16 Haziran 2017
Yurdun dört bir yanında yıllardır süre gelen ekoloji
mücadelelerinin hukuk ile ilişkisi 'Ekoloji mücadelesi ve hukuk' dosyasıyla ele
alındı.
Hazırlayan: Özer AKDEMİR
Yıllardır ülkenin dört bir yanında devam eden ekoloji
mücadelelerinin en önemli ayaklarından birisi de hukuksal süreçler oldu. Gerek
Anayasa, gerek Çevre Yasası gerekse diğer yasalar belirli ölçüde yurttaşlara
çevreyi, yaşam alanlarını, kültürel değerleri ve mülkiyet haklarını koruma
görevi verirken, bu hakların her geçen dönem sermaye/şirketler lehine biraz
daha budandığını görüyoruz.
Daha önceki yıllarda “kamu yararı” gerekçesi öne sürülerek
yapılan acele kamulaştırmalar çeşitli kereler davalık oldu. Üstelik bu davalar
büyük fedakarlıklar ve masraflar göz önüne alınarak açılabildi. Ne var ki “Prensip
kararları”nda olduğu gibi özellikle 2009/7 Genelgesiyle ve birkaç kalem
oynatışla bütün bu süreç yok sayılabiliyor. Şirketlere yeniden ÇED izni
verilirken dava açanlar tekrar dava açmak zorunda bırakılıyor. Bu, bir anlamda
Sisyphos mitindeki durumu andırıyor: Yani yaşam savunucularının hukuk zaferi
dediği günün ertesi bir bakılıyor ki yargı sürecinde tekrar başa dönülmüş!
Son yıllarda ve özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrası
süreçte; yargı kararları, değiştirilen yasalar ve buna paralel olarak artan
çevre tahribatının boyutu, ekoloji mücadelesi ile hukuk arasındaki bu ilişkinin
daha sık sorgulanmasına neden oluyor.
Peki, HSYK’nin yapısında yapılan/yapılacak olan değişiklikle
şu an zaten tıkanmış olan hukuksal süreçlerin daha da içinden çıkılamaz bir
hale geleceği ve siyasi iktidarın karşısında yaşam alanlarını savunmak için
hukuktan medet uman kır-kent emekçilerinin hemen hiçbir şansının olmadığını
söylemek ne kadar mümkün? Yurttaşın, yaşam alanını savunurken “adil yargılanma
hakkı” kaldı mı?
En bildik örneklerden biri olarak Artvin’de, yıllar önce
verilen mahkeme kararlarına rağmen yeniden gündeme getirilen altın madenine
karşı, Cerattepe’yi yola devirdikleri ağaç kütüğü ile savunan Artvinlilerin bu
tavrı ekoloji mücadelesinde yeni bir yola mı işaret ediyor?
Bu ve aşağıdaki soruların yanıtlarını bu işe yıllarca emek vermiş, konunun sadece hukuksal boyutunu değil, bazıları ekoloji hareketi içinde aktivist kimlikleri de olan hukukçulara sorduk.
Bu ve aşağıdaki soruların yanıtlarını bu işe yıllarca emek vermiş, konunun sadece hukuksal boyutunu değil, bazıları ekoloji hareketi içinde aktivist kimlikleri de olan hukukçulara sorduk.
SORULAR:
1. Son gelinen aşamada ekoloji mücadelesinin hukuksal
süreçlerle bir kazanımı olabileceğini düşünüyor musunuz? Örneğin, termik
santrallere, nükleer santrallere, köprü-otoyol inşaatlarına, altın
işletmeciliğine hatta taş ocaklarına yol veren, siyasi-ekonomik
“sürdürülebilirlik” çizgisini buralarda arayan siyasi iktidarın mahkemelerle
durdurulma olasılığı var mı?
2. Takip ettiğiniz, kazandığınız ama bir türlü yargı
kararlarını uygulatamadığınız, sonuçta da ekolojik yıkıma, doğa tahribatına ve
vatandaşların hak kaybına neden olan davalarınız var mı? Bir iki örnek verir
misiniz?
3. Şu anki yasalar ve adalet mekanizması ile ekolojik
tahribatı önlemek mümkün mü?
4. Eğer yanıtınız olumsuzsa, açılan her davanın, tıkanan,
iyice içinden çıkılamaz hale gelen sisteme olan güveni yeniden oluşturduğu, bir
anlamda ona kan taşıdığı görüşüne katılır mısınız?
5. Yurttaşlara bu koşullarda bile olsa “Hukuktan
tamamen vazgeçin” demek mümkün mü?
6. Yanıtınız olumlu ise hukuk mücadelesi yerine yaşam
alanlarının savunulması için neler yapılmalı sizce?
7. Sizce halk desteği ve kitlesel mücadele ile yargı
kararları arasında doğrudan bir bağlantı var mı?
8. Son olarak, hukuksal süreçler halkın kitlesel
mücadelesinin sönümlendirilmesi noktasında siyasi iktidar tarafından
kullanılıyor mu? Bergama, Gezi Parkı ve son olarak Artvin mücadelelerini bu
açıdan değerlendirilebilir misiniz?
Dosya sorularına ilk yanıtlar, Avukat Senih Özay ve Avukat
Safiye Yüksel’e ait.
Bergama köylülerinin siyanürlü altına karşı verdiği
mücadelede yıllarca avukatlık yapan, hukukçu kimliğinin yanı sıra ekoloji
aktivisti kimliğini de bırakmayan İzmir Barosu avukatlarından Senih Özay,
merhum Noyan Özkan’la birlikte Türkiye’de çevre hukuku dendiğinde ilk akla
gelen isimlerden birisi.
Avukat Safiye Yüksel ise Yalova Barosu Çevre Komisyonu üyesi bir hukukçu. Yüksel, yörede ekoloji mücadelesi veren Yalova Platformu’nda da aktif olarak görev alıyor.
Avukat Safiye Yüksel ise Yalova Barosu Çevre Komisyonu üyesi bir hukukçu. Yüksel, yörede ekoloji mücadelesi veren Yalova Platformu’nda da aktif olarak görev alıyor.
HUKUKU SABIRLA ISKALAMAZSAN KAZANIRSIN
Av. Senih Özay:
1. Bıkmazsan, gerilese de ilerleyeceğini düşünerek sabreder ve hukuku ıskalamazsan kazanım getirir.
1. Bıkmazsan, gerilese de ilerleyeceğini düşünerek sabreder ve hukuku ıskalamazsan kazanım getirir.
2. Evet var. Bergama var en başta. Kazandık yerelde,
Danıştayda, AİHM’de. 7 keredir zorlanan Zeytin Yasası da bizim işimizdi.
Ama arkaya dolanma ekonomi politiği temsili demokrasiyi teslim aldı. Altın
çıktı . Ha çıktı da ne oldu. Bergama mı zengin oldu? Türkiye mi zengin
oldu? Hayır… Koza moza, FETÖ meto… İktidar içi şeylerle gidiyor.
3. Şu ankilerle tahribat önlenemez. Zaten önlemek için değil
açmak için varlar. Ama sivil itaatsizlikler, yeni seçim virajları,
parti hareketleri muhafazakarların da gelişecek olması, gençliğin de geliyor
oluşu ile durum değişecektir.
4. Ben davaların kan da taşısa ardından hizaya getirme gücü
dolayısıyla ıskalanmaması, vazgeçilmemesi görüşündeyim.
5. “Hukuktan tamamen vazgeçin” kati surette denemez,
denmemeli..Darbeciler bile ”iç hizmetler kanunu” diye diye “hukuk” diye diye
darbe yapıyorlardı…
6. Hukuk ve sivil itaatsizlikler göz açtırır, hizaya getirme
yanı vardır. Adaleti aratır gösterir. Keşke bu iki konu çılgınca çok
ilerletilse ders çalışılsa okunsa yazılsa dürtülse.
7.Kitlesel mücadele hukuksal destekle yükselir.
Yürütmeyi durdurmayı iptali alanın vurduğu çok yer açar deler. Aksi
ezer.. Ezile ezile gideceğiz sonrası bizim.. o başka makaleye konu olur.
8. Bunu anımla aktarayım; Uludağ’da Oktay Konyar ve benim
ama dışımızda memleketin en iyi sola dönük bilimcileri hakimleri ile kolokyum
yapmıştık. “Sivil itaatsizlik için hukuka uygun kanunlara aykırı eylemler”
dediler. Ben şöyle dedimdi; “Memleket insanı, Bergama insanı bu tarifteki
‘kanuna aykırı’ sözcüğünden ürker. Bildirgeye, manifestoya, açıklamaya bunu
böyle koymayın. Hukuka uygun; kanunların sınırında eylemler yazılsın” demiştim.
Gezi Parkı’nda, Bergama’da, Artvin’de ne yapıp edip
gerilemeyip, ‘Aman olmuyor işte’ demeyip, asılmaya devam etmelidir. Ederse
sonuç alınır. Onun yerine salla hukuku dersem; şiddete giderim.
SADECE HUKUKSAL SÜREÇLERLE BİR KAZANIM OLMAZ
Av. Safiye Yüksel:
1- Ekoloji mücadelesinde sadece hukuksal süreçlerle bir
kazanım olabileceğini düşünmüyorum. Hukuksal süreci ayrı olarak ele aldığımızda
ise hakimlik teminatının kalmadığı, kürsüdeki hakimin sonraki gün delil
aranmaksızın terör örgütü üyesi olduğu iddiasıyla tutuklanıp, savunma bile
alınmadan meslekten ihraç edilebildiği bir dönemde sadece hukuka uygunluk
kriteri ile verilmiş kararlar almanın çok zorlaştığını düşünüyorum.
2- Kazanıp mahkeme kararını uygulatamadığım bir davam
olmadı.
3- Pek mümkün görünmüyor sürekli mevzuat değişikleri
yapılarak var olan mevzuatta koruma altına alınan alanlarda dahi ekolojik
tahribatın önü açılıyor. Adalet mekanizması eskiden beri yavaş işliyordu.
Dava yoluna gidildiğinde karar çıkana kadar şirketler alanı tahrip etmiş oluyor
çoğu zaman .Ancak uzun bir sürece yayılan projelerde alınan yürütmeyi durdurma
veya iptal kararları ekolojik yıkımı en azından yavaşlatabiliyor veya
azaltabiliyor.
4- Açılan davaların sisteme güveni yeniden oluşturduğunu
düşünmüyorum. Haklı olduğu halde mahkemelerce davası reddedilen kişilerin tam
tersine devlete olan güveninin hepten sarsıldığını, devletine aidiyet duygusu
güçlü olan yurttaşların ise ’Bu devlet kimin devleti’ diye sorgulamaya
başladığını, böyle bir sonuca yol açtığını düşünüyorum. Bu durumun öfkeye yol
açabileceği gibi, umutsuzluğun artmasına da yol açma ihtimali olduğunu
düşünüyorum.
5- Hiç kimseye ‘Hukuktan tamamen vazgeçin’ deme hakkım
olmadığını düşünüyorum. Zorluklar hakkında bilgi vermekle beraber bunu diyemem.
7- Evet kitlesel mücadele, halk desteği olan davalarda
özellikle yürütmenin durdurulması kararlarında çok etkili. Örneğin Yırca’da
kurulmak istenen termik santral ile ilgili olarak şirket zeytinlikleri kesmeye
başladığında halk direnmeseydi yürütmeyi durdurma kararı o kısa sürede
verilmez, şirket çoktan termik santralini de kurmuş olurdu.
8- Siyasi iktidar, güçlü halk mücadelelerinin olduğu yerde,
‘Konu yargıda, yargı karar verecek durun bekleyin’ diyerek bunu mücadelenin
sönümlendirilmesinde araç olarak kullanabiliyor. Bergama, Gezi Parkı, Artvin
mücadeleleri açısından ise bizzat o mücadele içinde yer alan kişilerin,
meslektaşlarımın daha sağlıklı değerlendirmeler yapacağını düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder