5 Haziran 2017 Pazartesi

Kanser olmak mı kötü kanserle anılmak mı?

Aydın Söke'ye bağlı Kisir: Yıllardır kanser olduğunu öğrenmemek için doktora dahi gitmeyen ama adeta kanserlerden kırılan bir köy.
05 Haziran 2017
Kanser olmak mı kötü kanserle anılmak mı?
Özer AKDEMİR
EGEÇEP ve bileşeni olan  ekoloji örgütleri ile Aydın Tabip Odası, 5  Haziran Dünya Çevre Gününden bir gün önce Söke'nin Kisir Köyünde bir etkinlik gerçekleştirdi. Uranyum madenciliğinin çevre ve sağlığa etkilerinin tartışıldığı etkinlikte çok daha önemli bir sorunun olduğu ortaya çıktı; "Kabullenememe"!..
Tabii burada köylerinin adının "Kanser Köy"e çıkmasından hiç de hoşnut olamayan köylülerin duygu durumlarını anlamak mümkün. Her ne kadar köydeki her evden bir kanser hastası çıksa da son 10 yılda 100'e yakın köylü çeşitli tip kanserlerden ölse de, "kanser köy" sözünü köye bu durumla ilgili çekim yapmaya gelmiş gazetecilere kendileri söylemiş olsa da bu "kabullenememe" olgusuna köylüleri iten bu işe çözüm bulması gerekenlerin tavrı oluyor.
Köye birkaç kilometre uzaklıktaki uranyum sondajlarının olduğu alanda defalarca ölçülen limitlerin 500-600 katı radyasyon gerçeği orada dururken başta TAEK olmak üzere tüm devlet kurumları, Kisir'le ad benzerliğinin ötesinde kaderleri de benzeyen Köprübaşı Kasar Köyü yakınındaki uranyum madenleri ile ilgili bilimsel gerçeklere karşı takındığı üç maymun tavrını Kisir'de de sürdürüyor. Basın istediği kadar gitsin haberini yapsın, köylülerin feryatlarını dile getirsin, uranyum kirliliği ve radyasyon ölçümlerindeki korkunç rakamları manşetine çıkarsın, meclise soru önergeleri verilsin ertesi gün TAEK'in "her şey normal, hiçbir sıkıntı yok" açıklaması ister istemez başta köylüler olmak üzere var olanı kabul etmek istemeyen herkesi bu resmi teze sarılmak zorunda bırakıyor. 
TAEK 2015 ÖLÇÜMLERİNİ YENİ AÇIKLIYOR!
Kisir'de, uranyum sondajlarının olduğu alanda ciddi hiçbir sağlık taraması, bitki, su, hava ve toprak analizi yapılmış değil. TAEK'in, son haberlerin ardından bölgede 2015 yılındaki ölçüm sonuçları ile ilgili yaptığı açıklamayı Nükleer Fizik Uzmanı Prof. Dr. Hayrettin Kılıç, "yanıltıcı bilgiler" olarak değerlendiriyor. Köprübaşındaki radyasyon ve uranyum kirliliğini TÜBİTAK destekli bilimsel çalışması ile 2008 yılında raporlayan, böylece TAEK'in ve bu işte yıllardır ihmali olan tüm devlet kurumlarının bir anlamda "kimyasını bozan" Fırat Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz da TAEK'in açıklamasındaki rakamlarla Kisir'deki durumun yorumlanamayacağı görüşünde.
Kisir'de en son ölçümü de Şubat 2017'de Ahmet Şaşmaz ve bir asistanı yapmıştı. Şaşmaz, Kisir'deki toplantıda bu birkaç saatlik ölçümlerin sonucunu açıkladı; "Radyasyon oranı Köprübaşından 3 kat daha fazla". Hatta ilginç bir anekdot da paylaştı Şaşmaz, "Ölçümleri birlikte yaptığımız hanım bir doktora öğrencim bu değerleri gördükten sonra dönünce projeyi bıraktığını açıkladı. Çalışmalardaki sağlık riskini bildiği için."
'KİRLİLİK HER AN YAYILABİLİR'
Ahmet Şaşmaz, Kisir'deki uranyum sondajlarının ve yüksek radyasyonun lokal bir alanda olması, çevrede az sayıda insan yaşaması gibi gerekçeleri ileri sürerek sorunun çok da büyük olduğunu düşünmediğini söyledi. Ancak, özellikle sulardan analiz yapılması gerektiği ve kanserden ölümlerle uranyum arasında bir ilişki varsa ortaya konması gerektiğini dile getirdi. Şaşmaz, uranyum sondaj alanlarında yapılacak su analizlerinde uranyum oranının yüksek çıkmasının kesin olduğunu söylerken, bu suların, yeraltı yerüstünden köy içme sularına karışıp karışmadığı, yörede yapılan hayvancılık ve küçük tarla bahçeciliği ile gıda-besin zincirine girerek insanlarda uzun erimde kanserlere yol açıp açmadığının bilimsel araştırmalarla ortaya konması gerektiğini söyledi. Bu bilimsel araştırmaları yapması gereken devlet kurumlarının olayı örtbas etme gayretlerini düşününce bunun en azından kısa vadede yapılamayacağını söylemek müneccimlik olmaz. Hele hele tam uranyum sondaj alanlarının dibine ve her an işletmeye geçecek durumda olan 150-200 başlık mandıra nedeniyle bölgedeki radyoaktif kirliliğin sadece Kisir ve yöresiyle sınırlı kalmayıp o mandıranın etinin-sütünün gittiği her yere gideceğini de söylemek mümkün. 
'BENİM ACELEM VAR ÇÜNKÜ KANSERİM'
Kisir'deki etkinlikte Ahmet Şaşmaz hoca gibi benzer kaygıları hem Köprübaşında, hem de Kisir'de radyasyon ölçümlerini yapan Yardı. Doç. Dr. Enver Yaser Küçükgül'de tekrarladı. Burada çok ciddi bir sorun vardı ve çok ciddi bir araştırma gerekiyordu, çözüm ise sadece köylüler kendi sorunlarına sahip çıkması ile mümkündü. Sorunun sağlık üzerindeki etkilerini Prof. Dr. Ali Osman Karababa ve radyolog dr. Alper Öktem ortaya koydu. Uranyum birçok diğer sağlık sorununun yanı sıra kanser yapıyordu. Konuşmaların hamen ardından "benim acelem var" diye söz isteyen Mehlike Hepdemir adlı kadın kanser hastası olduğunu, sayılı kalan günleri için her şey için acele etmek durumunda kaldığını belirterek, "Granta mezarlığını biliyor musunuz? Annem orada gömülü ve yanındaki mezar da bana ait. Belki bir daha karşılaşmayacağız" diye kanserli bir hastanın neler yaşadığını, duygu durumunu anlattı. 
TAŞIMA SU İLE DEĞİRMEN DÖNMEZ
Arkasından konuşan AYÇEM sözcüsü Metin Aydın, köylülerin hassasiyetini göz önünde bulundurmak isteyen konuşmacıların "köye kanser köy denmesi haksızlık" vurgusuna elindeki Aydın ili radyoaktif kirlilikle kanser ve ölüm oranlarını ortaya koyan rakamları göstererek karşı çıktı. "Sorun çok ciddi, sadece Kisir değil tüm Aydın kanserden ölüyor. Bunu gizlemek yerine aksine daha gür sesle haykırmak zorundayız" dedi. AYÇEP Başkanı Mehmet Vergili de Aydın'daki jeotermal ve diğer çevre sorunlarından bahsettikten sonra konuşmaları genelde uzaktan izlemekle yetinen köylülere seslendi, "taşıma suyla değirmen dönmez. İşin içinde sizin olmanız gerekiyor" dedi.
KİSİRLİLERİN YERİNDE SİZ OLSANIZ
5 Haziran Dünya Çevre gününden bir gün önce Söke Ovasının bir ucundaki Kisir Köyünde bilim insanlarının, ekoloji örgütlerinin ve yörede yaşayan yurttaşların katılımıyla böylesi bir etkinlik yapılması önemliydi. Elazığ'dan, Almanya'dan, İzmir'den gelerek Kisir köyü yakınlarındaki uranyum sondajlarından kaynaklı çevre ve sağlık sorunları ile ilgili görüşlerini paylaşan bilim insanları kendi deyimleriyle görevlerini yaptılar. Bildiklerini, bilimsel veriler ışığında ortaya koydular. Bundan sonrası köylülere ve yöredeki ekoloji mücadelesi veren örgütlere ait. Devlet kurumlarının refleksi ise olayı geçiştirmekten, üstünü örtmekten yana. 40 yıl önce terk edilip gidilen uranyum sondajlarının yakınındaki köyün başına gelenler ortada. Yıllardır kanser olduğunu öğrenmemek için doktora dahi gitmeyen, köye gelen sağlık ekiplerine muayene olmak istemeyen ama adeta kanserlerden kırılan bir köy düşünün. Kanserle iç içe yaşasalar bile gidecek başka bir yeri olmayan, karpuzu, zeytini ile geçinmenin derdine düşmüş, devlet kurumlarından hiçbir ilgi görmeyen bu köydeki köylülerin yerine koyun kendinizi. Sonra da şu soruya yanıt verin: kanser olmak mı kötü kanserle anılmak mı? (İzmir/EVRENSEL)

Son Düzenlenme Tarihi: 06 Haziran 2017 10:39

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...