Eylülün son günlerinde Ordu Fatsa’daydım. Kazdağlarının altını üstüne
getirmek için kolları sıvayan altın tekelleri buralara da el atmışlar.
Fatsa’ya birkaç kilometre uzaklık siyanürle altın madenciliği yapmak
istiyorlar. HES belası ile uzun zamandır uğraşan Ordu ve Fatsa’da ki
yaşam savunucuları şimdi de altın madencilerine karşı mücadeleyi örmeye
çalışıyorlar.
Fatsa Belediyesi Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen “Fatsa Bergama olmayacak” başlıklı panelin konuşmacılarından birisiydim. Altın madenciliğini 2000 yılından bu yana fiili olarak izleyen bir gazeteci olarak, yurt içi ve yurt dışında gezip gördüğüm maden alanlarını görsel bir sunumla anlatmaya çalıştım. Bergama köylülerinin mücadele deneyimlerini, köylü hareketinin sönümlendiren gelişmeleri, Kışladağ altın madeninin bulunduğu alanın önceki ve madenden sonraki halini, Lefke’deki, Balya’daki terk edilmiş maden alanlarının içler acısı görüntülerini ve daha başkalarını…
Panelin diğer konuşmacılarından Metalurji Mühendisleri Odası eski Genel Başkanı Cemalettin Küçük de 20 yıldır ilgilendiği, yüksek lisans tezine konu edindiği siyanürlü altın işletmeleri hakkında çok önemli bilgiler paylaştı. Küçük, bu madenlere karşı mücadele için Fatsa’nın yanı sıra Ünye’nin, Ordunun ve diğer yerlerin birlikte hareket etmesinin önemine ve zorunluluğuna dikkat çekti.
Derelerin Kardeşliği Dönem Sözcüsü gazeteci yazar Ömer Şan ise Karadeniz’in son dönemdeki kabusu HES’ler ve bunlara karşı verdikleri hukuki, fiili mücadeleyi anlattı.
Öğlen başlayan saat 16’da biten panelin ardından iki araçla madenin yakınlarındaki köylere gittik. Muhtarı sormak için durduğumuz ilk köye bizden önce maden şirketinin halkla ilişkiler birimlerinin ve diğer ‘ikna araçları’nın geldiği hemen belli oldu. Madenin işletilmesinden yana olduğunu, kendilerine iş alanı yaratacağın söyleyen bir köylü, muhtarı telefonla arayarak “gazeteciler, çevreciler geldi, madene karşı çekim yapıyorlar” diye bizi ‘ihbar’ etti. Çevredeki bir iki köylü her ne kadar bu maden yanlısı köylünün davranışlarını paylaşmasalar da, olaya sessiz kalmayı tercih ettiler.
Buradan gittiğimiz bir başka köyde konuştuğumuz köylülerin hepsi madene karşı olduklarını, kendilerine zararının dokunacaklarını söylerken, bir tanesi geride kalıp görüş bildirmekten kaçındı. Köylüler bu kişinin muhtarın kardeşi olduğunu söylediler. Biraz sonra bir araçla gelen ilk uğradığımız köyün muhtarı “her yerin bir korucusu, çobanı vardır. Benden izinsiz köyüme gelemezsiniz” sözleriyle adeta ‘posta koymaya’ kalksa da bizimle birlikte gelen Fatsalı ve Ordulu yaşam savunucuları, kendisine gerekli yanıtı verip adabınca susturdular.
Fatsa’da bu yaşadıklarımız bize bir kez daha şu gerçekliği gösterdi; Altın madencileri bir yerde çalışma yapacaklarsa öncelikle muhtarı, kaymakamı ve yörenin ileri gelenlerini ‘ikna’ ediyorlar! Bu ‘ikna’nın yolu, yöntemi, miktarı farklılık gösterse de çok ahlaki olmadıkları bir gerçek.
Bu ikna yöntemleri Kazdağları’ndan, Bergama’dan, Uşak’tan çok iyi biliyoruz aslında. Bergama’daki madenin çevresindeki üç köyün muhtarı altıncı şirkete servis taşımacılığı yapıyorlar. Kışladağ’daki, Kazdağları’ndaki bazı muhtarların şirketten önemli oranda para aldıkları çok sıkça dile getirilen iddialar arasında. Termik santral kurulmak istenen Çine’nin Gökyaka Köyü muhtarı şirketin kendisine 150 bin lira teklif ettiğini kameralar karşısında açıkladı…
Bunlara benzer onlarca örnek sayabiliriz…
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ı Çanakkale’ye taşıyan özel uçağın Kanadalı altın madencisi bir şirket tarafından kiralandığı iddialarının gündeme geldiği bu günlerde, muhtarların bu şekilde ‘ikna’ edilmelerinin etik yönünün tartışılması çok anlamsız kalıyor.
Sermaye girdiği her yeri sadece yaptığı doğaya düşman faaliyetleriyle değil, paranın gücünü harekete geçiren kirli yöntemleriyle de kirletiyor. Bu kirlilikten doğa kadar, hukuk ve bir bütün olarak toplumsal yaşam da payını alıyor. Bunun örneğini son olarak Fatsa’da gördük…
http://www.canakkaledesin.com/?p=1830
Fatsa Belediyesi Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen “Fatsa Bergama olmayacak” başlıklı panelin konuşmacılarından birisiydim. Altın madenciliğini 2000 yılından bu yana fiili olarak izleyen bir gazeteci olarak, yurt içi ve yurt dışında gezip gördüğüm maden alanlarını görsel bir sunumla anlatmaya çalıştım. Bergama köylülerinin mücadele deneyimlerini, köylü hareketinin sönümlendiren gelişmeleri, Kışladağ altın madeninin bulunduğu alanın önceki ve madenden sonraki halini, Lefke’deki, Balya’daki terk edilmiş maden alanlarının içler acısı görüntülerini ve daha başkalarını…
Panelin diğer konuşmacılarından Metalurji Mühendisleri Odası eski Genel Başkanı Cemalettin Küçük de 20 yıldır ilgilendiği, yüksek lisans tezine konu edindiği siyanürlü altın işletmeleri hakkında çok önemli bilgiler paylaştı. Küçük, bu madenlere karşı mücadele için Fatsa’nın yanı sıra Ünye’nin, Ordunun ve diğer yerlerin birlikte hareket etmesinin önemine ve zorunluluğuna dikkat çekti.
Derelerin Kardeşliği Dönem Sözcüsü gazeteci yazar Ömer Şan ise Karadeniz’in son dönemdeki kabusu HES’ler ve bunlara karşı verdikleri hukuki, fiili mücadeleyi anlattı.
Öğlen başlayan saat 16’da biten panelin ardından iki araçla madenin yakınlarındaki köylere gittik. Muhtarı sormak için durduğumuz ilk köye bizden önce maden şirketinin halkla ilişkiler birimlerinin ve diğer ‘ikna araçları’nın geldiği hemen belli oldu. Madenin işletilmesinden yana olduğunu, kendilerine iş alanı yaratacağın söyleyen bir köylü, muhtarı telefonla arayarak “gazeteciler, çevreciler geldi, madene karşı çekim yapıyorlar” diye bizi ‘ihbar’ etti. Çevredeki bir iki köylü her ne kadar bu maden yanlısı köylünün davranışlarını paylaşmasalar da, olaya sessiz kalmayı tercih ettiler.
Buradan gittiğimiz bir başka köyde konuştuğumuz köylülerin hepsi madene karşı olduklarını, kendilerine zararının dokunacaklarını söylerken, bir tanesi geride kalıp görüş bildirmekten kaçındı. Köylüler bu kişinin muhtarın kardeşi olduğunu söylediler. Biraz sonra bir araçla gelen ilk uğradığımız köyün muhtarı “her yerin bir korucusu, çobanı vardır. Benden izinsiz köyüme gelemezsiniz” sözleriyle adeta ‘posta koymaya’ kalksa da bizimle birlikte gelen Fatsalı ve Ordulu yaşam savunucuları, kendisine gerekli yanıtı verip adabınca susturdular.
Fatsa’da bu yaşadıklarımız bize bir kez daha şu gerçekliği gösterdi; Altın madencileri bir yerde çalışma yapacaklarsa öncelikle muhtarı, kaymakamı ve yörenin ileri gelenlerini ‘ikna’ ediyorlar! Bu ‘ikna’nın yolu, yöntemi, miktarı farklılık gösterse de çok ahlaki olmadıkları bir gerçek.
Bu ikna yöntemleri Kazdağları’ndan, Bergama’dan, Uşak’tan çok iyi biliyoruz aslında. Bergama’daki madenin çevresindeki üç köyün muhtarı altıncı şirkete servis taşımacılığı yapıyorlar. Kışladağ’daki, Kazdağları’ndaki bazı muhtarların şirketten önemli oranda para aldıkları çok sıkça dile getirilen iddialar arasında. Termik santral kurulmak istenen Çine’nin Gökyaka Köyü muhtarı şirketin kendisine 150 bin lira teklif ettiğini kameralar karşısında açıkladı…
Bunlara benzer onlarca örnek sayabiliriz…
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ı Çanakkale’ye taşıyan özel uçağın Kanadalı altın madencisi bir şirket tarafından kiralandığı iddialarının gündeme geldiği bu günlerde, muhtarların bu şekilde ‘ikna’ edilmelerinin etik yönünün tartışılması çok anlamsız kalıyor.
Sermaye girdiği her yeri sadece yaptığı doğaya düşman faaliyetleriyle değil, paranın gücünü harekete geçiren kirli yöntemleriyle de kirletiyor. Bu kirlilikten doğa kadar, hukuk ve bir bütün olarak toplumsal yaşam da payını alıyor. Bunun örneğini son olarak Fatsa’da gördük…
http://www.canakkaledesin.com/?p=1830
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder