04 Ağustos 2019 03:04
Çanakkale’ye bağlı Kirazlı köyünün bir zamanlar zümrüt
yeşili ormanlarının bulunduğu alanlar şimdi bir çöl gibi. İçinde yüz binlerce
canlının yaşadığı ormandan geriye kalan toprakta, rüzgarın ve iş makinelerinin
sesi... Bastığınız yer toz, yürüdüğünüz arazi derisi soyulmuş bir canlı gibi
çıplak!..
Kanadalı Alamos Gold adlı altın şirketinin yerli taşeronu
Doğu Biga Madencilik eliyle yaklaşık 200 bin ağacı kesildi Kirazlı’nın. Çevreyi
korumakla görevli Bakanlık, tepkiler yükselince hemen şirketi koruma telaşına
düştü. “Sadece 13 bin 400 ağaç kesildi. Zaten orası da Kaz Dağı değil” dedi.
Oysa, kuşbakışı çekilen fotoğrafların korkunç görüntüsü bütün bu yalanlara
karşı gerçeği ortaya koyuyordu.
Kaz Dağı’nda altın madenciliğinin nasıl bir felakete yol
açacağı artık iyice görülmeye başlandı. İçme suları çamur gibi akan Lapseki
Şahinli köyünden sonra Çanakkale’nin içme suyunu sağlayan Atikhisar Barajına
komşu Kirazlı’daki orman katliamı işin hiç şakasının olmadığını gösterdi
herkese.
KAZ DAĞI'NDA ALTIN MADENCİLİĞİ GİRİŞİMLERİ
Türkiye’de 1993 yılında Kaz Dağı’na komşu Balıkesir
Havran’la başlayan ilk altın madeni girişimi o dönem halkın tepkisi eşliğinde
çıkarılan Zeytincilik Yasası ile püskürtülmüştü. Ama altın madencileri Kaz
Dağı’nda ağızlarını sulandıran altından hiç vazgeçmediler. 2006 yılında AKP
iktidarının da önlerini açması ile Kaz Dağı’nın birçok yerinde saldırıya geçti
madenciler.
Fotoğraf: Evrensel
Yöre halkı bu girişimlere karşı da sert tepki gösterdi.
Halkın tepkisine ülke kamuoyundan destek de geldi. O dönem hâlâ ‘havuz’a
girmemiş gazetelerin köşe yazarlarının Kaz Dağı’nda altın madenciliğine karşı
yazılar yazdığını görebildik. Tepkinin büyüklüğü karşısında Bergama’da 5-6 yıl
önce ortaya konan ‘algı operasyonu’ ya da ‘psikolojik harp’ dediğimiz karalama
kampanyası devreye sokuldu. Zamanın Enerji Bakanı Hilmi Güler “Türkiye’de
başka madenler de var ama konu altın olunca, ülkemizin altın konusundaki
zenginliğine müsaade etmek istemeyen dış kaynaklı bazı grupların etkinliğinin
olduğunu düşünüyorum” diyerek karşı çıkanları ‘dış güçler’ tarafından
kışkırtılmış gruplar olarak hedef gösterdi. Bakan, bu çıkışına rağmen tepkiler
yükselince bu sefer çark edip, “Halka rağmen bir şey yapılamayacağını”
açıklamak zorunda kaldı. Gezi eylemleriyle birlikte bilinçli bir şekilde
sondajlar ve diğer çalışmalar en alt seviyeye indirildi.
Fotoğraf: Evrensel
NEREDE HATA YAPILDI?
Tüm bu süreç içerisinde bölgedeki ekoloji mücadelesinde de
bir takım hataların yapıldığını söylemek mümkün. Ekoloji örgütleri tarafından
köylerde yapılan bilgilendirme çalışmalarının bu köylerde madenlere karşı fiili
direniş yaratacak bir örgütlenmeye/komiteleşmeye evrilememesi mücadelenin
öznesinin direnişe uzaktan bakan bir pozisyonda kalmasına yol açtı. Altın madenlerine
karşı başından bu yana tepki gösteren belediyenin de mücadeleyi çevre
örgütlerine havale edip sadece lojistik destek sağlamayla yetinmesinin hatalı
olduğu ortada. Sonuçta mücadelenin öznesi olması gereken köylüler kadar
kentteki duyarlılık da yeteri seviyeye çıkarılamayınca dar bir kadronun
özverili çabası ile yürüyen çevre hareketi de gün geçtikçe gücünü kaybetti.
Fotoğraf: Evrensel
SU VE VİCDAN NÖBETİ
Geçtiğimiz günlerde Kirazlı’daki orman katliamından sonra Su
ve Vicdan Nöbetlerinin başlaması, Kaz Dağı’ndaki bu talana ülke genelinden
tıpkı eski dönemlerde olduğu gibi seslerin yükseltilmesi son derece önemli.
Keşke bu duyarlılık 200 bin ağaç kesilmeden önce ortaya konabilseydi! Umarız ki
bu saatten sonra Kaz Dağı’nda tek bir ağacın dalına zeval gelmesin...
SAHİBİNDEN ÇOK KULLANIŞLI YALAN!
Kaz Dağı’nı altın madencilerinin talanından korumak için bir
hareketlilik başlayınca hemen “dış güçler” yalanının yeniden dolaşıma
sokulduğunu görüyoruz. Bergama köylülerinin altın madeni karşıtı mücadelesinin
önemli oranda bu yöntemle sönümlendirilmesinden beri bu “psikolojik harp
tekniği” belli başlı ekoloji mücadeleleri için hep gündeme getirilmiştir.
Fotoğraf: Evrensel
PSİKOLOJİK SAVAŞ!
30 Temmuz 2019 tarihli yerel Boğaz Gazete’de “Çanakkale’yi
bekleyen tehlike” başlığı ile verilen haber işte bu psikolojik algı
operasyonunun bir ürünü. “Çamur at izi kalsın” mantığı bir yana medya ve
devletin ilgili kurumları tarafından desteklenen bu algı operasyonları her
dönem kendisine kullanışlı ‘uzman’lar bulmuştur. Haberde görüşleri olan
‘psikolojik algı uzmanı stratejik iletişim danışmanı’ Sevda Güner bugün bu
rolde. AKP’nin AK Kadrolar sayfasında geniş bir özgeçmişi de bulunan Güner, bu
partide Çankaya ilçe başkan yardımcılığı, belediye başkan aday adaylığı ve
AR-GE başkanlığı gibi pozisyonlarda bulunmuş. Güner’in “Küresel siyasette
psikolojik savaş” adlı bir kitabı da bulunmakta.
ETKİ AJANI
Güner’in, Boğaz Gazete'de Çanakkale’deki altın madeni karşıtı
mücadeleye ve genel anlamda çevre mücadelelerine yaklaşımına dair yorumlarına
baktığımızda “psikolojik algı uzmanı” sıfatını ne kadar da hakkettiğini
görebiliyoruz. Gerçekten de hemen hemen bütün cümlelerinde bilgi, belge ve
olguları belli bir algıyı yaratabilmek için çarpıtan bir algı uzmanlığı var.
Uzmandan çok ‘etki ajanı’ tarzı bu oysa.
Yıllar önce Bergama köylü hareketine karşı kaynatılan cadı
kazanına yazdığı “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası” kitabıyla bir yığın odun
taşıyan Necip Heblemitoğlu’nun misyonunu Kaz Dağı’nı koruma mücadelesine karşı
bugün de AKP’li Sevda Güner devralmış görünüyor.
Tüm bu “dış güçler” çamurunu belgeleriyle deşifre eden 2011
tarihinde Evrensel Basım Yayın tarafından çıkarılan “Kuyudaki Taş - Alman
Vakıfları ve Bergama Gerçeği” kitabı bugün Kaz Dağı’nda ortaya konmak istenen
bu ‘kullanışlı yalan’a karşı da güncelliğini koruyor.
https://www.evrensel.net/yazi/84486/kaz-dagi-su-ve-vicdan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder