Özer AKDEMİR
Gün öğlene varmadan bıraktı tarladaki işi. Sabah kuşluk
vakti gelmiş suyu bırakmıştı tarladaki. Bamyaların epey bir kısmını sulamıştı.
Daha haziranın başı olmasına rağmen toprak suya doymuyordu. İki güne bir su
vermezsen damar damar çatlamaya, üzerindeki bitkileri pörsümeye
başlıyordu.
Traktörü durdurdu yolun yarısına geldiğinde. Arkasından
duman gibi fışkıran toz da durdu traktörle birlikte. Sarı poşusuyla alnındaki
teri sildi. Hemen yanındaki tarlanın içinde boyvermiş ılgın ağacında öten bülbülün
sesini o zaman duydu. Ne de güzel, ne de içten, yanık yanık ötüyordu.
Önünde uzanan ovanın sonuna doğru elini gözüne siper ederek
baktı. Bereketli Bakırçay sarı sıcağın alnında dalgalanıp duruyordu. Sanki
suyun içindeymiş gibi görünüyordu tarlalar, höyükler, zeytin ağaçları…
Ovacık köyünün yaslandığı tepenin başında bir kamyon ağır
ağır ilerliyordu. Yamaca geldiğinde dorsesini kaldırıp içindeki taş-toprağı
aşağıya doğru boşalttı. Bir toz tabakası eşliğinde pasalar aşağıya doğru aktı.
Yüzü asıldı, gözlerini kıstı. Geçen gün kahvede hiç homurtuları eksilmeyen bu
kamyonları çenesiyle gösterip “Böyle böyle gömecekler bizi buraya. Mezarımızın
üstüne dökülüyor bu toprak” dediğinde, İsmet emminin “Yav geç bu lafları, hep
şu çevrecilerin ağzıyla konuşuyonuz” sözleri aklına gelmişti. Pek bir
maden sever olmuştu İsmet emmi, oğlu madende işe gireli. Selam verilecek adam
değildi vesselam ama işte büyüğüydü, akrabasıydı. Ses etmeyip çayını alıp
kalkmıştı masadan.
***
Kara yoluna çıktığında bir terslik olduğunu anladı. Çamköy
sapağının hemen ilerisindeki petrol istasyonunun önünde büyük bir kalabalık
vardı. Trafik durmuştu. Karşıdan gelen araç yoktu. İzmir yönüne gidecekler ise
kuyruk oluşturmuştu.
Köy yoluna döndüğünde turuncu giysili maden işçileri geçti
traktörün önüne.
“Hoop hemşerim dur bakalım, nereye böyle?” dedi turunculu
adamlardan birisi. Başlarındaki yılan gözlü müdürü tanıyordu. O da onu tanımış,
yanındakilere bir şeyler fısıldıyordu. Aldırmadı, yüzünü çevirdi kendisine soru
soran turunculuya. “Köyüme gidiyorum, nereye gideceğim, Çamköylüyüm ben” dedi.
Bastıbacak müdürün konuştuğu turunculu adamlardan birisi daha geldi yanlarına,
“Köy yolu kapalı. Madenin çevre şenliği var. Öbür yoldan gideceksin” dedi
alaycı bir sesle. Öbür yol dediği Ovacık’ı geçtikten sonra Narlıca köyüne dönen
yoldu ki geldiği yönün tam tersiydi. Tepesi attı birden, “Yaa kardeşim eşkıya
mısınız siz. Ne bu güpegündüz yol kesmek” diye çıkıştı. Birkaç turunculu daha
birikti başına. “Sen bir in hele şu traktörden, sana gösterelim eşkıya nasıl
olurmuş” dedi içlerinden birisi. Biri traktöre çıkmaya yeltendi. Omzundan
ittirdi, binmesine izin vermedi. Bastıbacak, yılan gözlü müdür sakince geldi
yanlarına, “Çocuklar ne yapıyorsunuz” dedi yalancıktan kızar gibi. “Tahsin
Bey’i tanımadınız mı?”. Sonra dönüp, “Tahsin Bey yol maalesef kapalı, Narlıca
yolundan gitmeniz gerekecek” dedi bıyık altından gülerek. Onun bu gülüşü yok
mu!..
Hiçbir şey söylemedi. Muhatap bile olmak istemiyordu bu
yılan gözlü ile. Geri geri gidip döndürdü traktörünü. Son bir kez petrol
istasyonunun önüne baktı. Kalabalık bir grup yol üstüne oturmuştu. “Siyanürlü
şirket Bergama’yı terk et” sloganları atılıyordu. Turuncu giysili adamların
arasında, yanında siyah takım elbiseli iri kıyım tiplerin olduğu, krem renk
giysili, şapkalı adamı o zaman gördü. Madenin Sahibi Akın İpek’ti bu. Elleri
ardında “Küçük dağları ben yarattım” edasıyla dikiliyordu en önde. Traktörün
gaz pedalına hırsla basmadan önce öfkeyle yere tükürdü!..
***
Pazar günü konutunun kapısına dayanan çevrecilere perdenin
ucundan baktı kaymakam. Kapıdaki görevliye madencilerin köy yolunu kapattığını,
kara yolundan gelip geçen tüm araçları taşladığını söyleyip kendisiyle görüşmek
istediklerini iletmişlerdi. Hiç kulak asmadı söylenenlere, dışarı bile çıkmadı.
Yarım saat bekleyip arkalarına bakarak gittiler. Ne zaman ki çevrecilerin yolu
trafiğe kapattığı haberi geldi, apar topar jandarma komutanı ve hazır kıta
bekleyen askerlerle birlikte soluğu olay yerinde aldı. Çevrecilere
yemin billah sözler verdi, altın madencilerine devletin yolunu açtıracak, güven
içinde Çamköy’e gitmelerini sağlayacaktı.
***
Kocaman bir taş otobüsün yan camını çatlatınca aşağıya
eğildi emekli öğretmen. Eliyle gergin bir şekilde tuttuğu perde olmasa belki de
taş tam kafasına gelecekti. Otobüs her tarafına gelen yağmur gibi taşlar,
yumurtalar arasında ilerlemeye çalışırken koridorun karşısındaki pencereye
baktı. Askerler tek sıra halinde yüzlerini otobüse, arkalarını protestoculara
dönmüşlerdi. Tam tersini yapmalıydılar oysa diye geçirdi aklından. Yeni bir taş
en arka camı patlattığında tekrar başını eğdi.
Arka tarafta oturan Bergamalının omzuna gelmişti taş.
Kırılan camdan öfkeyle kafasını uzatıp, bağırıyordu: “Hepiniz alçaksınız,
satılmışsınız!” Yanındaki arkadaşı tutup aşağıya çekmese muhtemelen o taş
ve yumurtaların epeyce bir kısmı suratında patlayacaktı.
Otobüs yaklaşık 50-60 metrelik asker, madenci koridorundan
çıkıp, Çamköy yokuşuna tırmanışa geçtiğinde camı çerçevesi kırılmış, savaştan
çıkmış bir haldeydi. Arkasından gelen minibüslerin, otomobillerin de ondan pek
farkı yoktu. Devlet-şirket el ele vermiş çevrecilere haddi bildirilmişti!
***
“Bugün ben saatlerce köyüme giremedim. Biz madene karşı
yürüyünce terörist oluyoruz, Alman ajanı oluyoruz. Ya yolumuzu kesenler ne
oluyor?” dedi sarı poşulu Tahsin Sezer. Tarlanın tozu üzerindeydi hâlâ. “Bize
bu yapılanlar düpedüz terördür” dedi Eski Belediye Başkanı Sefa Taşkın. “Siz
kimden yanasınız halktan mı şirketlerden mi” diye sordu Ovacıklı Şahsenem
teyze.
Saatlerdir süren olaylardan yorulmuş, örselenmiş bir şekilde 17 köyün kitabesinin olduğu bahçede toplanmışlardı. Eşme’den, Ankara’dan, Çanakkale’den kalkıp gelen konuklarının bu hale düşürülmesi onları yerin dibine sokmuştu.
Saatlerdir süren olaylardan yorulmuş, örselenmiş bir şekilde 17 köyün kitabesinin olduğu bahçede toplanmışlardı. Eşme’den, Ankara’dan, Çanakkale’den kalkıp gelen konuklarının bu hale düşürülmesi onları yerin dibine sokmuştu.
***
Saldırıya uğrayanlar örselendikleriyle kaldılar. Saldırıdan
5 yıl sonra davası açılabildi. 12 yıl sürdü, 30 celse görüldü Bergama Adliyesinde.
Üç gün önce de zaman aşımından düşürüldü.
Maden 20 yıldır Bakırçay’ın ortasına zehrini kusmaya devam ederken, geriye hayal mi gerçek mi seçilemeyen bir Bakırçay baladı kaldı. Bir de ovanın ortasında, ılgın ağacının dalında hâlâ yanık yanık öten bülbülün ağıdı..
Maden 20 yıldır Bakırçay’ın ortasına zehrini kusmaya devam ederken, geriye hayal mi gerçek mi seçilemeyen bir Bakırçay baladı kaldı. Bir de ovanın ortasında, ılgın ağacının dalında hâlâ yanık yanık öten bülbülün ağıdı..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder