16 Temmuz 2019 07:22
Özer Akdemir, "Hatıralarla Manavkuyu" ve
"Reddediyorum" kitaplarının yazarı Tacim Çiçek'le konuştu.
Özer AKDEMİR
İzmir
İzmir
Eğitimci-Yazar ve Şair Tacim Çiçek uzun yıllardır İzmir’de
yaşıyor. Öğretmenlik mesleğine devam ederken bir yandan kitap çalışmalarını
sürdürüyor. Çiçek’in geçtiğimiz Nisan ayında iki yeni kitabı daha okurlarıyla
buluştu. “Hatıralar Manavkuyu”da yazarın İzmir yılları ve anılarının bir kısmı
yer alıyor. “Reddediyorum” ise çeşitli gazete-dergilerde çıkmış sanat ve
siyaset yazılarını içeriyor. Çiçek ile son çıkan iki kitabı üzerine
söyleştik...
“İçinden istemeden ayrılmak zorunda kaldığımız korunaklı
yurdumuz” olarak tanımladığınız çocukluğunuzu “Geçmiş Ceyhan’da Çocukluktu”
kitabında anlatmıştınız. “Hatıralar Manavkuyu”da ise askerlik günlerinden
günümüze kadarki İzmir’e anılarınız ve tanıklıklarınız eşliğinde bakmışsınız.
Bu kitaplarla sanki öz yaşam öykünüzün parçalarını oluşturuyorsunuz. Ne
dersiniz?
Doğum ve ölüm tarihleri bilinen bir insanın tüm verileri
elimizde olsa bile onun öz yaşam öyküsünü tamamlamak da, birebir anlatmak da
olanaksızdır. Hayat dediğimiz şey akışkandır bir nehir gibi ve bu yüzden
duygular, düşünceler akış halindedir; bu yüzden tüm veriler olsa da hep
boşluklar olacaktır. Fakat şunu söylemek olası benim açımdan; Ceyhan ile İzmir
kendi kişisel hayat hikâyem üzerinden oluşturduğum iki kapsamlı kitap. Bunların
arasına sizin söyleminizle ‘öz yaşam öyküm’den kotardığım iki kitabımı da
koymak isterim. İlki “Kitap Hırsızı”... Tümüyle kendi çocukluğumdan kotardığım
kısa bir romandır. Birçok okuyana bakılırsa bir o kadar da inanılmazdır. Yalnız
bilmeli ki böyle düşünen okur; her insan en iyi kendini tanır. Yani,
aslında en çok da inanılmaz sandığımız şeyler daha çok yakıcı gerçeklerden
oluşur çoğunlukla. Diğeri “Kızıl Valizli Kadın” adlı öykü kitabımdır. Bunda da
12 Eylül askeri faşizminin öncesini, sürecini ve sonrasını dokuz öykü ile
anlatmaya çalıştım.
Hatıralar Manavkuyu'da buram buram eski bir İzmir özlemi
duyumsadım. En çok nelerini arıyorsunuz eski İzmir'in?
İzmir’in olmazsa olmazlarını… Çünkü ben 1997’de yerleştim
İzmir’e... Bundan önce de ilki 83’te, 87’de ve 92’de olmak üzere birkaç kez
geldiğim İzmir’de her sosyal çevreden insanın ufak tefek sorunları,
sürtüşmelerini saymazsak barış içinde bir arada olmalarını, farklılıkların
zenginlik olduğu anlayışını, Uluslararası İzmir Fuarını, Kordon’unu,
Kemeraltı’sını, Alsancak’ını, Karşıyaka’sını ve Bornova’sını özledim. İlk
aklıma gelen bunlar diyeyim. Belkahve’den Bornova’ya inerken Pınarbaşı ile
Işıkkent arasındaki nar bahçelerini özledim örneğin… O zamanın Eşrefpaşa’sını,
sinemalarını ve her semtin insanlarının yaz akşamlarında sokak aralarında
birbirine sevgi ve saygı dağıttıkları zamanları… Afro Türklerin, diğer
azınlıkların (ki bu kavramları hiç de sevmem ama) kendi gelenekleriyle
kutlamalarını, kısacası o rengârenk hayatları ve insanları özledim. Ve eski
direnişleri, birliktelikleri, Tarişleri, KöyKopları ve devrimcileri özledim
tabii ki. Çok fakat bunlarla yetineyim.
Kitapta Türkiye yazının yakından tanıdığı birçok edebiyatçı
ile ilgili anılarınız var. İzmir’i, edebiyat ve edebiyatçıları bakımından
değerlendirdiğinizde nasıl bir kent sizce?
Kitapta yer verdiğim anılar vermediklerimin küçük bir
bölümü. Kitabın kendi akışı içinde olması gerekenleri paylaştım o kadar.
İzmir’i edebiyat açısından değerlendirdiğim zaman genel anlamda İstanbul’dan sonra
en verimli, en etkin bir kent olarak belirtmeliyim. Ve genel olarak
edebiyatçılarından söz edecek olursam; irili ufaklı adacıklardan oluşan,
kendinden gayrısını yok sayan, kültürel, sosyal, sınıf ve emek açısından
duyarsız bir kitlenin ağırlığından söz edebilirim. Yine de duyarlı, bilinçli,
aydın ve yazar sorumluluğu açısından bilimden, gerçekçilikten ve yaşamı
güzelleştirmek sevdasından yana olan bir edebiyatçı gurubu olduğunun da altını
çizmeliyim.
Geçmişten bugüne baktığınızda kendi tarihselliği içerisinde
İzmir'deki kentsel, sosyal ve kültürel değişimi nasıl yorumluyorsunuz?
Bir kere İzmir’in trafik, ulaşım, sosyal ve kültürel bir
kent olma yolunda birçok sorunu olduğunu bilmeyen yok gibi. Yine de kentsel,
sosyal ve kültürel değişimin inişli, çıkışlı ve istenilen seviyede olmaması
kentin bir demokrasi, özgürlük ve sosyal dokular kenti olduğu gerçeğini göz
ardı etmemize sebep olamaz yine de bana göre. Çünkü İzmir’in geçmişten günümüze
yayıldığı alan içindeki kuruluş noktalarına baktığımızda önceki sosyal,
kültürel ve yaşamsal güzellikleri içselleştirip sentezleyebildiği için bugünkü
duruma geldiğini söyleyebiliriz. Kentler bunu kendi başına yapamaz. Onlara
göründükleri durumları içinde yaşayan, hatta daha çok yöneten insanlara
borçludur. Bu yüzden diyalektik olarak ileri doğru olan değişim planları akıllı
projelerle, mimariyle ve yapılaşmayla desteklenmelidir…
“Reddediyorum” adlı kitabınız ise çeşitli dergilerde
yayınlanmış yazılarınızın bir toplamı. Sahi neyi reddediyor Tacim Çiçek?
1987/2017 yılları arasında yayımlanan bin sayfayı geçecek
denli çok yazı var elimde. Bunların bir kısmı aynı yayınevi tarafından Geriden
Yazılan Kaldı adıyla kitaplaştırılacak. Reddediyorum genel olarak siyaset ve
sanat/edebiyat siyaseti ağırlıklı yazılardan oluşuyor. Hümanizmden Toplumcu
Gerçekçiliğe; Şeyh Bedrettin’den Köy Enstitülerine; İşkencelerden, kıyımlardan,
Kürt sorununa, erki ellerinde tutanların görevlerini kötüye ve baskı aracı
olarak kullanmalarına; üç çocuk isteminden, edebiyatçıların hastalıklı
hallerine karşı bir duruş sergilemeye çalıştım, bu kitabımdaki yazılarla.
Reddettiğim şeyler kitabı itirazımın olduğu tüm olumsuzluklar, yanlışlıklar ve
haksızlıklar toplamıdır. Özetle bize gerçek diye sunulan birçok doğru yanlışı
reddediyorum bu kitabımdaki yazılarla...
https://www.evrensel.net/haber/383063/tacim-cicek-gercek-diye-sunulan-bircok-yanlisi-reddediyorum
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder