Özer Akdemir, TÜPRAŞ'ta yaşanan iş cinayetinde hayatını
kaybeden işçiler üzerine yazdı.
Özer AKDEMİR
Son dakika” diye geçen haberler yine yas yüklüydü. “Aliağa
TÜPRAŞ Rafinerisinde patlama. 4 taşeron işçisi yaşamını yitirdi. Yaralı işçiler
var”!
Aklıma hemen “Mehmet’in Dramı”* geldi. Yıllar önce yaptığım
bir haberin başlığıydı bu. Kaç yıl olmuştu? On, on beş?..
2002’nin haziran ayında Aliağa TÜPRAŞ Rafinerisinde, aynı
yerde, aynı biçimde bir işçi daha can vermişti. Bugün ölen dört taşeron işçinin
ikisinin adı, 2002 yılında yaşamını yitiren işçininkiyle aynıydı. Kimi fıtrat
diyordu bu zalim döngüye, kimi kader, kimi kaza...
Aslında bir önemi de yoktu ne dendiğinin. İşçilerin birer
dörder iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiği bu çarkın tekerine çomak sokulamadığı
için “tarih tekerrürden ibarettir” deyip geçiliyordu sadece.
15 yıl önce haberini yaptığım taşeron işçinin acıklı öyküsü
dün gibi aklımda hâlâ. Onu hiç görmemiştim. Patlamayı duyduğumda işçi
arkadaşları ve bir iki sendikacıyla telefon görüşmesi yaptım sadece. Ardından
bilgisayarın başına geçtiğimde, TÜPRAŞ’a daha önce haber için gittiğim
günlerden kalan bölük pörçük anıların da yardımıyla üç günlük taşeron işçisinin
kısacık yaşamı canlanmıştı gözümde. Kısa metrajlı, kederli bir film gibiydi Mehmet
Kır’ın yaşamı.
Ödemiş’in dağ köylerinden TÜPRAŞ’ta taşeron bir şirkette
çalışmaya gelen ve bundan sonsuz mutlu olan bir rençberin hikayesiydi bu.
Ardından yas tutan iş arkadaşları, Mehmet’in TÜPRAŞ gibi koca bir işletmede işe
girdiği için çok mutlu olduğunu söylüyorlardı. Yemekleri de çok
beğenmişti.
İşe başladıktan üç gün sonra, henüz yaptığı işin
tehlikesinin ayırdında dahi olmadan, eline bir su hortumu tutuşturularak dev
gibi bir tanka temizlik için sokulmuş ve oradan cansız çıkmıştı. Boş akaryakıt
tankının içinde, baretinin önündeki lambayı yakmaya çalışırken kıvılcımın
biriken gazı patlatması ile tankın yuvarlak kapağından dışarıya
savrulmuştu.
“Dram” adı verilen tankın ağzından bir füze gibi fırlarken
simsiyah yüzünü görmüştü ona yardım etmek için dışarıda kalan arkadaşı Kadir. O
da bir taşeron işçisiydi. Yeni girmişti o da Mehmet gibi işe. Kadir, o gün
ölümün kıyısından dönmüştü.
***
TÜPRAŞ'taki iş cinayetinde hayatını kaybeden
işçiler
Bazı haberleri unutamaz gazeteci. Derin izler bırakmıştır
yazdığı haberin her cümlesi onun ruhunda. Zaman zaman o izler hatırlatır
kendini. “Mehmet’in Dramı” benim için böyle bir haberdi. Sonraki yıllarda
durduk yerde birçok kez aklıma geldi.
Ödemiş Bozdağ’da, Dolaylar köyüne bir kurşun atımı mesafede
yapılmak istenen altın madeni ile ilgili çekimlere gittiğimizde düşündüm
Mehmet’i. O da, dağın yamacına yaslanmış, yemyeşil ceviz ve kestane ağaçları
içinde kaybolan, Arnavut kaldırımlı bu köylerin birindendi. Belki de bu
köylüydü Mehmet. Belki, dağa tırmanırken üzerimizden bir kuş gibi süzülerek
ovaya inen beyaz dumanın çöktüğü köydendi. Köyün bir anda sisler ardında
kayboluşuna tanık olmuş, az sonra güneşin yüzünü göstermesi ile minaresinin
kurşun kaplı ucundan başlayarak yeniden ortaya çıkışını hayranlıkla
izlemiştik.
Ödemiş’in birçok köyüne gittim ama hiçbirinde sormadım
Mehmet’i. Bilinçli bir tercihti bu. Onun anısının içimde hep suskun bir ustura keskinliğinde
kalmasını istedim. O usturanın zaman zaman yüreğimi çizip kanatmasına izin
verdim. Yüreğimi kanatsa da bilincimi de biliyordu o ustura.
Ne zaman akşamın alacasında yorgun argın evinin yolunda
yürüyen bir işçi görsem, ne zaman dağ başında ağaçların koyu gölgeleri arasında
mahcupça gülümseyen bir köy delikanlısıyla göz göze gelsem onu hatırlatmasını
istedim. Bana insan olarak kalabilme çabasında, bazı şeyleri hiç unutmamayı,
affetmemeyi ve bunlar için direnmeyi öğreten ustalarımdan biri oldu Mehmet Kır.
Oysa Aliağa’da, o işçi ve doğa cehenneminde ölen Mehmetlerin
ne önemi vardı ki bazıları için. Daha onların cesetleri soğumamışken konuşan
kaymakam üretimin durmadığını müjdeliyordu patronlarına!
Mehmet Dere, Mehmet Karademir, Kemal Şaşmazer ve Yusuf
Kepenek’in adları kimin umurundaydı devlet katında ki 15 yıl önce, aynı şekilde
ölen Mehmet Kır’ı anımsasınlar!
***
Kimi dağda bir kardeş kavgasının ortasında, kimi sınırın
ötesinde din adına dünyayı cehenneme çeviren yobazların namlusunun ucunda, kimi
bir fabrika tezgahına kaptırmış gövdesini, kimi düşmüş bir inşaatın 20.
katından toprağa yüzüstü, kimi kazdığı kanalın altında son nefesini vermiş…
Yitip gidiyor Mehmetler!
Mehmetlerin dramı ne zaman bitecek? Ne zaman geride
kalan bir ana, baba, yavuklu “Memedim” diye elini döşüne vurmadan ömrünü
tüketecek?..
https://www.evrensel.net/haber/335265/mehmetlerin-drami
https://www.evrensel.net/haber/335265/mehmetlerin-drami
*https://www.evrensel.net/haber/131261/mehmet-in-drami (8 Haziran 2002_Evrensel)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder