Ülkedeki doğa talanının hız kazanmaya başladığı yıllarda
mücadelenin öncüsü olmuş Sefa Taşkın ve Uğur Sümer’in kitapları çıktı. Özer
Akdemir yazdı.
30 Nisan 2017
Özer AKDEMİR
Yıllar öncesinden tanıştırdığım iki güzel insanın iki kitabı
aynı tarihler arasında okurlarıyla buluştu. Ülkedeki doğa talanının hız
kazanmaya başladığı yıllarda mücadelenin öncüsü olmuş iki ismi, yıllar
geçtikten sonra içinden geldikleri kültürün gelecek nesillere taşınması
serüveninin gönüllü neferleri olarak görmek aslında beni hiç şaşırtmadı…
***
2005 yılının güneşli bir Nisan’ın da ilçe meydanına bakan
bürosunda karşıladı bizi Bergama Belediye eski başkanı Sefa Taşkın. Uşak Eşme
Kışladağ yakınlarında yapılmak istenen altın madenciliğine karşı yörelerindeki
duyarlılığı arttırmak için belgesel çekimine soyunmuş iki Eşmeli, Uğur Sümer ve
Yücel Can’la birlikte ziyaret ettik kendisini. Bergama köylülerini altın madeni
karşıtı mücadelesinin artık sönümlendiği yıllara denk gelen bir dönemdi.
Bergama geçilmiş, ardına kadar açılan kapıdan giren uluslararası altın
tekelleri gözlerini ilk olarak üzeri 15-20 yıllık genç ormanlarla süslü
Kışladağ’a çevirmişlerdi. İki Eşmeli tam bu süreçte Bergama Köylülerinin yanı sıra,
Balya’nın, Dulkadir Köyü’nün, Kıbrıs Lefke’nin deneyimlerini çekip, kendi
yörelerinde göstermek ve altın madeni karşıtı mücadeleyi örgütlemek için bu
belgesel çekimlerine girişmişlerdi.
Altın madenciliğini yakından takip etmeye çalışan bir
gazeteci olarak benden yardım istediklerinde onları yönlendirdiğim ilk durak
Bergama olmuştu. Sefa Taşkın, bürosunda yapılan çekimde Bergama’da yıllarca
verilen mücadeleyi kısaca özetledi.
Ardından Sağancı Köyüne gittik. Köylülerin uzun zaman
sözcülüğünü yapan Oktay Konyar’la zeytinliklerinin olduğu bölgede görüştük.
Çekimlerin ardından Konyar Çamköylü Sebahat Gökçeoğlu’nu aradı telefonla. “Sana
misafir gönderiyorum. Onlara zeytinyağlı otlu yumurta yap” dedi. Sebahat abla
ve eşi Ramazanla altın madeninin yanı başında bulunan Çamköy’deki evlerinde,
zeytinyağlı otlu yumurta, keçi peyniri, ekşi maya köy ekmeğinden oluşan
yemeğimizi yedikten sonra görüştük.
Balya’ya gittik birkaç gün sonra. Birkaç hafta sonra da
Kıbrıs Lefke’ye. Dönünce de ver elini Kütahya Eti Gümüş tesislerini yakınındaki
Dulkadir Köyü. Bunca çabanın, emeğin ardından ortaya sadece “Öteki adı
zehirkent: Balya” belgeseli çıktı”. Bergama, Lefke ve diğer çekimler ise
yapılamadı ne yazık ki…
***
Altın madenine karşı verilen mücadelenin öncülerinden birisi
olmanın bedelini ödedi Sefa Taşkın. Belediye Başkanı olduğu dönemde birçok abuk
subuk davanın yanı sıra mücadelenin diğer önderleriyle birlikte “Legal Alman
Casusu” gibi saçma bir suçlamayla DGM’de yargılandı. Hepsinden berat etti ama
sermaye düzeninde ‘halkçı’ tutumunun bedelini belediye başkanı koltuğunu
kaybederek ödedi.
Siyasi yaşamını sürdürmek için dirense de başarılı olamadı
ve kendini yıllardır ilgi duyduğu alana Anadolu’nun ve Ege’nin, özellikle
İsa’dan önceki devirlerini araştırıp yazmaya adadı. Belediye başkanlığı
döneminde başlayan, sonrasında da devam eden kitapları bu çabanın
ürünüdür.
Bugün Almanya’da bulunan Bergama Zeus tapınağının koparıldığı
topraklara dönmesi için verdiği uğraş halen devam ediyor. 10’u aşkın kitabında
Anadolu’nun tarihini, Bergama’da Ege’de yaşamış, yitmiş atalarının kültürünü
araştırdı, yazdı. Son iki kitabı “Luviya” da ise Batı Anadolu ve Ege’nin İ.Ö 2.
bin yıl tarihini ele aldı. Haklarında çok az şey bilinen Luvileri ve onların
ülkesini eldeki bilgelerle, araştırmalarla yorumlamaya, aydınlatmaya çalıştı.
***
Uğur Sümer de Uşaklı bir devrimci olarak verdiği siyasi
mücadelenin en zor günlerini “Duymayan Kalmasın” adıyla kitaplaştırdı. Ardından
Güneydoğu’da asker olmanın ne anlama geldiğini ve askerlik sonrası yaşanan
sarsıntıyı ele aldığı “Bir savaş bir asker” kitabını yazdı. Biz Yayınlarında
çıkan son kitabı geçtiğimiz günlerde İzmir Kitap Fuarında okurlarıyla buluştu.
“Bir Yörük Masalı – Yeryüzünün ilk güzellik yarışması “ başlığındaki masal
kitabında Uğur Sümer, göçebe bir Yörük çocuğu olarak dinlediği Yusuf ile Meryemce
masalını anlatıyor. Bu masalın, farklı isimlerle yüz yıllar önce Homeros
tarafından da anlatıldığının şaşkınlığını aktarmış girişinde. Mustafa Yıldız’ın
birbirinden güzel karikatürleriyle daha bir güzelleşen kitap, kadim Anadolu da,
binlerce yıldır gelip geçen uygarlıklar arasındaki köprünün bir nişanesi olmuş
sanki.
Her gelip geçen bir iz bir renk bırakmış bu topraklara.
Binlerce yılın öyküleri yazıyla, şiirle, söylencelerle, türkülerle, masallarla
gelecek kuşaklara taşınmış.
Yaşamı savunma mücadelesinin iki ismi de, yaşadıkları
toprakları korumanın yanı sıra onun kültürünün yaşaması için emeklerini bugün
de esirgemiyorlar. “Gelip konan göçtü nişane yeter” diyerek...