11 Ağustos 2019 Pazar

Bergama’dan Kaz Dağları’na; Kadınlar hep en önde!



 11 Ağustos 2019 06:00
 
Dünyanın dört bir yanında olduğu gibi Türkiye’de de on yıllardır yaşam mücadelesinin en önünde yer alan kadınların deneyimleri bugün Kaz Dağları’nın savunulmasında büyük önem taşıyor.
Hem bu topraklarda hem de dünyanın dört bir yanında kadınların yaşam alanlarını korumak için verdikleri mücadeledeki kararlılığını ve mücadelenin en önündeki direngen tutumlarını ortaya seren pek çok örnek var. Kaz Dağları’ndaki ekosistemi tahrip edecek altın madenine karşı mücadele bu örnekleri akla getirirken, bir yandan da kadınların ekoloji mücadelesinde elde ettikleri deneyimin ve yaşadıkları değişimin ne kadar önemli olduğunu gösterdi.
90’lı yıllardan bu yana ülkenin dört bir yanında sürdürülen ekoloji mücadelesinde kadınların yarattığı birikimleri sorduğumuz Ekoloji Birliği Eş Sözcüsü Süheyla Doğan ve ekoloji mücadelesinin yakın gözlemcisi, gazeteci Özer Akdemir anlatıyor.
 AKLI ÇELİNEN ERKEKLER 
GERİ ADIM ATMAYAN KADINLAR!
Süheyla DOĞAN // Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Başkanı - Ekoloji Birliği Eş Sözcüsü
Türkiye’nin her yanında olduğu gibi Kaz Dağları’ndaki mücadelede de kadınlar en öndeler. Çünkü doğa, yaşam alanları kadınların yaşamını doğrudan ilgilendiriyor, hayatlarına daha çok dokunuyor. Kadınların, özellikle de köylerde, kırsal alanda üretimle doğrudan bağları var. O üretimin sona erecek olması, zarar görecek olması kadınları endişelendiriyor. Öte yandan çocuklarına, geleceğe karşı da kendilerini daha sorumlu hissediyorlar. Ve bence erkeklere göre daha cesurlar. Herhangi bir saldırının karşısında durmaktan hiç çekinmiyor, aksine en önde yer alıyorlar.
KADINLAR ÇEVRE KÖYLERDEKİ MÜCADELELERDEN HABERDAR
Aslında doğal yaşamı zarara uğratacak bir proje söz konusu olduğunda, bu projenin gerçekleştirileceği köye gittiğimizde kadınlara ulaşmamız ilk önce zor oluyor. Ortak mekan genelde kahvehaneler oluyor ve oralar da erkek egemen alanlar. Bilgilendirme toplantılarını akşamları yaptığımız zaman da daha çok erkeklerle muhatap oluyoruz. Bu buluşmalarda da çok iyi geri dönüşler alamadığımız oluyor. Ancak özel bir çaba gösterip ev ev dolaştığımızda kadınlarla görüşebiliyoruz.
Örneğin; yakın zaman önce gittiğimiz bir köyde kadınlara yönelik bir bilgilendirme toplantısı yaptık bir evde, akşam da kahvede erkeklere yaptık. Kadınların çoğu zaten altın madenciliğinin zararlarını biliyordu ve bizden daha fazla konuştular. Toplantının sonunda da hemen “Nereye gidiyoruz, ne yapıyoruz” diye sordular. Akşam kahvede erkeklerle yaptığımız toplantıdaysa çıt yok, kimse bir şey sormadı bile. Harekete geçildiğinde de bu tablo hissediliyor, erkekler daha çekimser davranıp geride kalabiliyor, ama kadınlar hemen harekete geçip soruna çözüm bulmaya çalışıyor.
Bir de harekete geçme konusunda deneyimler etkili oluyor. Çoğu kadın, çevre köylerdeki mücadele deneyimlerinden haberdar, birbirinden haber alabiliyor, birbirilerine güç de veriyorlar.
ŞİRKETLER ERKEKLERİ VE MUHTARLARI İKNA ETMEYE ÇALIŞIYOR
Dikkat çeken şöyle bir nokta da var; genelde maden şirketleri köyde bir sürü yatırım yapıyor, sosyal yardım dağıtıyor ve köylüyü ikna etmeye çalışıyor. Bu şekilde aklı çelinenler genelde erkekler oluyor. Eğer şirket o köyde çalışmalara başlayabilirse de muhtar ve erkeklerle işbirliği yapmış oluyor. Kadınlar bu konuda da daha dirayetliler, çünkü kısa süreli kazançlara ya da kâr uğruna büyük tahribatlara göz yummuyorlar. Yine de, son noktada karar vericiler genellikle erkekler oluyor. Kadınların da tüm çabasına rağmen köyün erkekleri projenin hayata geçmesine ikna olmuşlarsa, şirket orada faaliyetini yapıyor.
Ama eğer bu yaşam alanı katliamı karşısında herhangi bir köyde direniş başlamışsa kadınlar hep sokakta oluyor. Eğer direniş yoksa, eylemler yapılmıyorsa o zaman şirketle yapılan görüşmeleri erkekler sürdürüyor, çünkü bu “erkek işi” olarak görülüyor. Şirket erkekleri ikna ettiyse, ondan sonra kadınlar bir daha direnişe çok rahat çıkamıyor.
MADENLER ÖNCELİKLE KADIN VE ÇOCUK SAĞLIĞINI TEHDİT EDİYOR
Madencilik faaliyeti yapılan bölgelerde yer altı suları, tarım alanları, hava kirleniyor, toplu hayvan ölümleri yaşanıyor, tüm yaşam tehdit altında kalıyor. Riskli hastalıklar çok sık görülüyor. Örneğin Kışladağ’da, Eşme’de, Bergama’da, Balya’da ve civarında kanser oranları arttı. Kadın ve çocuklar için daha fazla risk yarattığını söyleyebiliriz; riskli gebelikler, erken doğumlar, sakat doğumlar, anne-bebek ölüm oranları artıyor bu bölgelerde.
Şimdi Kaz Dağları’nda altın madenine izin verilirse siyanürün etkisiyle aynı şeyler burada da yaşanabilir. Altın aramak istedikleri yer Çanakkale’nin içme suyu kaynağı olan Atikhisar Barajına çok yakın, doğrudan içme suları havzasında. Bu firmanın bu projesi dışında iki projesi daha var. Aynı zamanda bölgeye yakın yerlerde başka şirketlerin de projeleri var. Bunların hepsi birden çalışmaya başlandığında zaten ne orman kalacak ne de Kaz Dağları ekosistemi. Dolayısıyla tüm bölgenin yaşamını doğrudan tehdit edecek bir durum ortaya çıkar. Buna kesinlikle engel olmalıyız.
KAZ DAĞLARI’NA VE YAŞAMA SAHİP ÇIKALIM
Şimdi Kaz Dağları direnişinde de kadınlar yine çok etkili ve eylemlerde en önde. Bu direniş çok önemli. Kirazlı’yı kaybedersek Türkiye’nin diğer yerlerini de kaybederiz. Şu anda Türkiye genelinde büyük bir sahiplenme ve duyarlılık var. Kamuoyunda yeniden canlanan bu duyarlılığı Türkiye’deki diğer madencilik girişimlerine de çevirmeliyiz. Munzur da çok önemli, Ağrı da, Hasankeyf de çok kıymetli. Kaz Dağları Koruma Derneği olarak Kirazlı’yı durduracağız ama tüm projelere karşı birlikte mücadele edebilmeliyiz. Ve acilen Kirazlı başta olmak üzere tüm altın arama projeleri durdurulmalı. Herkesi nöbete ve bu mücadeleye destek vermeye çağırıyoruz. 

 
DOĞA VE YAŞAM MÜCADELESİNDEN KADIN DENEYİMLERİ:
Dışım da değişti, içim de!
Özer AKDEMİR
Nerede başarılı olmuş bir çevre koruma, ekoloji mücadelesi varsa orada kesinlikle kadınlar mücadelenin öncülüğünü yapmışlardır. Bu bir hamaset değil. Bu gerçekliği, 20 küsur yılı geçen meslek yaşamının büyük bir kısmında “çevre gazeteciliği” yapmış bir gazetecinin gözlemleri olarak okuyun.
BERGAMA: AYAK SÜRÜYEN ERKEKLERE KARŞI ‘UÇKUR GREVİ’
1990’ların başında altın madenine karşı mücadele süreci başlamadan Bergama köylülerinin kadınları “kıvrak”larını gözlerine kadar çekip, başlarını eğerek erkeklerin oturduğu kahvehanenin önünden hızla geçerlerken, mücadele sürecinde kadınların ve erkeklerin madene, devletin kolluk güçlerine karşı birlikte, omuz omuza direndikleri görüldü. Hatta kadınlar mücadelenin önüne geçtiler. Öyle ki “uçkur grevi” diye bilinen (cinsel ilişkiyi reddetme) kadın direnişi sonrası kahve köşesinde oturup altın madeni direnişine ayak sürüyen erkekleri mücadele saflarına çekmeyi başardılar.
Üstün Bilgen Reinart’ın Bergama köylü mücadelesini anlattığı “Biz Toprağı Bilirik” adlı kitabında konuştuğu kadınlar kendilerindeki değişimi şu sözlerle anlatıyorlardı;
“Direniş bu köylerdeki kadınları değiştirdi. Kadınlar eskiden tek başına Bergama’ya bile gidemezdi. Ehliyet almış olsaydım ayıplanırdı, mücadele bunları değiştirdi.” (Rahime Özyaylalı)
“Bu madene karşı mücadele bizi açtı. Şimdi İstanbul, Ankara bilmem nere… Ne kıvrak lazım bana, ne manto lazım. Şalvarla gittim anam, şalvarla. Bu dışımın değişikliği. Ya içim? İçim de değişti. Sesimi çıkarmayı öğrendim, korkmamayı. Başkaları da sokaklara meydanlara döküldüğü zaman onları anlamayı...” (Ayşe Girgin)
 
GERZE: ‘ÖNCE BİR KORKU GELDİ BİZE, AMA SONRA KORKU FALAN KALMADI…’
Direnişin kadınları nasıl değiştirdiğini Sinop Gerze’de termik santrale karşı nöbet tutan kadınlar şöyle anlatıyorlardı:
“Ben gece 1’de sakat çocuğumu yatağında uyurken bıraktım da gittim. Kapıyı üstüne kilitleyip. Önce bir korku geldi bize ama sonradan korku falan kalmadı.”
“Biz eskiden kızardık öğrencilere falan, ‘Niye böyle polisle çatışıyorlar’ diye. Herkes kendince haklıymış yani.”
“Daha çok birbirimize bağlandık. Önce bu kadar değildik ama şimdi telefonu çaldırdığımızda herkes burada olur. Bu mahalleden kuş geçemez izinsiz.”
“Biz çoluğumuza çocuğumuza gelecek bırakmak için daha öndeyiz. Eskiden böyle bir yerlere gidemezdik de hani. Eşlerimize sormadan. Artık şimdi yok, bir şey oldu bize. Gerze’de polisi falan gördüğümüzde çekinmiyoruz artık... Sen kimsin yani, kimsin ki? Sen de 9 aylıksın ben de. Sen gelmişsin daha çok hırsızlık yapanı savunuyorsun. Yani bize bir cesaret geldi, güç geldi. Daha çok çevremiz oldu Gerze’de. Burada bir kardeş gibi ateşin karşısında sabahlara kadar oturduk, yattık uyuduk. Daha önce pazarda ürünlerini satın aldığımız kadınlarken şimdi iç içe geçtik, abla kardeş olduk.”
 
TAVŞANLI: ‘ADAM DA GELMESİN, BİZ KADINLAR HALLEDECEĞİZ BUNU!’
Arazileri ellerinden alınıp tehlikeli atık bertaraf tesisi yapılmak istenen Tavşanlı’nın Çobanköy’ünden 75 yaşındaki Şerife Pınar nine yakamıza yapışarak kararlılığını şu sözlerde anlatıyordu kameralar karşısında: “Topraklarımızı vermeyeceğiz oğlum. Kefenimle gelecektim buraya da siz bizdenmişsiniz onun için gelmedim. Ben bir asırlık karıyım oğlum. Bizim köyümüze neden bu zulmü ediyorlar ben anlayamıyorum.”
Aynı köyden 65 yaşındaki Münire Kader de şöyle konuşuyordu: “Bunların köye geldiğinden haberimiz olsaydı vallahi yakardık. Ne kepçe ne araba çoluğu çocuğu toplar karşısına çıkardık. Adam da gelmesin arkamız sıra. Biz kadın kadına halledeceğiz bunu...”
ALTIN YERİNRSUN, Bİ YAŞM İSTİYORUZ
Kaz Dağlarındaki Su ve Yaşam Nöbetine katılan ve Ekmek ve Gül’e konuşan kadınlar maden şirketine de doğayı, yaşamı tehdit eden bu projelere onay veren iktidara da, politikalarına da sonuna kadar direnmekte kararlı. Kadınların anlatımları şöyle:
- Sincabından, tavşanına bütün bu canlılar ne olacak, onlar nereye gidecek? Onların yeri, yuvası orman. Sadece kendimizi düşünmeyelim. Sadece altın kurtarmaz insanı, doğa, yeşillik kurtarır hepimizi. Yerine koyamayacağımız şeyleri neden ellerimizle yok ediyoruz? Benim evlatlarım var, iki torunum var, daha onlar yaşayacak buralarda, buraları yok etmeyelim.
- Bizden izin almadan hiçbir şey yapmasınlar. Bu koca orman tek bir kişinin değil, burası hepimizin, daha doğmamış çocukların bile hakkı var buralarda. Biz hepimiz buradayız, torunlarımız, çocuklarımızla buradayız. İzin vermeyeceğiz.
- Akciğerlerimizi istiyoruz, evlatlarımızın, torunlarımızın hayatını koruyoruz. Altın yerinde dursun. Bizim her şeyimiz su, susuz hayat olmaz, hiçbir şey olmaz. Biz çok şey istemiyoruz. Devletten, kimseden para pul istemiyoruz; biz sadece kendi halimizde mutlu olmak istiyoruz. Hepimiz buraya çocuklarımızla geldik, geleceğiz de. Bu iş burada bitmeyecek! Bizim altınımız, bizim cennetimiz sudur.
- Anam sakın bizim köye gelmesinler, ben tüfekle önlerine geçerim!
- Cumhurbaşkanımız önler diye çok güvendik ama bu duruma düştük. Siyanür çok zararlı. Biz Evciler’de Ayazma’dan gelen suyla bahçelerimizi, elmalarımızı suluyoruz, biz elmaları satınca halk da zehirli elmaları yiyecek. Bu hepimizin meselesi, hepimiz bir olalım. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...