9 Eylül 2012 Pazar

İtaatsiz bilim insanlarına…


Özer AKDEMİR
Karaburun Bilim Kongresi bu yıl “Kapitalizmin kıskacında, doğa, toplum ve teknoloji” temasıyla yapılıyor. Bu satırların yazıldığı zaman kongrenin üçüncü gününün oturumları devam ediyordu.
Kongre tanıtım kitapçığının kapağındaki Theodor Adorno’nun “Bilim itaatsiz olana ihtiyaç duyar” sözü kongrenin niteliğini de anlatıyor aslında. Bu yıl 7. si yapılan kongre bir anlamda itaatsiz bilim insanlarının bir araya geldikleri bir buluşma durumunda.
İktidarın ve onun üniversiteler üzerindeki kontrol aygıtı YÖK’ün basıklarına rağmen bu bir avuç “itaatsiz bilim insanı” bilimsel özerklikte ve bilim insanı duruşunda ısrar ediyorlar yıllardır. Aslında bilim insanı olmanın gereği olan bu dik duruşun bedellerini de ödüyorlar. Çünkü, zamana ve zulme teslim olmamak, dik durmak bedel ödemeyi gerektirmiştir her dönemde.
Ortaçağdaki Engizisyon mahkemelerine ve onunla özdeşleşen Galileo’nun yargılanmasına gitmeye gerek yok. Aradan geçen yüzyıllar sonra bile hala bilim insanları egemen görüşe ve iktidara aykırı açıklamaları nedeniyle yargılanıyorlar, ceza alıyorlar, cezaevlerine konuyorlar.
Kocaeli Üniversitesi Halk Sağlığı Bölümü Öğretim üyesi Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu’nun Dilovası’ndaki sanayi kuruluşlarının yarattığı kirliliğin insan sağlığına etkileri konusundaki bilimsel araştırması sonrası başına gelenler, engisizyon mahkemelerinden günümüze değişen pek bir şey olmadığının da bir kanıtı gibi. Kuralsız ve çarpık sanayileşmenin bebeklerin ilk kakasında ve anne sütünde bile yoğun bir ağır metal kirliliği yarattığını bilimsel yöntemlerle ortaya koyan Hamzaoğlu, bu ‘suçu’nu iktidarın ve YÖK’ün şimşeklerini üzerine çekerek ödedi. Hakkında üniversite tarafından soruşturma açılırken (bilimsel bilgiyi kamuoyu ile paylaştı gerekçesiyle), hükümet yetkilileri ve bürokratlarının da hakaret ve davalarına muhatap oldu.
Hamzaoğlu ve ona destek veren bir avuç bilim insanı, yüzyıllar önce bilimi savunanlarda olduğu gibi yılmadılar ve bilime, bilim insanı kimliği ve onuruna karşı başlatılan bu ‘linç’ kampanyasına direndiler. Hala da direniyorlar…
Doğanın katline ve talanına karşı şirketlerin aleyhine bilimsel bilgilerini ortaya koyanlar, hazırladıkları bilirkişi raporları ile ekolojik yıkıma karşı uyarılarını sıralayan bilim insanları bu duruşlarının bedelini hep ödemek durumunda bırakıldılar.
Bergama’da Eurogold tarafından işletilmek istenen altın madeninin ilk ÇED dosyasına imza koymayan (ki dosyanın ABD kökenli şirketin uzmanlarınca hazırlandığı sonradan ortaya çıkmıştı) bilim insanlarının uğradığı haksızlıklar Karaburun’daki oturumlarda da dillendirildi.
Efemçukuru Altın Madeni ile ilgili hazırlanan bilirkişi raporunda maden işletmesinin İzmir’in içme sularına arsenik karıştıracağını yazan Prof. Dr. Şevki Filiz’in bir daha bilirkişi olamaması (şirketler aleyhine rapor yazan diğer bilim insanları gibi) ilk akla gelenlerden birisi.
Yine Bergama Ovacık altın madeni çevresindeki içme sularında yapılan analizlerde arsenik miktarının normalin 22 katı olduğunu ortaya koyan Ege Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Emür Henden ve ekibinin uğradığı baskıları da burada anmak gerekiyor.
Karaburun Bilim Kongresi’nin bu yılki temasına adını veren “Kapitalizm kıskacında, doğa, toplum ve teknoloji” başlıklı oturumun bir diğer adı ise “Müge Tuzcuoğlu oturumu” idi. Kamuoyunda ‘taş atan çocuklar’ olarak da bilinen Doğu-Güneydoğu bölgesindeki adı konulmamış savaştaki çocukları inceleyen sosyolog/gazeteci Tuzcuoğlu 8 Mart 2012 yılında Diyarbakır’da tutuklanmıştı. Kamuoyuna KCK operasyonu olarak duyurulan bu tutuklamanın gerekçeleri, tıpkı gazeteciler Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın bir yıl tutuklu kalmalarına neden olan Ergenekon/Oda Tv dosyası gibi ‘hukuksal olmaktan öte siyasal’ olarak değerlendirildi.
HES karşıtı mücadeleye verdiği bilimsel destek ve sermayenin saldırılarına karşı halkın yanındaki tutumu ile AKP’li bakanların tepkilerine hedef olan Prof. Dr. Beyza Üstün de Müge Tuzcuoğlu oturumundaki konuşmacılardan birisiydi. Tüm canlıların ortak yaşam alanları olan derelere, meralara, ormanlara, ovalara, kıyılara ve dağlara yönelik sermayenin gün geçtikçe yoğunlaşan saldırılarına dikkat çekti Beyza hoca. Konuşmasında bunların nasıl önleneceğine dair görüşlerini de aktardı. “İtaatsiz bilim insanları”na adadığımız bu yazıdaki son sözü onun cümleleri ile bitirelim; “bu yıkıma yaşamını, emeğini, doğayı kapitalizme karşı koruyan halkın mücadelesi karşı koymaktadır, koyacaktır. Mücadele şirketler doğadan elini çekene kadar sürecektir”.

http://www.canakkaledesin.com/?p=1507

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...