2 Haziran 2017 Cuma

Efemçukurunda yine keşif vardı

Efemçukurunda yine keşif vardı
Özer AKDEMİR
İzmir 
İzmir'in su havzasında 5 yıldır faaliyetine devam eden Efemçukuru altın madeninde dün yine keşif vardı. 15 yıldır devam eden mücadeleye, altın madeninden sonra yöredeki yer altı-yer üstü sularında ağır metal kirliliğini bilimsel olarak ortaya koyan bilirkişi raporlarına rağmen üretimine aralıksız devam eden madenle ilgili bu son keşfi en iyi özetleyen cümle EGEÇEP'in avukatı Arif Ali Cangı'nın sözleri oldu; "Bu kaçıncı keşif oldu sayısını unuttum"
İZMİR'İN DAMINDAKİ ALTIN MADENİ
İzmir'e kuş uçuşu 20 kilometre uzaklıktaki altın madeni denizden 700 metre yüksekliği ile İzmir'in damı denilen Efemçukurunda bulunuyor. Alfons tipi üzümleri ile ünlü bir orman köyü olan Efemçukuru aynı zamanda kente içme suyu sağlayan Tahtalı ve Balçova Barajlarının da komşusu. Kentin tek yüzeysel temiz su toplama havzasında bulunan yörede, 300 bin İzmirlinin suyunu karşılaması için planlanan Çamlı Barajı’na AKP hükümeti altın madeninin çalıştırılabilmesi için izin vermedi. Bu son keşif siyasi iktidarın tercihinin bir kez daha yaşamdan, 300 bin İzmirliden, sudan değil altından yana olduğunu ortaya koydu. 
 
ÖNCEKİ BİLİRKİŞİ RAPORU NEDEN İPTAL OLDU?
Madenin kapasite artışına onay veren ÇED raporuna karşı açılan davadaki bilirkişi keşfi aslında bir önceki bilirkişi keşfinin yargıdan dönmesi sonrası yapıldı. Bir önceki bilirkişi keşfinde madenin yöredeki suları ağır metal yönünden kirlettiği yapılan analizler sonucu açıkça ortaya konmuştu. Son derece önemli olan bu rapora karşı altın madencisi TÜPRAG şirketi bilirkişilerin İzmir'deki üniversitelerden olduklarını gerekçe göstererek iptal için dava açmıştı. Danıştayın evlere şenlik kararıyla, bilirkişilerin İzmir'de çalıştıkları için iptal ettiği bilirkişi raporu yerine yeni bir keşif heyetiyle tekrar bilirkişi keşfi yapılması kararı ortaya çıkmıştı. Önceki gün yapılan keşif işte bu bilirkişi keşfi oldu.
EKSİK KEŞİF
Aslında EGEÇEP Avukatı Cangı'nın keşiften sonra paylaştığı bilgi notu bu keşfin de usulüne uygun yapılmadığını, çıkacak rapora göre yeni bir bilirkişi keşfi istenebileceğini gösteriyor. Cangı, mahkemenin açıklayıcı bildirim yapmaması ve bilirkişilerin hazırlıksız gelmeleri  nedeniyle pasadan, kuru atıklardan, yüzeysel ve yeraltı sularından örnekler alınıp tahlil yapılması taleplerinin karşılanmadığını dile getirdi. Cangı'ya göre bu nedenle eksik bir keşif oldu. Ciddi tartışmalara ve gerginliklere rağmen istenilen yerlerden örnek alınmamasının tutanağa yansıtılmasını Cangı, ilerde yeni bir bilirkişi keşfine kapı aralayabileceği şeklinde yorumladı. Cangı, TÜPRAG şirketi yetkilisinin ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Hukuk Müşaviri’nin örnek alınmaması için gösterdikleri gayretin "bir şeyleri mi gizlemek istiyorlar" şüphesini doğurduğunu ifade etti. Madenin ilk yıllarında yapılan bir keşifte madencilerin bilirkişilere su bile vermek istenmediğinin bizzat tanığı olmuş ve bunun haberini yapmış bir gazeteci olarak son bilirkişi keşfindeki bu olay çok tanıdık geldi. 
 
İZMİR'İN SUYU AKP'NİN UMRUNDA DEĞİL
Arif Ali Cangı, keşifte yapılan konuşmalardan İZSU'nun stratejik planında yer alan, İzmir'in gelecekte susuz kalmaması için yapılan Çamlı Barajı'nın AKP hükümeti tarafından altın madenine feda edildiğinin görüldüğünü belirtti. Cangı bunu; "İzmir'in suyu ve sağlığı Çevre Bakanlığının ve hükümetin umurunda olmadığını gösterdi" şeklinde dile getirdi.
BU KAÇINCI KEŞİF UNUTTUM
EGEÇEP Sözcüsü Prof. Dr. Ali Osman Karababa ve jeoloji yüksek mühendisi Savaş Dilek'in de yer aldığı keşfe, Efemçukuru'nda madene arazilerini satmayan tek köylü olan "Yalnız Efe" lakaplı Ahmet Karaçam da katıldı.  Tabip Odası ve davaya müdahil olan İZSU Vekili’nin de katıldığı keşifle ilgili Cangı, "Efemçukuru'nda yaşamı savunma çabalarımız 15 yıla ulaştı. Bu kaçıncı keşif oldu sayısını unuttum. İzmir yerel yönetimi ile yaşamdan yana örgütleri ve yurttaşlarıyla sahip çıkarsa bu davayı kazanırız" dedi. 
 
DAVA AÇMAK NEYE YARIYOR?
15 yıldan bu yana Efemçukuru sürecini izleyen, haberlerini yapan, keşiflerin, davaların, eylem ve etkinliklerin çoğuna katılan bir gazeteci olarak bu son sözlere şöyle bir yorum getirmek durumundayım; onca çaba, masraf ve emek sonucu davayı kazanmak, hukuken haklı olmak ne yazık ki bir işe yaramıyor. 
Ben de bir gazeteci olarak kazanılan kaç davanın ertesi günü çeşitli yöntemlerle yok sayıldığı ile ilgili yaptığım haberlerin sayısını unuttum! 
Gelinen noktada çevre davalarının ekolojik yıkımı önlemedeki etkisi sıfıra yakın. Hatta açılan her yeni dava, gidilen her yeni keşif iyice katmerlenen hukuksuzluğun devamı için, tıkanan sisteme bir nefes borusu işlevi görüyor. Sonuçta dava açarak bu hukuka (hukuksuzluğa) güven beyan etmiş oluyorsunuz. Oysa hukuk çoktan siyasallaşmış ve bağımsızlığını yitirmiş durumda. 
Ekoloji mücadelesi yaşam alanlarını korumak için başka yollar aramak ve bulmak zorunda. Belki de bunun yolu ya da ilk adımı bu siyasal iklimde bu hukuki süreçlerle bir yere varılamayacağının kabulünden ve çalışmaları buna göre yeniden planlamaktan geçiyor.

Son Düzenlenme Tarihi: 02 Haziran 2017 13:07

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...