8 Ocak 2013 Salı
Venüs’teki Selçuklu Sultanı (Arşiv Yazı)
Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi NASA, 1993 yılının Mayıs ayında, Venüs gezegenindeki bir tepeye, Gevher Nesibe adının verildiğini açıkladı. Gencecik yaşında ölürken bile geride kalan insanların sağlığını düşünen bir Sultanın adı, şimdi ölü bir gezegende yaşamakta…
Özer Akdemir
“Kendi kendimizle yarışmadayız gülüm
Ya ölü yıldızlara götüreceğiz hayatı
Ya dünyamıza inecek ölüm”
Bu günlerde birçok yazıda alıntılanan Nazım Hikmet’in bu mısraları ile başlayalım biz de. Kimi küresel ısınma ile ilgili yazısında anıyor Nazım’ın bu dizelerini, kimi nükleer santral karşıtı düşüncelerini vurgulamakta, kimi son günlerin gözde sinema filmi Takva’nın son karelerinde. Bize ise, 800 yıl önce yaşamış, Kayseri’de adına yaptırılan hastane ile hastalara şifa dağıtılmasını sağlamış Selçuklu Sultanı Melike Gevher Nesibe’yi anımsattı Nazım usta. Anadolu’nun ilk tıp merkezine adını veren, 39 yaşında veremden ölen Nesibe Sultan’ın yıldızlara, Venüs’e taşınan öyküsünü…
Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi NASA, 1993 yılının Mayıs ayında, Venüs gezegenindeki bir tepeye, Gevher Nesibe adının verildiğini açıkladı. NASA, Avrupa’da akıl hastalarının diri diri yakıldığı ortaçağ karanlığında, hastaların topluma kazandırılması için Anadolu’da 800 yıl önce gösterilen bu çabayı takdir için Gevher Nesibe’yi anma gereği duymuştu.
SEVDA YÜZÜNDEN ÖLMEK
Bugün güzellik tanrıçası Venüs’ün adını taşıyan gezegendeki bir tepede adı olan Selçuklu Sultanı Melike Gevher Nesibe ile ilgili iki farklı yaşam öyküsü vardır. Bu öykülerden birisinde doğuştan zayıf bünyeli ve hastalıklı bir kız olan Nesibe, Selçuklu Sarayı’nın gözbebeği olmasına, ülkenin en büyük hekimleri tarafından tedavi edilmeye çalışılmasına rağmen bir türlü iyileşemez ve sonunda veremden ölür. Özellikle halk arasında yaygın olan ikinci öykü ise daha acıklıdır. Bu öyküye göre, Nesibe Sultanı veremden ölüme iten şey sevdadır. Selçuklu Sarayı'nın narin Sultanı Nesibe’nin gönlü saraydaki sipahi komutanlarından birisine kaymıştır. Sipahi komutanı ile kavuşmalarına tek bir engel vardır, töreler. Töreler saraydaki kızların evlenecekleri erkekleri sultanın seçmesini gerektirmektedir. Kız kardeşinin seçimine karşı çıkar Sultan Gıyasettin Keyhüsrev. Sipahi komutanını biraz da bu nedenle yollar sefere, kız kardeşinin onu, onun da kız kardeşini unutması için. Komutan için bu gidişin dönüşü yoktur oysa. Savaşta ölen sipahinin haberi ile Nesibe Sultan’ın da dünyası kararmıştır. Üzüntüden içine kapanan, gün, güneş yüzü görmeyi unutan Nesibe Sultan, ince hastalığa-vereme yakalanır. Ülkenin en meşhur doktorları çare bulamazlar derdine. Yaşama arzusu giden birisini yaşatmaya çalışmanın yararsız olduğunu söylerler Gıyasettin Keyhüsrev’e. Gevher Nesibe Sultan çoktan, sipahinin öldüğünü duyduğu gün yaşamla bağını koparmıştır…
SON ARZU
Birbirinden farklı olan her iki öykünün sonunda da Nesibe Sultan’ın ölmeden önce söyledikleri aynıdır. Hastalığının çaresinin olmadığını bilen Nesibe Sultan, abisinden son bir dilekte bulunur. Der ki; “Benim derdimin çaresi yok ama, çaresi bulunan nice dertlerden ölüp gidenler var. Bir şifahane yapılsın. Derdinin çaresi olanlara şifa dağıtılsın, tüm dertlere çare aransın. Tüm bunlar içinde kimseden bir karşılık istenmesin”. Halkın öykülemesi ile sevdiğine kavuşamadığı için “ince hastalığa- vereme” yakalanan Nesibe Sultan’ın son arzusu ağabeyi Gıyasettin Keyhüsrev tarafından yerine getirilir. Gevher Nesibe Şifahanesi, genç yaşta ölen Selçuklu Sultanı’nın ölümünden iki yıl sonra 1206 yılında tamamlanır.
İşte Anadolu’nun ilk tıp merkezine adını veren, kimine göre kavuşamadığı sevgilinin yüzünden, kimine göre ise doğuştan bünyesi zayıf ve hastalıklı olduğu için vereme yakalanıp ölen Gevher Nesibe Sultanın öyküsü böyle. Nesibe Sultanın gömütü, adına yapılan medresede bulunan küçük bir mescidin alt katında. Karanlık, ama geniş mezar odasının tam ortasında yer alan ince, küçük sanduka, halkın deyimi ve öykülemesiyle “murat alamadığı” için genç yaşta sevdadan ölen, güzeller güzeli bir Selçuklu Sultanı’nın buruk öyküsünü de barındırır, 800 yıldır…
ŞİFAHİYE
Gevher Nesibe Medresesi ve Darüşşifası, her biri dörder eyvanlı; biri hastane hizmeti vermiş Şifaiye; diğeri de eğitim amaçlı inşa edilmiş Gıyasiye isimleriyle anılan yan yana konumlandırılmış iki ayrı medrese ve Gevher Nesibe Sultan’a ait bir türbeden oluşmaktadır. Türbe, tıp medresesi diye de adlandırılan Gıyasiye kısmının içinde yer almaktadır. Kayseri’de bulunan medrese Selçuklu mimarisinin en güzel örneklerinden biri olarak kabul ediliyor. 1206 yılında yapılan tıp fakültesi, araştırmalara göre 1890 yılına kadar şifa dağıtmaya devam etti.
800 YILLIK MERKEZİ ISITMA
1206’da açılan şifahiye kısmına, Nesibe Sultan’ın diğer erkek kardeşi Selçuklu Sultanı İzzettin Keykavus tarafından yaptırılan ve inşası 1213’de tamamlanan Tıp Medresesi eklenmiştir. Gevher Nesibe Külliyesi yan yana üstü açık avlulu, dörder eyvanlı iki medrese ve Gevher Nesibe Sultan’a ait bir Türbeden oluşmaktadır. Türbe, tıp medresesi diye adlandırılan Gıyasiye kısmının içinde yer almaktadır. Külliye tıp medresesi ve hastane kısmından oluşan iki farklı bölüm nedeniyle “çifteler” diye de anılmaktadır. Yapı, ardındaki hazin öyküyü vurgularcasına her taşında kadına olan övgüyü çağrıştırır. Hastaların su ve müzikle tedavi edildiği yapılan araştırmalarda ortaya konan yapının bir diğer önemli özelliği de, dünyadaki ilk merkezi ısıtma sistemine sahip oluşudur. Sadece kapalı birimlerin ısıtılmasını amaçlamakla kalmayan bu sistem 800 yüzyıl önce eyvanların ısısını muhafaza etmeyi de amaçlamıştır.
ÖLÜME KARŞI KOYUŞUN SİMGESİ
Erciyes Üniversitesi araştırma görevlileri, Burak Asiliskender, Hamiyet Gökmen Balcı ve Neşe Yılmaz, Gevher Nesibe Medresesi ile ilgili Mimarlık Dergisi’nin 322. sayısında yayınlanan makalelerinde şu tespiti yaparlar: “… Gevher Nesibe Medresesi aslında, doğal olana bir direnişin ürünüdür; şifa merkezi olarak kurgulanmış yapı, insanın doğal olanla yarışarak bir adım öne geçmesini sağlama çabasıyla üretilmiştir. Külliye yaşamı imgelemektedir. Şifaiye ölüme karşı duran kurtarıcıdır... Yapı, yok olanın yeniden şekillendirilmesidir. Gıyasiye, sonsuzluğu arayan bilimin merkezidir. Hayatı sürekli kılma, ölüme karşı koyuşun simgesi ise Şifaiye’dir.” Gencecik yaşında ölürken bile geride kalan insanların sağlığını düşünen bir Sultanın adı, şimdi ölü bir gezegende yaşamaktadır.. “Ya ölü yıldızlara götüreceğiz hayatı/Ya dünyamıza inecek ölüm”…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)
24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...
-
07 Ağustos 2018 14:41 CHP Milletvekili Gülizar Biçer Karaca, Menderes Nehri ve havzasındaki kirliliği Meclise taşıdı:...
-
13 Aralık 2020 14:35 Çiçekbaba Dağı günümüzde ülkemizdeki binlerce dağın kaderini paylaşıyor. Çiçekbaba da Kazdağları, Bolkarlar, Istranca...
-
08 Temmuz 2018 03:20 Tüm yazıları Günün şavkı Erciyes’e vurup, beyaz doruklarını kızı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder