07 Mayıs 2017 06:22
Özer AKDEMİR
Oturup hüngür hüngür ağlanması gereken yerde şenlik
yapıyoruz. Bu utanç bize bir ömür yeter!..
Önceki hafta EGEÇEP’lilerle birlikte gittiğimiz Latmos
Karakaya Şenliklerinden bahsediyorum. Bu sene 8. kez yapıldı. Şenlikler güya
Latmos (Beşparmak) Dağlarının eşsiz coğrafyasında yer alan 8000-8500 yıllık
kaya resimleri nedeniyle yapılıyor. ‘Güya’ diyorum çünkü şenlikler sırasında
kaya resimleri ile ilgili hemen hiç bir etkinlik yapıldığına ben tanık
olmadım.
Deve sucuğu, tereyağı, üzeri işlemeli sarı poşular, tavuk
döner, el işi giysiler, sebze-meyve gibi yerel ürünlerin satışının yapıldığı
küçük barakaların olduğu alana konulan panolar da olmasa şenliklerin yapıldığı
yerle ilgili hiçbir bilgi olmayacak. Haa bir de, üzerlerinde tarih öncesi
atalarımızın yaptığı resimlerin olduğu büyük kayalar serpiştirilmiş bu
panoların önüne.
***
Aydın ve Muğla il sınırlarında, Bafa Gölü’nün doğusunda yer
alıyor Latmos. Batı Menteşe Dağları içerisinde 124 Kilometrekarelik bir alanı
kaplıyor. Milyonlarca yıllık gnays kayaların zaman içerisinde aldığı ilginç
şekiller bölgeyi başlı başına görsel bir şölen alanı haline getirmeye yetiyor.
ABD’de Doğu Utah çölünün ortasındaki Arches Milli Parkının hemen hemen aynı
özelliklere sahip Latmos’da. ABD’lilerin 87 yıldır gözü gibi koruduğu, McDonals
markasının simgesini aldığı bu milli parkın çok çok daha güzeli olan Latmos ne
yazık ki bugün talan ediliyor!...
Daha Latmos dağlarına tırmanırken, dağın eteklerinde
başlıyor utanç görüntüleri. Nasıl tarif etmeli; tam bir kıyım, tam bir
vandallık, doğa talanı!..
Yolun dibine kadar sokulmuş kuars ve felspat madenleri
vahşice katletmiş doğayı. Öyle ki, fıstık çamları, küçük makilikler, baharla
birlikte boy vermiş yeşil bitki örtüsü, sarı kantaronlar bir parmak tozun
içinde görünmüyorlar! Kirli beyaz bir toz, Latmos’un 600 milyon yıllık
kayalarının her yanını kaplamış. Asfalt bile toz içinde kalmış, sırtı siyah
beyaz desenli yaşlı boz bir yılan gibi kıvrılıp gidiyor önümüzde.
***
Latmos’a sarmadan önce Kisir Köyü’ne uğruyoruz. Yemyeşil,
cennet gibi bir vadinin içinde köy. V şeklindeki vadinin başlangıcında, verimli
Söke Ovası’na doğru genişleyip gidiyor. Tam ortasından nazlı bir dere akıyor.
Hemen öykünmeyin bu tabloya, Kisir Köyü günümüzde tam bir dramı yaşıyor. Köyün
yakınındaki Osmankuyusu Yaylasında 40 yıl önce yapılıp terk edilen uranyum
sondajlarının bedelini her evden bir kanser hastası, kanserden ölümle ödüyor
köylü. Öyle ki Kisir’in adı uzun zamandır “Kanser Köy”!...
***
Kisir Köyü Muhtarı Baki Suna’yı da yanımıza alarak 7-8 kilometre ötedeki
Latmos Şenliklerine giderken tam da bu uranyum sondajlarının olduğu yaylanın
önünden geçtik. Yolun kıyısında, yaylanın girişinde yapılan mandıra ülkede
nasıl bir akıl tutulması yaşandığının en güzel örneklerinden sanki!
Uranyum sondajlarının ortasında, limitlerin 500 katı fazla
radyasyon ölçülen tepeciğin yanı başında kurulan mandıra çok yakında üretime
geçecek duruma gelmiş. Buradan elde edilecek süt, peynir, yoğur gibi
yiyeceklerle radyasyon, uranyum artık evlerimize kadar gelecek! hepimize afiyet
olsun!...
***
Karakaya Köyü yakınındaki geniş alanda, kaya resimlerinin
bulunduğu vadinin başlangıcında yapılan şenlik alanına giderken ki manzara işte
tam da yukarıda anlatmaya çalıştığım gibiydi. EKODOSD Derneği, bilim insanları,
yöre halkının uzun uğraşları sonrası koruma altına aldırabildikleri binlerce
yıllık resimlerin olduğu kayalık alan kuars ve felspat madenlerinin arasına
sıkışıp kalmış. Öyle ki şarkı-türkü-tiyatro gösterilerinin sergilendiği
sahnenin arkasında, tepeleri dümdüz etmiş bir madenin görüntüsünü de
izliyorsunuz. Tam bu sahnenin karşısında, deve ve halkoyunları gösterilerinin
yapıldığı alanın bir ucunda yer alan protokol tribününde oturan Belediye
Başkanı, Kaymakam, diğer mülki amirler, muhtarlar adeta insanların üstüne üstüne
gelen bu madenleri görüp neler hissetti bilemiyoruz ama bizim en yoğun
hissettiğimiz duygu utanç oldu!..
8.500 yıl önce parmaklarıyla kayalara kırmızı resimler çizen
atalarımızdan utandık.
Daha 1960’lara kadar yörede yaşadığı bilinen Anadolu
Parsı’nın soyunu tükettiğimizden utandık.
Bir kültür, tarih hazinesi içinde, yüzlerce yıldır doğayla
barışık göçebe bir yaşam süren yörüklerin yaşam alanları kalmadığı için artık
göçememesinden utandık.
Dünyanın en önemli tarihsel buluntularından birisinin adına yapılan
festivalin, bu arkeolojik değerlerin tanıtılması yerine çalgı-çengi, ağızda
yumurta taşıma yarışı gibi bir içerikle yapılmasından utandık.
Çakırcalı Mehmet Efe’yi saklayan kayaların mangal isleriyle
karartılması burktu yüreğimizi. Binlerce yıllık resimlerin olduğu kovukların,
kayaların tuvalet taşı, banyo fayansı, yer döşemesi yapılmasının hüznü ve
öfkesini yaşadık tüm gün!...
Bu utanç bize bir ömür yeter!...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder