Özer AKDEMİR
İzmir
İzmir
İzmir'in su havzasında 5 yıldır faaliyetine devam eden
Efemçukuru altın madeninde dün yine keşif vardı. 15 yıldır devam eden
mücadeleye, altın madeninden sonra yöredeki yer altı-yer üstü sularında ağır
metal kirliliğini bilimsel olarak ortaya koyan bilirkişi raporlarına rağmen
üretimine aralıksız devam eden madenle ilgili bu son keşfi en iyi özetleyen
cümle EGEÇEP'in avukatı Arif Ali Cangı'nın sözleri oldu; "Bu kaçıncı keşif
oldu sayısını unuttum"
İZMİR'İN DAMINDAKİ ALTIN MADENİ
İzmir'e kuş uçuşu 20 kilometre
uzaklıktaki altın madeni denizden 700 metre yüksekliği ile İzmir'in damı denilen
Efemçukurunda bulunuyor. Alfons tipi üzümleri ile ünlü bir orman köyü olan
Efemçukuru aynı zamanda kente içme suyu sağlayan Tahtalı ve Balçova
Barajlarının da komşusu. Kentin tek yüzeysel temiz su toplama havzasında
bulunan yörede, 300 bin İzmirlinin suyunu karşılaması için planlanan Çamlı
Barajı’na AKP hükümeti altın madeninin çalıştırılabilmesi için izin vermedi. Bu
son keşif siyasi iktidarın tercihinin bir kez daha yaşamdan, 300 bin
İzmirliden, sudan değil altından yana olduğunu ortaya koydu.
ÖNCEKİ BİLİRKİŞİ RAPORU NEDEN İPTAL OLDU?
Madenin kapasite artışına onay veren ÇED raporuna karşı
açılan davadaki bilirkişi keşfi aslında bir önceki bilirkişi keşfinin yargıdan
dönmesi sonrası yapıldı. Bir önceki bilirkişi keşfinde madenin yöredeki suları
ağır metal yönünden kirlettiği yapılan analizler sonucu açıkça ortaya konmuştu.
Son derece önemli olan bu rapora karşı altın madencisi TÜPRAG şirketi
bilirkişilerin İzmir'deki üniversitelerden olduklarını gerekçe göstererek iptal
için dava açmıştı. Danıştayın evlere şenlik kararıyla, bilirkişilerin İzmir'de
çalıştıkları için iptal ettiği bilirkişi raporu yerine yeni bir keşif heyetiyle
tekrar bilirkişi keşfi yapılması kararı ortaya çıkmıştı. Önceki gün yapılan
keşif işte bu bilirkişi keşfi oldu.
EKSİK KEŞİF
Aslında EGEÇEP Avukatı Cangı'nın keşiften sonra paylaştığı
bilgi notu bu keşfin de usulüne uygun yapılmadığını, çıkacak rapora göre yeni
bir bilirkişi keşfi istenebileceğini gösteriyor. Cangı, mahkemenin açıklayıcı
bildirim yapmaması ve bilirkişilerin hazırlıksız gelmeleri nedeniyle
pasadan, kuru atıklardan, yüzeysel ve yeraltı sularından örnekler alınıp tahlil
yapılması taleplerinin karşılanmadığını dile getirdi. Cangı'ya göre bu nedenle
eksik bir keşif oldu. Ciddi tartışmalara ve gerginliklere rağmen istenilen
yerlerden örnek alınmamasının tutanağa yansıtılmasını Cangı, ilerde yeni bir
bilirkişi keşfine kapı aralayabileceği şeklinde yorumladı. Cangı, TÜPRAG
şirketi yetkilisinin ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Hukuk Müşaviri’nin örnek
alınmaması için gösterdikleri gayretin "bir şeyleri mi gizlemek
istiyorlar" şüphesini doğurduğunu ifade etti. Madenin ilk yıllarında
yapılan bir keşifte madencilerin bilirkişilere su bile vermek istenmediğinin
bizzat tanığı olmuş ve bunun haberini yapmış bir gazeteci olarak son bilirkişi
keşfindeki bu olay çok tanıdık geldi.
İZMİR'İN SUYU AKP'NİN UMRUNDA DEĞİL
Arif Ali Cangı, keşifte yapılan konuşmalardan İZSU'nun
stratejik planında yer alan, İzmir'in gelecekte susuz kalmaması için yapılan
Çamlı Barajı'nın AKP hükümeti tarafından altın madenine feda edildiğinin
görüldüğünü belirtti. Cangı bunu; "İzmir'in suyu ve sağlığı Çevre
Bakanlığının ve hükümetin umurunda olmadığını gösterdi" şeklinde dile
getirdi.
BU KAÇINCI KEŞİF UNUTTUM
EGEÇEP Sözcüsü Prof. Dr. Ali Osman Karababa ve jeoloji
yüksek mühendisi Savaş Dilek'in de yer aldığı keşfe, Efemçukuru'nda madene
arazilerini satmayan tek köylü olan "Yalnız Efe" lakaplı Ahmet
Karaçam da katıldı. Tabip Odası ve davaya müdahil olan İZSU Vekili’nin de
katıldığı keşifle ilgili Cangı, "Efemçukuru'nda yaşamı savunma çabalarımız
15 yıla ulaştı. Bu kaçıncı keşif oldu sayısını unuttum. İzmir yerel yönetimi
ile yaşamdan yana örgütleri ve yurttaşlarıyla sahip çıkarsa bu davayı
kazanırız" dedi.
DAVA AÇMAK NEYE YARIYOR?
15 yıldan bu yana Efemçukuru sürecini izleyen, haberlerini
yapan, keşiflerin, davaların, eylem ve etkinliklerin çoğuna katılan bir
gazeteci olarak bu son sözlere şöyle bir yorum getirmek durumundayım; onca
çaba, masraf ve emek sonucu davayı kazanmak, hukuken haklı olmak ne yazık ki
bir işe yaramıyor.
Ben de bir gazeteci olarak kazanılan kaç davanın ertesi günü
çeşitli yöntemlerle yok sayıldığı ile ilgili yaptığım haberlerin sayısını
unuttum!
Gelinen noktada çevre davalarının ekolojik yıkımı önlemedeki
etkisi sıfıra yakın. Hatta açılan her yeni dava, gidilen her yeni keşif iyice
katmerlenen hukuksuzluğun devamı için, tıkanan sisteme bir nefes borusu işlevi
görüyor. Sonuçta dava açarak bu hukuka (hukuksuzluğa) güven beyan etmiş
oluyorsunuz. Oysa hukuk çoktan siyasallaşmış ve bağımsızlığını yitirmiş
durumda.
Ekoloji mücadelesi yaşam alanlarını korumak için başka
yollar aramak ve bulmak zorunda. Belki de bunun yolu ya da ilk adımı bu siyasal
iklimde bu hukuki süreçlerle bir yere varılamayacağının kabulünden ve
çalışmaları buna göre yeniden planlamaktan geçiyor.
Son Düzenlenme Tarihi: 02 Haziran 2017 13:07
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder