2013 yılında çektiğimiz televizyon programının tanıtım
fragmanına yapılan yorumu okuduğumda 6 yıl önce Erzincan İliç’e yaptığımız
yolculuk aklıma geldi. Mart ayının son günü, TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi
Metalürji Yüksek Mühendisi Cemalettin Küçük ile bir söyleşi daveti üzerine
uçakla gittiğimiz Erzincan’dan İliç minibüsüne binerek Munzur’un karlı
doruklarına doğru yol almıştık. Derin vadiler, sarp kayalıklar arasından adeta
süzülüp giden minibüsümüzle ilerlerken fonda Nida Ateş’in buğulu sesiyle
söylediği Erzincan türkülerinin tadına doyamamıştık.
Aradan yıllar geçtikten sonra İliç’teki altın madeninde
çalışan Mahmet Can’la madenle ilgili bu programın altına yazdığı yorum
sayesinde tanıştık. Yorumunda “5 ay önce Anagold’da çalışırken sülfürik aside
maruz kaldım. İş kazası geçirdim ama iş kazasını gizlediler. Ayaklarımda
yanıklar oluştu. Hâlâ da çekmekteyim. Ne arayan var ne soran” diyordu.
Ayrıntılı bilgi istediğimde ertesi gün ayağının fotoğrafları, hastaneye sevk
kağıtları gibi belgeleri gönderdi ve telefonla uzun uzun konuştuk.
Mehmet Can, 31 Ekim 2018 tarihinde altın madeni tesislerinde
kendilerine içinde su olduğu söylenen bir boru hattını tamire çalıştıkları
sırada ayağına sülfürik asit döküldüğünü, iş kazasının gizlenmesi amaçlı 5-6
gün hastaneye sevk edilmeyerek kampta işyeri hekimi tarafından tedavi edilmeye
çalışıldığını, ayağının gittikçe kötüleşmesi üzerine de kazadan 6 gün sonra
hastaneye sevk edildiğini ileri sürüyordu.
HİÇBİR YETKİLİ ARAMADI
Can, bir süre sonra İliç’teki işten de çıkışının verildiğini
söylüyordu. Şirketin, dava açmaması için kendisini Adıyaman’daki başka bir
işletmesine gönderdiğini, ayağındaki sorun nedeniyle burada da çalışamayınca 2
ay içerisinde işten çıkmak zorunda kaldığını, o tarihten bu yana da hiçbir
şirket yetkilisinin kendisini arayıp sormadığını iddia ediyordu. Gerek ana
firma Anagold gerekse taşeron Teknokon yetkililerine ulaşma çabalarının hep
boşa gittiğinden yakınıyor, “En çok zoruma giden de bu” diyordu.
Mehmet Can şirkette iş güvenliği uzmanı olarak çalışan Kübra
Yılmaz’ın kendi kusuru ortaya çıkmasın diye hastaneye sevk edilmesini
engellediğini ileri sürmüştü. Bu iddiayı sorduğumuz Yılmaz ise iddiaları
yalanlamış, kendisinin de iş güvenliği uzmanı olmadığını söylemişti. Madende ne
iş yaptığı sorumuza ve diğer sorularımıza ise yanıt vermemişti.
İddiaların odağında olan Anagold şirketinin İliç
tesislerindeki telefonu kimse açmazken iddialarla ilgili firmanın resmi
sitesindeki iki mail adresine 24 Haziran günü gönderdiğimiz maile de yanıt
gelmiş değil.
Haberin gazetemizde çıkmasının ardından Teknokon şirketi
avukatı İzmir büromuzu arayarak haberdeki bilgilerin gerçeği yansıtmadığını
ileri sürdü. Av. Emre Neidim birkaç gün
son
ra birtakım belgeler göndererek haberin yayından kaldırılmasını istedi. Oysa
gelen belgeler avukat beyin iddialarının aksine Mehmet Can’ın anlattıklarını
doğruluyor. Kaza sonrası tutulan olay raporunda “Asit hattının bağlı olduğu
mikser içerisinde kalmış olan konsantresi düşük asit karışımlı su, sızıntı
sırasında çalışanların üzerine sıçramıştır” denilerek iş kazası kabul ediliyor.
Ayrıca, kazaya maruz kalan Mehmet Can’ın ve diğer İşçi Bekir
Sıtkı Rüzgar’ın el yazılı ifadelerinde hattın içinde su olduğunu sandıkları,
asit olduğunu bilmedikleri anlaşılıyor. Tamirat sırasında dökülen asidi
soluyarak rahatsızlanan Bekir Sıtkı Rüzgar ifadesinde, “...Borunun içerisinde
asit olduğunu bilmeden kişisel koruyucu ekipman olmadan çalışma yaptık” diyor.
Şirket Avukatı Neidim, işyeri hekimi tarafından “1. derece
kimyasal yanık” teşhisi konulan işçinin gerekli tedavisinin madendeki revirde
yapıldığını 4 gün boyunca işçinin “kampta gözlem amaçlı” tutulduğunu ifade
etmiş. İşçinin hastaneye geç sevk edildiği iddiası da böylece doğrulanmış
oluyor.
DOKTOR KARARI DEDİLER
Yine de şirket avukatı bu durumu “doktorların kararı” olarak
niteleyip “Şirketin yönetimsel bir kararı değildir” görüşünde. Tedavisini
memleketinde yaptırmak isteyen işçinin İskenderun’a gönderildiği ve buradaki
tedavi masraflarının da şirket tarafından ödendiği ifade edilirken, işçinin
madene dönüşünde projenin sonuna gelindiği için “Diğer çalışanlarla birlikte
tüm hakları ödenmek suretiyle iş bitimi verilmiştir” deniyor.
Şirket avukatı Neidim’in gönderdiği belgelerde yer alan
Mehmet Can’ın “Tüm haklarımı aldım” içerikli el yazılı belge ile ilgili Mehmet
Can, çıkışı verildikten sonra şirkette hâlâ ödenmemiş olan 12 bin lira
civarındaki parasını alabilmesi için böyle bir yazı istenildiğini söyledi. Can,
şirketin ancak bu beyandan sonra içerideki parasını gönderdiğine dair banka
dekontlarını da delil olarak gönderdi. İş bittiği için işine son verildikleri
iddiasının doğru olmadığını söyledi Can; “Şirket hâlâ aynı işe devam ediyor”
dedi.
Mehmet Can’ın hastaneye geç gönderilmesinden sorumlu tuttuğu
Kübra Yılmaz’ın adı ve imzası da yetkili kişiler arasında geçiyor iş kazası
raporunda.
Mehmet Can, şimdi bir türlü deva bulmayan ayağı nedeniyle
çalışamayan bir işçi. Bu olayda sorumluluğu bulunanların haber çıktıktan sonra
kendilerini kurtarabilmek için iş arkadaşlarını arayarak “Mehmet ayağına
kasıtlı olarak tuz ruhu döktü” şeklinde ifade vermeleri için telkinlerde
bulunduğunu söylüyor Mehmet Can!..
Günlerce birlikte kaldığı 6 kişilik işçi koğuşlarından
arkadaşı Mustafa Palabıyık, “Çok acılar çekti Mehmet abi, yine de hastaneye göndermediler”
diye anlatıyor o günleri.
40 yaşında bir çocuk babası Mehmet Can, canının yandığı
günlerin, çocuğunun ve ailesinin geleceğinin hakkını arıyor bugünlerde...
https://www.evrensel.net/yazi/84303/mehmet-canin-can-yakan-oykusu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder