30 Aralık 2016 Cuma

2016’da ekolojinin zaferleri_Devin Bahçeci_Birgün


30.12.2016 11:42 
Son bir yılda çok sayıda olumsuz gelişmeye karşı umudumuzu korumamıza en çok sebep olan konuların başında ekoloji alanındaki mücadeleler ve kazanımları geliyor

 2016’da ekolojinin zaferleri
DEVİN BAHÇECİ
2016 için ne kadar kötü geçtiğine dair itirazımız yok. Ancak bütün karamsar tablo içinde ekoloji mücadeleleri ve bu mücadelelerin getirdiği kimi kazanımlar daha yaşanabilir bir dünya için umut sağladı. İite o mücadeleler, bir araya gelişler ve kazanımlar:

1 Yeşil Artvin Derneği-Cerattepe Direnişi
Artvin şehir merkezinin tepesinde bulunan Cerattepe’de açılmak istenen bakır madenine karşı yurttaşların Yeşil Artvin Derneği öncülüğünde yeşil ve yaşam için başlattığı kitlesel direniş ülkenin önemli ekolojik direnişleri arasındaki yerini aldı.

2 Aliağa – Fosil Yakıtlardan Kurtul İnisiyatifi
Dünya çapında 13 farklı ülkede 4-5 Mayıs 2016 tarihleri arasında düzenlenen eylemlerin son halkası olarak, dünyanın üçüncü en büyük kömür tehdidi olan Türkiye’de, kömürün sanayi ve enerji üretiminde yoğun olarak kullanıldığı Aliağa’da 15 Mayıs 2015’te düzenlendi. Türkiye’nin dört bir yanından, otobüslerle, bisikletlerle gelen 2 bin kişi, Aliağa’nın fosil yakıt ve kömür kaynaklı pisliğinin döküldüğü, curuf dağında bir araya geldi. 80 kurumun oluşturduğu Fosil Yakıt Karşıtı İnisiyatif kapsamında bir araya gelen insanlar hep bir ağızdan kömüre dur dedi. Türkiye’nin dört bir yanından katılımın olduğu eyleme 100’den fazla sivil toplum örğütü destek verdi.
Türkiye’de başta yapılması planlanan 71 kömürlü termik santral olmak üzere tüm kirli fosil yakıt projelerine karşı bir araya gelen yurttaşlar ve sivil toplum kuruluşları, Fosil Yakıt Karşıtı İnisiyatifi kurarak ortak mücadele kararı aldı.

3 DOSAB Termik Santralına Hayır Platformu
Bursa şehrinin merkezinde günde 1200 ton kömürün yakmayı hedefleyen termik santral projesine karşı Bursa kenti ayaklanmış, projeye karşı meslek odaları, sağlık meslek örgütleri, sendikalar ve sivil toplum kuruluşlarının oluşturduğu DOSAB Termik Santralı’na Hayır Platformu kurulmuştu.

Fosil Yakıt Karşıtı İnisiyatif’in de üyesi olan DOSAB Termik Santralı’na Hayır Platformu, 2.5 yıldır verdiği haklı mücadelede kazanım elde etmişti. Proje’nin Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) Raporu 23 Mayıs 2016’da iptal edildi.

DOSAB Termik Santralı için elde edilen kazanım yeni ÇED süreci ile bozuldu. Şimdi yeniden mücadele gündemde.
4 Aliağa’da termikten geri adım
1. Derece SİT alanı olan Kyme Antik Kenti’nin üzerine yapılmak istenilen SOCAR STEP projesi, Greenpeace Akdeniz, Bankwatch ve Banktrack gibi kuruluşlar ile yerel hareketler ve uluslararası kuruluşların işbirliği ile yaptığı mücadele sonucunda iptal edildi.

5 Fosil yakıtlardan geri çekilen fon ikiye katlandı
Küresel iklim hareketi ve sivil toplum kuruluşları, fosil yakıt projelerine ve fosil yakıt şirketlerine aktarılan fonları engellemek için 2015 yılından itibaren fon kuruluşlarının ilgili yatırımlarını geri çekmesi için mücadele ediyor.
2016 yılında “yatırımlarını geri çekme” konusunda da önemli gelişmeler yaşandı. 2016 yılında fosil yakıtlardan çekilen yatırımlar 5 trilyon dolara ulaşarak ikiye katlandı. Küresel çapta fonları fosil yakıtlardan geri çekme taahhütleri, aralarında toplam 5 trilyon ABD doları yöneten, 77 ülkeye yayılmış 688 kuruma erişti. Katılımını yeni ilan eden kayda değer kurumlar, Dublin Trinity College, Britanya’da 16 üniversite, Kuzey Amerika İslam Cemiyeti, Amerikan Kamu Sağlığı Kurumu ve daha birçoğunu içeriyor.

28 Aralık 2016 Çarşamba

İzmir’de kent suçuna karşı ortak mücadele

İzmir’de kent suçuna karşı ortak mücadele

  
 28 Aralık 2016 12:34
     
İzmirlilerin Kültürpark ve Basmane Çukuru için mücadelesi sürüyor.
Özer AKDEMİR
İzmir
İzmirlilerin Kültürpark’ı ve hemen yanı başındaki ‘Basmane Çukur’ denilen eski garaj alanını koruma mücadelesi sürüyor. Kentin çeşitli yerlerine kurulan imza masalarında İzmirlilerin her iki projeye karşı tepkileri İzmir Büyükşehir Belediyesine (İBB) iletilecek. Kentliler, eş  zamanlı olarak gündeme getirilen her iki proje ile İzmir'in en önemli kamusal alanı sayılan Kültürpark’ın ve onun bir parçası olan eski garaj alanının rant çevrelerine kurban gitmesini önlenmeye çalışıyor.
KÜLTÜRPARK’A RANT PROJESİ
Kentin ortasında kalan tarihi ve doğal SİT statüleri bulunan Kültürpark, geçtiğimiz Mayıs ayında yeni bir proje ile gündeme geldi. İzmir halkının görüşlerinin alındığı ileri sürülerek başlatılan tanıtım kampanyasından İzmir halkının ve meslek örgütlerinin çok büyük bir bölümünün haberi dahi olmadı. Proje tanıtım dosyası ile ilgili görüş ve önerilerini İBB’ye sunan meslek örgütleri ve çeşitli derneklerin bu çabaları herhangi bir karşılık bulmadı. Kültürpark’ın göz göre göre betonlaşmaya açılmasına ve rant çevrelerinin çıkarları doğrultusunda şekillenmesine karşı oluşturulan çeşitli platformlar yaptıkları eylem ve etkinliklerle seslerini duyurmaya çalışıyorlar.
Görüntünün olası içeriği: ağaç, gökyüzü, açık hava, su ve doğa
PROJE ÇEKİLSİN
‘Kültürpark’a Dokunma’ adlı sosyal medya hesabı ile başlayan tepkiler bir süre sonra birçok meslek örgütü, dernek ve ekoloji örgütünün bir araya gelip Kültürpark Platformu’nu oluşturulması ile daha örgütlü bir şekilde devam etti. Proje ile ilgili sadece eleştiri değil öneri de getiren Kültürpark Platformu bugünlerde kentin çeşitli yerlerinde açtığı imza masaları ile Kültürpark’ın korunması mücadelesini sürdürüyor. İBB’ye yönelik başlatılan imza kampanyasında tarihi sit özelliği nedeniyle yeni yapılaşma önerisinin Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na aykırı olduğu belirtilerek; “Katılımcı süreçler gerçek anlamda işletilerek, ortak akıl ile Kültürpark’ın doğal, tarihi, kültürel ve sosyal yapısını, daha sürdürülebilir uygulamalarla gelecek nesillere taşımak için projenin Koruma Kurulu’ndan çekilmesini talep ediyoruz” denildi.
Otomatik alternatif metin yok.
KORUMA KURULU KARARINI YENİ YILA ERTELEDİ
Kültürpark’ın SİT statüleri ve yeni projenin buna etkileri ile ilgili geçtiğimiz günlerde toplanan İzmir 1 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu (KTVKK) projenin daha detaylı incelenmesini kararlaştırdı. KTVKK, Kültürpark kararını bu nedenle 2017 tarihine erteledi. Kurula katılan Şehir Plancıları Odası ve Mimarlar Odası İzmir Şubelerinin projeye dönük önemli eleştirileri vardı. Kültürpark bugünkü halini 25 yıl önce bir yarışma sonrası almıştı. 25 yıl önceki projenin de yaşama geçirilirken Koruma Amaçlı İmar Planı hazırlanmadan yapıldığı, 25 yıl önce yapılan bu hatanın tekrarlanmaması gerektiği en önemli eleştirilerden birisi. Şehir Plancıları Odası İzmir şubesi geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada projenin yasaya aykırı olduğuna dikkat çekerek, Kültürpark alanına ilişkin hazırlanan projenin koruma-kullanma dengesi ve yoğun kent dokusunun içinde tek kalan kent parkı niteliğinin de dikkate alınarak gelecek nesillere mümkün olan en yeşil haliyle bırakmak gerektiğinin altını çizdi.
İBB'YE KENT SUÇUNA ORTAK OLMA ÇAĞRISI

Öte yandan, Kültürpark projesi ile eş zamanlı gündeme getirilen Basmane Çukuru’na Folkart gökdelenleri projesine dönük tepkilerde İzmirlilerin imzaları ile İBB’ye iletiliyor. ÇED süreci başlayan projenin hukuka, imar mevzuatına, kamu yararına, şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına aykırı olduğu dile getirilen imza metninde, İBB’nin bu kent suçuna ortak olmaması ve hizmet birimlerinin bu yapılara taşınması kararından dönülmesi istendi.

Çeşme kıyılarından felaket manzaraları

Çeşme kıyılarından felaket manzaraları
Özer AKDEMİR
  
 28 Aralık 2016 12:38
     
İzmir Çeşme açıklarında karaya oturan geminin neden olduğu petrol sızıntısı kıyıya ulaştı.
Çeşme Ildırı açıklarında karaya oturan bir gemiden sızan petrolün yol açtığı çevre felaketi Çeşme kıyılarına ulaştı. Çeşme Paşalimanı kıyılarında süren temizlik çalışmalarından yansıyan fotoğraflar kirliliğin boyutlarını gözler önüne seriyor.
Geçtiğimiz Pazar günü Ildırı açıklarında karaya oturan Panama bandıralı Lady Tuna adlı gemiden tonlarca petrol denize sızmıştı. Orkinos çiftliklerinden aldığı balıkları gümrüklemeye götürürken kayalıklara oturan gemiden sızan petrol, rüzgarın da etkisiyle Çeşme sahillerine vurdu.
Ülkenin en önemli turizm beldelerinden Çeşme sahillerini bir anda siyaha boyayan petrolün temizlenmesi için başlatılan çalışmalar sürerken, kirliliğin deniz ve kıyı ekosistemine önemli zararlar vereceği tahmin ediliyor.

EGEÇEP bileşeni ekoloji örgütleri konuyla ilgili Çeşme Kaymakamlığına ve İl Çevre Müdürlüğü'ne dilekçe vererek kazanın ve etkilerinin araştırılmasını isteyecek. Paşa limanı kıyılarında özel giysili ekiplerce sürdürülen temizlik çalışmalarından yansıyan fotoğraflar kazanın Çeşme kıyılarından yol açtığı çevre kirliliğini açıkça ortaya koyuyor. (İzmir/EVRENSEL)

26 Aralık 2016 Pazartesi

Yaban hayatını ‘sehven’ cümlesi kurtardı


Yaban hayatını ‘sehven’ cümlesi kurtardı
  
 26 Aralık 2016 04:20
     
Mermer ocağına verilen 'ÇED gerekli değildir' kararı, bir kurumun 'Görüşümüz sehven olumlu yazıldı' demesi üzerine iptal edildi.
Özer AKDEMİR
İzmir
Antalya 1. İdare Mahkemesi, çevre davaları açısından ilginç bir karara imza attı. Antalya Gündoğmuş İlçesi Pembelik Mahallesi yakınlarına yapılmak istenen mermer ocağına verilen ÇED gerekli değildir kararını, bir kurumun “görüşümüz sehven olumlu yazıldı” demesi üzerine iptal etti.
Görüntünün olası içeriği: yazı
TÜM KURUMLAR ‘OLUMLU’DEDİ ANCAK...
Antalya Valiliği’nin Gaziler Maden Taş İnşaat Ltd. Şti tarafından yapılmak istenen mermer işletmesine verdiği “ÇED Gerekli Değildir” kararı bir grup yurttaş tarafından iptal istemiyle yargıya taşındı. Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü mermer işletmesi ile ilgili, Orman Bölge Müdürlüğü, Karayolları 13. Bölge Müdürlüğü, Orman ve Su İşleri Bakanlığı Bölge Müdürlüğü, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Gündoğmuş Belediyesi, Antalya Halk Sağlığı Müdürlüğü gibi birçok kurumdan görüş istedi. Tüm kurum görüşlerinin olumlu gelmesinin ardından da Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü işletme için ÇED gerekli değildir raporu verdi.
SEHVEN ‘OLUMLU’ YAZDIK
Fakat 6. Bölge Müdürlüğü Haziran 2015 tarihinde verdiği olumlu görüşün “sehven” olumlu yazıldığını, oysa kurumun görüşünün “olumsuz” olduğunu bildirdi. Projeye bu “sehven” yapılan yanlışın ardından ÇED gerekli değildir kararı verilmesi nedeniyle bu durumu Çevre ve Şehircilik Bakanlığına ileten ve görüş soran Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne Bakanlıktan ilginç bir yanıt geldi. Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün işletme ile ilgili “madencilik faaliyeti yaban hayatı gelişim sahasına olumsuz etki yapacak” görüşüne dikkat çeken, buna karşın dosyaya yanıltıcı-yanlış bilgi sunulmadığının altını çizen bakanlık, ÇED gerekli değildir kararının geçerliliğini koruduğunu belirtti.
ÇED GEREKLİ AMA YETERLİ DEĞİL

Bakanlık bu cümlesinin ardından şimdiye kadar çok da görülmeyen bir uygulamaya imza attı. ÇED gerekli değildir kararının bir proje için gerekli ama yeterli olmadığını dile getiren Bakanlık, kendilerine “sehven olur dedik, asıl görüşümüz olumsuz” diyen Orman ve Su İşleri Bakanlığı 6. Bölge Müdürlüğünün görüşü doğrultusunda işlem yapılması gerektiğini belirtti. Mermercilik projesine Bakanlıktan izin çıkmadığı anlamına gelen bu görüşe atıfta bulunan Antalya 1. İdare Mahkemesi, ÇED gerekli değildir kararının hukuka uygun olmadığına hükmetti. Bu, bir yönüyle hatalı bir şekilde izin verilen mermercilik faaliyetinin durdurulması anlamına gelirken, diğer taraftan ise yaban hayatı için çok büyük bir tehdidi de sona erdirdi.

İzmir'de hastane bahçesinde donarak öldü

İzmir'de hastane bahçesinde donarak öldü
  
 09 Aralık 2016 11:34
     
İzmir'in göbeğinde, bir hastanenin bahçesinde evsiz olduğu tahmin edilen bir kişi donarak yaşamını yitirdi.
Özer AKDEMİR
İzmir
İzmir'de Tepecik Göğüs Hastalıkları Hastanesi bahçesinde bir ağaca yaslanmış vaziyette bulunan 35-40 yaşlarındaki vatandaşın öldüğü anlaşıldı.
Her gün yüzlerce İzmirlinin kullandığı otobüs duraklarının hemen arkasındaki hastane bahçesinde bir ağaca yaslanmış şekilde duran vatandaşın öldüğü hastane özel güvenliği tarafından fark edildi. 35-40 yaşlarında olduğu tahmin edilen ve morardığı gözlenen şahsın ölüm nedeni ve ne kadar zamandır orada durduğu ise yapılan incelemelerden sonra belli olacak.
Sabahın erken saatlerinde fark edilen olay sonrası cesette inceleme yapması için uzun süre savcı beklenirken, açıkta olan cesedin üzerine hastane çarşafları örtüldü.
 
MESCİT NEDEN KİLİTLİ?
Hastane bahçesinde çalışan işçiler akşamları çok sayıda evsiz ve madde bağımlısı vatandaşın hastanenin bahçesinde sabahladığını söyledi.
Hastane mescidinin "Kirleniyor" gerekçesiyle geceleri kapalı tutulduğunu, evsizlerin de bu yüzden bahçede sabahladığını söyleyen temizlik işçilerden birisi şöyle konuştu: "Geçenki yoğun yağışta gördüm, bir tane vatandaş üzerine muşamba çekerek yağıştan korunmaya çalışıyordu. Muhtemelen madde kullanmış olabilir çünkü saatlerce o suyun içinde kaldı. Birisi de, ben gece bahçe sularken ağacın altındaymış görmedim. Kasıtlı ıslattın beni diye uzun süre tartıştık".

Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi bahçesinde geçtiğimiz haftalarda da 55 yaşındaki Cemil Akın adlı bir yurttaşın cesedi bank üzerinde bulunmuştu.

25 Aralık 2016 Pazar

‘OHAL, 15 Temmuz’dan önce başlamıştı’

‘OHAL, 15 Temmuz’dan önce başlamıştı’

  
 25 Aralık 2016 18:44
     
İzmir’de işçi ve emekçiler, ‘OHAL ve KHK’ler ile Türkiye nereye gidiyor?’ başlıklı panelde bir araya geldi.
İzmir’de Bornova Emek ve Demokrasi Güçleri, “OHAL ve KHK’ler ile Türkiye nereye gidiyor?” başlıklı panel düzenledi. Tepekule Kongre ve Sanat Merkezinde önceki gün yapılan panele konuşmacı olarak Eğitim Sen Genel Başkanı Kamuran Karaca, Prof. Ayşen Uysal ve Evrensel muhabiri Özer Akdemir katıldı. Panelde ilk sözü Prof. Dr. Ayşen Uysal aldı. OHAL uygulamalarının 22 Temmuz öncesinde yaşanmaya başladığına vurgu yapan Uysal, “Mart ayında çıkan İç Güvenlik Yasası sonucunda  OHAL uygulamalarıyla  yaşamaya başladık. Cizre, Sur, Şırnak yok edilirken biz OHAL altında yaşıyorduk. Darbe de buna bir kılıf oldu” dedi. Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanının darbe günü halkı sokağa çağırdığını hatırlatan Uysal, “Daha önceki açıklamalarında ‘Hak aramak sokakta olmaz’ demişlerdi ama darbe günü halkı sokağa çağırdılar. 15 Temmuz’la birlikte birkaç şey değişti. Özellikle sokağın eli değiştiriliyor. Sokağın müdavimi olan sol ve Kürt hareketiydi. Bunu daralttılar, engellediler ama 15 Temmuz’da gördük bizim adım atamadığımız yerlerde eylemler yapıldı, polis kolaylaştırıcı oldu. Bu sadece mekan değişikliği değil siyasal değişikliğin de bir göstergedir. Sokağın siyaseti değişmiş anlamına gelir. Otoriterleşmenin sokaktan geçtiği bir dönemden geçiyoruz” şeklinde konuştu.
Eğitim Sen Genel Başkanı Kamuran Karaca da, OHAL uygulamalarının 15 Temmuz öncesinde başladığı görüşüne katıldı. Karaca, “Kamusal alanda tasfiyeler, Kürt sorununda demokratik çözüm yollarının engellenmesi ve emek mücadelesinde yeni hakları bırakın elimizdeki hakları bile almaya başlayan süreçti ve bugüne geldi” dedi. KHK’lerin en çok kamusal alana yöneldiğini söyleyen Karaca, “Eğitim Sen ve KESK’in verdiği mücadele ile açığa alınan eğitim emekçisi arkadaşlarımız görevine geri döndü. İhraç edilen arkadaşlarımız da görevine dönene kadar mücadelemiz sürecek. Bizi hedef haline getirip örgütlülüğümüzü bitirmelerine izin vermeyeceğiz” diye konuştu.
Görüntünün olası içeriği: 3 kişi, iç mekan
‘GAZETECİLİK YAPMAYA DEVAM EDECEĞİZ’
Evrensel muhabiri Özer Akdemir de, ülkede bağımsız medya kuruluşunun neredeyse kalmadığını söyleyerek, “Gazetecilerin halka karşı sorumluluğu patrondan, iktidardan ve otoriteden daha önemlidir. Halka gerçekleri anlatması lazım ama ülkemizdeki durum maalesef bu şekilde değil” dedi. Darbeden sonra kamuya yönelik tasfiyelerle birlikte basın alanında da tasfiyelerin yaşandığına dikkat çeken Akdemir, “Gazetecileri hapsediyorlar, işsiz bırakıyorlar. Dün Aydın Engin ölüm tehdidi aldı.Tehditler ile yeniden gazeteci ölümleri başlayabilir” diye uyardı.

Akdemir, “Her dönem gazetecilere baskı yapıldı ama susturamadılar. Biz gazetecilik yapmaya, iktidarın görmek istemediklerini göstermeye devam edeceğiz” diye devam etti. OHAL’le birlikte saldırıların her alana yöneldiğinin altını çizen Akdemir, 80. Maddede yapılan değişiklikler ile doğanın, yaşamın ve geleceğin yok edilmesinin önündeki engellerin kaldırıldığını hatırlattı. Panel soru cevap kısmıyla son buldu. (İzmir/EVRENSEL)

24 Aralık 2016 Cumartesi

ÇEPEÇEVRE YAŞAM_Okul Bahçesine Yüksek Gerilim_24 aralık 2016

Photo published for Çepeçevre Yaşam, yayınına Evrensel WebTV'de devam ediyor
Çepeçevre Yaşam bu hafta, Manisa’nın Turgutlu ilçesindeki Sabiha Erturgut İlköğretim Okulu’nun bahçesinde çocukların oyun oynadığı teneffüse çıktığı bahçedeki yüksek gerilim hattını konu aldı. Çocukların çevresinde oyun oynadığı okul bahçesinin tam ortasındaki yüksek gerilim hattı direği 34 bin 500 volt elektrik taşıyor! Çocuklar üzerinde ölüm tehlikesi yazan direğin altında oyun oynuyorlar! 
Haber: 

Çepeçevre Yaşam: 

Kaz Dağı’nın kalbine termik santral!

Kaz Dağı’nın kalbine termik santral!

  
 24 Aralık 2016 04:36
     
Yıllardır termik santrallerin yarattığı hava kirliliği ile boğuşan Çanakkale’deki Yenice Çırpılar Termik Santrali, adeta bölgenin ölüm fermanı!
Özer AKDEMİR
İzmir
Kaz Dağı’nın kalbine yeni bir termik santral yapılıyor. Yıllardır termik santrallerin yarattığı hava kirliliği ile boğuşan Çanakkale’nin Çan ilçesine 25, Edremit Körfezi’ne kuş uçuşu 20 kilometre uzaklıktaki Yenice Çırpılar Termik Santrali, konumu itibariyle hem körfezin hem Kaz Dağı’nın adeta ölüm fermanı!
Çanakkale’ye 85, Yenice ilçesine 11 kilometre uzaklıkta bulunan termik santral, adını aldığı Çırpılar köyüne sadece 500 metre mesafede! Santral alanının 740 metre kuzeybatısında Kovancı, 3 bin 200 metre doğusunda Boynanlar köyleri yer almakta. Santralin kül depolama sahasının kuş uçuşu yaklaşık 1600 m güneydoğusunda Suuçtu köyü, 1400 m güneybatısında Öğmen köyü yer alıyor. 
Taşzemin AŞ adlı şirket tarafından kurulacak olan termik santral saatte 455 ton yerli linyit yakacak. Yıllık linyit tüketiminin yaklaşık 3.5 milyon ton/yıl olacağı öngörülen tesiste, 25 yıllık faaliyet süreci boyunca toplam 88 milyon ton kömür tüketimi gerçekleşecek. Santralin ömrünün yarısı miktarında kömür kullanılacak tesiste, zamanla yeni kömür sahaları ya da ithal kömürle ihtiyacın giderileceğini gösteriyor.

TARIMI BİTİREBİLİR
Termik santral çevresindeki köylülerin ana geçim kaynakları tarım. Yenice ilçesindeki 11 bin ailenin çok büyük bir bölümü tarım ve hayvancılıkla geçimlerini sağlamakta. Özellikle salçalık biber üretimi ve mısır üretimi en yaygın yetiştirilen tarımsal ürünlerden. 286 bin 66 dekar olan ekilen arazinin, 70 bin dekarı da çayır ve mera alanı.
Kaz Dağı’nın kuzeyinde kurulması planlanan termik santral, meydana getireceği hava ve su kirliliğinin yanı sıra oluşturacağı 6 milyon 356 bin metreküplük devasa kül depolama alanı nedeniyle yöredeki tarımsal üretimi ve canlı yaşamını tehdit ediyor. 
Termik santral projesinde 27.7 hektarlık alanın orman sayılan alanlardan olduğu görülürken, Çanakkale Orman Bölge Müdürlüğünün, kül barajı olarak planlanan 3.7 hektarlık alana, verimli ormanlık alan olduğu, sosyal ve çevresel sorunlar yaratacağı gerekçesiyle izin vermemesi üzerine bu alan projeden çıkarılmış. Yine termik santralin doğu sınırında ise özellikle karacaların korunmasına dönük yaban hayvanı yerleştirme alanı bulunmakta. Alandan tespit edilen 346 bitki türünden 8’inin endemik olduğu raporlarda belirtilen bir başka ayrıntı. 

SUSUZLUK SORUNU VAR AMA...
Termik santralle ilgili yapılan bir anket çalışmasında yöredeki en önemli sorunlar; Sulama suyunun yetersizliği (yüzde 42.2), içme suyu ile ilgili sorunlar (yüzde 20.0), işsizlik (yüzde12.2) ve düşük gelir (yüzde11.1) olarak sıralanmış. 
Hal böyle iken zaten az olan suların bir de devasa bir su tüketim kapasitesi olan termik santralce çekileceği gerçeği, yöre köylülerinin en önemli kabuslarından birisi olmuş. Şirket, ÇED raporunda civardaki göletlerden soğutma suyu alacaklarını ileri sürüyor. 
Bunların yeterli olmaması halinde ise yer altı sularına yönelecekleri belirtiliyor. Şirket ÇED raporunda bu suların kullanılması ile birlikte alanda yer alan sucul  canlıların devamlılığı açısından gerekli önlemlerin alınacağı, derelere can suyu bırakılacağını da raporunda belirtiyor. 
Şirketin, bir cümle ile “Gerekli önlemleri alacağız”, dediği dereler Kaz Dağı’nda nesli tükenmekte olan benekli alabalıkların yaşam alanları! Yine bu derelerin suyu ile Agonya Ovası’nın tarım arazileri, özellikle kapya biber ve çilek tarlaları sulanıyor. 
SANKİ SALÇA FABRİKASI KURUYORLAR!
Santralle ilgili ÇED halkın katılımı toplantısı notlarında bir köylünün anlatılanları dinledikten sonra, “Sanki bize salça fabrikası kuruluyormuş gibi anlatıyorsunuz” sözleri toplantının içeriği hakkında yeterli bilgiyi veriyor. 
Köy gençlerinin, söylediği, “Termik santralin zararlarını biliyoruz ama işe ihtiyacımız var, ölümüne iş arıyoruz” sözleri ise, ülke insanının içine itildiği çaresizliğin de özeti gibi. 

Termik santralin sosyolojik açıdan önemli sıkıntıları da beraberinde getirebileceği, halkı ayrıştıracağı uyarısı yine şirketin ÇED raporunda mevcut. 

22 Aralık 2016 Perşembe

3. havalimanında yerli yabancı mermer tartışması

3. havalimanında yerli yabancı mermer tartışması

  
 22 Aralık 2016 18:52
     
İstanbul 3. havalimanı inşaatında kullanılan mermerin yerli yada ithal mermer olması tartışma konusu oldu.
Özer AKDEMİR
İzmir
Meydana getirdiği çevre katliamı ve ekolojik sorunlar nedeniyle uzun zaman tartışma konusu yapılan İstanbul 3. havalimanı inşaatı hızla  devam ediyor. Yüz binlerce ağacın, orman ekosisteminin, sulak alanın, kültür varlığının yok edilmesi pahasına yapılan projede şimdi de kullanılacak mermerler tartışma konusu oldu.
KAYGI BİLİMSEL DEĞİL TİCARİ
Havalimanında kullanılacak mermerlerin “Türk taşında radyasyon yüksek” iddiası ile Çin ve Brezilya gibi ülkelerden alınacağı açıklanmaları tartışma yarattı. Havalimanının ekolojik maliyeti ile doğal denge ve ekosistem gözetilmeksizin yapılan mermerciliğe yönelik eleştiriler bir yana, kullanılacak mermerlerin gerçekten radyasyon yüksekliği gerekçesiyle mi yoksa ticari kaygılarla mı yurt dışından alınmak istendiğine yönelik açıklamalara baktık. Tıbbi Jeoloji Uzmanı ve “Türkiye’de Doğal Radyasyon Kaynakları ve Tıbbi Jeolojik Etkileri” Kitabının Yazarı Jeoloji Yüksek Mühendisi Dr. Eşref Atabey,“Yerli mermerde fazla radyasyon var” iddiasında bulunup da yurt dışından mermer ithal etme düşüncesinde olanların, bilimsellikten uzak, araştırma sonuçlarına değil, ticari kaygılara göre hareket ettiği görüşünde. 3.havalimanında kullanılacak olan mermer çeşidi granitte bir miktar radyoaktivite olmasının doğal olduğunu ileri süren Atabey, “Çin ve Brezilya granitlerinde de radyoaktivite vardır. Denetimsiz yurt içine giren Çin granitlerinin radyasyonlu olduğu hakkında, yıllarca basında haberler çıktı” dedi.
Radyasyon Fizikçisi Yüksel Atakan da, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) tarafından çeşitli ölçümler yapıldığını söyleyerek, “İncelenen mermer, granit, traverten ve mozaik kaplama malzemelerinin dış ve iç mekanlarda, kaplama malzemesi olarak kullanılmasının radyolojik açıdan herhangi bir sakıncası olmadığı sonucuna varılmıştır. Tüm bu durumlar göz önüne alındığında yerli mermerlerin radyasyon içerdiği ifadesi yanıltıcıdır” dedi.

TMMOB Fizik Mühendisleri Odası Başkanı Abdullah Zararsız da, özellikle Brezilya’da doğal radyasyon düzeyi epey yüksek bölgeler olduğunu belirterek oralardan gelebilecek malzemenin radyoaktivitesinin çok daha yüksek olabileceği uyarısında bulundu. Zararsız’ın açıklamasında olayın güncel-ekonomik tartışmalar boyutuna da göndermeler vardı: “Bir yandan döviz tasarrufu istenirken, öte yandan radyoaktivitesi belki çok daha yüksek olabilecek binlerce ton mermerin yurt dışından getirilmesi eğer gerçekleşirse, bu büyük miktarda dövizin gereksiz yere yurt dışına çıkışı olacak” dedi. 

TMMOB: Ege'nin incisi İzmir gökdelenlerle yok oluyor

TMMOB: Ege'nin incisi İzmir gökdelenlerle yok oluyor

  
 22 Aralık 2016 13:01
     
TMMOB'a bağlı odalar halk arasında "Basmane çukuru" olarak bilinen eski garaj alanına yapılmak istenen Folkart gökdelenlerini değerlendirdi.
Özer AKDEMİR
İzmir
TMMOB'a bağlı odalar halk arasında "Basmane çukuru" olarak bilinen eski garaj alanına yapılmak istenen Folkart gökdelenlerini değerlendirdi. TMMOB'a bağlı odaların değerlendirmelerinde ÇED süreci başlayan projenin hukuka, imar mevzuatına, kamu yararına, şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına aykırı olduğu belirtildi. 
KÜLTÜRPARKA ETKİSİ ATLANMIŞ
TMMOB İl Koordinasyon Kurulu odaların değerlendirme raporlarını Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'ne gönderdi. TMMOB Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) Proje Tanıtım Dosyasında proje alanının özellikleri ile ilgili değerlendirmeler yapılırken; sadece faaliyet alanının değerlendirildiğini, proje alanının bitişiğinde yer alan ve SİT statüsü bulunan Kültürpark Fuar alanı üzerinde yaratacağı etkilerin değerlendirilmediğine dikkat çekti. ÇMO, tanıtım dosyasındaki çevresel etkilerle ilgili hesaplamaların da gerçekçi görünmediğini dile getirdi. Proje alanına gelecek ek nüfus ve trafik yükünün tanıtım dosyasındaki hesaplardan çok daha yüksek olacağını kaydeden ÇMO, "Bu yüklerin yanlış hesaplanması; içme-kullanma suyu, atık su, katı atık, ulaşım/trafik altyapısı ile enerji, emisyon, gürültü vb çevresel etkilerin yanlış değerlendirilmesi ile sonuçlanacaktır."değerlendirmesinde bulundu. 
ÇMO'nun değerlendirmesinde yer alan eleştiriler şu ana başlıklar halinde sıralandı; 
* Projenin gerçekleşmesi halinde ortaya çıkacak yaklaşık 58.000 m2 yeşil alan ihtiyacının nasıl karşılanacağı ile ilgili bir tanımlama bulunmamaktadır.
* Su temini ve atık su için bölgenin mevcut altyapı kapasitesinin yeterli olup olmadığı irdelenmemiş.
* Su kullanımının yoğun olduğu pik saatler ile ilgili şebekede yük nedeni ile oluşacak olumsuzluklar ile ilgili değerlendirme yok.
* Mevcut altyapı sisteminin değerlendirilmesi yapılamadığı için, yetersizlikler halinde İlgili İdareler tarafından yapılması planlanan revize altyapı planlamaları vb. süreçler hakkında bilgi yok.
* Projenin bölgenin trafik akışına getireceği ek yükler değerlendirilmemiştir. Trafik yükü kapsamında oluşacak, planlama, emisyon, gürültü gibi faktörler ile ilgili bir değerlendirme bulunmamakta.
PEYZAJ MİMARLARI ODASI İZMİR ŞUBESİ: KANYON ETKİSİ
* Kent silüetinin bozulması: Egenin incisi olmakla övünen İzmir'e körfezden bakıldığında bu özelliğinin büyük bir hızla yitirmekte olduğu görülmektedir. 
* Kış aylarında ısıtmak için çok yüksek enerjiye gereksinim var. Yarattıkları "kanyon etkisi" ile kirleticileri yakalamakta ve bulundukları bölgelerin alt kotlarında hava kalitesini düşürmektedir. 
ISI ADALARI, RÜZGAR ETKİSİ
* Kent mikrokliması üzerine etkileri: Binanın dış cephesi cam kaplama olacağından güneş ışığı büyük oranda yansıyacak ve Kentsel Isı Adaları oluşacak. Bu durum kentleri yaşanmaz hale getirirken küresel iklim değişikliğini de hızlanmasına neden olmaktadır. Gölge etkisi de önemli bir sorun. 
Rüzgar etkisi; rüzgar akışına bağlı olarak ile kent sokaklarında sert rüzgarlar oluşturacağı gibi, rüzgarı keserek hava akımlarını kent içine ulaşmasına engel olabilmekte. 
* Kent ekonomisine yaptıkları katkı, kamusal alanlara getirdikleri yükle karşılaştırılamayacak kadar azdır. 
* Günümüz gelişmiş ülkelerinde konutlarda insanı toprakla bütünleştirmeye doğru tersine bir gidiş görülmekte.
ŞEHİR PLANCILARI ODASI İZMİR ŞUBESİ: YAPILAŞMA HAKKI İKİ KATI AŞILMIŞ
* Projenin inşaat alanı 230.00 m2 civarında. Oysa yürürlükteki imar planlarına göre alanın yapı inşaat alanı 104 m2 dir. Dolayısıyla onaylı imar planına esas yapılaşma hakkı iki katına kadar aşılmıştır.
* Yapı inşaat alanının %30'u Büyükşehir belediyesi Hizmet Binası, %70'i Turizm-Ticaret alanı olarak görünmekte ve bu %70'lik kısımda konut alanının 1/3'den fazla olmayacağı belirtilmesine rağmen, hesaplamalarda konut alanına daha fazla alan ayrıldığı görülüyor.
* Planda yer alan yer alan turizm amaçlı kullanım projede yok. Bu alan konut alanı olarak kullanılıyor gözükmekte. Bu imar planı imar koşullarına aykırıdır. 
TMSF'DEN SANCAK GRUBUNA
1985 yılından bu yana tartışma konusu olan Eski Belediye Garajının bulunduğu arazi Basmane Meydanı ile Kültürpark 9 Eylül Kapısı yanında yer alıyor. 8-10 kere imar değişikliğine konu olan alan, Güçbirliği Holding'den TMSF'ye geçince Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a "aşk" derecesinde yakınlığı ile bilinen Sancak Gruba satılmıştı. 68 kat olarak planlanan proje kapsamında, 420 konut, 170 ofis, 40 mağazalı alışveriş merkezi (açık çarşı-AVM), spor alanları ve açık-kapalı yüzme havuzları yer alacak. Binanın 30.000 m2 İzmir Büyükşehir Belediyesi Hizmet Binası planlandığı dile getiriliyor. 

21 Aralık 2016 Çarşamba

Açık Radyo su Hakkı Programı_Sanayi ve su program kaydı

Su Hakkı’nda Coca-Cola şirketinin İzmir’de yer altı suyunu neden ücretsiz çektiğini konuştuk
Yayınlanma tarihi: 21 Aralık, Çarşamba, 2016 · 

Meşrubat ve ambalajlı su devlerinin Türkiye’ye yansıması bir olay yıllardır Coca-Cola şirketinin İzmir Kemalpaşa’daki tesislerinde yaşanıyor. Bu şirket her yıl 1 milyon m3 yeraltı suyunu ücretsiz çekiyor. Akgün İlhan ve Nuran Yüce’nin hazırlayıp sunduğu Su Hakkı programında bu hafta, 15 yıldır çevre muhabirliği ve gazeteciliği yapan Özer Akdemir ile bu konuyu değerlendirdik.

Sanayicinin bedava su kullanmasına tepkiler sürüyor

Sanayicinin bedava su kullanmasına tepkiler sürüyor

  
 21 Aralık 2016 06:34
     
Milyonlarca metreküp suyun sanayi kuruluşları tarafından tek kuruş ödenmeden kullanıldığının ortaya çıkmasından sonra başlayan tartışmalar sürüyor.
Özer AKDEMİR
İzmir
Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Alim Murathan, geçtiğimiz hafta düzenlenen panelde, İzmirli sanayicilerin yeraltından yılda 80 milyon metreküp su çektiklerini, sadece Coca Cola’nın 1 milyon metreküp su çekip, tek kuruş ödemediğini söylemişti. DSİ 2. Bölge Müdürü Hayati Çelenk bunu doğrulamıştı. Etkinliğin öğleden sonraki bölümünde konuşan Coca Cola Kalite Güvence Şefi Ercan Balbay’a, bu bilginin doğru olup olmadığı yönündeki sorumuza DSİ 2. Bölge Müdürü Çelenk, “Kanun koyucunun kararı bu. Yasa gereği bu böyle” cevabını vermişti. 
HİÇBİR SANAYİCİ SUYA PARA ÖDEMİYOR
Haberin gazetemizde “İzmir’in suyu Coca Cola’ya beleş” başlığı ile çıkmasının ardından sosyal medya üzerinden çok sayıda okur bu durumla ilgili yorum yaptı. Halkın kullandığı her damla suya para verirken, uluslararası şirketlerin ve sanayi kuruluşlarının milyonlarca ton yer altı suyunu kullanıp ücret ödememesine tepki mesajları geldi. Halka sürekli su tasarrufu telkin edenlerin sanayicinin kullandığı milyonlarca tonluk suya ses etmemesine yönelik tepkiler, “Biz tasarruf yapalım ki, dev şirketler daha çok tüketebilsin” cümlesinde özetleniyordu. 
SADECE İÇME SUYUNA PARA VERİYORLAR
Aynı zaman DSİ’nin bir çalışanı da olan Oda Başkanı Alim Murathan’a bu uygulamanın yasal dayanağını sorduğumuzda, 167 Sayılı Yeraltı Suları Hakkında Kanun’u adres gösterdi. Murathan, yasa gereği Türkiye’nin hiçbir yerinde sanayiden yer altı suyu için ücret alınmadığını söyledi. Aynı şekilde tarımda da bu suyun ücretsiz kullanıldığını aktardı. Murathan, “Hizmeti götüren belediyeler bu şirketlerden yalnızca içme  suyunun ücretini alıyorlar. Bir de enerji ücretlerini ödüyorlar tabii. Tarım da suyun ücretlendirilmesine karşı çıkıyoruz biz zaten. Ancak sanayiinin bir şekilde ücretlendirilmesi lazım” dedi. 
BARAJDAN GELİRSE PARALI 
Rotary Kulübünün panelinde DSİ 2. Bölge Müdürünün Coca Cola yetkilisine sorduğu bir soru dikkatimizi çekmişti. 2. Bölge Müdürü Çelenk, Coca Cola’nın suyunu Kemalpaşa yakınlarında yapımı süren Yiğitler barajından alma gibi bir planı olup olmadığını sordu. Yanıt olumsuzdu. 
Alim Murathan sanayicinin barajdan aldığı suya bedel ödediğini söyleyince DSİ 2. Bölge Müdürünün sorusunun amacı da ortaya çıkmış oldu. Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesinin suyunun yapımı bitince Yiğitler Barajından karşılanacaktı. Dolayısıyla ücretlendirilecekti sular. Alim Murathan, bu barajın yapımı için  sanayicilerden önemli bir miktar da para alındığını söylerken, bunun doğru bir yaklaşım olduğunu da sözlerine ekledi. Bakanlık, geçtiğimiz yıllarda tüm Türkiye de sanayi amaçlı su kullanan fabrikalara sayaç takma zorunluluğu getirmiş ancak su da herhangi bir ücretlendirilmeye gitmemişti. Zaten sanayicinin taktığı sayaç miktarı da son derece düşük bir sayıda kalmıştı. Bu sayaçların daha çok ne kadar su çekildiğini öğrenmek için kullanıldığını belirten Murathan, “İlerde büyük olasılıkla bunlar ücretlendirme için kullanılacak ama ne zaman bilmiyorum” dedi. 
Sanayicinin kuyularına sayaç takılmış olmasına rağmen ücretlendirilmeye gidilmemesi bir anlamda şirketlerin hükümet üzerindeki lobi faaliyetinin başarısı olarak yorumlanabilir.
ÇİFTÇİ ELEKTRİK ÜCRETİNİ BİLE ÖDEYEMİYOR!
Sanayicinin kullandığı ücretsiz su konuşulduğunda hemen çiftçinin kullandığı su da gündeme getirilir. Hatta suyla ilgili bu tür etkinliklerde verilen en önemli bilgi suyun büyük bölümünün tarımda kullanıldığıdır. 
Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Ferdan Çiftçi, sanayici ve çiftçinin su kullanımı bakımından karşılaştırılmasını doğru bulmadığını söylüyor. Bir sanayicinin kullandığı su miktarını belki de 100 çiftçinin kullandığını ve tarımsal üretim için bunun olmazsa olmaz olduğunu dile getiren Çiftçi’ye göre tarımsal sulamanın ücretlendirilmesi çiftçinin ölüm fermanı olur. Çiftçi, “Elektrik ücretleri yeterince pahalı, zaten onları ödeyemiyor çiftçi” dedi.
Coca Cola'ya İzmir’in suyu beleş!


20 Aralık 2016 Salı

İliç'teki altın madeninin faaliyeti durduruldu

İliç'teki altın madeninin faaliyeti durduruldu

  
 20 Aralık 2016 11:54
     
Erzincan İliç’te Karasu nehrinin yakınındaki altın madenine verilen ÇED Gerekli Değildir kararının yürütmesi durduruldu.
Özer AKDEMİR
İzmir
Erzincan İliç'te, Fırat nehrinin en büyük kolu Karasu'nun 300 metre yakınında işletilen altın madenine verilen ÇED Gerekli Değildir kararının yürütmesi durduruldu. Yaklaşık 15.000 hektarlık maden ruhsat alanının sadece 24 hektarında çalışma yapacağını ileri sürerek ÇED gerekli değildir kararı alan şirketin kurnazlığına yargı geçit vermedi. 
YİNE ÇED KURNAZLIĞI
Erzincan'ın İliç İlçesi Yakuplu Köyü yakınlarından Anagold Madencilik tarafından işletilen altın, gümüş, bakır madeninin revizyon projesine Erzincan Valiliği 31 Mayıs 2016 tarihinde ÇED gerekli değildir kararı verdi. İliç'in 3 kilometre uzağında olan maden sahası, ilçeye bitişik durumdaki Çöpler madencilik projesine de komşu bir durumda. 
Madenci şirket 25 hektar ve üstü projeler için ÇED Raporu zorunluluğunu gözeterek proje tanıtım dosyasında faaliyet alanını 24.87 hektar gösterdi. Oysa madenci şirketin bölgede 1.184.91 hektar  ve 13.747,51 hektar olmak üzere toplam 14.932,42 hektarlık iki farklı ruhsat alanı bulunmakta. İliçli yurttaşlar madene verilen ÇED  Gerekli Değildir kararına karşı Erzurum 1. İdare Mahkemesi'ne dava açtılar. Davanın diğer gerekçelerinin yanı sıra en önemli dayanaklarından birisi de şirketin bu toplam ruhsat alanı idi. Geçtiğimiz günler sonuçlanan davada mahkeme, şirketin ve Erzincan Valiliğinin madenin 25 hektarlık alanda faaliyet yürüteceği, bu nedenle ÇED Gerekli değildir kararının doğru olduğu yönündeki savunmasına kabul etmedi. 
ÇEVRESEL ETKİLERİ TAM HESAPLANMALI
Anagold Madencilik Şirketinin işletme ruhsatlarını inceleyen mahkeme, şirketin iki farklı sahada toplam 14.932,42 hektarlık ruhsat alanının olduğunu tespit etti. İşletme alanının yaklaşık 15.000 hektar olduğunu ve madencilik faaliyetinin de bu alanın tamamı üzerinde yapılacağına dikkat çeken mahkeme, şirketin ÇED Raporundan kaçmaya çalıştığının anlaşıldığını dile getirdi. Mahkeme, "yapılması planlanan madencilik faaliyetinin çevreye olabilecek etkilerinin tam olarak hesaplanmasının ancak kapsamlı bir Çevresel Etki Değerlendirme Raporu ile ölçülüp değerlendirilebileceği"ni dile getirerek proje için verilen ÇED Gerekli Değildir Kararında hukuka uygun olmadığına hükmetti. Mahkeme, "proje faaliyetinin devamı halinde proje alanındaki çevrede telafisi güç zararların ortaya çıkacağı açık olduğundan, olayda yürütmenin durdurulması şartlarının da bulunduğu tartışmasızdır" diyerek madencilik faaliyetlerini durdurdu. 
İNSAN VE DOĞA HAKLARINA AYKIRI

Dersim Kültürel ve Doğal Miras Koruma Girişimi adına kararı değerlendiren davanın avukatı Tunceli Barosu Başkanı Av. Barış Yıldırım, bölgedeki altın madenciliğinin siyanür liçi yöntemi ile yapıldığını belirterek, altın madenciliğinin ÇED süreci işletilmeden revize edilerek genişletilmesinin açıkça insan ve doğa haklarına aykırı olduğunu söyledi. Yıldırım, "Dava konusu Projenin gerçekleştirilmek istendiği İliç İlçesi Fırat kenarında ve Munzur ekosistemi içerinde yer almaktadır. Madenin yakın çevresindeki endemik flora ve fauna türlerine dair verilere proje tanıtım dosyasında verilmemişti. Ayrıca sahadaki endemik Dağ Keçisi türleri, vaşak gibi nadir fauna türleri ile zengin bir yaban hayatı da var. Madencilik faaliyeti Munzur Ekosistemi içinde bulunmakta ve saha, orman arazisi, köy merası, tarım arazileri ve içme-sulama suyu kaynakları bulunmakta. Bu bakımdan projenin çevresel etkililerinin en hassas şekilde ortaya konulması gerekmektedir" dedi. 

19 Aralık 2016 Pazartesi

RES’çinin itibarı zedelenmiş!

RES’çinin itibarı zedelenmiş!

  
 19 Aralık 2016 04:18
     
Evinin yakınındaki RES direği kanadının kopmasıyla büyük bir tehlike atlatan vatandaşa ve Evrensel'e şirket tarafından ihbarname gönderildi.
Özer AKDEMİR
İzmir

Görüntünün olası içeriği: gökyüzü, açık hava ve doğa
İzmir Çandarlı’da evinin 220 metre yakınındaki RES direği kanadının kopması nedeniyle önemli bir tehlike atlatan İbrahim Halil Mancı’ya şirket bu kez arazisine izinsiz girdiği gerekçesiyle ihbarname gönderdi. Konuyla ilgili haberi yapan gazetemize de gönderilen ihbarnamede, şirketin ticari itibarının zedelendiği ve kredi alınan bankalarla sorunlar yaşayabileceği ileri sürüldü.
Çandarlı’ya 2 kilometre uzaklıkta yer alan Ege Mavikent Sitesi yakınlarında Bıçakçılar Elektrik A.Ş’ye ait olan RES direklerinden birisinin kanadı geçtiğimiz günlerde kopmuştu. RES’lere 220 metre uzaklıkta evi bulunan İbrahim Halil Mancı, daha önce defalarca gürültüsü nedeniyle şikayetçi olduğu RES direğinin gece 04.00 sularında kanadının büyük bir gürültüyle kopması sonrası durumu jandarmaya bildirerek tutanak tutulmasını sağlamıştı. Mancı, büyük bir korku yaşamalarına neden olan RES kanadının parçalara ayrılarak çok geniş bir alana yayıldığını, irili ufaklı parçaların evinin bahçesine kadar dağıldığını dile getirmişti. RES kazasının gazetemizde haber olmasının ardından konuya dair herhangi bir açıklama yapmayan şirket, Mancı ve gazetemize ihbarname göndererek haberin kaldırılmasını talep etti.
 
EN YAKIN EVE 200 METRE!
RES direklerinin en yakın yerleşim yerine 200 metre uzakta olduğunu kabul eden şirket, enerji sahalarının daha geniş olmasına rağmen bilinçli bir şekilde yerleşim yerlerine en uzak konuma RES direklerini diktiklerini ileri sürdüler. RES kanadındaki kopmayı doğrulayan şirket, parçaların sadece 15 metrelik bir alana yayıldığını ileri sürdü. Oysa kazanın olduğu alanda yaptığımız çekimlerde irili ufaklı kanat parçalarının 100-150 metrekarelik bir alana yayıldığının görüntüleri var. Şirket, haberde Mancı’nın anlattıklarının ticari itibarlarını zedelediği, bu durumun kredi aldıkları çeşitli bankalarla sorunlar yaşamalarına neden olabileceğini ileri sürerek, maddi manevi tazminat davası açabilecekleri ihbarında bulunuyor.
45 tonluk RES’in kanadı koptu, faciaya ramak kaldı
‘TUTANAKLARDA VAR’

Yıllardır yanı başlarındaki RES direklerinin gürültüsüne karşı birçok kuruma başvurularda bulunan ama hiçbirisinden bir çare bulamayan Mancı, şirketin bu ihbarnamesi ile bir şok daha yaşadığını söyledi. Maddi olanaksızlıkları nedeniyle dava açamadığını söyleyen Mancı, “Direklerin gürültüsüne şimdi korkusu da eklendi. Ya yeniden bir kaza olur da o kanatlardan birisi evime gelirse ne olacak korkusuyla yaşamak istemiyorum” dedi. Mancı, jandarmanın tutanak tuttuğu sırada şirket görevlileri ile bir tartışma olmaması için 30 metre ötedeki kanat parçasını evinin önüne getirdiğini ve parçanın fotoğrafının burada çekildiğini belirterek; “Bunu jandarmaya da söyledim, tutanakta da var. Direğin parçaları her tarafa yayılmış durumda. Arazilerine girdiğimi söylüyorlar. Orası benim evimin önü. Evimin önündeki ağaçlık alana neden girmeyecekmişim?” dedi. Direklerin gürültüsünü şirketin sahibi İbrahim Bıçakçıları evine davet ederek dinlettiğini ileri süren Mancı, “Bana, ‘bütün odalarına klima takalım pencereni kapalı tut. Sana da traktör alalım, iş verelim’ dediler. Ben bunların hiçbirisini kabul etmedim” diye konuştu.

16 Aralık 2016 Cuma

RES'lerin çevre ve sağlık etkileri önemsenmiyor

RES'lerin çevre ve sağlık  etkileri önemsenmiyor

  
 16 Aralık 2016 04:37
     
Son on yılda Rüzgar Enerji Santralleri (RES) kurulumu 93 kat artan Türkiye’de RES’lerin çevresel ve sağlık sorunları büyük oranda göz ardı ediliyor.
Özer AKDEMİR
İzmir
Son on yılda Rüzgar Enerji Santralleri (RES) kurulumu 93 kat artan Türkiye’de RES’lerin çevresel ve sağlık sorunları çok büyük oranda göz ardı ediliyor. Özellikle Ege Bölgesinde yaygın olarak kurulumuna izin verilen RES’lerin toplam çevresel etkilerinin değerlendirilmesine ve insan sağlığı açısından yaşam alanlarından uzaklıklarına ilişkin yasal düzenleme hâlâ yapılmış değil. Karaburun, Çeşme, Bodrum, Kemalpaşa, Çandarlı, Bergama, Çanakkale gibi yerlerdeki RES türbinleri, meralara, tarım alanlarına, ormanlık alanlara, kültür ve turizm bölgelerine, yaşam alanlarının çok yakınına, hatta yerleşimlerin içine dahi kuruluyor. 
DÜNYA ÖNLEMİNİ ALIYOR
Kulak çınlaması, baş dönmesi atakları, dengesizlik, çarpıntı, bulantı, asabiyet... RES’lerin gürültü, düşük frekanslı ses ve gölge etkileri nedeniyle meydana gelen ve “Rüzgar türbini Sendromu” olarak adlandırılan sağlık sorunlarından bazıları. Ağaç kesimleri, arazi betonlaşması, ekosistem tahribatı gibi birçok çevresel etken de işin diğer yönü. Pek çok ülke, özellikle bu sağlık etkilerinin meydana gelmesinin engellenmesi için RES’lerin yaşam alanlarından uzaklıklarına (Setback) ilişkin yasal düzenleme yapıyor. Bu setback sınırlarına birkaç örnek verecek olursak; Kanada Ontario’da rüzgar parkları için 1500 m, Frankfurt’ta mülk sınırına 1610 m, İskoçya’da 2 km, Oregon’da (ABD) kentsel büyüme sınırına 3220 m. ve tekil evlerin olduğu bölgeden 1610 m, North Carolina 1.610 m, Victoria ( Avustralya) ev sınırına 2 km
Yapılan son araştırmalarda da, yeni nesil türbinlerin yaşam alanlarından, ova gibi düz alanlarda en az 2 km, tepelik alanlarda ise en az 3.2 km mesafelerde yapılması gerektiği önerilmekte. 

‘DEĞERLENDİRİYORUZ’ DEDİ BAKAN ALBAYRAK 
Türbinlerin yaşam alanlarına uzaklıklarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın yanıtlaması istemiyle Haziran 2016 tarihinde TBMM’ye yazılı bir soru önergesi veren CHP İzmir Milletvekili Tacettin Bayır’a yanıt veren Enerji Bakanı Berat Albayrak, “Bakanlığımız konu ile ilgili olarak tüm dünya ülkelerindeki uygulamaları incelemiş ve ülkemiz özelinde değerlendirme yaparak neticelendirme aşamasına gelmiştir... Özellikle tekil yerleşim birimi, toplu yerleşim birimi, okul, hastane, bakımevi gibi yerler için bu mesafeler tanımlanacak ve uygulanacaktır” demişti. Aradan geçen ayların ardından Bakanın yanıtında bahsettiği çalışmalarla ilgili yeni bir soru önergesi veren Bayır, çalışmaların ne aşamada olduğunu sordu. Bayır, Bakan Albayrak’a aşağıdaki soruları yöneltti; 
MESAFE KRİTERLERİNE UYULACAK MI?
“1 - Rüzgâr Enerjisine Dayalı Lisans Başvurularının Teknik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik’te yapılması öngörülen ve insan sağlığı açısından büyük önem taşıyan düzenleme çalışmaları hangi aşamadadır? Hangi bilim kuruluşlarının ve bilim insanlarının görüşleri alınmaktadır?
2 - Bu süreçte çok sayıda RES projesine lisans verilmiştir. Lisanslı RES Projelerinin yüzde 70’i kadar yeni proje de ön lisans değerlendirmesine alınmıştır. Mevcut projelerde, kapasite artışlarında ve ön lisans değerlendirmesinde olan projelerde, sağlık açısından kritik öneme sahip mesafe kriteri uygulaması ne olacaktır?
3 - Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına öncelik verilerek, bu projelerin mesafe kriterleri belirlenene kadar durdurulması ya da ertelenmesi düşünülmekte midir?”
KARABURUN 'RES'MEN İŞGAL ALTINDA

Karaburun Yarımadasının yüzölçümünün yüzde 71'i Üretim Lisansları ve ÇED izinleriyle RES’lere tahsis edilmiş durumda. Yarımadada yerleşimin mümkün olmadığı yüzde 13'lük bir alanı kaplayan Bozdağ/Akdağ kütlesi hariç tutulduğunda, bırakılan yaşam alanı Yarımadanın yüzde 16'sı kadar. Yaşam alanları kurulan ve kurulması planlanan RES türbinlerle çevrelenmekte, türbinlerin yerleşim alanlarının içine kadar kurulumuna izin verilmektedir. Yayla Köy'ü çepeçevre saran Karaburun RES'in köy yerleşim alanına çok yakın mesafede bulunması nedeniyle sebep olduğu gürültü kirliliği bizzat Karaburun Kaymakamı tarafından da gözlenmiş ve Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne başvuruda bulunulmuştu. Şimdi Karaburun RES'in 47 ilave türbin için Yarımadanın yüzde 60'ını kaplayan bir alanda kapasite artışı gündemde. Sarpıncık RES'in türbini Hasseki Köyü'ne 230 m. mesafede, mahalle merkezine 640 m. uzaklıkta olan Mordoğan RES'in türbinlerinin konutların 150 m. yakınına kurulması planlanıyor. 

15 Aralık 2016 Perşembe

Coca Cola'ya İzmir’in suyu beleş!

Coca Cola'ya İzmir’in suyu beleş!

  
 15 Aralık 2016 17:58
     
İzmir Kemalpaşa'da tesisleri bulunan Coca Cola, her yıl 1 milyon metreküp yeraltı suyu çekiyor ve tek kuruş bedel ödemiyor.
Özer AKDEMİR
İzmir
Konak Rotary Klübü tarafından gerçekleştirilen Su Atölyesinde İzmir'in suyu masaya yatırıldı. DSİ 2. Bölge Müdürü, su kaynakları konusunda son derece iyimser bir tablo çizerken, meslek odaları tam tersini söyledi. Panelin en önemli bilgisi ise kentin yeraltı sularının 10 milyonlarca metreküp olarak sanayi tarafından çekildiği ve bunun için tek kuruş ödenmediği oldu. Kemalpaşa'da tesisleri bulunan Coca Cola ise her yıl 1 milyon metreküp yeraltı suyunu ücretsiz çekiyor. 
Ege İhracatçı Birlikleri Salonunda gerçekleştirilen paneli yöneten Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümünden Prof. Dr. Necdet Alpaslan, "Suyun sahibi yoktur, kimsenin malı değil"dir dedi. 
ÇAMLI BARAJI NEDEN ÇİZİLDİ?
İzmir'in içme ve kullanma sularından sorumlu İZSU Genel Müdür Yardımcısı Gülay Demircioğlu'nun sunumunda gelecekte planlanan su kaynakları arasında yıllardır tartışılan Çamlı Barajı'nın olmaması salondaki katılımcıların dikkatini çekti. 
Çoğunluğu üniversite öğrencisi ve işadamı olan dinleyiciler içerisinde su sorununun ekoloji ve çevre boyutunu ortaya koyan Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Helil İnay Kınay, kentin su ihtiyacının karşılanması için planlanan Çamlı Barajı’nın altın madeni nedeniyle yapılmayıp, 200 kilometre ötedeki Gördes’ten su getirilmesini eleştirdi. Kınay'ın konuşmasına “buraya sataşma dinlemeye gelmedim" diye müdahale etmek isteyen DSİ 2. Bölge Müdürüne salondaki izleyicilerden tepki geldi. Kınay, Türkiye'de AB standartında su aratma oranının yüzde 45'lerde kaldığını aktararak, ülkemizde her iki kişiden birinin temiz içme suyuna ulaşamadığını belirtti. Panel sonunda yöneticinin salona yönelttiği "konuşmalardan ne öğrendiniz?" sorusunu bir dinleyici “altın madenciliğini konuşamayacağımızı öğrendik" diye yanıtladı. 
DSİ'NİN İYİMSERLİĞİ ODALARI KORKUTTU
Panelin ikinci konuşmacısı olan DSİ 2. Bölge Müdürü Hayati Çelenk'e göre ise ne İzmir'in ne de Türkiye'nin "su sorunu" gibi bir sorunu yok! Çelenk, küresel ısınma gerçeğine rağmen bütün şehirlerin su ihtiyacının DSİ tarafından karşılandığını iddia ederek, bu nedenle 2060’a kadar herhangi bir su sıkıntısı çekilmeyeceğini söyledi. DSİ müdürü, hiç yağmur yağmasa bile Tahtalı Barajındaki suyun İzmir'in ihtiyacı için 3 yıl yeteceğini ileri sürerek İzmirlileri rahatlattı! 
Ancak, arkasından yapılan özellikle TMMOB Şube Başkanlarının konuşmaları ortada su konusunda hiç de rahatlanacak bir durumun olmadığını söylüyordu. Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Ferdan Çiftçi, “İzmir ve Türkiye açısından susuzluk tehlikesi açıkça beni korkutuyor" derken, Şehir Plancıları Odası Şube Başkanı Özay Yerlikaya da durumun sanıldığından çok daha vahim olduğunu söyledi. Yerlikaya konuşmasını "ekonomi mi ekoloji mi?" sorusuyla bitirdi. 
SANAYİCİ SUYA PARA VERMİYOR
Paneldeki en ilginç sunumlardan birisini ise Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Alim Murathan yaptı. Yeraltı sularının ken açısından ne kadar önemli olduğunu, İzmir’in içme sularının yüzde 65'inin yeraltı sularından elde edildiğini belirten Murathan, sanayicinin yılda 80 milyon metreküp yeraltı suyu çektiğini ve parasını ödemediği bilgisini paylaştı. 
Kemalpaşa'da tesisleri bulunan Coca Cola işletmelerinin her yıl 1 milyon metreküp yeraltı suyunu çekerken bunun için tek kuruş bedel ödemediğini söyleyen Murathan bunun büyük bir adaletsizlik olduğunu söyledi. 
COCA COLA'YA SORDUK DSİ'DEN SES GELDİ!

Panelin öğleden sonraki kısmında "başarılı işletme uygulamaları" başlığı altında konuşan Coca Cola Kalite Güvence Şefi Ercan Balbay'a bu rakamın doğru olup olmadığı ve neden vatandaşlar gibi kullandıkları suyun bedelini ödemediklerini sorduğumuzda yanıt çok ilginç bir yerden geldi. Soru üzerine Coca Cola yetkilisi suskun kalırken DSİ 2. Bölge Müdürü Hayati Çelenk "Kanunen bu böyle. Sanayicinin üretim yapması lazım" dedi. "Bunun ahlaken doğru olup olmadığı sorusunu da bölge müdürü yanıtlarken, “Haklısınız ama merkezi idare böyle uygun görmüş" diye konuştu. 

14 Aralık 2016 Çarşamba

Mahallenin ortasında nükleer atık ayrıştırılmaz

Mahallenin ortasında nükleer atık ayrıştırılmaz

  
 14 Aralık 2016 20:14
     
İzmir Gaziemir’deki nükleer atıkların ayrıştırılması ve geri kazanımı ile ilgili İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu Toplantısı Ankara’da yapıldı.
Özer AKDEMİR
İzmir Gaziemir’de eski bir akü fabrikasının bahçesinde gömülü olarak ortaya çıkarılan nükleer atıkların ayrıştırılması ve geri kazanımı ile ilgili İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu Toplantısı Ankara’da yapıldı. 
EGEÇEP avukatı ve mahalle temsilcisinin yer aldığı toplantıya komisyon üyesi olmasına rağmen İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İl Afet Müdürlüğü yetkilileri katılmadı. 
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevresel Etki Değerlendirmesi, İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü’nde gerçekleştirilen toplantıya mahalle halkından Mehmet Kurt’un ve EGEÇEP avukatı Arif Ali Cangı’nın yanı sıra fabrika arazisinde geri dönüşüm tesisi kurmak isteyen firma yetkilileri ve bakanlık temsilcileri de katıldılar. ÇED Raporunun özetlenmesinin ardından konuşan EGEÇEP Hukuk Komisyonu üyesi Av Arif Ali Cangı, ÇED raporuna yönelik eleştirileri sıraladı. 
NÜKLEER ARKEOLOJİ KAZISI YAPILMALI
Fabrika bahçesinde gömülü olan nükleer atıkların bir nükleer reaktörden çıkan, yüksek derecede radyoaktif, yanmış yakıt elemanları olduğunu aktaran Cangı, Europium 152 gibi son derece tehlikeli radyoaktif bir maddenin de olduğu atıkların nereden, nasıl getirildiğini henüz tespit edilmediğini söyledi. Bunun için alanda bir “nükleer arkeoloji” kazısı yapılması gerektiğine vurgu yapan Cangı, “Sonra, bu alanın karantinaya alınması gerek. En son da, atıkları buradan alıp neresi olacaksa artık, oraya taşımak ve dikkatli biçimde gömmek gerekiyor” dedi. Firmanın ilk ÇED dosyasında tesislerde dışarıdan getirilecek atıkların da işleneceğine yönelik düşüncesinden yoğun eleştiriler üzerine vazgeçmesinin olumlu bir gelişme olduğunu kaydeden Cangı, bununla birlikte alandaki atıkların içinde yer alan kurşun, çinko vs metallerin geri kazanımını sırasındaki risklere de dikkat çekerek bundan da vazgeçilmesi çağrısında bulundu.

YERLEŞİM ALANINDA BU İŞLETME OLMAZ
İşletmeyi kimin denetleyeceği konusunu da soran Cangı, “Kimyasal tozların, zehirli gazların ve etrafında yaratacağı sağlık sorunları ve psikolojik rahatsızlıklar nasıl çözülecektir? Bir bağımsız izleme komisyonu oluşturulmadan sorunun çözümlenemeyeceğini düşünüyoruz. Daha da önemlisi, ne kadar önlem alınırsa alınsın, yerleşim alanında böyle işletmeye izin verilemez.  O nedenle;  atıkların bu bölgeden kontrollü bir şekilde, meskun olmayan bir mahalle taşınmasını, ayrıştırma ve bertaraf işleminin çevresel etkileri en aza indirecek tesiste bağımsız bilim komisyonlarının denetiminde yapılmasını öneriyoruz” dedi. 
MAHALLELİ HERKES KARŞI

Toplantı da yörede yaşayan vatandaşlar adına konuştuğunu söyleyen Mehmet Kurt, 40 yıldır aynı mahallede oturduğunu ve bu nükleer atıkla iç içe yaşamak zorunda kaldıkların belirterek, ne önlem alınırsa alınsın atık bertaraf tesisinin sağlıklarına zarar vereceğini bu nedenle de bu tesisi mahallelinin istemediğini söyledi. Cangı’nın ve Mehmet Kurt’un toplantının sonuna kadar kalma istekleri toplantı başkanı tarafından “usulde böyle bir şey yok” diye reddedilirken, bu durum tutanak altına alındı.
Cangı komisyon üyesi oldukları halde İzmir Büyükşehir Belediyesi ile İl Afet Müdürlüğünden yetkililerin toplantıyı önemsemeyerek katılmamasının “İzmir açısından büyük talihsizlik” olduğunu söyledi.(İzmir/EVRENSEL)

11 Aralık 2016 Pazar

Dağlar dağladı beni... (pazar)

Dağlar dağladı beni...
  
 11 Aralık 2016 13:38
     
11 Aralık Uluslararası Dağlar Günü'nde ülkenin dört bir yanındaki dağların 'başı dumanlı!'
Özer AKDEMİR
İzmir
11 Aralık Uluslararası Dağlar Gününde ülkemizin dört bir yanındaki dağlar içler acısı halde. Tüm dünyada bu yıl 14. kez kutlanan Dağlar Gününe ülkemizde delik deşik edilen dağların acısı damgasını vuruyor. “Dağlar dağladı beni/gören ağladı beni” türküsündeki dağlardan birkaçının acı öykülerini yazalım.
YILDIZ DAĞI  NİÇİN GİTMEZ DUMANIN
Istrancalar: Bulgaristan Türkiye sınırındaki bir diğer adı da Yıldız Dağları olan Istrancalar madencilik, taş ocakları, RES alanları gibi yıkım projeleri nedeniyle zor günlerden geçiyor. Sınırın hemen öbür tarafı, Bulgaristan'da Doğal Yaşam Parkı olarak korunan Istrancalar’a çadır kurmak, kelebek yakalamak, sigara izmariti atmak, hatta çiçek dahi koparmak yasak iken Türkiye tarafında ise binlerce dekarlık orman alanlarının imhası ile açılan taş ocakları, madencilik faaliyetleri, çimento ve RES inşaatları Istrancaların başına kara bir duman olup çökmüş durumda.
 BİN PINARDAN BİN DERT AKAR
Kaz Dağları: Mitoloji'de 'Bin Pınarlı İda' olarak geçen, Tanrılar Tanrısı Zeus'un yurdu, oksijen oranı Alplerden sonra dünyada en fazla olan ikinci dağ gibi bir çok özelliği bulunan Kaz Dağı, günümüzde altın, kuars, çinko, kurşun gibi bir çok madencilik faaliyetinin odağı durumunda. Eteklerinde çimento ve demir çelik fabrikalarının yanı sıra, kömürlü termik santrallerinin her geçen gün çoğaldığı Kaz Dağı'nın Çan-Bayramiç arasında kalan bölgelerinde, terkedilmiş kömür madenlerinin suyla dolması ile meydana gelmiş asit gölleri bile var. Bu göllerde mikroorganizma düzeyinde bile canlı yaşamı olmadığı bilimsel araştırmalar sonucu ortaya konmuştu. Kaz Dağı'nın günümüzdeki en önemli tehdidi ise onlarca yerinde birden yapılmak istenen altın işletmeciliği. Gerek çok büyük oranda yapılacak kazılar, gerek siyanür gibi son derece tehlikeli bir zehrin tonlarca kullanılacak olması gibi olumsuzluklar göz önünde bulundurulduğunda Kaz Dağında altın işletmeciliği Tanrıların Dağı için sonun başlangıcı olacak. Bin pınardan bin dert akacak!..
DAĞ BİLE ERİYOR KOCA DAĞ İKEN
Kışladağ: Uşak'ın Eşme-Ulubey ilçesi arasında yer alan Kışladağ'a bugün dağ demek artık olanaksız. Avrupa'nın en büyük altın madeni olmakla övünen Kanadalı Eldorodo Gold'un TÜPRAG şirketi her geçen yıl kapasitesini daha da arttırarak Kışladağ'ı adeta eriterek viran etmeye devam ediyor. Bir zamanlar 20-25 yıllık genç ormanlarla süslü Kışladağ'ın tam ortasında bugün derinliği 450 metre çapı 1000 metreyi bulacak bir açık ocak, köylülerin deyimiyle "cehennem çukuru" her geçen gün biraz daha büyüyor.

BU DAĞLARDA BAĞ OLMAZ
Çaldağı: Manisa Turgutlu yakınlarındaki Çaldağı uzun yıllar nikel madenciliği tehdidi altında idi. Deneme tesislerinde nikel üretimi yapan ve bunun için açtığı açık ocaktan tonlarca cevher çıkaran Çaldağında binlerce ağaç katledildi. Verimli Gediz Ovasının ortasında, sülfirik asit liçi yöntemiyle, açık havada yapılmak istenen nikel madenciliğinin nasıl büyük bir tehlike olduğu, gerçek işletmenin çok küçük bir prototipi olan deneme üretimi tesislerinde bile görülmeye yetti. 2 milyonun üzerinde ağacın kesilmesi sonucunu doğuracak olan Çaldağındaki nikel madenciliği tehdidi Gediz Ovasının, Turgutlu'nun, İzmir'in üzümüne asit karışmaması için mücadele eden yöre halkının kararlı mücadelesi ve sermaye yapısının sürekli el değiştirmesi gibi nedenlerle şimdilik durmuş durumda.
KUTSAL MUNZUR DAĞLARI
Doğu-Güneydoğudaki dağlara baktığımızda madencilik vs faaliyetlerin yanı sıra, dağların güvenlik gerekçesiyle Cudi'de, Gabar'da, Silopi de yakıldığını görüyoruz. Yaz aylarında günlerce süren bu yangınlarda binlerce hektarlık ormanlık alanın yanı sıra bu ormanlardaki ekosistem de içindeki tüm canlı, cansız varlıklarla yok olup gidiyor. Munzur Dağları, Dersime bakan yüzünde altın madenciliğine yıllardır direniyor. Munzur'un Erzincan tarafında ise, Fırat'ın en büyük kolu Karasu'ya 200-300 metre uzaklıkta, 'açık havada siyanür liçi denilen dünyanın en vahşi yöntemi' ile yıllardır altın işletmeciliği yapılıyor.
DAĞLARIN EFKARI

Erciyes'in eteklerindeki Sultan Sazlığı sulak alanı can çekişiyor. Manisa Spil dağı taş ocaklarına karşı direniyor. Karaburun'da Mimas efsanesinin beşiği Bozdağ RES direklerince delik deşik edildi, Ödemiş Bozdağ da ise altın madeni girişimleri bir yanda, dağın sularının özelleştirilmesine dönük çalışmalar diğer tarafta. Toroslar taş ocaklarına teslim, Artvin Cerattepe ve Genya Dağları ise altın madencilerinin talanı tehdidi altında. Karadeniz Dağları, Kaçkarlar yeşil yol çalışmaları nedeniyle alt üst ediliyor. Ülkenin dört bir yanında hangi dağa dokunulsa bin ah sesi geliyor...

İklim değişikliği tarımı vuruyor: Gıda fiyatlarında sıçrama uyarısı!

  01 Haziran 2023 07:00 Dr. Oğuz Tutal'ın araştırmasına göre Türkiye için en büyük tehlike kuraklık ve aşırı sıcaklar... Araştırma g...