ANADOLU’NUN “ALTIN”DAKİ
TEHLİKE
HAZIRLAYAN: Özer Akdemir
Erzincan’ın İliç ilçesi Çöpler köyünde yaklaşık 6 yıl önce
hummalı bir çalışma başladı. ABD-Kanada ortaklığındaki Anatolia Minerals adlı
şirket 6 yılda 600 sondaj kuyusu açtığı köyde oldukça zengin bir altın madeni
bulduğunu belirterek, gerekli izinler için başvurdu. Çöpler köyündeki
işletmesini Çukurdere Madencilik adlı kendisine bağlı taşeron bir firma eliyle
yürüten Anatolia Minerals, altın madenini 2008 yılında işletmeye açmayı
planlıyor. Ülkemizin birçok yerinde daha altın ve başka madenlerin arama ve
işletme izinlerini elinde bulunduran Anatolia Minerals’i ayrıntılı bir şekilde
mercek altına almadan önce, şirketin “halkla ilişkiler” biriminin basın
tarafından öne çıkarılan uygulamasına değinmekte yarar var. Yani, köylülerin ve
ilçenin önde gelen siyasi parti, dernek ve kamu kurum yöneticileri ABD’de
“inceleme gezisi”ne götürüldü.
MADENCİYE BERGAMA DERSLERİ
Özellikle Bergama köylülerinin 16 yılı aşan, eskiye oranla
yoğunluğunu yitirse de hâlâ devam eden altın madeni karşıtı mücadelesi diğer
altıncı şirketlere birçok açıdan ders oldu. Bergama’daki altın madeni, 16 yılda
dört kez el değiştirdi. Maden sırasıyla; ilk başta Eurogold (Almaya-Amerika-Avustralya
ortaklığı), ardından, Newmont - Normandy; (Amerika) ve son olarak KOZA Altın
A.Ş (Türk) tarafından işletiliyor. Bergama’daki madeni çalıştıranların bu 16
yıllık süre içerisinde başta yöre köylüleri olmak üzere halkla ilişkilerde yaptıkları
“hata”lar, bugün diğer madenci şirketler tarafından mümkün olduğu kadar
tekrarlanmamaya çalışılıyor.
“HALKLA ÇELİŞKİLER”İ GİDERME YÖNTEMLERİ
Ülkemizde her geçen gün sayıları çoğalan altın
madencilerinin halkla ilişkileri geliştirme, madene karşı çıkışları önleme
adına yaptıkları birçok şey Bergama’dakilerle aynı özellikleri taşıyor.
Örneğin, tüm altın madeni girişimlerinde yoksul köylülere iş vaadi var.
Tarlaların, arazilerin, maden sahası içinde kalan yapıların ederinin 10-20 katı
fiyatlarla satın alınması söz konusu. Bazı yerlerde, (Uşak - Kışladağ ve İzmir
- Efemçukuru gibi) köylülerin arazilerini satmamaktaki kararlılıkları hükümet
destekli kamulaştırma sopası ile karşılanıyor. Madenci şirket “kaz gelecek
yerden tavuk esirgenmez” mantığı ile köylere, yol-su, sağlık ocağı, okul vs.
altyapı ve sosyal yaşam tesisleri yaptırıyor. Hatta, Uşak’ta olduğu gibi
damızlık boğa dağıtılıyor, iftar yemekleri veriliyor (Bergama), şenlikler
düzenleniyor. Maden sahası içinde kalan köylerdeki taşınmazlar bedellerinin çok
üzerinde fiyatlarla alınırken, Bergama Ovacık köyü ve şimdi Erzincan Çöpler
köyünde olduğu gibi, köy madenin birkaç kilometre uzağında yapılan dubleks
evlere taşınıyor. Bunun yanında madene karşı olanlar, çok çeşitli yöntem ve
araçlarla susturulmaya, baskı altında tutulmaya, yıpratılmaya çalışılıyor.
Bergama köylülerinin önce gizli örgüt kurmakla suçlanmaları, ardından
mücadelede öne çıkan unsurların “Alman ajanı” olma iddiası ile DGM’de
yargılanmaları ve nihayetinde madenle ilgili gelişmeleri haberleştiren gazete
ve gazetecilere açılan tazminat ve ceza davaları “maden karşıtı” unsurların
etkisizleştirilmesine yönelik uygulamalardan birkaçı. Madenci şirketler
tarafından yapılan bir diğer halkla ilişkileri geliştirme yöntemi de
“bilgilendirme gezisi” adı altında yörenin önde gelen isimlerinin yurtiçi ve
dışında çeşitli yerlere götürülmesi oluyor. Hatta, bu öyle bir hale geliyor ki,
tıpkı Bergama’da olduğu gibi, madenin açılıp açılmaması sonucunu doğuracak bir
rapor hazırlamakla görevli “bilim adamları”ndan oluşan heyetler bile, eşleri
ile birlikte ABD’de “inceleme gezisi”ne götürülebiliyor. 1997 yılındaki
Danıştay kararının ardından kapatılan Bergama altın madenini Başbakanlık’ın
talimatı ile yeniden inceleyip “açılabilir” diye görüş bildiren TÜBİTAK raporu
böyle hazırlandı.
BERGAMA KAPIYI AÇTI
Bergama Ovacık Altın Madeni’nin yargı kararlarına, yöre
köylülerinin karşı çıkışına ve bilim insanlarının riskler konusundaki
uyarılarına rağmen üretimine devam etmesi, yıllardır Bergama’daki sürecin
sonucunu gözleyen diğer altın madencilerini harekete geçirdi. İlk başta Alman
Preussag şirketinin Türkiye ayağı olarak kurulan Turkische Preussag (TÜPRAG),
Preussag’ın çekilmesi sonrasında Kanadalıların eline geçti. Preussag dünya
çapında bir turizm şirketi haline gelirken, Kanadalı olan TÜPRAG Uşak /Eşme -
Kışladağ altın madeninde yöre köylülerinden gelen tepkilere rağmen, “dünyanın
en ilkel yöntemi” denilen “yığın liçi” yöntemi ile üretime başladı. Madenin
üretime başlamasından iki ay, resmi olarak açılışının yapılacağı törenden bir
hafta önce meydana gelen siyanür kazasında Eşme ve köylerinde yaşayan 2000
vatandaş zehirlendi. Zehirlenmelerin siyanürden kaynaklandığı, resmi
yetkililerin engelleme girişimlerine rağmen alınan kan örneklerinde çıkan
yüksek siyanür oranları ile kanıtlandı. Kışladağ Altın Madeni’nin sahibi TÜPRAG
şirketi, İzmir’in 20
kilometre uzağında bulunan, Türkiye’nin üçüncü büyük
kentinin içme suyunu sağlayan barajların havzasında kurulu olan Efemçukuru
köyünde de altın madeni işletebilmek için her türlü yöntemi deniyor. TÜPRAG,
Havran Küçükdere’deki altın madeni arama ve işletme ruhsatlarını KOZA Altın’a
sattıktan sonra, KOZA burada da çok yakın zamanda altın madeni işletmesi
kuracağını açıkladı. KOZA Altın, Bergama Kozak Yaylası’nda da altın rezervlerinin
tespiti için sondaj çalışmaları yapıyor. Şirket ayrıca Eskişehir- Kaymaz,
Gümüşhane-Mastra, Ağrı, Ankara, Balıkesir, Bayburt, Bilecik, Bursa, Erzincan,
İzmir, Kastamonu, Konya, Sivas ve Tunceli illerinde altın arama-işletme
ruhsatlarına sahip. Dünyanın en büyük madenci şirketi olan Rio Tinto ise
Erzincan Çöpler ve Tunceli Ovacık’ta altın madenciliği yapmak üzere
çalışmalarına devam ediyor. Çöpler projesi yaklaşık bir yıl sonra üretim
yapacak aşamaya gelecek.
YENİ BİR MÜCADELE ALANI: ÇÖPLER
Erzincan’ın İliç ilçesine 11 kilometre uzaklıkta
bulunan Çöpler köyünde altın madeni işletmesi kurmak gündeme gelince, madenin
işletme ruhsatını satın alan Anatolia Minerals adlı şirket aralarında AKP
milletvekilleri, yerel siyasetçiler, köy muhtarları ve bürokratların olduğu
birçok kişiyi onar günlük ABD gezisine çıkardı. Basının da geniş ilgi
gösterdiği bu ABD gezisine çıkanlar, gezinin yararlı olduğundan, beş yıldızlı
otellerde ağırlandıklarından, siyanürle yapılan madenciliğin zararsız olduğunu
gözleri ile gördüklerinden bahsediyorlar. Bu geziler için toplam 205 bin dolar
harcandığını açıklayan madenci şirket ise gezilere katılanların “En azından
teknolojinin çevreye zarar vermediğini” gözleriyle gördüklerini ileri sürüyor.
Bu 205 bin dolarlık “inceleme gezisi giderleri” noktasında, EGEÇEP Dönem
Sözcüsü Av. Arif Ali Cangı’nın kafasına takılan bir soru var. Cangı, “Bu
harcamayı acaba nerede gösterecekler?” diye soruyor ve ekliyor; “Maden
işletebilirse zaten beyan ettikleri ocak başı satış fiyatının yalnızca yüzde
2’sini devlet hakkı olarak ödeyecekler. Hiç KDV ödemeyecekler. Bırakacakları
pisliği, kirlenmeyi kim temizleyecek? Bozulan yaşam alanlarını eski haline
getirmeye kimin gücü yetecek?” Cangı bir soru da Erzincan halkına yöneltiyor ve
kendi sorusuna iyimser bir yanıtı yine kendisi veriyor “Erzincan’da “yaşamın
sürmesini en büyük değer olarak gören” kimse yok mu? Mutlaka vardır,
çıkacaktır. ”
FIRAT SUYU ZEHİR AKACAK, BAKSANA!..
Bergama köylülerinin avukatı Senih Özay’ın, 23-24 Eylül
tarihlerinde Samsun’da temsilciler toplantısı yapan Türkiye Çevre ve Kültür
Platformu (TÜRÇEP) Genel Koordinatör Tanay Sıtkı Uyar’dan aldığı bir bilgi
Çöpler köyünde başlatılması planlanan mücadele hakkında ipuçları veriyor;
TÜRÇEP toplantısında, “altın madencilerinin bahşettiği bu cazibelere kapılmayan
yurttaşlarla buluşmak ve hukuk mücadelesi başlatmak” kararı alındı. Bu
doğrultuda vekaletname çıkarılan hukukçular, tespit davası açacak, ÇED raporuna
ulaşılıp yer seçimi yönünden yargı organına götürülecek. Yine madenle ilgili bilirkişi
incelemeleri talep edilecek ve gerektiğinde “cazibeye kapılanlarla
kapılmayanların ortaya çıkması için” referandum yapma noktasında çalışmalar
yürütülecek.
İNGİLİZ EMPERYALİZMİNİN ‘AMİRAL
GEMİSİ’
Çöpler Altın Madeni’ni işletmek
isteyen Anatolia Minerals şirketinin bağlı olduğu maden tekeli Rio Tinto, ünlü
Yahudi dolar milyarderi Rothschild Ailesi’ne ait. Anatolia Minerals Rio
Tinto’nun Türkiye’deki operasyonlarını yöneten şirketi durumunda. Bu şirketin
Tunceli Ovacık, K. Maraş-Saimbeyli, Balıkesir-Balya başta olmak üzere çok geniş
alanlarında maden arama ve işletme ruhsatları bulunmakta. Dünyanın en barbar şirketlerinden
biri olarak bilinen Rio Tinto’nun tarihsel gelişimine ve yapısına kısa bir göz
atarsak; Rio Tinto tek başına dünya maden üretiminin yüzde 12.5’ini sağlıyor.
Dünyanın en büyük maden şirketi durumunda. Şirket, altın, bakır, demir, kömür,
alüminyum, uranyum gibi alanlarda maden çıkarma ve işleme işini yapıyor.
Dünyanın 40 değişik ülkesinde 60’ın üzerinde işletmesi bulunuyor ve borsada da
en önde gelen maden şirketleri arasında. İngiltere’deki Rio Tinto plc ve
Avustralya’daki Rio Tinto Ltd adlı iki şirketin birleşmesinden oluşan Rio
Tinto’nun üst düzey yöneticileri İngiltere’deki şirketten atanıyor. Şirketin
işletmelerinde sendikalaşma girişimleri en sert yöntemlerle engellenirken,
toplusözleşme de yapılmıyor. Şirket, bu kötü ününün tepkisini dağıtmak üzere
çoğu zaman taşeron şirketler eliyle işlerini yürütmeyi yeğliyor. Erzincan
Çöpler Altın Madeni İşletmesi de Kanada ve ABD borsalarında Anatolian Minerals
Development Ltd. (AMDL) adı ile işlem yapan şirket tarafından yönetiliyor.
ANADOLU’DAKİ RİO TİNTO
Rio Tinto Limited şirketinin
sermaye yapısına baktığımızda şu anda Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı
bankaların neredeyse tamamının şirkette hissesinin bulunduğu görülür. Rio
Tinto’nun Türkiye’deki mineral kaynaklarının araştırılması için temel incelemeler
Anadolu Mineralleri Geliştirme Şirketi (AMDL) tarafından 1977-1980 yılları
arasında gerçekleştirildi. Tunceli ve Kopdağı bölgesinde yapılan bu
incelemelerde ilk hedefler Tunceli’de bakır, kurşun ve çinko iken, Kop Dağı’nda
kromdu. Uydu fotoğrafları, haritalama ve jeokimyasal numuneler sonrasında,
bölgede yapılan kazılarda elde edilen verilerle Anatolia Minerals Development
Corp. (AMDC) tarafından bölgenin ayrıntılı bir jeokimyasal haritası çıkarıldı.
Japon ortaklı YAMAS ile ortak iş yapan AMDC ve AMDL muhtemelen aynı şirkete ait
ve bu şirket Rio Tinto’nun kendisi. Anatolia Minerals şirketinin internet
sitesinde yer alan yönetim Kurulu üyeleri arasında üç Türkün de adı var.
Anatolia Minerals ortak ve yöneticilerinden Erden Yüksel, 5 yıl Dardanel Madencilik,
10 yıl Cominco ile çalışmış, 40 yıllık deneyimi olan bir mühendis. Yine yönetim
kurulu üyelerinden Firuz Alizade ise Cominco’nun milyar dolarlık Artvin
Cerattepe bakır altın madeni projesinde görevli. Alizade Türkiye jeolojisi ve
maden potansiyeli uzmanı. Anatolia Minerals’in yönetim Kurulu listesinde adı
olan İlhan Poyraz ise Anatolia şirketinin taşeron şirketi durumundaki Çukurdere
Madencilik Sanayi Ltd. Şti.nin Başkan Yardımcısı konumunda. Rio Tinto’nun 2001
yılında Anatolia Minerals adlı şirketle yaptığı anlaşma gereği Erzincan Çöpler
Altın Madeni projesi bu şirket tarafından yürütülüyor. Bu proje için Rio
Tinto’nun 10 milyon dolar (son verilen bu rakamın 25 milyon doları bulduğunu
gösteriyor) harcaması ve gelirin yüzde 66.7’sini alması planlanırken, Anatolia
Minerals’e ise 1.500 milyon dolar kalması hesaplanmış. Anlaşmada Rio Tinto’nun
proje için yıllık en az 500 bin dolar harcaması, Anatolia mineral ofisinde
yılda 216 bin dolar vermesi taahhüt ediliyor. 2001 yılında yapılan bu
anlaşmanın önümüzdeki yıl yenilenmesi söz konusu.
RİO TİNTO’NUN TARİHİ
Şirket adını 1873 yılında
kurulduğu İberya’nın Rio Tinto (Renkli Nehir) bölgesinden aldı. En büyük
hissenin Rothschild ailesine ait olduğu şirkette, İngiliz kraliyet ailesinin de
hissesi bulunmakta. 1800’lü yıllardan itibaren yaptığı afyon ticareti ile
büyüyen şirket, Hong Kong’un İngilizlere kalmasının ardından, Rothschildler’in
kontrolündeki Hong Kong Shangai Bank Corporation ( HSBC) bankası ile afyon
ticaretini finanse etti. Rio Tinto, Jardine Matheson şirketinin bu afyon
ticaretinden kazanılan parası ile kuruldu. Bugün dünya maden üretiminde yüzde
12.5’luk bir paya sahip olan Rio Tinto’yu, ikinci sırada yüzde 11’lik pay ile
yine İngiltere merkezli Anglo American Corp (AAC) izlemekte. Oppenheimer Ailesi’nin
kontrolünde olan AAC de Rotshchild Ailesi’nin ve İngiltere kraliyet ailesinin
de payları var. Dünya maden üretimindeki üçüncü isim de İngiltere’den
Billiton/BHP firması. Shell’e ait olan firmanın kontrolü de Rothschill
Ailesi’nde. Her üç firmada da İngiliz kraliyet ailesinin payları bulunmakta.
Dünya madenlerinin yaklaşık yüzde 50’si bu üç firmanın kontrolünde iken, bu
oran altın ve gümüş madenciliğinde neredeyse yüzde 100’e yaklaşmakta. Rio
Tinto’nun arkasındaki güçleri oluşturan, Rothschild, Oppenheimer ve Goldschmild
ailelerinin üçü de Almaya Frankfurt kökenli. Sonradan İngiltere’ye göçen bu
ailelerin soy ağaçları 1600’lerde Oppenheimer Ailesi’nde birleşirken, 1700’lü
yılların sonunda Rothschild’ler en güçlü aile konumuna gelmişler. İngiliz
kraliyet ailesi ile çok güçlü ekonomik bağları olan ailelerin şirketlerinden
Rio Tinto “İngiliz egemenliğinin Amiral Gemisi” olarak tanımlanmaktadır. Rio
Tinto’nun ilgilendiği ve büyük oranda kontrol ettiği bir diğer madencilik alanı
ise bor madenleri. Dünya bor üretiminin yüzde 37’sini gerçekleştiren US Borax
Inc. Rio Tinto’nun bir alt kolu olan Kennecott Holdinge ait. Türkiye, dünya bor
rezervinin yarısından fazlasına sahip iken pazardan aldığı pay ise yüzde 20
dolayında. Bor madenlerinin özelleştirilmesi girişimlerinde US Borax ve Rio
Tinto’nun adı sıkça geçmişti.
BOUGANVİLLE KATLİAMI
Rio Tinto’nun adı birçok insan
hakkı ihlali, hukuksuz uygulamalara, işçi düşmanlığı vs. ile anılsa da tekelin
Bouganville de yaptıkları onun “barbar” diye tanımlanmasını nedenlerini açıkça
ortaya koyuyor. 1969 yılında Bouganville bölgesine giren Rio Tinto, köylülerin
topraklarını gasp etmenin yanı sıra, 220 hektar yağmur ormanını da yok etti. Bu
bölgenin temel geçim kaynağı olan balıkçılık ve bahçeciliğin yok edilmesi
anlamına geliyordu. İşgalci Papua Yeni Gine yönetimi ile ilişkileri sonucu 5
yıl vergiden muaf olan şirketin nehirlere boşalttığı 1 milyar ton atık
Bouganville nehirlerindeki canlı yaşamını yok etti. Şirket, halkın yıllarca
süren protesto ve direnişini yok saydığı gibi direnişi bastırabilmek için
Avustralya’dan özel bir tim getirdi. Bouganville yerli halkından bir grup 1988
yılında, madeni basarak şirketin patlayıcılarını kullanıp madenin binalarını,
araç-gereçlerini havaya uçurdu. Taş ve sopalarında kullanıldığı bu saldırı
sonrasında maden kapatılırken, işgalci Papua Yeni Gine, ihracat gelirlerinin
yüzde 45’ini sağlayan madenin kapanması nedeniyle Bougainville’den çekilmek
zorunda kaldı. Geride Bougainville’nin nüfusunun yüzde 7’sine denk gelen 10.000
ceset bırakarak!…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder