23 Aralık 2001 Pazar

Sözleşmeler işsizlikle eşanlamlı

Foto: Özer Akdemir

İZMİR - BES İzmir Şubesi tarafından düzenlenen "Kamu Bankalarının Yeniden Yapılandırılması" adlı panelde, kamu bankalarının diğer özelleştirme uygulamalarında olduğu gibi ülke ekonomisini tamamen eline geçirmek isteyen uluslararası sermayenin politikaları nedeniyle tasfiye edilmek istendiğinin altı çizilerek, bankaların özelleştirilmesine ancak toplumundaki tüm emekçilerin ortak mücadelesi ile engel olunabilineceğine vurgu yapıldı. Atatürk Kültür Merkezi Tiyatro Salonu'nda yapılan panele kamu bankalarında çalışan emekçiler, şube müdürleri ve banka müfettişleri katılırken, KESK Genel Başkanı Sami Evren de mesaj gönderdi. Panelin açılış konuşmasını yapan BES İzmir Şube Başkanı Ramis Sağlam, İMF, DB politikalarının ülkeye yansımalarından kamu bankalarının da üzerlerine düşen payı aldığını belirterek, Arjantin'de yaşanan olayların bu politikaların varacağı noktayı en açık şekilde ortaya koyduğunu söyledi.

Bize başka türlü öğretmişlerdi oysa!
Birçok şeyin artık net olarak görüldüğünü, bu nedenle herşeyden önce bir eylem planının, bir mücadele hattının ortaya konulması gerektiğini söyleyerek konuşmasına başlayan Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Aziz Konukman, krizden sonra Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurulu'nun (BDDK) yaptığı açıklamaların yalan ve çarpıtılmış bilgilerden oluştuğunu aktardı. BDDK'nın kirizin derinleşmesinden kamu bankalarının sorumlu olduğu, bunun da banka sayısının fazlalığından kaynaklandığı yönündeki tesbitinin neo-liberal politikalar uygulamakla övünen bir ülke de edilebilecek en "enteresan" laflardan biri olduğuna dikkat çekerek, "Bize iktisat derslerinde tam tersini söylemişlerdi oysa; 'Rekabet için firma sayısının artması gerekir' demişlerdi! Diyelim ki banka sayısı fazla, bunu yaratan yine siyasi iktidarlar değil mi?" diye konuştu. BDDK'nın kamu bankalarıyla ilgili ortaya attığı "görev zararları" olgusunun da büyük bir yalan olduğunu söyleyen Konukman, Cumhurbaşkanlığı Yüksek Denetleme Kurulu ve Sayıştay 2000 raporlarındaki verilerin bu söylemin ne derece büyük bir yalan olduğunu ortaya koyduğunu vurguladı.

Sınıfsal yön gizleniyor
Bankaların sermayesinin düşük olduğu yönündeki söylemlerin de gerçekle ilgisinin olmadığını dile getiren Konukman; "Kriz başlamadan hemen önce Bankalar Birliği Raporunda bankaların sermayesinin yetersizliği diye birşey söz konusu bile edilmemiş. Bu, krizden sonra oluşan bir durum. Siyasi iktidar sermayeden vergi almak yerine yüksek faizli borç almayı tercih etmekle çok büyük bir sınıfsal tercih yapmıştı. Bu nedenle vergi gelirleri azaldı. Para basamadılar çünkü İMF engel oldu. Üçüncü yol borç almaktı, bunun alt yapısı oluşturuldu ve yüksek faizli iç ve dış borçlanmaya gidildi. Kamuya verilen para için yüksek faiz istenmesi, bize öğretilenlere göre abesle iştigaldi oysa. Böyle birşey devlete güvenmemekle eş anlamlıydı. Yapılan da bu oldu" dedi. Medyanın bilinçli bir şekilde kamuoyunu tek tek hırsızlara, talancılara yönlendirerek işin asıl önemli yönünü, sınıfsal yönünü gizlediğini aktaran Konukman, esas büyük hortumlamanın şu anda yasal dayanaklarla yapıldığını ve medyanın bunu gizlediğini söyledi. Türkiye ekonomisinin canlandığına dair en küçük bir belirti olmadığına değinen Konukman, Arjantin'de olanların her an biz dede olabileceğine dikkat çekerek; "Çok ciddi bir dönemdeyiz. Hepimizin çocuklarının geleceği ipotek altında" diye konuştu.

POAŞ, özelleştirmenin ne olduğunu anlatıyor
Konukman'dan sonra konuşan Petrol-İş Aliağa Şube Başkanı İskender Büyükçolak, bankacılık sektörünün üzerinde dolaşan özelleştirme ateşinin kendi işkollarında uzun zamandır yaşandığını aktararak, özellikle ülke açısından stratejik bir konumda olan petro-kimya sektöründeki özelleştirmelerin başlangıcı ve geldiği noktaları anlattı. Bu özelleştirmeler karşısında sendika olarak önemli sayılabilecek bir duruş sergilediklerini söyleyen Büyükçolak, "Tüm mücadelemize rağmen özellikle POAŞ'ın özelleştirilmesi noktasında başarılı olduğumuz söylenemez. Halka arz şeklindeki özelleştirmelere kesinlikle karşı koyamadık. PETKİM ve Tüpraş'taki halka arzların önünde duramadık." dedi. Petrol sektörünün en kritik ayağı olan dağıtım sektöründe çok büyük bir kuruluş durumundaki POAŞ'ın ülke ekonomisi açısından önemini ve özelleştirilmesi sürecini aktaran Büyükçolak, zincirin son ve en karlı halkası olan POAŞ'ın tam anlamıyla özel sektöre bırakıldığını, son halkaya sahip olanın da zincirin hepsine sahip olacağının herkesçe bilindiğini dile getirdi. POAŞ'ın özelleştirilmesinden sonra yaşanan işçi kıyımı ve sendikasızlaşmaya da değinen Büyükçolak, "POAŞ'ta özelleştirmeden sonra yüzde 80'leri bulan bir işsizleştirme gerçekleştirildi. Bu aynı zamanda sendikasızlaştırmakla eş anlamlıydı. POAŞ'ta ki işçi sayısı 1140'a düştü. Bu sayının sadece 575'i sendikalı. Bu ise şu an için POAŞ'ta yetkisiz bir sendika konumuna düştüğümüzü gösteriyor. Toplu sözleşme yaptık ama önümüzü göremiyoruz" diye konuştu. Özelleştirmelere karşı yaşanan örnek direnişler olduğunu, Eti Bor işletmelerinin, Yatağan işçilerinin, SEKA işçilerinin direnerek özelleştirmelerin önlenebileceğini gösterdiğini belirten Büyükçolak, "Herkes kendi üzerine düşen karı eritmeye çalıştı. Oysa ki özelleştirmeler karşısında sınıf bütünlüğü içinde hareket etmeliyiz" dedi.

İş mevzuatına kesinlikle geçmeyin!
Büyükçolak'ın ardından konuşan sendika avukatı Hasan Hüseyin Evin ise yeniden yapılandırma kavramının bütün özelleştirme uygulamalarının sihirli sözcüğü olduğunu dile getirerek, uluslararası sermayenin paylaşımı sağlayabilmek için işbirlikçisi siyasi iktidarlar eliyle yürürlüğe soktuğu MAİ, MİGA ve Uluslararası Tahkim gibi yasaların ne anlama geldiğini anlattı. Kamu Bankaları'nda çalışan emekçilere sözleşmeli personel olma dayatmasının yapıldığını bunun iş güvencesinin ortadan kalkması anlamına geldiğini belirten Evin, sözleşmelerin imzalanması durumunda tabi olunacak iş yasasının emekçilerin işten çıkarılabilmeleri için patronlara geniş olanaklar tanıdığını dile getirdi. Banka emekçilerinin 'Sözleşmeyi imzalamazsam başka kurullara gönderirler' gibi bir düşünceye kapılmamalarını isteyen Evin, "Gönderileceğiniz başka bir kurum yok çünkü. Başbakanlığın kurumların norm kadrolarıyla ilgili genelgesi açık." dedi. Evin, bir hukukçu olarak banka çalışanlarına kesinlikle sözleşmelere imza atarak iş mevzuatına geçmemelerini tavsiye etti. Panelin ikinci bölümü soru-yanıt şeklinde geçti. (Evrensel)

12 Aralık 2001 Çarşamba

"Emperyalistler 19113'ün rövanşını alıyor"

Foto: Özer Akdemir

İZMİR - İMF'nin talimatları doğrultusunda diğer dört bankayla birlikte Tarişbank'ın TMSF'ye devredilmesi DİSK Bank-Sen üyesi banka çalışanları ve sendika yöneticilerinin katıldığı bir basın açıklamasıyla protesto edildi. Tarişbank Genel Müdürlük Binası önünde yapılan basın açıklamasına "İMF elini Tarişbank'tan çek" ve "Üretici-çalışan elele bankamıza sahip çıkmaya" yazan dövizlerle katılan banka çalışanlarına, DİSK Ege Bölge yöneticileri de destek verdiler. Eylemde konuşan DİSK Bank-Sen  Yönetim Kurulu üyesi Turgay Gökal, Tariş ve Tarişbank'ın emperyalistlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin soygununa karşı 1913'te kurulduğunu hatırlatarak, yürütülen politikalarla 1913'ün rövanşının alınmasının amaçlandığını dile getirdi.  Tarişbank'ın geçmiş hükümetlerin de altında imzası bulunan politikaları nedeniyle büyük sermayedarlarda kredi batırdığını aktaran Gökal, bankanın çiftçide ve emekçide batmış parasının olmadığını söyledi. Gökal, "Tarişbank'la birlikte 120 bin Tariş ortağı birilerine peşkeş çekilmek istenmektedir. Tefecilik yasal boyutta yaşama geçirilecek, Ziraat Bankası'ndaki sübvansiyonların kaldırılmasındaki politikalarla, Tariş ortağı küçük köylünün toprağını ve ürününü ucuza kapatma politikaları tamamlanacaktır. Tarişbank'ın, Tariş ortakları ve emekçilerin elinden alınmasına izin vermeyeceğiz" diye konuştu. DİSK Merkez Yöneticisi Musa Çam'ın da bir konuşma yaptığı eylemde "İMF elini Tariş'ten çek", "İMF defol bu memleket bizim", "Başkent Ankara Washington değil" sloganları atılırken, kapatılan Emlak Bankası çalışanlarının gönderdiği destek masajları da okundu. (Evrensel)

İklim değişikliği tarımı vuruyor: Gıda fiyatlarında sıçrama uyarısı!

  01 Haziran 2023 07:00 Dr. Oğuz Tutal'ın araştırmasına göre Türkiye için en büyük tehlike kuraklık ve aşırı sıcaklar... Araştırma g...