Özer AKDEMİR
Yaklaşık 2 ay önce yerel bir televizyon kanalı ile gittiğimiz Efemçukuru’nda köy kahvesine asılı kapasite artırımı ilanından bir şey anlamayan köylü bizlere soruyordu, ‘bu nedir?’ diye. Kanadalı altın şirketi “9.5 yıl çalışıp gideceğim” diye aldığı iznin sınırlarını genişletmiş, yerel bir gazetede iki satırlık haberin dışında bundan kimsenin haberi olmamıştı.
DELİK DEŞİK BİR TALAN
Geçtiğimiz hafta sonu EGEÇEP üyeleri, arazilerini altıncı şirkete satmayıp direnen tek Efemçukuru köylüsü Ahmet Karaçam’ı ziyaret için gittiklerinde, bu kapasite artırımının boyutlarına şaşırıp kaldılar. Maden tesislerinin konuşlandığı ve galerilerle altının oyulduğu alanın karşısındaki tepelerde yoğun bir faaliyet sürüyordu. Genç ormanlarla örtülü tepelerde motorlu testerelerin hiç durmayan sesleri, sondaj makinelerinin gürültüsüne karışıyordu. Tepeyi baştan başa dolanan toprak yolun neredeyse her 20-30 metresinde bir sondaj kuyusu açılmış, yumruk genişliğindeki boruların ve yakınlarındaki ağaçların üzeri kırmızı harflerle, sayılarla işaretlenmişti. Mavi renkli, kalınca sert plastikten bir su hortumu sondaj kuyuları arasında yüzlerce metre boyunca uzayıp gidiyordu. Şimdiki maden alanının ve köyün bulunduğu tepenin tam karşısındaki bu çalışma, maden sahasının belki iki-üç kat daha büyüyeceğini gösteriyordu.
YALNIZ EFE’NİN ANLAMADIĞI
Ahmet Karaçam, son bir yıldır adının önüne takılan “Yalnız Efe” ismine yıkışır biçimde, keçilerinin başında, omzunda tüfeği ve yanında iki köpeği ile ormanın içinden çıkıp geldi. Utangaç güler yüzlü güneş yanığı tenli 50 yaşlarındaki keçi çobanı, kendisiyle fotoğraf çektirmek isteyenlerin hiçbirini kırmadı. Elini sıkan, kutlayan, direnişine selam gönderenlere mahcup bir biçimde kafasını sallayarak teşekkür etti. Sabah Çanakkale’den birilerinin aradığını, kendisini Mayıs ayında Kazdağlarında yapılacak etkinliğe davet ettiğini, ‘alnından öpüyorum’ dediğini anlattı. “Keçileri bırakacak kimsem yok. Sağ olun gelemem” demiş arayan kişiye. Upuzun bir çamın gölgesinde yapılan ayaküstü sohbette konuklarına bağının hemen yanındaki küçük bir korunun bütün ağaçlarını kesildiğini anlattı; “Biz bu ağaçların dalına dokunsak orman idaresi başımızda biterdi. Devlet mi bunları yönetiyor, bunlar mı devleti ben anlamadım! Ormanımız gidiyor şimdi, sağlığımızda gidecek. İnsan hayatı bu kadar ucuz mu?” diyordu. Uzun zamandır 120-130’u bulan keçi ve koyunlarını satmak isteyen Karaçam “keçileriniz satılırsa geçim kaynağınız da elden gitmez mi?” sorusuna, “Artık bakamıyorum. Yaş ilerledi. Bir oğlum var o da askerde. Bağımız bahçemiz var biraz. Onlar geçimimizi sağlar” yanıtını verdi.
TEPELER İNLİYOR, UĞULDUYOR…
Maden sondajları tarafından delik deşik edilen Karacakaya Tepesi’nden, Karaçam’ın tarifi ile 20 dakika kadar yürüyerek bir başka tepeye gidildi. Altın madeninin bütün tesislerinin ve bölgeye verdiği korkunç hasarın görülebildiği bu tepeden, hem ilerdeki İzmir Körfezi, hem de başta Kavacık köyü olmak üzere diğer köyler rahatça görülebiliyordu.
İzmir’in körfezine kuş uçuşu
Bu tepelerin işgaline direnen, maden alanındaki bağı için teklif edilen tüm paraları reddederek elinin tersiyle iten Yalnız Efe Ahmet Karaçam, kendisine destek olanların hepsine selamlarını göndererek uğurladı konuklarını. Gün tepeyi dolanmıştı, keçileriyle üç saatlik bir köye dönüş yolu kendisini bekliyordu. Hala yeşil kalabilmiş otlaklara yayılan keçilerini toparlamak için ormana daldı. (İzmir/EVRENSEL)
‘Yalnız efe’nin direnişi (video)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder