Fotoğraf: Evrensel
PAZAR
2012 yılının sonbaharında gittiğimiz Sinop Gerze’de termik
santrale karşı aylardır “Yaşam nöbeti” tutanlar nöbet çadırındaki kedinin adını
bile “Direniş” koymuşlardı. Türkiye’nin en büyük sermaye gruplarından birine
karşı başlayan direniş bir yılı aşkın bir süre boyunca devam etmişti. Termik
santral kurulmak istenen yerin yakınına, yol kenarına çadır kuran Gerzeliler,
termikçi şirketin araç gereçlerinin geçmesine izin vermiyorlardı. Halkın
direnişini kırmak için 5 Eylül 2011 günü başlayan polis jandarma saldırısı ise
dananın kuyruğunu koparttı!
Olaylar 24 saat boyunca devam etti. TOMA’ların, tazyikli
suların, yüzlerce gaz bombası ve plastik merminin kullanıldığı çatışmalar halk
direnişini aşamayınca polis-jandarma güçleri ve şirket araçları geri çekilmek
zorunda kaldı.
‘ESKİDEN EŞİMİZDEN HABERSİZ SOKAĞA ÇIKAMAZDIK’
İşte bu direnişin öyküsünü çekmek için bir yıl sonra
gittiğimiz Gerze’de yaşam nöbeti halen devam ediyordu. 5 Eylül’deki çatışmalara
katılan kadınlı erkekli direnişçiler yaşadıklarını ve şirketten yana tutum
takınan devlete olan bakış açılarındaki değişimi anlattılar kameralarımıza.
Direniş çadırında (konteyner) sanki bir ev gezmesine gelmişçesine rahat bir
şekilde oturan kadınlar, kendilerindeki değişimi şöyle anlatıyorlardı;
“Eskiden eşlerimizden habersiz sokağa bile çıkamazdık,
polisi gördük müydü korkardık. Bu direniş bizi değiştirdi. Şimdi hepimiz
eşlerimizle birlikte mücadele ediyoruz. Polis-jandarma gördüğümüzde de
korkmuyoruz artık”.
Bir yıl önce kendilerine saldıran kolluk güçlerine ve şirket
çalışanlarına karşı dişle-tırnakla, çıplak elleriyle ve hatta arılarıyla bile
direndiklerini anlattılar, bir meydan muharebesinden bahseder gibi:
“Jandarmanın üzerimize kalabalık bir şekilde geldiği bir
anda yakınlardaki arı kovanlarını üzerlerine fırlattık. Jandarmalar çareyi
arılardan kaçmakta buldu!”
*
BERGAMA KÖYLÜLERİNİN ATTIĞI TOHUM, GEZİ’DE FİLİZLENDİ
O yıllarda, sadece Sinop Gerze’de değil, Anadolu’nun onlarca
yerinde birden, irili ufaklı yaşam nöbetleri sürüyordu. Erzurum Tortum’da
(çoğunluğu AKP’ye oy vermiş) özellikle kadınlar HES şirketine karşı iş
makinelerinin önüne çıkıyorlardı. Bergama’da, Kaz Dağı’nda, Erzincan İliç’te
altın madenine karşı direnişler, Turgutlu’da, Gördes’te nikel madenine,
Karadeniz’de derelere HES kurulmasına karşı yürüyüşler, mitingler yapılıyordu.
Gezi direnişi işte bu atmosfer içinde patlak verdi. 2013
mayıs ayının sonunda, AKP iktidarının Gezi Parkı’na Topçu Kışlası yapılması
dayatmasına karşı parkta süren çadır nöbetlerine yönelik polis saldırısı
sonrasında başlayan ve ülke geneline yayılan Gezi direnişi, yukarıda bir kısmı
sayılan olaylarla birlikte değerlendirildiğinde hiç de “sürpriz” sayılamaz. O
günlere kadar Anadolu’nun onlarca yerinde “Tek tek yanan çoban ateşleri” olan
yaşam nöbetlerine baktığımızda Gezi direnişini bu birikimin bir patlaması
olarak nitelemek daha doğru bir yaklaşım olur. Bergama köylülerinin attığı tohum
Anadolu’daki diğer yaşam nöbetlerinde on binlerin mücadeleyi sahiplenmesi ile
halkçılaşıp, kabuğunu çatlattı. Gezi direnişi ile gencecik bir filiz olarak
topraktan fışkırdı. Fidan büyüyor! Her geçen gün bir direniş ağacı olarak
serpilip güçleniyor. Bu direniş ağacını bugün ülkenin dört bir yanındaki
ekoloji mücadeleleri besliyor.
*
PANDEMİYİ FIRSAT BİLDİLER
Bugün, COVID-19 pandemisi günlerinde (Bu pandemide doğaya
kapitalist müdahale sonrası yaşanan ekolojik tahribatların etkisi başka bir
yazı konusu olmak üzere) devletlerin herkese “Evinizde kalın” dediği bir
süreçte, ekolojik yıkımın “Evde kalmaması”, sermayenin insanların evine
çekilmesini fırsat bilip doğa talanını hızlandırmasına karşı yine Anadolu’nun
onlarca yerinde direniş ateşleri yanmaya devam ediyor.
Aydın’ın dağ köylerinde maden talanına karşı çıkan köylüler,
ovada JES yıkımına karşı jandarma-şirket çalışanları ile fiziksel mesafe vs.
dinlemeden göğüs göğüse çarpışıyorlar.
Yine, Bursa Kirazlıyayla köylülerinin maden ocağına
direnişinde Gezi öncesi görüntüleri görmek pekala mümkün.
Reklam
Hewsel Bahçelerinden, Salda Gölü’ne, Ordu Fatsa’dan Samsun
Çarşamba Ovası’ndaki yaşam mücadelesine kadar her yerde direnişler devam
ediyor. Tıpkı Gezi’deki gibi gerek bu direnişlere gerekse diğer toplumsal taleplere
karşı baskıyı, yargı sopasını, polis-jandarma gücünü kullanmaktan çekinmeyen,
“Ben ne dersem o olur” nobranlığındaki AKP ise yine bildiğiniz gibi!
“Topçu Kışlası’nı isteseniz de istemeseniz de yapacağız”
diye üstten üsten konuşanlar Gezi direnişi ile milyonların tepkisini
gördüklerinde “Bundan sonra otobüs durağının yerini bile halka soracağız” diye
pırstıklarını çabuk unuttular!
Bu halk, yaşam hakkı ve tarzına yönelen saldırılara karşı
yine birlik olup gücünü gösterecek ve “Alem buysa kral biziz” diyenlere
sınırlarını hatırlatacaktır. Binbir hukuksuzlukla kurdukları “ucube” başkanlık
sistemi her geçen gün sallanırken, sistemin devamını yasa değişiklikleri ile
sağlama niyetlerini açık seçik beyan edenlere 2013 Gezi direnişi sürecini
hatırlatalım ve uyaralım; Her attığınız adım direniş ağacını daha da büyütüp,
güçlendiriyor.
Böyle devam edin! Gerçeklerle er ya da geç yüzleşeceksiniz!
Kaçış yok!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder