Dosyamızın son sayısında görüşlerine yer vereceğimiz ekoloji
örgütü Muğla Çevre Platformu.
Hazırlayan
Özer AKDEMİR
Özer AKDEMİR
Dosyamızın son sayısında görüşlerine yer vereceğimiz ekoloji
örgütü Muğla Çevre Platformu. Muğla Çevre Platformu, özellikle koruma altındaki
alanların imara, sanayiye, madencilik ve enerji faaliyetlerine açılmasına dönük
girişimler karşısında yoğun bir mücadele süreci yürütürken, diğer taraftan
Bodrum’da RES, Yatağan’da kömür ocakları ve termik santrallere karşı verilen
yerel mücadelelerin de öncülüğünü yapıyor.
SORULAR
1. Mücadele ettiğiniz soruna dair kısa bir bilgilendirme
yapar mısınız? Konusu, ne zaman başladığı, karşı çıkışınızın temel nedenleri
vs...
2. Mücadelenizin hukuki süreci ve fiili mücadele boyutu ile
ilgili güncel durumu hakkında bilgi verebilir misiniz?
3. Bugünkü hukuksal süreçlerle mücadelenizin başarıya
ulaşabileceğini düşünüyor musunuz? Hukuk arayışının maddi boyutunun insanları
bir hayli zorlayıcı bir noktaya geldiği konusundaki görüşlere katılır mısınız?
Sizleri ve mücadelesini doğrudan etkileyen hukuksal gelişmelere dair
deneyimleriniz var mı? (Kazanılan ama uygulanmayan bir mahkeme kararı,
değiştirilen bir yasa-yönetmelik vs...)
4. Sizlerin ve ülkedeki diğer ekoloji mücadelelerinin en
önemli sorunları ve bunların çözümüne dair görüşleriniz neler?
5. Ekoloji mücadelelerinin birleştirilmesi, ortak bir
örgütlenme ve mücadele çizgisi ile daha etkili bir şekilde direnilip başarıya
ulaşılabileceğine dair görüşlere katılıyor musunuz? Yanıtınız olumlu ise bu
birlik nasıl olacak-olmalı? Yolu, yöntemleri, ana ilkeleri nasıl belirlenmeli?
Muğla Çevre Platformu:
1. 2016 yılı Aralık ayında, çevre koruma statülerinde
değişiklik öngören 31 adet pafta Muğla Büyükşehir Belediyesine gönderildi. Söz
konusu değişiklikler, Muğla ili doğal sit alanlarını kapsamaktaydı ve “Korunan
Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik”
ile “Doğal Sit Alanlarının Değerlendirilmesine İlişkin Teknik Esaslar”
çerçevesinde, Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca, dört mevsimi kapsayan “Dört Mevsim
Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma” başlığı altında yeniden yapılan bir
değerlendirme raporuydu. Binlerce yıldır bizim de parçası olduğumuz doğal
yaşama ve onun bütüncüllüğüne yapılmış ve yapılacak her türlü müdahaleyi
reddediyoruz. Bu bütünlüğü bozan, onu parçalara ayıran, bize göre yeniden
tasarlayan ve yöneten her türlü ‘bilimsel’ çalışmayı reddediyoruz. Bu
itirazımızı bir arada ve daha güçlü ifade etmek ve duyurmak için birleştik ve
bir platform oluşturduk. Bir ‘bilimsel’ çalışmanın yerine başka bir bilimsel
çalışma önermiyoruz. Tam tersine bu alanın salt bir bilimsel çalışma alanı
olmadığını savunuyoruz. Bu orada yaşayanların da nasıl yaşayacaklarına karar
verecekleri sosyal bir alandır. Her yörenin insanı yıllardır içinde yaşadığı
doğal çevreyle kurduğu uyum çerçevesinde nasıl yaşayacağını ifade etmekte özgür
olmalı ve tüm karar süreçlerine katılmalıdır.
Muğla ilimiz, her yönden; doğal ve tarihsel açıdan çok
zengin bir bölgede yer alıyor. Türkiye’nin en uzun deniz kıyısı olan ili. Hem
Ege hem de Akdeniz’de kıyıları olan, onlarca medeniyetin gelip geçtiği bir
bölge. Hal böyle olunca da iş, sadece yerel ve ulusal değil, küresel bir boyut
kazanmakta. Sadece kendi bölgemize, doğamıza, kendi insanımıza değil, tüm
dünyaya, dünyanın geçmişine ve geleceğine karşı sorumluluğumuz var.
MUÇEP olarak ve giderek güçlenerek, bölgemizi tüm doğal ve
tarihsel zenginlikleriyle korumak için ne gerekirse yapacağız. Zor ve uzun bir
yolda olduğumuzun farkındayız. Türkiye’nin henüz yasal ve meşru bir yolu
bulunamadığı için bir türlü tamamen ranta açılamayan ve talan edilmeye
uğraşılan bu güzide bölgesini, gücümüz yettiğince müdafaa edeceğiz!
2. MUÇEP fiili mücadelesini bir platform yapılanması
içinde sürdürmektedir. Kuruluşundan itibaren her ay bir ilçede olmak üzere,
Ula-Akyaka, Marmaris, Milas, Fethiye, Menteşe, Bodrum ve Datça’da yedi Meclis
Toplantısı yapmıştır. Bu toplantılara yerel katılımlarla birlikte Meclisin
üyeleri katılmaktadır. MUÇEP Meclisi pratik faaliyetlerini Komisyonlar ve
Çalışma Grupları içinde sürdürmektedir. Bilim, Hukuk, Medya, Halkla İlişkiler
ve Uluslararası İlişkiler Komisyonları vardır. MUÇEP Sekreterliği hem MUÇEP içi
hem de MUÇEP Bileşeni Dernek ve Kent Konseyleri, Birlikler gibi diğer yapılar
arası ilişkileri kolaylaştırmaktadır. MUÇEP kuruluşundan itibaren birçok
etkinlik düzenlemiş ya da katılmıştır; bunları mucep.org sitemizde
bulabilirsiniz.
3-Artık değil. Devletin, ülke yönetiminin ve yargının her
zaman tartışa geldiğimiz standart ve bildik sorunlarını tartıştığımız ‘normal’
bir dönemde yaşıyor olsak ve her şeye karşın bir hukuk, adalet sistemi işliyor
olsa bunu tartışabilirdik. Maalesef artık ülkemizde bağımsız, işleyen bir yargı
sisteminden ve adaletten bahsetmek mümkün değil. Yürütmenin tüm yetkileri;
içinden geçildiği iddia edilen bu ‘zor’ süreçte, herkes için en iyisini
düşündüğü ve hepimizi bu ‘zor’ günlerden nasıl geçireceğini en iyi onun bildiği
bir kişiye verilmiş durumda. Bu ‘zor’ günlerde yasama bu liderin gerekli
zamanda gerekli adımları atmasını engelleyen bir ayak bağı olarak görülüyor.
Adalet gereksiz bir lüks; yargı ise, bu lidere biat etmeyenleri hizaya sokmaya
yarayan bir araç. İnsan hakları ve doğal yaşam savunucuları pervasızca terörist
olmakla suçlanıp, tutuklanabiliyorlar. OHAL ve KHK rejimi ülkeyi bir şiddet
sarmalına sürüklemiş durumda.
4-Eski söz, ‘insanlık tarihi önüne çözebileceği sorunları
koyar’ diyor. Başka ifadeyle, insanlık sadece çözmeye hazır olduğu sorunları
çözer. Ya da ‘çözülmüş’ sorunlar ‘hazır’ olunan sorunlardır. Buradaki anahtar
sözcük, ‘hazır’ olmak. Nasıl ve neye hazır, hazırlıklı olmak gerekiyor? Hazır
olduğumuzu nasıl anlayacağız? Hazır olunduğunu anladığımızda ne yapacağız?
Hazır olunduğunda sorun kendiliğinden ‘birdenbire’ çözülecek mi, yoksa uygun
bir müdahale mi gerekecek? Daha da önemlisi çözülecek ‘sorun’ nedir? Bir
durumun ‘sorun’ olduğunu nasıl anlarız?
Sorun ‘çözülüp’, ortalık yatışıp, toz duman dağıldıktan
sonra aslında ne olduğunu anlamak nispeten kolaylaşır. ‘Ba’de harab-ül Basra!’
Ustalık sürecin hem öznesi, hem de nesnesi olunan durumda ne olduğunu
anlayabilmekte. Bu nedenle tarih bir ‘bilim’ken, politika ‘sanat’ olarak
değerlendirilir. Politikada doğru ve yanlış yoktur, ‘uygun’ vardır. Sonrasına
tarih karar verecektir.
Bizim de yeni bir ‘asabiyet’e ihtiyacımız var. Geçmişin asabiyetlerinden, ‘mem’lerinden ders alan, onları koruyan ve geleceğe aktaran yeni bir asabiyete…
Bizim de yeni bir ‘asabiyet’e ihtiyacımız var. Geçmişin asabiyetlerinden, ‘mem’lerinden ders alan, onları koruyan ve geleceğe aktaran yeni bir asabiyete…
5-Eski Çağ ve Antik Çağ’daki ilk düşünürlerden sonra, özellikle
Atina’nın yükseliş döneminden itibaren insan düşüncesi ve felsefe, hemen sadece
insanlar arasındaki ilişkilerin tanımlanması, düzenlenmesi ve değiştirilmesi
üzerine kuruldu. İnsanoğlunun, topluluklar olarak var olması, yerini bir toplum
olarak var olmaya bıraktıkça; bu toplumun varlığını sürdürmesi için gerekli
üretim ile bu üretimin yapılma biçimi üzerine ortaya çıkan toplum biçimlerinin
ve insan ilişkilerinin düzenlenmesi filozofların asıl derdi oldu.
Ne var ki, artık başka bir dünya yaratmadan bu kontrolü
ilelebet sürdürmenin olanaklı olmadığı anlaşılmaya başladı. Bu ‘güç’ ne kadar
dizginlenilmeye çalışılırsa çalışılsın, her an tamamen kontrolden çıkmak üzere
kendi yarattığı sona doğru ilerleyişini sürdürüyor.
Biz de kendini bu şanslı topluluk içinde gören bireyler
olarak, bu sürece katkıda bulunmak; bu ‘nasıl’a aranan yanıta katkıda bulunmak
için bir araya gelebiliriz; öğrenebilir ve mümkün olduğuna inandığımız bu yeni
dünya için önereceğimiz modeli paylaşabiliriz. Önce kendimizi yeniden tanıyıp,
tanımlayabiliriz. Madem ki, her tür düşüncenin bir yaşam biçiminin yansıması
olduğuna inanıyoruz; sahip olduğumuz tüm bireysel ve kişisel değerlerin özgürce
ortaya çıkacağı, birbirini güçlendireceği bir yaşam birliği kurabiliriz. Benzer
yaşam biçimlerini oluşturan benzer yaşam birlikleriyle birlikte adım adım, ama
azimle ve kararlılıkla gerçekten yeni bir dünyaya doğru yol alabiliriz. Ancak,
bu yaşam birlikleri, uğruna ‘mücadele’ ettikleri ekolojinin en temel özelliğine,
yani yerelliğe sahip olmalı. Doğa yerel işler.
SON
Son Düzenlenme Tarihi: 15 Ağustos 2017 13:13
Son Düzenlenme Tarihi: 15 Ağustos 2017 13:13
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder