7 Temmuz 2019 Pazar

Mehmet Can’ın can yakan öyküsü (Pazar yazısı)


Mehmet Can’ın can yakan öyküsü

2013 yılında çektiğimiz televizyon programının tanıtım fragmanına yapılan yorumu okuduğumda 6 yıl önce Erzincan İliç’e yaptığımız yolculuk aklıma geldi. Mart ayının son günü, TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi Metalürji Yüksek Mühendisi Cemalettin Küçük ile bir söyleşi daveti üzerine uçakla gittiğimiz Erzincan’dan İliç minibüsüne binerek Munzur’un karlı doruklarına doğru yol almıştık. Derin vadiler, sarp kayalıklar arasından adeta süzülüp giden minibüsümüzle ilerlerken fonda Nida Ateş’in buğulu sesiyle söylediği Erzincan türkülerinin tadına doyamamıştık.

Aradan yıllar geçtikten sonra İliç’teki altın madeninde çalışan Mahmet Can’la madenle ilgili bu programın altına yazdığı yorum sayesinde tanıştık. Yorumunda “5 ay önce Anagold’da çalışırken sülfürik aside maruz kaldım. İş kazası geçirdim ama iş kazasını gizlediler. Ayaklarımda yanıklar oluştu. Hâlâ da çekmekteyim. Ne arayan var ne soran” diyordu. Ayrıntılı bilgi istediğimde ertesi gün ayağının fotoğrafları, hastaneye sevk kağıtları gibi belgeleri gönderdi ve telefonla uzun uzun konuştuk.

Mehmet Can, 31 Ekim 2018 tarihinde altın madeni tesislerinde kendilerine içinde su olduğu söylenen bir boru hattını tamire çalıştıkları sırada ayağına sülfürik asit döküldüğünü, iş kazasının gizlenmesi amaçlı 5-6 gün hastaneye sevk edilmeyerek kampta işyeri hekimi tarafından tedavi edilmeye çalışıldığını, ayağının gittikçe kötüleşmesi üzerine de kazadan 6 gün sonra hastaneye sevk edildiğini ileri sürüyordu.
HİÇBİR YETKİLİ ARAMADI
Can, bir süre sonra İliç’teki işten de çıkışının verildiğini söylüyordu. Şirketin, dava açmaması için kendisini Adıyaman’daki başka bir işletmesine gönderdiğini, ayağındaki sorun nedeniyle burada da çalışamayınca 2 ay içerisinde işten çıkmak zorunda kaldığını, o tarihten bu yana da hiçbir şirket yetkilisinin kendisini arayıp sormadığını iddia ediyordu. Gerek ana firma Anagold gerekse taşeron Teknokon yetkililerine ulaşma çabalarının hep boşa gittiğinden yakınıyor, “En çok zoruma giden de bu” diyordu.

Mehmet Can şirkette iş güvenliği uzmanı olarak çalışan Kübra Yılmaz’ın kendi kusuru ortaya çıkmasın diye hastaneye sevk edilmesini engellediğini ileri sürmüştü. Bu iddiayı sorduğumuz Yılmaz ise iddiaları yalanlamış, kendisinin de iş güvenliği uzmanı olmadığını söylemişti. Madende ne iş yaptığı sorumuza ve diğer sorularımıza ise yanıt vermemişti.

İddiaların odağında olan Anagold şirketinin İliç tesislerindeki telefonu kimse açmazken iddialarla ilgili firmanın resmi sitesindeki iki mail adresine 24 Haziran günü gönderdiğimiz maile de yanıt gelmiş değil.

Haberin gazetemizde çıkmasının ardından Teknokon şirketi avukatı İzmir büromuzu arayarak haberdeki bilgilerin gerçeği yansıtmadığını ileri sürdü. Av. Emre Neidim birkaç gün son                      ra birtakım belgeler göndererek haberin yayından kaldırılmasını istedi. Oysa gelen belgeler avukat beyin iddialarının aksine Mehmet Can’ın anlattıklarını doğruluyor. Kaza sonrası tutulan olay raporunda “Asit hattının bağlı olduğu mikser içerisinde kalmış olan konsantresi düşük asit karışımlı su, sızıntı sırasında çalışanların üzerine sıçramıştır” denilerek iş kazası kabul ediliyor.

Ayrıca, kazaya maruz kalan Mehmet Can’ın ve diğer İşçi Bekir Sıtkı Rüzgar’ın el yazılı ifadelerinde hattın içinde su olduğunu sandıkları, asit olduğunu bilmedikleri anlaşılıyor. Tamirat sırasında dökülen asidi soluyarak rahatsızlanan Bekir Sıtkı Rüzgar ifadesinde, “...Borunun içerisinde asit olduğunu bilmeden kişisel koruyucu ekipman olmadan çalışma yaptık” diyor.

Şirket Avukatı Neidim, işyeri hekimi tarafından “1. derece kimyasal yanık” teşhisi konulan işçinin gerekli tedavisinin madendeki revirde yapıldığını 4 gün boyunca işçinin “kampta gözlem amaçlı” tutulduğunu ifade etmiş. İşçinin hastaneye geç sevk edildiği iddiası da böylece doğrulanmış oluyor.

DOKTOR KARARI DEDİLER
Yine de şirket avukatı bu durumu “doktorların kararı” olarak niteleyip “Şirketin yönetimsel bir kararı değildir” görüşünde. Tedavisini memleketinde yaptırmak isteyen işçinin İskenderun’a gönderildiği ve buradaki tedavi masraflarının da şirket tarafından ödendiği ifade edilirken, işçinin madene dönüşünde projenin sonuna gelindiği için “Diğer çalışanlarla birlikte tüm hakları ödenmek suretiyle iş bitimi verilmiştir” deniyor.

Şirket avukatı Neidim’in gönderdiği belgelerde yer alan Mehmet Can’ın “Tüm haklarımı aldım” içerikli el yazılı belge ile ilgili Mehmet Can, çıkışı verildikten sonra şirkette hâlâ ödenmemiş olan 12 bin lira civarındaki parasını alabilmesi için böyle bir yazı istenildiğini söyledi. Can, şirketin ancak bu beyandan sonra içerideki parasını gönderdiğine dair banka dekontlarını da delil olarak gönderdi. İş bittiği için işine son verildikleri iddiasının doğru olmadığını söyledi Can; “Şirket hâlâ aynı işe devam ediyor” dedi.

Mehmet Can’ın hastaneye geç gönderilmesinden sorumlu tuttuğu Kübra Yılmaz’ın adı ve imzası da yetkili kişiler arasında geçiyor iş kazası raporunda.
Mehmet Can, şimdi bir türlü deva bulmayan ayağı nedeniyle çalışamayan bir işçi. Bu olayda sorumluluğu bulunanların haber çıktıktan sonra kendilerini kurtarabilmek için iş arkadaşlarını arayarak “Mehmet ayağına kasıtlı olarak tuz ruhu döktü” şeklinde ifade vermeleri için telkinlerde bulunduğunu söylüyor Mehmet Can!..

Günlerce birlikte kaldığı 6 kişilik işçi koğuşlarından arkadaşı Mustafa Palabıyık, “Çok acılar çekti Mehmet abi, yine de hastaneye göndermediler” diye anlatıyor o günleri.
40 yaşında bir çocuk babası Mehmet Can, canının yandığı günlerin, çocuğunun ve ailesinin geleceğinin hakkını arıyor bugünlerde...
https://www.evrensel.net/yazi/84303/mehmet-canin-can-yakan-oykusu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...