalta çıkıp, sonrasında yüzlerce yıllık Yörük mezarlarının yanından geçen toprak bir yolla Latmos'un zirvesine daha yakın bir yaylaya gittik. Köylülerin geçen sene açtırdığı yolla ulaşılabilen, naylon bırandalarla gölgelendirilmiş taş kulübelerin sekilerinde yaylacılarla çay içtik. Onların Latmos'un bugününe, geleceğine dair düşüncelerini, düşlerini ve endişelerini dinledik.

Karabaş otları ile bezeli yayladan dönerken güneş Latmos'un kayalıklarından yavaş yavaş deniz tarafına doğru ilerliyor, ikindi serinliği birkaç semiz ineğin yayıldığı otlaklara çöküyordu.

Bölgede yaşayan herkesin ortak talebi en azından hukuki süreç tamamlanana kadar madenin çalışmamasıydı. Latmos'u, bu yaylaları, bu fıstık çamlarını, Çörlen'i, kır çiçeklerini bir kez görenin buralara kıyamayacağını söylüyordu Varol Bey. İçinde birazcık vicdan, doğa ve yurt sevgisi olan insanın bundan farklı düşünmesi de olanaksızdı, gerçekten. Ancak, Latmos'un onlarca yerini delik deşik eden bu şirketlerin hiç birinde bu sayılan meziyetlerden bir tanesinin bile olduğunu gören, duyan, bilen olmamıştı şimdiye kadar!

 Latmos çekimlerimizden birkaç gün sonra, sizin bu yazıyı okuduğunuz günden iki gün evvel, Çörlen Yaylası’na uzun kepçeli bir iş makinesi girdi. Jandarma "Madenin izni var, karışamazsınız" deyip köylülerle kepçenin arasında durdu. Kepçe bizim iki gün önce bakmaya kıyamadığımız kayaları parça parça edip, mor çiçekli karabaş otlarının üzerine savurdu...

 https://www.evrensel.net/yazi/94881/latmosun-kalbine-maden-kepcesi

18 Mayıs 2024 Cumartesi

Latmos'un kalbine iş makinesi ile girdiler!

 

18 Mayıs 2024 13:25


Latmos Dağı’na adını veren ve beş parmağa benzetilen kaya kitlelerinin alt tarafındaki Çörlen yaylasına giren maden kepçesi kayaları kırmaya başladı.



Fotoğraf: Dr. Varol Aydın


Özer AKDEMİR
Aydın

Aydın ile Muğla illeri arasındaki Latmos (Beşparmak) Dağı’nın kalbine kepçe ile girdiler! Milli Park ilan edilmesi için yıllardır çaba gösterilen Latmos Dağı’na adını veren ve beş parmağa benzetilen kaya kitlelerinin alt tarafındaki Çörlen yaylasına giren maden kepçesi kayaları kırmaya başladı.

KEPÇE ARKEOLOJİK SİT ALANINDAN GEÇİRİLDİ

Egamin şirketine ait iş makinesinin bugün sabah saatlerinde arkeolojik SİT alanı içinden geçirilip Çörlen Yaylası'nda maden açılacak sahaya getirildiği bilgisini veren Latmos Platformu üyesi Dr. Varol Aydın şunları söyledi; “şirketin buraya gelen mevcut yolu maden çalışması için kullanmaya izinleri yok. Dolayısıyla maden sahasına ulaşmak için arkeolojik SİT alanından geçmeyen yeni bir yola ihtiyacı var. Orman sahası içinde geçecek bu yol için gerekli izinleri var mı belli değil. Maden ocağı ile ilgili hiçbir bilgi paylaşılmıyor”.

YÜZLERCE YILDIR TARIM YAPILAN ALANDA MADENCİLİĞE İZİN VERİLİYOR

Çörlen yaylasının çevresinin kültür varlıklarıyla dolu olduğuna dikkat çeken Aydın, “Çalışma yapılan yere 200 - 300 m uzakta Bizans döneminden kaldığı düşünülen geleneksel tarım teraslarında üretim yapıp yaşamlarını sürdüren insanlar varken, Latmos’un eşsiz doğasını yok edecek bu maden ocağına nasıl izin verilir anlamak mümkün değil” dedi.

ŞİRKET MÜHENDİSİ “ÇED İZNİNİ YENİLEDİK” DİYOR

Maden mühendisinin kendisine alaycı bir tonla “2007'de verilen ÇED gerekli değildir kararı 2022'de yenilendi" dediğini aktaran Aydın, “Mahkemenin bu hukuksuzluğa dur diyeceğini düşünüyorum. Şirketin geride bırakacağı tahribat düzeltilemeyecek olsa da Latmos'un sahipsiz olmadığını ve hukuksuzca iş yapamayacaklarını öğrenmelerinin hazzı büyük olacak. Burayı da Latmos’un geride kalan güzelliklerini de kazanacağız ve yaşadığımız toprakları sahiplenmeyi öğreneceğiz tekrar” diye konuştu.

HEMEN YAKINDA BİR BAŞKA MADEN SAHASI DAHA VAR


Fotoğraf: Dr. Varol Aydın

Bölgede Egamin şirketinin ruhsat sahasından bir kilometre kadar güneyde bir başka maden işletme sahasının olduğunu belirten Aydın, bu iki işletme sahasının etrafındaki asırlık tarım teraslarının ve eski eserlerin bugüne kadar korunması gereken kültür varlıkları olarak tescil edilmemesi nedeniyle madencilerin bu alanlara girebildiğini söyledi.

AYDIN KÜLTÜR VARLIKLARI KURULUNA ÇAĞRI

Aydın Kültür Varlıkları Koruma Kurulu’na yüz yıllardır yaşam alanı olarak kullanılan bu eski eserleri tescil edip koruma altına alma çağrısında bulunan Aydın, “2007 yılında verilen ‘ÇED gerekli değildir’ kararına dayanarak başlatılacak çalışmaların yasa ve mevzuatlara aykırılığı ile ilgili hukuki süreç birkaç gün içinde başlatılacak ama bu süre içinde yapılacak çalışmalar da bölgeye geri döndürülemeyecek zararlar verecek. Bölgede yaşayan köylülerin ve buraların korunmasını gözetenlerin ortak talebi olmalı hukuki süreç tamamlanana kadar çalışma yapılmaması” ifadelerini kullandı.

“JANDARMA İLE KARŞI KARŞIYA GELMEK İSTEMİYORUZ”

Telefonla görüştüğümüz Sakarkaya köylülerinden Mehmet Durmaz, kendisinin yaylada bulunduğunu belirterek, “Dün getirdiler iş makinesini. Jandarmalar vardı, bu nedenle gidemedim yanlarına. Jandarma, ‘madencilerin izni var. Siz müdahale edemezsiniz’ diyor bize. Kaymakamın jandarmaya maden şirketini köylülerin müdahalesinden korunması talimatı verildiği söyleniyor. Biz, jandarma ile karşı karşıya gelmek istemiyoruz” dedi.

 https://www.evrensel.net/haber/518686/latmosun-kalbine-is-makinesi-ile-girdiler?a=0e2e4

Madenci şirketin gözü ormanda

 

18 Mayıs 2024 05:19



Manisa’ya bağlı Gördes ilçesi Kalemoğlu köylüleri köye bitişik orman alanında META nikel madeninin sondaj çalışmaları yapmasına karşı çıkıyorlar.


Fotoğraf:  Kalemoğlu köylüleri


Özer AKDEMİR
İzmir

Manisa’ya bağlı Gördes ilçesi Kalemoğlu köylüleri köye bitişik orman alanında META nikel madeninin sondaj çalışmaları yapmasına karşı çıkıyorlar. Geçtiğimiz günlerde şirket araçlarını ormana sokmayan köylüler basın açıklaması yaparak “Satılık ormanımız yok” dedi.

MADEN KÖYÜN İÇİNE KADAR GİRMEK İSTİYOR

Köylüler tarafından yazılan bildiride köyün geçim kaynağının çoğunlukla çiftçilik ve hayvancılık olduğu belirtildi. Nikel madeninin köy yakınlarında çalışmaya başlamasından sonra değişen yaşamlarını anlatan Kalemoğlu köylüleri, “Nikel Kobalt AŞ 2014’ten bu yana köyümüzde ve yakın çevresinde faaliyetlerini sürdürüyor. O günden bu yana, köyümüzdeki orman sahasının büyük bir bölümünü kaybettik. Kaybettiğimiz orman sahaları Kızıloluk, Matal ve Türkmençatağı’dır. Nikel madeni sondaj çalışması yapmak için artık köyümüze kadar girmeye, köyle bütünleşik olan Kocamurt Ormanı’mızı yok etmeye çalışıyor” ifadelerini kullandı.

KÖYÜMÜZÜ SAVUNMAK ANAYASAL HAKKIMIZ

Her gün zehirli hava soluduklarını ve içme sularının sürekli tehdit altında olduğunu belirten köylüler, madende çalışan Kalemoğlu köylüleri olmasına rağmen onların da vicdanen kendi köyünün yanında olduklarını söyledi. Maden yetkililerinin kendilerine ait ormanı satın aldıklarını, yasal olarak ormanın onların olduğunu söylediğini aktaran Kalemoğlu köylüleri, “Bizim çocukluğumuz olan, ekmeğimiz olan bu orman satılık değildir. Bu sondaj çalışmasıyla birlikte Kalemoğlu köyü yok olacaktır. Köyümüzü, havamızı, toprağımızı, suyumuzu savunmak bizim anayasal hakkımızdır. Sadece kendi canımızı değil, doğadaki tüm canlıları, endemik bitkileri havamızı ve suyumuzu savunmak için madenin sondaj çalışmasına hayır diyoruz” şeklinde konuştu.

‘YASAL OLARAK ÇİVİ DAHİ ÇAKAMAZLAR’

Köylülerin Avukatı Seçil Ege ise, “Şirket elimizde yetki belgesi var demiş. Yetki belgesi dedikleri şey 14 yıl önceye ait. 2010 yılında Çevre Bakanlığından bir karar vermişler ondan bahsediyorlar. Kanun diyor ki bir maden ya da buna benzer faaliyet için Çevre Bakanlığından aldığınız izin ancak 5 yıl geçerli. Bu 5 yıl içerisinde ruhsat aldığınız alanın tamamında ya da bir kısmında faaliyete başladınız diyelim, 5 yıl sonra geri kalan yerlerde de faaliyet yapacağınız zaman bakanlığa tekrar başvuru yapacaksınız diyor. 2010 yılında alınmış bir ÇED olumlu kararının süresi 2015’te dolmuş durumda. Bu iznin üzerinden 14 yıl geçmiş. Bu kararla tek bir çivi dahi çakamazlar burada. Tek bir ağacın dalını dahi koparamazlar. Şu an yaptıkları ve yapacakları tüm işlemler hukuksuz yani vatandaşın kaçak bir inşaat yapmasından hiçbir farkı yok” dedi. Bu mücadelenin sadece hukuksal olarak sürdürülebilecek bir mücadele olmadığını belirten Ege, “önemli olan halkın kendi topraklarına, kendi yaşamına, havasına, suyuna, kendi torunlarının geleceğine sahip çıkmasıdır” ifadelerini kullandı.


BİN 596 KORUMA ALANI, SANTRAL RİSKİ ALTINDA

Talan yasası çıkarılmadan önce Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının Resmi Gazete'de yayımlanan kararına göre, 2. derece doğal sit alanları, 3. derece doğal sit alanları, sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarında kurulu gücü 10 MWe’ye kadar güneş enerji santralleri (GES) yapılabilecek. Aynı zamanda kararda 2022 yılında yürürlüğe giren güç birimi olarak kullanılan Mwe, MWm olarak değiştirilmişti. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının verilerine göre 24 bin 640 hektara yayılan 229 tane 2. derece sit alanı, 79 bin 227 hektar alana yayılan 342 adet 3. derece sit alanı, 659 bin 107 hektara yayılan bin 25 adet sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanı mevcut. Koruma alanlarına enerji santrali yapılmasının önünün açılmasıyla birlikte 762 bin 974 alana yayılan 1596 adet koruma alanı risk altında. 

 https://www.evrensel.net/haber/518650/madenci-sirketin-gozu-ormanda

17 Mayıs 2024 Cuma

Altın madenciliği gerçeği: Doğa talan edilirken şirketlerin kasası doluyor

 

17 Mayıs 2024 05:54


Balıkesir İvrindi yakınındaki altın madeninin çevresel etkileri konusunda önemli uyarılarda bulunan Dr. Eşref Atabey, günün sonunda kaybedenin doğa ve kamu, kazanın ise şirket olduğunu dile getirdi.



Fotoğraf: Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği



Özer Akdemir
İzmir

Balıkesir’e bağlı Altıeylül ve İvrindi ilçeleri yakınlarında CVK Maden İşletmeleri AŞ tarafından işletilmek istenen altın madeni yöre halkının en önemli geçim kaynağı olan zeytincilik ve fıstık çamı üretimi açısından riskli. Balıkesir’deki bu altın madeni özelinde altın madenciliğini konuştuğumuz Tıbbi Jeoloji Uzmanı, Jeoloji Yüksek Mühendisi Dr. Eşref Atabey, “Altın işletmeciliği doğayı en fazla tahrip eden maden işletmeciliğidir” dedi. Madenin ÇED raporuna göre şirket projeden 37.4 milyar TL kâr edecek ancak devlete ödeyeceği devlet kârı ise yalnızca 3.3 milyar TL olacak.


Fotoğraf: Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği

SARIALAN’DA KAMU DEĞİL ŞİRKET KAZANACAK!

Madenle ilgili ÇED raporunun 5.9.2022 tarihinde Balıkesir Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü web sayfasında ilan edildiğini aktaran Atabey, rapora göre şirketin 37.4 milyar TL net karı karşısında devlete ödeyeceği devlet hakkının 3.3 milyar TL (2022 yılına göre hesaplanan) olduğu bilgisini verdi. Atabey, “Bu rakam bile Sarıalan altın madeninin kamu yararına değil, şirketin yararına olduğunun kanıtıdır” dedi. Ülke topraklarında herkesin malı olan doğal servetlerin bir şirketin çıkarına sunulduğunun altını çizen Atabey, “Tüm Türkiye genelinde işletilen 24 adet altın madeni düşünüldüğünde, ülke kaynaklarının çok uluslu şirketler aracılığıyla nasıl ülke dışına götürüldüğünü anlayabiliriz. Dikkat edilirse projenin giderler kısmında çevreye yapacağı iyileştirmelerle ilgili kalem bulunmamaktadır. Çünkü tüm madencilik faaliyetlerinde olduğu üzere, bu Sarıalan madeninde de olacağı gibi çevreyi iyileştirmede kullanacakları bütçeyi kâr hanelerine yazmaktadırlar” dedi.

ALTIN ELDE ETMEK İÇİN 23 ÇEŞİT KİMYASAL KULLANILACAK

Altın madeni işletmesinde altın elde etmek için sodyum siyanür başta olmak üzere 23 çeşit kimyasal kullanılacağına dikkat çeken Atabey, “913.33 hektar ÇED alanında 2 adet açık ocak, ortalama 90 metre derinlikte 4 adet yer altı işletmesi, 6 adet pasa döküm ve 1 adet atık depolama tesis alanı planlandığı belirtiliyor. ÇED alanı Sarıalan Mahallesi’ne 230 metre mesafede olup, yılda 3 milyon 357 bin 693 ton kaya kazılarak toplam 8 milyon 825 bin ton altın ve bakır cevheri elde edileceği, toplam 13 milyon 551 bin 801 ton devasa miktarda pasa açığa çıkacağı, işletmede yılda 1 milyon 152 bin 816 kg yani 1153 ton ANFO patlayıcı ile yılda 24 bin 528 kg yani 24.5 ton dinamit kullanılacağı öngörülmüş. Bu kadar fazla miktarda patlayıcı kullanılacak olması, alanda deprem etkisi yaratacak, tüm kaya kütleleri yerinden oynayacak, kırık ve çatlaklar oluşacak, yer altı su sistemi tamamen zarar görecektir” bilgisini verdi.

ZEYTİNE VE FISTIK ÇAMINA BÜYÜK DARBE!

Madenciliğin yörenin en önemli ürünü ve halkın geçim kaynağı olan zeytinciliğe ve fıstık çamı üretimine en büyük darbeyi vuracağına işaret eden Atabey şu uyarılarda bulundu; “Altın işletmeciliği doğayı en fazla tahrip eden maden işletmeciliğidir. Cevher tükenip ocak terk edildiğinde, geride tehlike saçan dik şevli/falezli su dolu çukurlar bırakılacaktır. İşletme sırasında yayılan toz orman ve bitki örtüsüne, canlılara zarar verecek, ocak ve pasalardan süzülen toksik olabilen ağır metallerce zenginleşen asidik sular yıllar boyunca etkisini sürdürecek, tarım toprağına ve ekinlere zarar verecek, alıcı derelere karışarak sucul canlıları yok edecek, yer altı suları, kaynakları kirletecek, fauna ve florayı, çevredeki tüm yerleşimleri tehdit edecektir. Maden ocağından içme sularına karışacak olan toksik arsenik köylerde yaşayanlarda kansere yol açacaktır”.

REHABİLİTASYON MASRAFLARI GİDER KALEMİNDE YOK

İşletme döneminin 9 yıl sürmesi ve 2033 yılında üretimin sona erdirilmesinin planlandığını kaydeden Atabey, şirket raporlarında sonrasında 3 yıllık süre içinde doğaya yeniden kazandırma ve rehabilitasyon çalışmaları, devamındaki 5 yıllık dönemde bakım izleme çalışmaları ile sahanın terk edileceğinin yazılı olduğunu belirtti.  Atabey; “Ancak doğaya kazandırma ve rehabilitasyon için harcanacak miktara giderler tablosunda yer verilmediği görülüyor. Uygulamalarda görülmüştür ki hiçbir maden şirketi ocağı terk ettikten sonra doğaya yeniden kazandırılması konusunda iyileştirmeler yapmamaktadırlar. Zaten bilimsel olarak bu mümkün olmamaktadır. Kayalık yamaca fidan dikme ve yeşermesi mümkün değildir. Orman vasfı kazanmayacağı gibi, bir fidanın kaya yüzeyinde tutunması, boy vermesi için besleneceği toprak binlerce-milyon yılda oluşur” dedi.

İSTİHDAM YALANI

Şirketin ÇED raporunda arazi hazırlık ve inşaat aşamasında 600 kişi, işletme aşamasında ise 500 kişinin çalışacağının öngörüldüğünü kaydeden Atabey, bu konuda da şu değerlendirmelerde bulundu; “Maden ocakları, çalışan sayısıyla iddia edildiği üzere işsizliği önleyen, istihdam yaratan bir sektör değildir. Türkiye’de 79 adet kamu, 6 bin 675 adet özel maden iş yeri olmasına karşın çalışan sayısı kamuda 13 bin 805 kişi, özelde 131 bin 695 kişi, toplam 145 bin 500 kişidir. Bu sayının düşündüğümüz anlamda istihdama katkısı olabilmesi için bir milyonu aşması gerekirdi. Maden ocaklarında az işçi çalıştırılmaktadır. Bu madende çalışacak sayısı da gerçeği yansıtmamaktadır.”

 https://www.evrensel.net/haber/518554/altin-madenciligi-gercegi-doga-talan-edilirken-sirketlerin-kasasi-doluyor

Verimli ovada JES tarlası

 

17 Mayıs 2024 04:39



Alaşehir Ovası’nda açılmak istenen jeotermal enerji santralleri (JES) ile ilgili mahkemenin iptal kararına rağmen JES'lerin kurulu güç kapasitesi artırılarak yeniden ÇED süreci başlatıldı.


Alaşehir'de jeotermal kuyusunun patlaması sonucu İdris Şentürk adlı çiftçinin bağları sıcak su altında kaldı | Fotoğraf: Hüseyin Şentürk


Özer AKDEMİR
İzmir

Alaşehir Ovası’nda açılmak istenen jeotermal enerji santralleri (JES) ile ilgili mahkemenin iptal kararına rağmen yeniden ÇED süreci başlatıldı.  Sis Enerji Üretim AŞ isimli şirket tarafından açılmak istenen JES’lere karşı Alaşehir Ziraat Odasınca açılan dava sonucu 10.09.2021 tarihinde Manisa 2. İdare Mahkemesi ÇED iptal kararı vermişti. Kararın ardından şirket, JES’lerin kurulu güç kapasitelerini artırarak proje için yeniden başvuru yaptı. Şirket Alaşehir yakınlarında işletmek istediği JES’ler için 100’e yakın kuyu açmak istiyor.

İL TARIM MÜDÜRLÜĞÜ OLUMSUZ GÖRÜŞ VERMİŞTİ 

Bilirkişi raporunu esas alarak karar veren mahkeme, bilirkişi raporunda bölgede kurulacak JES’lerin tarıma, çevreye, canlı yaşamına ve sulara çok ciddi boyutta zararlar vereceğine dikkat çekildi. Aynı şekilde Manisa İl Tarım ve Orman Müdürlüğünün kurum görüşünde de, halihazırda parseller üzerinde tarımsal üretim (tarla, bağ) yapıldığı, tarım dışı görüş alınan ve alınmayan mevcut kuyular ve santral alanı bulunduğu, ‘büyük ova koruma alanı’ (Manisa Ovası) sınırları içinde kaldıkları gibi gerekçelerle olumsuz görüş belirtilmişti. 

BİLİRKİŞİ RAPORUNDA ÇARPICI TESPİTLER 

Mahkemenin iptal kararına dayanak yaptığı bilirkişi raporundan bazı bölümler;

Sondaj alanlarının yerlerinin tarımsal çevre açısından incelendiğinde; ÇED sürecine konu edilen tüm alanların tamamına yakını bağ dikili alan ve çok az bir bölümünde tarla vasfında, tarım dışına çıkarılması mümkün olmayan dikili veya mutlak tarım arazisi vasfında oldukları,

Sondaj noktalarının dava konusu Türkmen, Baklacı, Akkeçili, Selce, Tepeköy, Ilgın ve Işıklar köy arazilerinin üstünde ve birbirine çok yakın olacak şekilde tüm tarım havzasını kapladıkları, dava konusu ÇED raporunda sondaj ve enerji santral alanlarının çok yoğun olduğunun görülmesinin yanı sıra bu sondaj noktalarının yapılması ile ciddi anlamda dikili ve mutlak tarım arazisi kaybı olacağı, bu kaybın sadece bu alanlar ile sınırlı kalmayıp sondaj noktalarına ve enerji üretim tesislerine ulaşım için açılacak veya genişletilecek yollardan dolayı da ayrıca büyük tarım arazisi kaybının olacağı, asıl tehlikeli olanın bu projenin yapılması ile tarım alanlarının alansal kaybının yanı sıra proje alanının tümünde doğal tarımsal ekolojik bütünlük içeren tarımsal yapı bütünlüğünün geri dönülemez şekilde yok olacağı/zarar göreceği,

Yerleşim alanları ve tamamının tarım arazileri içinde kalan sondaj alanları ve enerji tesislerinin etkisinin devamlı ve çok uzun süreli olacağının görüldüğü, bunun da projenin kümülatif olumsuz etkisinin yıllar içinde katlanarak artacağını gösterdiği, bununla ilgili olarak ta ÇED raporu içinde yapılan kümülatif etki değerlendirmelerinin yerleşim ve tarımsal alanlar için kısa zaman süreçlerine yönelik olduğu, uzun soluklu bir değerlendirmenin veya değerlendirme senaryosunun bulunmadığının görüldüğü, bunun ÇED raporundaki en büyük eksiklik olduğu,

Dava konusu proje kapsamında açılan/açılması planlanan 91 adet sondajın hemen yanlarında veya yakın çevresinde birçok artezyen şeklinde kuyunun olduğu, sondajların açılması ile derinde bulunan jeotermal su içindeki radyoaktivite, tuzluluk, alkalilik, ağır metal ve bor gibi kirletici etmenlerin tatlı su tablasına karışabilecek olması zararlı etkinin artezyenler vasıtası ile sulama yapılması ile tüm ova topraklarını etkileyerek zarar etkisinin katlanarak artacağını gösterdiği,

Proje tanıtım dosyası (PTD) raporunun eklerinde verilen jeolojik ve hidrojeolojik haritalar ile raporlardaki değerlendirmelerin bölgesel düzeyde olması, jeolojik ve hidrojeolojik kesitler alınarak sahanın kavramsal modelinin açıklanmamış olmasından dolayı etkinliğin tanıtımında yetersiz olduğu,

Üretim testleri ve re-enjeksiyon hattının jeolojik, hidrojeolojik riskleri konularındaki açıklamaların da yetersiz olduğu,

Sondaj işleminde kesilebilecek jeolojik birimler hakkında yeterli jeolojik ve jeofizik veri olmadığından, sondajlar sırasında yüzey ve yer altı sularının kirlenme potansiyeli olduğu,

Mevcut işletme şeklinin, doğaya, toprağa veya tarıma bir yarar sağlama durumu bulunmadığı, aksine olumsuz etkilere neden olacağı,

Sondaj operasyonunda önemli rol oynayan sondaj çamuru havuzlarının kapasitesinin olası riskler için yetersiz olduğu,

Jeolojik formasyon tanımlamalarının detaylandırılmaması ve jeofizik verilerinin eksik olması da yürütülecek sondaj çalışmaları için risk teşkil ettiği,

PTD içeriğinde ‘Akışkan kesinlikle alıcı ortama deşarj edilmeyecektir’ taahhüdünün gerçekleştirilebilmesi için test sularının yönetimiyle ilgili mühendislik olarak uygulanabilir bir yöntemin sunulmamış olması.

YENİ ÇED DOSYASINA JES’LERİ ÖVEN RAPOR KONULDU 

Mahkemece oy birliği ile iptal edilen proje, şirketin ÇED dosyası üzerinde yaptığı revizyonlarla birlikte yeniden gündeme getirildi. Bakanlığa 2009/7 Genelgesi kapsamında sunulan ÇED dosyasında JES’lere övgüler düzen, JES projelerine karşı çıkanları “Türkiye’nin enerji bağımsızlığına karşı çıkarlar” olarak niteleyen Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Enerji Sistemleri Mühendisliği Bölümünden Prof. Dr. Fikret Akınerdem'in “Sis Enerji, Alaşehir-Tepeköy jeotermal enerji santrallerinde çevre faktörlerinin tarımsal faaliyetlere etkisinin incelenmesi ve değerlendirilmesi raporu” da eklendi. Raporda “Çevre dostu enerji” olarak tanımlanan JES'lerle ilgili olumsuzlukları yanlış uygulamalardan kaynaklandığı ve çevresel etkilerin alınacak önlemlerle en aza indirileceği dile getiriliyor. 

9 KUYU AÇILDI 82 KUYU DAHA AÇILACAK! 

Proje konusu faaliyet; Manisa ili Alaşehir Tepeköy jeotermal enerji santralleri projesi kapsamında açılması planlanan 91 adet kuyudan 9 adeti için ÇED izni alınmış ve kuyular açılmış durumda. 26 kuyu ise ÇED izni bulunmasına rağmen açılmamış durumda. 56 adet daha kuyunun açılması ve işletilmesi planlanmakta. Proje kapsamında ÇED izni bulunan ancak açılmamış olan 26 tane kuyu ve açılması planlanan 56 adet kuyu olmak üzere toplam 82 adet jeotermal kaynak arama amaçlı sondaj kuyusunun açılması planlanmakta.

https://www.evrensel.net/haber/518553/verimli-ovada-jes-tarlasi

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...