İzmir'in en önemli su havzasında siyanürle Altın arayanlara arazisini vermeyen ve Sağlık Güvenlik Bandı'nı kıran Efemçukurlu Ahmet Karaçam'ın davayı kazanmasından sonra gözler İzmirlilere ve çevrecilere çevrildi.
Altıncıları durdurmanın önünün açıldığını söyleyen Avukat Arif Ali Cangı, “Bu dava İzmir'in su havzasını kurtarabilir. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu işletmenin çalışmalarını, yakın plan takip ettirirse Efemçukuru kurtulabilir” dedi.
Efemçukuru'nda madencilere direnerek arazisini acele kamulaştırmadan kurtaran Ahmet Karaçam'ın direnişi İzmirliler'e örnek olmalı diyen Avukat Arif Ali Cangı, “Karaçam'ın arazisi maden ocağına sınır. Sağlık koruma bandı oluşturulamaz. İşletmenin ruhsatı kanuna aykırı, iptal edilmeli” dedi.
İzmir’in tek arseniksiz su havzası olan Efemçukuru Köyü ve yöresinin altın ve gümüş madeni işletmesine sağlık koruma bandı oluşturmamasına rağmen ruhsatı verilerek ve işletildiği bilgisini veren Eşitlik ve Demokrasi Partisi İzmir İl Başkanı, Avukat Arif Ali Cangı, önceki günkü Ahmet Karaçam'ın 25 dönümlük arazilerinin acele kamulaştırma davasının kazanılmasıyla mücadelenin yeniden başladığını kaydetti. Cangı, burada önemli olan ayrıntının altın arama ruhsatı için sağlık koruma bandı oluşturulması şartının yerine getirilmeden işletmeye devam etmesi olduğunu, Tüprag Madenciliğin ruhsatının kanuna aykırı olduğu için iptal edilmesi gerektiğini söyledi. Efemçukuru'ndaki Ahmet Karaçam'ın bu tek kişilik mücadelesinin tüm İzmir'i yakından ilgilendirdiğini belirten Cangı, “İzmirliler'in bu dava sonucuna çok dikkat etmesi gerekir. Burada İzmir'in su havzasının kurtulması söz konusu. Çamlı Barajı'na su toplayan derelerden biri olan madenin yanındaki Kokarpınar deresinde balıkların öldüğünü duydum. İşletme sondaj çalışması için derenin suyunu alıyor çünkü. Bugün balıklar ölüyor, yarın insanlar ölecek!” dedi.
ARAZİLER İŞLETMEYE BİTİŞİK
Cangı, ruhsatın İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliğin 20. maddesi gereğince verildiğini belirterek şu açıklamayı yaptı: “Yönetmeliğin 16. maddesine göre; 'Sanayi bölgesi, organize sanayi bölgesi ve endüstri bölgeleri ile bu bölgeler dışında kurulacak birinci sınıf gayrisıhhi müesseselerin etrafında, sağlık koruma bandı konulması mecburidir. Sağlık koruma bandı mülkiyet sınırları dışında belirlenemez ve bu alan içinde mesken veya insan ikametine mahsus yapılaşmaya izin verilmez.' Yönetmeliğin bu düzenlemesine göre, açılma ruhsatının verilebilmesi için, işletmenin etrafında, şirketin mülkiyet sınırları içinde sağlık koruma bandı belirlenmesi gerekmektedir. Efemçukuru Altın Madeni işletmesinin sağlık koruma bandı, ÇED Raporunun 358 ve 359 sayfalarında yer almaktadır. Burada Sağlık Koruma Bandının proje alanından 100-150 metre mesafede seçilmesi tavsiye edilmiştir. Efemçukuru maden işletmesinin etrafından böyle bir sağlık koruma bandı oluşturulmamıştır. Zira sağlık koruma bandı içinde yer aldığı için kamulaştırılmasına karar verilen taşınmazların tamamına henüz el konulamamıştır. Acele kamulaştırılmasına karar verilen ancak henüz işletmecinin tasarruf edemediği Ahmet Karçam'a ait araziler işletmeye bitişik parsellerdir. Sağlık koruma bandı içinde yer almasına karşın bu taşınmazlarda halen bağcılık yapılmaktadır. Bu haliyle işletmenin sağlık koruma bandı tamamlanmadan işletme izni verilmiştir. Diğer hukuka aykırılıklar bir yana sırf bu eksiklik dahi verilen izninin özensiz biçimde verildiğini göstermektedir. Sağlık koruma bandı olmayan işletmeye üretim izni veren işlemin açıkça hukuka aykırı olduğu ortadadır.
ÖZEL İDARE RUHSATI GERİ ALMALI
Sağlık koruma bandı olmadan açılma ruhsatı verildiğinin açıkca ortada olduğunu belirten Cangı, “Hukuka uygun davranan idare hukuka aykırı olduğunu sonradan fark ettiği işlemlerini geri alır. İzmir İl Özel idaresinin şimdi yapması gereken de henüz sağlık koruma bandı oluşturulmadığından verdiği açılma ruhsatını geri almak olmalıdır. Bunun tüm İzmirliler tarafından takip edilmesi gerekir. Zira burası İzmir’in ağır metal kirliliği olmayan yegane yüzeysel su havzasıdır. İzmir’in yüzde 40 suyunu karşılayan Tahtalı Barajı havzası sınırında, en az 200 bin İzmirli'ye su sağlamak için yapılması planlanan Çamlı Barajı koruma havzası, dere mutlak koruma alanı içinde olan bir alandır. Su havzasının korunması yetki ve sorumluluğu İZSU ve İzmir Büyükşehir Belediyesi'nindir. Bu nedenle bu işin asıl olarak Sayın Aziz Kocaoğlu tarafından takip edilmesi gerekir. Orada oluşabilecek her türlü kirlenmeden, bozulmadan bu yöneticiler baş sorumlu olacaklardır” dedi.
SAHİP ÇIKILIRSA KAPANIR
İşletmenin 1 Haziran 2011 tarihinden bu yana çalıştığını, bu süreç içinde atıklarını nereye bıraktığının belli olmadığnı, doğaya bırakıyorsa da bunun açık bir suç olduğunu belirten Cangı, “Bunun tespit edilmesi halinde şirket yetkilileri ve bunu denetlemeyen kamu görevlileri yargılanırlar” dedi. “Ahmet Karaçam, kendi yaşamını, köyünün geleceğini korumaya çalışıyor, bu arada İzmir’in suyunu kirleteceği bilimsel raporlara belirlenmiş olan işletmenin faaliyete geçmesini geçen yıla kadar geciktirdi. Şimdi de kamulaştırmaya direnerek, teklif edilen astronomik bedellere rağmen arazisini satmayarak, şimdiki açılma ruhsatını hukuken sakatlanmasını sağlamıştır” diyen Cangı, “Ahmet Karaçam daha ne yapsın? Şimdi görev İzmirliler'de, İzmir'in yaşamdan yana olan meslek odalarında, STK’larında, siyasi partilerinde, yöneticilerinde. Buradan davaya sahip çıkılırsa bu işletme kapatılır” şeklinde açıklama yaptı.
PEŞİNİ BIRAKMAYACAĞIZ
Cangı bundan sonraki süreci de şu cümlelerle anlattı: “Şirket bu işletmeyi yapabilmesi için Ahmet Karaçam’ın arazilerine ihtiyacı var. Bu nedenle acele kamulaştırmanın iptali önemli. Bundan sonra belki normal kamulaştırmaya gidecekler, onu da mahkemeye taşıyacağız. Bu mücadele İzmir’in geleceği için, çocuklarımız için yaşamsal bir konu. O yüzden peşini bırakmayacağız. Denetim konusu tam bir muamma. Şunu sormak lazım, söz konusu işletmenin yaratacağı en tehlikeli kirlenme ağır metal kirlenmesi, başta arsenik olmak üzere yörenin sularının kirlenmesi, dolayısıyla İzmirliler'in arsenikli suya mahkum olması. Pekiyi denetim yapan kurumun ya da ekiplerin ağır metal ölçer cihazı var mı, bu konuda yetişmiş elemanı var mı? Bunun gibi pek çok işletmedeki uygulamayı biz biliyoruz, şirket numune alıyor, şirket tarafından tahlil ettiriliyor. Denetimler önceden biliniyor. Bu denetime nasıl güveneceğiz? Ahmet Karaçam, “Sondajlar için deredeki suların çekildiği, bu nedenle balıkların öldüğünü, bir kısım balıkları ölmeden kendisinin elleriyle gölete attığını, denetim ekibi gelmeden önce su çeken pompanın kaldırıldığını anlattı. Bu anlatım da her şeyin danışıklı olduğunu göstermiyor mu?
Şirket kamulaştırılan 35 parselin 33’ünü satın aldı, daha önce de bir kısım yerler almıştı, daha sonra da aldı. Şu anda Efemçukuru’nda en çok malvarlığı olan 'altıncı şirket'. Bu neyin hazırlığı? Şirket o bölgeye yayılmayı, sürekli kapasitesini artırarak alanın tamamını altın işletmesi adı altında delik deşik etmeyi planlıyor. En son yaptıkları 3 kat kapasite artırımı bunu göstermiyor mu?”
YOLUNU KAPATTILAR
Öte yandan Ahmet Karaçam, altın arama şirketi Tüprag'ın satın aldığı arazileri tel örgülerle ördüğünü, kendi arazisi için açtırdığı yolun da kapı ile kapatıldığını belirtti. Karaçam, “Bu yolu arazimize gelmek için biz köylü olarak açtırdık. Eskiden tel örgü yoktu. Şimdi tel örgüyle örüp yolu da kapı ile kapadılar. Aracımla gelip üzüm saramıyorum. Sabah ezanında üzüm paketlemek için gelen işçiler bağa ulaşamamış. Oğlumu aradılar. Öğle saatlerinde anca açtırdık” dedi. Arif Ali Cangı da Karaçam'ın kendi arazisine şirketin izni ile girdiğini belirterek “Karaçam'ın arazisine el koyamadılar ama vatandaşın tasarruf hakkını engelliyorlar. Mülkiyet hakkına açık bir engeldir bu. Köyde taşınmaz zengini knumuna gelen şirket hiç bir kural tanımıyor, bütün kuralları kendi koyuyor. Karaçam’ın arazilerine giden yolu tel örgü ile kapatması konusunda idari ve adli yollara başvuracağız” diye konuştu. Efemçukuru'nda Ahmet Karaçam'ın kurtarılmış bölgesi, Kavacık karası üzümleriyle dolu bağlarında yaptığımız gezide 15 aydır işletmesini gece gündüz sürdüren Tüprag Madenciliğin bölgeyi ne hale getirdiğine şahit olduk. Yıkanmış toprağın 1 yılda kara beton görünümünde, tek bir yeşilin çıkmadığı bir dağ olduğu yaklaşık 1000 dönümlük arazide, orman, dere hiçbir şey kalmamış. Doğa harikası arazide şirketin aldığı topraklarda tesfiye ettiği topraklara üzüm bağı dikmesi dikkatimizi çekti. Ahmet Karaçam bu üzüm bağı yetiştiriciliğinin göstermelik olduğunu, 'biz çevreye zarar vermiyoruz' gibi bir imaj yaratılmaya çalışıldığını söyledi. Geri dönüş yolunda güvenlik görevlileri yolumuzu keserek “Ne yapıyorsunuz, burası özel mülk. İzinsiz girdiniz” şeklinde konuştu. Aracımızdaki Karaçam sesi çıkmasa da “Benim yolumu kapattınız, ben de arazime üst yoldan gelmek zorunda kalıyorum” dedi.
Haber: Figen BİCAN
Foto: Mehmet Ali VARIŞ
http://www.gazetedokuzeylul.com/haber/776/yalniz-efe-destek-bekliyor.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder