30 Eylül 2018 Pazar

Urgan (Pazar yazısı)




30 Eylül 2018 04:10


Özer AKDEMİR
Yokluktan, yoksulluktan canına kıyan babalara!..
Başına ne geldiyse bu altında uzanıp hülyalara daldığı eğri kavak ağacı yüzünden geldi. Yaşıtıydı, sırdaşıydı, arkadaşıydı. Ona kıyamadı! Ölümü onun dibinde karşıladı. Attı urganı budağına, aldı canını gözünü kırpmadan!..
***
Bahar yelinin uçsuz bucaksız bozkırda boyvermiş çiğdemleri okşayarak son karları da erittiği gün, sanki gök boşalmış gibi yağmur yağıyordu. Yalnız Atlar Ülkesini aşıp, tepenin yamacından kıvrılarak köyün tam ortasından geçen dere coştukça coşmuştu.

“Kırk yıl önce böyle bir sel geldiydi” dedi, dişsiz ağzında cümleleri yuvarlayan Kelik Derviş. Önlerinde boz bulanık akan seli tepenin yamacındaki çeşmenin başından seyreden bir grup köylünün arasındaydı. Selin gürleyişi, sanki yeryüzünü dövmek, hıncını almak ister gibi hışımla yağan yağmurun sesini bile duyulmaz etmişti ki Kelik Dervişin sözlerini de sanırım benim dışımda duyan olmadı.

Başlarına geçirdikleri ceketler, naylon poşetler, şemsiyelerle yağmurdan korunmaya çalışan köylülerin içindeydim ben de. Sele baktıkça başım dönüyor, başım döndükçe bakmak istiyordum. Sarıdan, mora, kırmızıdan toprak rengine bürünen suların kocaman bir ağaç gövdesini, ölü bir tilki leşini, her türlü ağaçtan binlerce yaprak ve dalı önünde sürükleyişini izlemeye doyamıyordum.
Az ötemizde yüzünü iki elinin arasına alıp görüntüye dalmış gitmiş ozanı neden sonra fark ettim. Sudan çıkmış sıçan gibi ıslanmıştı ama o bunun farkında bile değildi. Anladım ki yine başka bir alemdeydi. Asıl adını kendisi bile unutmuştu. Yıllardır ‘Ozan’dı o bizim köylü için. Yanına gidip çömeldim, şemsiyemi başının üzerinde tutarak yağmuru kestim; “Hayırdır Ozan, daldın gittin sellere” dedim. Uykuda uyanır gibi yüzüme baktı. Saçlarından yağmur suları süzülüyor, bıyıklarının, kirpiklerinin ucundan damla damla akıyordu.
Gülümsedi, bakışlarını yere indirdi. Yağmurun, selin sesine karışan bir mısra döküldü dudaklarından;

“Taşkın sular gibi akıp çağlarım
Didarı görüben gönül eğlerim
Dünyaya geleli her dem ağlarım
Çeşmim karışmadık seller mi kaldı”

Daha dün, çok uzakta, Kırşehir’den de ötede şimşeklerin parıltısının yanıp söndüğü bir gece vakti, yağmurdan önce gelen serinliğiyle ürperdiğimiz eski bağlardaki bir pağın kerpiç duvarına yaslanıp demlenirken de Karacaoğlan’ın bu türküsünü söylemişti, Elimi omzuna koyup, gözlerine baktım. Bir kez daha gördüğüm bakışlar yüreğimi dağladı. Öylesine acı dolu, öylesine dünyadan geçmiş, herşeye boşvermiş bir bakıştı ki!

Gözlerimi kaçırıp kalktım yanından. O da kalktı. Ben, yağmurun oluşturduğu, sele kavuşmak için olanca aceleciliğiyle akan ince dereciklere basmamaya çalışarak toprak yoldan sağa kıvrılırken, o sularına batıp çıktığı yağmura aldırmadan elmalık tarafına yürüdü, gitti. Bu onu son görüşüm oldu.
Selden iki gün sonra o incecik bedenini mezarına koyarken hep bu türkü döndü dolandı içimde. Ondan duyduğum son türküde kendi ölümünü anlattığını nereden bilirdim ki!

***
Herkes bir şey söyledi, her kafadan ayrı bir öykü çıktı, söylentiler aldı başını gitti günlerce köyde. Kimse, ozanın neden sahip olduğu tek toprak parçasında, eğri bir kavak dalına urgan atıp canına kıydığının gerçek nedenini anlamadı.

Bağı bahçesi, bostanı hep ortakçılıktı, doğuştan garibandı. Çalışır didinir, ürünün yarısını mal sahibine, emmisi, dayısı, bibisi olan akrabalarına verirdi. Hiç şikayetlendiğini duymadım ben bundan. “Aç açıkta değiliz. Tarla bizim olsa ne olur olmasa ne?” der güler geçerdi. O  zamanlar gençti daha, dünya toz pembeydi gözünde, gönlünde. Kısacık sürdü bu “yoksuluz ama keyfimiz paşada yok” günleri...

Eşini ikinci oğlunu doğururken kaybettikten sonra hiç kendinde gezmedi. Bir gün bile onu gözlerinde mutluluk ışığı ile yakalamadım o günden bu yana. Kendinden, köyden, köylüden, her şeyden uzak bir zamana takılıp kaldı yıllar yılı. Konuşması, yemek yemesi, yürümesi hep bir esriklik içindeydi. Sadece düğün dernek gezip türkü söylediği ya da şarap testisinin başına çömelip bardaklarca içtiği günlerde yüzü birazcık da olsun rahatlardı. Son gününe kadar da bu böyle oldu.
***

Ölümünün üzerinden on beş gün geçtikten sonra büyük oğlunu ortakçılık yaptıkları tarlada çalışırken gördüm. Acının da bir miadı vardı. Giden gitmiş yaşamak ağrısı hala kalanların omuzlarındaydı.
Daha 15-16 yaşlarında, bıyıkları terlememiş fidan gibi bir gençti. Yanına gittim, biraz laflamak daha çok da ona yardımcı olmak istedim. Domates fidesi dikiyordu toprağa. Küçük küçük çukurlar açıp çamurlu toprağın bağrını araladım, fideleri dikmesi için.

Çalışırken bir yandan da köyün öbür ucundaki mezarlıkta toprağın bağrında uyuyan babasını anlatıyordu. Ozanla aramızdaki muhabbeti iyi bilecek kadar yaş almıştı o da; “Babamın bu dünyada tek huzur bulduğu yer o kavaklıktı emmi” dedi. Akrabalık yoktu Ozanla aramızda ama çocukları emmi bellemişti beni.  Sesi çocukluğunun artık ebediyen bittiğini bilenlerin olgunluğundaydı.
İkimizde oturduk toprağın üzerine. O anlatmaya devam etti; “Annemle gençliklerinde eğri dalın altında buluşurlarmış hep. O yüzden yıllarca tüm kavak tüccarlarına hayır dedi, satmadı kimseye. Kardeşimin, spor ayakkabısı olmadığı için beden eğitimine giremediğini öğrendiğinde çok üzüldü. Bir hafta içinde sadece eğri dalı ayırarak bütün kavakları sattı. Tüccar da vazgeçmesinden korkmuş olacak ki hemencik eğri kavak dışındaki tüm ağaçları kesti.  Babam, o gün bıçkı seslerini duymamak için köyden çıktı, ilçeye gitti. Akşam karanlık çökerken geldiğinde elinde iki çift spor ayakkabısı, giysiler, tadını çoktan unuttuğumuz yiyecekler vardı. Çok güzeldi yemek o akşam. Annem öldüğünden bu yana evde eline almadığı bağlamanın başına geçip türküler yaktı. Annemin en sevdiği “Tatlı dillim, güler yüzlüm ey ceylan gözlüm / Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen” türküsünü defalarca, gözlerinden yaşlar boşanarak söyledi. Şaşırmış, ama babam sanki yaşama yeniden dönmüş gibi de sevinmiştim. Bu onun son gecesiymiş!”

Hiç bir şey söylemedim. Hayatının baharındaki delikanlının babasına veda sözlerini dinledim;
“şimdi anlıyorum ki, kavak ağaçlarının kesildiği gün babam da dünyayla bağını kesti. Annemle ilk buluştukları eğri kavağı işte bu yüzden satmadı, boynuna ipi orada geçireceğini biliyordu”
Göğsümü tıkayan kederi bastırıp yanından ayrılırken ozandan son dinlediğim türküyü mırıldanıyordum;

“Alları çıkarıp karalar geyip
Sen varıp ellerin sözüne uyup
Bir gün ben kendime kıyarım deyip
Urgan atmadığım dallar mı kaldı”


25 Eylül 2018 Salı

Jeolojik riskler, altın madeni ÇED'ini iptal ettirdi


 25 Eylül 2018 11:57
  
Çukuralan altın madeninin 3. kez kapasite artışına mahkeme 'dur' dedi.
Özer AKDEMİR
Dikiliye bağlı Çukuralan köyü yakınlarında Koza Altın şirketi tarafından işletilen altın madeni için 3. kapasite artırımı projesine verilen ÇED olumlu belgesinin yürütmesi durduruldu. Mahkeme heyeti kararını madenin jeolojik açıdan üç önemli riski olduğunu belirten jeoloji mühendisinin görüşüne dayandırdı.
‘KIZILÇAMLAR KESİLECEK AMA...’
Çevre ve Şehircilik Bakanlığına karşı EGEÇEP ve Bergama Belediyesi'nin yanı sıra 21 yurttaş tarafından açılan davaya bakan İzmir 6. İdare Mahkemesi geçtiğimiz günlerde açıkladığı kararında, madende yapılan bilirkişi incelemesi sonrası mahkemeye sunulan rapordan alıntılar yaptı. 25.06.2018 tarihinde mahkemeye sunulan rapora göre; orman varlığı açısından rapora görüş yazan Orman mühendisi Hüseyin Karaduman  "kesilmesi planlanan kızılçam ağaçlarının kaybının önemli olduğuna," dikkat çekerken ağaç kesiminin Orman Bölge Müdürlüğünün kontrolünde gerçekleşecek olmasının ve daha sonra yerlerine yeni fidanların dikilecek olmasının bu kaybı belli oranda telafi etme ihtimali"ni vurgulayarak orman varlığı açısında ÇED raporun yeterli buldu. 
BİTKİ, HAYVAN VE TARIMDA DA SORUN GÖRMEDİLER
Flora Uzmanı- Biyolog Prof Dr. Levent Şık ve madeni fauna açısından inceleyen Prof. Dr. Kamil Koç da madenin "floristik yapıya ve ekosisteme herhangi bir olumsuz etkisinin olmayacağı" ve "işletmenin hayvan genetik çeşitliliği ve genetik rezervlerinin kaybolmasına neden olmayacağı" belirtilerek ÇED raporu yeterli gördüler.  Kimya Mühendisi Prof Dr. Hüsamettin Akçay'da işletmesinin kimyasal açıdan önemli bir kirliliğe yol açmayacağını ileri sürerken, Maden Mühendisliği açısından Olcay Altay da "Nihai ÇED raporunun madencilik açısından uygun olduğu" yönünde görüş bildirdi. Yine bilirkişi heyeti üyesi Çevre Mühendisi Yeşim Şahin Alkan da benzer yönde görüş belirtti. Bilirkişilerden Ziraat Mühendisi Prof Dr. Mustafa Bolca toprak kaynakları ve tarımsal açıdan da madenin kapasite artış ÇED'inin uygun olduğunu ileri sürerken, ÇED'i jeoloji mühendisliği açısından ele alan Jeoloji Mühendisi Hakkı Batur Demiray ise ÇED'e olumlu görüş vermedi.
‘ÜÇ ÖNEMLİ RİSK VAR’
Demiray raporunda jeolojik olarak Çukuralan Altın Madeni İşletmesi 3. Kapasite arttırımı projesinin canlı sağlığı açısından risk taşıyan 3 önemli husus saptadı. Mahkeme kararından bu riskler şu şekilde dile getirildi; "bunlardan ilki madenin yaklaşık 6 km kuzey batısında yer alan ve içme suyu amacıyla Balıkesir Belediyesi tarafından kullanılan Madra Barajının göl alanının bulunduğu, ikincisi Maden atık sularının deşarj edildiği Çökek Deresinin doğal sit ve mesire yeri olan yaklaşık 5 km güneydeki Kültür ve Tabiat Varlığı olan Nebiler şelalesine drene olduğu üçüncüsü ise ocak işletme şevlerinin stabilitesi hesaplarındaki eksiklikleri olduğu ve bu eksikliklerin giderilmesi gerektiği''
MAHKEME YÜRÜTMEYİ DURDURDU
Bilirkişi raporuna yapılan itirazları reddeden mahkeme kararında jeoloji uzmanının dikkat çektiği risklere  vurgu yaparak "jeolojik olarak Çukuralan Altın Madeni İşletmesi 3. Kapasite arttırımı projesinin canlı sağlığı açısından risk taşıyan 3 önemli husus ile ilgili sayılan eksiklikler yönünden hukuka uyarlık bulunmamaktadır" dedi.
Mahkeme, hukuk devleti ilkesi gereği "davacılar yönünden telafisi güç zararlara neden olacaktır" diyerek oy birliği ile itiraz yolu kapalı olarak yürütmenin durdurulmasına da karar verdi.
Son Düzenlenme Tarihi: 25 Eylül 2018 11:59
https://www.evrensel.net/haber/362140/jeolojik-riskler-altin-madeni-cedini-iptal-ettirdi

ÇEPEÇEVRE YAŞAM -| Tire Başköy halkının JES'e karşı zafer şenliği





2 ayı aşkın süredir direnerek köylerine kurulmak istenen JES projesinin ÇED sürecinin sonlandırılmasını sağlayan İzmir'in Tire ilçesine bağlı Başköy'de yaşayan yurttaşlar zafer şenliği düzenledi.
Geçim kaynakları büyük oranda incir ve zeytin üreticiliği olan Başköylüler, köyün hemen girişine yapılmak istenen JES'e karşı büyük bir direniş sergiledi. Kararlı direnişleri sonrası Tire Kaymakamı'nın JES firmasının ÇED sürecinin sonlandırıldığını açıklaması üzerine Başköylüler, başarılarını şenlikle kutladılar.
Başköylülere EGEÇEP bileşenleri, Ege'nin çeşitli yerlerinde mücadele eden yaşam savunucuları ve Aydın'da JES'e karşı nöbet tutan Kızılcaköylüler de katıldı.
Özer Akdemir'in hazırlayıp sunduğu Çepeçevre Yaşam, Başköylülerin zafer şenliğinin birinci bölümü ile Evrensel WebTv'de. (Evrensel WebTV)


  
https://www.evrensel.net/haber/362191/cepecevre-yasam-tire-baskoy-halkinin-jese-karsi-zafer-senligi

24 Eylül 2018 Pazartesi

Aydın'da 5 köyde 120 JES sondajı yapılacak


  Aydın'da 5 köyde 120 JES sondajı yapılacak
 24 Eylül 2018 13:31

Aydın'da beş köyde 120 JES sondajı yapılmak isteniyor. Kızılcaköylüler direniş çadırında JES'lere karşı nöbetlerine devam ediyor.
Özer AKDEMİR
Aydın
Aydın İncirliova ilçesi Kızılcaköy Mahallesi yakınlarında açılmak istenen jeotermal kuyu ve santrali (JES) ile ilgili Çevresel Etki Değerlendirilmesi (ÇED) süreci başladı. Geçtiğimiz günlerde Aydın Çevre İl Müdürlüğü sitesinde yayınlanan ÇED Proje tanıtım dosyası JES sondajlarının çok önemli bir bölümünün incir bahçesi ve birinci sınıf tarım arazisinde yer aldığını gösteriyor. Kızılcaköylüleri JES'e karşı günlerdir çadır kurup nöbet tutmaya devam ediyor.

Aydın İncirliova ilçesi Kızılcaköy Mahallesi yakınlarında toplam 120 JES kuyusu açılmak istenirken, bu kuyuların en yakını Kızılcaköy'ün evlerine 150 metre uzaklıkta. Kuyular Dereağzı, Gerenkova, Kardeşköy ve Balıkköy köyleri sınırları içerisine de giriyor. Bu kuyulardan bazıları Gerenkova köyüne 550 metre, Kardeşköy'e 400 metre ve Balıkköy'e ise 4.000 metre uzaklıkta yer alıyor.
BAŞKA JES'LER DE AÇILABİLECEK
Firma proje tanıtım dosyasında (PTD), bu bölgede açılacak kuyularla Sarı Zeybek adlı bir JES işletmeyi planlarken, açılacak kuyuların şirket tarafından bölgede yapılacak başka JES'lerde de kullanılabileceği belirtiliyor. Yine proje tanıtım dosyasında bölgede açılacak her bir sondaj için 10-16 dönümlük bir alana ihtiyaç olduğu belirtiliyor. Sondaj yapılan alanların genelde tarım arazisine denk geldiğinin ifade edildiği PTD'de buralardaki mülkiyet hakkının köylüler tarafından şirkete devredilmemesi durumunda Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanununa göre kamulaştırma yoluna gidileceği ileri sürülüyor.
ÇED DOSYASINDA HZ. İBRAHİM, KONFÜÇYUS VE HEREDOT DA VAR!
Şirketin PTD'sinde açılacak sondaj kuyuları ile ilgili bilgiler sıralanırken tarihte ilk açılan sondaj kuyularından M.Ö. 1500 yıllarında Filistin’de su kuyusunun Hz. İbrahim tarafından açıldığı, sondajcılığın 3500 yıllık tarihi olduğu, Konfüçyus'un M.Ö. 1000 yılarında Çinliler tarafından yeraltından tuzlu su çıkarmak amacıyla kuyu açıldığını yazdığı, Heredot ve Da Vinci'nin sondaj meselesine dair görüşleri gibi "çok önemli" bilgilerde unutulmamış!..
KUYULARIN TAMAMI İNCİR BAHÇESİNDE VE TARIM ARAZİSİNDE
Bu tür incilerle süslenmiş olan PTD''de projenin çevresel etkileri bölümü ise evlere şenlik. Proje sahasının 3573 sayılı Zeytincilik Yasası ile belirtilen alanlar içinde olmadığının yazdığı PTD'de ilerleyen sayfalarda Balıkköy'de açılan kuyuların arazi özniteliği sütununda "zeytinlik ve incir bahçesi" yazıyor. Sondaj lokasyonlarında planlanan parsel kullanımları başlıklı tabloya bakıldığında ise kuyuların neredeyse tamamının incir bahçesi ve tarım arazisi olduğu görülüyor. Şirket kendisinin hazırladığı bu açık tablodaki bilgilere rağmen PTD'de projenin tarımsal alanlar içerisinde kalmadığını ileri sürebilmiş.
Harita: ÇED proje tanıtım dosyasından alınmıştır
6 ENDEMİK TÜR VAR
Yine PTD'ye göre proje alanı ve yakın çevresinde 6 bitki türü endemik olup bu türlerin bir tanesi "tehdit altına girebilir" kategorisi içerisinde yer alıyor. Proje alanı ve yakın çevresinde 20 sürüngen türü tespit edilirken bu türlerden 11 tanesi Bern Sözleşmesine göre Ek-II listesinde, 9 tür ise Ek-III listesinde bulunmakta. 72 kuş türünün tespit edildiği proje alanında bu türlerden 49 tür Bern Sözleşmesine göre EK-II listesinde, 16 tür EK-III listesinde yer almakta. Bern sözleşmesine göre çeşitli derecelerde koruma altında bulunan 19 memeli türünün tespit edildiği proje alanında tüm hayvanların korunmasına dönük alınacak önlemler ise şöyle ifade ediliyor; "Proje alanında bulunan ve bulunması muhtemel fauna türleri için gerekli uyarılar yapılarak özellikle rahatsız edilmeyeceklerdir"!

KAMUNUN ELİNDEKİ TEK JEOTERMAL SAHASIYDI
Gürmat Elektrik Üretim A.Ş. tarafından işletilmek istenen Çiftlik JES, topraklarının % 85'i jeotermal kullanımına açılan Aydın'da kamunun elinde kalan tek jeotermal sahasıydı. İl Özel İdaresine ait olan jeotermal ruhsatlarından 14 tanesi daha önce ihale ile satılmış, Valiliğin Çiftlik JES sahasını 2013 yılında satma girişimi Aydınlıların tepkisi sonrası durdurulmuştu. Daha sonra %99'u Aydın İl Özel İdaresi'ne ait olan AYTER adlı şirkete devredilen jeotermal sahasının amacı dışında kullanılmayacağına dair sözler verilmişti. Tepkiler yatıştıktan sonra Valilik verdiği unutan jeotermal sahasını 1 Mart 2018 tarihinde ihaleye çıkararak Gürmat adlı şirkete 2041 yılına kadar kiraladı. Böylece Çiftlik JES sahası ile birlikte Aydın kendi tam anlamışla JES'ler tarafından kuşatılmış oldu.
 

Grafik: ÇED proje tanıtım dosyasından alınmıştır
KÖYLÜLER BASKILARA RAĞMEN DİRENİYOR
JES'e karşı günlerdir direnen Kızılcaköylüler'e devlet kurumlarının baskısı da sürüyor. Köylü kadınların geçtiğimiz Cuma günü Aydın Valililiğince yapılan halk gününe giderek jeotermal istemediklerini anlatmaları valinin emri ile engellenmişti. Kent girişinde polis tarafından durdurulan köylüler kente sokulmamıştı. Ayrıca geçtiğimiz günlerde köylülerin kurdukları direniş çadırları jandarma tarafından sökülmüş, köylüler çadırları tekrar kurmuşlardı. 

Son Düzenlenme Tarihi: 24 Eylül 2018 14:01
https://www.evrensel.net/haber/361865/aydinin-jese-karsi-cikan-koyluleri-aydina-alinmiyor

Gökgedik Köyündeki ağaç kesimi ikinci kez durduruldu

  
 24 Eylül 2018 12:03
  Gökgedik Köyündeki aÄŸaç kesimi ikinci kez durduruldu
Yatağan Gökgedik Köyü'ndeki madeninin saha genişletme çalışmaları sırasında yapılan ağaç kesimleri köylüler tarafından bir kez daha durduruldu.
Muğla'nın Yatağan ilçesindeki Gökgedik Köyü ile Katrancı Köyü arasındaki, Global Holding bünyesindeki Straton Madencilik firması tarafından 4 yıl önce cam ve seramik sanayisinde ham madde olarak kullanılmak için açılan feldispat madeni çevreye zarar vermeyi sürdürüyor. Valiliğin, 'ÇED Gerekli Değildir' kararı ile çalışmalarına başlayan maden, çalışma sahasını büyütmek isteyince bir kez daha ağaç katliamına başladı.
Yeni proje alanında 3 bine yakın çam fıstığı ağacı bulunuyor. İlk kesim esnasında bin 200 civarında ağaç kesilirken dün sabah yeni kesimler yaşandı ancak bu sefer köylülerin daha hızlı müdahale etmesi ile kesimler kısa sürede sonlandırıldı. Köylülerin geçim kaynakları olan ağaçlar için başlatmış olduğu nöbet sürüyor. Kesilen ağaçlar arasında 500-800 yıllık ağaçlar da bulunuyor. 
Maden sahası, evlerin 500 metre yakınındaki iken alandaki patlama ve taş kırma işlemlerinden dolayı köylüler, sağlıklarının, hayvanlarının, sularının ve çam ağaçlarının zarar gördüğünü  dile getiriyorlar. Köylüler, son verilen ÇED kararını, yargıya taşıdı. Yatağan 2. İdari Mahkemesi Gökgediklilerin taleplerini haklı bularak yürütmeyi durdurma kararı verdi. Kararı Danıştay'a taşıyan şirket yerel mahkemenin kararını bozdu. Kapasite artırımı sahasında pasa döküm alanı ve yol yapılması planlanıyor.

'BİR KİŞİNİN ÇIKARI KÖYDEN ÜSTÜN'
Evrensel'e konuşan Gökgedik Köylülerinden Hüseyin "Bu ağaçlar bize atamızdan dedemizden kalan miras. Toz, dinamit ve gürültüden dolayı problemler yaşıyoruz. Bir kişinin çıkarı 300-500 kişiden daha üstün olmuş. Bu sahadaki maden çalışmaların durmasını istiyoruz. Köye dışarıdan gelenler rahat nefes alamıyor. 7/24 taş kırma tesisi çalışıyor. Köyü tamamen bitirmek istiyorlar. Bizi hasta edip öldürecekler. İzin veriyorlar ama burada yaşam var mı düşünmüyorlar. 2012'den beri mücadele ediyoruz ama devlet yasal deyip izin vermiyor. Yargı sürecinin uzun sürmesi insanları yıldırıyor. Gece kesim yapılır mı hiç? Yangından mal kaçırırcasına çalışma yapmak istiyorlar" dedi. (Muğla/EVRENSEL)

Son Düzenlenme Tarihi: 24 Eylül 2018 12:10
https://www.evrensel.net/haber/362068/gokgedik-koyundeki-agac-kesimi-ikinci-kez-durduruldu

23 Eylül 2018 Pazar

‘Yalnız hüznü vardır kalbi olanın’ (Pazar yazısı)



23 Eylül 2018 03:10
     
Özer AKDEMİR

“Çok komik bir haber yapmışsınız Özer bey” dedi. Sözlerinde samimi olmadığını çok iyi biliyordum. Elini siyah beresine götürüp güya düzeltti. Bıyık altından gülmeye çalışırken gözlerine yansıyan öfke kıvılcımlarının görülmesini istemediği anlaşılıyordu. Vücut diliyle çok gergin olduğunu orta koyan hocaya söylenecek eleştirel bir sözcük onun arkasına saklanmaya çalıştığı sakin tavrı tuzla buz edecekti.

Tabii ki böyle bir şey yapmadım. “Öyle mi hocam” dedim. “Çok sevindim buna. Bense yaptığım haberden alınabileceğinizi, hatta yanlış anlayabileceğinizi düşünmüştüm”.
“Yalnız” deyip bir nefes aldım, onun da kafasını kaldırmasını gözleriyle bakışlarımı yakalamasını istedim. Oyun oynayacaksak eğer bu ikimizin de her şeyin farkında olduğumuzu bildiğimiz yine de farkında değilmiş gibi davrandığımız bir oyun olmalıydı.

Bakışlarını bir süredir diktiği ve sinirli sinirli elinde çevirdiği kahve fincanından kaldırıp sorar gözlerle baktı yüzüme. Sorgucu bakışlarının da oyunun bir parçası olduğu o kadar belliydi ki!
“Yalnız” diye tekrarlayıp devam ettim; “Haberin neresini komik bulduğunuzu açıkçası merak ettim. Sizin raporunuzda ‘Burası tarihi kale değil. Bildiğiniz doğal kaya” diye yazdığınız yere bilirkişilerin de “Evet kale değil” dediği yer olabilir mi? Bir kale kalıntısını doğal kayadan ayıramamak bana da komik gelmişti”.

Kendinden emin bir tavırla arkasına yaslandı. “Evet, o kısım çok komik ama sadece orası değil.”

Bu sefer onun biraz önce takındığı sorgucu bakışların aynısı ile baktım yüzüne.
“Murat Bey’in iftiralarının ulaşabileceği boyutları görmek de komik geldi bana. Yine de bu haber için size çok teşekkür ederim. Yazılı basın yoluyla iftira davası açacağım kendisine ve haberinizi de dosyaya koyacağım”.

Gülümsemeye zorladım kendimi. “Haberimin böylesi bir tartışmaya delil olarak sunulmasına sevindim dersem yalan olur hocam” dedim, sakince. “Ben bilim insanları arasındaki tartışmaların, görüş ayrılıklarının mahkeme salonlarında değil bilimsel yayınlarda, üniversite kürsülerinde, bilimsel toplantılarda yapılması gerektiğini düşünmüşümdür hep. Kimin haklı kimin haksız olduğuna bilim karar verebilirdi değil mi?”
“Öyle diyorsunuz ama Özer Bey, iftiraları bir değil bin değil Murat Bey’in. Hayatında kale görmemiş birisi bir kaya paçasını “Orta Çağ kalesi” diye sit korumasına nasıl aldırır Allah aşkına?” Sinirli sinirli güldü burada. “Üstelik benim raporuma da ‘Ismarlama, şirketin istediği rapor’ diyor, sıkılmadan. Hangi hakla, hangi bilimsel sıfatla bunu diyor. Eni konu eski, emekli edilmiş bir müze müdürü kendisi!”

“Müze müdürü eskisi” diye küçümsediği kişi bu işi belki 20 yılı aşkın bir zaman yapmıştı. Bölgenin tarihi geçmişini, antik yerleşimlerini karış karış biliyordu. Üstelik tartışmalı yerle ilgili tespitinde de yalnız değildi, üniversiteden başka bir arkeoloji profesörü de onunla aynı doğrultuda görüş belirtmişti.

Tartışmanın özü epey eskiye dayanıyordu aslında. 1970’lerde, bir tepede yapılan yasal hazine kazısında iki kulplu bir çömlek çıkınca kazı durdurulmuş, tepe “Helenistik döneme ait nadir kalelerden biri” notuyla birinci derece arkeolojik sit ilan edilmişti. Sonrasında ise herhangi bir kazı yapılmadan bırakılmıştı tepe. Hemen yanı başına bir taş ocağı şirketi gelip, sit alanı olan tepeye de göz koyunca her şey değişmişti.

Karşımda sinirli sinirli kahvesini yudumlayıp, bölgeyi tarihi kale diye sit alanı yaptıran kişiye veryansın eden hoca, şirketin üniversiteye talebi sonrası alanla ilgili bir rapor hazırlayıp “Burada hiçbir tarihi buluntu, yapı yok, kale değil bildiğin kaya” minvalinde bir rapor hazırlamıştı. Bu rapor sonrası Koruma Kurulu alanın sitini kaldırınca, “eski müze müdürü”  buna karşı dava açıp, bu kararı durdurmuştu.

Mahkeme sırasında tartışmalı alanda bilirkişi incelemesi yapan heyet sundukları raporda alanın kale olduğu ile ilgili bir bulguya rastlamadıklarını belirtmiş, ancak keşifte buldukları parçaların Orta Çağ’a tarihlendiğine dikkat çekerek “Burası korunması gereken bir kültür varlığı” kararı vermişti.

Hocaya, lafı dolandırmadan bunu sordum, kartları açmak gerekti artık; “Hocam sizin raporunuzda buranın hiçbir tarihsel değeri yok, bir kaya parçası demişsiniz ama bilirkişi  ‘Korunması gereken kültür varlığı’ diye niteliyor. Bu bir çelişki değil mi sizce? Bir de, sizden burayla ilgili rapor yazmanızı üniversite mi istedi, şirketten mi böyle bir talep geldi”.
Yüzünün rengi önce soldu sonra kızardı ilginç bir şekilde. Ellerinin titrediğini gördüm ve öfkeden gözleri çakmak çakmak olmuştu. Yine de tuttu kendini; “Mahkemenin kararı kesin değil. Yargıç haddini aşmış, Koruma Yüksek Kurulu Danıştay gibidir, onun kararını bu şekilde çiğneyemez” dedi.

Bunların hiç biri sorularımın yanıtı değildi. Zorlamak istemedim artık. Saatlerce aynı şeyi sorsam soruların çevresinde dolanan, muhatabı orada olmayan kişileri suçlayan sözler duyacağımı biliyordum.  

Ortada çok açık bir bilirkişi raporu ve buna dayanan mahkeme kararı vardı ancak bunların hiçbiri hocayı tatmin etmiyordu, ısrarla kendi söylediğinin doğru olduğunu savunuyordu. Bu iddiasına dayanak olacak hiçbir somut veri, bilgi de ortaya koymuyordu. Dünyanın bütün arkeologları orasını kale ilan etse, kalenin duvarları bir bütün halinde ortaya çıkarılıp gözler önüne serilse bile bu yargısını değiştireceğini sanmıyordum.

Hoca haberi ‘komik’ bulsa da her yıl onlarca kültür varlığımızın bu türden yıkım projeleri tarafından yok edilmesi sürecine dair bu ilginç örnekte hiçbir komik yan yok, görüldüğü gibi.
Yaşadığı toprakların, onun üzerinde biten otun çiçeğin, kadim uygarlıklardan bize kalan eserlerin değerini bilmeme var, bilimin içinde debelendiği çukur var ve hepsinin toplamı koskoca bir hüzün var haberde.

Bu ülkede zaten durum çok uzun zamandır, 1983 yılında 29 yaşında iken aramızdan ayrılan Öğretmen-Şair İlhami Çiçek’in mısralarındaki gibi;

“Yalnız hüznü vardır kalbi olanın”…


21 Eylül 2018 Cuma

Aydın’ın JES’e karşı çıkan köylüleri Aydın’a alınmıyor!


Aydın’ın JES’e karşı çıkan köylüleri Aydın’a alınmıyor!

 21 Eylül 2018 11:17
      
JES karşıtı mücadele veren Aydın'ın Kızılcaköylüleri, Vali ile görüşmek için Aydın'a gitmek istedi, jandarma izin vermedi.
Özer AKDEMİR
İzmir
Bir ayı aşkın bir süredir arazilerinde yapılmak istenen JES’e karşı direnen Aydın Efeler ilçesine bağlı Kızılcaköylüler Aydın iline giremiyor! Aydın Valisi ile görüşmek isteyen Kızılcaköylüler polis tarafından kentin girişinde durduruldu. 

KÖYLÜ KADINLAR HALK GÜNÜNDE VALİ İLE GÖRÜŞMEK İSTEDİ
Edindiğimiz bilgilere göre bir otobüs Kızılcaköylü kadın, valiliğin halk gününde Vali ile görüşmek üzere yola çıktı. Sabah saatlerinde Aydın kent girişinde durdurulan köylülere polis kimlik kontrolü uygulaması yapılacağını söyledi. Bir otobüs dolusu çevik kuvvet polisinin geldiği olay yerinde uzun süre kimlik kontrolü için bekletilen kadınların kente yürümelerine de polis izin vermiyor. 

JES TARIM ARAZİSİNDE İÇME SUYU BARAJINA KOMŞU!
Kızılcaköylüler birinci sınıf tarım arazilerinin ortasında yapılmak istenen JES’e karşı uzun zamandır direniyorlar. Köy meydanına kurdukları çadırlarla JES nöbeti tutan köylülerin çadırları geçtiğimiz günlerde jandarma tarafından yıkılmış, köylüler çadırları tekrar kurmuştu. JES yapılmak istenen bölge Aydın’ın içme suyunu sağlayan İkizdere barajına birkaç kilometre uzaklıkta. Projeye göre 5 köye 120 jeotermal kuyusu açılması planlanıyor. Aydın Valiliği geçtiğimiz günlerde söz konusu JES kuyu ve sondajları için ÇED sürecinin başlamasına onay vermişti. 


Son Düzenlenme Tarihi: 21 Eylül 2018 13:01
      Flip
www.evrensel.net
https://www.evrensel.net/haber/361865/aydinin-jese-karsi-cikan-koyluleri-aydina-alinmiyor

19 Eylül 2018 Çarşamba

Ayvalık denizinde maden arama kabusu geri döndü


Ayvalık denizinde maden arama kabusu geri döndü
  
 19 Eylül 2018 13:38
Ayvalık Altınova beldesi açıklarında denizin içinde maden arama projesinin ÇED süreci başlatıldı.
Özer AKDEMİR
Balıkesir'in Ayvalık ilçesi, Altınova beldesi açıklarında denizin içinde demir madeni işletilmesi projesi ile ilgili ÇED süreci başlatıldı. Yörede yaşayan yurttaşların "dağlar denizler, dereler bitti şimdi sıra denizlerde mi?" diye tepki gösterdiği proje için uzmanlar ekolojik tahribat uyarısında bulunuyorlar. Projeye yönelik "demir değil altın madeni arayacaklar" iddiaları da var.
YAZLIK KONUTLARA 350 METRE!
Denizin içinde yapılmak istenen demir madeni projesi Ayvalık İlçesi Altınova açıklarında yer alıyor. İki adet IV. Grup maden arama ruhsatlı sahanın toplam büyüklüğü 21.712,47 hektarı buluyor. Daha önce "ÇED Gerekli Değildir" kararı verilen projeye yöre halkının tepki göstererek itiraz etmesinin ardından Balıkesir Valiliği 'ÇED Gereklidir' kararı verdi. Bu haliyle Bakanlığa giden dosyayı inceleyen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı uygun bularak ÇED sürecini başlattı. Projeye göre denizde yapılacak maden arama çalışmaları, gemi üzerinden tarama-sondaj yöntemiyle yapılacak. Çalışmalar sırasında; deniz seviyesinden -22 kotuna kadar olan alanda sondaj yapılması planlanıyor. Proje alanına en yakın yerleşim alanı yaklaşık 350 metre mesafede yer alan Altınova Mahallesi'ne bağlı yazlık konutlar. Ayvalık ilçesinin yaklaşık10 km güneydoğusunda yer alan proje alanı ve Altınova Mahallesi'nin ise 4 km kuzeybatısında bulunmakta.

TABİAT PARKINA VE KORUMA SAHASINA ÇOK YAKIN
Deniz dibinin taranması ile elde edilecek manyetit proje sahasına 21 km uzaklıktaki, 35.913 m2 (3,6 Ha) lık bir alanda stoklanacak. Proje tanıtım dosyasına göre denizdeki madende toplam 12 kişi çalışacak.
Sarmısaklı Tabiat Parkı proje alanına kuş uçuşu yaklaşık 6,5 km uzaklıkta yer almakta. Proje sahasına en yakın koruma alanı ise kuş uçuşu yaklaşık 2,1 km uzaklıkta yer alan Ayvalık Sulak Alanları. Bu sulak alanlar proje tanıtım dosyasında 'lagün' diye geçiştirilmiş.
 
Görsel, ÇED başvuru dosyasından alınmıştır.
"DEMİR DEĞİL ALTIN ÇIKARACAKLAR"
Proje tanıtım dosyası geçen yıl ki dosya ile hemen hemen aynı teknik verilere sahip. Geçen seneki dosyayı değerlendiren Aksaray Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Hidrojeoloji Bölümü Başkanı Yrd. Doç. Dr. M. Murat Kavurmacı Altınova denizindeki maden arama işleminin demir değil altın olabileceği iddiasını ortaya atmıştı. Kavurmacı hazırladığı raporda, deniz tabanındaki cevherleşmenin yapısının incelendiğinde çıkarılmak istenen madenin demir değil altın olduğu kanısının güçlendiğini ileri sürmüştü. Kavurmacı raporunda ayrıca proje tanıtım dosyasının birçok konuda gerçeği yansıtmadığını iddia ederek, deniz içinde maden arama ve çıkarma faaliyetinin iptal edilmesi gerektiğini dile getirmişti. Yine proje tanıtım dosyasını değerlendiren EGEÇEP Bilim Kurulu Üyesi Jeofizik Yüksek Mühendisi Erhan İçöz de projenin birçok deniz canlısını öldürebileceği, ağır metal kirliliği yaşanabileceğini uyarılarında bulunmuştu.
AYVALIK TABİAT PLATFORMU: GÖZ YUMMAYIZ
Ayvalık Tabiat Platformu denizde maden arama projesine hem yöre halkının hem de belediyenin karşı olduğunu belirterek, madene karşı mücadele edeceklerini açıkladı. Platform açıklamasında "Gerek yaşadığımız bölgede, gerek ülkemizde vahşi madenciliğin yarattığı yıkımlar ortadayken, hem de yanıbaşımızda Altınova’da, hem de denizde böyle bir madencilik faaliyetine göz yummamız, razı olmamız düşünülemez. Bölgemize hiçbir yarar sağlamayacak, aksine geri dönüşü olmayan yıkımlar yaratacak bu projeyi istemiyoruz. Denizimizi, kumsalımızı, yaşam alanlarımızı hep birlikte korumaya kararlıyız" denildi.
Son Düzenlenme Tarihi: 19 Eylül 2018 13:44
      

18 Eylül 2018 Salı

Çevrimkaya Kalesi taş ocağı olmayacak


Çevrimkaya Kalesi taş ocağı olmayacak

   18 Eylül 2018 14:13
  
Arkeolojik alanın taş ocağı şirketinin isteği üzerine sit korumasının kaldırılmasına mahkeme geçit vermedi.
Özer AKDEMİR

Tekirdağ'ın Muratlı ilçesi Çevrimkaya Mahallesi'ndeki 1. Derede Arkeolojik Sit olan Çevrimkaya Kalesinin sit korumasının bir taş ocağı firmasının talebi sonrası kaldırılması ile ilgili karar mahkemece iptal edildi. Mahkeme, Çevrimkaya'nın bir kale olmadığını ancak korunması gereken arkeolojik buluntular olduğu için sit korumasının devamına karar verdi. 
‘NADİR KALELERDEN BİRİSİ’
Tekirdağ Müze Müdürlüğünün 1970'li yıllarda alanda yapılan yasal define kazısı sırasında çıkan tarihi eserlerin ardından kazı durdurulup alan "Helenistik döneme ait nadir kalelerden birisi" notu ile arkeolojik sit ilan edilmişti. Edirne Koruma Kurulunun da 1. derece arkeolojik sit ilan ettiği alanda bu tarihten sonra herhangi bir arkeolojik çalışma yapılmadı. Alanın yeniden tartışılmaya başlaması ise yakınlarına açılan bir taş ocağından sonra gündeme geldi. Taş ocağı şirketi, alanın tescili sırasında yapılan parselasyon hatasını da kullanarak Çevrimkaya'nın bir kale kalıntısı değil "kaya" olduğunu ileri sürerek Edirne Kültür Varlıklarını Koruma Kurulundan sit kararının kaldırılmasını talep etti.
TAŞ OCAĞI ŞİRKETİNİN İSTEDİĞİ RAPOR
Bu süreçte Edirne Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümünden Prof. Dr. Engin Beksaç tarafından hazırlanan rapor alanın bir kale kalıntısı değil doğal kaya olduğu yönündeydi. Şirketin bu raporla birlikte sit kararının kaldırılması talebiyle Edirne Kültür Varlıklarını Koruma Kuruluna yaptığı müracaat sonrası uzmanlar tarafından yapılan inceleme Beksaç'ın raporunun tam aksine bölgenin bir kale kalıntısı olduğu dile getirildi. Bu raporun ardından sit korumasının devamı kararı verildi. Şirketin bu karara Kültür Varlıkları Yüksek Koruma Kurulu'nda itirazı sonrası bu kez alanla ilgili sit şerhinin kaldırılması kararı çıktı. Bu karara ise Tekirdağ Eski Müze Müdürü ve Tekirdağ Kültürel ve Doğal Varlıkları Koruma Derneği Başkanı Mehmet Akif Işın tarafından dernek adına dava açıldı.
BİLİRKİŞİ: KORUNMASI GEREKEN KÜLTÜR VARLIĞI
Tekirdağ İdare Mahkemesine açılan dava sürecinde 4 Mayıs 2018 tarihinde yapılan bilirkişi keşfi sonrası hazırlanan raporda "arkeoloji yazınına Çevrimkaya Kalesi olarak giren yer arkeolojik değerler çerçevesinde Korunması Gereken Kültür Varlığıdır" denildi. Alanda bulunan parçaların Ortaçağ'a tarihlenmesinin bu yerin kesinlikle antik yerleşim yeri olduğunu kanıtladığının yazıldığı bilirkişi raporunda, yalnız bölgenin bir kale olmadığı görüşü ifade edildi. Bilirkişi raporunu hükme esas alacak nitelikte bulan mahkeme heyeti 1. derece Arkeolojik sit kararı bulunan Çevrimkaya Kalesi'nin kale özelliği taşımadığı için kale olarak tescil kaydını kaldırırken, alandaki arkeolojik buluntulara dikkat çekerek arkeolojik sit alanı şerhin de hukuka uygun olmadığına karar verdi.
 
Fotoğraf: Mehmet Akif Işın
ÜNİVERSİTEYE 'KUMPASÇI' SUÇLAMASI
Mahkemenin kararını yorumlayan Tekirdağ Eski Müze Müdürü Mehmet Akif Işın, kararın son derece olumlu olduğunu belirterek, "Çevrimkaya Kalesi denilen alanın kale olup olmadığına dönük tartışmalarda alanın arkeolojik bir alan olduğu kanıtlandı. Kazı yapıldığında kale olduğu da ortaya çıkacak. Şimdi bu mahkeme kararından sonra ‘Burada hiçbir arkeolojik buluntu yok’ raporu verenler ne düşünüyor merak ediyorum” dedi. Taş ocağı şirketinin Edirne Üniversitesine alanla ilgili bir rapor talebinde bulunduğunun mahkeme kararında yer aldığını ifade eden Işın, "Üniversite alanı olmadığı halde sanat tarihçisi Engin Beksaç görevlendiriliyor. Üniversiteye, Beksaç'ın rektörlüğün görevlendirmesi ile mi bu raporu hazırladığını ve neden klasik arkeolojinin konusu olan bir alana sanat tarihçi görevlendirildiğini sordum iki aydır yanıt verilmedi. Bunlar korumacı değil. Ortada bir kumpas olduğunu düşünüyorum ve üniversite de bu kumpasın içinde” iddialarında bulundu.
BEKSAÇ: "BU SON KARAR DEĞİL"
Mahkemenin bu kararı ve kendisinin daha önce verdiği raporla ilgili sorular yönelttiğimiz Prof. Dr. Engin Beksaç ise olaya farklı bir açıdan yaklaşarak mahkemenin de alanın kale olmadığını onaylandığını dile getirdi. Kararı veren hakimin yetkisinin dışına çıktığını ileri süren Beksaç, "Karar İstinaf mahkemesine gidecek. Kararı veren Yüksek Anıtlar Kurulu, Danıştay’a denk. Bölge İdare Mahkemesinin bu konuda yetkisi olmuyor. Bölge mahkemesi hakimi zor durumda kalmış. Hem ret hem de iptal vermiş ki bu da hukuki açıdan sorunlu bir durum” dedi. Bu konuya dair tartışmaların devam edeceğinin görüldüğünü aktaran Beksaç, mahkemenin kararının son karar olmadığını ileri sürdü. Beksaç, raporu üniversitenin görevlendirmesi ile mi hazırladığı sorumuza ise yanıt vermedi.
Son Düzenlenme Tarihi: 18 Eylül 2018 15:19
www.evrensel.net

17 Eylül 2018 Pazartesi

Başköylüler JES direnişlerinin başarısını şenlikle kutladılar


Başköylüler JES direnişlerinin başarısını şenlikle kutladılar
 17 Eylül 2018 13:05

2 ayı aşkın süre direnerek Tire'ye kurulmak istenen JES projesinin ÇED sürecinin sonlandırılmasını sağlayan Başköylüler, zafer şenliği düzenlediler.
İki ayı aşkın bir zamandır köylerinin bir kilometre yakınına açılmak istenen jeotermal enerji santraline (JES) karşı mücadele eden Tire Başköylüler projenin ÇED sürecinin sonlandırılmasını şenlikle kutladılar. Şenliğe, Aydın ve İzmir'in çeşitli yörelerinde yaşam alanlarını koruma mücadelesi veren yüzlerce yurttaş katıldı.
'JEOTERMAL ZAFER ALANI'
Geçim kaynakları büyük oranda incir ve zeytin üreticiliği olan Başköylüler, köyün hemen girişine yapılmak istenen JES'e karşı büyük bir direniş sergilediler. JES firması çalışanlarını ve onlarla birlikte hareket eden resmi kurum yetkililerini araziye sokmayan köylülerin bu kararlı direnişi sonrası, geçtiğimiz günlerde Tire Kaymakamı bir açıklama yaparak JES için ÇED olumlu belgesi verilmediğini ve projenin geri çekildiğini duyurdu. Kaymakamın bu açıklamasını sevinçle karşılayan Başköylüler, başarılarını dün gerçekleştirdikleri şenlikle kutladılar. Başköylülere EGEÇEP bileşeni Ege'nin çeşitli yerlerinde mücadele eden yaşam savunucuları ve Aydın'da JES'e karşı nöbet tutan Kızılcaköylüler de katıldılar. Başköylüler konuklarını JES yapılmak istenen alanı okla gösteren "Jeotermal Zafer alanı" yazılı dövizle karşıladılar. Bir iş makinesinin bulunduğu alana köylülerin bayrak diktiği görüldü.
Görüntünün olası içeriği: 8 kişi, gülümseyen insanlar, kalabalık ve açık hava
DİRENİŞLER ŞENLİKTE BULUŞTU
Öğle saatlerinden itibaren Başköy Meydanı'nı dolduran köylülere destek için Aydından iki minibüs ve özel araçlarla gelen Kızılcaköy ve AYÇEP üyeleri köy meydanına "Birleşe birleşe kazanacağız", "yaşasın köylü dayanışması" sloganları ile girdiler. Köy meydanında gerçekleşen şenliğe her yaştan kadınlı erkekli bine yakın yurttaşın katıldığı gözlemlendi.
'İKİNCİ KURTULUŞ SAVAŞIMIZI DA KAZANDIK'
Şenlik programını sunan Başköy JES mücadelesinin öncülerinden Sami Şentürk, geçim kaynakları üzerinde çok olumsuz etkileri alacağını bildikleri JES'e karşı 2 ayı aşkın bir süredir devam direnişlerini anlatarak, "14 Eylül bizim için ikinci bir kurtuluş savaşıdır. Başköylüler Yunan işgaline izin vermedikleri gibi jeotermalcilerin yapmaya çalıştıkları işgale de boyun eğmemişler, direnişleriyle jeotermalcileri de ait oldukları yere göndermişlerdir. Bunu herkesten önce başta Başköylü kadınlar yapmıştır. Bu zafer onlara armağan olsun" dedi.
DİRENİŞTEN EVRENSEL'E TEŞEKKÜR
Direnişleri süresince kendilerine destek veren kurumları sayan Şengün, Evrensel'in adını vererek bu süreçte seslerinin duyurulması için çok yardımcı olduğunu söyledi. Şengün, "Biz mücadelemizi kazandık diye herşeyi bırakmayı düşünmüyoruz. Bu birlikteliğimizi başarmışken dernekleşerek ya da kooperatifleşerek köyümüz için yararlı ne varsa yapmak istiyoruz. Ayrıca mücadelenin deneyimlerini diğer mücadele alanlarında da onlarla dayanışarak yapmaya çalışacağız" diye konuştu.
'EKOLOJİ BİRLİĞİ İŞTE BU'
Şenlikte söz alan kurum temsilcilerinden EGEÇEP Eş Dönem Sözcüleri Berrin Esin Kaya ve Fırat Korkmaz, Başköylülerin kararlı direnişinin çok önemli bir başarı olduğunu belirtiler ve bu büyük başarı öyküsünün ülkedeki tüm ekoloji direnişlerine aktarılması gerektiğini söylediler. Ekoloji Birliği Eş Dönem Sözcüsü Özer Akdemir, şenliğe çeşitli yerlerden gelip katılan ekoloji direnişlerini işaret ederek "Ekoloji Birliği işte burası, direnişlerin böyle birleşmesi ve dayanışması için kuruldu birlik" dedi.
Akdemir, Başköy direnişinin iki önemli şeyi hatırlattığını aktararak, "Bunlardan birincisi; Bergama köylülerinden günümüze kadar gelen yaşamı savunma mücadelesinin nasıl olması gerektiğini hatırlattı herkese. İkincisi ise bu kararlı direniş devlete kendi koyduğu yasaları ve hukukun gereğini hatırlattı. Bunu da siz başardınız" dedi.
BAŞARIDA KADINLARIN ROLÜ ÇOK BÜYÜK
Fotoğraf: Evrensel
EGEÇEP Bilim Komisyonu üyesi Prof. Dr. Ali Osman Karababa, direnişin kazanılmasında kadınların rolüne dikkat çekti. AYÇEP Başkanı Mehmet Vergili, Aydın'da yaşamı çekilmez hale getiren JES şirketlerine karşı verdikleri mücadelede Başköylülerin başarısının çok önemli olduklarını belirterek "Şirketler bizde para var herşeyi yaparız diyorlar. Parlamento da buna çanak tutuyor. İşte gerçek parlamento burası ve halk burada JES istemiyor" dedi.
Vergili, şenlikte Başköy direnişi ile ilgili yazdığı şiiri de okudu.
BAŞKÖY KIVILCIMI YAKTI
Günlerdir JES şirketine karşı nöbet tutan Kızılcaköy'lüler den Arif  Balaban konuşmalarda köydeki direniş süreci aktarılarak, "İçme suyu barajının yanında JES şirketinin ne işi var" dedi. Emine Kazaz ise Başköy'ün bu başarısının kendilerine örnek olduğunu dile getirdi.
Şenlik boşunca söz alan birçok kurum temsilcisi ve yurttaş da Başköylülerin başarısını kutlarken bu başarının yaktığı kıvılcımın ülkedeki diğer ekoloji mücadelelerine de sıçrayacağını ve direnişlerin güçleneceğini dile getirdiler. Şenlikte konuşan Başköylü kadınlar ise incir ve zeytin üreterek yaşamaya çalıştıklarını, bunu ellerinden almak isteyen hiçbir şirkete izin vermeyeceklerini söylediler.
Başköylüler konuklarına çeşitli yiyecek içeçekler ve incirlerinden de ikram ettiler.
Şenlik Ozan Toprak Dedenin (Tekin Karadağ) türküleri ve davul zurna eşliğinde oynanan oyunlarla devam etti. (İzmir/EVRENSEL)

 

Son Düzenlenme Tarihi: 17 Eylül 2018 13:39
  
www.evrensel.net

16 Eylül 2018 Pazar

İncir sopası (Pazar yazısı)




16 Eylül 2018 04:28
   Ã–zer AKDEMÄ°R

Hafifçe esen rüzgar yere düşmüş incir yapraklarını havalandırıp az ötede akan çayın üzerine bırakırken, yüz yıllık bir çınarın gövdesine yaslanıp yorgunluk atıyordu Elif. Çayın tatlı şırıltısını dinlerken içi geçti. Oracıkta, usulcana gövdesine sokulup göz kapaklarını ağırlaştıran, yelin dağıttığı yaprakların hışırtısını, suyun akışını, ağaç dallarındaki kuş cıvıltılarını birer ninniye dönüştüren seslerin içerisinde olduğu yerde uyudu kaldı. Saçının belikleri eşarbının arasından omuzlarına düşmüştü. Her nefes alışta inip çıkan göğsünün üzerinde kırmızı bir uğur böceği yukarıya, boynuna doğru tırmanıyordu.
Uyandığında şaşkınlıkla etrafına bakındı. Kısa bir süre nerede olduğunu, zamanı anlamaya çalıştı. Boynundan yanağına kadar tırmanan uğur böceği ile göz göze gelince çayın yanında oturduğu aklına geldi. Uğur böceğini incitmemeye dikkat ederek parmakları arasında alıp diğer elinin avuç içine koydu. Bir süre gülümseyerek hareketlerini izlediği böceği yanı başındaki bir su teresi demetine doğru üfleyip ayağa kalktı. Derenin kenarındaki melengiç, çınar, söğüt ve kestane ağaçlarının gölgesinden az ötedeki bahçesine doğru yürüdü. İşi yarılanmamıştı bile. Bahçedeki incirler toplanmak için kendisini bekliyordu.
 
Gün daha Aydın dağlarından yüzünü göstermeden köyden yürüyerek incir bahçesine geliyordu Elif. Eşini birkaç yıl önce, “kötü hastalık”tan erkenden kaybetmişti. Bir oğlu Aydın’da üniversitede okuyordu. Bütün işler onun üzerindeydi yani. Evin hem anası, hem babası, tek ekmek getireniydi. Kendi anne babası yaşasa, arkasında dağlar varmış gibi güçlü hissederdi ama onlar da çok uzun zaman önce göçüp gitmişlerdi bu dünyadan. Bir bacısı ve ağabeyi ise ancak kendi dertleri ile uğraşabiliyor, hayatın hayı huyu içerisinde onun sıkıntılarının farkına bile varmıyorlardı. Yine de ömürleri uzun olsun, Allah eksikliklerini göstermesin diye düşünürdü hep.
Eğri, ucunda kanca gibi bir budağı bulunan pınar ağacından yaptığı ince uzun sopa ile dalları kendine çekip incirleri toplarken hiçbir dalı, filizi, yaprağı örselememeye çalışırdı hep. Balları kıçlarından damlayan sarı lop incirlerin tatlı yumuşaklığını parmaklarının arasında duyumsadı mıydı, elini alışkın bir hareketle kıvırıp, inciri çekip alırdı. Eldiven takmazdı incir toplarken Elif. İncirin olgunlaşıp olgunlaşmadığının en iyi çıplak parmaklarla dokununca anlaşıldığını düşünürdü. Onun bir bebek teni gibi yumuşacık tenini, kabuğundaki ince ayvacık tüylerini okşamaya doyamazdı.
 
Artık, sakalı bıyığı terlemeye başlayan bir delikanlı olan oğlunun tam da incir zamanı üniversiteden bir iki arkadaşının peşi sıra Kuşadası’ya tatile gitmesine biraz canı sıkılmıştı Elifin ama yine de güler yüzle uğurladı oğlunu. “Ana, iki güne gelirim” diyen oğlunu beklemedi, olgunlaştığında toplamazsan küserdi incir. Yağacak zamansız bir yağmur tüm emeklerini zebil ederdi.
Son yıllarda yağmurlar köylülerin kabusu olmuştu adeta. Çocukluğunda bereket diye altında elele tutuşup maniler söyledikleri yağmurların incir mevsimi yağmaması için dua ediyordu artık herkes. “Bu yağan yağmur değil, dert” demişti komşusu Hanife teyze. Yetmişine merdiven dayamış gün görmüş, mürüvvet sürmüş bu ihtiyar kadın her şeyin geçen zamanla birlikte her geçen gün daha da kötüye gittiğine inanırdı. Geçmişi hep özlemle anar, anılarından bulup çıkardığı insanları, çiçekleri, kuşları, olayları anlatmaya doyamazdı. Taşları bile, incir ağaçlarını bile, elini, yüzünü, ömrünü bile eskiten zaman iki şeye dokunmamıştı; cam gibi berraktı anıları ve zeytin yeşili gözleri genç kızlığındaki kadar canlı, parlaktı.
***
Köylüler, meydanındaki kahvede çay içerlerken gelen haberi konuşuyorlardı. Köyün Tire tarafından girişine, belki bir kilometre bile uzak olmayan bir yere jeotermal santrali için izin çıkmıştı. “Germencik kuş uçuşu 20 kilometre buraya. Oradaki JES’lerin etkileri nedeniyle 3-4 yıldır incirlerimiz verimsiz, hasta” dedi muhtar, “Buna izin verirsek bizim işimiz biter arkadaşlar”. “Birlik olursak yaptırmayız” diye konuştu Sami.
 
Ertesi gün meydanda toplandı köylüler. Civar komşu köylerden de gelenler vardı. Kadınlar önce geriden geriden baktılar köy meydanındaki topluluğa sonra onlar da sokuldular kalabalığın arasına. Her sözü alan “JES yapılırsa incir, zeytin biter” dedi. Gençler, çocuklar, “Bizim geleceğimiz incir”, kadınlar “Bizi çiğnemeden bu JES’i buraya yaptırmayız” diyorlardı.
***
Bahçesindeki son incirleri toplarken gürültüyü duydu Elif. Bir uğultu geliyordu, arı oğullaması, bir kayanın oluğundan gürleyen su sesi gibi. İncir sopasını kavrayıp seslerin geldiği yere yürüdü hızlı hızlı. Köylüler yine JES yapılmak istenen yere giden yolda birikmişti. Yüzlerce köylü vardı yolun üzerinde, daha da geliyorlardı. Başka köylerden de gelenler olduğunu gördü Elif, komşu köylerden kadınlar, erkekler.
 
Kadınların kümelendiği yere doğru gitti. Ortalarında beti benzi kül gibi olmuş, üstü başı toz toprak içerisinde bir adam vardı. Korkudan titreyen adama acıdı, ama çabuk geçti bu.  Yeniden bir öfke kabardı içinde. “Utanmadan birde şoförüm diyor, daha geçen geldiğinde müdürdü bu. Gelme demedik mi sana” diye söyleniyordu kadınlar. Bir ellerinde hayıttan, pinar ağaçlarından yapılmış, sırım gibi incir sopaları vardı. Bir elleri bellerindeydi. Yavrusunu almaya gelmiş alıcı kuşa karşı durur gibi dikilmişlerdi şirket müdürünün karşısında. Elif, kınalı elleriyle sıkıca kavradı incir sopasını. Öfkesi menevişlendi çakır gözlerinde...  
***
Bu yazının yazıldığı gün Tire Kaymakamı Başköy’de yapılmak istenen JES’e bölgenin tarım arazisi olduğu gerekçesiyle izin verilmediğine dair bir açıklama yaptı. Şirket müdürünün benzini solduran Başköylülerin incir sopaları devlete de hukuku hatırlatmıştı.
     

Ders kitabında Gezi Direnişi, ‘Dış mihrakların işi’


Ders kitabında Gezi Direnişi, ‘Dış mihrakların işi’
  
 16 Eylül 2018 14:26
MEB'nin 'Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi' kitabında, Gezi eylemlerinin dış güçlerin işi olduğu, ülke bütünlüğüne karşı yapıldığı çarpıtması yer aldı.
Dilek OMAKLILAR
İzmir
Milli Eğitim Bakanlığının hazırladığı 12. sınıfların ders kitabı olan Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi kitabında Gezi Parkı direnişine yer verildi. Ancak o dönem ‘Gezi olaylarının’ dış güçlerin işi olduğu ve ‘bazı kesimlerin’ hükümetin çok sayıdaki projesine ve ülke bütünlüğüne karşı yapıldığı yazıldı.
12. sınıf öğrencilerinin MEB tarafından hazırlanan Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi kitabında gezi olaylarına değinilerek “Hükümetten rahatsızlık duyan ve eylemleri organize eden kesimler, hükümetin ekonomik ve demokratikleşme alanında attığı adımların kendi ayrıcalıklarını sonlandırmasından hoşnut değildi” cümleleri ile ifade edildi. Eylemlerin farklı sermaye gruplarının iş birliği ve yabancı istihbarat güçlerinin etkisinde yapılan eylemler olduğu belirtildi.
‘AKP, KENDİ TARİHİNİ YAZIYOR’
Konuya ilişkin açıklama yapan Gezi döneminde İzmir’deki KESK Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü, Eğitim Sen 4 nolu Şube Başkanı İsmail Akyol, AKP Hükümeti’nin birçok konuda olduğu gibi yine bu konuda da çarpıtarak halka sunduğunu vurgulayarak, bunun ders kitaplarına verilmesini istediği nesli yaratma noktasında adımlarından biri olduğunu vurguladı. Akyol, “İnsanların kendiliğinden gelişen tepkisini, Türkiye’nin her ilinde kendine özgü taleplerle sokağa çıkan halkın, emekçilerin taleplerini görmezden gelmektir. Her şeyde olduğu gibi Gezi direnişini de dış güçlerle ilişkilendiren AKP, 4+4+4 ile birlikte yapmaya çalıştığı gerici, dinci ve en küçük hak mücadelesini dahi terörize etme çabalarından biridir. Bunun kabul edilebilir bir yanı asla olamaz” dedi. Herkesin içinde olduğu yaşadığı bu süreci öğrencilere verdiği ders kitabı ile çarpıttığını vurgulayan Akyol, “AKP sil baştan bir tarih yazıyor. Ders kitaplarında verilen tarihi kabul ettiğimiz anlamında değil, ancak AKP kendi tarihini yazmaya çalışıyor” diye ekledi.

EGEÇEP Dönem Sözcüsü Fırat Korkmaz ise, Gezi sürecinin çevre adına yola çıktığını hatırlatarak ilerleyen süreçte herkesin kendi talebi ile alanda olduğu bir dönem olarak yerini aldığını söyledi. Korkmaz, “O dönemin çarpıtılarak ders kitaplarında yerini bulması karşı çıkılması gereken bir durumdur. Her konuda olduğu gibi bu konuda da öğrencilere verilen o dönemin çarpıtılmış halidir. Kesinlikle reddetmek gerekir” dedi.
Fotoğraf: Evrensel
‘GÜNEŞİ BALÇIKLA SIVAYAMAZLAR’
Ekoloji Birliği Dönem Sözcülerinden Özer Akdemir ise ekolojik kaygılar temelli başlayan Gezi hareketinin AKP'nin baskı rejimine karşı daha fazla demokrasi, özgürlük talepleriyle geliştiğini, ülke geneline yayıldığını belirterek, "ders kitaplarına konulan bu bölüm tamamen süreci 'dış güçlerin oyunu' diye önemsizleştirip-ötekileştirerek ve olayın gerçek bağlamının unutturulmasına dönük bir girişimdir. Gezi, ülke toplumunun hafızasına kazınmış, gelecek güzel günleri müjdeleyen bir ışık huzmesidir. Güneşi balçıkla sıvayamazlar!" dedi.



14 Eylül 2018 Cuma

Tire Başköy'e yapılmak istenen JES'e ÇED izni çıkmadı


      Tire BaÅŸköy'e yapılmak istenen JES'e ÇED izni çıkmadı
  
 14 Eylül 2018 12:01
     
Tire Başköylülerin jeotermal enerji santraline karşı kararlı mücadelesi kazanımla sonuçlandı, JES'e ÇED izni çıkmadı.
Özer AKDEMİR
Jeotermal enerji santraline karşı direnen Tire Başköylülerin kararlı mücadelesi kazanımla sonuçlandı. Tire Kaymakamı bölgedeki tarımsal üretime zarar vereceği gerekçesiyle jeotermal şirketinin ÇED raporunun onaylanmadığını açıkladı.
KAYMAKAM: JEOTERMALE ÇED YOK
Yaklaşık iki ayı aşkın bir süredir köylerine bir km mesafede yapılmak istenen jeotermal enerji santrali (JES) karşı kararlı bir direniş gösteren Tire Başköylülerin mücadelesi başarıyla sonuçlandı. Tire Kaymakamı Hasan Tanrıseven sosyal medya hesabı üzerinden "Jeotermale ÇED yok" başlıklı bir açıklama yayınladı. Kaymakam Tanrıseven yaptığı açıklamada; "Başköy ve civarındaki kırsal mahallelerde yaşayan vatandaşlarımızı tedirgin eden ve tepkilere neden olan faaliyetlerin ÇED yönetmeliği çerçevesinde incelenmesi sonucu çevreye zarar vereceği gerekçesi ile sonlandırıldı. Bu karar ile Pozitif Enerji A.Ş. ÇED süreci iptal edilerek proje dosyası firmaya iade edildi" dedi.

DEVLET HUKUKU HATIRLADI!
Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından Tire Kaymakamlığına gönderilen yazıda, jeotermal enerji için planlanan parsellerde yapılacak faaliyetin tarımsal ürünlere zarar vereceğinin kaydedildiğini dile getiren Tanrıseven, yazıda Zeytincilik Yasasına da vurgu yapılarak "... çevre parsellerde yaygın bir şekilde yer alan zeytinlik sahalarının zarar görmemesi açısından jeotermal faaliyetlerin yapılması uygun bulunmamıştır’’ denildiğini aktardı. İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdürü Selahattin Varan imzalı yazıda ÇED sürecinin sonlandırılarak iptal edildiği dile getirildi.
İzmir'in birçok yerindeki enerji ve madencilik faaliyetleri sırasında zeytinlerin söküldüğü, yok edildiği eleştirilerine şimdiye kadar kulaklarını tıkayan Çevre İl Müdürlüğü yetkililerinin Tire Başköy'ün kararlı duruşu karşısında ÇED raporunu iptal etme gerekçesi olarak Zeytin Yasasına vurgu yapmaları "devlet hukuku hatırladı" yorumlarına neden oldu.
'KAZANAN TÜM BÖLGE HALKIDIR'
ÇED raporu iptal kararının ardından değerlendirmede bulunan Kaymakam Tanrıseven, ‘‘Kazanan sadece çiftçimiz, üreticimiz değil tüm bölge halkıdır. İlçemiz tarım ve hayvancılığın lokomotifi konumunda. Verimli tarım arazileri ve ürünlerimize zarar verecek, verimini düşürecek hiç bir gelişmeye devletimiz izin vermez. Nitekim vatandaşlarımızın çağrılarına kulak verildi. Çiftçimiz, üreticimiz müsterih olsun” dedi.
Fotoğraf: Evrensel
'BİRLEŞE BİRLEŞE KAZANDIK!'
JES firmasının ÇED sürecinin sonlandırılması ile ilgili görüşlerini sorduğumuz Başköy mücadelesinin önde gelen isimlerinden Sami Şengün, çok mutlu olduklarını belirterek, "Bu başarı köylünün ve bölge köylerinin birlik beraberliğinin ve mücadelesinin karşılığıdır. Demek ki birlik olunca kazanılıyor. Biz zaten sloganlarımızda da bunu ön plana çıkardık hep, 'birleşe birleşe kazanacağız' diye. Birleştik, kendi köyümüzle birleştik öncelikle, sonra komşu köylerle birleştik, daha sonra Aydındaki diğer çevre direnişleriyle birleştik" dedi. Mücadelenin başından bugüne kadar topraklarına JES yaptırmamak için ne kadar kararlı olduklarını gösterdiklerini söyleyen Şengün; "Karşı tarafa zarar vermeden ölümüne kadar mücadele edeceğimizi net olarak gösterdik. Bu çabalarımız, kararlılığımız ve mücadelemiz de sonuçsuz kalmadı. Çok mutluyuz" diye konuştu.
'YİNE DE TETİKTEYİZ'
Avukatlarının çok düşük bir olasılık olsa da şirketin bundan sonra da ÇED'i düzelttik diye tekrar başvuru yapabilme olasılığından bahsettiğini söyleyen Şengün, "Ancak bu bölgenin kararlılığı karşısında bu şirketin ya da başka şirketlerin böyle bir girişimde bulunabileceklerini zannetmiyoruz. Bu mücadeleyi sadece bizim kararlılığımızla değil başta Evrensel olmak üzere bize destek veren basınla birlikte kazandık. Biz yine de tedbiri elden bırakmıyoruz, tetikteyiz. Birlikte mücadele etmenin, kararlılıkla direnmenin ne kadar doğru olduğunu gördük ve ileriki süreçlerde de bu doğrultuda hiç bozmadan devam edeceğiz" diye konuştu.
Fotoğraf: Evrensel
ARAZİYE KİMSEYİ SOKMADILAR
Başköylüler köye bir kilometre uzaklıktaki hazineye ait arazide yapılmak istenen JES projesine karşı iki ayı aşkındır kararlı bir mücadele süreci yürüttüler. JES yapılmak istenen araziye şirketin elemanlarını ve devlet kurumlarından gelen yetkilileri sokmayan köylüler, yüzlerce kişiyle araziye giden yolu kapatarak, gelen görevlileri saatlerce alıkoydular. Köylüler, son olarak geçtiğimiz haftalarda bir araçla kiraladıkları araziye gitmek isteyen mal müdürlüğü görevlileri ve JES firması genel müdürünün önünü kesmişti. Çıkan kargaşada JES şirketinin aracının tahrip olması ve şirket genel müdürünün saatlerce köylü kadınlar tarafından kuşatılıp bırakılmaması sonrası köye gönderilen komandolara karşı da oturma eylemi yapan Böşköylüler, askerler köyden ayrılana kadar eylemlerine devam etmişlerdi.
Son Düzenlenme Tarihi: 14 Eylül 2018 12:08
https://www.evrensel.net/haber/361379/tire-baskoye-yapilmak-istenen-jese-ced-izni-cikmadi

13 Eylül 2018 Perşembe

EGEÇEP Enerji Çalıştayında ekoloji mücadelesi dersi


EGEÇEP Enerji Çalıştayında ekoloji mücadelesi dersi

 13 Eylül 2018 14:42

EGEÇEP'in düzenlediği enerji politikalarının ekolojiye etkilerinin tartışıldığı çalıştaya akademisyenler ve yaşam alanlarını savunan köylüler katıldı.
Özer AKDEMİR
Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) tarafından gerçekleştirilen enerji çalıştayında enerji politikalarının ekolojiye etkileri tartışıldı. Çeşitli üniversitelerden dört akademisyenin konuşmacı olduğu çalıştayın en dinamik sunumlarını ise yerellerde enerji projelerine karşı yaşam alanlarını savunma mücadelesi veren yurttaşlar yaptılar.
İKİNCİ ENERJİ ÇALIŞTAYI
Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi'nde gerçekleştirilen Çalıştay, EGEÇEP'in 2009 yılında yaptığı "Enerji kimin için, ne pahasına?" çalıştayından sonra ikinci enerji çalıştayı oldu. AKP'nin enerji politikaları gereği ülkenin dört bir yanında halkın yaşam alanlarının pervasızca kirletildiği, arazilerine şirketlerin kazancı için el konulduğu, köylünün üretim olanaklarının ellerinden alındığı ya da yok olma tehdidi altında bulunduğu bir süreçte yapılan enerji çalıştayında, bu "enerji ihtilafları" kadar bunlara karşı verilen mücadele pratikleri de tartışılma olanağı bulundu. Çalıştayın en dikkat çeken sunumları bu nedenle hali hazırda yerellerde verilen yaşam mücadelesinden temsilcilerinden geldi.
KÖYLÜLER NASIL DİRENİŞÇİ OLDU?
Çoğunluğu kadın olan 10 kişilik bir grupla çalıştaya katılan Tire Başköylüler adına konuşan Sami Şengün'ün anlattıkları hukukun ayaklar altında olduğu bir süreçte ekoloji mücadelesinin nasıl verileceğine dair örnek bir deneyim aktarımı oldu. Aydın Dağlarının kuzey eteklerinde, geçimlerinin yüzde 80'i incir ve zeytin üreticiliği olan 650 nüfuslu Başköy'ün jeotermal enerji santrali (JES) girişimine karşı henüz birkaç aylık bir geçmişi olan mücadele, ülkenin birçok yerindeki ekoloji temelli direnişlerine ders olabilecek türden. Çok değil iki ay kadar önce köylerinin bir km yakınına jeotermal enerji santrali yapımı için hazineye ait bir alanın kiralandığını öğrenerek mücadeleye başladıklarını anlatan Şengün, "Germencik bize kuş uçuşu 20 km uzaklıkta. JES'lerin orada incir üzerinde yarattığı zararı biliyorduk. zaten bizim incirlerimiz de oradaki JES'ler nedeniyle hasta ve verimsizdi. Bu nedenle incir bahçelerimizin ortasına JES yapılmasına karşı çıktık" dedi. JES firmasının ve onlarla işbirliği içindeki devlet kurumlarının köylerine girmelerine, kiralanan arazide çalışma yapmalarına engel olduklarını, bu süreçte özellikle kadınların mücadelenin öncülüğünü yaptığını belirten Şengün, "JES yapılmak istenen araziye girmek isteyenler olduğunda köylüler bir anda işlerini güçlerini bırakıp o alana dolduruyoruz. Bir anda 650 nüfuslu köyde, komşu köylülerimizin de katılımıyla 1000 kişi toplanıyoruz. Özellikle kadınlarımız gelenlerin etrafını çevirerek onları burada istenmediğini uygun bir dille anlatıyorlar. Hayatlarında herhangi bir eyleme, parti mitingine bile katılmayan kadınlarımız, köylülerimiz bir iki hafta içerisinde direnişçi oldular. Köyümüze jandarma komando birliklerinin gönderilmesi üzerine de tüm köylü asker köyden çıkana kadar oturma eylemi yaptık. Bizlere Aydında bizim gibi JES'lere karşı direnen AYÇEP'li arkadaşlarımız destek verdi. Yerel basından gazeteciler ve özellikle Evrensel bu süreçte hep yanımızda oldu, sesimizi duyurdu" diye konuştu. Çalıştaya katılan köylü kadınlar da konuşmaların arasına girerek kendilerinin sadece üretmek istediklerini, köylerinde sağlıklı bir yaşam çocuklarına temiz bir doğa bırakmak için mücadele ettiklerini söylediler.
HALK DİRENİŞİ TÜM GÜÇLERİN ÜZERİNDE
Aydın Çevre Kültür Derneği (AYÇEP) adına konuşan Gönül Hastaoğlu da Başköylülerin mücadele pratiklerine benzer şeyler anlattı. JES'lerin Aydın'da yaşamı çekilmez hale getirdiğini, sağlıklarının bozulduğunu, nefes dahi alamadıklarını, tarımsal üretimlerinin önemli ölçüde zarar gördüğünü anlatan Hastaoğlu, "birçok dava açtık ama hukukun ardından dolanıyorlar, davalar bir işe yaramıyor. Biz bu süreçte halkın fiili mücadelesinin önemini gördük. Yaşam alanlarımızı, geleceğimizi korumak için halk direnişi çok önemli ve bütün güçlerin üzerinde bir güç. Aydında bunu yapmaya çabalıyoruz" dedi. Yatağan Turgut köyünde termik santrallere ve kömür ocaklarına karşı binlerce yıllık Lagina antik kentini ve kadim zeytin ağaçlarını koruma mücadelelerini anlatan Kazım Erol ise bölgenin büyük bir abluka altında olduğunu, vahşi madenciliğin hem doğayı, hem tarihi, hem yaşamı yok ettiğini dile getirdi. Erol, toprakları ellerinden alınan köylülerin sayısının hızla arttığına dikkat çekti.
Karaburun'da verilen RES karşıtı mücadeleyi anlatan Hüsnü Dilli ise fosil yakıt ve karbon karşıtı mücadelenin fetişleştirilmemesini, bunların karşısında alternatif olarak yenilenebilir-temiz enerji üretiminin birçok yerde yaşamı çekilmez hale getirdiğini belirterek, sorunun özünde enerji üretim modelinden çok Kapitalist sistemin olduğunu söyledi.
EGEÇEP 2. kez Enerji Çalıştayı yapıyor

İKLİM KRİZİ BİR SİSTEM KRİZİDİR
Prof. Dr. Ali Osman Karababa'nın kolaylaştırıcılığını yaptığı çalıştayda ilk sunumu yapan Dr. Ethem Can Turhan "Paristen sonra Katowice’den önce. Küresel iklim krizi nereye kadar" başlıklı sunumunda küresel iklim değişikliği gerçeğinin tarihsel gelişimi ve buna karşı verilen uluslararası mücadelelerdeki güncel gelişmeleri aktardı. "Küresel iklim krizi dediğimiz şey aslında bir sistemik kriz" diyen Turhan, "İklim krizini sorgularken üretilen enerjilerin nerede, ne için, nasıl tüketildiğini sorgulamamız lazım. Türkiye'nin küresel iklim değişikliği ile ilgili kendi üzerine düşen sorumluluğu üstlenip kendi içindeki kırılganlıklara doğrudan temas edecek bir iklim politikasına ihtiyacı var" dedi. Turhan, "Kapitalizm kriz üretmez zaten kendisi krizdir. Sadece ekonomik kriz değil sosyal ekolojik kriz de üretir. Arazi gaspı kapitalizmin kriz boyutunun ta kendisi" diye konuştu.
ENERJİ HARMANI TEPETAKLAK OLMALI
Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezinden Mustafa Özgür Berke ise sunumunda iklim değişikliği ve enerji üretim politikaları arasındaki ilişkiye dikkat çekerek, "Fosil yakıtların çoğunluğunu oluşturduğu enerji harmanı tepetaklak olmalı" dedi. Berke, Türkiyedeki enerji dönüşümünü "bilinçli değil hasbelkader" diye nitelerken, dönüşümün amacının sürdürülebilirlik, iklim adaleti değil, sadece piyasa şartları olduğunu vurguladı.
Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Begüm Özkaynak da sunumunda ülkemizde ve dünyadaki enerji üretimi süreçlerindeki ihtilaflara vurgu yaptı. Dünya üzerinde enerji ihtilafı olanar şu ana kadar kendilerinin ulaşabildiği 2551 olay olduğunu aktaran Özkaynak, ihtilafların topluluğun doğal kaynaklara erişimini kısıtladığı, yaşam alanlarını tehdit ettiği, insan sağlığı ve toplumsal yaşamı kısıtlayan yatırım kararlı ve politik uygulamalarla ortaya çıktığını söyledi.
EKOLOJİK FEDA BÖLGELERİ
Son konuşmacı olan Sabancı Üniversitesinden Cem İskender Aydın enerji adaleti kavramı üzerinde dururken, "Yenilenebilir her zaman adil bir enerji değil. Önemli olan kimin tarafından nasıl üretildiği ve kimlerce tüketildiği" dedi. Türkiye'de enerjinin nerede üretildiği ve nerelerde tüketildiğine dair haritaları karşılaştıran Aydın, "kaynak laneti diye birşey var. İstanbul'un elektiriği için Çanakkale ve Tekirdağ "ekolojik feda bölgeleri" olarak belirlenmiş" dedi.
Sunumların ardından çalıştay soru-yanıt ve katkılarla devam etti. Çalıştaya, HDP İzmir Milletvekili Murat Çepni ve İzmir İl yöneticileri de katıldılar.
Son Düzenlenme Tarihi: 13 Eylül 2018 14:51
https://www.evrensel.net/haber/361315/egecep-enerji-calistayinda-ekoloji-mucadelesi-dersi

İklim değişikliği tarımı vuruyor: Gıda fiyatlarında sıçrama uyarısı!

  01 Haziran 2023 07:00 Dr. Oğuz Tutal'ın araştırmasına göre Türkiye için en büyük tehlike kuraklık ve aşırı sıcaklar... Araştırma g...