31 Aralık 2021 Cuma

Çeşme Turizm projesi sır gibi saklanıyor

 




Yarımada Talanını Durdur Koordinasyonu, Çeşme Belediye Başkanı Ekrem Oran'a tepki gösteren bir açıklama yaptı. Açıklamada, Çeşme Turizm projesinin sır gibi saklandığı ifade edildi.

 

Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

 Özer AKDEMİR

İzmir

Çeşme Yarımadası'nın turizm bölgesi ilan edilerek ranta açılmasına karşı mücadele için kurulan Yarımada Talanını Durdur Koordinasyonu, Çeşme Belediye Başkanı Ekrem Oran'a yıl sonu karnesi verdi. Koordinasyon tarafından yapılan yazılı açıklama da Oran'ın sınıfta kaldığı ifade edildi.

ÖZEL MÜLKİYETİ KORURKEN ASLAN, KAMU ARAZİLERİNE KEDİ!

Açıklamada, Oran'ın proje bilgisini 2019 yılında Turizm Bakanı'nı ziyareti sırasında öğrenmiş olmasına rağmen bu bilgiyi aylar sonra halkla paylaştığı dile getirildi. Açıklamada Oran'a, 2020 Şubat ayında Cumhurbaşkanlığının özel sektöre ait alanları kamulaştırmasına tepki gösterilirken, kamu arazilerinin yağmasına sessiz kaldığı eleştirileri yöneltildi. Açıklamada, "Çeşme'de turizm yatırımını desteklememek vatan hainliğidir" diyen Oran'a; "Beş yıl önce Çeşme'nin parsel parsel satılmasına yağmalanmasına karşı, direnme çağrısı yapan başkana ne değişti de saf değiştirdiğini sormak istiyoruz" diye seslenildi.


SIR GİBİ SAKLANAN PROJE

İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Çeşme Belediyesinin de katıldığı "proje ortak tasarım ekibi" tarafından 10 ay içinde proje ve planların hazırlanacağının açıklandığına dikkat çekilen açıklamada, "Eylül ayında proje tasarım grubunda yer alan başkanlar, ocakta projeyi görelim diyorlar. Acaba neden? 2021 Eylül Çeşme Turizm projesine ilişkin nihai çalışmanın tamamlandığı ve son çalışmanın Bakan Nuri Ersoy tarafından CD’ler halinde, İBB Başkanı ile Çeşme Belediye Başkanına teslim edildiği, Bakanın Belediyelerden dışarıya herhangi bir bilgi sızmaması, eleştirilerin doğrudan kendisine yapılmasını istediği bildirildi. Şimdi sormak hakkımız değil mi o CD'lerde kamunun duyması istenmeyen bilgiler nelerdir? Aradan 3 aydan uzun süre geçmesine karşın, hala hiçbir açıklama yapılmaması, İzmir’in Kanal İstanbul’una ait bilgilerin sır gibi saklanması nasıl açıklanabilir?" ifadelerine yer verildi.

ORAN'A SORULAR

Oran'a, sermayeden mi kamudan mı yana olduğu sorusunun yöneltildiği açıklamada şöyle denildi:

"Sayın Başkan bina olmayacaksa, beton olmayacaksa bir milyon kişi çadırlarda mı konaklayacak? Sayın Başkan, bu proje ile yarımadanın yarısından fazlasının yapılaşmaya açılacağını, Çeşme’nin nüfusunun bir kent büyüklüğüne çıkacağını, bu nüfusun getireceği yükün altında ezileceğinin farkında değil misiniz? Sayın Başkan masmavi denizi, makilikleri, doğası ve tüm canlılarının bedeli Çeşme’ye bir sanayi sitesi ve personelin konaklayacağı lojman mıdır?"

https://www.evrensel.net/haber/451588/cesme-turizm-projesi-sir-gibi-saklaniyor

 

30 Aralık 2021 Perşembe

ÇEPEÇEVRE YAŞAM / Kartal Dağı RES mücadealesi





 İzmir'in Tire ve Aydın'ın Germencik ilçeleri arasındaki Kartal Dağı eteklerinde yaşayan köylülerin yaşam alanlarını koruma mücadelesi Çepeçevre Yaşam'da




Özer Akdemir'in hazırlayıp sunduğu Çepeçevre Yaşam 21.00'de Evrensel'de @ozer_akdemir

29 Aralık 2021 Çarşamba

2021 yılında çevre mücadelesi alanında neler yaşandı? (Artı TV)



Yaşanan doğa tahribatlarını, mücadelelerin hukuksal boyutlarını ve ÇED süreçlerinde gelinen noktayı Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Meryem Kayan ve Evrensel gazetesi


https://www.youtube.com/watch?v=7MXKlElbQ6s


27 Aralık 2021 Pazartesi

Maden, HES, orman talanı… Yasa var, bilgi var, uygulama yok (Kiğı paneli)

 



İstanbul Ataşehir’de düzenlenen panelle madenlerden HES’lere uzanan çevre talanı masaya yatırıldı, yaşam alanlarının yok edilmesine karşın yasaların uygulanmadığına dikkat çekildi.

 İstanbul Ataşehir’de madenlerden HES’lere uzanan çevre talanı masaya yatırıldı. Türkiye’nin pek çok alanında çevreyi gözetmeyen politikalar nedeniyle ormanların yok olması ve ekolojik türlerin kaybolmasının anlatıldığı panelde, yasaların ve bilginin olduğu ancak bu yasaların uygulanmadığına dikkat çekildi.

Ataşehir Belediyesi Erdal Eren Kültür Merkezinde, Bingöl ili Kiğı ve Adaklı ilçelerine bağlı köy dernekleri tarafından, bölgede yapılması planlanan madencilik faaliyetine ilişkin panel düzenlendi. “Yaşamı seviyoruz, doğamızı koruyalım” şiarıyla gerçekleşen panelde, bölgedeki madencilik faaliyetlerinin çevreye, sağlığa etkileri ve hukuki süreç anlatıldı. Panelin moderatörlüğünü Eski KESK MYK Üyesi, Eskikavak Derneği Başkanı İbrahim Kudiş’in gerçekleştirdiği etkinliğe konuşmacı olarak Gazetemiz Evrensel Yazarı Özer Akdemir, Eski Tunceli Baro Başkanı Barış Yıldırım ve Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) Başkanı A. Dursun Kahraman katıldı.

"KÖYÜMÜZ BİZE YASAK, MADEN ŞİRKETİNE SERBEST"

Panelin açılış konuşmasını İbrahim Kudiş gerçekleştirdi. Kudiş, Kiğı’da yapmak istedikleri panele pandemi gerekçesiyle izin çıkmadığını belirterek sözlerine başladı. Bölgede iki maden ocağı olduğunu söyleyen Kudiş, “Bölge halkına yönelik kirli bir propaganda ile halkın kafasını karıştırmaya başladılar. Yol, su getireceğiz, teknolojik çalışarak bölgeye zarar vermeyeceklerini iddia ettiler. İşin böyle olmadığını biliyoruz” dedi. Maden havzası içinde yer alan İlbey köylülerinin 1993 yılından bu yana güvenlik gerekçesiyle köylerine gidemediklerini anlatan Kudiş, “Biz köylerimize gidemiyoruz ama maden şirketi, o bölgeye girerek ağaçları kesip doğamızı talan edebiliyor. Bölgemiz tarım, hayvancılık ve arıcılıkla geçimlerini temin ediyor. Anılarımız var, mezarlarımız var, kutsallarımız var. Birleşerek, güç birliği içinde yaşam alanlarımızı korumak istiyoruz” diye konuştu.

"BARAJLAR NEDENİYLE EKOKIRIM MEYDAN GELDİ"

Davanın avukatlarından Barış Yıldırım, yörenin güçlü bir ekosistemi olduğuna dikkat çekti ve bölgede inşa edilen barajlar nedeniyle ciddi bir ‘ekokırım’ meydana geldiğini söyledi. “Bu havza da 6’sı baraj tipi 9 tane HES inşa edildi” diyen Yıldırım, “Bunlar yasa dışı bir şekilde yapıldı. Biz kendi sınırlarımız içinde bulunanlara müdahale edebildik. Davalar açtık, yasa dışı olduklarını tespit ettirdik. Örneğin Pembelik Barajı ve Hidroelektrik Santrali. Maalesef dünyada havzası tamamen yok edilen ender yerlerden birisi bu bölge ve Peri Suyu.” ifadelerini kullandı.

"PROJE YÜRÜTÜLMESİ HUKUKA AYKIRI"

Bölgede kurşun, çinko, gümüş madenciliği işletilmek istendiğinde köylülerin kendilerine geldiğini anlatan Yıldırım, “Biz de Çevre İl Müdürlüğüne başvuru yaptık. ÇED gerekli olumlu kararı var mı yok mu diye. Bingöl valiliği Çevre İl Müdürlüğü yanıt gönderdi. İki adet ÇED gerekli değildir kararı verildi. Bu kararın hukuka aykırı olduğuna dair dava açtık. Bilirkişi incelemesi sonucu verilen raporda PTD dosyalarının usulüne uygun olmadığına karar verildi. Bu ÇED gerekli değildir, kararları iptal edildi. Bu kararlara karşı şirket ve bakanlık temyiz etti ancak Danıştay tarafından reddedildi. Eskikavak köyü sınırları içerisinde başka bir proje yürütülmesi ya da teşebbüs dahi edilmesi hukuka aykırı. ÇED kararı olmadan proje yürütülmesi zaten hukuka aykırı” diye konuştu.

"BUNUN ADI ÖRGÜTLÜ SUÇTUR"

Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Ahmet Dursun Kahraman, ise çevre politikasına ilişkin değerlendirmede bulundu. Çevreyle ilgili alınan kararlarda hukuki süreçlerin işletilmediğine dikkat çeken Kahraman, “Yönetmelikler, kanunlar var ama bu işin rotasını çizen kanunlar değil. Örneğin Kastamonu Bozkurt’ta yaşanan seli hatırlayalım. Onlarca yurttaş boğularak can verdi. Peki biz ‘Dere yataklarının üzerine ev yapılamaz, yaşam tesis edilemez’i bilmediğimiz için mi o insanlar orada can verdi? Hayır! Kanun yok muydu, vardı. Ama can verdiler. Ya da biz kirlilik nedir, nasıl önlenir, bilmiyor muyuz? Biliyoruz! Biliyoruz ama Van Gölü’nden tutun Marmara’ya kadar yaşananlar ortada. Biz bunları biliyorsak ve bunların sonucunda da bizim başımıza bunlar geliyorsa, buna felaket ya da kaza diyemeyiz. Bunun adı suçtur” dedi. 

Çevre katliamına neden olanın sermayedarların bitmez tükenmez para biriktirme hırsı olduğunu söyleyen Kahraman, “Yani sermaye ve ekoloji çok noktada birbiriyle çatışır. Sermayenin beklentisi, talepleri bitmez. Emekten, bilimden, doğadan yana bakamadığımız zaman işte bunlar olur. Bu ortaklık örgütlü suçtur” diye konuştu. Kahraman ayrıca ‘ÇED gerekli değildir’ kararlarının yüzde 50’sinin madencilik sektöründe olduğunu söyledi.

"YAŞAM ALANLARI YOK EDİLİYOR"

Gazetemiz Evrensel İzmir Temsilcisi Özer Akdemir, sunumunu ülkenin dört bir yanındaki ekolojik yıkıma dikkat çekerek başladı. Aynı zamanda Evrensel gazetesinin çevre muhabiri de olan Akdemir, doğanın talanını ve acımasız şekilde tahribini gösteren görseller eşliğinde sunumuna yaptı. Akdemir, “20 yılda sıfırı tüketen AKP iktidarı en son doğanın talanına yöneldi. Ülkemizde çevresel sorunlar ve doğanın yağması anlamında dert bir değil binbir! Vahşi madencilik faaliyetleri nedeniyle göç etmek zorunda kalan, orada kalsalar hem yaşamlarını, hem çocuklarının yaşamlarının, hem de hayvanlarının yaşamlarının yok olacağını bilen köylüler göç edip gitmek zorunda kaldılar. Köylülerin, yaşam alanları madencilik faaliyeti adı altında yok ediliyor” dedi.

ÇEVRE TALANINA KARŞI MÜCADELE ÖNEMLİ!

Ekolojik yıkıma karşı mücadelenin önemine vurgu yapan Akdemir, “Gerzeliler, termik santrale karşı günlerce mücadele etti. Çadır kurdu, nöbet tuttu, 24 saat polisle jandarmayla çatıştı. Arı kovanlarını savunma amaçlı kullandılar. Böyle direndiler, kazandılar. Farklı direnişlerde 80-90 yaşındaki teyzelerimiz-amcalarımız, ‘benden geçti’ demeden, direndi. Akbelen Ormanı’nda hâlâ direniş devam ediyor. Şu açık, direnerek başarılı olunabiliyor. Emek ve ekoloji mücadelesi çok önemli. Yarın süreç içerisinde emek mücadelesini ekoloji mücadelesine karşı kışkırtmaya, işçileri, yaşam alanlarını korumaya çalışan köylülerle karşı karşıya getirmek isteyeceklerini bugünden görmeliyiz. Emek hareketini ekoloji mücadelesinin grev kırıcıları gibi kullanmak isteyen sermayeye karşı durmalıyız. Bu mücadeleler birbirinden farklı değildir, bağımsız değildir, birbirinin kardeşi mücadelelerdir. Birleşerek doğayı sömüren, emeği sömüren kapitalizme, sermayeye karşı hakkını alacaktır” ifadelerini kullandı. (İstanbul/ EVRENSEL)

https://www.evrensel.net/haber/451241/maden-hes-orman-talani-yasa-var-bilgi-var-uygulama-yok

AKP'nin enerji yönetimi içinde halk yok!



Elektrik Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Özdağ önümüzdeki günlerde elektrik faturalarının daha da kabarık geleceğini söylüyor.

 

Özer AKDEMİR
İzmir

Ülkemizde elektrik üretim ve tüketim rakamları bize neyi anlatıyor? Fiyatlar önümüzdeki dönem de artacak mı? AKP'nin bir elektrik üretim programı ne, kimden yana?

Türkiye'de elektrik üretim politikaları, rakamların ve uygulamaların toplumsal maliyetlerine dair sorularımızı yanıtlayan Elektrik Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Özdağ önümüzdeki günlerde elektrik faturalarının daha da kabarık geleceğini söylüyor.

Ülkemizdeki güncel elektrik üretim ve tüketim rakamları neler ve bu rakamlarını nasıl yorumlamak lazım?

Ekim ayı sonu itibariyle 10 aylık dönemde, Türkiye’de 275.5, Ekim ayı sonu itibariyle, geçen yılın aynı dönemine göre: elektrik üretimi yüzde 9.2; tüketimi de yüzde 8.4 artmıştır. Dışarıya 1 milyar 803 milyon kWh elektrik enerjisi ihraç edilmiştir. Bu üretim ve tüketim artışı bize aynı zamanda Türkiye’nin 2021 3. Çeyrekte yüzde 7.4 büyüme hikayesinin elektrik enerjisindeki karşılığını göstermektedir. Kovit-19 yaygın salgın dönemlerinde her gün yüzlerce insanımız ölürken üretim ve ticaretin zorlanarak söz konusu büyümenin hangi sınıfsal kesimler için olduğunun da incelenmesi zorunluluğunu ortaya koyuyor.

Elektriğin ne kadarı kamu, ne kadarı özel sektör tarafından üretiliyor?

Ekim ayı sonu itibariyle 10 aylık dönemde, Türkiye elektrik üretiminin yüzde 16.5’inin kamu tarafından (Elektrik Üretim AŞ, EÜAŞ) üretildiğini görüyoruz. Yine 2021 yılı ekim ayı sonu itibariyle; Türkiye’de lisanslı elektrik üretimi yapan kamunun 4 şirketi varken, özel sektöre ait 1222 firma üretim faaliyeti yapıyor.

EÜAŞ’ın 2001-2021 arası 20 yıllık dönemde elektrik üretimindeki payının yüzde 70’lerden yüzde 16’lara düşmesi bize iktidar eliyle elektik enerjisi üretimi alanında kamuya ait kaynaklar üzerinden özel şirketlere sermaye transferinin trajik değişimini göstermektedir. 

Elektriktik üretim kaynakları yerli ve yabancı olarak ne oranda?

Ekim ayı sonu itibariyle, Türkiye Elektrik üretiminin yüzde 51.3’ü yerli kaynaklardan, yüzde 48.7’si de dış (doğal gaz, ithal kömür…) kaynaklardan üretildiğini görüyoruz. Bunun yüzde 34.3’ü yenilenebilir (HES-RES-GES-JES), yüzde 65.7’si de termik kaynaklardan karşılanıyor. Termik kaynak kullanım oranının halen bu denli yüksek olması bize Paris İklim Anlaşmasına imza atılmasının enerji politikalarında değişim yaratamayacağını da gösteriyor bir taraftan.

İthal-yerli kaynak kullanım rakamlarına bir de yerli kaynak olmasına rağmen yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimini destekleme mekanizması YEKDEM üzerinden halen kWh bazında ortalama 9 cent gibi bir bedel ödediğimizi ve YEKDEM payının toplam üretim içerisindeki payının yüzde 20’lerin üzerinde olduğunu belirtelim. Bu durumda ülkede üretilen elektriğin yaklaşık yüzde 75’inin bedeli doğrudan dolara endeksli olduğunu not edelim.Ayrıca termik doğal gaz, ithal-yerli kömürlü termik santrallerin yanı sıra bazı HES’lere de kapasite mekanizması adı altında yapılan ödemeleri, yüksek fiyatlı alım garantilerini, ÇED mevzuatına aykırı çalışma (filtre ve baca gazı arıtma sistemlerinin çalıştırılmaması) bu da üretim maliyetini şirketler lehine yüzde 10’lara varan destekler anlamına gelir.Ben AKP’nin plansız programsız olduğu ve enerji alanının yönetemediği görüşünü reddediyorum. Kesinlikle plan var, program var. AKP’nin enerji alanı yönetimi içerisinde halk yok yani biz yokuz. Çevre-doğa yok, yaşam hakkı gibi kavramlar yok. Bunların eksikliği de zaten AKP için sorun değil.

Elektrik dağıtımındaki durum ne peki?

Öncelikle, 2001 yılında elektrik dağıtım sektörünün neredeyse tamamının kamunun elinde olduğu, 2013 yılı itibariyle dağıtım tarafının yüzde 100 özelleştirildiğini ve yine bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda şirkete devredildiğini de belirtelim. Şirket sicil kayıtları incelenirse aslında dağıtım tarafında da kamusal tekelin yıkılıp özel şirket tekellerine terk edildiğini, burada kamusal kaynaklar üzerinden özel şirketlere sermaye transferi yapıldığını görüyoruz.

EÜAŞ’ın elektrik dağıtım şirketlerine ve görevli tedarik şirketlerine sattığı elektriğin fiyatına büyük indirimler yapıldığı tarife dönemleri oldu. EÜAŞ’ın toptan satış fiyatlarında yaptığı indirimler vatandaşlara yansıtılmadı, doğrudan dağıtım işletme devir hakkını alan şirketlerin kasasına gitti. Bunlara ek olarak 1 Ocak 2016-1 Temmuz 2021 arası dönemde EÜAŞ toptan elektrik fiyatları yüzde 34 artarken, mesken abone grubunda (AG-tek zamanlı) dağıtım bedeli artışı yüzde 124 olmuştur.


Elektrik faturalarımız nasıl belirleniyor?

Bugün evlerimize gelen her 100 TL’lik faturanın 30 TL’si dağıtım bedeli, kayıp kaçak bedeli, perakende hizmet satış bedeli, sayaç okuma bedelleri gibi gider kalemleri üzerinden dağıtım şirketlerine gidiyor ve biz maalesef faturalarımızda bu kalemleri göremiyoruz, çünkü faturalarımızda karartma var, bilgi almak hakkımız engelleniyor.Toplam mesken abone sayısı 38.5 milyon civarında. 2020 yılında faturalandırılan elektrik enerjisi miktarı üzerinden şöyle bir değerlendirme yapabiliriz; elektriğin kw/h'ine 1 kuruşluk bir zam yapılması demek yılda 2.3 milyar TL para demektir. Eğer siz enerji bedeline 1 kuruş zam yaparsanız üretim şirketlerine 2.3 milyar TL aktaracaksınız demektir, bunun KDV, BTV vs vergilerinden de kamu maliyesi nemalanacak.

Faturalardan TRT payının kaldırılmasını nasıl yorumluyorsunuz?

Kişisel olarak bu uygulamalara olumlu baktığımı belirteyim. TRT Payı ve Enerji Fonu 100 TL’lik bir mesken faturasında vergiler dahil 1.66 TL indirim anlamına geliyor. 2021 yılı, enerji fiyatlarında yapılan zamlarda bize şunu gösterdi, ilk zam dalgası özelleştirilen şirketlerin giderlerinin karşılanmasına dönük zamlardı. Temmuz ağustos zamları ithal kaynak bağımlılığımızın halen çok yüksek düzeyde olması nedeniyle yurt dışında artan emtia fiyatlarının yansımasıydı. Ağustostan sonra yaşadığımız kabus ise tamamen kur farkından yani AKP’nin bilerek ve isteyerek bizleri yoksullaştırmasının sonuçlarından kaynaklanıyor.

Elektrik bedelleri konusunda gelecekte bizi ne bekliyor?

Önümüzdeki iki üçer aylık çeyrek dilimlerde, sanayide ve elektrik üretiminde kullanılan doğal gaza şu ana kadar yapılan zamların ve kur artışlarının bizlere iğneden ipliğe kadar her alanda yansımasını göreceğiz. Son üç yılda (2020-2019-2018) elektrik tarifelerinin yüzde 82 artışla enflasyonun (yüzde 53.92) çok üstünde seyrettiği görülmüştür. Pandemi koşullarında daha da yoksullaşan emekçi yığınların yaşadığı enerji yoksulluğunun baskısı altında, 2021 yılında hükümet elektrik fiyatlarında dördüncü dönem artışını yapamamıştır.

Diğer ülkelere göre kıyaslandığında neler çıkıyor karşımıza bu rakamlarla?

Bundan tam bir yıl önce 16 Aralık 2020 tarihinde Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) İzmir Şubesi’nin Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) enerji endeksi üzerinde gerçekleştirdiği çalışmanın sonuçlarına göre; koronavirüs salgının yaşandığı 2020‘nin ilk 10 ayında enerji fiyatları OECD genelinde yüzde 7.3 düşerken, Türkiye’de yüzde 11.5 arttı. Ülke son 17 yılda da OECD şampiyonu.

https://www.evrensel.net/haber/451158/akpnin-enerji-yonetimi-icinde-halk-yok

26 Aralık 2021 Pazar

Çeşme’nin başında dolananlar (Pazar yazısı)

 



Alaçatı azmağı kuş gözlem teleskopunun yanında çoğunluğunu kravatlı, koyu renk takım elbiseli adamlar ve şık giysili kadınların oluşturduğu bir grup insan daire şeklinde kümelenmişler, hararetle bir şeyler konuşuyorlardı. Etraflarında ise konuşmaları anlamaya çalışan sayıları neredeyse 50’yi aşmış meraklı bir grup birikmişti. Birkaç minibüs ve 15-20 kadar özel araçla azmağa gelenlerin birçoğu da sağa sola dağılarak etrafta fotoğraf çekiyorlardı. Arada seslerin yükseldiği kravatlı ve şık elbiseli grubun fotoğrafını çekmek isteyenler etraftaki sivil polisler tarafından anında uyarılıyordu; “Heyetin fotoğrafınI çekmek yasak!..”

ALAÇATI AZMAĞI

Biraz da bu müdahaleler nedeniyle bir saattir ayakta konuşan kalabalıktan uzaklaşarak etrafı izlemeye başladım. Öğle güneşi sonbahar serinliğinde üşümemizi önlüyordu. Alaçatı azmağının kenarına yapılan kuş gözlem alanı sarı, beyaz ve mor çiçekli bitkilerle bezeliydi. Sulak alanın kendine özgü endemik bitkilerinin yanı sıra peyzaj olarak buraya sonradan getirip dikilen petunyalar, koçak geveni ve papatyalar da hallerinden epey memnun görünüyorlardı.

Deniz börülceleri ve hasır otunun arasında dolanan altın yağmurcun arada küçük sarışın kafasını kaldırıp ötüyordu.

Sulak alanla Alaçatı evlerinin arasına kondurulan köprülü viyadükten vızır vızır geçen araçların seslerine alışkın birkaç pelikan pembeye çalan ince bacaklarının ortalarına kadar gelen suyun içerisinde dolaşıyorlardı.

Sulak alanın yanı başından geçip denize doğru giden derede yeşil durgun bir su vardı. İçinde yosunların, kurbağaların ve küçük tatlı su balıklarının dolandığı derenin kıyısına plastik bardak, poşet ve her türlü insan kaynaklı kirlilik birikmişti.

Çeşme Turizm Bölgesi projesine karşı açılan davanın bilirkişi keşfini, Çeşme Adliyesi önünde buluşup araçlarla bilirkişi heyetini takip eden onlarca İzmirli de katılmıştı. Yapılan konuşmalar ve değerlendirmelerin ardından heyet “Lütfen bizi yalnız bırakın” diyerek keşfi izlemek isteyen 100’ün üzerinde İzmirliyi keşfin diğer kısımlarına almadı. Zaten bu güzelim sulak alanın projeden zarar göreceği, yok olup gideceği olasılığı bile bölgeyi nasıl bir tehlikenin beklediğini anlatmaya yetiyordu.

*

Aradan birkaç ay geçtikten sonra bilirkişi keşfine İzmir Barosunu temsilen katılan ve epey kapsamlı bir değerlendirme yapan avukat Ömer Turgut Erlat’a dava sürecini ve Çeşme Turizm Bölgesi projesi ile aslında neyin amaçlandığını sordum. Erlat, imar planları aşamasında sona yaklaşıldığını söyleyerek ekledi; “Planlar geçerse Alaçatı’yı yoğun bir yapılaşma bekliyor”.

ÇEŞME’NİN YÜZDE 75’İ TURİZM BÖLGESİ

Yıllardır çeşitli şekillerde dillendirilen proje ile ilk ilgili somut adım “Çeşme Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi” adı altında 13.09.2019 günkü Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararı ile atıldı. Bu karara göre proje için Çeşme ve Urla ilçelerinde bazı özel mülklerde acele kamulaştırmalar yapılacaktı. 12.02.2020 günkü Cumhurbaşkanlığı kararı ile de Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi’nin sınırları yeniden belirlendi. Aralarında TMMOB, İzmir Barosu, İzmir Tabip Odası, EGEÇEP Derneği ve 107 yurttaşın bulunduğu kurum ve kişiler tarafından mart 2020 tarihinde projenin yürütmesinin durdurulması ve iptali ile ilgili dava açıldıktan bir süre sonra yeni bir Cumhurbaşkanı kararı ile acele kamulaştırmaların tamamı kaldırıldı. Dava süreçleri ve yapılan imar planı değişiklikleri ile ilgili hukuki süreçler ise halen devam ediyor.

Projeye göre Çeşme ve Urla ilçesinin önemli bir bölümü turizm bölgesi ilan ediliyor. İlan edilen turizm bölgesi ile daha önce ilan edilen turizm merkezlerinin toplam alanı Çeşme ilçesinin yüzde 75’ini kaplıyor. Avukat Ömer Erlat toplam 16 milyon metrekareyi aşan bu alanların orman, mera ve kıyı vasfındaki kamu arazileri olduğunu söylüyor. Bu alanların 2 milyon metrekaresi ise deniz alanı ve Çeşme Yarımadası’nın güney ve kuzeyinde yer alan adaları kapsamakta.

BELLİ BİR AZINLIK DIŞINDA HALK GİREMEYECEK

Turizm Teşvik Kanunu’na göre Çeşme ilçesinin yüzde 75’ini oluşturan kamuya ait bu alanların yerli ya da yabancılara 75 yıl süre ile tahsis edileceğini aktaran Erlat, yatırımcı lehine irtifak hakkı tesis edilerek bu alanların kamunun kullanımına kapatılacağını söylüyor. Erlat’a göre buralarda belli bir azınlığın yararlanmasına açık turizm kentleri oluşturulacak.

Neler olacak bu turizm kentlerinde; Mega yat limanları, AVM’ler, hastaneler, bakımevleri, eğitim tesisleri, oteller, golf sahaları...

Bu, bölgede yoğun bir yapılaşma anlamına geliyor. Bölgenin 2018 yılında Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı (ÇŞİB) tarafından  “Nitelikli Doğa Koruma Alanı” olarak belirlenmesi tüm bu yapılaşmaya yasal olarak engel ancak tabii minareyi çalan kılıfını da hazırlıyor bir şekilde!

Geçen ay ÇŞİB’ce çıkarılan ve 23.11.2021 tarihli Resmi Gazete de ilan edilen bir kararla bölgenin koruma statüsü düşürüldü. Erlat, “Sürdürülebilir Koruma ve Kullanma Alanına” dönüştürülen bu statü değişikliği ile birlikte yapılaşmanın önünün açıldığını ifade ediyor; “Şu sıralar sonuçlanma aşamasına gelmiş olan imar planlarının ilan edilmesi ve ardından müşterilere tahsis edilmesi sonrası yoğun yapılaşmalar başlayacak. Projeye karşı dava açan kurum ve kişiler bölgenin yapılaşmaya uygun hale getirilmesini sağlayan ÇŞİB’nin işleminin iptal davasının açılması için de tüm hazırlık tamamlanmış olup pek yakında dava açılacaktır”.

YABAN HAYVANLARI, KUŞLAR NEREYE GİTSİN?

Dava süreçleri ve yöre halkının mücadelesi bu yağmayı ve doğa katliamını durdurabilecek mi? Tüm bunlar olup biterken Alaçatı azmağında kalan bir avuç su içerisinde, yani aslında evlerinde sakin sakin dolanan pelikanlar, yağmurcuk kuşları ve angutlar ne olacak, düşünüldü mü hiç?

Bölgede gözlemlenen 120 kuş türünün içinde soyları risk altında olan tavşancıl, bıyıklı doğan, küçük kerkenezin bu projeden nasıl etkileneceği hesaplandı mı? Yine nadir yaban hayvanları arasında sayılıp bu bölgede görülen sırtlan, karakulak ne olacak?

Bölgenin nesli tükenmek üzere olan Akdeniz Foku’nun da korunması için ilan edilen 5 öncelikli alan içerisinde olduğunu bilmiyor mu bu projeyi ortaya atanlar? Ayrıca yörede korunması gereken 19 bitki türünün bulunduğu, bunlardan 6’sının endemik, 10’unun nadir ve 3’ünün uluslararası ticareti yasak bitkilerden olduğundan haberleri yok mu?

Emin olun sevgili okur bunların hepsini çok iyi biliyorlar. Gelin görün ki onlar için önemli olan tek şey ceplerine girecek para, oturdukları koltuklarda her ne pahasına olursa olsun oturmaya devam etmek!..

Çeşme’nin başında dolanan bu haramilere geçit vermeyelim. Sadece insan değil, pelikanlar, yağmurcuk kuşları ve mor çiçekli petunyalar yaşasın diye...

https://www.evrensel.net/yazi/90067/cesmenin-basinda-dolananlar?utm_source=twitter&utm_medium=twitter_ap&utm_content=80&utm_campaign=26-12-202111:07

25 Aralık 2021 Cumartesi

Mermer ocaklarına karşı direnen Kartal Dağı şimdi de RES talanına karşı

 



Aylardır mermer ocağı projesine karşı direnen Tire halkı şimdi de RES'lere karşı mücadele ediyor.

 

Özer AKDEMİR
İzmir

İzmir Tire'ye bağlı Kartal Dağı eteklerinde yaşayan köylüler son bir senedir talana karşı mücadele veriyorlar. Aylardır mermer ocağı projesine karşı direnen yöre halkı şimdi de rüzgar enerji santralleri (RES)'lere karşı mücadele ediyorlar. Dün iki ayrı köyde yapılan ÇED toplantıları bölgedeki mücadelenin olanaklarının ve zaaflarının görülmesi açısından da ilginç görüntülere sahne oldu.

 

TOPLANTIYA SADECE ÜÇ KÖYÜN MUHTARLARI KATILDI

Dün İzmir’in Tire İlçesi ile Aydın’ın Germencik ilçesi arasında yer alan Kartal Dağı'nda kurulmak istenen RES'lerle ilgili iki farklı köyde ÇED iki halkın katılımı toplantısı vardı. Dağın eteklerindeki Halkapınar, Mehmetler, Üzümler, Küçükkale, Büyükkale, Dampınar ve Habibler köylerin üzerine Sabancı Holding'e bağlı Enerji SA şirketi tarafından yapılmak istenen Rüzgâr Enerjisi Santralı (RES) ve Patlatmalı Mobil Kırma Eleme Tesisi için başlatılan ÇED sürecinin ilk halkın katılımı toplantısı Germencik'e bağlı Habipler Köyünde yapıldı. Köylünün büyük bir çoğunlukla karşı olduğunu belirttiği RES'lere sadece yöredeki 3 köy muhtarının destek vermesi dikkat çekti. Muhtarlar dışında RES şirketinin sunumunu izlemek istemeyen köylüler şirket elemanları kadar kendi muhtarlarına da tepki gösterdiler. Köylüler, "bu RES'lerin bize ne faydası var? Bizden kimse çalışmayacak, üstüne üstlük incirimiz, ormanımız, su kaynaklarımız ve tarihi yok edecek. Biz kesinlikle karşıyız" derken, muhtarlar ise "Temiz enerji, yenilenebilir enerjiye karşı değiliz" demekle yetindiler.

 

"SON GÜNE KADAR RES'E KARŞI ÇIKAN MUHTARIMIZ BİR GÜNDE NASIL İKNA OLDU ANLAYAMADIK!"

Kendi köylerindeki toplantının ardından şirketin ikinci ÇED halkın katılımı toplantısı olan Tire'ye bağlı Büyükkale köyüne desteğe giden Dampınar köylülerine kendi köylerindeki toplantı ile ilgili görüşlerini sorduğumuzda ilginç yanıtlar verdiler. Köylerinin tamamen RES'lere karşı olduğunu ileri süren Dampınarlılar toplantıdan bir gün öncesine kadar RES'lere karşıyım diyen muhtarlarının toplantı günü fikir değiştirmesine ise anlam veremediklerini söylediler. Köylüler, "aklımıza sadece bu işten bir menfaat sağladığı düşüncesi geliyor. Yoksa şirket bize hiçbir faydası olmayan bu RES direkleri için muhtarımızı nasıl ikna etti ki?" diye konuştular. Dampınar'ın aksine Büyükkale köyü muhtarı da RES'lere karşı olduğunu ve istemediklerini söylerken, ellerinde RES karşıtı dövizlerle toplantıyı protesto eden köylüler en çok RES'lerin zeytin ve incirlerine zarar vereceği endişesini dile getirdiler. Köye destek için Tire Belediye Başkanı Salih Atakan Duran'ın yanı sıra Aydın, Çine, İzmir, Germencik ve Tire'den gelen çevre platformları ve yurttaşların geniş katılımı da dikkat çekti. ÇED yetkililerinin halka bilgilenmek isteyip istemedikleri sorusuna herkesin "hayır dinlemek istemiyoruz" diye yanıt verdiği gözlemlenirken, sadece belediyenin projeye neden karşı olduklarını yazılı bir metin gelen heyete ilettiler. Heyet de halkın bilgilenmek istemediğini tutanak altına aldıktan sonra ıslıklar ve yuhalamalar eşliğinde köyden ayrıldılar.

 

"RES'LERE DEĞİL YERİNE KARŞIYIZ!"

Büyükkale köyünde ki bu toplantı sırasında yapılan konuşmalar belediye yetkililerinin yanı sıra Kartal Dağı Platformu'nun da meseleye dair ekolojik bir bakış açısından uzak olduklarını gösterdi. "Yenilenebilir enerjiye karşı değiliz, burada yapılmasına karşıyız" diye başlayan konuşmaların Kartal Dağı'nın doğal, kültürel, tarihi dokusunu anlatarak şirketi burada RES yapımından vazgeçirmeye iknaya yönelik bir üslupla yapılması dikkat çekti. Konuşmalar, ekoloji mücadelesinin bütünselliği, her yörenin kendine özgü güzelliği ve özelliği, enerji üretiminin kapitalizm koşullarında ne kadar "temiz-yenilenebilir" olduğunun yanı sıra, bu enerjiye kimin-neden ihtiyaç duyduğuna dönük sorgulamalardan uzaktı. Üstelik konuşmalar Sabancı Holding güzellemesine kadar vardırıldı. "Sakıp Sabancı'nın kemiklerini sızlatmayın" cümleleri Türkiye sermayesinin bu en büyük gruplarından birisinin emek-doğa sömürüsünü perdelemenin yanı sıra bir anlamda onu sevimli-sempatik bir hale büründürme çabasının da ürünüydü.

 

BU ANLAYIŞLA KARTAL DAĞI KURTULUR MU?

"Kartaldağı kurtulsun da gerisi bizi ilgilendirmez" anlayışı ile ne Kartaldağı'nın kurtulabileceği ne de başka bir başarının elde edilemeyeceği gerçeği görüldüğü oranda her cümlede kurulan "birlik olalım" sözlerine yapılan vurgu bir anlam kazanabilir. "Dağın öte yüzü bizi ilgilendirmez" demek bir anlamda dağın o yanının size destek vermesine de kapıyı kapatan, mücadeleyi yanlızlaştıran bir yaklaşım aynı zamanda. Bu anlayışla doğa talanın önlenemeyeceği ve yaşam alanlarının sermaye saldırıları karşısında korunamayacağı artık on yıllarla ifade edilen bir deneyim birikimine sahip olan ekoloji mücadelelilerinin bilince çıkardığı olgular arasında. Ancak hala bu tür örneklerde olduğu gibi eksiklikleri olduğu da gözlerden kaçmıyor. Yoksa, Kartaldağı'nın güzellikleri, zengin biyoçeşitliliği, orman örtüsü, yörenin adeta su-oksijen deposu olması, zeytin-incir üretiminin önemi, tarihi dokusunun onu ikinci bir Efes yapabilecek kapasiteyi barındırması gerçeklikleri bu türden yanlış ve kendi kendini yalnızlaştıran mücadele taktikleri ile öne çıkarılamaz. Son olarak bölgedeki diğer ekoloji hareketleri ile birleşik bir mücadele hattının örülmesi de bu anlayışla sağlanamaz.

https://www.evrensel.net/haber/451110/mermer-ocaklarina-karsi-direnen-kartal-dagi-simdi-de-res-talanina-karsi

23 Aralık 2021 Perşembe

ÇEPEÇEVRE YAŞAM / Namlunun ucunda yaşamı savunmak

 Çine'de yaşam alanlarını savunurken maden şirketinin silahlı saldırısına maruz kalan Topçam köylülerinin mücadelesi Çepeçevre Yaşam'da


Özer Akdemir'in hazırlayıp sunduğu Çepeçevre Yaşam yarın 21.00'de Evrensel'de

ÇEPEÇEVRE YAŞAM Namlunun ucunda yaşamı savunmak Aydın'ın Çine ilçesi Topçam Köyü'nde evine 60 metre uzaklıktaki madene karşı mücadele eden Ali ve Cennet Coşkun'a Eysim Madencilik Şirketi elemanları tarafından yapılan silahlı saldırı Topçam köyünde protesto edildi. Ülkenin değişik yerlerinden gelen Ekoloji örgütü temsilcileri ve köylüler, silahla saldıracak kadar pervasızlaşan maden şirketlerine karşı birlik mesajı verdiler. Çepeçevre Yaşam Topçam köyündeki protesto eylemini ekranlarınıza taşıyor. Özer Akdemir'in hazırlayıp sunduğu Çepeçevre Yaşam evrenselTV'de

22 Aralık 2021 Çarşamba

Kartal Dağı'ndaki maden ruhsatlarına karşı dava açıldı: "Ruhsatlar oldukça yöre halkına huzur yok"

 



İzmir'in Büyükkale ve Küçükkale köyleri yakınında işletilmek istenen mermer madeni için verilen ruhsatlara ve Kartal Dağı'nda işletilmek istenen mermer ocağına karşı dava açıldı.

 

Özer AKDEMİR

İzmir'in Tire ilçesi Büyükkale ve Küçükkale köyleri yakınında işletilmek istenen mermer madeni için verilen ruhsatlara karşı dava açıldı. Kızılçam ormanları ile kaplı, bölgenin su deposu, tarım ve hayvancılığın can damarı olarak tanımlanan Kartal Dağı'nda işletilmek istenen mermer ocağına karşı Tire Belediyesi'nin yanı sıra 98 yöre köylüsü dava açtı.

ÇED SÜRECİ DURDURULMUŞTU

Aylardır yöre insanının diken üstünde mücadele ettiği mermer ocağı için verilen ruhsatlardan birisi ile ilgili ÇED süreci geçtiğimiz haftalarda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından sonlandırılmıştı. Duyulduğu andan itibaren köylülerin karşı duruşları, binlerce imzalı dilekçelerle Çevre İl Müdürlüğüne başvuruları ve ÇED toplantısını yaptırmayarak mücadele kararlılıklarını ortaya koymalarının ardından Bakanlık 3 km yarıçaplı bir mesafede verimli zeytinlik sahaların varlığına dikkat çekerek, 17.11.2021 tarihine projenin ÇED sürecini durdurmuştu.

 


BÖLGE EKİM AYINDA ARKEOLOJİK SİT ALANI İLAN EDİLDİ

Dün İzmir 4. İdare Mahkemesi'ne açılan davada mermer ocağına verilen maden arama ve işletme ruhsatlarının iptali istendi. İzmir Barosu avukatlarından Cem Altıparmak tarafından mahkemeye verilen dilekçede Kartal Dağı mevkiinde, Emerald Taşımacılık Ltd. Şti. tarafından işletilmek istenen alanın Küçük Menderes havzasına su sağlayan temiz su kaynaklarını barındırdığına dikkat çekildi. Dilekçede bölgenin verimli zeytinlikleri, zengin bir biyo-çeşitliliğin hayat bulduğu orman ekosistemi ve arkeolojik sit alanları ile ekolojik, yerel ekonomik, kültürel açıdan önemli olduğunun altı çizildi. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın projenin ÇED sürecini Zeytin yasasını gerekçe göstererek durdurduğunun belirtildiği dilekçede, ruhsat sahalarının bulunduğu bölgenin 20.10.2021 tarihinde I. ve III. Derece Arkeolojik Sit alanı ilan edildiğine dikkat çekildi.


İDARE BAŞVURUYA YANIT BİLE VERMEMİŞ

Bölgedeki maden arama ve işletme ruhsatlarının iptal edilmesi için idareye yapılan başvurulara yanıt dahi verilmediğinin vurgulandığı dilekçede, idarenin bu yaklaşımının hukuk devleti ilkesine ve demokrasiye aykırı olduğu ifade edildi. Her ne kadar mermer ocağı projesinin ÇED süreci sonlandırılmış olsa da yatırımcı firmanın elinde maden ruhsatları olduğu sürece, bu ruhsatlara dayanarak bu bölgede farklı maden projeleriyle yeniden girişimde bulunabileceği olasılığına vurgu yapılan dilekçede mevzuatın bu duruma zemin hazırladığı belirtildi. Dilekçede şöyle denildi; "Bu alana ait ruhsatı elinde tutulan yatırımcı firma, belki bu kez mermer değil ama tanımda yer alan bir başka faaliyet projesi ile yeniden ÇED başvurusunda bulunabilir. Böyle bir durum, yöre halkının haksız, hukuka aykırı ve süre giden bir şekilde madencilik tehdidi altında yaşaması riskini doğurmaktadır. Bu ruhsatlar yöre halkı için Demoklesin Kılıcı’dır".

"O RUHSATLAR DEMOKLESİN KILICI GİBİ DURUYOR"

Bu ruhsatlar yürürlükte kaldığı sürece yöre halkının ve bölgenin doğasının rahat, huzur bulamayacağının aktarıldığı dilekçede,  iklim krizi ve ormanlık alanların bu sorundaki anahtar rollerine de dikkat çekilerek, "maden ruhsat alanları da, iklim krizi ile mücadelede en önemli araçlardan birisi olan karbon yutak alanlarının yok olmasına ve bu suretle iklim krizinin derinleşmesine yol açmaktadır. Kamu idarelerinin eşgüdümsüzlüğü ve/veya umursamazlığı gibi sebeplerle, Kartal Dağı’nın maden ruhsatı verilerek madencilik faaliyetlerine açılmış olması, iklim krizi ile mücadelede açık bir uyumsuzluk örneğidir" denildi. Dilekçenin sonunda Kartal Dağı maden arama ve işletme ruhsatlarının iptal edilmesi talebi dile getirildi.

 https://www.evrensel.net/haber/450865/kartal-dagindaki-maden-ruhsatlarina-karsi-dava-acildi-ruhsatlar-oldukca-yore-halkina-huzur-yok

20 Aralık 2021 Pazartesi

Madencilerin Topçam köylülerine yönelik silahlı saldırısı köyde protesto edildi

 



Ekoloji örgütü temsilcileri ve köylüler, Çine'nin Topçam köyünde bir araya gelerek Coşkun ailesine destek verdi, silahla saldıracak kadar pervasızlaşan madenci şirketi protesto etti.

 

Özer AKDEMİR

Aydın ve ülkenin dört bir yanından ekoloji örgütü temsilcileri Çine'ye bağlı Topçam köyünde biraraya geldi. Yaşam savunucuları ile birlikte dağları, suları, fıstık çamları maden şirketleri tarafından yağmalanan köylüler, kendilerine karşı çıkanlara silahla saldıracak kadar pervasızlaşan madenci şirketi ve ona bu cesareti verenleri Çine'nin Topçam köyünde protesto etti. Geçen hafta evinin yakınında eşi ile birlikte Eysim maden şirketi çalışanının silahlı saldırısına uğrayan Ali-Cennet Coşkun çiftinin evinin önünde yapılan protesto eylemine Ege illeri başta olmak üzere ülkenin dört bir yanından yaşam savunucuları katıldı.

 

KÖYLÜLERE JANDARMA VE MUHTAR BASKISI

11 Aralık Cuma günü gerçekleştirilen silahlı saldırıdan şans eseri yara almadan kurtulan Coşkun ailesi günlerdir diken üstünde uyurken, ülkedeki ekoloji örgütlerinin yoğun tepki gösterdiği olay saldırının gerçekleştirildiği köyde protesto edildi. Protesto eylemi için Topçam'da yapılacak eylemin ve basın açıklamasının duyurusu günler öncesinden yapılmaya başlamıştı.

Silahlı saldırının olduğu geceden itibaren olayı kararttıkları gerekçesiyle hakkında suç duyurusunda bulunulan Çine Jandarma yetkilileri, Topçam köylülerinin anlatımlarına göre eylem öncesi de köylülere yönelik baskıyı arttırdı. Basın açıklamasının izinsiz olduğu ve katılınması durumunda jandarmanın müdahale edeceği söylentisini bizzat köy muhtarı ev ev gezerek aktarmış.

Nitekim köye adeta yığınak yapan jandarmayı gören köylülerin tedirginliği gözlerden kaçmadı. Köy meydanına yığılan onlarca jandarma ve köy muhtarının olumsuz tavrı nedeniyle basın açıklaması köy meydanında değil, Coşkun ailesinin evinin önünde yapıldı.

ÇİNE BELEDİYESİ ARACINI NEDEN ÇEKTİ?

Basın açıklaması hazırlıkları sürecinde CHP'li Çine Belediyesi eyleme katılım için köye gitmek isteyenlere bir minibüs tahsis etme sözünü bir gün sonra geri çekti. Çine Belediyesinin bu tavır değişikliğini son derece iyi ilişkiler içinde olduğu maden şirketlerini üzmemek adına mı yoksa başka bir nedenle mi yaptığı belli değil. Buna karşın bir başka CHP'li belediye olan Aydın Efeler Belediyesi Aydın'dan katılmak isteyenlere bir midibüs tahsis etti. Çineli olan Efeler Belediye Başkanı Fatih Atay'ın kendi ilçesinde de özellikle jeotermal ve maden şirketlerinin yol açtığı ciddi çevresel sorunlarla boğuştuğunu da ekleyelim.

COŞKUN AİLESİNİN YALNIZLIĞI

Topçam köylüsü muhtarın ve jandarmanın baskısı olmasa gençlerin eyleme katılımın daha fazla olabileceğini belirtti. Basın açıklamasında söz alan hemen hemen bütün köylüler, muhtarın madencilerden yana tavrının altını özellikle çizdi. Bu baskıya rağmen köye giriş yolunda pankartlarını, dövizlerini açarak kortej oluşturan yaklaşık 90-100 kişi "Madenci şirket Madran'ı terket", "Havama, suyuma, toprağıma dokunma", "Coşkun ailesi yalnız değildir" sloganları ile yürüdüler.

 

Basın açıklamasında konuşan Ali Coşkun ve ailesi aylardır maden şirketi tarafından kendilerine yaşatılan kâbusu ve en son ölümden dönmelerini anlatırken dönüp dolaşıp hep aynı sözcüğü kurdular; "yalnızız"!.. Madran dağının yükseklerinde fıstık çamları ile kaplı birbirine epey mesafeli evlerin ve mahallelerin bulunduğu bir köyde yaşamanın yalnızlığı değildi Coşkun ailesinin yalnızlığı. Burunlarının dibine patlatmalı maden ocağı için izin veren devletin kendilerini yalnız bıraktığını düşünüyorlardı. Çine'nin ve civar köylerin sularının bu madenci şirket tarafından yok edilmesine karşı sessiz kalmalarının yalnızlığını yaşıyorlardı. Nihayetinde köylülerinin de gerek muhtar baskısı, gerek jandarma korkusu ve madende çalışan ailelerin etkisi nedeniyle aylardır süren zulme sessiz kalarak kendilerini yalnız bıraktıklarını söylüyorlardı.

 

"YALNIZ DEĞİLSİNİZ, BİZ VARIZ..."

Topçam köyüne desteğe gelen ekoloji örgütleri ve yurttaşlar ise onlara yalnız olmadıklarını anlatmaya çalıştılar konuşmalarında. Akbelen ormanını korumak için aylardır çadırda nöbet tutan İkizköylü'ler "Yalnız değilsiniz biz buradayız. Bizim muhtar da şirketlerden yana ama biz direniyoruz" dediler.

Yatağan'daki termik santral ve kömür ocağı talanına karşı mücadele eden Yatağan Yeşil Yaşam Derneği de tapu kadastro geçmediği için orman arazisi olan ve bu durumun "Sizin tapunuz bile yok, buralar hazinenin hep" denilerke köylüye karşı kullanılmaya çalışıldığını hatırlatarak, "Bize de aynısını yapmaya çalıştılar ama bizim 100-200 yıllık mezar kayıtlarımız var bu toprakların atalarımızın olduğuna dair" dedi. Kazdağı'ndan madencilik talanına, Denizli'den Büyük Menderes'in korunması mücadelesi yürütenler "Yalnız değilsiniz, biz varız. Doğayı birlikte koruyacağız" dediler. Tire Başköylüler JES firmasını nasıl kararlı bir mücadele ile püskürttüklerini özellikle köyün gençlerine bir ders gibi anlattılar.

 

KAPİTALİZM DAHA NASIL ANLATILABİLİR Kİ?

Konuşmalarda verilen bir örnek kapitalizmin doğa talanını hiçbir söze gerek bırakmadan çok yalın bir halde anlatıyordu. Madencilerin 5-6 yıl önce köye ilk geldiklerinde son derece ılımlı olduklarını, sondaj yaparken içme sularını bile kendilerinin verdiğini anlatan Ali Coşkun, "Şimdi bu maden yüzünden sularımız çekildi. Su kaynağımızın olduğu yerde artık maden ocağı var ve köylülerimiz suyu madenciden rica minnet, hatta parasıyla alıyorlar. Bir de madencilere teşekkür ediyorlar" dedi.

Yolboyu köyünden Erol Tosun, Topçam dağlarının altını üstüne getiren Eysim Şirketi'nin Çine'ye iki kilometre uzaklıktaki işletmesinin köyüne yaşattıklarını "Tozdan, gürültüden kapımızı açamıyoruz. Kendi köyümüzde sığıntı gibi yaşıyoruz" diyerek anlattı.

Eysim şirketinde çalışırken işyerindeki toz nedeniyle silikozis hastası olan ve işten çıkarılan Şenol Girgin ise "Bu hastalığın çaresi yok, bu işletmede çalışan herkes bir gün silikozis olabilir. Buna karşı birlikte direnmekten başkaca yapacağımız birşey yok" dedi.

Aydın Ekoloji ve Yaşam Platformu ile Çine Yaşam Platformu tarafından hazırlanan ortak basın metninde de bölgede maden işletmelerinin yol açtığı sorunlar ve Coşkun ailesinin yaşadıklarına karşı ortak mücadele vurgusu öne çıktı.

https://www.evrensel.net/haber/450699/madencilerin-topcam-koylulerine-yonelik-silahli-saldirisi-koyde-protesto-edildi

19 Aralık 2021 Pazar

Namlunun ucunda yaşamı savunmak (Pazar yazısı)

 



 “... şu anda namluların ucundayız
Barut gibi bakıyor ölüm
Ve biz yaşamı savunmak zorundayız”

                                            Adnan Yücel

 

Geçtiğimiz ağustos ayında, Madran Dağı’nın yamaçlarında çam fıstığı tepeleri ile örtülü Topçam köyünde Ali ve Cennet Coşkun ailesinin konuğu olmuştuk. Öğle vakti Çine’de başlayan yolculuğumuz dağı bir uçtan bir uca kateden koyu gölgeli orman yollarından geçerek ikindi saatlerine kadar sürdü. Epey sarsıcı geçen yolculuğumuzun sonunda Coşkun ailesinin evinin önünde soluklanmak, Cennet ablanın hazırladığı nefis yemekleri yemek bize ne kadar iyi gelmişti.

Oysa hiç keyifleri yoktu ailenin. Nasıl olsun ki; gece gündüz çalışmalarını sürdüren ve daha şimdiden dev gibi bir çukur haline gelen maden işletmesi kelimenin tam anlamıyla burunlarının dibindeydi. Oturduğumuz yere en fazla 60 metre uzaklıktaydı.

Gölgesine sığındığımız asmanın altından kalkıp, hafif bir eğimle yükselen tepeye yürümem iki dakikamı bile almamıştı. Tepede ise maden çukuru ayaklarımın dibinden bir uçurum halinde aşağıya doğru derinleşiyordu. Çukurun dibinde zümrüt yeşili bir su birikintisi görünüyordu!

Bir zamanlar, kozalaklarının içinden lezzetli künarlar fışkıran, dev brokolileri ya da yeşil şapkalı şemsiyeleri andıran fıstık çamlarının bulunduğu tepeye geniş bir yol açmıştı madenciler. Etrafına kocaman kayaların yığıldığı toprak yol ayak bileğine kadar yapışkan bir tozla kaplanmıştı. Yol, maden çukurunun kenarından kıvrılarak dolanıyor, Topçam köy yoluna bağlanıyordu.

"POMPALI TÜFEKLE ATEŞ ETTİ"

Maden işletmesinin bulunduğu tepe ile Coşkun ailesinin kozalaklardan künarları ayırdığı depo dip dibeydi. Yaklaşık bir hafta önce bu deponun yanına istiflenip üstüne naylon gerilen silaj yığınının hemen önünde kurşunlandı Ali ve Cennet Coşkun! Maden şirketinin bakım şefi aracından aldığı pompalı tüfekle gez-göz-arpacık yapıp hedef gözeterek çiftin üzerine ateş etti.

Ali Coşkun saldırıdan bir gün sonra jandarma karakolunda ifade verirken gözü dönmüş şirket çalışanının kendilerine silahı doğrulttuğunda yanındaki şahsın ona engel olmaya çalışması nedeniyle kendilerine saçmaların isabet etmediğini söylüyordu. Başlarının üzerinden geçen saçmalarından sonra korkuyla kendilerini bir kayanın arkasına atabilmişlerdi eşi Cennet’le. Bu arada birkaç el daha ateş etmişti Eysim şirketinde bakım şefi olarak çalışan kişi.

Sonrasında yaşadıkları ise bir korku filmi sahnesini andırıyordu. Jandarma ifadesinden bir iki cümle yazalım: “Uzaklaşmak istediğim sırada ayağım bir taşa takıldı ve düştüm. Ben düşünce yanımda bulunan eşim benim vurulduğumu sanarak bayıldı. Bayılan eşime kendisine gelmesi için müdahale ettim. Eşim ayılmayınca kendisini yaklaşık 15-20 metre bulunduğumuz yerin alt kısmında bulunan annemin evine doğru sürükledim.”

Niye gözü dönmüş bir biçimde Coşkun çiftine ateş etmişti bu kişi? Akşama doğru Coşkun ailesinin hayvanlarına yem için depoladığı silajların üstüne iş makinesi çıkmış, onlar da “Bunları hayvanlarımız yiyor, yapmayın böyle” diye uyarmıştı madencileri. Olay bundan ibaretti ama bunun öncesi de vardı tabii.

COŞKUN AİLESİNİN DİRENİŞİ

Coşkun ailesinin burunlarının dibindeki bu madene karşı aylardır direnmeleri, madenin patlatmalarının nasıl bir çevre katliamı ve can güvenliği açısından tehdit oluşturduğuna dair videolar çekip paylaşmaları, şirketi epey bir rahatsız ediyordu.

Eylül ayındaki ziyaretimizde aile, madendeki patlatma öncesi şirket çalışanları ile yaşadıkları tartışmayı ve kendilerini ölümle tehdit ettiklerini anlatmışlardı kameralarımıza. Bu kayıtları Çepeçevre Yaşam programımızda iki bölüm halinde yayımladık. 8 Eylül ve 15 Eylül 2021 tarihli programların linkini* yazının altına koyacağım.

Bu programların yanı sıra 17 Ağustos tarihli “Çine’de madenci şirket dinamit patlatmak için köylüyü zorla evinden çıkarmak istiyor” başlıklı haberimizde de madencilerin tehditlerine yer vermiştik. Şimdi artık, “öldürmeye tam teşebbüs” iddiasıyla açılan davanın delilleri arasında yer alacaktır bu haber ve görüntüler.

17 Ağustos tarihli haberimizde Cennet Coşkun’un sözlerinden bir bölüm; “Madenin şeflerinden birisi ‘Seni vururum’ diye tehdit ediyor. Diğeri eline siren almış hayvanlarımı uzaklaştırmaya çalışıyor, orada bulunan jandarma sesini çıkartmıyordu.”

Ağustos’ta “Seni vururum” diyen, bir hafta sonraki patlatmanın ardından “Bunlar daha iyi günleriniz. Eşin burada olsaydı vururdum” tehditleri savuran şirket çalışanları dediklerini geçtiğimiz günlerde gerçekleştirmeye çalışmıştı.

HUZUR HAKKI

Tüm bunlar olup biterken jandarmanın tek yaptığı şey ise Coşkun ailesine “Siz de burayı terk edin, zaten arazi ormana aitmiş” telkinlerinde bulunmaktı. Silahlı saldırının yaşandığı gece jandarma, ailenin avukatı Hicran Danışman’ın video kayıtlarına da geçen çırpınışlarına, yazılı ve sözlü olarak verdiği dilekçeye rağmen ne olay yerini incelemiş, ne de şüphelilerde barut izi ve silah aramıştı. Zaten bu nedenlerle jandarmalar hakkında da görevi ihmalden suç duyurusunda bulundu aile.

Buraya kadar yazılanlar size de biraz Kolombiyalı ünlü yazar Gabriel García Márquez’in “Kırmızı Pazartesi” kitabındaki acı öyküyü çağrıştırdı mı? Sonu bu öyküdeki gibi olmamalı ama. Çünkü herkesin işleneceğini bildiği bir cinayete engel ol(a)mamak herkesi katilin suç ortağı yapmaz mı?

Coşkun ailesinin sonuna kadar haklı davalarında, atadan dededen kalan topraklarında huzur içinde yaşamaya hakları yok mu?

MADENCİ TERÖRÜ!

Bir maden şirketi nereden, nasıl ve hangi hakla ailenin evine 60 metre yakınlıkta patlatmalı madencilik yapabilir? Kanunlar, mülki idare, yerel yönetim ve kolluk buna nasıl izin verebilir?

Ailenin yaşamlarını korumak isterken aylardır tehdit edilmesine sesiz kalanlar, maden şirketi çalışanının bu pervasız girişiminde onu cesaretlendirici, azmettirici bir konumda olmazlar mı?

Olayda adı geçen Eysim şirketinin patronu daha bir iki ay önce “Bizi terörist madenci gibi gösteriyorlar” diye sızlanıyordu basına! Terörün sözlük anlamı “korku salma, yıldırma” ise defalarca ölümle tehdit edilen ve en son canlarına kastedilerek silahlı saldırıya uğrayan Coşkun ailesinin üzerinde madenci terörü estirilmiyor mu?

Topçam köyünden bir “Kırmızı Pazartesi” öyküsü çıkmaması hepimizin sorumluluğunda.

Coşkun ailesi, Madran Dağı’ndaki uzak bir köyde, parası ile her şeyi yapabileceğini düşünen şirketin zulmüne karşı, üstelik namlular üzerlerine doğrulmuş ve “Ölüm barut gibi bakarken” doğayı korumaya, yaşamı savunmaya çalışıyorlar. Onları yalnız bırakmayalım...

https://www.evrensel.net/yazi/90019/namlunun-ucunda-yasami-savunmak?utm_source=twitter&utm_medium=twitter_ap&utm_content=2891&utm_campaign=19-12-20218:15

17 Aralık 2021 Cuma

Silahlı saldırıya uğrayan Coşkun ailesi jandarma hakkında suç duyurusunda bulundu

 



Aydın'da yaşayan Coşkun ailesi, Eysim maden işletmesi çalışanlarının silahı saldırısına ilişkin jandarmanın görevlerini ihmal ettiklerini belirterek suç duyurusunda bulundu.

 

Özer AKDEMİR

Aydın Çine'ye bağlı Topçam köyünde yaşayan Ali ve Cennet Coşkun ailesi, evlerinin yakınındaki Eysim adlı şirkete ait maden işletmesi çalışanları tarafından kendilerine yönelik silahlı saldırı olayında jandarma ekiplerinin görevlerini ihmal ettikleri iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Çine Cumhuriyet Başsavcılığı'na verilen şikâyet dilekçesinde jandarmanın olay gecesi ve sonrasında etkin bir soruşturma yürütmedikleri ve delillerin toplanmasında ihmalkâr davrandıkları ileri sürülerek haklarında kamu davası açılması istendi. "İnsan öldürmeye tam teşebbüs" suçlamasının olduğu olayda jandarma ne şüphelilerin el ve giysilerini inceledi ne silahı aradı ne de olay yerini doğru düzgün inceledi.

TÜM TALEPLER REDDEDİLMİŞ

Coşkun ailesinin avukatları Hicran Danışman tarafından verilen şikâyet dilekçesinde 11 Aralık 2021 günü akşam 20.00 sularında, Ali ve Cennet Coşkun'a yapılan silahlı saldırının ardından Ali Coşkun tarafından jandarma yetkililerinin aranarak ihbarda bulunulduğu aktarıldı. Olay yerinde jandarmanın her iki şüphelinin de tespit edildiği yönünde bilgi verdiğinin aktarıldığı dilekçede, "Şüphelilerin el swap örneklerinin alınması, diğer delillerin toplanması yönündeki talebim, talimat olarak algılanmış, jandarma ekibiyle sağlıklı bir diyalog kurma imkanı olmamıştır" ifadelerine yer verildi.

JANDARMADAN COŞKUN AİLESİNİN ŞOKTAKİ KIZINA "ŞOV YAPMA"!

Jandarmanın "Biz burada hukuk mücadelesi vermiyoruz" sözlerinden ne kastettiğinin anlaşılamadığına vurgu yapılan dilekçede, jandarmanın Coşkun ailesinin şok ve panik halindeki kızına da "şov yapma" dediği aktarıldı. Kaçarlarken giysileri toz ve çamur içinde kalan Coşkun ailesinin korku ve panik içinde olduğunun belirtildiği dilekçede, jandarma tutanağında bu hususlara da yer verilmediği dile getirildi. Olay gecesi 01.30'da Çine Jandarma Karakolu'na gidilerek sözlü ve yazılı olarak şüphelilerden swap örneklerinin alınması, suç aletinin ele geçirilmesi için arama ve el koyma işlemlerinin yapılması, olay yeri incelemesinin yapılmasının talep edildiğinin altının çizildiği dilekçede, "Bu işlemler kolluğun ve adli mercilerin resen yapması gereken işlemlerdir. Ancak sözlü ve yazılı talebimize rağmen yapılmamıştır" denildi.

"HİÇBİR DELİLİN TOPLANMAMIŞ OLMASI AÇIKLANAMAZ"

Ortada silahlı saldırı gibi bir iddianın olduğu ve yapılması gereken ilk işin şüphelilerden el swap örneği almak, suç aletini ele geçirmek, olay yerini emniyete alarak sabah gün aydınlandığında metal dedektörü ile olay yeri incelemesi yapmak olması gerektiğinin belirtildiği dilekçede, "Bu işlemler yapılmayacaksa diğer hiçbir işlemin anlamı kalmayacaktır. Nitekim olay bu haliyle delil yetersizliğine evrilecektir. Kasten ya da olası kastla adam öldürmeye tam teşebbüs gibi ağır bir suç karşısında maddi gerçeği ortaya çıkaracak hiçbir delilin toplanmamış olmasının açıklaması olamaz" ifadeleri dikkat çekti.

NE BARUT İZİ ARANMIŞ, NE SİLAH BULUNMUŞ, NE KIYAFETLER İNCELENMİŞ

Silahlı saldırı şüphelisi maden çalışanının olayı tam tersi bir şekilde kendisinin silahlı saldırıya uğradığı biçiminde aktardığı ve maddi gerçeği saptırarak şikayetçi olduğu vurgulanan dilekçede, "Jandarma ekiplerinin bu iddiayı da ciddi bulma ihtimalinde tam karşısında duran Ali Coşkun'un el swap örneklerinin alınması, üzerindeki kıyafetlere el konulması, suç aletini ele geçirmek ve hala namlusunun sıcak olup olmadığını, barut kokup kokmadığını tespit etmek olmalıydı. Jandarma bu işlemi de yapmamıştır" denildi.

Jandarmanın olay gecesi karanlıkta el feneri ile boş fişek kapsülü aramak dışında hiçbir işlem yapmadığının belirtildiği dilekçede, tüm bu iddiaların soruşturularak ilgililer hakkında kamu davası açılması talep edildi.

PAZAR GÜNÜ TOPÇAM'DA BASIN AÇIKLAMASI YAPILACAK

Öte yandan Çine ve Aydın'daki ekoloji örgütleri Coşkun ailesine yönelik silahlı saldırı ve maden işletmelerinin Madran dağında yarattığı tahribatı protesto etmek için 19 Aralık 2021 pazar günü Topçam köyünde basın açıklaması yapacaklarını duyurdu.

https://www.evrensel.net/haber/450492/silahli-saldiriya-ugrayan-coskun-ailesi-jandarma-hakkinda-suc-duyurusunda-bulundu

16 Aralık 2021 Perşembe

Ayvalık'taki demir madeninin çökmesinin üzerinden 5 gün geçti bakanlıktan 'tık' yok!

 



Ayvalık'ta çöken demir madeninden sızan metallerin ve zehirli kimyasalların içme ve sulama suyunu sağlayan Madra Barajına karıştığı ileri sürülürken, maden firması ise iddiaları reddediyor.

 

Özer AKDEMİR

Balıkesir Ayvalık Karaayıt köyü yakınlarında işletilen demir madeninin atıklarını depoladığı pasa sahasının bir yılda ikinci kez çökmesine yönelik tepkiler sürüyor. Köyün altından geçen dereye karışan atıkların içindeki ağır metallerin ve zehirli kimyasalların Ayvalık ve çevresinin içme ve sulama suyunu sağlayan Madra Barajına karıştığı ileri sürülürken, maden firması ise iddiaları reddediyor. Sosyal medyada ve ülke kamuoyunda günlerdir tartışılan konuya dair ise Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığından ise şu ana kadar herhangi bir açıklama yapılmış değil. Ekoloji örgütleri 17 Aralık Cuma günü maden sahası önünde, geniş katılımlı bir basın açıklaması yapacak.

ATIK SAHASI BU YIL İKİNCİ KEZ ÇÖKTÜ

Bilfer Madencilik Şirketi tarafından yaklaşık 12 yıldır işletilen Ayazmant Demir Madeninin zenginleştirme tesisi atık döküm sahasında 12 Aralık Pazar günü meydana gelen göçük, bu yılın başında bir kez daha yaşanmıştı. Yağışların etkisi sonucu kayganlaşan atıklar 2021 Ocak ayında meydana gelen çökmenin ardından önlerine konuşan beton blokları devirerek atık sahasına 5 metre uzaklıkta akan Bektaş deresine ve Karaayıt Köyünün mera alanına karışmıştı. Ayvalık Tabiat Platformu çökmenin ardından derenin sularının hala çamurlu aktığını ve doğrudan Madra Barajına karıştığını aktarırken, Bilfer şirketi müdürü ise akan suyun yağmur suyu olduğunu ve hiçbir tehlike bulunmadığını ileri sürdü. Tabiat platformu birkaç gündür yağan yağmurlarla pasaların sularının dereye akışının hızlandığını dile getirdi.

 

Fotoğraf: Ayvalık Belediyesi

ALANI TEMİZLEME ÇALIŞMASI İŞE YARAMIYOR

Şirket çökmenin ardından bölgede yaptığı çalışmada, iş makineleri ile alanı temizlemeye ve çevreye yayılan atıkları toparlamaya çalışsa da Ayvalık Tabiat Platformu bunun pek başarılı olamadığı görüşünde. Olayla ilgili güncel gelişmeleri sorduğumuz platform üyeleri, göçükle yerinden kayan beton blokların tekrar yerlerine çekilmeye çalışıldığını, ancak bazıları kırılan, bazıları çatlayan blokların bu nedenle bir set oluşturacak şekilde düzenli sıralanamadığını aktardılar. Öte yandan hem madenin, hem de zenginleştirme tesisinin çalışmalarına ara verilmeden devam ettiği de dile getiriliyor.

ŞİRKET YETKİLİLERİNE GÖRE HİÇBİR SIKINTI YOK!

Atık deposundaki çökmeyle ilgili şirket yetkilileri ise başka türlü açıklamalar yapıyorlar. Şirket yetkilileri olayın göçük değil, bölgede biriken suyu tahliye etmeye çalışan iş makinelerinin beton blokları kaydırması yüzünden olduğunu ileri sürerek, dereye herhangi bir atık karışmadığını, dereden numune alındığını söylüyorlar. Yaşam savunucularının kendilerine karşı sosyal medyada olumsuz çalışma yaptıklarını ileri sürerken, "Bu bir felakettir. Yaşamımız tehlike altında. Numuneler aldık, gerekli şikayetleri yaptık. Sözün bittiği yerdeyiz" diye açıklama yapan Ayvalık Belediye Başkanı Mesut Ergin'i de 'yalancılıkla' suçluyorlar. Atık sahasındaki çökmenin hemen ardından Ayvalık Belediyesi Balıkesir Çevre İl Müdürlüğü'ne ihbarda bulunmuş, ayrıca sahadan numuneler alarak incelemeye gönderdiğini açıklamıştı. Belediyenin açıklamasına "yalan söylüyorsunuz" diye karşılık veren işletme müdürü Veli Demir ise belediyeye analiz sonuçlarının açıklanmasını istedi.

 

MADENİN ÖNÜNDE BASIN AÇIKLAMASI YAPILACAK

Ayvalık Tabiat Platformu üyeleri olayın duyulmasının ardından ülke kamuoyunda ve ekoloji örgütleri içerisinde geniş yankı bulmasının olumlu bir gelişme olduğunu belirtiyor. Ekoloji örgütlerinin öncülüğünde birkaç gündür sosyal medyada yapılan ve yüz binlerce kişiye ulaşan kampanya ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum'dan konuya dair açıklama yapılması isteniyor. Üç gündür Twitter'de en çok tartışılan konular arasında ilk onda yer alan bu kampanyaya rağmen Bakanlıktan şu ana kadar herhangi bir açıklama gelmedi. Öte yandan bölgedeki ekoloji örgütleri olayın takipçisi olacaklarını belirterek, 17 Aralık Cuma günü (yarın) maden sahası önünde, geniş katılımlı bir basın açıklaması yapacaklarını duyurdu.

BALIKESİR BAROSU: OLAY ÇEVRE FEKALETİNİN HABERCİSİ OLABİLİR

Balıkesir Barosu da olayla ilgili yazılı bir açıklamada yaparak yaşanılan durumun bölgemizdeki tarımsal faaliyeti, karadaki tatlı sular ile denizdeki canlı yaşamını, aynı zamanda çevredeki faunayı derinden etkileyecek bir çevre felaketinin habercisi olabileceğini dile getirdi. Baro açıklamasında, tehlikenin bir an önce önünün alınması için yetkili kişi ve kurumları derhal göreve çağırdı.

https://www.evrensel.net/haber/450372/ayvaliktaki-demir-madeninin-cokmesinin-uzerinden-5-gun-gecti-bakanliktan-tik-yok

15 Aralık 2021 Çarşamba

ÇEPEÇEVRE YAŞAM / Caferbey köylüleri çöp tesisine karşı 2. bölüm




 #ÇepeçevreYaşam şimdi yayında Oynat işareti Salihli Caferbey'de kurulmak istenen çöp tesisine karşı halkın verdiği yaşam mücadelesi

Danıştay Hacıbektaş Karaburç'taki taş ocağının iptali kararına itirazı reddetti

 



Danıştay kararını sevinçle karşılayan Karaburç köylüleri, "Şirket artık köyümüzde hiçbir şekilde faaliyette bulunamaz" dedi.

 

Özer AKDEMİR
İzmir

Danıştaydan Nevşehir'e bağlı Hacıbektaş İlçesi Karaburç köylülerini sevindiren mahkeme kararı geldi. Danıştay 6. Dairesi köy yakınlarında işletilen moloz bazalt ocağına Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından verilen ÇED Raporunun iptali ve faaliyetin durdurulmasına hükmeden yerel mahkemenin kararına yapılan itirazı reddetti. Böylece Karaburç köylülerinin aylardır mücadele verdiği taş/bazalt ocağı ile ilgili hukuki süreç köylülerin zaferi ile sonuçlandı.  

ŞİRKET KARABURÇ'UN YAŞAM KAYNAĞI OLAN KAYALARI YOK EDECEKTİ

Develi Madencilik adlı şirket tarafından Hacıbektaş'a bağlı Karaburç ve Karaburna köyleri arasında işletilen taş/bazalt madenine verilen "ÇED Gerekli Değildir" kararına karşı her iki köyde de köylüler tarafından dava açılmıştı. Köylüler dava dilekçelerinde ÇED alanı ile ruhsat alanının uyuşmadığı, proje alternatiflerinin ele alınmadığı, proje alanına en yakın yerleşim yerinin 950 metre olduğuna ilişkin tespitin gerçeğe aykırı olduğu, ÇED mevkii bilgilerinin çeliştiği, proje tanıtım dosyasında işaret edilen kurum görüşlerinin alınmadığı, bilimsellikten uzak tespitlerde bulunulduğu, proje ile ilgili jeolojik verilerin tamamen kitabi genel jeoloji ve coğrafya bilgisinden ibaret olduğu, proje alanı ve çevresinin flora ve fauna açısından çok zengin olduğu, proje ile hayvancılığın zarar göreceği, köyün doğal mimarisinin yok edileceğini gibi gerekçeler ileri sürmüşlerdi.


YEREL MAHKEME KIRSAL YAŞAMIN ÖNEMİNE DİKKAT ÇEKMİŞTİ

Dava sürecinde yapılan bilirkişi keşiflerinde de köylülerin bu endişelerini haklı bulan raporlar verilmişti. Bu raporları hükme esas alınabilecek nitelikte bulan Kayseri 1. İdare Mahkemesi 9 Temmuz 2021 tarihinde oybirliği ile aldığı kararında ÇED Raporu’nun iptaline ve maden şirketinin faaliyetlerinin durdurulmasına hükmetmişti. Hızlı endüstrileşmeye bağlı olarak kırsal yaşamın terk edilmesine vurgu yapan mahkeme kent yaşamındaki yoğunlaşmanın çevre ve doğa üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çektiği kararında; "çevrede olumsuz etkiler ortaya çıktıktan sonra yapılan müdahaleler yetersiz kalmakta, beraberinde büyük çevre sorunları ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple gelecekte çevreye yönelik oluşabilecek olumsuz etkilerin ortadan kaldırması ya da en aza indirilmesi için çevresel etki değerlendirmesinin kapsamlı ve her ihtimali göz önünde bulundurularak yapılması gerekmektedir" ifadelerine yer vermişti.

"MADEN ŞİRKETİ ARTIK KÖYÜMÜZDE HİÇBİR ŞEKİLDE ÇALIŞAMAYACAK"

Yerel mahkemenin kararını Danıştay'da temyiz eden Nevşehir Valiliği ve Develi Şirketi'nin taleplerini reddeden Danıştay 6. Dairesi de oy birliği ile aldığı kararında “Kayseri 1. İdare Mahkemesince verilen karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir sebep bulunmadığını" belirtti. Kararı bir "hukuk zaferi" olarak niteleyen Karaburç Köyü Doğayı Koruma ve Geliştirme Platformu tarafından yapılan açıklamada "Mahkeme sürecimiz böylelikle kesin ve net bir şekilde zaferle sonuçlanmıştır. Maden şirketi artık köyümüz sınırları içerisinde hiçbir şekilde çalışamayacaktır" denildi. Karaburç köylülerini sevindiren bu mahkeme kararının komşu Karaburna köyünün davası içinde verilmesi bekleniyor. Karaburna köylüleri de madene karşı dava açmışlar, doğru düzgün duyurusu dahi yapılmayan ÇED raporu ile ilgili dava açma süresi geçirildi gerekçesiyle mahkeme davayı reddetmişti. Faaliyetle ilgili duyuruların usulüne uygun yapılmadığı belirten Karaburna köylüleri bu kararı temyize taşımışlardı. Mahkeme davada henüz karar vermedi.

https://www.evrensel.net/haber/450254/danistay-hacibektas-karaburctaki-tas-ocaginin-iptali-kararina-itirazi-reddetti

İklim değişikliği tarımı vuruyor: Gıda fiyatlarında sıçrama uyarısı!

  01 Haziran 2023 07:00 Dr. Oğuz Tutal'ın araştırmasına göre Türkiye için en büyük tehlike kuraklık ve aşırı sıcaklar... Araştırma g...