29 Aralık 2012 Cumartesi

"Tütengil'in tütmez oldu bacası" (Arşiv Haber)




Özer Akdemir


TÜTENGİL HOCA'YA GİTTİM

Merhaba Cavit Bey ben geldim
Koşullar elvermedi
Biraz geciktim bağışla beni
Sevdiğin çiçeklerden getirdim bir demet
Hani insan gözüne benzeyenlerden
Hani orta yeri lacivert.

Sonra anılarımı karıştırdım, orada
Antalya güneşi buldum bir sepet
Isıtır dedim, severdin dedim
Serptim üstündeki kış toprağına.
                   Mehmet Karabulut

Aralık 1979 yılının soğuk bir sabahında, üniversitedeki işine gitmek üzere otobüs durağında bekleyen Prof. Cavit Orhan Tütengil'i çaprazlama ateşe tutan "Kimliği belirsiz kişiler", sıktıkları 12 kurşunun 9'unu isabet ettirmişlerdi vücuduna. Olay yerinde yaşamını yitiren Tütengil'in bedenindeki 9 kurşun, yazdığı kitap ve bilimsel makale sayısının onda biri bile değildi oysa! Ajandasına el yazısıyla yaşamına yön verecek olan ilkeleri maddeler halinde sıralarken, "Olup olacağımız bir cenaze" diye yazan Tütengil'in, cenaze törenine ülkenin dört bir yanından gelen öğrencilerinin, dostlarının ve halktan kişilerin katılmasına izin verilmedi. "Günümüz toplumlarında mutluluğun ölçüsü insanı her türlü korkudan azade kılmak olmuştur" diyen Tütengil'in cenazesinden korkanlar, namazdan sonra yaş ortalaması en az kırk olan bir grubun tabutun arkasından yürüme isteğine, karşılarına sıkıyönetim süngülerini dikerek yanıt verdiler. Mezar taşına; "Dünyamızı güzelleştirmeye bakalım. Can dostların ölümünden sonra yaşamanın "bedel'i, dünyamızı güzelleştirme doğrultusundaki çabalardadır" satırları yazılan Tütengil Hoca, dünyamızı güzelleştirme mücadelesine yaşamı bir otobüs durağında sıkılan kurşunlarla son bulana dek, beyninin ışığını vererek katıldı.

AZGELİŞMİŞLİĞİN SOSYOLOĞU

1921 yılında Tarsus'da doğan Tütengil, Yüksek öğretmen okulunu okuduktan sonra girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nden 1944 yılında mezun oldu. Bir süre orta dereceli okullar ve Köy Enstitüleri'nde öğretmenlik yaptıktan sonra, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne Toplum Bilim asistanı olarak girdi. 1958'de iktisat Faültesi'ni bitiren Tütengil, aynı fakültede 1960 yılında doçent, 1970'de ise profesör oldu. Akademik kariyerine başladığı İstanbul Üniversitesi'nden yüzlerce kişinin katıldığı bir törenle son yolculuğuna uğurlanan Tütengil hoca, geride yüzlerce bilimsel makale, onlarca kitap bıraktı. Toplumsal değişme ve köy toplumbilimine ilişkin çalışmalar yapan Tütengil, Ziya Gökalp, Prens Sabahattin ve Türk basınının tarihçesiyle ilgili kitaplar da yazdı. Köy toplumbilimi ve yönteme ilişkin eserleri bulunan Tütengil, kitapları arasında belki de en tanınanı ve en çok okunanı "Azgelişmişliğin Sosyolojisi"ni yazarken, beyinleri az gelişmiş kişilerce öldürüleceğini bilemezdi elbette.

İNSANLIĞIN DEĞİŞMEZ YAZGISINA KARŞI

Onun ölümünün ardından, "Vah Tütengil Hoca vah!.. Sen de mi bu kör kurşunlara, bu namussuz çetelere kurban gidecektin? Senin gibi aydın, senin gibi ilerici insanların bizden beklediği bu kan gölünün ardındaki gerçekleri gözler önüne sermemiz değil midir? Elimiz kalem tuttukça bu görevi yapmaya çalışacağız" diye yazan Uğur Mumcu'da "görevini" bir oniki yıl daha yaptıktan sonra, Tütengil'le aynı sonu paylaşacağını bilemezdi. Tıpkı, Bedreddin Cömert, Abdi İpekçi, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Turan Dursun, A. Taner Kışlalı, gibi. Ölümlerinin ardından hamasi nutuklar atılan, katillerinin bulunacağına dair devlet adına namus sözleri verilen ve Türk bayrağına sarılı tabutları resmi törenlerle mezarlara götürülen diğer bilimadamı, yazar ve aydınlar gibi Tütengil'de, "İnsanlığın değişmez yazgısına karşı, bazı kişilerin ölüm sonrası yaşam diyebileceğimiz bir mutluluğa erebileceklerini de gösterdi" (*) Kitapları onlarca baskı yaptı, adına üniversitelerde derslikler açıldı, anısına kitaplar, şiirler yazıldı, ağıtlar yakıldı...

KALEM TUTAR GİBİ HALA

Gazetelerde çıkan, ölümünden hemen sonra çekilmiş fotoğraflarında Tütengil sanki toprağı öpmek istercesine uzanmıştır yere. Ve parmakları hala kalem tutmaya çalışır gibi kıvrılmıştır... "Ellerini gördüm/Beyaz, bembeyaz/Beyaza çökmüş kara,/Oysa,/Usunda tüm ak güzellikler,/Tüm eller,/bir arada.../Tutmak ister gibi bir ak,/bir kalem,/Yazmak ister gibi/ak umutları/Hala... (Esra Nilgün M.)

Ölümünden sonra basının ve TRT'nin Tütengil suikastini vermesi, bazılarını son derece rahatsız etmiştir. Aslında bu bazılarına kimse yabancı değildir ve neden rahatsız olduklarını da kimse sorma gereği duymaz bile! Nazlı Ilıcak,"Mesela TRT, Profesör Cavit Orhan Tütengil'in katlini gene dakikalarca mı verecek? Basın, onun kanlı cesedinin resmini, en baş köşede mi yayınlayacak?.. Sıkıyönetim Komutanlığı basın ve TRT'yi olayı fazla büyütmeden vermeye zorlayamaz mı?" diye sıkıyönetime çağrı yaparken, "Tütengil bir ilim adamı değildi. Hocası Prof. Fındıkoğlu'nun yetiştiremediği, içine dönük, kapanık, donuk bir insandı" diyen Ergun Göze, Tütengil'e ve onun ideallerine olan kinini ölümünün arkasından bile kusmaktan geri durmaz.

Tütengil'in arkasından yazılanlar ve çeşitli makalelerden oluşan "Tütengil'e Saygı" adlı kitaba, Pertev Naili Boratav Anadolu Ağıtlarıyla ilgili bir makaleyle katkı sunarken, makalede yeralan Muhsin Durucan'ın, Ümit Kaftancıoğlu'na yazdığı Ümit Kardaş ağıdı, Tütengil'in de ağıdı olmuştur aynı zamanda: "Bu kıyımlar, kıyıcılar, ölümler/Aydını, yazarı, düşünürü yer./İnsan eti yiyen insan değildir,/Ümit Kardaş seni de mi yediler?"...

* Eşinin ölümünden sonra söylediği sözlerden.

(Evrensel)

28 Aralık 2012 Cuma

Yaşamdan yana karar verin




Özer AKDEMİR

Önceki gün İzmir 4. İdare Mahkemesi’nde Bergama ve Kozak Yaylasında yapılmak istenen altın işletmeciliği ile ilgili iki ayrı dava görüldü. KOZA Altın Şirketine ait altın madenleri ile ilgili davaya madenci şirketin yanı sıra ona destek için Yurt Madenciliğini Geliştirme Vakfı, Altın Madencileri Derneği ve Madencilik Sektörü Başkanlar Konseyi de katıldı. EGEÇEP ve TMMOB’a bağlı bazı odaların açtığı davada, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da şirketle birlikte davanın taraflarından birisi idi.

HABERLERİMİZ YİNE DELİL OLDU

Davalardan birisi, aylar önce dolmasına ve artık kullanım dışı bırakılmasına rağmen Ovacık Altın Madeni 1.Atık Havuzu kapasite artırımı ÇED izninin iptali davası idi. Altıncı şirket, Ovacık altın madenindeki cevher bitmesine rağmen burasını Kozak ve Havran’dan getirdiği cevherlerdeki altını siyanürle ayrıştırma üssü haline getirdi. Bunun için 2. bir atık barajı bile yaptı. Önceki gün, 1. atık barajı ile ilgili yapılan duruşmada madenin genel müdür yardımcısı Hayrettin Öğüt’ün 4 yıl 3 ay fedailiğini yapan Ersan Var’ın ve Bergamalı esnaf Alpaslan Karakaya’nın itirafları ile ilgili haberler dosyaya delil olarak sunuldu. İtiraflarda atık barajının yağmurlarda taştığı ve baraj gölünde tehlike olmadığını kanıtlamak için yüzdürülen ördeklerin siyanürden ölmesi yüzünden sürekli değiştirildiği anlatılıyordu. İtiraflarda hakkında önemli iddialar bulunan şirket genel müdür yardımcısı Hayrettin Öğüt ve şirket avukatlarının haberlerimizin delil olarak dosyaya girmesine itirazları mahkeme heyeti tarafından kabul edilmedi.

BAŞBAKANDAN ÇEKİNMEYİN

“Bir fedainin itirafları” başlığıyla 4 gün süren yazı dizimizin önceki günkü duruşmada delil olarak sunulduğu bir diğer dosya ise Kozak Altın madenleri ile ilgili kısımları oldu. Özellikle Kozak’taki orman katliamı ve muhtarlara madenci şirketin baskı yapması EGEÇEP’in avukatı Arif Ali Cangı ve TMOBB’a bağlı odalar adına Ankara’dan gelen Mehmet Horuş ve Cömert Uygur Erdem tarafından mahkeme dosyasına delil olarak sunuldu. Yirmi yıla yaklaşan Bergama Ovacık sürecini anımsatıldığı duruşmada, yargıçlara avukatlar “Başbakan’ın kuvvetler ayrılığına saldırmasına aldırmayın, çekinmeyin, siz hukuktan yana siz yaşamdan yana karar verin” dediler.

“KAZANMAYA ÇOK YAKINIZ”

Duruşmalarla ilgili bilgi aldığımız Av. Arif Ali Cangı Kozak Yaylasındaki altın madenleri ile ilgili açılan dört davanın üçünde yaşam savunucularını kazanmaya çok yakın olduğunu belirterek, “Sadece Çukuralan’daki maden için bir tehlike var. Şirket daha faaliyet başlamadan orada iki kere kapasite artırımına gitti. Duruşmada ekosistemdeki tüm kirleticilerin birlikte değerlendirmesini istedik. Çukuralan da geçit verilirse bölgede başka maden girişimleri olabileceğini söyledik” dedi. Gelintepe için daha önce verilen yürütmenin durdurulmasına madenci şirketin itirazı reddedilirken, Yerlitahtacı altın madeni için verilen bilirkişi raporunda da madenciliğin bölgede yaratacağı risklere ve şirketin bunlarla ilgili almayı taahhüt ettiği önlemlerin muğlaklığına dikkat çekildi. Duruşmada söz alan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı temsilcisi bir kez daha hükümetin insanı ve doğayı sömüren, canlı yaşamını tehdit eden kalkınma politikalarını dillendirdi.

(İzmir/EVRENSEL)

http://www.evrensel.net/news.php?id=44901 

27 Aralık 2012 Perşembe

‘Türkiye enayi yerine konmuştur!’


  • http://www.evrensel.net/news.php?id=44701
  • İzmir Gaziemir’de ortaya çıkarılan nükleer atıklarla ilgili gelişmeler devam ediyor. İzmir Tabip Odası ve Çevre Mühendisleri Odası yaptıkları ortak basın açıklamasında yetkilileri olayla ilgili bilgileri paylaşmamakla suçladı. Basın toplantısına telefonla katılan nükleer enerji uzmanı Prof. Dr. Tolga Yarman ise nükleer atıkların Türkiye’nin birileri tarafından enayi yerine konulduğunu gösterdiğini söyledi.
    İzmir Tabip Odası’nda gerçekleştirilen basın toplantısında konuşan Tabip Odası Sekreteri Dr. Ceyhun Balcı, içinde Türkiye’ye girişi yasak olan Europium 152 adlı radyoaktif maddesinin de bulunduğu söz konusu atıkların yaratmış olduğu toplum sağlığı ve çevre sorunları konusunda yetkililerin sürecin başından bu yana ilgisiz, edilgen ve saydamlıktan uzak olduklarını belirtti. Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Helil İnay Kınay da konuyla ilgili yargı sürecini başlattıklarını belirterek, yetkililere sordukları soruların yanıtlarını hala alamadıklarını söyledi. 9 Eylül Üniversitesi Halk Sağlığı bölümünden Prof. Dr. Alp Ergör ise bölgede sadece nükleer değil tehlikeli birçok atığın da bulunduğunun ortaya çıktığına dikkat çekerek, bu atıklarla ilgili vakit geçirilmeden, toplumun ve ilgili meslek örgütlerinin de katılımıyla bir çözüm üretilmesi gerektiğinin altını çizdi.
    NEDEN İZ SÜRÜLMEDİ?
    Basın toplantısına telefon bağlantısıyla katılan Prof. Dr. Tolga Yarman, olayın birilerinin Türkiye’yi enayi yerine koyduğunu gösterdiğini kaydetti. Nükleer bir santralden çıkan atıkların Türkiye’de  ne işinin olduğunun bir an önce belirlenmesi gerektiğine vurgu yapan Yarman, “Olayın ardında devlet ya da devletlerin olduğunu düşünüyorum. TAEK bu durumu yıllardır bilmesine rağmen ne den bu atıkların izini sürmediğini hâlâ anlayabilmiş değilim. Orda nereden bakarsanız bakın 100 yıllık bir bela ile karşı karşıyayız” dedi. Basın toplantısında TAEK’in atıkların üzerine toprak döküleceği ve bölgenin tel örgütlerle çevrilmesi gibi önlemlerin yetersiz olduğu dile getirildi. (İzmir/EVRENSEL)

Dağa çıkma suç olur!..


Fotoğraf: Dağa çıkma suç olur!..
Kazdağları Kanada Cumhuriyeti’nde mi?

Özer AKDEMİR

Bayramiç’e bağlı Karaköy köyünden üç genç köylerinin yakınlarındaki altın madeninin sondaj alanına üç ay süreyle yaklaşmaktan men edildi. Çan Sulh Ceza Mahkemesi bu ayın başlarında sondaj alanına giderek altın madencilerine tepki gösteren ve sondaj çalışmalarını durdurmalarını isteyen üç genç hakkında 3 ay adli kontrol tedbiri uygulanması kararı verdi. Köylüler bu karara rağmen geçtiğimiz hafta maden alanına yürüdüler.

Aralık ayının başlarında köylerinin yakınında Kanada sermayeli Kuzey Biga Madencilik tarafından yapılan altın madeni sondaj alanına giden köyün üç genci, topraklarında altın madeni istemediklerini belirterek sondajların durdurulmasını isterler. Bir süre madenin sondaj yapan çalışanları ile tartışan gençler daha sonra köye dönerler. Gençlerin bu davranışını jandarmaya haber veren madenci şirket, Çan Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda da bulunur. Jandarma ertesi gün tekrar sondaj alanına gelen gençlerden Mustafa Gönenç, Mehmet Akaya ve Muhammet Özer’i gözaltına alır. Madenci şirketin şikâyeti üzerine Çan Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlatır. Başsavcılık 03.12.2002 tarihli iddianamesinde gençlerin maden alanında sondaj yapanları taciz ettiğini, kesici alet ve ateşli silahla tehditlerde bulunduğunu ve şirkete hakaret ettiğini ileri sürer. Gençler tehdit, taciz ve hakaret iddialarını yalanlayıp, sadece ağaçların kesilmesini, sularının kirletilmesini istemediklerini ve sondajların durdurulmasını istediklerini söylerler. Buna karşın savcılığın iddianamesini kabul eden Çan Sulh Ceza Mahkemesi 04.12.2012 tarihinde üç genç hakkında adli kontrol tedbiri vererek, 3 ay boyunca maden alanına ve sondaj noktalarına gitmemelerine karar verir. Üç genç topraklarını talan eden altın madencisi şirketi rahatsız etmemeleri için doğup büyükleri dağlara çıkmamakla cezalandırılırlar. 

KÖYLÜLERE GÖZDAĞI

Karaköy’lü gençlere verilen üç aylık kendi dağına çıkmama kararı hemen ertesi gün sonra hem Karaköy hem de civar köy kahvelerine madenci şirket elemanları tarafından asılırken, üç gence aradan 20 gün geçtikten sonra tebliğ edildi. Kahvelere asılan mahkeme kararının Çan Cumhuriyet Savcılığı faksından maden firmasıyla çalışan İzmir’deki bir hukuk bürosunun faksına yollandığı ileri sürülüyor. Çanakkale Çevre Platformu Sözcüsü Hicri Nalbant bu durumu köylere gözdağı vermek olarak yorumluyor. Bayramiç’ten görüştüğümüz yaşam savunucuları Kanadalı maden firmasının talebi üzerine askerlerin bu soğukta maden alanında 24 saat nöbet tuttuğunu dile getirdiler. Karaköylü gençlerin kendi dağlarına çıkmaları, dolaşmaları, mantar toplamaları, keçi otlatmaları, gezmeleri Kanadalı maden şirketinin talebi sonrası yasaklandığına dikkat çeken yaşam savunucuları, “Peki soruyoruz Kazdağları Kanada Cumhuriyeti toprakları mı? Bu askerler, bu savcılar ve hâkimler bu ülkenin çocukları değil mi?” diye soruyorlar. 

BİR DE YARGI YAVAŞ DERLER!

Gençler hakkında açılan soruşturma ve hemen bir gün sonra verilen maden alanına üç ay gitmeme cezası ile ilgili görüştüğümüz Çan’lı hukukçu Özlem Güneri, “Türk yargısının işleyişi göz önüne alındığında çok da normal değil” şeklinde yorumladı. Güneri, kendilerinin verdikleri dilekçelere 2-3 aydan önce sonuçlanmadığına dikkat çekiyor. 

Bu mahkeme kararına ve tüm baskılara rağmen Karaköy köylüleri geçtiğimiz hafta Çanakkale ve Bayramiç Belediye Başkanları ime CHP Çanakkale Milletvekili Serdar Soydan’ın da katılımıyla altın madeni istemediklerini belirterek maden alanına yürümüşlerdi. 

KAYMAKAM DA KÖYLÜYLE DAVALIK

Kutu: Avukat Özlem Güneri, aynı zamanda altın madenine ÇED toplantısı yaptırmayan Çan Kızılelma Köylüsü Kadir Karacan hakkında açılan davada da Karacan’ı savunuyor. Kahvelerini kapatıp köy meydanında toplanarak altın madencilerine ÇED toplantısı yaptırmayan Kızılelmalıları iknaya giden Çan Kaymakamı Hasan Gözen’e tepki gösterdiği gerekçesiyle Kadir Karacan hakkında hakaret davası açılmıştı. Güneri, Karaköylü gençler hakkında iddianame hazırlayan Çan Cumhuriyet Savcılığının, Karacan hakkında da Kaymakam’ın şikayeti olmamasına rağmen res’en soruşturma başlattığını, kaymakamın sonrada şikayetçi yapıldığını belirtiyor. Kaymakama hakaret edildiği iddialarının kaset ve DVD kayıtlarına dayandırıldığı, bunlar üzerinde yapılan bilirkişi incelemesinde ise hakaret içerikli sözlere rastlanmadığı aktaran Güneri, savcılığın bilirkişi raporuna itiraz ettiğini kaydetti. 

TÜRKİYENİN AYIBINA GÜLÜYORUZ

Karaköy Muhtarı Ramazan Çakır, köyünün gençlerine verilen cezaya tepki gösteriyor; “Kanunlar zenginler için garibanlara kanun yok . Bunlar istediği gibi istedikleri yasayı çıkartıyorlar. Sondaj yapılan yerde bizim sulama göletimiz yapılacaktı. Buna da engel oluyorlar. Maden çıkarılacak yer aynı zamanda bizim mantar alanımız. Bu sene hiç girmediyse köye 300 bin lira girdi mantardan.  Tel örgüyle çevirirlerse mantar toplayacak alan da kalmayacak” Kazdağları Kanada Cumhuriyeti’nde mi?

Özer AKDEMİR


Bayramiç’e bağlı Karaköy köyünden üç genç köylerinin yakınlarındaki altın madeninin sondaj alanına üç ay süreyle yaklaşmaktan men edildi. Çan Sulh Ceza Mahkemesi bu ayın başlarında sondaj alanına giderek altın madencilerine tepki gösteren ve sondaj çalışmalarını durdurmalarını isteyen üç genç hakkında 3 ay adli kontrol tedbiri uygulanması kararı verdi. Köylüler bu karara rağmen geçtiğimiz hafta maden alanına yürüdüler.

Aralık ayının başlarında köylerinin yakınında Kanada sermayeli Kuzey Biga Madencilik tarafından yapılan altın madeni sondaj alanına giden köyün üç genci, topraklarında altın madeni istemediklerini belirterek sondajların durdurulmasını isterler. Bir süre madenin sondaj yapan çalışanları ile tartışan gençler daha sonra köye dönerler. Gençlerin bu davranışını jandarmaya haber veren madenci şirket, Çan Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda da bulunur. Jandarma ertesi gün tekrar sondaj alanına gelen gençlerden Mustafa Gönenç, Mehmet Akaya ve Muhammet Özer’i gözaltına alır. Madenci şirketin şikâyeti üzerine Çan Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlatır. Başsavcılık 03.12.2002 tarihli iddianamesinde gençlerin maden alanında sondaj yapanları taciz ettiğini, kesici alet ve ateşli silahla tehditlerde bulunduğunu ve şirkete hakaret ettiğini ileri sürer. Gençler tehdit, taciz ve hakaret iddialarını yalanlayıp, sadece ağaçların kesilmesini, sularının kirletilmesini istemediklerini ve sondajların durdurulmasını istediklerini söylerler. Buna karşın savcılığın iddianamesini kabul eden Çan Sulh Ceza Mahkemesi 04.12.2012 tarihinde üç genç hakkında adli kontrol tedbiri vererek, 3 ay boyunca maden alanına ve sondaj noktalarına gitmemelerine karar verir. Üç genç topraklarını talan eden altın madencisi şirketi rahatsız etmemeleri için doğup büyükleri dağlara çıkmamakla cezalandırılırlar.

KÖYLÜLERE GÖZDAĞI

Karaköy’lü gençlere verilen üç aylık kendi dağına çıkmama kararı hemen ertesi gün sonra hem Karaköy hem de civar köy kahvelerine madenci şirket elemanları tarafından asılırken, üç gence aradan 20 gün geçtikten sonra tebliğ edildi. Kahvelere asılan mahkeme kararının Çan Cumhuriyet Savcılığı faksından maden firmasıyla çalışan İzmir’deki bir hukuk bürosunun faksına yollandığı ileri sürülüyor. Çanakkale Çevre Platformu Sözcüsü Hicri Nalbant bu durumu köylere gözdağı vermek olarak yorumluyor. Bayramiç’ten görüştüğümüz yaşam savunucuları Kanadalı maden firmasının talebi üzerine askerlerin bu soğukta maden alanında 24 saat nöbet tuttuğunu dile getirdiler. Karaköylü gençlerin kendi dağlarına çıkmaları, dolaşmaları, mantar toplamaları, keçi otlatmaları, gezmeleri Kanadalı maden şirketinin talebi sonrası yasaklandığına dikkat çeken yaşam savunucuları, “Peki soruyoruz Kazdağları Kanada Cumhuriyeti toprakları mı? Bu askerler, bu savcılar ve hâkimler bu ülkenin çocukları değil mi?” diye soruyorlar.

BİR DE YARGI YAVAŞ DERLER!

Gençler hakkında açılan soruşturma ve hemen bir gün sonra verilen maden alanına üç ay gitmeme cezası ile ilgili görüştüğümüz Çan’lı hukukçu Özlem Güneri, “Türk yargısının işleyişi göz önüne alındığında çok da normal değil” şeklinde yorumladı. Güneri, kendilerinin verdikleri dilekçelere 2-3 aydan önce sonuçlanmadığına dikkat çekiyor.

Bu mahkeme kararına ve tüm baskılara rağmen Karaköy köylüleri geçtiğimiz hafta Çanakkale ve Bayramiç Belediye Başkanları ime CHP Çanakkale Milletvekili Serdar Soydan’ın da katılımıyla altın madeni istemediklerini belirterek maden alanına yürümüşlerdi.

KAYMAKAM DA KÖYLÜYLE DAVALIK

Kutu: Avukat Özlem Güneri, aynı zamanda altın madenine ÇED toplantısı yaptırmayan Çan Kızılelma Köylüsü Kadir Karacan hakkında açılan davada da Karacan’ı savunuyor. Kahvelerini kapatıp köy meydanında toplanarak altın madencilerine ÇED toplantısı yaptırmayan Kızılelmalıları iknaya giden Çan Kaymakamı Hasan Gözen’e tepki gösterdiği gerekçesiyle Kadir Karacan hakkında hakaret davası açılmıştı. Güneri, Karaköylü gençler hakkında iddianame hazırlayan Çan Cumhuriyet Savcılığının, Karacan hakkında da Kaymakam’ın şikayeti olmamasına rağmen res’en soruşturma başlattığını, kaymakamın sonrada şikayetçi yapıldığını belirtiyor. Kaymakama hakaret edildiği iddialarının kaset ve DVD kayıtlarına dayandırıldığı, bunlar üzerinde yapılan bilirkişi incelemesinde ise hakaret içerikli sözlere rastlanmadığı aktaran Güneri, savcılığın bilirkişi raporuna itiraz ettiğini kaydetti.

TÜRKİYENİN AYIBINA GÜLÜYORUZ

Karaköy Muhtarı Ramazan Çakır, köyünün gençlerine verilen cezaya tepki gösteriyor; “Kanunlar zenginler için garibanlara kanun yok . Bunlar istediği gibi istedikleri yasayı çıkartıyorlar. Sondaj yapılan yerde bizim sulama göletimiz yapılacaktı. Buna da engel oluyorlar. Maden çıkarılacak yer aynı zamanda bizim mantar alanımız. Bu sene hiç girmediyse köye 300 bin lira girdi mantardan. Tel örgüyle çevirirlerse mantar toplayacak alan da kalmayacak”

http://www.facebook.com/AnadolununAltindakiTehlike 
http://www.evrensel.net/news.php?id=44822 
http://www.canakkaledesin.com/?p=2610 

26 Aralık 2012 Çarşamba

Siyanürlü Ördek (Güncellenmiş Arşiv Haber)


Fotoğraf: SİYANÜRLÜ ÖRDEK (Güncellenmiş Arşiv Haber)

Özer AKDEMİR

Bundan yaklaşık 3-4 yıl önce İzmir’den Çanakkale tarafına karayolu ile gidenler Ovacık köyünü geçtikten sonra, yolun sağındaki ovada yükselen tepede bir pankartın uzun süre asılı kaldığını gördüler. Tepenin üzerine, yoldan rahat bir şekilde görülen pankartta çok yakında bu pasaların maden çukuruna taşınacağı ve ortadan kaldıracağı yazıyordu. “İnsan eksen biter” cinsten bereketli Bergama Ovasının en verimli tarlalarının üzerinde son 10 yılda birkaç tane maden atığı tepesi oluştu. Çok değil on yıl önce, ellerini güneşe siper edip ovaya bakan köylüler, ufuk çizgisine kadar göz alabildiğine uzanan ovadan başka bir şey göremezlerdi. Bugün ise Narlıca’nın, Çamköy’ün, Ovacık’ın, Sağancı’nın ortasında devasa atık tepeleri uzanmakta. Üzerinde, sıra sıra fıstık çamı, zeytin fidanı dikili, ağır metal bulaşıklı altın madeni atıkları bunlar!…

Esas işi davetiyeciliği bırakıp, Ovacık Altın Madeni’ne Amerikan Normandy ile ortak olup altın peşine düşen KOZA Şirketi’ne sorarsanız ne oradaki atık tepeleri zehirli, ne de “görüntü kirliliği”nden başka bir zararları var. Hatta onlara sorarsanız köylülerin “cehennem çukuru” dediği açık maden ocağının 300-400 metre derinliğine ulaşacak olan çukuru, içinde ördeklerin yüzdüğü atık barajı ve üzerinde zeytin fidanları dikili atık tepeleri turizme bile hizmet edebilir! Komik gelebilir ama altın madeninin ilk tartışıldığı süreçte maden yanlıları (bunların içinde akademik sıfatı olan hocalar da vardır) altın madeninin, kurulacak bir seyir terası ile turizme açılabileceğini bile ileri sürmüşlerdi! (1)

SEYİR TERASI

Bu kişilerin o zaman gündeme getirdikleri “Seyir Terası”nın bir benzeri şimdi Kışladağ Altın Madenini gören bir tepenin üzerine kurulmuş durumda. Eşme-Ulubey arasında, ana yollardan ve gözden ırak bir konumda bulunan Kışladağ Altın Madeni’nin bu Seyir Terası yöre köylüleri tarafından kullanılıyor sadece. Madene karşı açılan davaların birisinin bilirkişi keşfi sırasında Seyir Terası’ndan madendeki keşfi izleyen İnay Köylüsü Ahmet Yurdakul bunlardan birisi. Çepeçevre yaşam çekimleri sırasında Yurdakul, terastan yıllar önce kendi elleriyle diktik fidanların yok oluşunu göstererek, “Bırakın altını, parayı. Bunları kim geri getirebilir bir daha. Bu zehri kim kaldırabilir” diyordu.

PASALARI DEĞİL PANKARTI KALDIRDI

Bergama’daki pasa tepelerinin üzerine “bu tepeleri yakında kaldıracağız” pankartı asıldıktan bugüne kadar 4 yıl geçti. Altıncı şirket pasaları değil ama astığı pankartı kaldırdı. Yöre köylülerine bir sürprizi daha vardı şirketin. Tam bu pasa tepelerinin ortasına ikinci bir siyanürlü atık barajı yaptı. Şirket şimdi istese de atık tepelerini kaldıramaz çünkü bu tepeler siyanürlü suların toplandığı ikinci atık barajının gövdeleri halini almış durumdalar! Daha düne kadar bu tepelerin gözlerinin önünden kaldırılmasını isteyen köylüler, yakın bir gelecekte tepelere bir zarar ziyan gelmemesi için dua edeceğe benzerler. Çünkü herhangi bir depremde, sel baskınında, toprak yaymasında tepelerden birisinin yıkılması durumunda tonlarca siyanürlü su üzerlerine boşalabilecek!…

TARIM TOPRAĞI BAKIN NE YAPILMIŞ?

Altıncı şirket bölgedeki pasa yığınlarını ve atık barajını inşa etmeden önce bu alanlarda kalan tarım toprağını sıyırıp, maden faaliyetleri sonunda alanın iyileştirilmesinde kullanmak için bir yerlere depolamak zorunda idi. Madenin ÇED Raporunda birçok taahhüdün yanı sıra bu taahhütte göze çarpmaktaydı. 2003 yılında bölgede inceleme yapan TMMOB odalarından bir heyet bu tarım toprağının depolandığı alanı aradılar bir süre. Sonra öğrendiler ki, milyonlarca yılda oluşan 160.000 m3 lük bu bitkisel toprak tabakası, siyanür atık barajı tabanının geçirimsizleştirilmesi için kil tabakası yerine kullanılmış! (2)

SİYANÜR ZEYTİNE NE YAPAR?

Altıncı şirket madenin açık ocağından çıkan pasalarda da herhangi bir ağır metal, ya da siyanür kirliliği olmadığını ileri sürmekte. Buna kanıt olsun diye, bir de “görüntüyü kurtarma” adına bu pasa tepelerine binlerce zeytin ağacı ve çam fıstığı fidanı dikti. Anlatılanlara göre altıncı şirket, maden atıklarının üzerine serilen yarım metre kadarlık tarımsal toprağa dikilen bu fidanları büyütmek için birçok işçisini de bunların bakımı için görevlendirmiş durumda. Kaz Dağlarındaki altın madenciliği ile ilgili tartışmalara katılan Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Murat Şeker, altın madenciliği ile zeytinciliği yan yana bile koymanın olanaksız olduğunu söyleyerek, “Siyanür bulaşığı olan alanlarda zeytincilik yapmak mümkün değildir…” (3) diyor. Pasaların zehirsiz olduğu, herhangi bir kirliliği bulunmadığı yönündeki iddiaları da Prof. Dr. Şinasi Eskikaya yalanlıyor; “O katı maddeler, ağır metallerle ve bir miktar da siyanürle kirlenmiş olduğu için atık tehlikeli atıktır. Yani siz onları alıp da ‘istersem tepe, istersem vadi, istersem gölün dibine koyarım’ diyemezsiniz” (4)

ÖRDEK SUYA DAL DA GEL

Sevilen bir halk türkümüzde geçen “Yeşil başlı gövel ördek/Uçar gider göle karşı” dizelerinde anlatılan gölün siyanür atık gölü olabileceğini kimse düşünemez sanırım. Yine de, Bergama’daki altın madeninin atık barajında yüzen bir ördek ailesini görünce yukarıdaki dizeler de akla geliyor ister istemez. “Bu ördeklerin ne işi var atık barajında?” şeklindeki sorunuza iki farklı yanıt bulmak mümkün. Birincisi, madenci şirket göle koyduğu bu ördeklerle göldeki suyun siyanürsüz olduğunu, en azından iddia edildiği kadar tehlikeli olmadığını göstermek istiyor. Barajın hemen yanı başında kurulan küçük bir ağaçlık bölgede otlayan, keçi, at, eşek gibi hayvanlar da aynı işlevi görmekteler. Bu ördeklerin bir başka işlevi ise hayvan severleri kızdıracak cinsten; Ördekler kendi grubundaki hayvanlar içinde siyanürden en fazla etkilenen tür olduğu için, bu atık havuzlarına salınmakta. Şöyle ki; tavukta 21 mg/kg olan kritik siyanür eşiğinin, ördek için 2.5- 3.2 mg/kg olduğu dile getirilmekte. Yani altıncı şirketlerin tıpkı kömür ocaklarında grizu ölçümü için kullanılan kanaryalar gibi, ulaşılamayan bölgelerde siyanür kontrolü yapmak için bu ördekleri yüzdürdükleri söylenebilir. (5) 

KÖYDEN ÖRDEK TOPLUYORLAR

Siyanür barajındaki ördeklerle ilgili ilginç bir bilgi de altın madeni genel müdür yardımcısı Hayri Öğgüt’ün 4 yıl 3 ay korumalığını yapan Ersan Var’ın itiraflarında ortaya çıktı. Var havuzdaki ördeklerle ilgli şunları söylüyordu; “Ördekler yüzdürülüyor siyanür havuzunda. Her ay ya da iki ayda bir ördek aldırılıyor, köylerden ördek toplatılıyor. Ördekler hemen havuzda ölmüyor. Ama bir zaman sonra ölüyor. Ördekler sürekli değişiyor. “

Topraklarında altın işletmeciliği yapılmak istenen bir başka yöremiz, Niğde Ulukışla Maden Köyü Muhtarı Erdoğan Özgüler, yörelerinden halkı ikna etmek için Ovacık Altın madenine yapılan gezinin ve orada köylülere gösterilen eşek, keçi ve ördeklerin kendilerini ikna etmediğini söylüyordu. ”Altın tesisinde atın, eşeğin, ördeğin işi ne? Havuzda yüzen ördekleri göstererek atık havuzunda siyanür olmadığını söylüyorlar. Ördek yüzerse inanmam. Akın İpek yüzsün”… (6). Akın İpek’in bu öneriye olumlu yanıt verebileceğini düşünmüyoruz, keza kendisi şu sıralar karına kar katan KOZA Altın’ın topraklarımızı kirleterek kazandırdığı  paranın içinde yüzmekle meşguller!…
(1) – Senih Özay. İnsanlığın Ortak Orospusu Altın, S.O.S Akdeniz Derneği Yayınları, 1995, syf: 21)
(2) - Bergama Ovacık’taki Newmont (Normandy (Eurogold)) Altın İşletmesi İle İlgili Gezi Notları Ve Bazı Sorular. TMMOB Çevre, Jeoloji, Kimya, Metalurji Mühendisleri Odaları Raporu. 
(3) - http://blog.milliyet.com.tr/Kazdagi__altin_ve_siyanur/Blog/?BlogNo=70142
(4) – Altın Madenciliği üzerine düşünceler. Prof. Dr. Şinasi Eskikaya, Altın Politikaları Sempozyumu. 20-21 Şubat 2009, sayf: 136
(5) (A.Smith ve T.Mudder: “The chemestry and treatment of cyanidation wastes”.1991)
(5) – Hayat Televizyonu Çepeçevre Yaşam, Niğde Ulukışla Programı, 31 Ekim 2009

http://www.yeryuzudernegi.org/haberdetay.asp?ID=53 Özer AKDEMİR

Bundan yaklaşık 3-4 yıl önce İzmir’den Çanakkale tarafına karayolu ile gidenler Ovacık köyünü geçtikten sonra, yolun sağındaki ovada yükselen tepede bir pankartın uzun süre asılı kaldığını gördüler. Tepenin üzerine, yoldan rahat bir şekilde görülen pankartta çok yakında bu pasaların maden çukuruna taşınacağı ve ortadan kaldıracağı yazıyordu. “İnsan eksen biter” cinsten bereketli Bergama Ovasının en verimli tarlalarının üzerinde son 10 yılda birkaç tane maden atığı tepesi oluştu. Çok değil on yıl önce, ellerini güneşe siper edip ovaya bakan köylüler, ufuk çizgisine kadar göz alabildiğine uzanan ovadan başka bir şey göremezlerdi. Bugün ise Narlıca’nın, Çamköy’ün, Ovacık’ın, Sağancı’nın ortasında devasa atık tepeleri uzanmakta. Üzerinde, sıra sıra fıstık çamı, zeytin fidanı dikili, ağır metal bulaşıklı altın madeni atıkları bunlar!…

Esas işi davetiyeciliği bırakıp, Ovacık Altın Madeni’ne Amerikan Normandy ile ortak olup altın peşine düşen KOZA Şirketi’ne sorarsanız ne oradaki atık tepeleri zehirli, ne de “görüntü kirliliği”nden başka bir zararları var. Hatta onlara sorarsanız köylülerin “cehennem çukuru” dediği açık maden ocağının 300-400 metre derinliğine ulaşacak olan çukuru, içinde ördeklerin yüzdüğü atık barajı ve üzerinde zeytin fidanları dikili atık tepeleri turizme bile hizmet edebilir! Komik gelebilir ama altın madeninin ilk tartışıldığı süreçte maden yanlıları (bunların içinde akademik sıfatı olan hocalar da vardır) altın madeninin, kurulacak bir seyir terası ile turizme açılabileceğini bile ileri sürmüşlerdi! (1)

SEYİR TERASI

Bu kişilerin o zaman gündeme getirdikleri “Seyir Terası”nın bir benzeri şimdi Kışladağ Altın Madenini gören bir tepenin üzerine kurulmuş durumda. Eşme-Ulubey arasında, ana yollardan ve gözden ırak bir konumda bulunan Kışladağ Altın Madeni’nin bu Seyir Terası yöre köylüleri tarafından kullanılıyor sadece. Madene karşı açılan davaların birisinin bilirkişi keşfi sırasında Seyir Terası’ndan madendeki keşfi izleyen İnay Köylüsü Ahmet Yurdakul bunlardan birisi. Çepeçevre yaşam çekimleri sırasında Yurdakul, terastan yıllar önce kendi elleriyle diktik fidanların yok oluşunu göstererek, “Bırakın altını, parayı. Bunları kim geri getirebilir bir daha. Bu zehri kim kaldırabilir” diyordu.

PASALARI DEĞİL PANKARTI KALDIRDI

Bergama’daki pasa tepelerinin üzerine “bu tepeleri yakında kaldıracağız” pankartı asıldıktan bugüne kadar 4 yıl geçti. Altıncı şirket pasaları değil ama astığı pankartı kaldırdı. Yöre köylülerine bir sürprizi daha vardı şirketin. Tam bu pasa tepelerinin ortasına ikinci bir siyanürlü atık barajı yaptı. Şirket şimdi istese de atık tepelerini kaldıramaz çünkü bu tepeler siyanürlü suların toplandığı ikinci atık barajının gövdeleri halini almış durumdalar! Daha düne kadar bu tepelerin gözlerinin önünden kaldırılmasını isteyen köylüler, yakın bir gelecekte tepelere bir zarar ziyan gelmemesi için dua edeceğe benzerler. Çünkü herhangi bir depremde, sel baskınında, toprak yaymasında tepelerden birisinin yıkılması durumunda tonlarca siyanürlü su üzerlerine boşalabilecek!…

TARIM TOPRAĞI BAKIN NE YAPILMIŞ?

Altıncı şirket bölgedeki pasa yığınlarını ve atık barajını inşa etmeden önce bu alanlarda kalan tarım toprağını sıyırıp, maden faaliyetleri sonunda alanın iyileştirilmesinde kullanmak için bir yerlere depolamak zorunda idi. Madenin ÇED Raporunda birçok taahhüdün yanı sıra bu taahhütte göze çarpmaktaydı. 2003 yılında bölgede inceleme yapan TMMOB odalarından bir heyet bu tarım toprağının depolandığı alanı aradılar bir süre. Sonra öğrendiler ki, milyonlarca yılda oluşan 160.000 m3 lük bu bitkisel toprak tabakası, siyanür atık barajı tabanının geçirimsizleştirilmesi için kil tabakası yerine kullanılmış! (2)

SİYANÜR ZEYTİNE NE YAPAR?

Altıncı şirket madenin açık ocağından çıkan pasalarda da herhangi bir ağır metal, ya da siyanür kirliliği olmadığını ileri sürmekte. Buna kanıt olsun diye, bir de “görüntüyü kurtarma” adına bu pasa tepelerine binlerce zeytin ağacı ve çam fıstığı fidanı dikti. Anlatılanlara göre altıncı şirket, maden atıklarının üzerine serilen yarım metre kadarlık tarımsal toprağa dikilen bu fidanları büyütmek için birçok işçisini de bunların bakımı için görevlendirmiş durumda. Kaz Dağlarındaki altın madenciliği ile ilgili tartışmalara katılan Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Murat Şeker, altın madenciliği ile zeytinciliği yan yana bile koymanın olanaksız olduğunu söyleyerek, “Siyanür bulaşığı olan alanlarda zeytincilik yapmak mümkün değildir…” (3) diyor. Pasaların zehirsiz olduğu, herhangi bir kirliliği bulunmadığı yönündeki iddiaları da Prof. Dr. Şinasi Eskikaya yalanlıyor; “O katı maddeler, ağır metallerle ve bir miktar da siyanürle kirlenmiş olduğu için atık tehlikeli atıktır. Yani siz onları alıp da ‘istersem tepe, istersem vadi, istersem gölün dibine koyarım’ diyemezsiniz” (4)

ÖRDEK SUYA DAL DA GEL

Sevilen bir halk türkümüzde geçen “Yeşil başlı gövel ördek/Uçar gider göle karşı” dizelerinde anlatılan gölün siyanür atık gölü olabileceğini kimse düşünemez sanırım. Yine de, Bergama’daki altın madeninin atık barajında yüzen bir ördek ailesini görünce yukarıdaki dizeler de akla geliyor ister istemez. “Bu ördeklerin ne işi var atık barajında?” şeklindeki sorunuza iki farklı yanıt bulmak mümkün. Birincisi, madenci şirket göle koyduğu bu ördeklerle göldeki suyun siyanürsüz olduğunu, en azından iddia edildiği kadar tehlikeli olmadığını göstermek istiyor. Barajın hemen yanı başında kurulan küçük bir ağaçlık bölgede otlayan, keçi, at, eşek gibi hayvanlar da aynı işlevi görmekteler. Bu ördeklerin bir başka işlevi ise hayvan severleri kızdıracak cinsten; Ördekler kendi grubundaki hayvanlar içinde siyanürden en fazla etkilenen tür olduğu için, bu atık havuzlarına salınmakta. Şöyle ki; tavukta 21 mg/kg olan kritik siyanür eşiğinin, ördek için 2.5- 3.2 mg/kg olduğu dile getirilmekte. Yani altıncı şirketlerin tıpkı kömür ocaklarında grizu ölçümü için kullanılan kanaryalar gibi, ulaşılamayan bölgelerde siyanür kontrolü yapmak için bu ördekleri yüzdürdükleri söylenebilir. (5)

KÖYDEN ÖRDEK TOPLUYORLAR

Siyanür barajındaki ördeklerle ilgili ilginç bir bilgi de altın madeni genel müdür yardımcısı Hayri Öğgüt’ün 4 yıl 3 ay korumalığını yapan Ersan Var’ın itiraflarında ortaya çıktı. Var havuzdaki ördeklerle ilgli şunları söylüyordu; “Ördekler yüzdürülüyor siyanür havuzunda. Her ay ya da iki ayda bir ördek aldırılıyor, köylerden ördek toplatılıyor. Ördekler hemen havuzda ölmüyor. Ama bir zaman sonra ölüyor. Ördekler sürekli değişiyor. “
 

AKIN İPEK YÜZSÜN!
 

Topraklarında altın işletmeciliği yapılmak istenen bir başka yöremiz, Niğde Ulukışla Maden Köyü Muhtarı Erdoğan Özgüler, yörelerinden halkı ikna etmek için Ovacık Altın madenine yapılan gezinin ve orada köylülere gösterilen eşek, keçi ve ördeklerin kendilerini ikna etmediğini söylüyordu. ”Altın tesisinde atın, eşeğin, ördeğin işi ne? Havuzda yüzen ördekleri göstererek atık havuzunda siyanür olmadığını söylüyorlar. Ördek yüzerse inanmam. Akın İpek yüzsün”… (6). Akın İpek’in bu öneriye olumlu yanıt verebileceğini düşünmüyoruz, keza kendisi şu sıralar karına kar katan KOZA Altın’ın topraklarımızı kirleterek kazandırdığı paranın içinde yüzmekle meşguller!…

Dipnotlar:
(1) – Senih Özay. İnsanlığın Ortak Orospusu Altın, S.O.S Akdeniz Derneği Yayınları, 1995, syf: 21)
(2) - Bergama Ovacık’taki Newmont (Normandy (Eurogold)) Altın İşletmesi İle İlgili Gezi Notları Ve Bazı Sorular. TMMOB Çevre, Jeoloji, Kimya, Metalurji Mühendisleri Odaları Raporu.
(3) - http://blog.milliyet.com.tr/Kazdagi__altin_ve_siyanur/Blog/?BlogNo=70142
(4) – Altın Madenciliği üzerine düşünceler. Prof. Dr. Şinasi Eskikaya, Altın Politikaları Sempozyumu. 20-21 Şubat 2009, sayf: 136
(5) (A.Smith ve T.Mudder: “The chemestry and treatment of cyanidation wastes”.1991)
(6) – Hayat Televizyonu Çepeçevre Yaşam, Niğde Ulukışla Programı, 31 Ekim 2009
http://www.yeryuzudernegi.org/haberdetay.asp?ID=53

Türkiye enayi yerine konmuştur!


 
 Özer AKDEMİR

İzmir Gaziemir’de ortaya çıkarılan nükleer atıklarla ilgili gelişmeler devam ediyor. İzmir Tabip Odası ve Çevre Mühendisleri Odası yaptıkları ortak basın açıklamasında yetkilileri olayla ilgili bilgileri paylaşmamakla suçladılar. Basın toplantısına telefonla katılan nükleer enerji uzmanı Prof. Dr. Tolga Yarman ise nükleer atıkların Türkiye’nin birileri tarafından enayi yerine konulduğunu gösterdiğini söyledi.

SORULARA YANIT YOK

İzmir Tabip Odası’nda gerçekleştirilen basın toplantısında konuşan Tabip Odası Sekreteri Dr. Ceyhun Balcı, içinde Türkiye’ye girişi yasak olan Europium 152 adlı radyoaktif maddesinin de bulunduğu söz konusu atıkların yaratmış olduğu toplum sağlığı ve çevre sorunları konusunda yetkililerin sürecin başından bu yana ilgisiz, edilgen ve saydamlıktan uzak olduklarını belirtti. Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Helil İnay Kınay da konuyla ilgili yargı sürecini başlattıklarını belirterek, yetkililere sordukları soruların yanıtlarını hala alamadıklarını söyledi. 9 Eylül Üniversitesi Halk Sağlığı bölümünden Prof. Dr. Alp Ergör ise bölgede sadece nükleer değil tehlikeli birçok atığın da bulunduğunun ortaya çıktığına dikkat çekerek, bu atıklarla ilgili vakit geçirilmeden, toplumun ve ilgili meslek örgütlerinin de katılımıyla bir çözüm üretilmesi gerektiğinin altını çizdi.

TAEK NEDEN İZ SÜRMEDİ?

Basın toplantısına telefon bağlantısıyla katılan Prof. Dr. Tolga Yarman, olayın birilerinin Türkiye’yi enayi yerine koyduğunu gösterdiğini kaydetti. Nükleer bir santralden çıkan atıkların Türkiye’de ne işinin olduğunun bir an önce belirlenmesi gerektiğine vurgu yapan Yarman, “Olayın ardında devlet ya da devletlerin olduğunu düşünüyorum. TAEK bu durumu yıllardır bilmesine rağmen ne den bu atıkların izini sürmediğini hala anlayabilmiş değilim. Orda nereden bakarsanız bakın 100 yıllık bir bela ile karşı karşıyayız” dedi. Basın toplantısında TAEK’in atıkların üzerine toprak döküleceği ve bölgenin tel örgütlerle çevrilmesi gibi önlemlerin yetersiz olduğu dile getirildi.

24 Aralık 2012 Pazartesi

Köylüler Kazdağları’a yürüdü

 
Kaz Dağları’nda yürütülen maden çalışması en sonunda köylüleri isyana sürükledi.  Bayramiç’e bağlı Karaköy köy kahvesine önünde toplanan köylüler, maden sahasına yürüdüler. Köylülere Çanakkale Milletvekili Serdar Soydan ve Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan da destek verdi.
Bayramiç’te Kazdağları bölgesinde yürütülen maden arama çalışmalarına köylüler, tepki gösterdi. Bayramiç’in Karaköy, Çırpılar, Çırpılar, Yeşilköy, Gedik ve Tongurlu köyleri köylüleri maden sahasına yürüdü. Yürüyüşe, CHP Çanakkale Milletvekili Serdar Soydan, Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, Bayramiç Belediye Başkanı İsmail Sakin Tunçer ve Çevre Platformu Dönem sözcüsü Hicri Nalbant da katıldı. Karaköy köyünde köy kahvesine önünde toplanan kalabalık, daha sonra otobüs ve taksilerle sondaj çalışmalarının sürdürüldüğü Gedikdede bölgesine giderek, yapılan çalışmaları protesto etti.

“Hükümet bu ayıbı üstünden atamaz”
Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, burada yaptığı konuşmada, Kazdağları bölgesindeki altın çalışmalarının hükümetin bir ayıbı olduğunu söyleyen Başkan Gökhan, “Bu toprakların bereketi, buranın oksijeni, buranın kendine özgü atmosferidir. Bu dağlar, kutsal dağlardır. Burada yapılacak en küçük hafriyat bile haramdır. Buralar size emanettir. Sizin emanetiniz altında biz de Çanakkale’de, Balıkesir’de, Çan’da buralardan gelen yer altı sularını içiyoruz. Çanakkale’nin markası olan ürünleri, peynirinden tutun domatesine kadar her şey ama her şey bu yörenin bu doğanın sayesindedir. Onun için biz de mücadele ediyoruz. Yoksa bizim altıncılarla, gümüşçülerle ne işimiz olabilir. Bu dağlar bizim değil sizin. Siz oturuyorsunuz. Ama buradan itibaren bu coğrafyanın tamamını etkileyen bir faaliyet oluyor. Dolayısıyla sonuna kadar mücadele edeceğiz, sizin de burada bulunmanız çok önemli. Lütfen üç kuruş için, geçici bir süreliğine çocuğunuzun işi için bu mücadeleden geri durmayın, duranları da ikaz edin. Geri gelmez, geri onulmaz bir hata yaparız. Buraları yaratamayız. Burada bu çiçeği, böceği, hayvanatı bir daha elde etme şansımız yok.  Doğayı biliyorsunuz, ellediğimiz zaman, doğa bizden intikamını alır. Dereleri kapatıyoruz seller basıyor. Siz bunları bizden daha iyi bilirsiniz. Bunun için buradaki mücadelenizde hep beraberiz, el eleyiz, yan yanayız. Bu emanet, bu Allahın emanetine, onların hainlerin diliyle konuşuyorum; Allahın emanetine hepimiz sahip çıkacağız. Buna kim evet diyorsa onu karşı çıkacağız. Bakın bu ayıbı bu hükümet ömrübillah üstünden atamayacak. Bakın yukarda jandarmalar var bunlar bizim askerlerimiz.  Bunlar sizi korumuyor, o madenciyi koruyor, haini koruyor, vatan hainini koruyor.  Bu şirketlerin hiçbiri yerli şirket değil, hepsi yabancı sermaye, oradaki askerler, bu toprakların evlatları. Yabancı sermayenin paralı elemanları değil, onları oraya dikenler utansın.  Dolayısıyla bu mücadeleyi sonuna kadar ne pahasına olursa olsun yapacağız” dedi.

Soydan, yine sert konuştu
Türkiye Büyük Millet Meclisi Çevre Komisyonu CHP Grubu sözcüsü ve Çanakkale Milletvekili Serdar Soydan, Kazdağları konusunda yine hükümete yüklendi. Soyddan, “Ben geçenlerde buraya gelmiştim, muhtar geldi dedi yine geldim, yarın sabah gel derseniz yine gelirim. Burada kalalım diyorsanız burada da kalırız, sonuna kadar hep birlikte.  Hiç kimse sizin önünüzde duramaz. Ne Tayyip Erdoğan durabilir ne de başkası durabilir. Hepimiz bu bölgede yaşıyoruz, buranın insanlarıyız. Siz burada yaşıyorsunuz, biz Çanakkale buradan gelen suyu içiyoruz. Ben de içiyoruz Bandırma’daki vatandaşımız da içiyor Ayvacık’taki vatandaşımız da içiyor. Burada bizim yetiştirdiğimiz ürünleri siz de yiyorsunuz, ben de yiyorum, İstanbul’daki Ankara’daki vatandaşımız da yiyor. Bu bölgede yetişen, elması, şeftalisi, kirazı, hayvanın eti, sütü, peyniri, ayrı bir lezzettir. İstanbul’da Ankara’da bu bölgenin ürünleri isteniyor,  domatesi aranıyor, peyniri aranıyor. Biz bunları yiyoruz ama siz buradan geçiminizi sağlıyorsunuz. Siz buradan çoluğunuzun çocuğunuzun geçimini sağlıyorsunuz. Siz evinizdeki ocağı ısıtıyorsanız, altına odun atıyorsanız, işte bunun için buralarda çalışıyorsunuz. Biz de sizin bu emeğinize saygı göstermek için, yardımcı olmak için buradayız. Buranın suyunu biz içiyoruz, bizden önceki insanlar da içiyordu, yarın da buraya bizden sonra gelecek insanların içmesi lazım. Bu dağlar, çocuklarımıza bırakmak için bize emanet verilmiştir. Bu emanete kimse ihanet edemez, hiç nankörlük edemez. Bu emanete Recep Tayyip Erdoğan da ihanet edemez. Eğer sen bu emanete ihanet ediyorsan, yarın biz gereğini yaparız. Hem seni indiririz, hem de bu madencileri buradan geldikleri yere kadar koştururuz. Bakın şimdi işin kolayını bulmuşlar bu sahtekar madenciler. Bir ara ağaçları kesiyorlardı. Sonra ‘aman’ dediler, ‘kimse görmesin, ağaçlar kesilirse daha çok insan tepki gösterir.’ Ne yapıyorlar şimdi arkadaşlar? Yakıyorlar, yakıyorlar. Bakın burası yandı. Söndürdüler mi? söndürmediler. Başka nerede yandı? Havran’da yandı. Ben gittim gördüm. Sanki kalemle çizilmiş gibi bir yangın çıktı orada. Tam da madencilerin çalıştığı bölgede yangın çıkmış. Yetkililer açıklama yapıyor, ‘sabotaj yoktur’ diye. Kim neyi açıklarsa açıklasın, biz gözümüzle gördük. Yetkililerin açıklaması bizim içimizdeki sabotaj şüphesini ortadan kaldırmaz. Biz birlik ve beraberlik içinde olduğumuz zaman, hem çocuklarımızın geleceğini koruyacağız, hem de bu dağları koruyacağız. Sonuna kadar sizin yanınızdayız. Haklı mücadelenize sonuna kadar destek vereceğiz” dedi.
Muhtar başbakana yalvardı
Karaköy Muhtarı Ramazan Çakır ise Başbakana seslendi. Muhtar Çakır, “Ben buradan Tayyip Erdoğan’a seslenmek istiyorum. Adeta yalvarmak istiyorum. Bizim dağlarımız zaten bir altın, her yer altın. Gelin bu dağları zayi etmeyelim, hep birlikte koruyalım. Bu memleketi altıncılara satmayalım. Zaten satılmış, hep birlikte bu memleketi koruyalım” dedi.  Daha sonra Bayramiç Belediye Başkanı İsmail Sakin Tuncer ve Çanakkale Çevre Platformu Dönem sözcüsü Hicri Nalbant da birer konuşma yaptılar.
http://www.canakkaledesin.com/?p=2562

“Altıncı filo Kazdağları’ndan defol”

Kazdağları’nda yürütülen sondaj çalışmaları nedeniyle ayaklanan Karaköy halkı eylemde bir araya gelerek altın arama çalışmalarını protesto etti. CHP Çanakkale Milletvekili Serdar Soydan, Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, Bayramiç Belediye Başkanı İsmail Sakin Tunçer, Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Hicri Nalbant, çevreciler, köylüler ve çok sayıda vatandaşın katıldığı eylemde Kazdağları’na sahip çıkıldı.
 
 
 
 
Kazdağları’nın Karaköy Köyü bölgesinde yürütülmekte olan maden arama çalışmaları yöre halkı tarafından protesto edildi. Derekolu bölgesinde bulunan çok sayıdaki köylerden gelen vatandaşlar, Karaköy Köyü’nde buluşup sondaj çalışmalarının sürdürüldüğü Gedikdede bölgesine giderek yapılan sondaj çalışmalarına tepki gösterdi. Eyleme Karaköy, Çırpılar, Yeşilköy, Gedik, Tongurlu ve diğer köyler ile Çanakkale Çevre Platformu üyeleri, CHP Çanakkale Milletvekili Serdar Soydan, Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, Bayramiç Belediye Başkanı İsmail Sakin Tunçer, Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Hicri Nalbant ve çok sayıda vatandaş katıldı. Kar altında bulunan bölgede etkili olan soğuk hava katılımcıları durduramazken, çeşitli sloganlar atan kalabalık Kazdağları’ndaki altın arama çalışmalarının durması için tek yürek oldu. Altın arama çalışmalarına öfkeli olan köylüler, yaşadıkları bölgelere sahip çıkıp hep bir ağızdan; “Artık yeter, Altın arama çalışmaları dursun. Kazdağlarımız kurtulsun. Altın arama çalışmalarına hayır” dediler.
 
Gökhan; “Buralara elini süren kul hakkı yer”
Gedikdede bölgesinde katılımcılara bir konuşma yapan Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan; Kazdağları’na elini sürenin kul hakkı yediğine dikkat çekerek; “Buralar bir Allah yapısıdır. Kul tarafından böyle bir şeyin yaratılma imkanı yoktur. Buralara elini süren kul hakkı yer. Günah işler hainlik yapar. Çünkü; bu bereketli toprakların nedeni buranın oksijeni, buranın yer altı suları, buranın atmosferi, bu kutsal dağlardır. Bu nedenle buranın yapısını bozacak bir hafriyat dahi haramdır. Sizlerin emaneti altındaki toprakların yeraltından ve üstünden gelen sularla Çanakkale, Balıkesir ve bu bölgelerdeki ilçe ve köyler bu suları içmekte ve kullanmakta. Bizim ne altıncılarla, nerde gümüşçülerle ne işimiz olabilir. Bu Allahın emanetine hepimiz sahip çıkacağız. Sonuna kadar sizlerle beraber olacak, hep yanınızda duracağız” dedi.
 
Soydan; “Madenciler sondaj yaptıkları bölgelerdeki ağaçları ne yapıyorlar? Yakıyorlar”
Kazdağları’na hep birlikte sahip çıkılması gerektiğini kaydeden CHP Çanakkale Milletvekili Serdar Soydan ise; “Bu bölgelerden üretilen elmayı, Ezine Peynirini sizde yiyorsunuz, bende yiyorum, Ankara’daki de yiyor. Bu bölgenin elması, kirazı, şeftalisi, sütü ve peyniri ayrı bir lezzet. Şimdi bu madenciler sondaj yaptıkları bölgelerdeki ağaçları ne yapıyorlar? Yakıyorlar. Burada yangın çıktı. Madenciler söndürdü mü? Söndürmedi, sizler söndürdünüz. Başka nerede yandı? Havranda. Ben gittim gördüm. Sanki kalemle çizilmiş bölgede yangın çıktı. Sadece madencilerin çalışma yapacağı bölgede. Yetkililerin açıklaması ise herhangi bir sabotajın olmadığı yönünde” diye konuştu.
 
Tuncer, Kazdağları’na vurgu yaptı
Bayramiç Belediye Başkanı İsmail Sakin Tunçer ise Kazdağları’nın dünyada Alp Dağlarından sonra en fazla oksijen üreten dağları olduğunu, bununda sebebinin her mevsimde güneş görüp yeşilinin olmasında dolayı olduğunu dile getirerek; “Şimdi ise Alp Dağlarının oksijeni bozuldu. Sebebi; oradaki kirli sanayi bölgeyi kirlettiği için” dedi.
 
Nalbant; “Borcumuzu ödemek için buradayız”
Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Hicri Nalbant ise “Hepimizin bu dağlara borcumuz var. Borcumuzu ödemek içinde ne gerekiyorsa yapıyoruz. Bugün buradayız, daha öncede geldik. Bu madencilerin tükettiği elektriğin ve çalıştırdığı işçinin sigorta priminin yarısını devlet ödüyor” dedi.
 
Çakır; “Memleketi altıncılara satmayalım”
Karaköy Köyü Muhtarı Ramazan Çakır da şu şekilde konuştu: “Başbakanımıza ben buradan yalvarıyorum. Bu dağların heryanı altın. Bu dağları ziyan etmeyelim. Hep birlikte koruyalım, bu memleketi altıncılara satmayalım. Tek isteyim bu memleketi koruyalım.”
 
Yapılan konuşmaların ardından altın arama çalışmalarını sürdüren çok uluslu altın tekellerine seslenen köylüler de “Altıncı filo Kazdağları’ndan defol” diye slogan attı. Eylemin ardından katılımcılar olaysız bir şekilde bölgeden ayrıldı.

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...