Dicle’yi yukarıdan gören bir yere oturduk. Hasankeyf’te
akşam olmuştu artık. Nasıl bir maviydi bu gökyüzündeki! Cam gibi berrak uzayıp
gidiyordu sonsuzluk. Lacivert bir kadife gibi yumuşacık sardı bizi akşam. Tek
tük görülmeye başlayan yıldızlar ve koyuluğu gittikçe artan bir gece mavisine
kesti etrafımız.
Dicle’nin orta yerinde, sarı lambalarla ışıklandırılmış
köprü kalıntılarının öte yakasında belli belirsiz çocuk gülüşlerinin, çorba
kokularının yayıldığı Hasankeyf evlerinden gelen sesler süzülüyordu geceye...
Kalenin üzerinden gelen rüzgarın ürpertisini sıcacık çay
bardaklarını avuçlarımıza alarak gidermeye çalışırken Dicle’yi dinledik.
Dicle’nin sesini. Binlerce yıldan bu yana Yukarı Mezopotamya’nın kadim
topraklarına can veren neşeli sularını.
Bugün, sabahtan öğleye kadar Zeynelbey Türbesinin hemen
aşağısında Dicle’nin sesine şarkılar, türküler, erbane ve bendir ritimleri
karışmıştı. Zeynelbey Türbesinin duvarına oturmuş, kızlı-erkekli onlarca
gencin, ayak bileklerine kadar gelen nehrin içerisinde omuz omuza halaya
durmalarını, Kürtçe, Türkçe, Arapça şarkılar, şiirler söylemelerini izledik.
Nehrin kıyısından dimdik yükselen kireçtaşı kalenin altında, öğle güneşinin
yakıcı sıcaklığına aldırmadan, döndüler döndüler. Döndükçe gölgesi Dicle
kıyısındaki güneşlenen Fırat tosbağasına vuran, Alacayalıçapkınını ürkütüp
kaçıran Kızılakbaba, Gökkuzgun gibi..
Sonra, Dicle’nin üzerine yeni yapılan köprüden, rengarenk
giysiler, pankartlar, poşular içerisinde Hasankeyf’e doğru yürüdüler. Önde
“Dicle özgür aksın, Hasankeyfine baksın” pankartı, ardından her yaştan, ulustan
yüzlerce insan. En arkada bisikletli bir grup, onun ardında Avrupa’dan gelen
Hasankeyf sevdalıları...
***
Az kaldı! Ilısu Barajı tamamlanmak üzere. 12 bin yıllık
Hasankeyf sulara gömülecek baraj su tuttuğunda. Tıpkı Bergama yakınlarındaki
antik sağlık yurdu Allianoi gibi, tıpkı efsanelere beşiklik etmiş Çine Çayını
ince bir kemer zarafetiyle 1800 yıldır saran Roma Köprüsü gibi...
Allianoi su perisinin gözyaşlarına boğuldu şimdi. Ömrü 50
yıllık Yortanlı Barajı’nın altında. İncekemer Çine Barajının serin sularına
terk edildi. İmi timi belirsiz oldu!..
Çanlar Hasankeyf için çalıyor günümüzde. Sadece esmer tenli,
koca gözlü insanlar, Dicle’nin kıyısında yayılan atlar, koyunlar ve suyun
üzerinden süzülüp giden derisi yeşile çalan yılanlar yok olmayacaklar. Sadece
Hasankeyf Kalesi, sadece Zeynelbey Türbesi, binlerce yıllık mağaralar, köprü
ayakları yok olmayacak. Yıllarca Hasankeyf Höyüğünü kazan Japon arkeolog Prof.
Dr. Yutuka Miyake'nin sözleriyle ömrü en azından Göbeklitepe höyüğü kadar belki de
ondan daha yaşlı olan Hasankeyf Höyüğü, tüm sırlarıyla sular altına gömülecek.
Dikili tören taşları, boyalı iskeletleri ile burasının insanlığın ilk yerleşim
yeri ve tören alanlarından birisi olup olmadığı sonsuza dek bilinmeyecek.
***
Zeynel Bey Türbesi örtülüyor şimdi. Anadolu’daki Timur tarzı
mimarinin ayakta kalan tek örneği yapıldığı topraklardan 2 kilometre öteye
taşınacak. Ilısu Barajı’nın sularından kaçırılacak, sevdalısı Dicle’den
uzaklaştırılacak. İran ve Orta Asya’daki hükümdar mezarlarına taş çıkartan bir
incelikle yapılmış olan bu zarif türbe TOKİ’nin yaptığı “Yeni Hasankeyf”in
çirkin evleri arasında kaybolup gidecek.
Tarihin garip cilvelerinden birisidir; Zeynel Bey Türbesini
taşıyacak olan şirket, bugünlerde diplomatik skandallar nedeniyle ilişkilerin
kopma noktasına geldiği Hollanda - Türkiye sermayeli Bresser Eurasia – Er-Bu
ortaklığı.
Hasankeyfi yaşatmak için yıllardır mücadele eden ekoloji
örgütlerinin, derneklerin son bir gayretle Europa Nostra’ya yazdıkları mektupta
Zeynel Bey Türbesinin taşınmasının sakıncaları bir bir sıralanıyor. Hasankeyf
ve çevresini 2016’da Avrupa’nın “En Tehlikede Olan 7 Kültür Mirası” arasında
gösteren Europa Nostra’ya en azından Hollanda Dışişleri Bakanlığı ve
Bresser-Eurasia üzerinden etki yaparak bu işlemden vazgeçirmeleri isteniyor.
Uzun mektupta Ilısu projesinin olumsuz etkileri
sıralanırken, yörede yaşayan insanlara tercihlerinin hiç sorulmadığı yazılı.
Sular altında kalacak olan 200 köyün yol açacağı göç, barajın yuttuğu köylerde
kaybolacak olan tarih, bitki, hayvan türleri binlerce yılın anıları da
sayılanlar arasında.
Hasankeyf Orta Doğu’daki önemli bir nehir sisteminin büyük
ölçüde bozulmadan kalabilmiş son kısmı. Barajdan sonra Dicle’nin aktığı
yerlerde yaşayan insanlara etkileri ise bambaşka bir hüzün öyküsü aslında.
Güney Irak’ta, Dicle ve Fırat’ın denize döküldüğü bataklık alanda yaşayan son
Su Bedevilerini de Ilısu Barajı’nın su tutmasının ardından zor günler bekliyor.
Kürt Edebiyatının çınarı Mehmet Uzun “Dicle’nin Sesi”
romanını yazarken, bir gün bu sesin boğulacağını, türküsünün, stranlarının
susturulacağını aklından geçirmiş miydi acaba? Acaba Dicle kıyısında, mor bir
çalının dibinde su içen taya kim diyecek ‘Kadim Dicle’yi gömmek istiyorlar
baraj gövdelerine’ diye. Hasankeyf’in, Dicle’nin çocukları işte bu ölüm
sessizliğine direniyorlar yıllardır. Susmasın Dicle’nin sesi, son türküsünü
söylemesin, Hasankeyf silinmesin tarihten, sular durulmasın, erimesin kalenin
bedenleri diye...
19 Mart 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder