25 Ağustos 2019 03:56
Bu yazıyı Silopi’de yazmaya başladım. Gündüz gölgede 45
dereceyi bulan bir sıcaklıkta, zırhlı askeri araçların ilçede vızır vızır
gezdiği, bütün giriş çıkışlarında tepeden tırnağa silahlı asker ve polislerin
nöbet tuttuğu kontrol noktaları arasında Silopi’deki termik santralin çevre ve
sağlık üzerindeki etkilerine dair çekimler, gözlemler yapmaya çalıştık. Termik
santrale komşu bir köyde, etrafına korku dolu gözlerle bakan bir köylü ile
dikkat çekmemek için aracımızdan bile inmeden yaptığımız kısa görüşmede
söylenen söz aslında her şeyi özetliyordu; “Herkes karşı ama kimse konuşamaz!”
Silopi gözlemlerini başka bir yazıyla aktaracağım sizlere.
Sıcaklığın 30-35 derecenin altına inmediği bir akşam,
Silopi’den ekoloji mücadelesi içindeki arkadaşlarla bir yerde çay içerken
dışarıdan gelen top atışlarına anlam vermeye çalıştık bir süre. “Cudi’ye top
atıyorlar” dedi birisi. Sebebini sormadım, o da söylemedi. İkimiz de biliyorduk
çünkü!..
Ertesi sabah otelin dördüncü katındaki penceremden uçları
sivri yassı bir testereyi andıran Cudi’nin koyaklarından yükselen dumanları
izledim bir süre. Geçtiğimiz yıllarda da hemen her yaz benzeri tekrarlanan
görüntüler ve haberler geldi gözümün önüne; “Cudi yanıyor, kimse müdahale
etmiyor. Halkın müdahale etmesi de güvenlik gerekçesiyle engelleniyor…”
KİMSE ‘NEDEN MÜDAHALE EDİLMİYOR’ DİYE SORAMADI
Orada olduğumuz iki gün boyunca o yangın sürdü. Dağın
belinden öbek öbek dumanlar tüttü ancak kimse “neden müdahale edilmiyor” diye
sormadı bile! “Eskiden giderdik elimize kürek kazma alıp yangını söndürmeye.
Şimdi gitsek geri döneceğimizin garantisi yok!” diye özetledi durumu yıllardır
ilçede ekoloji mücadelesi vermeye çalışan Matematik Öğretmeni Fazıl Tay. Bu
meseleler yüzünden açılan davası da üç yıldır sürüyormuş...
Cudi’de yangının başladığı ve sürdüğü günlerde, ülkenin
diğer ucunda da ormanlar yanıyordu. Hadi Cudi gözden gönülden ırakta
tutuluyordu yıllardır. Ormanının, insanının içindeki yangını kimse duymuyor, o
ormanda yanan canlıların, o ateşin ortasında yaşam çığlığa atanların sesleri
duyulmuyordu. Oysa yangın artık İzmir’e ulaşmıştı. Cudi’nin yandığı/yakıldığı
günlerde İzmir’in çevresindeki ormanlar da yandı, yakıldı. Günlerce!..
Cudi’deki gibi!..
Cudi’nin yandığı yakıldığı günlerde Kaz Dağı’nda 200 bin
ağaç kesildi. Bir orman yok edildi. Yüz binlerce can kazınıp alındı topraktan.
Binlerce insan dağı koruma derdine düştü o vahşet tablosunu gördüğünde. “Su ve
Vicdan Nöbetleri” başladı.
Ülkenin dört bir yanından vicdanlı insanlar, çocuklarının
geleceğinin bir avuç sermayedara peşkeş çekilmesine gönlü razı olmayanlar Kaz
Dağı’na koştu. Protesto ettiler, ülkenin her yerinden otobüslerle, adeta bir
ziyaretgah gibi günlerce Kaz Dağı’na aktılar.
Cudi’deki yangınların, Cudi’nin eteğinde yaşayan insanların
çığlıklarını duymak ve oraya gidip onlarla dayanışmak o kadar da kolay değildi
ama. Her adımda tel örgülerin etrafına gizlenmiş askeri koruganların ötesinden
üzerinize namlular çevrilirken Cudi’deki yangına ses etmeniz pek olanaklı
olmuyordu çünkü!...
“Cudi yanmasın, binlerce canlı yaşasın” diyenler ertesi gün
kendilerini “teröre, teröriste yardım” suçlamasıyla mahkeme karşısında
buluyorlardı.
Yazın en sıcak günlerinde, ülkenin iki ucundaki yangınlarda
bir kader birliği vardı aslında. Cudi’nin yangınına yanaşmak bile olanaksızdı,
ateş yaklaşanı yakacak kadar kuvvetli, kökü derinde ve acımasızdı.
VIZIR VIZIR DÖNEN UÇAKLAR ORTALIKTA GÖRÜNMEDİ
İzmir’in yangını ise daha başkaydı.
“Terör perdesi” gerisinde her sene yanardı Cudi.
Yangına alışmak kolay değilse de bir noktada çaresizliği öğrenme aşamasına
geliyordu halk.
Oysa bu seneki kadar bir çaresizliği yaşamadı İzmir. Her
sene çıkan yangınlarda o gökyüzünde vızır vızır dönen uçaklar, helikopterler bu
sene ortalıkta görünmediler. Günlerce yandı İzmir’in tepeleri, ormanları…
Nedenini soranlara, tepki gösterenlere üst perdeden kibirli
yanıtlar yetiştirdi Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli; “Uçaklar eski,
motorları yağ kaçırıyor. Uçurabilen buyursun uçursun”!..
Pakdemirli’nin, “Bugün itibarıyla Türkiye’de bize hizmet
verecek bir uçak filosu maalesef bulunmuyor” sözlerini bir itiraf gibi okumak
mümkündü aslında. Öyle ya 18 yıldır tek başına iktidar olan bir hükümetin
bakanı olarak yangına müdahale edecek uçakların motorunun olmaması, yangına
müdahale filosunun bulunmaması olsa olsa bir öz eleştiri cümlesi içinde
söylenebilirdi. Oysa Pakdemirli bu sözleri söyledikten sonra sorumluluğu
üzerine almaz bir şekilde “Binmek isteyen varsa gelsin binsin” diyerek kibir
dağlarında en ufak bir aşınma olmadığını gösterdi. Zaten AKP’nin memlekette
olan bitende hiçbir suçu-sorumluluğu yoktur ki!..
"İYİ NİYETLİ OLMAYAN YANGIN"
İzmir Karabağlar, Seferihisar, Menderes’te günlerce süren
yangınları “iyi niyetli bulmadığını” da söyledi Bakan Pakdemirli. ‘İyi niyetli
orman yangını’ ne demekse?!
Yangınları “iyi niyetli” bulmayanlardan birisi de CHP
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’dı. “Yangınları ve maden alanlarını gösteren
haritaları yan yana koyduğunuzda yangınların hep altın madenlerinin bulunduğu
bölgelerde olduğunu görürsünüz” diyordu.
CHP İzmir Milletvekili Tuncay Özkan’ın yayımladığı belgeler
ise Bakan Pakdemirli’yi yalanlıyordu. Bakanın ‘uçamaz’ dediği THK uçaklardan
üçünün Sivil Havacılık Kurumu tarafından verilmiş 2020 yılına kadar geçerli
sertifikaları vardı!.. Tuncay Özkan “Bugün bu uçakların havalanmama nedeni
yasalara aykırı olarak uçuş izni verilmemesidir” diye herkesin kafasındaki o
şüpheyi güçlendiren sözler sarf etti; “Acaba yangına bilinçli olarak mı
müdahale edilmedi?”
"TERÖR PERDESİ" İNDİRİLDİ ZULMÜN ÖNÜNE
Cudi’nin yandığı/yakıldığı yıllarda, yangını söndürmek için
müdahale edilmemesine, bu duruma sessiz kalınmasına ekoloji örgütleri “Bu
yangın sizi de yakar!” diye tepki göstermişlerdi. Cudi’de, Gabar’da, Ağrı
Dağı’nın eteklerinde ve Mezopotamya ovasında yıllardır yanan yangın sadece
orman yangını da değildi üstelik. Bir halkın doğası, bir halkın özgürlüğü,
kültürü, dili, sevdası cayır cayır yanarken korkunç bir sessizliğe büründü
ülkenin büyük çoğunluğu. “Terör perdesi” indirildi olan biten onca zulmün
önüne…
Şimdi, yangın ülkeye dağılırken, özgürlükler birer ikişer
halkın elinden alınırken Cudi’deki yangının nasıl herkesi de yakacağı daha açık
seçik görülmeye başlandı.
Cudi’de, Kaz Dağı’nda, İzmir’de, Toroslar’da ya da
Kaçkarlar’da yangına karşı el ele vermekten başka kurtuluş yok. Halaylara kan
doğranıyorsa, acılar, zulümler, kayyumlar, yangınlar ülkeye musallat olmuşsa
yananlar kardeşleşecek yangını söndürmek için …
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder