29 Ekim 2017 Pazar

Bakırçay baladı - Pazar yazısı












Özer AKDEMİR
Gün öğlene varmadan bıraktı tarladaki işi. Sabah kuşluk vakti gelmiş suyu bırakmıştı tarladaki. Bamyaların epey bir kısmını sulamıştı. Daha haziranın başı olmasına rağmen toprak suya doymuyordu. İki güne bir su vermezsen damar damar çatlamaya, üzerindeki bitkileri pörsümeye başlıyordu. 
Traktörü durdurdu yolun yarısına geldiğinde. Arkasından duman gibi fışkıran toz da durdu traktörle birlikte. Sarı poşusuyla alnındaki teri sildi. Hemen yanındaki tarlanın içinde boyvermiş ılgın ağacında öten bülbülün sesini o zaman duydu. Ne de güzel, ne de içten, yanık yanık ötüyordu. 
Önünde uzanan ovanın sonuna doğru elini gözüne siper ederek baktı. Bereketli Bakırçay sarı sıcağın alnında dalgalanıp duruyordu. Sanki suyun içindeymiş gibi görünüyordu tarlalar, höyükler, zeytin ağaçları… 
Ovacık köyünün yaslandığı tepenin başında bir kamyon ağır ağır ilerliyordu. Yamaca geldiğinde dorsesini kaldırıp içindeki taş-toprağı aşağıya doğru boşalttı. Bir toz tabakası eşliğinde pasalar aşağıya doğru aktı. Yüzü asıldı, gözlerini kıstı. Geçen gün kahvede hiç homurtuları eksilmeyen bu kamyonları çenesiyle gösterip “Böyle böyle gömecekler bizi buraya. Mezarımızın üstüne dökülüyor bu toprak” dediğinde, İsmet emminin “Yav geç bu lafları, hep şu çevrecilerin ağzıyla konuşuyonuz” sözleri aklına gelmişti. Pek bir maden sever olmuştu İsmet emmi, oğlu madende işe gireli. Selam verilecek adam değildi vesselam ama işte büyüğüydü, akrabasıydı. Ses etmeyip çayını alıp kalkmıştı masadan. 
*** 
Bakırçay baladı
Kara yoluna çıktığında bir terslik olduğunu anladı. Çamköy sapağının hemen ilerisindeki petrol istasyonunun önünde büyük bir kalabalık vardı. Trafik durmuştu. Karşıdan gelen araç yoktu. İzmir yönüne gidecekler ise kuyruk oluşturmuştu. 
Köy yoluna döndüğünde turuncu giysili maden işçileri geçti traktörün önüne. 
“Hoop hemşerim dur bakalım, nereye böyle?” dedi turunculu adamlardan birisi. Başlarındaki yılan gözlü müdürü tanıyordu. O da onu tanımış, yanındakilere bir şeyler fısıldıyordu. Aldırmadı, yüzünü çevirdi kendisine soru soran turunculuya. “Köyüme gidiyorum, nereye gideceğim, Çamköylüyüm ben” dedi. Bastıbacak müdürün konuştuğu turunculu adamlardan birisi daha geldi yanlarına, “Köy yolu kapalı. Madenin çevre şenliği var. Öbür yoldan gideceksin” dedi alaycı bir sesle. Öbür yol dediği Ovacık’ı geçtikten sonra Narlıca köyüne dönen yoldu ki geldiği yönün tam tersiydi. Tepesi attı birden, “Yaa kardeşim eşkıya mısınız siz. Ne bu güpegündüz yol kesmek” diye çıkıştı. Birkaç turunculu daha birikti başına. “Sen bir in hele şu traktörden, sana gösterelim eşkıya nasıl olurmuş” dedi içlerinden birisi. Biri traktöre çıkmaya yeltendi. Omzundan ittirdi, binmesine izin vermedi. Bastıbacak, yılan gözlü müdür sakince geldi yanlarına, “Çocuklar ne yapıyorsunuz” dedi yalancıktan kızar gibi. “Tahsin Bey’i tanımadınız mı?”. Sonra dönüp, “Tahsin Bey yol maalesef kapalı, Narlıca yolundan gitmeniz gerekecek” dedi bıyık altından gülerek. Onun bu gülüşü yok mu!.. 


Hiçbir şey söylemedi. Muhatap bile olmak istemiyordu bu yılan gözlü ile. Geri geri gidip döndürdü traktörünü. Son bir kez petrol istasyonunun önüne baktı. Kalabalık bir grup yol üstüne oturmuştu. “Siyanürlü şirket Bergama’yı terk et” sloganları atılıyordu. Turuncu giysili adamların arasında, yanında siyah takım elbiseli iri kıyım tiplerin olduğu, krem renk giysili, şapkalı adamı o zaman gördü. Madenin Sahibi Akın İpek’ti bu. Elleri ardında “Küçük dağları ben yarattım” edasıyla dikiliyordu en önde. Traktörün gaz pedalına hırsla basmadan önce öfkeyle yere tükürdü!..


*** 
Pazar günü konutunun kapısına dayanan çevrecilere perdenin ucundan baktı kaymakam. Kapıdaki görevliye madencilerin köy yolunu kapattığını, kara yolundan gelip geçen tüm araçları taşladığını söyleyip kendisiyle görüşmek istediklerini iletmişlerdi. Hiç kulak asmadı söylenenlere, dışarı bile çıkmadı. Yarım saat bekleyip arkalarına bakarak gittiler. Ne zaman ki çevrecilerin yolu trafiğe kapattığı haberi geldi, apar topar jandarma komutanı ve hazır kıta bekleyen askerlerle birlikte soluğu olay yerinde aldı. Çevrecilere yemin billah sözler verdi, altın madencilerine devletin yolunu açtıracak, güven içinde Çamköy’e gitmelerini sağlayacaktı.

*** 
Kocaman bir taş otobüsün yan camını çatlatınca aşağıya eğildi emekli öğretmen. Eliyle gergin bir şekilde tuttuğu perde olmasa belki de taş tam kafasına gelecekti. Otobüs her tarafına gelen yağmur gibi taşlar, yumurtalar arasında ilerlemeye çalışırken koridorun karşısındaki pencereye baktı. Askerler tek sıra halinde yüzlerini otobüse, arkalarını protestoculara dönmüşlerdi. Tam tersini yapmalıydılar oysa diye geçirdi aklından. Yeni bir taş en arka camı patlattığında tekrar başını eğdi. 
Arka tarafta oturan Bergamalının omzuna gelmişti taş. Kırılan camdan öfkeyle kafasını uzatıp, bağırıyordu: “Hepiniz alçaksınız, satılmışsınız!” Yanındaki arkadaşı tutup aşağıya çekmese  muhtemelen o taş ve yumurtaların epeyce bir kısmı suratında patlayacaktı. 
Otobüs yaklaşık 50-60 metrelik asker, madenci koridorundan çıkıp, Çamköy yokuşuna tırmanışa geçtiğinde camı çerçevesi kırılmış, savaştan çıkmış bir haldeydi. Arkasından gelen minibüslerin, otomobillerin de ondan pek farkı yoktu. Devlet-şirket el ele vermiş çevrecilere haddi bildirilmişti!
***
“Bugün ben saatlerce köyüme giremedim. Biz madene karşı yürüyünce terörist oluyoruz, Alman ajanı oluyoruz. Ya yolumuzu kesenler ne oluyor?” dedi sarı poşulu Tahsin Sezer. Tarlanın tozu üzerindeydi hâlâ. “Bize bu yapılanlar düpedüz terördür” dedi Eski Belediye Başkanı Sefa Taşkın. “Siz kimden yanasınız halktan mı şirketlerden mi” diye sordu Ovacıklı Şahsenem teyze.
Saatlerdir süren olaylardan yorulmuş, örselenmiş bir şekilde 17 köyün kitabesinin olduğu bahçede toplanmışlardı. Eşme’den, Ankara’dan, Çanakkale’den kalkıp gelen konuklarının bu hale düşürülmesi onları yerin dibine sokmuştu. 
***  
Saldırıya uğrayanlar örselendikleriyle kaldılar. Saldırıdan 5 yıl sonra davası açılabildi. 12 yıl sürdü, 30 celse görüldü Bergama Adliyesinde. Üç gün önce de zaman aşımından düşürüldü.
Maden 20 yıldır Bakırçay’ın ortasına zehrini kusmaya devam ederken, geriye hayal mi gerçek mi seçilemeyen bir Bakırçay baladı kaldı. Bir de ovanın ortasında, ılgın ağacının dalında hâlâ yanık yanık öten bülbülün ağıdı..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...