17 Ekim 2017 12:29
Hasankeyf Yaşatma Girişimi ve Hasankeyf Matters'in ortak
açıklamasında Ilısu Barajı'nın çevreye ve tarihe verdiği tahribata tepki
gösterildi.
Özer AKDEMİR
İzmir
İzmir
Tarihi 12 bin 500 yıl öncesine dayanan Hasankeyf'te tahribat
devam ediyor. Yapımı büyük ölçüde tamamlanan Ilısu Barajı altında kalma
tehdidiyle karşı karşı bulunan Hasankeyf'teki son durum hakkında Hasankeyf
Yaşatma Girişimi tarafından yapılan açıklamada antik kentte
"güçlendirme" adı altında tahribatın devam ettiği dile getirildi.
'DİCLE NEHRİ'NİN YÖNÜ DEĞİŞTİRİLDİ'
Hasankeyf Yaşatma Girişimi ve Hasankeyf Matters'in ortak
yaptığı çakılamaya göre bir süredir “Ilısu Barajı yapım ve Hasankeyf Antik
Kentinin Jeolojik-Jeoteknik Bakımdan Araştırılması ve Güçlendirilmesi Yapımı
İşi Çalışmaları” adı altında tarihi kayaların patlayıcılarla tahrip edilmesi
ile gündemde olan Hasankeyf'teki tahribatın artarak sürdüğü söylendi.
Açıklamaya göre Hasankeyf Kalesi’nin 200 civarı mağarasını
doldurmak ve kayalarını kapatmakta kullanılacak hafriyatın taşınmasına dönük
Dicle Nehri üzerinde Ağustos ayında yapımına başlanan köprü için nehir suyunun
önüne setler çekildi ve suyun yönü değiştirildi.
Bu çalışmalarda ağır tonajlı iş makinelerinin kullanılması
nedeniyle kirlenen nehrin yatak yapısındaki yaşam alanları en az bir
buçuk km boyunca büyük oranda zarar gördü. Açıklamada, "Nehrin
kıyısındaki doğal ortam şirket eli ile tahrip edilmiş, başta balıkların olmak
üzere diğer su organizmaların doğal ortamları yok edilmiştir. Nitekim binlerce
balığın bu sebepten ötürü öldüğünü gözlemledik" denildi.
Binlerce endemik canlıya hayat veren nehrin su kalitesinin
bozulmasının yanı sıra nehir kenarında bulunan ağaçların da kesildiğinin dile
getirildiği açıklamada, bu çalışmalarda Hasankeyf’in tarihi ve kültürel
dokusuna zarar verildiği belirtildi.
'ŞEFFAFLIK YOK'
Hasankeyfi koruyabilmek için mücadele veren iki kurum olarak
yerinde yaptıkları gözlemlerden bilgiler paylaşılan açıklamada antik kentteki
"Jeolojik jeoteknik güçlendirme" adı altında yapılan çalışmaların
hafta sonları, hatta geceleri bile sürdüğünün altı çizildi.
Yapılan çalışmalarda bilgilendirme tabelasında işi yapan
yüklenici ve alt yüklenici firmalara dair bir bilgiye yer verilmediğine dikkat
çekilen açıklamada, "İşi yapan firmaların adlarının saklanması, bu
projedeki şeffaflığı ortadan kaldırmaktadır. Bilgilendirme levhalarında
firmalara dair bilgi bulunmaması üzerine yapılan araştırmalarda bu projeyi alan
yüklenici firmanın 'ICC GRUP' olduğu öğrenilmiştir. Kayaları düşüren firma
ise (alt yüklenici) 'Rüzgâr Endüstriyel Dağcılık'tır" bilgilerine yer
verildi. Açıklamada mağaraların kayalarla doldurulup kapatılmasının
Hasankeyf’in taşınmaz tarihi yapısına ve somut olmayan dokusuna zarar vereceği
kaydedildi.
'KİMSE HASANKEYFLİLERE SORMUYOR'
Açıklamada bir diğer dikkat çekilen konu ise
Hasankeyflilerin bu süreçte görüşlerine yer verilmemesi ve dışarıda tutulması
oldu. Halkın görüşlerinin alınmamasının yasalara aykırı olduğunun altının çizildiği
açıklamada; "Ulusal yasalara göre somut olmayan kültürel mirasın korunması
gerekmektedir. Taşınmaz kültürel mirasın korunmasını hedefleyen çalışmaların
planlanıp gerçekleştirilirken düzenli olarak halkın görüşlerinin alınması ve
kamuoyunun sürekli bilgilendirilmesi gerekmektedir. Buna rağmen Hasankeyf
Kalesi’nin Güçlendirilme Projesi’nin tamamen şeffaf olmayan bir şekilde devam
ettiğinin altını çizmek istiyoruz" denildi.
'PROJE ÇÖPE ATILSIN'
Hasankeyfte yapılan işlemin ulusal ve uluslararası birçok yasaya
göre hukuk dışı olduğunun dile getirildiği açıklamada şu görüşlere yer verildi;
"Hasankeyf Kalesinin etrafındaki kayaların güçlendirilmesinin insan
hakları arasında yer alan kültür hakkı üzerindeki etkisinin de dikkate alınması
gerekmektedir. Yerel halk ise bu çalışmaları yüzyıllar boyunca yaşadıkları
çevrenin yok edilmesi olarak görmektedir. Bu projenin yarattığı patlama sesleri
ve toz bulutları ile kendi kültürleri için önemli mekân ve varlıkların yok
edilmesine tanıklık ediyor. Bu da travmanın boyutlarını katmerleştiriyor.
Tarihi dokuya ve Dicle Havzasındaki ekosisteme zarar veren şirketlerin, bu
projelerden derhal çekilmesi ve bu projenin çöpe atılarak, tahribatları onarıcı
politikaların uygulamaya geçilmesi gerekmektedir".
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder