14 Şubat 2013 Perşembe

Kazdağları nasıl kurtulur? (Arşiv)


Vakit daraldı. Altın madencileri gün sayıyor artık. Toronto Borsasına 2013’de üretime başlayacaklarını bildirmişlerdi. Verdikleri süre birkaç ay sonra dolacak.
Öte yandan, daha üretime başlamadan projelerini değiştirmeye, kapasite arttırmaya başladılar. 28 Ağustos’ta Kirazlı’daki altın sahası için yapılmak istenen kapasite artırımı ile ilgili ÇED halkı bilgilendirme toplantısı altın madencilerini kağıt üzerindeki planlarına güvenilemeyeceğinin de bir kanıtı aynı zamanda.
8 yılda gideceklerdi 25 yıldır Bergama’dalar!
Bergama’da da böyle olmuştu. “8 yıl çalışıp, maden alanını rehabilite ettikten sonra gideceğiz” diyen altıncılar 25 yıldır Bergama’da! Üstelik Bergamayı tükettikleri gibi yanı başındaki Kozak yaylaları, Havran Küçükdere hatta İzmir Güzelbahçede ki altınlı toprağı Bergama’ya taşıyıp, siyanürle altın elde etmek istiyorlar. Havran’daki cevheri iki yıldır taşıyorlar zaten. Bergama bir siyanür işleme merkezi haline geldi.
Siyanürün yer altı sularına, toprağa, yöredeki canlı yaşamına etkileri ile ilgili doyurucu hiçbir araştırma yapılmıyor. Benim bildiğim en son ciddi araştırma madenin yakınındaki Soğanlı ve Ovacık köylerinin içme-kullanma sularına Ege Üniversitesi tarafından yapılmıştı. 2004 yılındaki bu tahlillerin sonucu altın işletmeciliğinin nasıl bir ‘bela’ olduğunu ortaya koymaya yetiyordu. Sonuçları aşağıdaki tabloda:

Devlet bu rezaletin ve felaketin üzerini örtmeyi bildi. Aynı tarihlerdeki aynı içme sularında Hıfzısıhha tarafından yapılan analizlerde suların değerleri neredeyse menbaa suyu gibiydi! Tıpkı 2006 yılında Eşme’de 1700 kişinin Kışladağ Altın madenindeki siyanür kazası sonrası zehirlenmesinde yapıldığı gibi! Hikayesi uzun. Ayrı bir yazıda anlatırız.
Celladına aşık olma durumu
Yıllardır bu altın madenlerini, şirketleri, gelmiş geçmiş hükümetlerin bunlarla ilişkilerini izlemeye çalışan bir gazeteci olarak demem o ki, söz konusu altın madenciliği ise ne şirkete ne devlete güven olmaz! Biri sermayenin kendisi diğeri onun cisimleşmiş iktidarı. Kimi kime şikayet edeceksin, kimi kimden ayıracaksın?…
Kazdağlarının onlarca yerinde altın işletmeciliği yapmak isteyen şirketlerin sözleri ve bu sözlere, kağıt üzerindeki ÇED raporlarına dayanılarak verilen izinlere yöre halkının zerrece güveni olmamalı. Yok da zaten.
Peki ne yapılacak? Sorunun özü bu aslında. Kazdağlarındaki altın işletmeciliğinin zararları konusunda yörede yaşayan yurttaşların %99’unun kafasının net olduğunu düşünüyorum. Sorun, arkasına devasa bir maddi gücü ve siyasi iktidar olanaklarını almış bu emperyalist şirketlerin nasıl durdurulacağı? Yöre halkı, bu devlere karşı koyacak gücü göremezse (ki aslında kendisidir o güç) ne yazık ki, devletin ve şirketin de gayretleriyle bir süre sonra ‘çaresizliği öğreniyor’. Hatta celladına aşık bile oluyor! Üzücü ama olan bu…
Yanlış nerede?
Bu altın madenlerine karşı verilen mücadeleyi yakından izlemeye çalışan birisi olarak, şunu söyleyebilirim ki; son bir-bir buçuk yıldır hareketlenen çalışması ve etkinliğine rağmen Çanakkale Çevre Platformu (ÇEP) bugünkü yapısı ve anlayışıyla, altın madenciliğine karşı kararlı ve sonuç alıcı bir mücadeleyi örgütleyemez. Daha doğrusu, ÇEP tarzı gönüllü olarak bir araya gelen ve özveri ile mücadele etmeye çalışan bir grup yaşam savunucusu, devasa altın tekelleri ve iktidar mekanizmasına karşı koyamaz. Hele hele ülkemiz gibi hukuk devleti bile olmaktan son derece uzak, kendi koyduğu yasaları bile şirketlerin çıkarları için bir çırpıda değiştirebilen sermaye iktidarlarının hüküm sürdüğü ülkelerde bu hiç olmaz.
ÇEP, mücadeleyi yöre halkına taşıyabilseydi, onun ihtiyacı olan bilimsel, hukuki ve teknik desteği sağlayıp, kendisini mücadelenin öznesi gibi görme yanlışına düşmeseydi asıl işlevini yerine getirmiş olurdu. Ne yazık ki Çanakkale ÇEP, mücadelenin sadece halkın gücüne dayanılırsa kazanılacağı gerçeğini bir türlü içselleştiremedi. ÇEP eleştirisini sonraya bırakarak, günümüzde acil olarak ne yapılabileceğine bir iki cümle ile değinip yazıyı sonlandıralım.
Belediyeler sorumluluk almalı
Çanakkale ve Kazdağları-Madran Dağı Belediyeler Birliği bu noktada daha çok sorumluluk almalı diye düşünüyorum. Direnişin örgütlenmesini ÇEP’e bırakıp “size her türlü desteği sağlarız” demenin şu saatten sonra yararı yok.
Aksine, halkın oyları ile işbaşına gelen yerel yönetimler, bu talana, yağmaya, doğa katliamına bütün olanaklarını halkın topyekûn direnişini yaratmak için seferber ederek öncülük etmek zorunda artık. Belediyesi ile, siyasi, sosyal, iktisadi her türlü örgütsel yapısı ile bütünleşmiş bir şekilde altın madenciliğine karşı çıkan halktın gücü asla yenilemez! Kazdağlarının kurtuluşunun yolu da buradan geçiyor. İşte bunu başarmak zorundayız ve başarabiliriz de…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...