Özer AKDEMİR
Bahar güneşi altında taze filizler vermiş asmaları içine alan iki metre yarıçaplı bezden dairenin rengi altın sarısı. İkindi güneşi, gün boyu bunaltıcı sıcağın ardından İzmir Körfezinin serin sularına kendini atmak için acele ediyor sanki. Uzak değil körfez, kuş uçuşu 15 dakika.
Üzüm asmaları ile dolu dimdik yükselen tepenin üzerinden yansıyan ışık, altın sarısı çemberi daha bir parlatıyor. Çemberin ortasında beyaz kefene bürülü gövdeler birbirine sokulmuşlar. Kimi yan dönmüş cenin pozisyonu almış, kimi başını elleri ile saklayarak büzülmüş. Ayakta olan tek varlık, simsiyah pelerini, “Çığlık” resminden fırlamış maskesi ve elinde altın renkli ışıklar saçan tırpanıyla “Azrail”. Ayaklarının ucunda “Kıyma, kıyma, kıyma bana” diye acı ile inleyen, yalvaran, kıvranan figürlere dimdik, acımasız ve tereddütsüz bakıyor. Tırpanı tutan eli arada figürlerin üzerine doğru savruluyor. Boşta kalan eli ise ‘acaba hangisini alsam” der gibi ayakların dibinde inleyenlerin üzerinde geziyor.
‘YALNIZ EFE’NİN BAĞI
İzmir’den gelen Güzelbahçe’lilerin ilgiyle izlediği bu etkinliği örgütleyen KadıNgözÜyle Fotoğraf Grubu performansı baştan sona fotoğrafladı. Altın madeninin kuşattığı arazilerin ortasındaki bu bağın sahibi de etkinliği izleyenler arasındaydı. Omzunda silahı, sırtında heybesi ile oturmuş bu renkli kalabalığa gülümseyerek bakıyordu. Efemçukuru’nda, topraklarını altın madenine satmayan, ‘musalla taşına kadar da satmayacağım. Bizde toprak bayraktır, bayrak satılmaz!” diyen ‘Yalnız Efe’ Ahmet Karaçam’dı bağın sahibi. Sürüsünü bir köylüsüne emanet etmiş, bu etkinliğin bağında yapılabilmesi için grubun önüne düşmüştü.
AZRAİLİN ANLADIĞI
İşte o üzüm bağını ortasında, azrail ve kurbanlarının can alıp verme telaşının100 metre gerisinde iş
makinelerinin biri gidiyor biri geliyor. Pazar günü olmasına rağmen Efemçukuru
altın madeninde hummalı bir çalışma tüm hızıyla sürüyor. Ortaya konan ‘performans’
altıncı şirket yöneticilerini rahatsız etmiş olacaklar ki, birkaç saat öncesine
kadar ortada görünmeyen lüks cipler dolduruyor maden tesislerini. Uzaktan
izlemekle yetiniyorlar olan biteni ama iş temposunda herhangi bir yavaşlama
yok!
Altın madeni ile arkasındaki sermaye gücünü simgeleyen Azrail ve onun yok edici etkisini anlatan kefene bürünmüş bedenlerin biraz ötesinde oturan Karaçam, sadece bu topraklar için değil, ülkenin her köşesinde yaşam alanlarını koruma mücadelesi veren halkın direniş sembollerinden birisi haline gelmişti. O, topraklarına hışımla gelmiş, parayı-pulu, siyasi gücü arkasına almış sermayeye ‘kıyma bana’ diye inlemek, yalvarmak yerine dimdik, onuruyla direnmenin simgesi olmuştu. Onun direniş kalesinde, üzüm bağlarında ortaya konan bu sanatsal performansın en büyük ve belki de tek eksikliği buydu. Gün yalvarma, inleme günü değil, birleşme, üzerindeki ölü toprağını atma, kefeni yırtma ve direnme günüydü…
Bahar güneşi altında taze filizler vermiş asmaları içine alan iki metre yarıçaplı bezden dairenin rengi altın sarısı. İkindi güneşi, gün boyu bunaltıcı sıcağın ardından İzmir Körfezinin serin sularına kendini atmak için acele ediyor sanki. Uzak değil körfez, kuş uçuşu 15 dakika.
Üzüm asmaları ile dolu dimdik yükselen tepenin üzerinden yansıyan ışık, altın sarısı çemberi daha bir parlatıyor. Çemberin ortasında beyaz kefene bürülü gövdeler birbirine sokulmuşlar. Kimi yan dönmüş cenin pozisyonu almış, kimi başını elleri ile saklayarak büzülmüş. Ayakta olan tek varlık, simsiyah pelerini, “Çığlık” resminden fırlamış maskesi ve elinde altın renkli ışıklar saçan tırpanıyla “Azrail”. Ayaklarının ucunda “Kıyma, kıyma, kıyma bana” diye acı ile inleyen, yalvaran, kıvranan figürlere dimdik, acımasız ve tereddütsüz bakıyor. Tırpanı tutan eli arada figürlerin üzerine doğru savruluyor. Boşta kalan eli ise ‘acaba hangisini alsam” der gibi ayakların dibinde inleyenlerin üzerinde geziyor.
‘YALNIZ EFE’NİN BAĞI
İzmir’den gelen Güzelbahçe’lilerin ilgiyle izlediği bu etkinliği örgütleyen KadıNgözÜyle Fotoğraf Grubu performansı baştan sona fotoğrafladı. Altın madeninin kuşattığı arazilerin ortasındaki bu bağın sahibi de etkinliği izleyenler arasındaydı. Omzunda silahı, sırtında heybesi ile oturmuş bu renkli kalabalığa gülümseyerek bakıyordu. Efemçukuru’nda, topraklarını altın madenine satmayan, ‘musalla taşına kadar da satmayacağım. Bizde toprak bayraktır, bayrak satılmaz!” diyen ‘Yalnız Efe’ Ahmet Karaçam’dı bağın sahibi. Sürüsünü bir köylüsüne emanet etmiş, bu etkinliğin bağında yapılabilmesi için grubun önüne düşmüştü.
AZRAİLİN ANLADIĞI
İşte o üzüm bağını ortasında, azrail ve kurbanlarının can alıp verme telaşının
Altın madeni ile arkasındaki sermaye gücünü simgeleyen Azrail ve onun yok edici etkisini anlatan kefene bürünmüş bedenlerin biraz ötesinde oturan Karaçam, sadece bu topraklar için değil, ülkenin her köşesinde yaşam alanlarını koruma mücadelesi veren halkın direniş sembollerinden birisi haline gelmişti. O, topraklarına hışımla gelmiş, parayı-pulu, siyasi gücü arkasına almış sermayeye ‘kıyma bana’ diye inlemek, yalvarmak yerine dimdik, onuruyla direnmenin simgesi olmuştu. Onun direniş kalesinde, üzüm bağlarında ortaya konan bu sanatsal performansın en büyük ve belki de tek eksikliği buydu. Gün yalvarma, inleme günü değil, birleşme, üzerindeki ölü toprağını atma, kefeni yırtma ve direnme günüydü…
(İzmir/EVRENSEL)
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=572792499421773&set=a.123634057670955.13149.123575381010156&type=1&theater
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder