31 Mayıs 2016 Salı

Bergama Bilirkişi Raporu: Ne canlı türleri belli ne deprem önemsenmiş

Bergama Ovacık Altın madeni bilirkişi raporu açıklandı
Ovacık Altın Madeninde şirket tarafından hazırlanan ÇED raporunda alanda hangi canlı türlerinin var olduğunun söylenmediği ortaya çıktı.
Özer AKDEMİR
İzmir
İzmir Bergama Ovacık Altın Madeni’ne karşı açılan dava kapsamında yapılan bilirkişi keşfi raporunda, şirket tarafından hazırlanan ÇED raporunda alanda hangi canlı türlerinin var olduğunun söylenmediği, şirketin iddiasının aksine bölgede hâlâ diri fay hatları bulunduğu ve madenin belirlenen alanın dışına taşarak faaliyet gösterdiği ifade edildi.
10 yılı aşkın bir zamandır faaliyetini sürdüren altın madenine karşı Danıştay 14. Dairede açılan ÇED nihai raporu davasında, Ovacık Altın Madeninde 4 Mart 2016 tarihinde bilirkişi keşfi yapıldı. Maden Mühendisliği, hidrojeoloji, coğrafya, çevre mühendisliği ve biyoloji bölümünden öğretim üyelerinin oluşturduğu bilirkişi heyetinin, davacı kurumlar EGEÇEP, Bergama Belediyesi, TMMOB odası avukatları, yöre köylüleri ve şirket avukatları ile yaptıkları birkaç saatlik bilirkişi incelemesinde madenin kapatılan birinci atık barajı, açık ocağı, pasa döküm alanları ve ikinci atık barajı gibi bölümleri gezildi. Bu incelemenin ardından geçtiğimiz günlerde açıklanan bilirkişi raporunda maden, çevre ve jeoloji mühendisliğinden bilirkişiler madenin ÇED raporundaki taahhütlere uygun olduğu yönünde görüş bildirdi.
FLORA FAUNA KAĞIT ÜZERİNDE İNCELENMİŞ
Coğrafya ve biyoloji bölümü öğretim üyelerinin görüşleri ise 10 yıldır üretimini devam ettiren madendeki önemli eksikliklerin yanı sıra, yöreyi bekleyen potansiyel tehlikenin de verilerini sundu. Madenin durumunu biyolojik açıdan değerlendiren Bilirkişi Heyeti Üyesi Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Dönmez, madenin ÇED raporunda ele alınan bitkisel ve hayvansal unsurların tamamen literatür bilgisine göre hazırlandığını belirterek, “Alanda arazi çalışması yapılarak herhangi bir canlı örnek toplanmamış buna bağlı olarak herhangi bir örnek numarası, toplanan örneklerin saklandığı müze ve herbaryum belirtilmemiştir” tespitini yaptı.
HANGİ TÜRLERİN VAR OLDUĞU BELLİ DEĞİL
ÇED Raporunun flora-fauna bölümünün hazırlanışının da bilimsel araştırma yöntemlerine uygun olmadığını kaydeden Dönmez, sadece Latince adları yazan canlı türlerinin var olup olmadığı, alanda hangi türlerin var olduğunun da bilinmediğini dile getirdi.
MADEN ALANININ DIŞINA TAŞMIŞ
Bilirkişi raporundaki en önemli uyarı ise Ankara Üniversitesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Uğur Doğan’dan geldi. Madenin faaliyet alanının ÇED raporunda gösteren alanın dışına taştığının uydu fotoğrafları ile tespit edildiğini belirten  Doğan, eskiden pasa döküm alanı olarak kullanılan alanın 2. atık havuzu yapıldığını ve işlem için ÇED raporunun olup olmadığı ile ilgili dosyada herhangi bir bilginin bulunmadığını dile getirdi.
DEPREM RİSKİ GÖZ ARDI EDİLMİŞ
İşletme alanının bir kısmının ve açık havuz depolama alanının Bergama Ovası’nın verimli alüvyonları üzerinde olduğuna dikkat çeken Doğan, ÇED Raporundaki iddianın aksine yörede önemli diri deprem faylarının olduğunun altını çizdi. Bölgede meydana gelen, can ve mal kaybına yol açan depremlerle ilgili bilgiler aktaran Doğan, “Fay aktivitesine bağlı yeni açık ocak tesisinde meydana gelebilecek herhangi bir risk durumunda özellikle Bergama Graben’nin doğu bölümünde su kirliliğinin yaşanması ve bu kirlilik Bakırçay Deltası’ndan, Çandarlı Körfezi’ne kadar ulaşması mümkündür” dedi. Açık depolama tesisinin dere yatağı kenarına kurulduğunu, maksimum taşkınların son yüzyıllık hesaplamalarla her zaman örtüşmediğini belirten Doğan, “Ani gelişen ender taşkınların bu tesise zarar verebileceği göz ardı edilmiştir” dedi.
RİSKLER BİR BİR GERÇEKLEŞİYOR
Bilirkişi raporunu yorumlayan EGEÇEP Hukuk Komisyonu üyesi ve davanın avukatlarından Arif Ali Cangı, “Bu durumda özellikle çevre hukukunun ihtiyat ilkesi gereği Ovacık altın madeni 2009 ÇED olumlu belgesi iptal edilmelidir. Yani Bergama’da değişen bir şey yok, 1997 Danıştay kararında işaret edilen riskler bir bir gerçekleşiyor, Ovacık Altın madeni doğayı da hukuku da kirletmeyi sürdürüyor” dedi

 31 Mayıs 2016

Çevre Haftasında ekolojik yıkıma karşı etkinlikler

Çevre Haftasında ekolojik yıkıma karşı etkinlikler
Haziran'ın ilk haftası yapılacak olan Dünya Çevre Haftası etkinlikleri kapsamında 2 Haziran'da Alsancak Vapur İskelesinde bir dizi etkinlik gerçekleştirilecek.
haberiçi
Özer Akdemir - 
2 Haziran 17:00-21:00 saatleri arasında yapılacak olan "Kentte Ekolojik Yıkıma Karşı Dayanışma" etkinlikleri Hayatın Sesi Televizyonu Çepeçevre Yaşam programından "Ekoloji Mücadelesinde Kadınlar Seçkisi" ile başlayacak.
Ekoloji karikatürleri, dayanışma masaları ve çocuk atölyelerinin yer alacağı etkinliklerde ayrıca Alsancak Mimarlık Merkezi'nde "Terkedilmiş Uranyum Madenleri ve Tehlikeleri" konulu bir panel de gerçekleştirilecek.
Saat 18.de başlayacak olan Grup Praksis'in konserinin ardından saat 20.00'de Kıbrıs Şehitleri Caddesinde meşaleli yürüyüş yapılacak. Etkinlikler Ege Bölgesindeki ekoloji mücadelelerinden temsilcilerin katılımıyla 20.30'da yapılacak forumla sona erecek.

ENERJİ POLİTİKALARI BELİRLENECEK AMA
Öte yandan Bornova Belediyesinin ev sahipliğinde gerçekleştirilecek olan Energy Cities (Avrupa Enerji Kentleri Ağı) Yıllık Konferansı ve Genel Kurulu da Çevre Haftasına denk geliyor. Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarından yüzlerce kentin üye olduğu Energy Cities, 26 ülkeden 300’e yakın parlamenter, belediye başkanı, meclis üyesi, bürokrat, uzman ve akademisyen ile Bornova'da toplanacak. 1-3 Haziran tarihleri arasındaki etkinlikte dünyanın üç kıtasının enerji politikaları konuşulacak.
Belediye Başkanlarının, siyasetçilerin, enerji sektörü temsilcilerini ve akademisyenlerin yer alacağı Genel Kurul ve Konferans'ta enerji politikalarının doğaya ve canlı yaşamına olan olumsuz etkilerinden bahsedecek bir tek çevre örgütünün yer almaması dikkat çekti.

31 Mayıs 2016
https://www.evrensel.net/haber/281406/cevre-haftasinda-ekolojik-yikima-karsi-etkinlikler

30 Mayıs 2016 Pazartesi

Rüzgar Enerji talanına Çeşme’de RESt çekildi

Çeşme'de RES mitingi

İzmir Çeşme’de gerçekleştirilen rüzgar enerjisi santralleri karşıtı mitinginde bir kez daha yaşam alanlarına yönelik RES istilası protesto edildi.
Özer AKDEMİR
İzmir
Mitinge Ege Bölgesinde RES’lere karşı mücadele eden yaşam savunucularının yanı sıra, Karaburun, Çeşme, Urla gibi yarımadanın dört bir yanından köylüler ve RES karşıtları da mitinge katıldı. 
MİTİNG ALANINA POLİS BARİYERLERİ
Çeşme Cumhuriyet Meydanı’nda yapılan miting için küçük alanın polis tarafından demir bariyerlerle çevrelenmesi mitinge katılanların tepkisini çekti. Polisin bu tutumuna, yaşam alanlarını RES şirketlerine karşı savunma mücadelesi veren köylülerle, yaşam savunucuları ve diğer Çeşmelileri ayırmak için yapılan bir uygulama olduğu eleştirileri yöneltildi.
GERMİYAN’I GÖRMEYEN KALMASIN 
Mitinge İzmir’den katılan EGEÇEP ve Kent konseyi üyeleri Çeşme’den önce Germiyan köyüne giderek o bölgede yapılmak istenen RES’lere karşı mücadele eden köylülere destek verdi. Yerel değerleri korumaya dönük bir akım olan Slow Food’a Türkiye’de ilk kabul edilen Germiyan sokaklarındaki ve evlerin duvarlarındaki resimlerle köy, İzmirlileri kendine hayran bıraktı. Germiyan köyü aynı zamanda Türkiye’de ilk RES’lerin dikildiği köy olmakla birlikte, bugün dört bir yanına kurulmak istenen RES projelerine karşı mücadele eden bir köy aynı zamanda.
RES İŞGALİNE YETER DENDİ
Çeşme’deki mitinge ellerinde “RES ekolojik tarımı yok eder”, “RES işgaline yeter de”, “RES  doğamızı bozar”, “Doğal sit alanında RES olmaz” yazılı pankartlarla gelen köylülere, tatil için Çeşme’de olan yurttaşlar da destek verdi. Çeşme Kent Konseyi, Çeşme Esnaf Odaları, EGEÇEP, Rüzgar Yaşamdan Yana Essin İnisiyatifi, Ortak Yaşam Platformu, Karaburun Kent Konseyi gibi birçok kurum tarafından desteklenen mitingde Grup Praksis’de şarkılarıyla yer aldı. 
‘TEMİZ ENERJİ’ MASKESİ DÜŞTÜ’
Mitingde yapılan konuşmalarda “Temiz yenilenebilir enerji” maskesiyle ülkenin dört bir yanında halkın yaşam alanlarına, tarım arazilerine, koruma altındaki bölgelere yapılan ve yapılmak istenen RES’lerin yarattığı sorunlara dikkat çekildi. RES mücadelelerinin yanı sıra diğer ekoloji mücadelelerinin de ortak hareket etmesi, birlikte mücadele ile sermayenin bu enerji talanı politikalarına karşı durulması gerektiği konuşmalarda öne çıkan diğer vurgular oldu. Şenlik şeklinde geçen mitingde halkoyunları, tiyatro ve müzik konserleri yer aldı. (İzmir/EVRENSEL)
Son Düzenlenme Tarihi: 30 Mayıs 2016 


29 Mayıs 2016 Pazar

‘Medya çevre mücadelesinin dili olmalı’

"Medya diliyle çevre paneli" - Bandırma
27. Uluslararası Kuşcenneti Kültür ve Turizm Festivalimiz kapsamında ‘Medya Diliyle çevre paneli’ düzenlendi.
Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin katkılarıyla Bandırma Belediyesi Nikah Salonunda düzenlenen panele, Bandırmalı Gazeteci Önder Balıkçı yönetiminde TGC Başkanı Turgay Olcayto, TGC Genel Sekreter Yardımcısı Niyazi Dalyancı, İzmir Muhabirimiz Özer Akdemir konuşmacı olarak katıldı. Panelde, medyanın hiçbir etki altında kalmadan çevre sorunlarına halkı bilinçlendirme bakış açıları tartışıldı.
Panelin yöneticiliğini yapan Gazeteci Önder Balıkçı, Türkiye’nin çevre konulu tek festivali olan Bandırma Kuşcenneti Kültür Ve Turizm Festivalin’de bulunmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
KAPİTALİST SİSTEMDE İYİ BİR GELECEK OLMAZ
TGC Genel Sekreter Yardımcısı Niyazi Dalyancı da, Türkiye’nin çevre odaklı tek festivali olan Bandırma’da bulunmaktan onur duyduğunu belirtti. Çevre sorunlarının medya dışında politik etkileri olduğunu söyleyen Dalyancı, “Politik olarak insanlığı yöneten politikacılar kapitalizmin önüne geçemediği takdirde Dünya’yı iyi bir gelecek beklemiyor” dedi.
GAZETECİ, DOĞADAN VE EMEKTEN YANA TARAFTIR
Niyazi Dalyancı’nın konuşmasının ardından Özer Akdemir’in kuşatılan çevre ve gazetecilik ile ilgili sunumu panele katılan izleyiciler tarafından büyük ilgi gördü. Türkiye’de  çevre sorunlarının artış gösterdiğini belirten Akdemir, “Yaşamın savunulduğu yerde gazeteci tarafsız olamaz. Doğanın talan edildiği, emeğin sömürüldüğü bir yerde gazeteci tarafsız olamaz. Halka gerçekleri anlatma görevimizin yanı sıra, bu mücadelenin bir parçası olmalı ve üzerimize düşeni yapmalıyız” dedi. Akdemir, İstanbul’un sanayi yükünün artık Balıkesir ve Çanakkale civarına kaydırılmak istendiğini belirterek, buralara yapılacak termik santral, demir çelik ve liman gibi tesislerin, Güney Marmara’da çevre katliamına yol açmasının yanı sıra, tüm canlı yaşamını da felakete sürükleyebileceğini söyledi. 
TÜRKİYEDE BASIN HİÇ ÖZGÜR OLMADI
TGC Başkanı Turgay Olcayto, “Türkiye’de basın özgürlüğü hiç olmadı” diyerek, Bandırma’da geçmişten günümüze yapılan sanayileşme kuruluşlarının çevreye olan etkilerinin yanı sıra Türkiye’de genel olarak çevre konularının basına yansıyan durumunu ele aldı.
Belediye Başkanı Dursun Mirza, çevreye duyarlı bir yönetim anlayışına sahip olduklarını ve çevreye zarar verecek her türlü sanayileşmeye karşı mücadele verdiklerini belirtti. Yörede yapılmak istene sanayi kuruluşlarına izin vermesi için Bakanlıklardan yoğun baskı gördüğünü anlatan Dursun, “Tek başımıza direnmeye çalışıyoruz ama bu sürecin dışında kalmamak için sanayicilerle görüşeceğiz. Sanayiye değil, çevre kirliliği yaratmasına karşıyız” dedi. (Balıkesir/EVRENSEL)

Bizim  Gazete


26 Mayıs 2016 Perşembe

İzmir Büyükşehir Belediyesi iyice çimentoya battı

İzmir Büyükşehir Belediyesi iyice çimentoya battı
Çimento fabrikasına yakıt sağlamak ‘çevrecilik’ oldu. Üstelik bunu yapan bir belediye!
Özer AKDEMİR
İzmir
İzmir Büyükşehir Belediyesi iyice çimentoya battı
“Tehlikeli atık” niteliğindeki milyonlarca ton demir çelik-termik santral cürufunu yollara, sokaklara taşıyarak ‘çevreci’ bir iş yapmakla övünen İzmir Büyükşehir Belediyesinde (İBB) bir ‘çevreci’ uygulama daha! Belediye bu sefer de çimento fabrikalarına yakıt sağlayarak ‘çevrecilik’ yapıyor! Milyonlarca İzmirlinin sağlığı ile oynama pahasına, ‘çevreci’ ambalajı ile yapılan bu skandal işlere en çok sevinenler ise demir çelik ve çimento patronları...
İzmir’in orta yerinde iki çimento fabrikası yıllardır kente zehir kusmaya devam ederken bir zamanlar çimento fabrikalarının kentin dışına taşınması için girişimlerde bulunan İzmir Büyükşehir Belediyesi (İBB) artık bu fabrikalara yakıt temininin derdine düştü! Üstelik İBB’nin bu uygulaması “çevreci” bir ambalajla İzmirlilere sunuluyor!
ÇEVRE DOSTU ÇİMENTO FABRİKASI!
İzmir Büyükşehir Belediyesi ücretsiz dağıtılan kent bülteninde yer alan “Arıtma çamuruydu çimentoya yakıt oldu” başlıklı haber Çiğli Atık Su Arıtma Tesisinin arıtma çamurunun çimento fabrikalarına yakıt olarak verilmesini “Çevre dostu yatırım” olarak nitelendiriyor.  Büyükşehir Belediyesi kentin içindeki çimento fabrikaları olan Batıçim ve Çimentaş’la yaptığı anlaşmalarla yılda 2 bin ton çamuru bu fabrikalara ek yakıt olarak verecek. Büyükşehir Belediyesi bu “örnek iş birliği sayesinde bir yılda İzmir Büyükşehir Belediyesinin karbon ayak izinde 81 bin 500 ton azalma sağlandı”ğını açıklarken, garip bir hesapla doğaya 135 bin ağaç kazandırdıklarını da ileri sürdü. Fabrika yetkilileri de bu alış-verişten son derece memnun olduklarını söyledi.
KAPATMASI GEREKİRKEN BİR DE YAKIT SAĞLIYOR
Milyonlarca İzmirlinin sağlığından, havasının, suyunun, sokaklarının temizliğinden birinci derece sorumlu kurumlardan olan İBB’nin yıllardır kentliyi canından bezdiren, yüz binlerce insanın sağlığının yanı sıra, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını elinden alan çimento fabrikalarından kurtulmak için çaba göstermek yerine onlara yakıt desteği vermesi tartışma götürür cinsten. Çimento fabrikalarının hammadde sağlamak için kurduğu taş ocaklarının yarattığı kirlilik ve doğa katliamının izleri görenlerin yüreğini acıtıyor. Çimento fabrikaları bununla birlikte kentin çeperindeki ormanları da kemirmeye devam ediyor. Bu fabrikalar daha geçen yıl Bornova ve Buca’nın ormanlık alanlarını 25 yıllığına kiralayarak kil-kalker ocağı yapmak için binlerce ağacı kesmişlerdi. Buca Kaynaklar ve Gökdere köyü civarına yapılmak istenen taş ocakları halkın direnişi sonrası püskürtülürken, Işıkkent’teki Egemenlik Mahallesi’nde 200 dönümlük arazide bulunan 10 bin ağaç Batıçim şirketi tarafından kesilmişti.
‘ÇİMENTO FABRİKALARI TAŞINMALI’
İzmir’in içindeki çimento fabrikalarının acilen çalışmalarının durdurulması ve doğaya zarar vermeyecek bir yere taşınması gerektiğini söyleyen Ege Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Ali Osman Karababa, Büyükşehir Belediyesinin bu fabrikalara arıtma çamurlarını yakıt olarak verme politikasını da eleştirdi. Karababa, “Atık çamurların içinde eğer zararlı maddeler yoksa bunların yakıt olarak sanayi kuruluşlarına verilmesinde bir sakınca görmüyorum ama kenti, kentlinin sağlığını son derece olumsuz olarak etkilediği bilimsel verilerle ortada olan çimento fabrikalarına böylesi bir şey yapmanın da kabul edilir bir yanı yok. Bu fabrikalar derhal çalışmalarına son vermeli” diye konuştu.

ÇİMENTO RAPORU TEHLİKEYİ GÖZLER ÖNÜNE SERİYOR
Karababa’nın hazırladığı “Çimento Sanayi, Çevre ve İnsan Sağlığı” başlıklı raporda çimento fabrikalarının ürettiği toz, baca emisyonlarındaki atık gazlar ve toksik kimyasallarla çevreyi ve çevrede yaşayan halkı olumsuz yönde etkilediklerinin altı çiziliyor. Karababa raporunda “Çevre ve insan sağlığı açısından doğrudan ve dolaylı maruziyetler (gıda zincirine girerek) nedeniyle çok büyük zararların oluşumu riski de giderek büyümektedir” dedi. Karababa, sağlık sorunlarının yanı sıra çimento endüstrisinin çevreye verdiği partiküllerle bitkilerde de doğrudan veya dolaylı olarak zararlı etkilere neden olduğunu belirterek; “Kısa erimde bitkilerin yapraklarının ölümüne, uzun erimde ise toprağın yapısında oluşturduğu olumsuz değişikliklerle bitki hastalıklarına verimin azalmasına ve tarımsal üretimin yok olmasına neden olur” dedi.

İBB’NİN PATRONLARA KIYAĞI İLK DEĞİL
Çimento fabrikalarına yakıt teminini “çevreci” bir iş olarak sunan ve çimento patronlarının övgüsünü alan İzmir Büyükşehir Belediyesi geçtiğimiz yıl da Aliağa-Foça arasındaki milyonlarca ton cüruf atığı ile ilgili de benzer bir politikayı aynı “Çevre dostu uygulama” ambalajı  ile kentliye sunmuştu. Aliağa bölgesindeki ağır sanayi tesislerinin milyonlarca tonu bulan, bölgedeki ormanlık alanlara, tarım arazileri ve zeytinliklerin yanı sıra, su havzası vadilere vahşice depolanan bu “tehlikeli atık” niteliğindeki cürufları yol dolgu malzemesi, bordür ve parke taşı yapımında kullanarak ‘değerlendirdiğini’ açıklayan İBB’nin bu uygulaması, atıklarını nereye koyacağının çözümünü yıllardır bulamayan fabrika patronlarının da alkışlarını almıştı. TÜBİTAK tarafından “tehlikeli atık” olarak nitelenen ve suyla temasının önlenerek depolanması gerektiği belirtilen bu cüruf atıklarının İBB tarafından kara yollarına serilmesi ve sokaklarımıza parke taşı olarak döşenmesi bilim insanları tarafından sert bir şekilde eleştirilmişti.
26 Mayıs 2016


Termik santrallere nasıl ÇED verildiği ortaya çıktı!

Üstünkörü rapor!
ENKA'nın yapmak istediği termik santralle ilgili hazırlanan bilirkişi raporu ÇED raporlarının nasıl üstünkörü verildiğini gösteriyor.
Özer AKDEMİR
İzmir
Aliağa ile Foça arasında ENKA şirketi tarafından yapılmak istenen termik santralle ilgili bilirkişi keşfinin raporu açıklandı. Bilirkişiler, termik santral için verilen ÇED olumlu kararının şehircilik ilke ve esasları, çevre üzerindeki etkileri, arkeolojik değerler ve tarımsal potansiyele etkilerinin bilimsel bir yaklaşımla değerlendirmesi açısından yetersiz olduğuna karar verdi.
SANTRALİN LİSANSI İPTAL EDİLMİŞTİ
ENKA Şirketi tarafından 23 Aralık 2013 tarihinde projesinin geri çekildiği açıklanan, mahkemenin de lisansını iptal ettiği termik santral projesinde dava süreci devam ettiği için bilirkişi keşfi yapılmıştı. Menemen Belediye Başkanlığı, KMO İskenderun Çevre Koruma Derneği, Menemen Ziraat Odası, Foça Ziraat Odası, Foça İlçesi Zeytin Üreticileri Birliği ve yurttaşlar tarafından açılan davanın bilirkişi keşfi sonrası hazırlanan rapor yörede yapılmak istenen diğer termik santrallerle ilgili de dayanak olabilecek olgulara işaret etti.
40 sayfadan fazla olan bilirkişi raporunun sonuç kısmında dikkat çekilen konular yörede neden termik santral yapılamayacağının da özeti gibi.
HAVA İZLEME ÖLÇÜMLERİ YETERSİZ
Bölgenin hava kirliliğinin belirlenmesi için iki ay süresince, üç ayrı periyotta yapılan izleme ve ölçüm çalışmasının yeterli olmadığı sonucuna varan bilirkişiler, bu nedenle mevcut durumun gerçekçi bir şekilde ortaya konmadığı görüşüne vardılar.
KÜL DEPOLAMA ALANI VE İŞLETME RUHSATI DOSYADA YOK
Bilirkişi keşfi sırasında, kül depolama alanının şirket yetkilileri tarafından gösterilememesi olayı da bilirkişi raporunda belirtildi. Dosadaki belgeler içerisinde belediyeden alınmış "tehlikesiz atık depolama tesisi" ve "ÇED Gerekli Değildir" kararının yanı sıra, belediyeden alınması gereken işetme ruhsatının da olmadığına dikkat çekilen bilirkişi raporunda, uçucu külün kamyonlarla taşınmasının bölgenin trafiğine ek yük getireceğinin de dikkate alınmadığının altı çizildi.
SOĞUTMA SUYU, DENİZİ BİTİREBİLİR
Santralde kullanılacak soğutma suyunun bir hayli fazla olacağını ve bunun klorlanması, arıtılması ve soğutulmasının deşarj edileceği deniz için yaşamsal önemde olduğunu belirten bilirkişiler, "ÇED'de taahhüt edilen konuların yerine getirilememesi, en küçük bir dikkatsizlik çevrenin geri dönülemez biçimde tahribine neden olabilir. Arıtma tesisi veya soğutma sisteminde bir arıza veya kaza olması, denize klorlu sıcak suyun deşarjına neden olabilir. Bu kaza veya acil durumda ne gibi tedbir alınacağı ÇED'de bulunmamaktadır" denildi.
KÜLTÜR VARLIKLARI BÜTÜNCÜL KORUNMAMIŞ
Termik santralin kurulması düşünülen alanda bulunan kültür varlıklarının sadece parsel sınırlarını kapsayan bir koruma alanına karşı çıkan bilirkişiler alanın bütüncül bir koruma mantığı çerçevesinde korunması gerektiğine vurgu yaptılar. Bilirkişiler, ÇED Raporunu bu konuda da eksik buldular.
Bilirkişiler, ÇED Raporundan sonraki bir tarihte ilan edilmiş olmasına rağmen UNESCO'nun 2013 Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunması Sözleşmesine göre Dünya Kültür Geçici Listesine alınan Foça ve Çandarlı Kalelerinin bölgede bulunmasının da önemli olduğunun altını çizdiler. ÇED Raporunun yürürlükteki imar planı kararlarını dikkate almadığı, yakın çevresinde bulunan dikili ve ekili tarım arazileri üzerindeki etkilerin değerlendirilmeği kaydedilen bilirkişi raporunda, termik santralin yapılması durumunda kültür varlıklarına kamusal erişimin kısıtlanacağı da dile getirildi.



6747b833-a7c7-47d3-9030-a94fa4bc2425.jpg görüntüleniyor
ÇEVRESEL ETKİSİ SADECE KURULACAK PARSELE Mİ?
Bilirkişilerin dikkat çektikleri bir diğer konu ise ÇED Raporunda termik santralin kurulacağı alanlara ilişkin çevresel etki değerlendirmesinin yapıldığı alanın sadece tesisin kurulduğu parselle sınırlandırılması. Bilirkişiler, bölgedeki Kozbeyli ve Yeni Foça kentsel sit alanlarının, arkeolojik sit alanlarının ve bölgenin turizm potansiyelinin dikkate alınmadığını belirttiler. Bilirkişiler raporun sonuç bölümünde, projeyi uygun bulmadıklarını şu ifadelerle dile getirdiler; "... Nihai ÇED Raporunun ve buna bağlı olarak Çevre Şehircilik Bakanlığının 05.05.2010 tarihli ÇED olumlu kararının; şehircilik ilke ve esasları açısından, doğal ve yapılı çevre üzerindeki etki ve etkileşimler ile arkeolojik-tarihsel değerler ve tarımsal potansiyele olan etkilerinin bilimsel bir yaklaşımla değerlendirilmesi açısından yeterli olmadığı kanaatine varılmıştır".
Davanın avukatı Diler Bosut Güven, raporun birçok gerçeğe dikkat çektiğini belirterek bölgede kurulması planlanan diğer termik santraller için de emsal teşkil edebileceğini söyledi. Güven, "İDÇ'nin termik santrali ENKA'nın hemen sınır komşusu. Orada yazılan hususların bu termik santral için de geçerli olması gerekiyor" dedi.
DAHA NELER NELER...
Bilirkişi raporunun sonuç kısmında yer alan hususlardan bazıları şunlar;
- Tesisin yakın çevresindeki yerleşim alanları üzerinde yaratacağı etkiler analiz edilmemiştir.
- Atık su deniz deşarjının konut alanlarının çok yakınında gerçekleştirilmesinin, konut alanlarının kıyı kullanımını olumsuz etkileme durumu... değerlendirilmemiştir.
- Termik santralin yakın ve uzak çevresinde yer alan doğal sit alanları, arkeolojik ve kentsel sit alanları, Foça Özel Çevre Koruma Bölgesi, tarım ve mera üzerindeki olası etkilerinin yeterince incelenmediği...
- Termik santralin çevresinde bulunan ve yaşları 40-60 arasında olan zeytin ağaçlarının termik santralden etkileneceği kesindir. Bu ağaçların ... kanunların ilgili maddelerince taşınması veya kesilmesinin mümkün olmadığı...
- ... Tarım İl Müdürlüğü'nün proje alanının tümüne tarım dışı kullanım yönünde olumlu görüş vermediği belirlenmiştir.

BİLİRKİŞİ HEYETİNDE YER ALAN İSİMLER:
Prof. Dr. Ayşegül Pala (Dokuz Eylül Ünv. Çevre Mühendisliği Bölümü Öğrt. Üyesi)
Prof. Dr. Gürcan Polat (Ege Ünv. Edebiyat Fak. Arkeoloji Bölümü)
Yrd. Doç. Dr. Ayşegül Altınörs (Dokuz Eylül Mimarlık Fak. Şehir ve Bölge Planlama Öğrt. Üyesi)
Yrd. Doç. Şakir Çakmak (Ege Ünv. Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi)
Prof. Dr. Mustafa Bolca (Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi)
Bilirkişi heyetindeki Prof. Dr. Ayşegül Pala, daha önce Aliağa - Foça arasındaki cüruflarla ilgili açılan davada TÜBİTAK raporunda yer alan "tehlikeli atık" ibaresinin "tehlikesiz atık" olarak değiştirildiği raporda imzası olan isimlerden biri. EGEÇEP, Pala ve diğer bilirkişiler hakkında "gerçeğe aykırı bilirkişi raporu düzenlemek"ten suç duyurusunda bulunmuştu.
Son Düzenlenme Tarihi: 26 Mayıs 2016

ÇEPEÇEVRE YAŞAM_Terkedilmiş Uranyum Madenleri Paneli_Salihli


Terkedilmiş Uranyum Madenleri Paneli_Salihli 
Köprübaşı Kasar, Söke Kisir Köyleri. Adları benzer, kaderleri aynı. 35-40 yıl önce yapılan uranyum madenciliğinin yarattığı çevre ve sağlık sorunları Salihli'deki panelde ele alındı. Özer AKDEMİR'in hazırlayıp sunduğu Çepeçevre Yaşam 26 Mayıs 2016 saat: 20.00'de Hayatın Sesi'nde
Uranyum kirliliği var ve hiçbir şey yapılmıyor
Programın tanıtımı:

Programın Tamamı: 
İlgili Haberler: 


24 Mayıs 2016 Salı

Efemçukurunda yaşamın kazanmasına izin yok

14 yılın özeti: Efemçukurunda yaşamın kazanmasına izin yok
İzmir'in içme suyunu ilgilendiren altın madeni davasında hukuktan çok siyasi iktidarın belirleyici olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. 
Özer AKDEMİR
14 yılın özeti: Efemçukurunda yaşamın kazanmasına izin yok
14 yıldan bu yana süren Efemçukuru davalarından birisi daha sona erdi. İzmir'in damı denen kente 20 kilometre uzaklıkta Kanadalı TÜPRAG şirketi tarafından işletilen altın madenine verilen ilk ÇED'in iptalinin ardından 2009/7 Genelgesine dayanılarak verilen ikinci ÇED olumlu kararında da geçtiğimiz Nisan ayında yürütmeyi durdurma kararı çıkmıştı. Bu kararın ardından daha önce madende bilirkişi keşfi yapılsın diyen İzmir 6. İdare mahkemesi, bu görüşünden vazgeçerek taraflara duruşma çağrısı yaptı. Dün görülen dava İzmir'in içme suyunu ilgilendiren altın madeni davasında hukuktan çok siyasi iktidarın belirleyici olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. 
ÇEVRE BAKANLIĞINI KAPATIN!
Duruşmaya altın madenine karşı davalarda EGEÇEP, Türk Tabipler Birliği ve Türkiye Barolar Birliği avukatları katılırken, TÜPRAG Genel Müdürü Mehmet Yılmaz, şirket avukatları ve onların yanında Çevre Bakanlığı avukatı da hazır bulundu. Çevre bakanlığı avukatının şirketin yanında davaya müdahil olması EGEÇEP avukatı Arif Ali Cangı tarafından eleştirilirken, "biz çevreyi korumaya çalışıyoruz adı Çevre Bakanlığı olan kurum şirketin yanında karşımızda duruyor. O zaman kapatın Çevre Bakanlığını" diye tepki gösterdi. 
İZMİRLİNİN YAŞAM HAKKI TEHLİKEDE
Davaya Türkiye Barolar Birliğini temsilen katıldığını belirten TBB Çevre Komisyonu Sekreteri Av. Ömer Erlat, kentin su havzasında işletilen bir altın madenine normal hukuk devletlerinde asla izin verilmeyeceğini belirterek, "Biz hukuk devletini korumak için bu davaya müdahil olduk. 4-5 milyonluk İzmirlinin yaşam hakkı tehdit altında" dedi. İzmir Tabip Odasını temsilen davaya katılan Av. Abdullah Hızar da kamu yararı ve halk sağlığını ilgilendiren her durumda TTB'nin görevinin halkın yanı olduğunu belirterek, "Sermaye ile halkın karşı karşıya kaldığı davalarda siz yargıçların yerinde olmak istemezdim. Ama önlem alınmazsa Karadenizdeki radyasyondan kaynaklanan sorunlar gibi İzmir'in geleceğini de benzer sorunlar bekliyor" dedi. 
İZMİRLİ BİLİRKİŞİYİ NEDEN İSTEMİYORLAR?
EGEÇEP ve Efemçukuru Köylüsü Ahmet Karaçam'ın avukatı Arif Ali Cangı, Efemçukuru sürecinin 2002 yılından bu yana devam ettiğini belirterek, "bu süreçte bilirkişilik müessesinin de zarar gördü. Bilirkişilerin İzmirli olması neden istenmiyor. Çünkü İzmir'de oturan bilirkişiler o bölgeyi bilirler, önemini anlarlar. Dışarıdan gelen bilirkişi 2 saatte nasıl inceleyecek yöreyi" dedi. Bakanlığın çıkardığı 2009/7 genelgesinin Anayasanın bile üstünde olduğunu, yargı kararlarını hiçe saydığını belirten Cangı, "Göreceksiniz sizin kararınızı da uygulamayacaklar. Ama tüm bu kararlarla not düşülüyor tarihe. 14 yıldır bu dava ile uğraşıyoruz. tüm kazanımlarımızı elimizden alıyor siyasi irade ama yine de direnmeliyiz" dedi. Siyasi irade Efemçukurunda hukukun kazanımlarına engel oluyor" dedi.

ŞİRKET: DENETLENİYORUZ, KİRLİLİK YOK
Duruşmaya madenci şirketin yanında müdahil olarak katılan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkilisi TBB ve İzmir Tabip Odasının müdahillik taleplerini reddini istedi. Bakanlık avukatının bu isteğine karşı çıkan avukatlar ise çevreyi korumakla görevli bir bakanlığın halkın çevreyi korumak için dava açmasına karşı çıkmasının çelişkisine vurgu yaptılar. Şirketin avukatı ise madenin her ay düzenli olarak denetlendiğini, bu denetimlerde hiçbir kirliliğin tespit edilmediğini ileri sürdüler. Şirket avukatları bilirkişilerin daha önce tespit ettiği ağır metal kirliliğinin başladığına dair analiz sonuçlarının da akredite bir laboratuarda yapılmadığı için geçersiz olduğunu savundu. Şirket avukatının "hiçbir kirlilik yok" dediği yörede, su havzasında bulunan Efemçukuru köyünün Ağustos 2015 yılından bu yana sularının ağır metal kirliliği yüzünden kesik olduğunu, köye İZSU'nun tankerleriyle su taşındığını söyleyen Arif Ali Cangı, Valiliğin aksi yöndeki açıklamalarına ise; "Valilik kendi kusurunu örtmek için böyle bir açıklama yapıyor. Valilik denetimlerine güvenmiyoruz" dedi. Duruşma karar verilmesi için ileri bir tarihe ertelendi. 
24 Mayıs 2016 


21 Mayıs 2016 Cumartesi

Tehlikeli çarpıtma cezasız kalmamalı

EGEÇEP, TÜBİTAK raporunu değiştirip “tehlikeli atık” ifadesini “tehlikesiz atık” yapan üç akademisyenle ilgili kamu davası açılmasını talep etti.
Özer AKDEMİR
İzmir
Tehlikeli çarpıtma  cezasız kalmamalı
Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP), Aliağa Foça arasındaki cüruflarla ilgili hazırlanan bilirkişi raporunda gerçeğe aykırı beyanda bulunan üç akademisyenle ilgili suç duyurusuna savcılığın verdiği takipsizlik kararına itiraz etti. EGEÇEP, TÜBİTAK raporunu değiştirip “tehlikeli atık” ifadesini “tehlikesiz atık” yapan üç akademisyenle ilgili kamu davası açılmasını talep etti.
İzmir’in Foça İlçesi Gölyüzü mevkiinde bulunan “Cüruf geri kazanımı ve depolama tesisi” ile ilgili İzmir İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü tarafından verilen ÇED gerekli değildir kararının iptali için açılan davada bilirkişilik yapan üç akademisyenin gerçeğe aykırı rapor hazırladığı gerekçesiyle EGEÇEP suç duyurusunda bulunmuştu. EGEÇEP’in suç duyurusunu “Şüphelilerin gerçeğe aykırı rapor tanzim ettiklerine dair bir mahkeme tespitinin veya suç duyurusunun bulunmadığı” gerekçesiyle takipsizlik kararı veren İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı kararına EGEÇEP itiraz etti.
TÜBİTAK Raporu:

Bilirkişi Raporu: 

TÜBİTAK RAPORUNDAKİ AÇIK TAHRİFAT
İtiraz dilekçesinde EGEÇEP, İzmir 3. İdare Mahkemesinde görülen davada cüruf yığınlarından alınan numunelerin TÜBİTAK tarafından analiz edildiği belirtilerek, kurumun sunduğu raporda şu ifadeye yer verildiği dile getirildi. “Tüm bu değerlendirmeler ışığında 138/891 No’lu atım cüruf örneğinin “tehlikeli atık” olduğu soncuna varılmıştır...”
Aynı mahkemenin iddia ve savunmaların değerlendirilmesi amacıyla oluşturduğu bilirkişi heyetinin kendi raporunu hazırlarken TÜBİTAK’ın raporundaki cürufların “tehlikeli” oldukları kısmı, “tehlikesiz” olarak değiştirerek mahkemeye sunduklarını aktaran EGEÇEP avukatları, mahkemenin bu bilirkişi raporuna dayanarak davayı reddettiğini dile getirdiler.

BİR YILDIR İFADE BİLE ALINMAMIŞ
EGEÇEP avukatları üç akademisyenin kendi kanaatleri denemeyecek kadar açık bir şekilde gerçeğe aykırı rapor tanzim ettiklerini belirterek, savcılığın takipsizlik kararının gerekçelerine itiraz ettiler. Suçun soruşturulabilmesi için sadece bilirkişilerin atandığı dosyaya bakan merciinin bir şikayetinin aranmasının yasaya aykırı olduğunu belirten EGEÇEP avukatları “soruşturma dosyasında yaklaşık 1 yıldır yapılan işlemlere bakıldığında şüphelilerin ifadelerine dahi başvurulmamıştır. Bu halde soruşturmanın etkin yapıldığından da bahsetmek mümkün olmayacaktır” dediler. EGEÇEP avukatları İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararının kaldırılarak şüpheliler hakkında kamu davası açılmasını istedi.
CÜRUFLARI AKLAMA RAPORU
İzmir 3. İdare Mahkemesindeki davada bilirkişi heyeti Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümünden Prof. Dr. Ayşegül Pala, aynı üniversitenin Maden Mühendisliği Bölümünden Prof. Dr. Turan Batar ve Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesinden Prof. Dr. Musa Avcı’dan oluşturuldu. Bilirkişiler TÜBİTAK’ın analizlerini esas alan bir bilirkişi görüşü hazırlayarak mahkemeye sundular. Bilim insanları ve konunun uzmanları tarafından “Cüruf geri kazanım işletmesini aklamak üzere hazırlanmış, birçok yanlış ve desteksiz iddiaların bulunduğu bir rapor” olarak değerlendirilen bilirkişi raporunda ayrıca TÜBİTAK Raporundaki “tehlikeli atık” ifadesi “tehlikesiz atık” olarak değiştirilmiş, mahkeme işletmeye karşı açılan davayı bu raporu temel alarak reddetmişti. Kararın temyiz edilmesinin ardından davanın Yargıtay incelemesi halen devam ediyor.

 21 Mayıs 2016

20 Mayıs 2016 Cuma

Tanrıların Dağı’na RES tehdidi

Tanrıların Dağı’na RES tehdidi
Altın madenciliği, termik santral kuşatması, çimento fabrikaları derken 'Tanrıların Dağı' İda, Kaz Dağı şimdi de RES talanı ile karşı karşıya.
Özer AKDEMİR
İzmir
Altın madenciliği, termik santral kuşatması, çimento fabrikaları derken “Tanrıların Dağı İda, Kaz Dağı şimdi de RES talanı ile karşı karşıya. Ayvacık köylerinin yanı başına, köylülerin meralarına ve daha yüzey araştırması bile tamamlanmamış antik kentlerin olduğu bir bölgeye yapılmak istenen 600 RES’e karşı yöre köylüleri direnmekte kararlı.
Ayvacık Sokakağzı köyünde RES şirketi tarafından yapılmak istenen bilgilendirme toplantısına yöre köylülerinden hiç kimsenin katılmadığı tutanak altına alındı. RES projelerine karbon sertifikası veren uluslararası akredite kuruluş olan Gold Standard Vakfı için gerçekleştirilmek istenen toplantının protesto edilmesi RES karşıtı mücadelenin önemli bir ivmesi olarak değerlendiriliyor. Karaburunlular da yıllarca süren mücadeleleri sonucunda bölgedeki RES projelerinin kabul edilmemesini WWF kanalıyla Gold Standart yönetimine sunmuşlardı.
Yöre köylülerinin binlerce yıldır yaşadıkları topraklarda 600’e yakın RES direğinin yükselmesi, köylülere yaşayacak alan kalmamamı anlamına geliyor. Turizm bölgesi olan bu RES proje alanları aynı zamanda 1. derece arkeolojik sit korumasına da sahip. Antik çağdan günümüze ulaşan buluntuların yer aldığı bölgede henüz yüzey araştırması dahi yapılmayan antik yerleşimler var.
RES ALANINDA 17 ANIT TAŞ
Arkeolog Fuat Durmuş tarafından geçtiğimiz yıllarda Ayvacık’ın Büyükhusun köyünde keşfedilen 17 dolmen (taş masa) Troya bölgesinin son yıllardaki en önemli arkeolojik keşfi olarak tanımlanıyor. Avrupa’daki büyük taşlardan yapılan anıtların en yaygın çeşitleri arasında olan Dolmenlerin şimdiye kadar bulunamamasının yöredeki yoğun ormanlık alan nedeniyle olduğu tahmin ediliyor. Bu dolmenlerin bulunması ile bölgenin ileride önemli bir kültür merkezi haline geleceği dile getiriliyor.
70 BİN YILLIK BULUNTULAR TEHDİT ALTINDA
RES yapımı planlanan yerde bulunan 70 bin yıllık taş aletlerin bulunduğu alan 1. derece arkeolojik sit ilan edilmiş durumda. 2 yıl kadar önce Ayvacık Çambakalak köyü yakınlarından binlerce yıllık taş aletlerin bulunmasının ardından yapılan arkeolojik araştırmadan sonra bölgenin Orta Paleolitik dönem yerleşim yeri olduğu açıklandı.
Taş aletlerin Neandertaller’in yanı sıra diğer insan türleri olan Homo Heidelbergensis, Homo Erectus ve Homo Sapiens ile de ilişkilendirilebileceği ileri sürülürken, aletlerin yaşının ise 70 bin-30 bin yıl arasında değiştiği tahmin ediliyor. Çanakkale Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Çambakalak köyü girişindeki bu yeri Orta Paleolitik Dönem Açık Hava Yerleşimi alanı olarak belirleyip 14 Mart 2016 tarihinde 1. Dereceden Arkeolojik Sit Alanı ilan etti. Taş ustaları tarafından taş alım yeri olarak kullanılan alandan taş alımları da yasaklandı.
KÖYLERE MERA KALMAYACAK
 RES şirketlerinin adeta üşüştüğü bölgede kurulması planlanan 600 RES’in haritalarda işaretlenmesinin ardından çıkan tablo yörede yaşayan yurttaşların adeta kabusu olmuş durumda. RES’lerin kurulacağı alanlar Korubaşı, Koruoba, Bektaş, Balabanlı, Koyunevi ve Bademli köylerinin meralarının tehdit altında olduğunu gösteriyor.  Bölgede yapılmak istenen RES projelerinden en büyüklerinden olan Bilgin RES AŞ’nin 101x3 MW’lık 303 RES direği projesi ÇED başvuru dosyasında yöredeki hassas birçok konunun geçiştirildiği ve ÇED dosyasına havale edildiği görülüyor. Bunlar arasında  proje alanının milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtları ve tabiat koruma alanları içerisinde yer alıp almadığı bilgilerinin ÇED raporunda verileceği dile getiriliyor. Yine proje alanı içerisinde kültür varlıkları, tabiat varlıkları, sit ve koruma alanı olup olmadığı ile ilgili bilgilerin de ÇED raporunda işleneceği yazılmış. Aynı şekilde Zeytincilik ve Mera Yasalarına aykırı bir durum olup olmadığı konusu da ÇED raporunda açıklanacak diye geçiştirilmiş.
20 Mayıs 2016

RES karşıtları, Çevre Bakanlığına görevini hatırlattı

RES karşıtları, Çevre Bakanlığına görevini hatırlattı
Rüzgar Yaşamdan Yana Essin İnisiyatifi, Çeşme Germiyan'daki RES'lerle ilgili yargı kararının ardından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nı göreve çağırdı.
Rüzgar Yaşamdan Yana Essin İnisiyatifi, Çeşme Germiyan'daki RES'lerle ilgili yargı kararının ardından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nı göreve çağırdı.
Ege Bölgesindeki rüzgar enerji santrallerinin (RES) yaşam alanlarındaki yıkıcı etkilerine karşı mücadele eden ekoloji örgütlerince geçtiğimiz günlerde oluşturulan Rüzgar Yaşamdan Yana Essin İnisiyatifi, Germiyan RES'lerine verilen 'ÇED gerekli değildir' kararının iptali için açılan davada İzmir 4. İdare Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararı verdiğini hatırlattı.
Mahkemenin kararında Danıştay 14. Dairesinin ÇED yönetmeliğindeki bazı maddeleri iptalini dayanak yaptığını ifade eden İnisiyatif, Danıştayın “Rüzgar ve güneş enerji santrallerinin (…) kurulu güçlere ilişkin alt ve üst sınırların, herhangi bir nesnel ve teknik gerekçeye dayanmadığı, bu sınırların çevreye olan etkilerinin değerlendirilmesine yönelik bir rapor, uzman görüşü ya da somut bilgi veya belge bulunmadığı anlaşıldığından, söz konusu değişikliklerde bu yönden hukuka uyarlık görülmediği" gerekçesinin son derece açık olduğunu dile getirdi.
ÇED SÜRECİNE HALKI DAHİL EDİN

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nı, yasaların kendisine yüklediği görevini yerine getirmeye ve Anayasa’nın 56. Maddesine uymaya ve ülkenin dört bir yanında yaşama hakkını savunan halkın haklarını iade etmeye çağıran İnisiyatif, artık uygulanamaz hale gelen ÇED sürecinin prosedür olmaktan çıkarılarak, halkın ve yerel dinamiklerin kendi yaşam alanları üstünde söz sahibi olmasını sağlayacak bir şekle büründürülmesini istedi. İnisiyatif  AKP hükümetinin sermayeye rant aktarma aracı haline gelen enerji politikalarını da eleştirdi; "Yenilenebilir/temiz enerji maskesi altında doğanın, ekonomik-sosyal-kültürel ve tarihi varlıkların, yerelden kalkınma iradesinin hızla ve geri dönüşü olmayacak biçimde tahrip ve yok edilmesini önlemek, tüm canlıların yaşam hakkını ve yaşam alanlarımızı RES talanına kaşı savunma mücadelemizi hem hukuksal hem toplumsal alanda güçlendirerek sürdürmeye devam edeceğiz."(İzmir/EVRENSEL)
17 Mayıs 2016

19 Mayıs 2016 Perşembe

ÇEPEÇEVRE YAŞAM_Kömürden Kurtul Mitingi_19 Mayıs 2016





Aliağa Foça arasındaki cüruf alanlarında gerçekleştirilen "Kömürden kurtul geleceği kurtar" yürüyüş ve mitingi ülkedeki çevre direnişlerinden en önemlilerinden birisi oldu. Çepeçevre Yaşam bu eylemden yaptığı çekimlerle ekranlarınızda.


Programın tanıtımı: 
https://www.youtube.com/watch?v=yHlR_OG5-FI&feature=youtu.be

Programın tamamı: 
https://www.youtube.com/watch?v=F0JJVug9x80

18 Mayıs 2016 Çarşamba

Arkeolojik sit alanına iki termik santral

Arkeolojik sit alanına  iki termik santral
Alan 2012’de 1. derece arkeolojik ist alanı olarak tescil edildi. Ancak şimdi 2 termik santral ve 17 RES projesi için çalışmalarına devam ediyor.
Özer AKDEMİR
İzmir
Aliağa’daki özelleştirilen petrokimya tesislerinin yeni sahibi Azerbaycan Devlet tekeli Socar şirketi arkeolojik sit ve koruma kararlarını dinlemiyor. Şirketin termik santral ve RES yapmak istediği alanda 1. derece arkeolojik sit kararı bulunmasına rağmen şirket çalışmalarına devam ediyor. EGEÇEP ve Ekoloji Kolektifi bu çalışmaların durdurulması için Aliağa Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunacak.
ÜÇ ARKEOLOJİK SİT ALANI VAR
İzmir Aliağa’da, Arapçiftliği mevkiinde Socar Power Enerji AŞ tarafından RES ve termik santral yapımı çalışmaları sürerken, bölgede 1. derece arkeolojik sit korumasında tarihi eserler olduğu ortaya çıktı. Şirkete alanda kurmak istediği 17 RES için 2013 tarihinde ÇED olumlu belgesi verilirken, şirketin aynı mevkideki başka bir parselde de iki termik santral projesi için ÇED süreci halen devam ediyor. Termik santrallerin kurulacağı alanda İzmir 2 No’lu Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü uzmanlarınca gerçekleştirilen yüzey incelemesinde 3 adet arkeolojik alan tespit edildi. Koruma Bölge Kurulu bu tespitlerin ardından Ilıcaburun mevkiinde bulunan alanda antik döneme ait “Merdiven” kalıntısını; “Liman Olması Muhtemel Alanı” ve “Antik Taş Ocaklarını” içeren alanları 2012 yılında 1. derece Arkeolojik sit olarak tescil etti. Koruma Bölge Kurulu kararın ekinde; “-Bilimsel kazı çalışmaları dışında herhangi bir uygulama yapılmayacaktır. -Taş, toprak, kum vb. alınamaz, kireç, taş, tuğla, mermer, kum, maden vb. ocakları açılamaz, toprak, cüruf, çöp, sanayi atığı ve benzeri malzeme dökülemez.” gibi maddelerle alanda yapılamayacak çalışmaları da bir bir saydı.


AĞAÇ DİKMEK BİLE YASAK AMA TERMİK SANTRAL KURACAKLAR

Koruma Bölge Kurulunun bu açık kararlarına rağmen Socar şirketinin bölgede iki termik santral ve 17 tane RES yapımı için çalışmalarına devam etmesi, ağaçlandırmaya dahi izin verilmeyen alana iş makineleri ile hafriyat çalışmalarına başlaması şirketin bu kararları umursamadığı anlamına geliyor. Şirketin 1. derece arkeolojik sit alanında hafriyat çalışmalarına başlaması ve antik limana 50 metre uzaklıkta çalışmalarına devam etmesi EGEÇEP ve Ekoloji Kolektifi tarafından yargıya taşınıyor. Şirketin proje planları ile uydu fotoğrafların çakıştırılması sonrası iş makinelerinin çalıştığı alanın arkeolojik sit alanı içerisinde kaldığı netleşirken, ekoloji örgütleri bu ve başka fotoğrafları da ekleyerek Aliağa Cumhuriyet Başsavcılığına verilmek üzere suç duyurusu dilekçesi hazırlıyorlar. Şirket görevlilerinin 2863 sayılı Kültür Varlıklarını Koruma Kanunu’na muhalefetten yargılanması istenirken, sorumlular hakkında kamu davası açılması talep edilecek. 
18 Mayıs 2016

17 Mayıs 2016 Salı

EGEÇEP: Yaşam alanlarımızı kirletme, hekimime dokunma!

EGEÇEP hastalarına termik santrallerin sağlığa etkisini anlatan Doktor Hüseyin Güven hakkında başlatılan incelemeye tepki gösterdi.
EGEÇEP: Yaşam  alanlarımızı kirletme,  hekimime dokunma!
Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) hastalarına termik santrallerin sağlığa etkisini anlatan ve 15 Mayıs’taki termik santral karşıtı etkinliğe çağrı yapan broşürlerden veren Foça Devlet Hastanesinde görevli Doktor Hüseyin Güven hakkında başlatılan incelemeye tepki gösterdi. Platform yaptığı yazılı açıklamada yaklaşık 3 bin kirletici sanayi işletmesinin bulunduğu Aliağa’nın çevresinin olduğu kadar İzmir’in de havasını kirlettiğine dikkat çekildi. Yöredeki tarım arazilerine ve su havzası olan vadilere gelişigüzel yığılan bu cüruf atıklarının canlı yaşamı ve insan sağlığı açısından çok önemli bir risk oluşturduğunu belirten EGEÇEP, tüm bunlar yetmezmiş gibi Aliağa bölgesinde birçok termik santral projesinin de olduğunun altını çizdi. Yetkililerin, bilim insanlarınca tespit edilen bu çevre ve sağlık sorunu ile ilgili halk sağlığı çalışması yapmak, canlı sağlığını tehdit eden uygulamalara son vermek yerine üç maymunu oynadıklarını kaydeden EGEÇEP; bununla birlikte görevi insan sağlığını, yaşamını korumak olan hekimlere disiplin soruşturması başlatarak, sermayenin pervasız saldırılarının önünü açtığını dile getirdi. 

GÖREVİNİ YAPAN HEKİME SORUŞTURMA KABUL EDİLEMEZ
Foça Devlet Hastanesinde görev yapan Dr. Hüseyin Güven’in, hizmet verdiği 65 yaşındaki  hastasına termik santraller ile ilgili bilgilendirme yaptığını, bu bilgilendirme sırasında 15 Mayıs tarihinde Aliağa’da gerçekleştirilen, Türk Tabipleri Birliği tarafından da çağrısı yapılan, etkinliğin tanıtım broşürünü vermesi nedeniyle hasta yakını tarafından şikayet edildiğini aktaran EGEÇEP, bu nedenle Dr. Güven hakkında inceleme başlatıldığını belirtti. Hekimlik meslek etiği, Hipokrat yemini ve Anayasa’nın çevrenin ve sağlığın korunması ile ilgili maddelere atıfta bulunan EGEÇEP konuyla ilgili şu görüşleri dile getirdi; “Termik santrallere karşı acilen önlem alınması gerekirken görevini yapan hekimler hakkında disiplin soruşturması başlatılması kabul edilemez. Dr. Hüseyin Güven hakkındaki başlatılan incelemenin derhal sonlandırılmasını, Aliağa’da kirletici faaliyetlere ilişkin hukuki, cezai ve idari işlemleri ile birlikte bölgede halk sağlığı çalışmalarının acilen başlatmasını istiyor, herkesi Dr. Hüseyin Güven gibi çevre sağlığının korunmasına yönelik  anayasal görevlerini yerine getirmeye çağırıyoruz.” (İzmir/EVRENSEL)

Son Düzenlenme Tarihi: 17 Mayıs 2016

15 Mayıs 2016 Pazar

Lağım dökülen denize balık çiftliği izni çıktı


Lağım dökülen denize balık çiftliği izni çıktı

Ayvalık’ta 1. derece sit alanı ve tabiat parkı korumasındaki denize balık çiftliği yapılması girişimi skandal gerçekleri de gün yüzüne çıkardı.
Özer AKDEMİR
Ayvalık’ta 1. derece sit alanı ve tabiat parkı korumasındaki denize balık çiftliği yapılması girişimi skandal gerçekleri de gün yüzüne çıkardı. Konunun üzerine giden EGEÇEP bileşeni Ayvalık Tabiat Platformunun araştırmaları balık çitliği yapılacak alanın Ayvalık’ın lağımının döküldüğü yer olduğunu ortaya koydu. Üstelik, resmi kurumların bu gerçeklerden hiç haberleri yoktu! 
KURUMLARIN HİÇBİR ŞEYDEN HABERİ YOK!
Ayvalık’ın Sahilkent Mahallesi’nde Mavi Bayraklı Engürü Plajının yaklaşık 1 kilometre açığına yapılmak istenen iki adet balık çiftliği, Ayvalıklıları harekete geçirdi. Balık çiftlikleri ile ilgili çeşitli kurum ve bölgedeki site yetkilileri ile görüşen Ayvalık Tabiat Platformu üyeleri edindikleri bilgilerden sonra hayrete düştüler. Balık çiftliklerinden bazı kurumların haberi dahi yokken, izin veren kurumların ise bu bölgenin bir kısmının 1. derece doğal sit alanı olduğu ve tabiat parkı sınırları içerisinde kaldığını bilmedikleri görüldü. Çevre İl Müdürlüğü balık çiftliği kurulan yerde 1987 yılından beri derin deşarj sisteminin bulunduğunu bilmezken,  Ayvalık’ın lağımının döküldüğü yere balık çiftliği için izin vermekte sakınca görmemişti!
KAĞIT ÜZERİNDE 11 KURUMUN İZNİ VAR AMA
Balık çiftlikleri Tarım Bakanlığına bağlı ve bu işletmelerin kurulabilmesi için kağıt üzerinde 11 ayrı kurumdan izin alınması gerekiyor. Bu kurumlar arasında Genelkurmay, Maliye, Orman, Kültür, Bayındırlık, Ulaştırma, Çevre ve Turizm Bakanlıkları gibi kurumlar var. Tarım İl Müdürlüğü, Tarım Bakanlığının balık çiftliği için verdiği ön izne bağlı olarak ÇED raporunun çıkarılması için projeyi İl Çevre Müdürlüğüne iletiyor. Ayvalık Tabiat Platformu yaptığı araştırmada bu sürecin işletilmediğini ortaya koyuyor. Üstelik, yapılmak istenen balık çiftliklerin bu bölgeye kurulmasının önünde birçok yasa ve sözleşmeden kaynaklı engeller var. 
YASALARCA KORUNUYOR
Öncelikle Milli Parklar Kanunu ve Çevre Kanunu’na göre 1. derece doğal sit alanlarında balık çiftliği kurulamıyor. Oysa Ayvalık’ta kurulması planlanan 3 balık çiftliğinden birisi tabiat parkı sınırları içinde ve 1. derece doğal sit alanı korumasında.
Yine 2006’da ve 2007’de Çevre Kanunu’nda yapılan değişikliklerde “Denizlerde Balık Çiftliklerinin Kurulamayacağı Hassas Alan Niteliğindeki Kapalı Koy ve Körfez Alanlarının Belirlenmesi” tebliğine göre de bölgede balık çiftlikleri kurmak olası değil. Çünkü Ayvalık – Altınoluk sahil bandı  Hassas koy, körfez ve kıyılar içerisinde yer alıyor. 
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğünün Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ile ortaklaşa yürüttüğü “Türkiye’nin Deniz ve Kıyı Koruma Alanları Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi” Ayvalık Adaları Tabiat Parkı Raporu’nda: ‘Kimi deniz mercanı alanlarının tabiat parkı sınırları dışında kaldığı bu yüzden tabiat parkının sınırlarının genişletilmesinden’ bahsedilirken, bu mercanların bir kısmının balık çiftlikleri alanında kalması da bu çiftliklere verilecek izinlere engel durumunda. Aynı raporda  Bern ve Barselona Sözleşmeleri ile IUCN kriterlerine göre koruma altında olması gereken 16 türün tabiat parkı sınırları içerisinde yaşadığı tespiti var. Yine koruma altındaki Deniz Çayırları, Posidonia’da bu bölgede bulunmakta. 

HALKIN YAŞAM ALANLARI HİÇE SAYILIYOR
Olayın yasal boyutlarının yanı sıra sosyal ve deniz kirliliği boyutu ise bölgenin nasıl bir tehditle karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor. Balık çiftliklerinin yarattığı kirlilik birçok bilimsel raporlarla kanıtlanmışken, Ayvalık gibi turizmin önemli bir gelir kapısı olduğu bölgede böylesi bir girişimin sonuçlarının çok kötü olacağını söylemek kehanet olmasa gerek. Balık çiftlikleri yapılmak istenen bölge Ayvalık’taki balıkçıların en çok avlanmaya gittikleri alanlar içinde birinci sırada geliyor. Bölgede, çok sayıda kumsal Ayvalık halkına hizmet ederken, yöre sayısı az olmakla birlikte otellerin olduğu bir bölge. 
Bütün bu sayılanlardan belki de en ilginci ise balık çiftliği kurulmak istenen alanın Ayvalık derin deşarj sistemine 500 metre mesafede yer alması. Yani Ayvalık’ın kanalizasyonunun döküldüğü alanda balık yetiştirilmek istenmekte! 

Ayvalık Tabiat Platformu konuyla ilgili yaptığı açıklama da tüm bu gerekçeleri sıraladıktan sonra şunları dile getirdi: “Ayvalık’ta yapılmak istenen balık çiftliklerine ister yasal,  ister ekolojik, ister sosyal boyutuyla yaklaşalım elimizde bir tek artı yok. Hukuka aykırı olarak ve halkın yaşamı hiçe sayılarak yapılmak istenen balık çiftliklerine izin vermeyeceğiz.”
15 Mayıs 2016

14 Mayıs 2016 Cumartesi

Fosil yakıtlara karşı yarın eylem günü

Fosil yakıtlara karşı yarın eylem günü
Yarın fosil yakıt kaynaklı kirlenmenin sembolik alanlarından Aliağa’da fosil yakıtların yol açtığı sorunlara dikkat çekmek için eylem var.
Fosil yakıtların, kömürün ve özellikle de termik santrallerin yol açtığı çevresel ve sağlık sorunlarına dikkat çekmek için dünya genelinde gerçekleştirilen eylemlerden birisi de yarın fosil yakıt kaynaklı kirlenmenin sembolik alanlarından birisi olan Aliağa’da yapılacak. Beş kıtadan 13 ülkede küresel ısınma ve çevre kirliliğine karşı mücadele etmek amacıyla kurulan “Fosil Yakıt Karşıtı İnisiyatif”e destek veren ekoloji örgütleri ve yaşam alanı savunucuları “Kömürden kurtul, geleceği kurtar” diyecek.
Türkiye’nin dört bir yanından 80’den fazla sosyal hareket uzun zamandır küresel iklim değişikliği mücadelesinin parçası olarak, kömüre karşı 15 Mayıs’ta Aliağa’daki etkinliğe hazırlanıyordu. Bugüne kadar kömürlü termik santrallerin sağlığa verdiği zarar, yarattığı hava kirliliği ve tüm canlıların ortak vatanı olan dünyanın yok olmasına sebep olduğuna yönelik bilimsel verilerin ortaya konduğu birçok eylem ve etkinlik gerçekleştirildi. Tüm dünyada kömürden ve fosil yakıtlardan çıkış konusunda atılan adımların bir parçası da 15 Mayıs’ta Aliağa’da yapılacak etkinlik olacak.

‘TERMİK SANTRALLERE İZİN VERMEYECEĞİZ’
Termik santral yapımının yoğunlaştığı İzmir, Zonguldak, Konya, Muğla, Maraş, Adana ve İskenderun’un sorunlarının ortak olduğunun belirtildiği “Fosil Yakıt Karşıtı İnisiyatif”in etkinlik duyurusunda “Yaşam alanlarımızda yapılması planlanan, 71 termik santralın hiç birinin yapılmasına izin vermeyeceğiz” dedi. Tüm dünyada fosil yakıtlara karşı yaşam alanını savunma mücadelesinin başladığının belirtildiği duyuruda, mayıs ayında Avustralya’dan, Almanya’ya, Endonezya’dan Filipinler’e, Güney Afrika’dan Türkiye’ye birçok ülkede, fosil yakıtlardan kurtuluş mücadelesinin geliştiği dile getirildi.
Türkiye’de fosil yakıt kaynaklı kirlenmenin en sembolik alanlarından birisi olan Aliağa’da yapılacak eylemde özellikle bölgedeki vadilere, su havzalarına vahşi bir şekilde depolanan milyonlarca ton cüruf atıkları ön plana çıkarılacak. Bu cürufların “tehlikeli atık” niteliğinde olduğuna yönelik bilimsel raporlara rağmen bertarafı için hiçbir önlem alınmadığı gibi her geçen gün binlerce ton cürufun bölgeye depolanmasına devam ediliyor.
İSKENDERUN’DA DA EYLEM VAR
Öte yandan Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri (DAÇE), Adana Kent Konseyi Çevre Çalışma Grubu ve İskenderun Çevre Koruma Derneği ev sahipliğinde 15 Mayıs Pazar günü  İskenderun Körfezinde Sarıseki’de buluşularak Aliağa’daki eyleme destek açıklaması yapılacak. İskenderun Çevre ve Koruma Derneği Başkanı Nermin Yıldırım Kara, İskenderun Sarıseki Spor Kompleksi yanında 15 Mayıs Pazar günü saat 12.00 -15.00 arasında yapılacak eylemde”Adana için, Erzin için, Sarıseki için, İskenderun için, Aliağa için ve dünya için, Fosil Olma İnsan Ol” diye haykıracağız” dedi.
EYLEM PROGRAMI
15 Mayıs günü saat 12.00 Foça’nın Ilıpınar köyünde buluşulacak. Etkinlik saat ve programı ise şöyle:
12.00 Buluşma ve Cüruf alanına yürüyüş
13.00 Konser ve konuşmalar
16.00 İnsan pankartı etkinliği
16.30 Cüruf alanı etrafında insan zinciri kurulması
(HABER MERKEZİ)
Son Düzenlenme Tarihi: 14 Mayıs 2016 

İklim değişikliği tarımı vuruyor: Gıda fiyatlarında sıçrama uyarısı!

  01 Haziran 2023 07:00 Dr. Oğuz Tutal'ın araştırmasına göre Türkiye için en büyük tehlike kuraklık ve aşırı sıcaklar... Araştırma g...