KUYUDAKİ TAŞ-3
Özer Akdemir
Hablemitoğlu’nun
kitabındaki en önemli belge kitabın 71. sayfasında yer alan “Türkiye Altın
Konsepti” adlı belgedir. “Bergama Operasyonu’nun Çerçevesi” başlığı ile sunulan
belgenin, ocak 1990 yılında Federal Alman İktisadi İşbirliği ve Kalkınma
Bakanlığı tarafından yayınlandığı belirtiliyor. Belgenin içeriğine geçmeden
önce belge sonunda verilen 63 no’lu dipnota gidelim. Dipnotta aynen şunlar
yazmakta; “Konseptin matbu nüshası ve çevirisi, İsveç’te yaşayan Prof. Dr.
Metin Deliormanlı (altını biz çizdik. Özer Akdemir) tarafından ülkemizdeki tüm
ilgili birimlere gönderilmişse de, kontr-espiyonaj (karşı casusluk Ö.A.)
kapsamında Alman istihbaratçılarına karşı alınmış –izleme dışında- somut bir
tedbire tesadüf edilmemiştir…”
Kitabın omurgasını oluşturan, en önemli delil konumundaki bu
belgenin bazı kısımları şöyle;
a) Eurogold Şirketince Bergama-Ovacık’da bulunduğu açıklanan altın yatağı, Almanya açısından göz ardı edilmemesi gereken çok önemli bir gelişme olarak algılanmalıdır. Yakında, altın arama faaliyeti sürdüren diğer yabancı şirketlerin yeni yeni altın yataklarını açıklamaları beklenmektedir. Böylece Türkiye, Bergama’dan Truva’ya kadar uzanan Ege hattındaki onlarca altın yatağının peş peşe bulunmasına ilişkin açıklamalarla olumlu yönde sarsılacaktır. Aynı sarsıntı kaçınılmaz bir biçimde ve olumsuz yönde Alman ekonomisinde de kendini hissettirecektir. Bölgede ekonomik ve siyasal istikrarsızlığını koruyan ve sürdüren bir Türkiye, Almanya açısından yaşamsal önem taşımaktadır. Mevcut statükoyu değiştirebilecek tüm gelişmeler ‘tehdit’ ve ‘risk olarak algılanmalı ve önlem senaryoları hazırlanarak en pratik ve rasyonel biçimde uygulamaya konmalıdır.
b) Türkiye’de altın aramayı ve üretmeyi baştan durdurmak için radikal çevreciliğin tüm söylem ve eylemleri yaşama geçirilecektir. Bu iş için FIAN görevlendirilmiştir….
Heinrich Böll ve Gustav Stresemann Vakıflarınca da her türlü lojistik destek faaliyeti yürütülecektir… Üniversitelerin kimya, çevre ve maden mühendisliği bölümlerinden Türkiye’de alan çalışması yapabilecek deneyimli akademisyenler talep edilecektir…
c) Pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’deki nasyonalistlerin, fundamentalistlerin ve de merkez sağda yer alanların çevreciliğe karşı ilgi ve duyarlılıkları bulunmamaktadır. Kitlesel eylemlerin gerçekleştirilmesi için Bergama’da öncelikle üç Tahtacı-Alevi-Çepni köyü, merkez üssü olarak kullanılacaktır.
a) Eurogold Şirketince Bergama-Ovacık’da bulunduğu açıklanan altın yatağı, Almanya açısından göz ardı edilmemesi gereken çok önemli bir gelişme olarak algılanmalıdır. Yakında, altın arama faaliyeti sürdüren diğer yabancı şirketlerin yeni yeni altın yataklarını açıklamaları beklenmektedir. Böylece Türkiye, Bergama’dan Truva’ya kadar uzanan Ege hattındaki onlarca altın yatağının peş peşe bulunmasına ilişkin açıklamalarla olumlu yönde sarsılacaktır. Aynı sarsıntı kaçınılmaz bir biçimde ve olumsuz yönde Alman ekonomisinde de kendini hissettirecektir. Bölgede ekonomik ve siyasal istikrarsızlığını koruyan ve sürdüren bir Türkiye, Almanya açısından yaşamsal önem taşımaktadır. Mevcut statükoyu değiştirebilecek tüm gelişmeler ‘tehdit’ ve ‘risk olarak algılanmalı ve önlem senaryoları hazırlanarak en pratik ve rasyonel biçimde uygulamaya konmalıdır.
b) Türkiye’de altın aramayı ve üretmeyi baştan durdurmak için radikal çevreciliğin tüm söylem ve eylemleri yaşama geçirilecektir. Bu iş için FIAN görevlendirilmiştir….
Heinrich Böll ve Gustav Stresemann Vakıflarınca da her türlü lojistik destek faaliyeti yürütülecektir… Üniversitelerin kimya, çevre ve maden mühendisliği bölümlerinden Türkiye’de alan çalışması yapabilecek deneyimli akademisyenler talep edilecektir…
c) Pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’deki nasyonalistlerin, fundamentalistlerin ve de merkez sağda yer alanların çevreciliğe karşı ilgi ve duyarlılıkları bulunmamaktadır. Kitlesel eylemlerin gerçekleştirilmesi için Bergama’da öncelikle üç Tahtacı-Alevi-Çepni köyü, merkez üssü olarak kullanılacaktır.
BELGENİN PEŞİNDE
Kitabı okuyan birinin hemen gözüne çarpan bu belge,
doğrulanması durumunda iki ülkede diplomatik krize yol açacak kadar önemlidir.
Aralarında benim de bulunduğum birçok kişi kitabı okur okumaz bu belgenin
peşine düştü.
Kitap elime geçtikten sonra çok kısa bir sürede okuyup, kitapla birlikte içinden çıkan kartvizitten Hablemitoğlu’nu aramıştım. Kendisine kitabını okuduğumu ve kitaptaki iddialarla ilgili kendisine bazı sorular sormak istediğimi söyledim. Kendisi ise bana şu an tam anımsayamayacağım Antalya taraflarında bir ilçe de (Side ya da Kemer olabilir) tatilde olduğunu, Ankara’ya dönüşte görüşebileceğimizi söylemişti. Daha sonra kendisiyle görüşme olanağım olmadı.
Kitap elime geçtikten sonra çok kısa bir sürede okuyup, kitapla birlikte içinden çıkan kartvizitten Hablemitoğlu’nu aramıştım. Kendisine kitabını okuduğumu ve kitaptaki iddialarla ilgili kendisine bazı sorular sormak istediğimi söyledim. Kendisi ise bana şu an tam anımsayamayacağım Antalya taraflarında bir ilçe de (Side ya da Kemer olabilir) tatilde olduğunu, Ankara’ya dönüşte görüşebileceğimizi söylemişti. Daha sonra kendisiyle görüşme olanağım olmadı.
BÖYLE BİR BELGE YOK!
Bu belgenin peşine Alman Casusluğu Davasına bakan Ankara DGM
de düştü. DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel’in Bergama mücadelesinin önde gelen
isimleri ve bazı Alman Vakfı temsilcileri hakkında Hablemitoğlu’nun kitabına
dayanarak “Gizli ittifak oluşturmak” suçlamasıyla hazırladığı iddianamesiyle
açılan davada, mahkeme Dışişleri Bakanlığından “Türkiye’de Altın
Konsepti”nin yanı sıra Freidrich Ebert Vakfının hazırladığı “Almanya’da İslami
Örgütler” başlıklı raporların temin edilmesini ister. DGM’nin bu bilgi talebine
B. 05.1.EGM.0.14.05.02/b sayılı 25.04.2002 tarihli Emniyet Genel Müdür
Yardımcısı Ramazan Er imzası ile gönderilen yazıda her iki rapor ile ilgili şu
bilgiler veriliyordu;
“…..Almanya’da İslami Örgütler (İslamiche Organisationen in Deutscland) adlı çalışmanın, anılan vakfın... İnternet sitesinden temin edilmesinin mümkün olduğu;
Federal Alman Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Yardımı Bakanlığınca hazırlandığı belirtilen, “Türkiye’de Altın Konsepti” isimli raporla ilgili Berlin Büyükelçiliğimizce yapılan araştırmada, herhangi bir bilgi veya kayda rastlanılmadığı…” dile getiriliyor.
“…..Almanya’da İslami Örgütler (İslamiche Organisationen in Deutscland) adlı çalışmanın, anılan vakfın... İnternet sitesinden temin edilmesinin mümkün olduğu;
Federal Alman Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Yardımı Bakanlığınca hazırlandığı belirtilen, “Türkiye’de Altın Konsepti” isimli raporla ilgili Berlin Büyükelçiliğimizce yapılan araştırmada, herhangi bir bilgi veya kayda rastlanılmadığı…” dile getiriliyor.
Hablemitoğlu’nun ‘Alman Vakıfları Almanya’nın ekonomik
çıkarları için, Bergama köylülerinin altın madeni karşıtı mücadelesini
kışkırtıyor’ tezinin ana dayanağı olan belge yok!.. Bu rapor, ne Hablemitoğlu
yaşarken, ne mahkeme aşamasında, ne de günümüze kadar geçen süreç içerisinde
ortaya çıkmış değil…
METİN DELİORMANLI DİYE BİRİ YERYÜZÜNDE YOK!
Belge gibi, Hablemitoğlu’nun kitabındaki 63 No’lu dipnotta
geçen ve raporu Türkiye’de “tüm ilgili birimlere” ilettiği ileri sürülen Prof.
Dr. Metin Deliormanlı diye birisi de bulunamadı! Gazeteci Aydın Engin, belgeyi
sızdırdığı ileri sürülen Prof. Dr. Metin Deliormanlı ile ilgili araştırma içine
girmiş ve bunun için Cumhuriyetin Avrupa’daki muhabirlerinden yardım istemiş.
Sonuç; koca bir sıfır!.. Ne İsveç’te, ne Türkiye’de, ne de Avrupa’nın başka bir
yerinde Prof. Dr. Metin Deliormanlı diye bir kişinin yaşadığına dair en ufak
bir bulgu elde edilemedi. .
Prof. Dr. İsmail Duman, Gazeteci Musa Ağacık’la yaptığı
söyleşide bu durumu dile getirir; “Kitabı yazmaya yol açan en önemli belgeyi
gönderdiği iddia edilen ve İsveç’te yaşadığı ileri sürülen Profesör Dr. Metin
Deliormanlı diye biri yeryüzünde yok!”.
Musa Ağacık, İsmail Duman’ın bu sözlerini Hablemitoğlu’na da
aktarır ve belgeyi sorar. Hablemitoğlu’nun yanıtı ise yine topu taca atan
cinsten olur;
Hablemitoğlu: “İsmail Duman benim olmadığım bir mekanda yalan söylemiştir. Kendisi Türkiye’de altın konusunda Alman derin devletinin en üst makamlarıyla ilgili olarak paslaştığı, iş birliği yaptığı ve organik ilişkide bulunduğu kişidir!
- Ağacık: Belgeniz nedir?
- Hablemitoğlu: Hiç şüphesiz elimde kendisiyle ilgili olarak mahkemeye sunacağım belgeler bulunmaktadır.
- Ağacık: Prof. Metin Deliormanlı gerçek mi?
- Hablemitoğlu: Söz konusu kişinin gerçek olduğu mahkeme aşamasında ortaya çıkacaktır.”
Hablemitoğlu: “İsmail Duman benim olmadığım bir mekanda yalan söylemiştir. Kendisi Türkiye’de altın konusunda Alman derin devletinin en üst makamlarıyla ilgili olarak paslaştığı, iş birliği yaptığı ve organik ilişkide bulunduğu kişidir!
- Ağacık: Belgeniz nedir?
- Hablemitoğlu: Hiç şüphesiz elimde kendisiyle ilgili olarak mahkemeye sunacağım belgeler bulunmaktadır.
- Ağacık: Prof. Metin Deliormanlı gerçek mi?
- Hablemitoğlu: Söz konusu kişinin gerçek olduğu mahkeme aşamasında ortaya çıkacaktır.”
MADENİN ‘KARA KUTUSU’
Bu sahte belgeleri Hablemitoğlu nasıl elde etti ya da kimler
bu belgeleri kendisine verdi şu an için, bilmiyoruz ama Hablemitoğlu’nun Ovacık
Altın Madeni hakkındaki bilgileri kimden aldığını biliyoruz. Bu kişi kurulduğu
1989 yılından 1999 yılına kadar madende Halkla İlişkiler Müdürlüğü yapan ve bir
anlamda ‘madenin kara kutusu’ olan Maden Mühendisi Hasan Gökvardar. Hasan
Gökvardar, daha sonra basına ve Ankara DGM’ye de anlatacağı madenle ilgili
birçok bilgiyi, bu arada Hablemitoğlu’nun kitabı ile ilgili bildiklerini, ilk
olarak Bergama’daki Kuzey Ege gazetesine ve Evrensel gazetesi muhabiri olarak
bana anlatmıştı.
SUİKAST GÜNÜ İKİ ‘TESADÜF’
Hasan Gökvardar, o günlerde gündeme yeni yeni oturan Necip
Hablemitoğlu’nun yazdığı kitapla ilgili çok önemli bilgiler aktardı. Bu
bilgileri daha sonra İzmir Barosunda kamera karşısında da tekrarladı.
Gökvardar’ın barodaki bu görüşmeden çok önceleri, altın
madeni ile ilgili Evrensel’e anlattıkları o kadar önemliydi ki,
Hablemitoğlu’nun kitabı ile ilgili anlattıklarının gazeteye haber olması
madenle ilgili diğer haberlerin çıkmasından sonraya kaldı. Haber, manşetten
görülebilmesi için bir gün ertelendi. İşte o ertelendiği günün akşamı
Hablemitoğlu öldürüldü! O gün aynı zamanda, Hasan Gökvardar’ın İzmir Barosunda,
bir grup avukatın olduğu, kamera çekimi yapılan bir ortamda, madenle ve
Hablemitoğlu’nun kitabı ile ilgili bildiklerini anlattığı gündü…
Hablemitoğlu madene iki kez geldi
İşte Hasan Gökvardar’ın Hablemitoğlu’nun kitabı ile ilgili anlattıkları:
“Bir sohbet sırasında Sn. İsmet Sivrioğlu, Bergama Yöresinde halkla beraber madene karşı demokratik bir mücadele sürdüren kişileri karalamak, bu hareketleri önlemek amacıyla Sn. Hablemitoğlu’ya Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası ismi altında bir kitap hazırlattıklarını, bu kitabın yazılması konusunda şirket arşivinden Sn.Hablemitoğlu’ya gereken bilgilerin aktarıldığını, kitabın basımını finans ettiklerini, dağıtımının ise maden işletmesi tarafından yapılacağını söylemişti”.
“Hablemitoğlu madene toplam iki kez geldi. Birisinde ben görüşemedim, Orhan Güçkan’la gelmiş. Konuşup gitmişler. İkinci geldiğinde şirketin bir toplantısı vardı. Hablemitoğlu Hayri Öğüt’le beraber benim odama geldi. 5 saat kadar yanımda kaldı. Ben ona tüm gazetelerde şimdiye kadar çıkan haberleri fotokopi yaptım. Yaklaşık 7-8 klasör fotokopi hazırladık. TÜBİTAK raporunu aldı, birkaç tane devlete verdiğimiz taahhütler falan, bu tür belgeleri aldı.”
Gökvardar, Hablemitoğlu ile yaptıkları bu son görüşmenin ardından iki ay geçmeden Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası kitabının çıktığını söylüyordu. Madenin Eski Yöneticisi Gökvardar, kitabın finansmanı konusunda da çarpıcı iddialar ortaya atıyordu;
“Hablemitoğlu’ya şirket tarafından bir miktar para verildi ama miktarını bilemiyorum. Ama kitap her şeyiyle, A’dan Z’ye şirket tarafından finanse edildi. Adreslere dağıtımına kadar. Çünkü kitaplar basılınca hepsi önce İzmir ve Bergama’daki şirketin bürolarına geldi. bürodan kolilere koyduk, gideceği yerlere gönderildi. Çok gelmişti koli koli. Ben bile tanıdıklara 40-50 tane dağıtmışımdır. Kitap işletmenin Ankara, İzmir ve Bergama bürolarından postayla ve elden verilmek suretiyle tüm kamu kuruluşu yetkililerine, sivil toplum kuruluşlarına dağıtıldı. Benim büromda bile dağıtılmak üzere 20-30 kadar vardı.”
Hablemitoğlu madene iki kez geldi
İşte Hasan Gökvardar’ın Hablemitoğlu’nun kitabı ile ilgili anlattıkları:
“Bir sohbet sırasında Sn. İsmet Sivrioğlu, Bergama Yöresinde halkla beraber madene karşı demokratik bir mücadele sürdüren kişileri karalamak, bu hareketleri önlemek amacıyla Sn. Hablemitoğlu’ya Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası ismi altında bir kitap hazırlattıklarını, bu kitabın yazılması konusunda şirket arşivinden Sn.Hablemitoğlu’ya gereken bilgilerin aktarıldığını, kitabın basımını finans ettiklerini, dağıtımının ise maden işletmesi tarafından yapılacağını söylemişti”.
“Hablemitoğlu madene toplam iki kez geldi. Birisinde ben görüşemedim, Orhan Güçkan’la gelmiş. Konuşup gitmişler. İkinci geldiğinde şirketin bir toplantısı vardı. Hablemitoğlu Hayri Öğüt’le beraber benim odama geldi. 5 saat kadar yanımda kaldı. Ben ona tüm gazetelerde şimdiye kadar çıkan haberleri fotokopi yaptım. Yaklaşık 7-8 klasör fotokopi hazırladık. TÜBİTAK raporunu aldı, birkaç tane devlete verdiğimiz taahhütler falan, bu tür belgeleri aldı.”
Gökvardar, Hablemitoğlu ile yaptıkları bu son görüşmenin ardından iki ay geçmeden Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası kitabının çıktığını söylüyordu. Madenin Eski Yöneticisi Gökvardar, kitabın finansmanı konusunda da çarpıcı iddialar ortaya atıyordu;
“Hablemitoğlu’ya şirket tarafından bir miktar para verildi ama miktarını bilemiyorum. Ama kitap her şeyiyle, A’dan Z’ye şirket tarafından finanse edildi. Adreslere dağıtımına kadar. Çünkü kitaplar basılınca hepsi önce İzmir ve Bergama’daki şirketin bürolarına geldi. bürodan kolilere koyduk, gideceği yerlere gönderildi. Çok gelmişti koli koli. Ben bile tanıdıklara 40-50 tane dağıtmışımdır. Kitap işletmenin Ankara, İzmir ve Bergama bürolarından postayla ve elden verilmek suretiyle tüm kamu kuruluşu yetkililerine, sivil toplum kuruluşlarına dağıtıldı. Benim büromda bile dağıtılmak üzere 20-30 kadar vardı.”
Altıncı şirketin Halkla İlişkiler Uzmanı Nurettin Turgut,
Hablemitoğlu’nun kitabının 10 bin adet bastırıldığını ve posta yoluyla tüm
Türkiye’deki kamu yetkililerine, üniversite hocalarına gönderildiğini
söylüyordu.
Görünen o ki, ağustos 2001’de basılan kitabın en büyük
alıcısı, kolilerce kitabı madene getirten Normandy altın şirketiydi….
BELGELERİ HABLEMİTOĞLU’NA KİM VERDİ?
Biz yine izini sürdüğümüz ve ulaşamadığımız sahte belgeye ve
belgeyi sızdıran hayali kişiye dönecek olursak; Hablemitoğlu’nun bu belgeyi
kendisinin uydurmuş olma olasılığının son derece düşük olduğunu düşünüyorum.
Öyleyse bu belgeyi Hablemitoğlu’na kim verdi?
Öldürülmeden önce Hablemitoğlu’nun bir hayli düşman
kazandığı bilinen bir gerçek. Hablemitoğlu, Fethullahçılardan, şeriatçı
kesimlere, ‘radikal sol’ örgütlerden, Almanlara, eski MİT’çilere kadar geniş
bir çevrede düşmanlarının olduğunu birçok yerde söyledi, yazdı.
Mehmet Eymür’ün, Hablemitoğlu’nun MGK Genel Sekreterliğine
bağlı Toplumla İlişkiler Biriminde (TİB) çalıştığına yönelik görüşleri yazının
ilerleyen bölümünde daha açıktır; “Bu kişinin Devlet Bakanı Prof. Dr.
Abdülhaluk Çay ile enişte-kayınbirader ilişkisi olduğu da söyleniyor.
Üniversite hocalığı kimlere kalmış, Atatürk dönemini araştırma ve genç
beyinlere anlatma kimlerin diline bırakılmış, gerisini de sizler bulun.` Ben
Dr. Necip Hablemitoğlu`nun kim ve ne olduğunu çözdüm. Ya siz?”.
Mehmet Eymür, Hablemitoğlu’nun TİB’de görevli olduğunu ve bu
yazıları da oradan gelen istihbari bilgilerle yazdığını ileri sürüyor. Bergama
köylülerinin altın madenine karşı verilen psikolojik savaşta Hablemitoğlu’nun
yazdığı kitap ve sonrasında ortaya koyduğu düşüncelere baktığımızda, bu çok da
uzak bir ihtimal gibi gelmiyor. TİB’in başında bulunan Eski MHP milletvekili
Abdülhaluk Çay’ın, Hablemitoğlu’nun akrabası olduğunu düşünürsek, bu ilişki
biraz daha anlam kazanıyor. Buna karşın Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde bu
konuyu sorduğum MGK Genel Sekreterliğinin e-posta yolu ile gelen 23 Şubat 2011
tarihli resmi yazısında “Dr. Necip HABLEMİTOĞLU Milli Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliğinde görev yapmamıştır” deniyor.
EGEÇEP KURULTAYINDA TARİHİ TANIKLIK
Hablemitoğlu’nun kitabı ile ilgili çok önemli bir tanıklığı
olan, Gazeteci Aydın Engin de kitaptaki bu belgenin peşine düşenlerden. 19-20
Şubat 2011 tarihleri arasında İzmir’de gerçekleştirilen EGEÇEP (Ege Çevre ve
Kültür Platformu) toplantısında uzun uzun bu tanıklığını anlatan Engin,
kitaptaki bu belgenin ve belge ile ilgili dipnotun kitabın en önemli yönünü
oluşturduğunu söyledi. Engin, Bergama süreci ile ilgili yazıları nedeniyle en
üstten, MGK’dan gelen tehdit ve hakaretlere rağmen belgenin peşine düşmüştür.
EGEÇEP Kurultayının birinci gününde verilen öğle arasında, Kurultayın yapıldığı
Tepekule Kongre Merkezinin terasında bu uğraşları ile ilgili şunları
anlatmıştı: “Bu belge ile ilgili Hablemitoğlu’nu telefonla iki kere
aradım. İlk aradığımda bana evraklarının çok dağınık olduğunu, belgeyi hemen
bulamayacağını ama kendisini bir hafta on gün içerisinde tekrar aramamı,
belgeyi mutlaka bana ileteceğini söyledi. Bir hafta sonra bu sefer evinden
aradım. Eşi olduğunu sandığım bir kadın açtı telefonu. Kendimi tanıtıp Necip
Bey’le görüşmek isteğimi söylediğimde, 10 saniye kadar bir sessizlik oldu. Daha
sonra ise Necip Bey’in evde olmadığı söylendi. Ben, Necip Bey’in benimle
görüşmek istememesine yorumladım bu sessizliği.”
YARIN: Hablemitoğlu'nu kim finanse ediyor?
YARIN: Hablemitoğlu'nu kim finanse ediyor?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder