29 Nisan 2013 Pazartesi

İnleme değil direnme günü!..

Fotoğraf: İnleme değil direnme günü!..

Özer AKDEMİR

Bahar güneşi altında taze filizler vermiş asmaları içine alan iki metre yarıçaplı bezden dairenin rengi altın sarısı. İkindi güneşi, gün boyu bunaltıcı sıcağın ardından İzmir Körfezinin serin sularına kendini atmak için acele ediyor sanki. Uzak değil körfez, kuş uçuşu 15 dakika. 
Üzüm asmaları ile dolu dimdik yükselen tepenin üzerinden yansıyan ışık, altın sarısı çemberi daha bir parlatıyor. Çemberin ortasında beyaz kefene bürülü gövdeler birbirine sokulmuşlar. Kimi yan dönmüş cenin pozisyonu almış, kimi başını elleri ile saklayarak büzülmüş. Ayakta olan tek varlık, simsiyah pelerini, “Çığlık” resminden fırlamış maskesi ve elinde altın renkli ışıklar saçan tırpanıyla “Azrail”. Ayaklarının ucunda “Kıyma, kıyma, kıyma bana” diye acı ile inleyen, yalvaran, kıvranan figürlere dimdik, acımasız ve tereddütsüz bakıyor. Tırpanı tutan eli arada figürlerin üzerine doğru savruluyor. Boşta kalan eli ise ‘acaba hangisini alsam” der gibi ayakların dibinde inleyenlerin üzerinde geziyor. 

‘YALNIZ EFE’NİN BAĞI

İzmir’den gelen Güzelbahçe’lilerin ilgiyle izlediği bu etkinliği örgütleyen KadıNgözÜyle Fotoğraf Grubu performansı baştan sona fotoğrafladı. Altın madeninin kuşattığı arazilerin ortasındaki bu bağın sahibi de etkinliği izleyenler arasındaydı.  Omzunda silahı, sırtında heybesi ile oturmuş bu renkli kalabalığa gülümseyerek bakıyordu. Efemçukuru’nda, topraklarını altın madenine satmayan, ‘musalla taşına kadar da satmayacağım. Bizde toprak bayraktır, bayrak satılmaz!” diyen ‘Yalnız Efe’ Ahmet Karaçam’dı bağın sahibi. Sürüsünü bir köylüsüne emanet etmiş, bu etkinliğin bağında yapılabilmesi için grubun önüne düşmüştü.  

AZRAİLİN ANLADIĞI

İşte o üzüm bağını ortasında, azrail ve kurbanlarının can alıp verme telaşının 100 metre gerisinde iş makinelerinin biri gidiyor biri geliyor. Pazar günü olmasına rağmen Efemçukuru altın madeninde hummalı bir çalışma tüm hızıyla sürüyor. Ortaya konan ‘performans’ altıncı şirket yöneticilerini rahatsız etmiş olacaklar ki, birkaç saat öncesine kadar ortada görünmeyen lüks cipler dolduruyor maden tesislerini. Uzaktan izlemekle yetiniyorlar olan biteni ama iş temposunda herhangi bir yavaşlama yok! 

Altın madeni ile arkasındaki sermaye gücünü simgeleyen Azrail ve onun yok edici etkisini anlatan kefene bürünmüş bedenlerin biraz ötesinde oturan Karaçam, sadece bu topraklar için değil, ülkenin her köşesinde yaşam alanlarını koruma mücadelesi veren halkın direniş sembollerinden birisi haline gelmişti. O, topraklarına hışımla gelmiş, parayı-pulu, siyasi gücü arkasına almış sermayeye ‘kıyma bana’ diye inlemek, yalvarmak yerine dimdik, onuruyla direnmenin simgesi olmuştu. Onun direniş kalesinde, üzüm bağlarında ortaya konan bu sanatsal performansın en büyük ve belki de tek eksikliği buydu. Gün yalvarma, inleme günü değil, birleşme, üzerindeki ölü toprağını atma, kefeni yırtma ve direnme günüydü… 

(İzmir/EVRENSEL)

Özer AKDEMİR
Bahar güneşi altında taze filizler vermiş asmaları içine alan iki metre yarıçaplı bezden dairenin rengi altın sarısı. İkindi güneşi, gün boyu bunaltıcı sıcağın ardından İzmir Körfezinin serin sularına kendini atmak için acele ediyor sanki. Uzak değil körfez, kuş uçuşu 15 dakika.
Üzüm asmaları ile dolu dimdik yükselen tepenin üzerinden yansıyan ışık, altın sarısı çemberi daha bir parlatıyor. Çemberin ortasında beyaz kefene bürülü gövdeler birbirine sokulmuşlar. Kimi yan dönmüş cenin pozisyonu almış, kimi başını elleri ile saklayarak büzülmüş. Ayakta olan tek varlık, simsiyah pelerini, “Çığlık” resminden fırlamış maskesi ve elinde altın renkli ışıklar saçan tırpanıyla “Azrail”. Ayaklarının ucunda “Kıyma, kıyma, kıyma bana” diye acı ile inleyen, yalvaran, kıvranan figürlere dimdik, acımasız ve tereddütsüz bakıyor. Tırpanı tutan eli arada figürlerin üzerine doğru savruluyor. Boşta kalan eli ise ‘acaba hangisini alsam” der gibi ayakların dibinde inleyenlerin üzerinde geziyor.

‘YALNIZ EFE’NİN BAĞI

İzmir’den gelen Güzelbahçe’lilerin ilgiyle izlediği bu etkinliği örgütleyen KadıNgözÜyle Fotoğraf Grubu performansı baştan sona fotoğrafladı. Altın madeninin kuşattığı arazilerin ortasındaki bu bağın sahibi de etkinliği izleyenler arasındaydı. Omzunda silahı, sırtında heybesi ile oturmuş bu renkli kalabalığa gülümseyerek bakıyordu. Efemçukuru’nda, topraklarını altın madenine satmayan, ‘musalla taşına kadar da satmayacağım. Bizde toprak bayraktır, bayrak satılmaz!” diyen ‘Yalnız Efe’ Ahmet Karaçam’dı bağın sahibi. Sürüsünü bir köylüsüne emanet etmiş, bu etkinliğin bağında yapılabilmesi için grubun önüne düşmüştü.

AZRAİLİN ANLADIĞI

İşte o üzüm bağını ortasında, azrail ve kurbanlarının can alıp verme telaşının 100 metre gerisinde iş makinelerinin biri gidiyor biri geliyor. Pazar günü olmasına rağmen Efemçukuru altın madeninde hummalı bir çalışma tüm hızıyla sürüyor. Ortaya konan ‘performans’ altıncı şirket yöneticilerini rahatsız etmiş olacaklar ki, birkaç saat öncesine kadar ortada görünmeyen lüks cipler dolduruyor maden tesislerini. Uzaktan izlemekle yetiniyorlar olan biteni ama iş temposunda herhangi bir yavaşlama yok!

Altın madeni ile arkasındaki sermaye gücünü simgeleyen Azrail ve onun yok edici etkisini anlatan kefene bürünmüş bedenlerin biraz ötesinde oturan Karaçam, sadece bu topraklar için değil, ülkenin her köşesinde yaşam alanlarını koruma mücadelesi veren halkın direniş sembollerinden birisi haline gelmişti. O, topraklarına hışımla gelmiş, parayı-pulu, siyasi gücü arkasına almış sermayeye ‘kıyma bana’ diye inlemek, yalvarmak yerine dimdik, onuruyla direnmenin simgesi olmuştu. Onun direniş kalesinde, üzüm bağlarında ortaya konan bu sanatsal performansın en büyük ve belki de tek eksikliği buydu. Gün yalvarma, inleme günü değil, birleşme, üzerindeki ölü toprağını atma, kefeni yırtma ve direnme günüydü…


(İzmir/EVRENSEL)

https://www.facebook.com/photo.php?fbid=572792499421773&set=a.123634057670955.13149.123575381010156&type=1&theater

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...