Çanakkale Çevre Platformu'nun yaşam alanlarına sahip çıkmak amacıyla düzenlediği Su Paneli'nde altıncıların ve termik santralcilerin hedefi haline gelen kentte oluşacak olan çevresel tahribatların su ve yaşam alanı üzerindeki etkilerine dikkat çekildi. Panelde yer alan tüm konuşmacıların ortak mesajı ise Çanakkale'de çok geç kalınmadan mücadeleye başlanması ve sermaye karşı-sında yaşam alanlarını savunmak için daha fazla bilinç ve güçlü duruş sergilenmesi gerektiği oldu. Çanakkale Çevre Paltformu Başkanı Hicri Nalbant, Çanakkale'nin altıncıların ve termikçilerin tehditi altında bulunduğunu ve bölgede yavaşlatılmış soykırım uygulanmak istendiğini belirterek; “Bu gidişe razı değiliz” dedi.
“Yasa tam bir felaket”
CHP Çanakkale Milletvekili Serdar Soydan ise, “Ülkemiz
talanla karşı karşıya. Daha büyük bir felaket bizi bekliyor” diyerek önemli bir
konuya değindi. Tabiat ve Biyolojik Çeşitlilik Koruma Yasası'nın bir felaket
olduğunu kaydeden Soydan; “Biz bu yasanın geçmemesi için mücadele ediyoruz. Bu
yasa tam bir felaket. Korunan alanları ortadan kaldırıyor” dedi.
“Mücadele etmeye başlamalıyız”
Yıldız Teknik Ünv. öğretim üyesi Prof. Dr. Beyza Üstün de
saldırının çok yönlü oldu-ğunu söyledi. Çevre konusundaki mücadeleye her türlü
desteğin verilmesi gerektiğini vurgulayan Üstün, su havzasında oluşan kirliliğe
dikkat çekerek; “Kaynaklarımızı korumak için üzülmeyi bırakıp, mücadele etmeye
başlamalıyız. HES için düğmeye bastılar. Su havzaları tehlike altında.
Kirazlı'da, Ağı Dağı'nda altın, bakır arayanlar tehlike kıskacına aldılar.
Dağları olduğu gibi yiyecekler” dedi.
CHP Çanakkale Milletvekili Serdar Soydan ve Belediye Başkan
Vekili Dr. Celal Karakaş'ın da katıldığı panelde panelistler bir yandan
altıncıların, bir yandan termik santralcilerin hedefi haline gelen Çanakkale'de
oluşacak olan çevresel tahribatların su ve yaşam alanı üzerindeki etkilerini
paylaştı. Su Paneli'nde Yıldız Teknik Ünv. Öğretim Üyesi Prof. Dr. Beyza Üstün
su havzaları, Ege Üniv. Halk Sağlığı Anabilim Dalı Bşk.Prof. Dr. Ali Osman Karababa
halk sağlığı , Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şb Bşk Ahmet Atalık tarımsal
alan, Prof.Dr.Doğan Kantarcı orman alanları perspektifinden konuyu irdelerken
tüm konuşmacıların ortak mesajı çok geç kalmadan mücadeleye başlanması
gerektiği ve sermaye karşısında yaşam alanlarını savunmak için daha fazla
bilinç ve güçlü duruş sergilenmesi gerektiği oldu.
“Bu gidişe razı değiliz”
Çanakkale Çevre Paltformu Başkanı Hicri Nalbant yaptığı
konuşmada Çanakkale'nin altıncıların ve termikçilerin tehditi altında
bulunduğunu ve bölgede yavaşlatılmış soykırım uygulanmak istendiğini
belirterek: “Bizler bu gidişe razı değiliz. Bu ülke ve özellikle Çanakkale ağır
bedeller ödenerek yurt edinilmiş yerlerdir. Altıncıların ve termikçilerin
ellerini, kollarını sallaya sallaya çevreyi yok etmesine izin vermeyeceğiz.
Onları rahat bırakmayacağız. 6 adet altın şirketine, 3 adet de termikçilere
dava açtık. Sırada açılacak davalar var. Yasal yolları sonuna kadar
deneyeceğiz, o da olmazsa yaramazlık yapma hakkımız saklı” diye konuşurken
çevre mücadelesi boyunca her zaman Çevre Platformunakonuşmacıların ortak mesajı
çok geç kalmadan mücadeleye başlanması gerektiği ve sermaye karşısında yaşam
alanlarını savunmak için daha fazla bilinç ve güçlü duruş sergilenmesi
gerektiği oldu.
“Bu gidişe razı değiliz”
Çanakkale Çevre Paltformu Başkanı Hicri Nalbant yaptığı
konuşmada Çanakkale'nin altıncıların ve termikçilerin tehditi altında
bulunduğunu ve bölgede yavaşlatılmış soykırım uygulanmak istendiğini
belirterek: “Bizler bu gidişe razı değiliz. Bu ülke ve özellikle Çanakkale ağır
bedeller ödenerek yurt edinilmiş yerlerdir. Altıncıların ve termikçilerin
ellerini, kollarını sallaya sallaya çevreyi yok etmesine izin vermeyeceğiz.
Onları rahat bırakmayacağız. 6 adet altın şirketine, 3 adet de termikçilere
dava açtık. Sırada açılacak davalar var. Yasal yolları sonuna kadar
deneyeceğiz, o da olmazsa yaramazlık yapma hakkımız saklı” diye konuşurken
çevre mücadelesi boyunca her zaman Çevre Platformuna destek veren Çanakkale
Belediyesi'ne teşekkür etti.
“Sahip olunan değerlerin bir bir elden çıktığı fark
ediliyor”
CHP Çanakkale Milletvekili Serdar Soydan ise çevre
mücadelesinde toprağın önemine değinerek kaybedilen her toprak parçasının yaşam
alanını kısıtladığını belirtti. Soydan AKP döneminde yaşam alanlarını savunma
mücadelesinin öne çıktığın ifade ederek, bunun nedeninin sahip olunan
değerlerin birer, birer elden çıkmaya başlamasının farkedilmesi olduğunu
söyledi. Soydan bir taraftdan altıncıların, bir taraftan termik santralcilerin
tehditi altında kalındığını belirterek, ülke talanla karşı karşıya. Çevre
karşıtlarının sahip olduklarının da gözlerini doyurmaya yetmediğini belirten
Soydan: “Daha büyük bir felaket bizi bekliyor” dedi. Tabiat ve Biyolojik
Çeşitlilik Koruma Yasası'nın komisyona geçtiğini ve mecliste çoğunluk faktörü
nedeniyle kabul edilmesinin yaratacağı sonuçlara dikkat çeken Soydan: “Biz bu
yasanın geçmemesi için mücadele ediyoruz. Ama AKP milletvekilleri otomatiğe
bağlı oy kullanıyor. Kabulü durumunda önerge vereceğiz. Ama bu ahlaksız yasalar
mecliste hep kayıt dışı zamanlarda, meclis tv yayında olmadığı zamanlarda
geçiyor. Bunu hiçbir tv kanalı ya da gazetede göremiyorsunuz. Yazarsanız ya
kapı dışı edilirsiniz, ya da Silivri'ye gönderilirsiniz. Bu yasa tam bir
felaket. Korunan alanları ortadan kaldırıyor. Sit alanlarını etkiliyor.
Türkiye'de korunan yerle yüzde 4, bu ortalama Avrupa'nın çok gerisinde. Biz hem
koruyamıyoruz, hem de şimdiye kadar koruduklarımızı da riske atıyoruz. Çevreye
duyarlı olmak ve çevreyi sahiplenmek sadece AKP'ye oy vermeyenler için önemli
olmamalı, çevre konusunda herkes duyarlı olmalı, bu konu hepimizi etkiliyor”
dedi.
Yıldız Teknik Ünv. öğretim üyesi Prof. Dr. Beyza Üstün de
saldırının çok yönlü olduğunu belirterek çevre konusundaki mücadeleye her türlü
desteğin verilmesi gerektiğini söyledi.
“Krizlerden sonra sermaye doğaya gözünü dikti”
Üstün, konuyu su havzaları perspektifinden ele aldığını
belirterek, hızlıca HES'lerin yapılmaya başlandığını, Kardeniz'den yükselen acı
çığlıkların artık Kazdağları ve Bölgesi'nden de yükselmeye başladığını
belirtti. Dünyadaki son krizlerden sonra sermayenin gözünü doğaya diktiğine
dikkati çeken Üstün, suyun üzerinde oynanan oyunlarıdeğinerek kaybedilen her
toprak parçasının yaşam alanını kısıtladığını belirtti. Soydan AKP döneminde
yaşam alanlarını savunma mücadelesinin öne çıktığın ifade ederek, bunun
nedeninin sahip olunan değerlerin birer, birer elden çıkmaya başlamasının
farkedilmesi olduğunu söyledi. Soydan bir taraftdan altıncıların, bir taraftan
termik santralcilerin tehditi altında kalındığını belirterek, ülke talanla
karşı karşıya. Çevre karşıtlarının sahip olduklarının da gözlerini doyurmaya
yetmediğini belirten Soydan: “Daha büyük bir felaket bizi bekliyor” dedi.
Tabiat ve Biyolojik Çeşitlilik Koruma Yasası'nın komisyona geçtiğini ve
mecliste çoğunluk faktörü nedeniyle kabul edilmesinin yaratacağı sonuçlara
dikkat çeken Soydan: “Biz bu yasanın geçmemesi için mücadele ediyoruz. Ama AKP
milletvekilleri otomatiğe bağlı oy kullanıyor. Kabulü durumunda önerge
vereceğiz. Ama bu ahlaksız yasalar mecliste hep kayıt dışı zamanlarda, meclis
tv yayında olmadığı zamanlarda geçiyor. Bunu hiçbir tv kanalı ya da gazetede
göremiyorsunuz. Yazarsanız ya kapı dışı edilirsiniz, ya da Silivri'ye
gönderilirsiniz. Bu yasa tam bir felaket. Korunan alanları ortadan kaldırıyor.
Sit alanlarını etkiliyor. Türkiye'de korunan yerle yüzde 4, bu ortalama
Avrupa'nın çok gerisinde. Biz hem koruyamıyoruz, hem de şimdiye kadar
koruduklarımızı da riske atıyoruz. Çevreye duyarlı olmak ve çevreyi sahiplenmek
sadece AKP'ye oy vermeyenler için önemli olmamalı, çevre konusunda herkes
duyarlı olmalı, bu konu hepimizi etkiliyor” dedi.
Yıldız Teknik Ünv. öğretim üyesi Prof. Dr. Beyza Üstün de
saldırının çok yönlü olduğunu belirterek çevre konusundaki mücadeleye her türlü
desteğin verilmesi gerektiğini söyledi.
“Krizlerden sonra sermaye doğaya gözünü dikti”
Üstün, konuyu su havzaları perspektifinden ele aldığını
belirterek, hızlıca HES'lerin yapılmaya başlandığını, Kardeniz'den yükselen acı
çığlıkların artık Kazdağları ve Bölgesi'nden de yükselmeye başladığını
belirtti. Dünyadaki son krizlerden sonra sermayenin gözünü doğaya diktiğine
dikkati çeken Üstün, suyun üzerinde oynanan oyunları anlattı. Su Konseylerinde
suyun piyasa üzerinden adlandırıldığını ve o güç kesiminin şimdi Kazdağları'nı
hedef aldığını söyleyen Üstün, Kazdağları'nın bütünleşik paylaşım riski ile
karşı karşıya olduğunu kaydetti. Üstün: “Önceden suyu satıyorsunuz dediğimizde
inanmıyorlardı. Dereleri şirketlere teslim ettiler. Suyun geçtiği alanlara
dikkat etmediler. 49 yıllığına bu kaynakları şirketlere devrettiler. Enerji
ihtiyacımız var dediler. Ama şimdi o yörelerde yaşayanlar bile bunun farkında
ve vadilerine bu insanları sokmama mücadelesi veriyorlar” dedi.
“Yasaları değiştiriyorlar”
Üstün: “Bir bölgede termik santral varsa, yakınlarında
mutlaka çimento fabrikası vardır. Çimento fabrikasının en önemli katkı maddesi
küldür. Bunların olduğu yerde ormanlar daima tehlike altındadır. Termik santral
ısısı için gerekli olan madde ithal kömür, ya da gazdır. Bunun haricinde limana
ihtiyaç duyarlar. Termik santrallerin çok fazla suya ihtiyacı vardır. Onun için
de deniz kıyısını tercih ederler. Denizden tonlarca suyu çekip, tuzundan
arındırıp geriye salarlar. Bu da ekosistemde tuz dengesinin bozulmasına sebep
olur. Deniz kıyısı olmazsa, güçlü bir yeraltı rezervine ya da baraja
yakınlaşırlar. Onlar için tahribatın derecesi önemli değildir. Bu paydaşım
örneğinde son zamanlarda gündeme gelen yer de Kazdağları'dır” dedi. Üstün:
“Hazırlıkları tamamlıyorlar. Devlet, kamu ve özel sektör işbirliği ile şirketlerin
korunan ve o bölgelere girmesine mani teşkil edecek yasaları ve koruma
yasalarını değiştiriyorlar. Ormanla ilgili, mera ile ilgili kanunlarda engel
teşkil eden kısımlarda düzenlemeler getiriyorlar. Su Kanun Tasarısını da
meclise getirecekler. 49 yıllık veriyorlar” dedi.
“Yasaları değiştiriyorlar”
Üstün: “Bir bölgede termik santral varsa, yakınlarında
mutlaka çimento fabrikası vardır. Çimento fabrikasının en önemli katkı maddesi
küldür. Bunların olduğu yerde ormanlar daima tehlike altındadır. Termik santral
ısısı için gerekli olan madde ithal kömür, ya da gazdır. Bunun haricinde limana
ihtiyaç duyarlar. Termik santrallerin çok fazla suya ihtiyacı vardır. Onun için
de deniz kıyısını tercih ederler. Denizden tonlarca suyu çekip, tuzundan
arındırıp geriye salarlar. Bu da ekosistemde tuz dengesinin bozulmasına sebep
olur. Deniz kıyısı olmazsa, güçlü bir yeraltı rezervine ya da baraja
yakınlaşırlar. Onlar için tahribatın derecesi önemli değildir. Bu paydaşım
örneğinde son zamanlarda gündeme gelen yer de Kazdağları'dır” dedi. Üstün:
“Hazırlıkları tamamlıyorlar. Devlet, kamu ve özel sektör işbirliği ile şirketlerin
korunan ve o bölgelere girmesine mani teşkil edecek yasaları ve koruma
yasalarını değiştiriyorlar. Ormanla ilgili, mera ile ilgili kanunlarda engel
teşkil eden kısımlarda düzenlemeler getiriyorlar. Su Kanun Tasarısını da
meclise getirecekler. 49 yıllık protokol yerine lisans verecekler. Su
kaynakları artık tapulu ve sahipli olacak. Kullanmak için kontör alacaksınız.
Artık hiç tartışmasız hem enerjiyi, hem de suyu satacaklar. Karalar yetmedi, su
havzaları yetmedi, dar geldi, o yüzden denizlere 1 mil yaklaşmaya
çalışıyorlar. Kentsel Dönüşüm rantı adı altında inşaat artıklarını şaka gibi
parklara, bahçelere gömüyorlar. Bir hafriyat, bir toprak derken şehirler
yükseliyor. Torba yasaları geçirdiler. Üstün kamu yararı iddiasıyla ortaya
çıkacaklar” şeklinde konuştu.
“Dağları yiyecekler”
Üstün siyanürle maden işletmeciliğinin tehlikelerine de
değinerek, su havzasında oluşan kirliliğe dikkat çekti. Kaynaklarımızı korumak
için üzülmeyi bırakıp, mücadele etmeye başlamalıyız. HES için düğmeye bastılar.
Su havzaları tehlike altında. Kirazlı'da, Ağı Dağı'nda altın, bakır arayanlar
tehlike kıskacına aldılar. Dağları olduğu gibi yiyecekler”dedi. CHP
Milletvekili Serdar Soydan'a yasanın meclisten geçmemesi için partinizle ve
bütün gücünüzle savaşın. Eğer bu dönemde bir şey yapamazsak, bir daha yapmamıza
gerek kalmayacak. Ya şimdi yapacağız, ya da rahatımıza bakacağız” dedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder