5 Temmuz 2005 Salı

Eşme-Kışladağ yöresi siyanüre baş kaldırdı




  
 05 Temmuz 2005 21:00
   
Eşme Köylüleri, önceki gün "Siyanürle altın aranmasına hayır mitingi" düzenledi. Yüzlerce köylünün katıldığı mitinge KESK Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul, EMEP, ÖDP, CHP, İP ile ve ilçe yönetimleri ve kamu emekçileri de destek verdi.

Eşme köylülerinin siyanürlü altın madenine karşı mücadelesi devam ediyor. Önceki gün Ulubey-İnay köyünde düzenlenen "Siyanürle altın aranmasına hayır mitingi"ne yüzlerce köylü katıldı. İnay, Kışla, Karacaahmet, Gümüşkol, Gedikler, Karapınar köylerinden gelen köylülere, Uşak'tan mitinge katılan kitle örgütü ve siyasi partiler ile KESK Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul, EMEP, ÖDP, CHP, İP destek verdi. Uşak- Eşme karayolu üzerinde bini aşkın köylü kortejler oluşturarak İnay köy merkezine doğru yürüyüşe geçti. En önde kadınların ve çoçukların bulunduğu kitle "Siyanürlü şirket Türkiye'yi terk et", "Susma sustukça sıra sana gelecek", "Yaşamak en doğal hakkımız söke söke alırız", "Haklıyız kazanacağız, sonuna kadar direneceğiz" sloganlarını attılar. Mitingin yapılacağı Şehit Tuncer Uysal parkında toplanan kitlenin sayısı 1500 kişiyi buldu. Açılış konuşmasından sonra yerel sanatçı Sado türküler söyledi. Kazım Koyuncu'nun da anıldığı mitingde sanatçının son mektubu okundu. İnay köy muhtarı Ali Öztürk yaptığı konuşmada bilimsel verilerden anlamadığını fakat siyanürün zehirli olduğunu bildiğini söyledi. Köylülerin avukatı Bülent Çekinmez her zaman İnay halkının yanında olacaklarını belirterek "Biz sizin gücünüzle mücadele ediyoruz" dedi. Avukat Tahsin Köse ise İnaylı olduğunu belirterek, siyanürcü şirketin her türlü hileli yolu denediğinin altını çizerek, "Bizler de gücümüzü ve birliğimizi sağladıktan sonra onları bu ayak oyunlarını boşa çıkartacağız" diye konuştu. Ekoloji ve Çevre Çalışma Grubu Başkanı Cengiz Ünal da, uluslararası tekellerin ülkemizi talan ettiğini, mücadelenin tek başına hukuksal yöntemlerle başarıya ulaşamayacağını söylerken, İstanbul Jeoloji Mühendisleri Odası'ndan Tahir Öngür, siyanürlü liç yöntemiyle altın aranmasının tehlikelerinden bahsetti. KESK Genel Başkanı Tombul ise "İnaylılar tüm Türkiye'ye örnek olup, tüm ülkeye ders veriyor. Şimdi biz sizi siz de bizi daha iyi anlıyorsunuz" diye konuştu. Son olarak konuşan Katrancılar köyünden 80 yaşındaki Süleyman Usta, 2 çocuğunun kanserden öldüğünü söyleyerek Kışladağ ve yöredeki bütün köylerin tek yumruk olmasını gerektiğini dile getirdi. Süleyman Usta, "Nasıl ki Kurtuluş Savaşı'nda Yunanlıları denize döktüysek bunları da öyle kovarız" dedi. 


Köylülerin görüşleri 
Dursun Kıl (Kışla Köyü): Herkes toplum olarak birleşmeli.Bütün köylüler olarak birlikte hareket etmemiz gerekir Omurcalılar , Kışlalılar, Karacaahmetliler ve Gümüşkollular hep birlikte hareket etmeliyiz. İnay'lıları yanlız bırakmamalıyız. Biz siyanürün zararını her geçen gün daha iyi görüyoruz, diğer köylerde görecek.

Nurhan İstanbullu (İnay Köyü 21 yaşında): Siyanür kötü bir şey bu köyün güzel kalmasını istiyorum. Hakkımı geleceğimi istiyorum.Hep birlikte elele vererek bir kişiden bir şey olmaz demeden onları buradan defedeceğiz. İlknur Ertuğrul (İnay Köyü): 17 yaşındayım siyanürü istemiyoruz bu topraklarda doğdum burada kansere yakalanmadan yaşamak istiyorum

Kazım Sarı (Karacaahmet Köyü Muhtarı): Siyanüre karşıyız, ne gerekiyorsa yasal ve meşru olarak hakkımızı arayacağız. Böyle eylemlerin köylüleri birleştireceğine inanıyorum. Burada devlete sesleniyorum, çevreye zararsız topluma yararlı iş imkanları açsınlar.

İsmail Sarı (Karacaahmet Köyü): Ben valiye ,kaymakamlara belediye başkanlarına sesleniyorum, buradaki halka yardımcı olsunlar gelecek nesillerin vebalini kim üstlenecek.

Ayhan İstanbullu (İnay Köyü):
Sonuna kadar mücadele edeceğiz. Onlar ne kadar direniyorlarsa bizde direneceğiz. Biz onurlu insanlarız bize ne kadar para teklif etseler de biz madende çalışmayız, geleceğimize sahip çıkacağız.

Zöhre Uyan (İnay Köyü): En başta Evrensel gazetesine teşekkür ediyorum. Sesimizi tüm Türkiye'ye duyurdu. Çoçuklarımın yaşamasını okumasını istiyorum. Şirket para için ne kadar direniyorsa bizde toprağımız ve geleceğimiz için direneceğiz. Çoçuklarım şimdiden başladı "anne sular zehirlendi mi, biz ne zaman öleceğiz" diye sormaya. Kanımızın son damlasına kadar mücadele edeceğiz.

Safiye Hayırlı -Zülfiye Yemiş: Bizlerin 2 çocuğu var, ikisi de sakat bunun acısını biz biliriz. Diğer çocuklarımızın sakat olmasını istemiyoruz, başka analar bu acıyı tatmasın .

Ünal Erdoğan (İnay köyü): Çevre köylerden destek artıyor, miting iyi oldu diğer köylü gençlerde bizi destekliyor. Ama bazı yaşlılar onları engelliyor. Ulubey'in bazı köylerinde şirket insanları satın almaya çalışıyor.
https://www.evrensel.net/haber/163136/esme-kisladag-yoresi-siyanure-br-nbsp-nbsp-nbsp-bas-kaldirdi


9 Mayıs 2005 Pazartesi

Balya'dan geriye kalan

  09 Mayıs 2005 01:00

Balıkesir'in Balya ilçesinde 80 yıl önce terk edilen siyanürlü kurşun madeni aradan geçen onca zamana karşın halen çevre ve canlı yaşamı üzerindeki olumsuz etkisini sürdürüyor.

Balıkesir'in Balya ilçesi 80 yıl önce kapatılan kurşun madeninin izlerini hâlâ silememiş. Madencilik alanında 1200 yıllık bir geçmişi olduğu dillendirilen ilçe, tarihinin hiçbir döneminde Fransız şirketi tarafından 1938 yılına kadar yapılan siyanürlü madenciliğin yarattığı tahribatı yaşamamış. Milyonlarca ton zehirli atıkla kirletilip geri dönülmez bir biçimde tahrip edilen doğal yapısı ile terk edilip gidilen Balya, 30 binlerden 2 binlere düşen nüfusuyla da madenciliğin nüfus üzerindeki etkisinin en açık gözlenebildiği bir yer. Balya eski Belediye Başkanı Zekai Bayram, belediye başkanı olduğu dönemde madenle ilgili çeşitli araştırmalar yaptırmış. Balya'nın sosyo-kültürel yapısı ve doğası üzerinde 80 yıl önce kapatılan madenin etkileri ile ilgili yapılan araştırmaları inceleyen, panel ve söyleşilere katılan Bayram, bugün de Balya'daki madenciliğin tüm yönleriyle incelenmesi gerektiğini düşünüyor. 80 yıl önce terk edilen maden tesisleri önünde, hâlâ insanı rahatsız eden kimyasal madde kokuları arasında görüştüğümüz Bayram, madenle ilgili sorularımıza şu yanıtları verdi. - Balya'daki madenin tarihçesinden bahseder misiniz? Dünyanın en eski madenlerinden birisi bu maden. 1200 yıllık geçmişi var. "Balya" ismi de "yerleşim yeri" anlamına gelen Latince kökenli bir sözcük. Abdülhamit dönemindeki belgelerde mahkumların ellerine üç-beş kuruş verilerek yeraltından maden çıkartıldığını öğreniyoruz. Bu bilgiler 1930 belediye kayıtlarında mevcut. Maden 1860'lı yıllara kadar Almanlar tarafından çalıştırılmış. Almanların hangi tarihte alıp çalıştırdıklarını bilmiyoruz. 1860'tan 1920'lere kadar ise Fransızlar çalıştırmış. 1920'lerden sonra ise Karaaydın Madenleri Osmanlı Şirketi adı altında yerli bir şirket taşeron olarak işletiyor madeni. 1930'lardaki ekonomik krizde maden üretimi duruyor. Belediye kayıtlarında edindiğimiz bilgilere göre bir süre sora Türkiye hükümetinden yardım alarak çalışmaya başlıyor. Madenlerde kullanılacak malzemelerin gümrüksüz gelmesi için bir yasa bile çıkarılıyor. Bir anlamda ilk ve kaba bir tahkim demek bu. - Madenciliğin ilçedeki yaşama etkileri neler olmuş? 1925'lerde buranın durumu ile ilgili ulaştığımız bazı kayıtlarda madenciliğin toplumsal yapıda bazı değişiklikler yaptığını görüyoruz. Madencilikteki gelişmelerin toplumdaki refah düzeyini sürekli kılmadığını da görüyoruz Balya'da. Düşünebiliyor musunuz Balya 1901'de elektrik yakmaya başlıyor maden sayesinde. 1890'larda belediye teşkilatı ve altyapılar kuruluyor. Balya'nın şu anda kullandığı altyapı hâlâ Fransızlardan kalan altyapıdır. Bir kent politikası oluşuyor. Kenarlarda varsıl insanların, merkezde ise işçilerin ve serserilerin yaşadığı bir kent dokusu ortaya çıkıyor. İşçilerin hak almak için yaptıkları grevler başlıyor. Nüfusu 100 bine kadar olan yerleşim yerleri için Balya bir modeldir. Üretim alanları, yerleşim alanları, eğlence alanları hep planlanmış bir kentsel yapı içerisinde. Yabancı şirketler işçiye verdiği parayı geri almanın yollarını da bulmuşlar. Barıyla, pavyonuyla, alışveriş yerleriyle tüketim alanlarını da açmışlar. - Madenin sağlık üzerindeki etkileri neler olmuş? Bu sağlık sorunlar hâlâ görülüyor mu? Ani ölümlerin olmasının ardından İstanbul'dan doktorlar ve ziraat mühendislerinden oluşan bir heyet Balya'da incelemeler yapıyor, 1925 yılında. Bu incelemelerin sonucunda "bülbül ve kanaryanın bir günden fazla yaşayamayacağı yer", diye bahsediyorlar Balya'dan. 1938'lerde cevherin azalmasından dolayı madeni kapatıyorlar ve çekip gidiyorlar. İTÜ'nün raporunda yapılmakta olan Manyas Barajı'nda ilerde yaşanacak felaketlerin sorumlusu olarak Balya madenleri gösteriliyor. Manyas Gölü'nü kirleten etmenlerin en önemlilerinden birisi yine Bayla madenleri deniliyor. Çevre Bakanlığı'nın 2000 yılında hazırladığı raporda madende kaynağı belli olmayan siyanür ve radyoaktif kirlenmeden bahsediliyor. İnsan sağlığı ile maden arasında doğrudan bir ilişki var. 2003'te yaptığımız bir araştırmada Balya'da meydana gelen 38 ölümden 22 tanesinin akciğer kanseri olduğu ortaya çıktı. Balya'daki maden atıklarından görünen kısımdakilerin toplam 4 milyon ton olduğu söyleniyor. Bu atıkların içerisinde bol miktarda kadmiyum, içme sularında ise arsenik oranını fazla olduğu tespit edildi. Maden çevresindeki köylerde ilaç kullanımı Türkiye ortalamasının üzerinde. Aynı zamanda büyük bir göç dalgası da var. Balya'nın neresini kazarsanız maden cüruflarına rastlıyorsunuz. Kapandığı son dönemde kaç işçi çalışıyormuş madende? Madenin kapanmasının sonrası neler olmuş ilçede? Dönemin kayıtlarına göre 9 bin işçi çalışıyormuş. Ama 1930 krizinde 3-4 bin işçinin işine son verildiği yazıyor. 1930'larda 29 bin nüfusu varmış Balya'nın. Maden kapandıktan, yani 1940'lardan sonra çok hızlı bir göç yaşanıyor ilçede. İşçilerin ve iş makinelerinin büyük kısmı Soma'ya gitmiş. Birçok köy ortadan kalkmış. Şu an ilçenin nüfusu 2 bin dolayında.


Halka 'duman parası' dağıtılmış Maden sahasının yanı başındaki Kadıköy köylüleri de madenin etkilerinin hâlâ sürdüğünü söylüyorlar. Madenin açık olduğu günlerdeki hareketli yaşamı özlediklerini dile getiren köylüler, buna karşın yaşanan çevre felaketinin tüm diğer olumlu özellikleri sildiğini düşünüyorlar. Madende çalışıp hâlâ hayatta olan birkaç kişi kalmış köyde. 97 yaşındaki Neşet Esen bunlardan birisi. Esen madende 13 sene çalıştığını anlatıyor. Nüfusu 30 binleri bulan Balya'da vardiyalara biner işçinin gittiğini dile getiren Esen, sağlık sorunları başlayınca şirketin köylüleri susturmak için verdiği "duman parası" ile ilgili şunları söylüyor: "Madenin hayvanları zehirlemesi şikayetleri artınca şirket duman parası ödemeye başladı buranın halkına. Yaklaşık 50 metrelik bir de baca yaptılar. Madenin zararlarını önleyebilirlerse çalışsın madenler. Türkiye'nin her köşesinde işçiler gelirdi buraya çalışmak için. Çok canlı bir hayat vardı burada." 82 yaşındaki Hasan Başaran yazın maden ocağının olduğu yerde toprağın "kabardığını" belirterek şöyle diyor: "İlk yağmurlarla sel gelince dere boylarından su içen tüm canlılar ölüyor. Her sene oluyor bu. Eskiden bol bol yetişen meyvelerimiz şimdi çıkmıyor. Maden daha çalışırken yanından geçen dereden su içen hayvanlarımızın öldüğünü hatırlıyorum." Turgay Aydınlı adlı köylü ilk yağmurlarla birlikte yaşanan olayları şöyle anlatıyor: "Benim dere yatağında bulunan Ayvalı mevkiinde bir tarlam var. Yıllar önce madenin asitli suyu bir taşkın sonrası benim tarlamın içinden geçti.


'Çıkarılan kurşunu koy tüfeğe hemen at...' Hasan Özen: Ben 101 yaşındayım. O zamanlar muhtar hayvanlarımız ölüyor diye yazı yazdı şirkete. Daha sonra şirket o havuzu yaptı madenin önüne. Bu maden ilk önce Aydın'a geliyor. Orada tutunamayınca buraya geliyor. Burada 80-90 sene çalıştı. Benim babam da bu madende çalıştı. Maden daha sonra kurşun çıkarmayı bıraktı, çinkoya döndü. Kurşun madeni az çıkıyordu ama halis kurşundu. Koy tüfeğe hemen at. Ben 2.5 sene bekçilik yaptım son zamanlarında madenin. Daha sonra bana bir rapor verdiler bir daha da madene almadılar. Maden giderken demiryolunu, direkleri, makinelerini hep söktü götürdü. İşçilerin çoğu da Soma'ya kömür madenlerinde çalışmaya gitti. Hamit canbaz (Muhtar): Maden çalışırken köyümüzün altından geçen dereden su almak için köylülere para teklif etmişler, köylü bunu kabul etmemiş. Hâlâ yağmur sonrasında balıklar ölüyor derede. Ahmet Seyan: Şirket madenin zararları üzerine mahkemeye verilmiş. Benim babam azaymış o zamanlar. Şirket de havuz yapmış, pislikler için. Bir de büyük baca yaparak dumanın rahatsız etmesini önlemek istemiş. Köylülere de duman parası dağıtmış.

26 Ocak 2005 Çarşamba

Emir büyük yerden!


26 Ocak 2005 22:00

Emir büyük yerden!

Amerikan şirketi Normandy'nin Bergama'daki altın madeni işletmesinin ağustos ayında mahkeme tarafından kapatılmasının ardından ABD Ankara Büyükelçisi Eric Edelman'ın devreye girdiği ortaya çıktı.

Yargı kararları ile geçtiğimiz ağustos ayında kapatılan Bergama'daki Amerikan altın tekeli Normandy'e ait Ovacık Altın Madeni'nin yeniden açılması için Amerika'nın en üst düzeyde hükümete baskı yaptığı ortaya çıktı. Amerika'nın Ankara Büyükelçisi Eric S. Edelman'ın madenin bir an önce açılması için Bayındırlık Bakanı'ndan İzmir Valiliği'ne tavsiyede bulunmasını istediği mektubunu ele geçirdik. Bakanlık, Büyükelçi Edelman'ın "talebini" gerekli yanıtın verilmesi için İzmir Valiliği Bayındırlık İl Müdürlüğü'ne havale ederken, Amerikan Büyükelçisi'nin 17 Eylül 2004 tarihli yazısının ardından madenle ilgili yaşanan gelişmeler, talebin ne derece etkili olduğunu da ortaya koyuyor.

Şirket kapatmaya "mola" demişti Yıllardır, kesinleşmiş mahkeme kararlarını askıya alan DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümetinin Bakanlar Kurulu Prensip kararıyla çalışan maden, 19 Ağustos 2004 tarihinde Danıştay'ın 6. ve 8. Daireleri'nin Prensip Kararı'nın yürütmesini durdurmasının ardından çalışmalarına son vermek durumunda kalmıştı. Siyanürcü şirket kapatma kararının hemen ardından yaptığı açıklamalarda bu kararı çalışmalarını kısa süre aksatan bir yanlışlık olarak yorumlamış ve en kısa zamanda yeniden çalışmalara başlayacaklarını dile getirmişti. Nitekim 19 Ağustos'ta mühürlenmesinin ardından şirket birkaç gün içerisinde yeni bir Çevresel Durum Değerlendirme Raporu hazırlayarak Çevre ve Orman Bakanlığı'na sundu. Şirketin sunduğu raporu hemen değerlendirmeye alan ilgililer madenin kapanmasından sadece 8 gün sonra, 27 Ağustos'ta raporu uygun görerek "faaliyetinde sakınca yoktur" kararı verdiler.

Edelman devreye girdi Çevre ve Orman Bakanlığı'ndan istediğini kısa sürede alan şirket vakit kaybetmeden yıllardır sorun olarak karşısına çıkan imar planlarının yeniden düzenlenmesi için Bayındırlık Bakanlığı'na başvurdu. Edelman'ın Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen'e gönderdiği mektup tam bu süreçte devreye ABD Büyükelçiliği'nin girdiğini gösteriyor. ABD'nin Ankara Büyükelçisi Eric S. Edelman 17 Eylül 2004 tarihli mektubunda Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen'den İzmir Valiliği'ne "tavsiye"de bulunarak Toprak Kullanım Alan Planı'ı (TKAP) tekrar yürürlüğe girmesini sağlamasını istedi. Büyükelçi Edelman'ın yazısı "ilgi eki" ile birlikte Bakan adına Genel Müdür Ahmet Vurandemir imzasıyla İzmir Valiliği Bayındırlık İl Müdürlüğü'ne gönderilerek işlem hakkında Edelman'a bilgi verilmesi istendi. Ne tesadüf ki bu yazışmaların hemen ardından 27 Ekim 2004 tarihinde toplanan il idare kurulu madenin istediği imar izinlerini onayladı. İl idare kurulunun bu toplantısından kısa bir süre önce, madene yeni imar izni verilmesinin maden hakkında verilmiş kesinleşmiş mahkeme kararlarına aykırılık taşıyacağı gerekçesiyle izne onay vermeyen Bayındırlık İl Müdürlüğü İl Müdür Yardımcısı Levent Ekiz'in "sürgün" olarak değerlendirilen bir göreve atanması, arkasından da emekli olması dikkati çeken bir başka gelişme oldu. Madenci şirketin imar izni konusundaki talebinin bu kadar kısa bir zamanda il idare kurulunda değerlendirilip onaylanmasını daha önce gazetemize yaptığı açıklamalarda "eşine pek rastlanmayan bir hız" olarak yorumlayan İzmir Barosu Avukatlarından Arif Ali Cangı, uygun görülen bu planlara itiraz etmek için askıya çıkarılmasını bekledikleri bir süreçte, planların herkesin gözünden kaçırılarak itiraz etmelerinin önüne geçildiğini ileri sürmüştü. Yine Bergama mücadelesinin önde gelen isimlerinden köylülerinin sözcüsü Oktay Konyar'da bu planların kesinlikle askıya çıkarılmadığını, kendilerinin çeşitli defalar kaymakamlığa giderek kontrol ettiklerini, böyle bir askıya rastlamadıklarını söylüyor.

Bakana tavsiye baskısı Amerika'nın Ankara Büyükelçisi olan ve Bush hükümeti tarafından "başarılarından" dolayı yakın bir gelecekte Amerika'nın Avrupa İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcılığına getirileceği konuşulan Eric S. Edelman, madenin ağustos ayında kapanmasının ardından geldiği İzmir'de bu durumun Amerikan sermayesinin Türkiye'ye girişi önünde problem yaratabileceği "uyarısında" bulunmuştu. Edelman'ın Bayındırlık Bakanı Ergezen'den bu "küçük" isteğinin ardından il idare kurulunun toplanarak madene gerekli imar iznini onaylaması aynı zamanda mektubun etkisini de göstermekte. Daha önce yaptıkları açıklamalarda İmar izni konusunda normal bir prosedürün aylar sürebileceğini dile getiren ve madenle ilgili yaşanan resmi süreci "emsali görülmemiş bir hız" olarak yorumlayan hukukçuların şüphelerinin ardında yatan gerçeklik Edelman'ın mektubu ile açıklığa kavuşuyor.


Edelman'ın mektubu Ele geçirdiğimiz Edelman'ın imzasını taşıyan 17 Eylül 2004 tarihli mektup, büyükelçinin Normandy konusunda hükümet nezdinde "uyarı"dan daha yoğun bir çalışma yürüttüğünü gösteriyor. "Sayın Bakan Ergezen, Size, ABD'li Newmont Madencilik Şirketi'nin bir kolu olan Normandy Madencilik ile ilgili olarak yazıyorum." diye başladığı mektubunda Edelman, Normandy'nin 19 Ağustos'ta kapatılmasından sadece 8 gün sonra aldığı izni kastederek 27 Ağustos 2004'te bir çevre izni aldığını, şirketten şimdi de, Sağlık Bakanlığı'ndan "Sağlıksız Operasyonlar - Açılış İzni" istendiğinden yakınıyor. Edelman şöyle devam ediyor; "Ancak Sağlık Bakanlığı'nın izin vermesi için ön şart, bakanlığınız tarafından bir "Toprak Kullanım Alan Planı"nın (TKAP) onaylanmasıdır. Bakanlığınız ise, 1998'de, İzmir Valiliği'ne, Ovacık Madeni'nin TKAP'yı iptal etme talimatı vermiştir." Bu iptal gerekçesinin tamamen çevresel kaygılardan kaynaklandığını savunan Edelman, imar izinlerinin iptali için dayanak durumda olan kesinleşmiş Danıştay Kararını görmezden gelmeyi yeğliyor. Edelman, Normandy'nin bu çevresel kaygıları çoktan giderdiğini ileri sürdürdükten sonra bakandan ne istediğini açıkça ortaya koyuyor; "Madenin açılması için tüm yasal zorunluluklar yerine getirildiğine göre, sizden istediğim, İzmir Valiliği'ne, iptal edilmiş TKAP'yı tekrar yürürlüğe sokmasını tavsiye etmenizdir. Böylece maden, daha fazla gecikme olmadan faaliyetlerine devam edebilecektir. "

"ABD gerekli talimatların verilmesini talep ediyor" Edelman imar izni'nin (TKAP) verilmesi ile madende çalışan 450 işçinin yeniden işlerine kavuşacağını, günlük 6 milyon doları bulduğunu ileri sürdüğü üretim kaybının da sona ereceğini eklemeden geçmiyor. Edelman mektubunu madenin açılmasının diğer yabancı yatırımcılar için "olumlu bir sinyal" anlamına geleceğini belirterek bitiriyor.


Edelman'ın 'tavsiyesi' talimat kabul edildi Edelman'ın bu mektubunu "İlgi" eki olarak iliştirip İzmir Valiliği Bayındırlık İskan Müdürlüğü'ne gönderen Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Vurandemir "ilgi dilekçe ile İzmir ili, Bergama Ovacık altın madeninin bir an önce açılabilmesi için gerekli talimatların verilmesi istenmektedir" dedikten sonra, Edelman'a yapılan işlem hakkında bilgi verilmesini istiyor.

İklim değişikliği tarımı vuruyor: Gıda fiyatlarında sıçrama uyarısı!

  01 Haziran 2023 07:00 Dr. Oğuz Tutal'ın araştırmasına göre Türkiye için en büyük tehlike kuraklık ve aşırı sıcaklar... Araştırma g...