'Ekoloji mücadelesinde güncel durum' dosyamızın 1. gününde
Sinop Nükleer Karşıtı Platform ve Mezopotamya Ekoloji Hareketi sorularımızı
yanıtladı.
Hazırlayan:
Özer AKDEMİR
Özer AKDEMİR
Ekoloji mücadelesi ülke gündeminin baş döndürücü hızı
içerisinde son yıllarda giderek daha da öne çıkan bir ivmeye sahip. Dünya
kapitalizmine entegre bir siyasi iktidarın politik tercihleri ile şekillenen
ekonomik, sosyal gelişmelerin ekolojik boyutu her geçen gün daha da öne
çıkıyor. Enerji için, maden için altüst edilen dağlara, ovalara, metalaştırılan
toprak, su ve ormanlara, rant uğruna yıkılıp yeniden yapılan kentlere
müdahaleye karşı halk yaşam alanlarını koruma mücadelesi veriyor. Bu mücadele
bazen hukuk süreçlerine takılıp kalırken, bazen de fiili mücadele ve yaşam
nöbeti dediğimiz yerel çevre direnişleri olarak gelişiyor. Geçtiğimiz
haftalarda ekoloji mücadelesinin hukuki boyutunu, ülkedeki çevre davalarına
bakan avukatlarla tartışmıştık. Bu dosyada ise ülkemizdeki ekoloji
mücadelelerinin güncel durumunu, sorunlarını ve çözümlerine dair görüşleri bu
mücadeleyi sürdüren belli başlı örgütlere sorduk. Mücadelenin bugünü ve
yarınına ilişkin bu görüşlerin ekoloji mücadelesi veren örgütler açısından da ufuk
açıcı birer deneyim aktarımı olabileceğini düşünüyoruz.
SORULAR
1. Mücadele ettiğiniz soruna dair kısa bir
bilgilendirme yapar mısınız? Konusu, ne zaman başladığı, karşı çıkışınızın
temel nedenleri vs...
2. Mücadelenizin hukuki süreci ve fiili mücadele boyutu
ile ilgili güncel durumu hakkında bilgi verebilir misiniz?
3. Bugünkü hukuksal süreçlerle mücadelenizin başarıya
ulaşabileceğini düşünüyor musunuz? Hukuk arayışının maddi boyutunun insanları
bir hayli zorlayıcı bir noktaya geldiği konusundaki görüşlere katılır mısınız?
Sizleri ve mücadelesini doğrudan etkileyen hukuksal gelişmelere dair
deneyimleriniz var mı? (Kazanılan ama uygulanmayan bir mahkeme kararı,
değiştirilen bir yasa-yönetmelik vs...)
4. Sizlerin ve ülkedeki diğer ekoloji mücadelelerinin
en önemli sorunları ve bunların çözümüne dair görüşleriniz neler?
5. Ekoloji mücadelelerinin birleştirilmesi, ortak bir
örgütlenme ve mücadele çizgisi ile daha etkili bir şekilde direnilip başarıya
ulaşılabileceğine dair görüşlere katılıyor musunuz? Yanıtınız olumlu ise bu
birlik nasıl olacak-olmalı? Yolu, yöntemleri, ana ilkeleri nasıl belirlenmeli?
Dosyamızın ilk gününde Sinop Nükleer Karşıtı Platform ve
Mezopotamya Ekoloji Hareketinin yanıtları yer alacak. Yapımı süren Akkuyu’daki
nükleer santralin ardından ikincisi nükleer karşıtı mücadele başarıya ulaşmazsa
Sinop İnceburun’da da yapılacak. Mezopotamya Ekoloji Hareketinin mücadele
verdiği alanlar ise çok daha çeşitli...
SİNOP NÜKLEER KARŞITI PLATFORM
1. Sinop Nükleer Karşıtı Platform olarak; Özellikle 1979’da
ABD’de Three Mile Island, 1986’daki Çernobil kazalarından sonra Nükleer
Santrallere karşı ciddi tepkiler oluştu. Ve bundan kaynaklı olarak Sinop’ta
1994 yılında “Ölüler elektrik kullanmazlar” şiarıyla başlatılan “Ne Sinop’ta ne
Akkuyu’da ne de Türkiye’nin bir başka yerinde Nükleer Santral yaptırmayacağız”
şiarıyla sürdürülen tepki ve eylemlilikler bugüne kadar devam etmiştir.
Özellikle 2011 Fukuşima kazalarından sonra artık hiç kimse tarafından nükleer
santral istenmiyor. Artık ABD’de nükleer santral bitmiş bir teknoloji çeşidi
olarak görülmektedir. Durum böyle olunca dünya genelinde ve de özellikle
Türkiye sınırları içerisinde nükleer karşıtı eylemler gelişti. Özellikle Akkuyu
ve Sinop’ta gelişen tepki eylemlikleri karşı duruşumuzu da Türkiye geneline
yaydı. Son dört yıl içerisinde Sinop’ta gerçekleştirilen mitingler (Özellikle
10 Ekim Ankara Katliamı sonrasında 10 bin kişinin katıldığı 24 Nisan 2016
mitingi ve 2017 referandum sonrasında yapılan 22 Nisan 2017 mitingi) bunun
göstergesidir.
2. Mücadelemiz hem fiili hem de hukuki olarak
sürdürülmektedir. Fiili mücadelemiz özellikle sahada ve yöre halkı ile iletişim
içinde olmayı hedefliyor. Hukuki mücadelemizi anlatmak gerekirse hem Danıştayda
hem de bölge idare mahkemelerinde 1/100.000’lik ve 1/ 25.000’lik çevre
düzeni planına açılan davalarımız sürmektedir. Henüz sahada bir inşaat yapım
çalışmaları bulunmamaktadır.
3. Hukuki mücadelenin bir ekonomik boyutunun olacağını
tabii ki biliyoruz. Ancak Sinop yereli için başlattığımız hukuki mücadelemizin
ekonomik boyutu ile karşılaşmış değiliz. Şimdiki haliyle mücadelemize TMMOB/
EMO ve ŞPO fiilen destek vermektedirler.
4. Ekoloji mücadelesinde bireysel çözüm yoktur diye
düşünüyoruz. Özellikle bağımsız ve bireysel çözüm arayışları zaman zaman başarı
yakalamış olsalar da genelde başarısızlıklar mücadelemizin tümünü olumsuz
etkileyebilmektedir. Bu nedenle mücadeleyi kesinlikle eş güdüm ya da
platformlar ekseninde birlikte sürdürmek gerekmektedir.
5. Ekoloji mücadelesinin birlikte verilmesinde her
zaman sayısız yararlar vardır. Sinop NKP olarak yaklaşık 60 DKÖ, sendikalar,
dernekler ve siyasi partiler yan yana gelerek mücadeleyi sürdürmekteyiz. 1994
yılında başlattığımız hareket de eş güdüm anlayışı içinde gelişti. Bugün ise
Platform olarak mücadelemizi sürdürmekteyiz. Sinop NKP aynı zamanda Türkiye
NKP’sinin de bir bileşenidir.
MEZOPOTAMYA EKOLOJİ HAREKETİ: YAŞAMA DOKUNAN HER KONU
ÇALIŞMA ALANIMIZ
Mezopotamya Ekoloji Hareketi:
1. İnsanın insana, insanın doğaya olan her türlü
tahakkümünü reddeden, her türlü bürokrasiyi ve hiyerarşiyi karşı duran,
birlikte-barışık yaşamanın mümkünlüğünü savunan radikal bir demokrasi
mücadelesi yürütüyoruz. Mücadele tanımımız bu olunca yaşama dokunan her konu
bizlerin de çalışma alanı oluyor. Böylece her türlü yıkımın, tahribatın
karşısında bulabilirsiniz bizleri ki biz yaşamı savunuyoruz. Pratikte doğal
yaşam tahribatları fazla olduğu için çevreci gibi algılanabiliyoruz, oysaki en
büyük mücadeleyi kapitalist sisteme karşı veriyoruz. Yaşanan tüm talan, yıkım
ve tahribatın sebebi kapitalist sistemdir ve bunun temsilcileri olan
sermayedir. Bugüne kadar lokal çevreci çalışmalar dışında bir ekoloji
mücadelesi yoktu, son yıllarda başladık diyebiliriz. Doğanın, insanların ve
kadının bir meta olarak değerlendiren kapitalizme karşı bir başkaldırı hareketi
de diyebiliriz. Kentleşme, su, tarım. ekonomi, enerji. çevre sağlık,
ormanlaşma, eko teknoloji konularında demokratik, dayanışmacı ve kadın
özgürlükçü bir bakış açısı ile birlikte-barışık bir yaşamın inşasının
mümkünlüğünü savunan bir perspektif ile bir yaşamı savunuyoruz.
2. OHAL’de sermayenin talanı, yıkımı serbest ama buna
karşı yapılacak her türlü eylem, etkinlik yasak oluyor. Talan 7/24 devam ediyor
her alanda durmaksızın ve bu mücadele gönüllülük temelinde ya da hobi mantığı
ile yapıldığı zaman eksik kalınıyor. Kamunun halk demek olduğu bir grup
seçilmiş olmadığı ve politikaların bu yönlü işlememesi gerektiğini anlatıyoruz.
Kamusal yararı bir grup seçilmişin hizmetine sunan hukuki sisteme karşı
durmaktayız. Sistem kamu yararı maddesi, OHAL ve uygulanmaktan uzak ÇED
yönetmeliklerini kendine koruma kalkanı yapmış, yasa ve yönetmeliklerle kendini
kaplamış ve sizin mücadele de argümanlarınızı ellerinizden almış durumda.
3. Hukuki mücadele yeni ve yeni olduğu için de
eksiklikler oluyor. Daha önce hukuksal bir süreç olmadığı için bu konularda
bilgiye ulaşım da olamıyor. Arşiv yok ve emsal dava konusunda eksiklikler var.
Elbette ekoloji mücadelesi yeni olduğu için bu süreçlerin takibi ve hukuksal
mücadelede yeni ve sıkıntılı olmaktadır.
Doğal olarak mahkeme ve temyiz gibi süreçler için de
ekonomik finansman ihtiyacı doğmaktadır. Uzun süreli bir mücadele için zorluk
teşkil etmektedir. Ekonomik ayağı eksik kalmakta ve mücadele yürütmekte farklı
bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
4. Öz eleştirel yaklaşmak gerekiyor bu konuya; bu
alanın okumuş yazmış birilerine ihtiyacı var ama sadece bu kesimin bu alanı
doldurması ve halka inememesi en önemli sorun. Bazı yerlerde halk bu mücadeleye
dahil olsa da az ve lokal olmaktan çıkamamıştır. Toplumsallaşamayan bir
mücadelenin de başarılı olması ütopyadan öte değildir. Diğer yönüyle insanı ve
doğayı meta olarak gören, doğadaki her şeyin insanların sonsuz ihtiyaçlarını
cevaplamak için yaratıldığı düşüncesinin hakim olduğu çevrecilik çalışmaları da
kritik bir noktada durmakta ve mücadele alanlarında ciddi bir sorun teşkil
etmektedirler. Belki de kapitalist sisteme hizmet ettiğini bile bilmeyen samimi
gönüllülerce yürütülen çalışmalardır. Hakeza dünya genelinde çalışma yürüten,
kapitalizmin kendini sürdürebilmesi adına var olan Birleşmiş Milletler ve onun
alt kolları olan UNESCO, UNICEF, ANCHOR, WHO gibi geniş bir ağa sahiptirler.
Sermayenin güleç ve yeşil yüzü olup ona hizmet etmekten öteye gitmeyen bir
kandırmacadır.
11 ağustos 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder