Özer Akdemir
“Buraları yakında yakarlar demiştim. Ancak, bunun iki gün sonra olabileceğini düşünmemiştim”.
Bu sözler TBMMO Orman Mühendisleri Odası eski Genel Başkanı Salih Sönmezışık’a ait. Kazdağlarındaki yangınla ilgili görüştüğüm Sönmezışık, telefonda söyledi bunları.
İstanbul’daki bir toplantıdan çıkıp sorularımı yanıtlama nezaketi gösteren Sönmezışık başka şeylerde söyledi. Önemli iddialar ortaya attı, bir yerleri işaret ederek, yangının kesinlikle sabotaj olduğunu ileri sürdü.
İşte Sönmezışık’ın söyledikleri;
“Yangından iki gün önce o bölgeleri dolaştım. Yeni açılan işletmeleri görmek ve eski maden ocaklarınadaki son durumu tespit etmek istiyordum. 9 Eylül günü Havran’dan Kalkım’a doğru ilerlerken Tepeoba’daki madene uğrayıp, oradaki doğa kıyımını görüntüledim. Maden çevresindeki ormanlara bakarken, “Çok yakında buraları da yakarlar” diye aklımdan geçmişti.”
Sönmezışık’ın, korktuğunun başına gelmesi çok uzun sürmemiş. Bu geziden İstanbul’a döndükten iki gün sonra, tam da aklından geçirdiği yerlerde yangın çıktığını duymuş televizyonlardan.
Kazdağlarında 2009 yılında çıkan orman yangınını “sabotaj” olduğunu ileri sürdüğü bir rapor hazırlayan Sönmezışık, bu son yangının da sabotaj sonucu çıkarıldığından emin;
“Kesinlikle sabotaj! Bir kere yangının akşamüstü çıkması ilginç. Sabotaj olan bütün yangınlar akşamüzeri çıkar ki sabaha kadar müdahale edilemesin diye. Yine yangının rüzgarlı bir güne denk getirilmesi de düşündürücü. Üstelik yangın Thebe antik kentine ve yerleşim yerlerine yakın konumda çıkarılması da manidar. Boşaltılan Tepeoba köyü madene karşı mücadele eden bir köydü. Bu da çok anlamlı geliyor bana”.
Yangınla ilgili Orman idaresindeki eski meslektaşlarından bilgi edinmek isteyen Sönmezışık, buradan bilgi alamayınca yöre köylülerini aramışlar. Köylüler yangının aynı anda 3-4 yerde birden başladığını anlatmışlar kendisine.
Ekim 2009 yılında Hayat Televizyonu Çepeçevre Yaşam Programı çekimleri için Thebe antik kentine gitmiştik. Tepeoba köyü kahvesinde kısa bir çay molasının ardından çıktığımız yolda sık ormanların içinden geçerek ulaşmıştık Thebe’ye. Yol boyu birçok maden sondaj kuyusu ile karşılaşmıştık. Yanımızda bizlere eşlik eden Ulusal Zeytin Zeytinyağı Konseyi Yönetim Kurulu üyesi Murat Narin’in de benzer şeyler söylediğini anımsıyorum. “Yakında bu ormanlar ya kesilir olmadı bir yangınla temizlenir”!
Almanya’da yaşayan Arkeolog Erol Özkan, Kazdağlarına aşık insanlardan birisi. Bölgede henüz keşfedilmemiş, bilimsel çalışma yapılmamış onlarca antik kent bulunduğunu anlatan Özkan’ın adeta kendinden geçerek anlattığı antik kentlerden birisi de Thebe antik kenti idi.
Yangından sonra Erol Özkan bakın neler yazmış; “Troas bölgesinin en gizemli antik yerleşimlerinden biri olan Thebe antik kenti civarındaki yangın son derecede düşündürücüdür. Hacıaslanlar Köyü ile Tepeoba köyü arasında yer alan eski kent yıkılarına ait sur duvarları ve bina izleri de acımasızca yok edildi .. Birde bu son yangından sonra orada eski kent alanına ait izleri bulmakta zor. Halk dilinde “kumlucalar” olan ören yerinde çok sayıda soyulmuş mezar ve duvar izlerini yıllar önce fotoğraflamıştım! Zira Güney ´Troas in bu en güzel köşesi de göz göre göre yasam yok ediliyor.”
Çanakkale Çevre Platformu Sözcüsü Hicri Nalbant, Çamyurt Altın madeni ile ilgili toplantıların yapıldığı bir sırada bölgede çıkan yangının kendilerinde “Acaba madencilerin parmağı var mı?” şüphesi uyandırdığını söylüyor. “Şirketler izinlerini tamamlıyor. Buralara işletme tesislerini kurabilmek için bölgedeki ormanlık alanların kesimi gerekiyor. Madene karşı çıkan yöre köylüleri ağaçları kesmeye yanaşmıyor. Bu bölgede çıkan yangın, ‘madenciler köylülere yaptıramadıklarını bu sayede mi yerine getiriyorlar’ düşüncesini geliştiriyor bizde” diyor Nalbant.
Bu iddialar kanıtlanabilir mi? Sıkı bir araştırma ile yangınla ilgili soru işaretleri ortadan kaldırılabilir. Ancak şu bir gerçek ki artık bu noktada çizgi aşılmıştır.
Kazdağlarında altın işletmeciliğine yöre köylüleri karşı. Madenci şirketlere güven ise hiç yok. Bu güvensizlik onlara karşı gelişen psikolojik eşiğinde aşımını beraberinde getiriyor. Artık her olumsuz olayın ardında, her yangında, her sakat doğumda, suların her kirlenmesin de, havadaki her sıra dışı olayda bu madencilerin izini görecektir yöre köylüsü.
Bergama süreci ile başlayan ve Kışladağ’la devam eden altın işletmeciliğinin ülkemizdeki siciline baktığımızda, Kazdağı köylülerinin bu şüphelerinde ve öfkelerinde haklılık payının son derece yüksek olduğunu söyleyebiliriz.
Kazdağları ve bu dağlarda yaşayan halka huzur, dağların karnı yarılıp koynunda var ettiği değerler yağmalanmadığı zaman gelecektir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder