Anayasa Değişikliği Çevre İçin Ne Anlama
Geliyor?
Pelin Cengiz
30 Ocak 2017
AKP'nin on sekiz maddeden oluşan “Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi” TBMM Genel Kurulu’nda
kabul edildi. Anayasa değişikliğinin TBMM’de kabul edilmesiyle birlikte
Türkiye’yi referanduma götürecek süreç de başlamış oldu. Siyasal rejimin
topyekûn yeniden inşası anlamına gelecek yenilikler, pek çok alanda köklü
değişikliklere ve hatta sistemin kilitlenmesine yol açabilecek düzenlemeler
içeriyor. Bunların en önemlilerinden ve belki en az tartışmaya açılanlarından
biri, şüphesiz çevre meselelerine dair olanlar.
En kritik yenilikler, Bakanlar Kurulu’nun
kaldırılarak halk tarafından seçilen
cumhurbaşkanının makamının yürütme organı haline gelmesi, bununla da
kalmayıp yasamayı kontrol edecek olması olarak gösterilebilir. Yani yeni
dönemde Türkiye’de artık Bakanlar Kurulu olmayacak, cumhurbaşkanı “hükümeti”
Bakanlar Kurulu’nun yerine geçecek. Yeni sistemde yasama yetkisine
açıkça ortak edilen cumhurbaşkanı, yönetmelik ve kararname çıkartabilecek,
kanunları veto edebilecek ve hatta dilediği zaman seçimlerin yenilenmesine
karar vererek Meclisi tamamen feshedebilecek.
Öte yandan, 15 Temmuz darbe girişimi
sonrası uygulanmaya başlayan ve üç kez uzatılan OHAL sürecinde devreye sokulan
KHK’ler ile, hukuka aykırı olarak, kanunlar değiştiriliyor. Şimdi
değişikliklerle birlikte cumhurbaşkanı OHAL gerekmeksizin normal dönemlerde de
buna benzer kararnameler çıkarabilecek, OHAL döneminde hiçbir sınırlama olmadan
dilediği konuda kararnameler yayımlayabilecek.
Cumhurbaşkanı dilediği kişileri bakan,
cumhurbaşkanı yardımcısı olarak atayabilecek, atadığı kişileri istediği zaman
görevden alabilecek, yürütmeye ilişkin kararname ve kanunların uygulanmasına
dair yönetmelikler çıkartabilecek. Kaç cumhurbaşkanı yardımcısına, kaç
bakana ihtiyaç duyulduğunu tek başına cumhurbaşkanı karar verecek.
Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görev ve yetkileri, teşkilatlarının
kurulması Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenecek. Dolayısıyla,
cumhurbaşkanı yardımcılarının ve bakanların atanmasında TBMM’nin herhangi bir
rolü olmayacak.
Referandumdan “evet” çıkması halinde
Anayasa değişikliği TBMM’den sonra halk tarafından da onaylanmış olacak. Bu
gerçekleşirse çevre mevzuatı açısından cumhurbaşkanı hangi yetkilere sahip
olacak, hangi kararları tek bir imzayla alabilecek birkaç örnekle sıralayalım:
• Madde 80: OHAL kararnameleri kapsamında
Meclis’ten aceleyle geçirilerek yürürlüğe giren kamuoyunda Madde 80 olarak
bilinen 6745 Sayılı Kanun, anayasa değişikliğinden sonra doğa ve yaşam
alanlarına en büyük tahribatı yaratacak olanı. Bu madde hükümetin stratejik
proje bazlı yatırımları hızlandırarak, tabiat varlıkları ve SİT alanlarına
yapılacak yatırımları tüm denetim mekanizmalarının dışında tutmayı
hedefliyordu. Yine aynı yasayla bu yatırımlara Kurumlar Vergisi ve Gümrük
Vergisi muafiyeti ile Gelir Vergisi stopajı teşviki tanınacak. Hazine
arazilerinin kırk dokuz yıllığına bedelsiz tahsisi sağlanacak. Söz konusu
yatırımlar pek çok dokunulmazlığa ve teşvike sahip olacak. Bu yasaya yönelik en
büyük eleştirilerden biri, tek bir Bakanlar Kurulu toplantısı kararıyla nükleer
santrallerin, HES'lerin, altyapı yatırımlarının, termik santrallerin, mega
projelerin Danıştay'ın defalarca verdiği iptal kararlarına rağmen onaydan
geçecek olmasıydı. Bu kanun, Bakanlar Kurulu’na TBMM’den üstün yasama,
bakanlıklardan üstün yürütme yetkisi veriyordu. Anayasa değişiklikleriyle birlikte
bu yetkilerin hepsi cumhurbaşkanı tarafından tek başına kullanılacak. Yani
Kanal İstanbul, nükleer santral, köprüler, havaalanları, otoyollar gibi
çevresel tahribatı çok büyük olan yatırımlar Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile
hayata geçirilecek.
• Varlık Fonu: Yine OHAL döneminde “Varlık Fonu
Kurulması ile Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi”, TBMM’de kabul edilerek yasalaştı. Varlık Fonu adı altında denetimden
muaf adeta ikinci bir Hazine oluşturuldu. Ekonomiyi canlandırmak, bu fonla
sermaye yaratmak isteyen AKP iktidarı, aynı zamanda beton, asfalt ve kirli
enerjilere dayalı ekonominin can damarı konumundaki mega projelere de kaynak
aktarmak için yeni bir yöntem yaratmış oldu. Yasa gereği tamamen Bakanlar
Kurulu’nun kontrolünde olacağı belirtilen Türkiye Varlık Yönetimi A.Ş. ile
Türkiye Varlık Fonu ve buna göre kurulacak şirket ve alt fonlar Gelir ve
Kurumlar Vergisi'nden muaf olacak. Bu muafiyet, Türkiye Varlık Fonu ve şirket
kazanç ve iratları üzerinden Gelir Vergisi Kanunu ile Kurumlar Vergisi Kanunu
uyarınca yapılacak vergi kesintilerini de kapsayacak. Mega projelere kamu
kesiminin borcu arttırılmadan sermaye yaratılması, yaratılan kaynağın da Varlık
Fonu çatısı altında toplanarak bu mega projelere aktarılması planlanıyor. Çevre
ve yaşam alanlarında geri dönülmez tahribatlar yaratan ve bu fonla finanse
edilecek mega projelere dair yetkiler değişikliklerle birlikte tamamen
cumhurbaşkanına ait olacak. Bu yatırımlar için verilecek acele kamulaştırma
kararlarını, cumhurbaşkanı tek başına verecek.
• ÇED Yönetmeliği: OHAL’in ilk günlerinde zaten bir
anlamda olağanüstü hal durumunda olan ÇED süreçlerinin hızlandırılmasıyla
ilgili açıklamalar yapıldı. OHAL koşulları doğa talanı için fırsata
çevrilirken, ÇED raporlarına jet hızında onaylar verilmeye başladı. İlk kez
1993’te yayımlanan ÇED Yönetmeliği, AKP iktidarları döneminde yedi kez ana
değişiklik olmak üzere yirmiye yakın değişikliğe uğradı. Delik deşik edilen ÇED
Yönetmeliği’ndeki değişikliklerle yeni rant ve talan kapılarını açan çevre
felaketleri artarken, işletilmeyen ya da mahkeme kararlarına rağmen
eksik/yanlış işletilen ÇED uygulamaları Türkiye’de çevre davalarının ana
gündemini oluşturdu. OHAL süreci, zaten uygulama aşamasında ciddi sorunlar
yaşanan ÇED’leri tamamen etkisiz ve işlevsiz hale getirilmek için
kullanılırken, yeni Anayasa değişikliği olasılığı ciddi bir tehdit haline
geldi. Cumhurbaşkanına tanınan kararname çıkarma, kanunların uygulanmasına dair
yönetmelik düzenleme yetkisi, çevre koruma mevzuatının dengeleyici ve
denetleyici etkisini tamamıyla ortadan kaldıracak. Mevcut durumda hiç
olmazsa Çevre ve Şehircilik Bakanlığı uzmanlarının süzgecinden geçen yönetmelik
düzenlemeleri, yargı denetimi ve mahkeme kararları, cumhurbaşkanını donatan
yeni yetkilerle birlikte tamamen ortadan kalkacak.
Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Levent Köker,
Yeni Düzen gazetesinde yayımlanan “Türkiye’de Sistem mi, Rejim mi Değişiyor?”
başlıklı makalesinde de bu konuya dikkat çekerek şunları söylüyor:
“Burada teklif, yasalaştığı zaman büyük
sorunlara yol açacak bir çelişki taşıyor: Aralarında ‘aile, eğitim,
kamulaştırma, özelleştirme, sendika, toplu sözleşme, grev, sağlık, çevre,
konut’ gibi konuların yer aldığı ‘sosyal ve ekonomik haklar’, Anayasa’nın 13.
maddesine göre ‘ancak kânunla’ düzenlenebilir. Yani teklife göre ‘münhasıran
kanunla düzenlenebilecek’ ve dolayısıyla Cumhurbaşkanı kararnamesi ile
düzenlenememesi gereken hak kategorileri. Buna karşılık teklif, kendi
kendisiyle çelişkiye düşerek, kişi hakları ve ödevleri ile siyasi haklar ve
ödevlerin kararnâme ile düzenlenemeyeceğini açıkça belirterek, sosyal ve
ekonomik hakların kararnâme ile düzenlenebileceğini ima etmiş oluyor. Acaba
hangisi doğru? Saydığım hak kategorilerinin pratikte ne kadar hayatî önem
taşıyan haklar olduğunu göz önüne aldığımızda, bunun devletin işleyişini
imkânsızlaştıracak veya tam anlamıyla keyfî ve yozlaşmış bir kamu yönetimine
yol açacak bir çelişki yaratacağını görmemek imkânsızdır.”
Diğer yandan, cumhurbaşkanı tek başına bu
yetkileri kullanırken, onu kim denetleyecek? Değişiklikle birlikte yasama
organının yürütme üzerindeki denetim yetkisi olmayacak, sadece bilgi
isteyebilecek, TBMM’nin önemli denetleme yolu olan güven oylaması ile hükümetin
düşürülmesini sağlayan gensoru artık olmayacak. Cumhurbaşkanı ile birlikte
yardımcıları da denetimsiz hale getiriliyor. Cumhurbaşkanı
yardımcıları sadece kendilerini atayan cumhurbaşkanına karşı sorumlu
oluyor.
Özet olarak, Anayasa değişikliği
Türkiye’nin insanları ile birlikte, çiçeğini, böceğini, ormanını, nehirlerini,
dağlarını, ovalarını, doğasını, yaşam alanlarını yakından ilgilendiriyor.
Yaşamı savunabilmek için şimdi tüm eksiklerine rağmen var olan anayasal
güvenceleri savunmak gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder