16 Ocak 2013 Çarşamba

Kuyudaki Taş / Giriş - Alman vakıfları ve Bergama gerçeği




GİRİŞ

Özer Akdemir

Başbakan Erdoğan’ın Alman Vakıflarının PKK ve CHP’ye para aktardığı ile ilgili sözleri, eski bir tartışmayı yeniden gündeme getirdi. Aslında Erdoğan’ın çıkışı, 9 yıl önce ortaya konan oyunun etkilerin hala sürdüğünü ortaya koyuyordu. Dokuz yıl önce kuyuya taşı atanlar bundan o kadar memnun kaldılar ki, yılda bir iki kez bu taşı hatırlatmaktan adeta zevk alıyorlar. Oysa, hem o atılan taş, hem ortaya konan oyunun kendisi birçok yalan üzerine kurulu idi ki, yalanların ömrü de sonsuz değildir..

1989 yılından itibaren topraklarında yapılmak istenen siyanürlü altına karşı direnen Bergama köylülerinin mücadelesi, sadece yaşam alanlarını koruma sınırlarını aşmaya başladığında müdahale geldi. Ülke genelinde bastırılan toplumsal muhalefet üzerindeki bu basık ortamını kıran Bergama Köylüleri, çevre kaygısı ile giriştikleri mücadelenin bir süre sonra anti-emperyalist bir çizgiye evirildiğine tanıklık ettiler. “Bergama üniversitesi” artık sadece altın madenine karşı değil, savaşa, zamlara, emeğe yönelik baskılara karşıda sesini çıkarmaya başlamıştı. Yüzlerce köylü, Ankara’da, İstanbul Boğaz Köprüsünde, İzmir’de yarı çıplak “savaştan utanıyık” pankartını açıyor, toplumun hemen bütün muhalif kesimlerinin sempatisini kazanıyordu.

Hareket tam böyle bir süreçte, en gelişmiş olduğu dönemde, toplumsal tepkileri ve demokratik talepleri bir kez daha “milli güvenliği tehdit” olarak algılayan devlet kurumları tarafından masaya yatırıldı. İlerleyen yıllarda anlaşıldığı kadarıyla, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’ne bağlı Toplumla İlişkiler Birimi (TİB) tarafından bu ‘milli tehdidi’, Bergama köylülerinin siyanürlü altın karşıtı direnişini yok etmek için bir psikolojik harp çalışması ortaya kondu. Basın ayağı, asker ayağı, bürokrasi ve yargı ayağı olan bu oyunun en temel parçalarından birisi de Dr. Necip Hablemitoğlu adlı bir akademisyenin yazdığı “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası” kitabı oldu. Kitap altın madenine karşı direnen Bergama köylülerini Almanya’nın kışkırttığı, bu ülkenin onları maddi-manevi desteklediği iddiasını ortaya atıyor, bununla ilgili bazı bilgi-belgeler yayınlıyordu. Dr. Necip Hablemitoğlu, bu iddiaları ile Bergama direnişinin önde gelen isimleri ve Alman vakıflarının yöneticilerinin DGM’de “legal casusluk” suçlaması ile yargılanmalarına zemin hazırladı. Hablemitoğlu, yazdığı kitabın katkısı ile Ankara DGM’de açılan ‘casusluk’ duruşmasına 8 gün kala, evinin önünde ‘faili meçhul’ bir suikasta kurban gitti. AKP’nin “bizim dönemimizde işlenen tek faili meçhul kalmış suikast” olarak tanımladığı bu suikastı çözmek için çalışıp çalışmadığı ise yoruma açık bir konu.

Gerçekten de tam Başbakan Erdoğan’ın birkaç hafta önce gündeme getirdiği Alman Vakıfları konusunun tartışıldığı bir dönemde, Ergenekon davası tutuklusu, Necip Hablemitoğlu dahil 200 kişiyi öldürmek ve Gazi olayları gibi onlarca kişinin öldüğü olayları başlatmakla suçlanan Osman Gürbüz adlı eski özel harekatçı tahliye edildi. Tahliye olana kadar, savcılık iddianamesinde “Veli Küçük’ün emri ile Hablemitoğlu’nu öldürdü”, “bunun karşılığı aldığı para ile ev aldı” vs, gibi ağır ithamlarla suçlanan Gürbüz’ün serbest bırakılması birçok kişinin kafasını karıştırdı. Gazeteci Ahmet Hakan “o zaman Hablemitoğlu’nu kim öldürdü” sorusunu ortala atarken, ‘yandaş medya’ suikastin ardında Alman gizli servisi olduğu tezini işlemeyi tercih etti.

Oysa, görünen gerçek, bize gösterilenden çok farklı idi. Hablemitoğlu’nu ölüme götüren sürece toptan bir göz atıldığında, bunda onun Kemalist, Fethullah Gülen Cemaati düşmanı, MİT içindeki çekişmenin taraflarından birinin müsteşarlık için düşündüğü birisi olması kadar yazdığı kitabın da etkisinin büyük olduğunu düşünüyorum.

Kitabı, çıktığı günlerde protokol olarak gönderilen İHD kanalı ile elime geçmiş, okuduktan sonra içindeki kartvizitten kendisini arayıp, kitapla ilgili görüşmek istediğimi söylemiştim, 9 yıl önce. Tatilde olduğunu ve Ankara’ya dönüşünde görüşebileceğimizi söyleyen Hablemitoğlu ile bir daha görüşme şansım olmadı. Ama o günden bu yana ve suikastın ardından artan bir ilgi ile Hablemitoğlu ile ilgili gelişmeleri sürekli takip etmeye çalışan bir gazeteci olarak, bugün geldiğim noktada, yıllarca süren araştırmalarım ve elde ettiğim bilgi-belgelerin ortaya koyduğu fotoğraf şu: ‘Milli güvenliği tehdit’ten öte, altın tekellerinin tekerine çomak soktuğu için Bergama köylü hareketine karşı bir ‘oyun’ tezgâhlandı. Hablemitoğlu kendi ölümünü de hazırlayan bu oyunda çok önemli bir role soyundu. Kuyuya taşı ona attırdılar. O, bu oyundaki rolüne son nefesine kadar sadık kalırken, oyunun başarısının ancak kendi ölümü ile olanaklı olacağını elbette bilmiyordu…

Bütün bunlar ne anlama geliyor, bunu da isterseniz yazımızın ikinci kısmında anlatmaya çalışalım. Belgeleri, tanıklıkları ile. Bu yazı dizisinin sonunda sizleri “Hablemitoğlu’nu ben öldürdüm” diyen ve büyük olasılıkla doğru söyleyen kişi ile de tanıştıracağım…
http://www.facebook.com/photo.php?fbid=524361410931549&set=a.524361360931554.121824.123575381010156&type=3&theater

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...