13 Mayıs 2018 03:52
Leyne’nin zeytinliklerini sökmeye başladıklarında inme inmiş
62 yaşındaki Tayyibe Demirel’in sol koluna. “Üzüntüden” diyor.
Özer AKDEMİR
Mayıs yağmuru hırsla indi Leyne’ye. Önce Yatağan üzerinden
kara bir bulut göründü, ardından çok daha ötelerden çakan şimşekler ve gök
gürültüsü. Kara bulut Leyne’nin üzerine doğru geldikçe gökten gelen uğultular
da yaklaştı ve birden boşaldı yağmur. İri damlalar zeytin ağaçlarının tozlarını
yıkadı önce ardından bastıran dolu körpe fideleri ezdi geçti. Fındık
büyüklüğünde, bazıları küçük cevizler kadar iriydi dolu tanelerinin. Yeşil
çimenlerin üstü bir anda yuvarlak buz parçacıklarıyla kaplandı. Dolunun kırdığı
çiçeklenmiş taze dallar ağaçların altına serildi boylu boyunca. Dakikalarca
hızı, hırsı azalmadan yağdı dolu. İri damlalı yağmurlar haline geldi tekrar ve
sonra çekip gitti Gökbel Dağlarına doğru.
Kara bulut gitmedi ama, Leyne’nin üstünde çakıldı kaldı.
Yine de, güneş sızacak boşluklar buldu kendine. Sarı ışıkları kara bulutun
içinden yıkanmış kırlara ağdığında nefis bir koku kapladı her yanı. Itır, gül,
akasya, hanımeli, melisa kokusu ile doldu Leyne’nin sokakları.
İşte bu koku ile başladı bülbüllerin şarkısı. O kokular
arasından, uçlarından yağmur suları damlayan yaprakların ötesinden yükseldi
ötüşleri ve tüm doğa bir anda sesini soluğunu keserek dinledi onları...
***
İlk kül barajında duyduk bülbül sesini. Termik santralin
birkaç kilometre uzağındaydık. Öğle saatleriydi, güneş tepemizden vuruyordu.
Ayaklarımız bazen bata çıka, bazen beton üzerindeymiş gibi sert bir zeminde
yürüdük. Hafif hafif esen rüzgarın kaldırdığı tozları yutmamaya çalışırken
rüzgarla birlikte geldi bülbülün sesi. O kadar güzel ve bir o kadar da burada
olmaması gereken bir sesti.
Güzellikler ve bulunduğumuz yer yan yana gelemezdi sanki.
Çünkü burası çirkin bir yerdi, burası çirkinleştirilmişti. Burası ölüydü ve bir
ölü gibi kokuyordu. Kimyasallara bulanmış, canlı tek hücresi kalmamış, çoktan
çürümüş ama çürürken yayılan kokusu bir türlü üzerinden gitmemiş bir cesetti
gezdiğimiz yer!..
Yaşamın olmadığı bir gezegen toprağıydı ayaklarımızın
altındaki. Pudraya benziyordu toprak, o kadar inceydi. Zaten toprak da değildi
üzerinde gezdiğimiz zemin. Termik santralin kül dağıydı.
Oysa burası da, hemen birkaç yüz metre ötesinde görülen
vadinin yamaçlarındaki zakkumlar, bademler, makilik gibi, ince yeşil
yapraklarıyla gülümseyen delice zeytinleri, yaban kekikleri ve sarı kantaron
otlarıyla örtülüymüş bir zamanlar. Yaşam varmış her karışında, bakanın yüzünü
güldüren, çiçeklerin kokusundan başını döndüren bir yaşam. Yaşamı yok etmişler
ve ölü bir gezegen haline getirmişler vadiyi!
On binlerce kamyon, üç bacadan her gün ve gece hiç durmadan,
koyu gri dumanlar kusan termik santralin küllerini taşımış vadiye, yıllarca.
Vadi külle dolmuş. Külün üzerinden ağır silindirler gezdirmişler. Kocaman bir
kepçe hep ileriye doğru, vadinin içine içine itelemiş külleri.
Küllerin tıkadığı boğazda kocaman bir göl oluşmuş. Kül
barajı dedikleri içinde hiçbir canlının yaşamadığı, yanına bile yaklaşamadığı
bir ölüm suyu birikmiş. Yaşamın kaynağı olan suyu da öldürmüşler. Turkuaz rengi
ile muhteşem görünen ama değdiği her canlıya ölümün soğukluğunu da götüren bir
göl haline gelmiş su!
***
Leyne’nin zeytinliklerini sökmeye başladıklarında inme inmiş
62 yaşındaki Tayyibe Demirel’in sol koluna. “Üzüntüden” diyor. Bir de
umarsızlıklarından valinin, kaymakamın. Kendi köylüsüne de kızıyor, onlara da
verip veriştiriyor arada, Leyne'yi koruyamadıkları için. Ayaklarının götürdüğü
her yere gitmiş, dilinin döndüğünce anlatmış Leyne’yi, şimdiki adıyla Turgut’u
yani.
Lagina’nın dibine kadar gelmiş kömür şirketi. 3 bin yıllık
antik kentin çeperindeki buluntular, el çabukluğu ile yok edilmiş ya da
toprağın altına gömülmüş. Bunlar arasında lahitler, toplu çocuk mezarları,
kentin dış duvarları, kadimden bu yana kullanılan örme taştan kuyular,
heykeller neler neler olduğunu söylüyor Leyne’liler.
Söktükleri zeytinleri, kül barajının birkaç kilometre
yakınında aldıkları başka bir araziye dikmiş şirket. Zeytin Dostu adındaki bir
dernek de Leyne’nin, Gibye’nin (Yeşilbağcılar) sökülüp başka yere taşınan bu
zeytinlerinden sıkılan yağlara ödül vermiş, dalga geçer gibi! En çok da bu
zorlarına gitmiş köylülerin.
***
Lagina’nın giriş kapısında, Hekate’nin tapınağına 20-30 metre uzaklıkta bir
havuz var. Leyne’den Lagina’ya inen etrafı nar, salkım söğüt, dut, keçiboynuzu
ağaçları ile çevrili yolun sağında, ağaçların arasına gizlenmiş bir pınardan
akan sular, kendisine küçük bir yatak yaparak bu havuza dolar. Havuzun başında
da küçük bir pınar vardır. Bu su da kutsal havuza akar. Havuzun ortasında iki
dikili taş vardır. Yarısı yosun yeşili sulara gömülü, yarısı dışarı da iki
kutsal taş.
Lagina’ya giden yol, küçük bir açıklıkta sola saparak yeni
dikilmiş zeytin bahçesine çıkarır sizi. Lagina’nın o güzelim kalıntıları, o
eşsiz tapınağı, heykelleri, devasa mabedi, geniş taşlarla döşenmiş yolları beş
on metre ötenizdedir ama ağaçlar görmenize izin vermez. Gizler bu kadim Pagan
kentini. Gizemi bugün bile çözülemeyen Hekate’nin yurdunu.
Bülbüller burada bir başka öter işte. Hele yağmur sonrasına
denk gelmişseniz, hele akşama yaklaşmışsa gün, hele bahardan çıldırmışsa doğa,
bülbüller durmaksızın öterler, öterler...
Önüne gelen zeytinleri, tarlaları, çiçekleri, tarihi yutarak
doymak bilmez bir iştahla Lagina’ya sokuluyor kömür ocakları. Tayyibe
Demirel’in inmesi geçti, kolu iyileşti. Yüreğindeki yara bir türlü kabuk
bağlamıyor ama. Tayyibe teyze durmadan usanmadan Leyne’yi anlatıyor. Kaplumbağa
Terbiyecisi’nin ressamı Osman Hamdi beyin evini, bahçesindeki nar çiçeklerini,
belki de bin yaşındaki zeytinlerini, anlatıyor, anlatıyor...
Onun sustuğu yerden ötmeye başlıyor bülbüller. Gecelerin
kızı, kaderin ve büyünün tanrıçası Hekate’yi yardıma çağırır gibi. Lagina ve
üzerinde yaşayan güzel insanlar, tüm canlılar göç etmesin yurdundan, her biri
oya gibi işlenmiş sütunlar, taşlar, kömür karası bir kedere batmasın diyorlar
sanki, Leyne’nin bülbülleri.
Son Düzenlenme Tarihi: 13 Mayıs 2018 08:23
https://www.evrensel.net/haber/352327/leynenin-bulbulleri
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder