30 Mayıs 2015 Cumartesi

‘Acele’ altın, hukuk duvarına tosladı

Özer AKDEMİR
İzmir
İzmir’e 20 kilometre uzaklıktaki, kentin tek yüzeysel temiz su toplama havzasında bulunan Efemçukuru Altın madeni için yapılan acele kamulaştırmanın hukuka aykırılığı kesinleşti. 
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (DİDDK) Başbakanlık ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının karar düzeltme istemini de reddetti.
HUKUKA AYKIRILIK KESİNLEŞTİ
Konu ile ilgili bilgi veren davanın Avukatı Arif Ali Cangı DİDDK’nin bozma kararında  “…Efemçukuru Altın Madeni işletmesinin bir an önce faaliyete geçmesi için acele kamulaştırma kararı verilemeyeceği, acele kamulaştırma yoluna gidilmezse kamunun uğraması muhtemel zararların da ortaya konması gerektiği…”ne vurgu yaptığını aktardı. Cangı, kurulun “Efemçukuru’nda acelecilik koşullunun gerçekleşmediği” sonucuna varıp, davayı reddeden Danıştay 6. Dairesi kararının bozulmasına karar verdiğini belirterek, “DİDDK kararları bağlayıcı olduğundan, davayı gören Danıştay 6. Dairesi bozma kararı doğrultusunda acele kamulaştırma kararlarının iptaline karar verecektir. 
Dolayısıyla Efemçukuru acele kamulaştırmasının da hukuka aykırı olduğu kesinleşti” diye konuştu.
DAHA NE BEKLENİYOR?
Efemçukuru Altın Madeninin  kapasite artırımı ÇED davasında yapılan bilirkişi incelemesinde, işletmenin dört yıl içinde yörede yarattığı ağır metal kirliliğinin tehlikeli boyuta ulaştığının tespit edildiğini hatırlatan Cangı, bunun üzerine mahkemece iptal kararı verildiği ve geçtiğimiz hafta Elele Hareketi tarafından konuyla ilgili basın toplantısı yapıldığını kaydetti. Cangı, “Efemçukuru Altın Madeni’nin hukuka aykırı olduğu, çevre sağlığı ve canlı yaşamı için büyük risk yarattığı ortaya çıkmıştır. Daha ne kadar beklenecek? Çevre Bakanlığı, İzmir Valiliği, İzmir B.Ş.Belediyesi görevinizi yapın. Kendi çıkarı yerine köyünü, yöresinin yaşamını korumak için direnen müvekkilim Ahmet Karaçam’ı kamuoyu önünde bir kez daha kutluyorum” dedi. 
İZMİR İÇİN YAŞAMSAL
İzmir'in içme sularının önemli bir kısmı yer altı kuyularından sağlandığı için ağır metal ve arsenik oranı yüksek. Bu nedenle kente içme suyu milyon dolarlık arıtmaların ardından verilebiliyor. Kentin  sularının ağır metal ve arsenik içermesi nedeniyle İzmir’in suyu arıtma tesisinden geçirildikten sonra kente verilebiliyor. Efemçukuru köyü 700 metre yükseklikte ormanların içinde bulunuyor ve bu bölge kentin tek temiz yüzeysel su toplama havzası. Bu özellikleri nedeniyle bölge “İzmir için yaşamsal” bir konumda bulunuyor. Alfons tipi üzümleri ile ünlü olan köyün yakınlarına, İzmirli 300 bin kişinin içme suyunu sağlamak üzere planlanan Çamlı Barajı’na AKP hükümeti altın madeninin işletilebilmesi için izin vermiyor. Buna karşın TÜPRAG Şirketi 3 yıldır, içme sularını, toprağı  ve havayı kirletme pahasına yörede altın üretimi yaparak bu konsantre altını yurt dışına gönderiyor. 
Eklenme Tarihi: 30 Mayıs 2015



29 Mayıs 2015 Cuma

Ekolojinin 13 kara yılı

Özer AKDEMİR
AKP Kasım 2002 seçimleri sonrası tek başına iktidara geldiğinde ülkenin ekoloji gündeminde çok da iç açıcı gelişmeler yaşanmıyordu, ama bir 13 yıl sonrasının bu kadar da kötü gelişmelerle dolu olacağına sanırım kimse pek ihtimal veremiyordu. 13 yılda çevresel sorunlar hem çeşitlenip hem de katlanırken, buna paralel olarak yaşam savunusu mücadelelerinin de Anadolu’nun dört bir yanına yayıldığını görüyoruz. 
MİLAT: BERGAMA KÖYLÜ DİRENİŞİ

1986’lardan 2002’lere taşınan ve o dönem ülke gündeminin baş sırasına oturanBergama köylülerinin altın madeni karşıtı direnişinin kırılma anı ile denk geldi AKP iktidarı. Çevresel kaygılarla ayaklanan, renkli eylem ve etkinliklerle kamuoyunun gündemine oturmayı başaran bu Ege köylülerinin direnişi, o günlerde, yıllardır süren baskı politikaları nedeniyle diplerde olan demokrasi mücadelesinin de nefes aldığı bir alan oldu. Köylü hareketi zamanla çevre duyarlılığından öte savaşa karşı, emekçilerin hak taleplerinin yanında, toplumsal mücadelelerle dayanışma içinde ve anti emperyalist bir çizgiye evrilmeye başladı. İşte tam bu süreçte devlet müdahalesi geldi; ülkeyi yöneten gizli erk MGK, Bergama köylü hareketini “milli tehdit” olarak niteleyerek bir “psikolojik harp” hamlesi ile bertaraf  yoluna gitti. Köylü hareketine altın vuruş ise Dr. Necip Hablemitoğlu’nun yazdığı “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası” kitabı ile indirildi. Köylü hareketi önderlerini, hukukçularını “legal Alman casusu” olarak karalayan, sahte bilgi ve belgelerle yazdırılan kitabın bu sahtelikleri çok uzun süre tartışılamadı dahi. Çünkü yazarı yazdığı kitaba dayanılarak açılan davaya 8 gün kala, hala faili meçhul bırakılan bir suikastle öldürüldü. Suikast AKP’nin tek başına iktidara gelmesinden 2 ay sonra gerçekleştirildi. 
Bergama köylü hareketini sönümlenmeye götüren, böylece altın madenciliğinin yolundaki en önemli engeli bertaraf eden bu gelişmenin ardından ülke tam bir “Altına hücum” sürecine girdi. İşin garibi, bugün birbirinin kuyusunu kazmaya çalışan AKP-Gülen cemaati ortaklığı, o günlerde ise ‘altın’ çağını yaşıyordu. Cemaate yakın şirketler, köylü hareketinin inişe geçtiği dönemde ABD’li Normandy ile ortaklığa gitti. Esas işi davetiyecilik olan cemaate yakın Koza Şirketi, Bergama Ovacık Altın Madeni’nin sahibi olmuştu. Evinin önünde öldürülen Necip Hablemitoğlu’nun yazdığı kitap en çok yaşamı boyunca mücadele ettiği Gülen Cemaatine yaramış, bu grubun da aralarında bulunduğu altın madencilerinin ‘başucu kitabı’ olmuştu.

YERİN ‘ALTIN’I, ŞİRKETLERİN KASALARINA TAŞIDILAR

Bergama Köylü hareketi geriletilince Kanadalı, Avustralyalı, İngiliz, Hollanda menşeli ya da yerli görünümlü onlarca şirket Kışladağ, Gümüşhane, Efemçukuru, Erzincan, Kaz Dağları, Eskişehir, Fatsa gibi ülkenin dört bir yanında altın madenciliğine girişti. Doğanın talanı, toprakların zehirlenmesi ve milyonlarca ağacın yok olması pahasına yerin altındaki zenginlik yerüstüne, bu şirketlerin kasalarına taşındı. Hala birçok yerde, kapasite arttırarak devam eden altın işletmeciliği Kışladağ’da kuzuların ölümünden, İzmir’in içme suyunun kirlenmesinden, Himmetdede de bozkırın suyunu tüketmekten, Erzincan’da arıların ölümünden sorumlu tutuluyor. Binlerce yıldır barış içinde yaşayan Anadolu köylüleri, siyanürün topraktan altını ayrıştırdığı gibi birbirinden ayrıldı, yabancılaştı. Köylüler “maden karşıtı-maden yanlısı” diye ikiye bölünürken, birbirlerinin düğününe, ölüsüne, kahvesine bile gitmez oldu. Altıncı şirketlerin, Çaldağı’nda nikel üretimi yapan şirketin işlerini rahat yürütebilmesi için defalarca değiştirilen maden kanunu ve yönetmelikler, bugünkü hukuksuzluğun, adaletsizliğin önemli parçalarından birisi oldu. Adında Adalet olan parti iktidar olduğu 13 yılda, adaletsizliği, egemenlerin, sermayenin hukukunu adım adım yerleştirdi. AKP iktidarı döneminde vahşi madencilik sadece doğayı değil, toplumsal yaşamı ve hukuku da kirletti.
HES İLE DERELERİN CANINA OKUYORLAR

AKP, 13 yıllık iktidarında ekonomideki ana itici gücü enerji ve inşaat politikaları ile sürdüren bir çizgi izledi. Ülkenin hemen hemen bütün derelerinde yapılmak istenen, bir bölümü yapılan HES projelerinin ardında bu ekonomik-siyasal tercih vardı. “Ülkenin elektrik açığı var” yalanından yola çıkarak her geçen gün daha da stratejik hale gelen suların sermayeye devri de gerçekleştirilmek isteniyordu. “Su akar Türk bakar” safsatasın ardına sığınarak, geçtiği her yere yaşam götüren sular borulara hapsedilip yatağından koparılıyor, hemen hepsi yandaş şirketlerin değirmenine dolar taşıyacak hale getiriliyor. Derelerin çevresindeki canlı yaşamı, kültür, HES insafsızlığına terk edilmek isteniyor. Karadeniz’in derelerini koruma mücadelesi bu insafsızlığa, bu doğaya vurulan hançere karşı veriliyor. Dereler bu nedenle kardeşleşiyor, HES karşıtı mücadeleler Yuvarlakçay’dan Fındıklı derelerine, Munzur’dan, Kaz Dağları Mıhlı çayına, “Alakır özgür aksın” diyenlere kadar ülkenin dört bir yanında yeşeriyor. Tokat Zile Çekerek köyleri bu nedenle jandarma şiddetine maruz kalıyor, belediye başkanı tarafından ‘terörist’ ilan ediliyor. 

TERMİK CEHENNEMİ

Yine enerji açığı safsatası ile ülkenin en verimli ovaları, turizm alanları, zümrüt ormanlarına kurulan termik santraller ölüm kusmaya devam ediyor. Geçimlik tarım alanları daha önce termik santral ve kömür ocakları tarafından ellerinden alınan Soma Yırca köylülerinin son zeytinliklerinin kamulaştırılıp ikinci bir termik santral yapılmasına karşı ayağa kalkması boşuna değil. Köylülerin, hem topraklarının, hem sağlıklarının, kısaca geleceklerinin ellerinden alınmak istenmesine geçmiş yaşadıkları deneyimler nedeniyle kararlı bir şekilde direndiler. AKP’nin Yırca köylüsüne reva gördüğü, birkaç ay önce aynı topraklarda yeterli iş güvenliği alınmadığı için katledilen 301 işçiden farklı değildi. Yandaş şirket mahkemenin termik santrali durdurduğu günün şafak vakti 6000 zeytin ağacını katletti!
Yatağan termik santralinin külünün Samsun’da çıktığı bir ortamda, narenciye okyanusu Erzin’de kurulmaya başlayan termik santrallerin etkisini Kaz Dağlarında görülmesinin önünde hiçbir engel yok! Kaz Dağlarının eteklerinde, Karabiga’dan Lapseki’ye kadar birçok termik santral projesi yapılırken, bir kısmının bacaları yükselmeye başladı bile. 
NÜKLEERDE DELİLİK HALİ

Nükleer santrali olmadan radyoaktif atıkları ve kazası olan dünyadaki belki de tek ülke Türkiye, daha Manisa Köprübaşı, Söke Kisir’deki eski uranyum madenlerinin yol açtığı radyasyon kirliliği ve kanserlerle bile baş edemiyor. Üstünü örtüyor. Tıpkı İzmir Gaziemir’de, eski kurşun fabrikasının bahçesinde gömülü nükleer yakıt çubuklarına yaptığı gibi. Bu nükleer atıkların geldiği yeri bile açıklamış değil yetkililer. 
Çernobil ve Fukişima’dan sonra tüm dünyanın hızla uzaklaştığı nükleer santralleri, hem de ilk kez uygulanacak bir teknolojiyi Türkiye’ye getirme “onuru” da AKP’ye ait. Ülke, 50 yıllık ömrüne rağmen etkisi binlerce yıl sürecek radyoaktif bir kirlilik riski ile yaşamaya mahkum edilmek isteniyor. TAEK sayfalarında TAEK in hazırladığı Türkiye Çevresel Radyasyon Atlası’nda ülke genelinde 5, 10, 20 Bekerel/kg olan radyasyon değerleri Doğu Karadeniz de kimi ilçelerde 150 Bekerel/kg görünüyor. Bu şu demek; Çernobil hala öldürüyor, hala kirletmeye devam ederken yetkililerse üç maymun pozisyonunda...
‘TEMİZ’İNDEN DOĞA SÖMÜRÜSÜ 

“Yenilenebilir temiz enerji” kılıfıyla sermayeye rant aktarmanın diğer yolları da RES, GES ve JES’ler (rüzgar, güneş, jeotermal santralleri) oldu. Karaburun’da RES’ler nedeniyle keçi nüfusu bitme noktasına geldi. Yarımadanın bir diğer sorunu ise balık çiftliklerinin denizlerde yarattığı kirlilik. Bu sorun balık çiftliklerine ev sahipliği yapan tüm denizlerin ortak sorunu aslında. Çine Madran Dağı’nda yapılmak istenen 100 RES direği, köylülerin aylar süren direnişi sonrası 10’a kadar düşürüldü. Köylüler bin 700 metre yükseklikte jandarmanın biber gazına ve copuna maruz kaldı. Aydın ovaları jeotermal kuyuları ile delik deşik ediliyor. Bu sıcak sular daha sonra derelere kaynar kaynar boşaltılıyor. Çeşme yarımadası, Bodrum’un tepeleri de RES kuşatması altında. 
BİN YILIN EMEĞİ BİR GÜNDE…

AKP’nin 13 yıllık iktidarında yok edilenler arasında kültür ve tabiat varlıklarımız var. Allianoi’yi bunların başında saymak gerek. 2000 yıllık antik sağlık yurdu 40 yıl ömrü olan Yortanlı Barajı’nın sularına gömüldü. Çine barajına gömülen 2300 yıllık Roma köprüsü İnce Kemer’i, Aliağa’da sanayi tesislerinin altında kalan Kyme, Kaz Dağlarında gün yüzüne çıkarılamadan altın madenleri tarafından yok edilme tehdidindeki yüzlerce antik kent, kuars ve feldspat madencilerince tuvalet taşı yapılan 8 bin yıllık Latmos kaya resimleri kültür katliamına sadece birkaç örnek. Korunması gereken doğal varlıklarımıza kurutulan sulak alanları, yer altı suyu çekilen Konya Ovasındaki dünyanın nazar boncuğu Meke Gölünü, ranta teslim edilen Caretta carettaların yaşam alanları kumsalları sayabiliriz. Öte yandan rant için göz dikilen varlıklarımızı koruyan yasaların ardından dolanıldı. Urla’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait olduğu söylenen villalar örneğinde olduğu gibi, koruma dereceleri düşürüldü, kaldırıldı ve talana açıldı.
DOĞAYI ÇILDIRTAN ÇILGIN PROJELER 

Kuşkusuz yandaş sermaye çevrelerine kaynak aktarmanın en çılgın projeleri İstanbul’a 3. havalimanı ve 3. köprü inşaatlarıdır. Yüz binlerce ağaç, koca bir ekosistem bu çılgın rant talanı nedeniyle yok oluyor. Yaşam alanları yok edildiği için boğazı yüzerek geçmeye çalışan domuzların görüntüleri çılgın projelerin tüm doğal yaşamı nasıl etkilediğinin örneklerinden birisi oldu. İstanbul’un su havzaları, ormanları, ekosistemi sermayenin en iştahla saldırdığı bir pasta haline getirildi. 
DİRENİŞİN YOLU
13 yılda AKP’nin yarattığı ekolojik tahribatın dökümünü yapmaya bu dosyanın sınırları yetmez. Elbette doğa kendi yaralarını saracak güce sahiptir, elbette son sözü doğa söyler. Ancak ona yardımcı olmanın, onunla barışık bir yaşam sürmenin yolu, sermaye partilerini, onun bugünkü temsilcisi AKP’yi ve beslenip-beslediği kapitalizmi tarihin çöplüğüne gömmekle açılacaktır. Anadolu’da karanlığa karşı yanan yaşam alanlarını koruma direnişlerinin meşaleleri bu yolu aydınlatıyor, güzergahı gösteriyor…

Eklenme Tarihi: 29 Mayıs 2015 

ÇEPEÇEVRE YAŞAM_Germencik jeotermal enerji talanı_29 Mayıs 2015


Aydın ve ilçeleri incirin ana vatanıyken şimdi jeotermal enerji kenti yapılmak isteniyor.

Binlerce yıldır yörede yaşayan insanları geçindiren verimli tarım alanları, ırmaklar, temiz hava kirletiliyor.

Çepeçevre Yaşam yenilenebilir enerji talanına yenilmek istemeyen Aydınlıların çığlığını ekranlarınıza taşıyacak.

Çepeçevre Yaşam 29 Mayıs Cuma günü saat 20.00'da Hayat Televizyonu'nda
İlgili haber: 

Tanıtım videosu: 
https://www.youtube.com/watch?v=uTUyOoEtY_4&feature=youtu.be

28 Mayıs 2015 Perşembe

Aliağa sanayisi İzmir’in baş belası

‘Aliağa kaynaklı kirliliğin Karşıyaka’ya ve bölgeye etkileri’ konulu panel İzmirli’nin nasıl bir tehditle karşı karşıya olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
İzmir Tabip Odası Çevre Komisyonu tarafından Karşıyaka Kent Konseyi Toplantı Salonun’da gerçekleştirilen panelin kolaylaştırıcılığını Doç. Dr. Raika Durusoy yaptı.
Panelin İlk konuşmasını yapan Ege Üniversitesi Halk Sağlığı Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa, Aliağa’nın Türkiye’nin en sanayi yoğun kentlerinden birisi olduğunu belirterek, ilçenin çok sayıda birbirinden farklı endüstriyel tesislere ev sahipliği yaptığını kaydetti. Karababa, 2 bine yakın sanayi kuruluşunun bulunduğu Aliağa’daki sanayi kuruluşlarının yarattığı kirlilikle hem İzmir için hem de bölge açısında baş belası olduğunu söyledi.
9 Eylül Üniversitesi Öğretim üyesi Dr. Ahmet Soysal, Aliğa’da yaptıkları kanser araştırması ile ilgili bilgi verirken 15-30 yıl arasında Aliağa’da yaşayanların kanserden ölüm oranlarının 15 yılın altında yaşayanlardan 4.7 kat fazla olduğunu belirtti.
Operatör Dr. Nebil Gürhanlı ise kömürün dünya üzerindeki en büyük kirletici enerji kaynağı olduğunu belirterek, Aliağa demir çelik fabrikaları ve termik santrallerinde yakılan kömür nedeniyle oluşan hava kirliliğinin çok çeşitli sağlık sorunlarına yol açtığını söyledi. (İzmir/EVRENSEL)
Eklenme Tarihi: 28 Mayıs 2015

25 Mayıs 2015 Pazartesi

AP vahşi madenciliğe karşı tavır aldı

Özer AKDEMİR
İzmir
Avrupa Parlamentosu üyesi ülkeler tehlikeli madenlerin ticareti ilgili bağlayıcı bir karar aldı. Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen toplantıda alınan karara göre Avrupalı şirketler, dünyanın diğer yerlerindeki faaliyetlerde insan hakkı ihlallerine yol açacak faaliyette bulunamayacaklar. Bu karar ülkemizdeki madencilik faaliyetlerini de etkileyebilir.
‘TARİHİ BİR AN’
Uluslararası Af Örgütü ve dünya genelinde faaliyet gösteren STK Global Witness’in bildirdiğine göre, Avrupa Parlamentosu üyesi ülkeler 20 Mayıs tarihli oturumunda zehirli madenlerin ölümcül ticaretine karşı, oldukça güçlü ve bağlayıcı bir yasa tasarısını oylayarak kabul etti. 285 red oyuna karşı 402 kabul oyuyla geçen yasa tasarısı ile ilgili görüşlerini aktaran Global Witness’den Michael Gibb, şunları dile getirdi: “Bu tarihi bir andır. Avrupa Parlamentosu üyeleri zehirli madenlerin ticaretinden zarar gören ve acı çeken kişilerin hayatlarında ciddi bir fark yaratacak bir yasayı onayladı. Bu yasayı zayıflatma amacı ile büyük şirketler tarafından gösterilen çabalar ve yapılan çalışmalar karşısında omurgalı bir duruş sergileyerek amaca uygun ve bağlayıcı bir tasarıyı yasalaştırdı. Böylelikle maden çıkarma faaliyetlerinin silahlı gruplar yerine, yerel toplulukların çıkarları doğrultusunda yapılmasını teşvik etme ve maden ticaretinin temiz eller tarafından yönetilmesi konusundaki küresel çabaların  lideri Avrupa Birliği olmuştur.”
Uluslararası Af Örgütü İnsan Hakları bölümü danışmanı Lucy Graham da, Avrupa Parlamentosu’nun, Avrupa’ da yerleşik firmaların dünyanın diğer bölgelerindeki insan hakkı ihlallerine katkıda bulunacak faaliyetlerden kaçınmaları ve söz konusu ihlallere göz yummamaları konusunda net bir mesaj verdiğini belirtti. Graham, Avrupa Konseyinin de yasayı onaylaması halinde insan hakkı ihlali yapan ülkelerden gelen firmalardan beklentiler konusunda ciddi yasal değişiklikler olacağını kaydetti. Kendi alanında çığır açıcı nitelikte olduğu belirtilen bu yasa tasarısı, Avrupa firmalarının kalay, tungsten, tantal ve altın madenlerinin ithalatı sırasında satın alımlarının diğer ülkelerde insan hakları ihlallerine katkıda bulunmayacağını kanıtlaması ve garanti altına almasını gerektiriyor. 
BİZE ETKİSİ NE OLUR?
Bu yasa ülkemizde yıllardır tüm karşı çıkışlara rağmen siyasi iktidarın koruyup kollaması ile faaliyetlerine devam eden, ekolojik kirliliğin yanı sıra, sosyal-siyasal ve hukuk düzeni üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle eleştirilen başta altın işletmeciliği olmak üzere diğer vahşi madencilik faaliyetlerini ne şekilde etkileyecek? 

Merak edilen soru bu ve bu sorunun yanıtı önümüzdeki süreçte ortaya çıkacak.
5 Haziran 2005’te Bergama’ya Dünya Çevre Gününü kutlamaya giden yaşam savunucularına altın madencilerinin saldırmasıyla ilgili devam eden dava buna örnek verilebilir. 
Eklenme Tarihi: 25 Mayıs 2015

23 Mayıs 2015 Cumartesi

İncirin anavatanını cehenneme çevirecekler

Özer AKDEMİR
Aydın
Aydın Germencik’te dün açılışı gerçekleştirilen jeotermal enerji santrali açılışında konuşan Enerji ve tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, alışılageldiği üzere enerji yatırımlarına karşı çıkanlara “bilgisiz” ve “ülkenin kalkınmasını istemeyen kişiler” dedi. Birinci sınıf tarım toprakları üzerinde kurulan JES’in ne kadar ‘temiz’ olduğunu anlatan bakan oysa açılış törenine gelmeden bir saat önce Germencikli çiftçilerin JES’lerin özellikle incire verdiği zararla ilgili şikayetlerini dinlemek zorunda kalmıştı.
JEOTERMAL KABUSU
Efeler ilçesine bağlı Gölcük Mahallesi’nde yaşayanların ortak derdi mahallenin yanı başına kurulan JES tesisleri. Köylülerin hemen hepsi bu bir yıl önce üretime başlayan JES’in zararlarını anlatırken ortak cümleler kuruyorlar; “Kokudan duramıyoruz, sıcak suyu dereye salıyorlar. Ürünlerimizin verimi azaldı.” JES işletmeleri adeta köy evleri ile iç içe geçmiş durumda. Köylü kadınların bütün bu şikayetlere ek bir başka dertleri ise bu tesislerin çocuklarının geleceğine olan etkileri.
‘GELECEĞİMİZ DE YOK OLUYOR’
Germencik’in girişinde yer alan tabelada “İncir’in ana vatanı” yazıyor. Hemen altında da “Jeotermal enerji kenti” satırlarını okumak mümkün. Bu tabelanın tam karşısındaki yol üzerindeki “tören alanı” tabelası Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı tarafından açılacak olan JES tesisleri için yapılacak tören alanını işaret ediyor. Bu törene geçmeden Germencik’te görüştüğümüz Aydın Ziraat Odası Başkanı Mahmut Nedim Barış jeotermal enerji santrallerinin tarım arazilerine yayılmasının yarattığı tehlikeye dikkat çekerek, birkaç saat önce Bakan Taner Yıldız’a bu zararları ve JES’lerle ilgili önlem alınması gerektiğini bizzat anlattığını aktardı. Barış, “JES’lerin buharı, ağır metalli sular topraklarımızı, sularımızı kirletiyor. Geleceğimiz yok ediliyor” dedi. İncir Tüccarı Oral Erbay de JES’lerin yörede yarattığı iklimsel değişikliğin incir üretimini son derece olumsuz etkilediğini söyledi.
BAKANIN DEĞİNİP GEÇTİĞİ GERÇEK
Açılış töreninde konuşan bakan Yıldız, “Ülkemizde 2002’de 17.5 MW seviyesinde olan jeotermal kurulu gücü, nisan sonu itibariyle 428 MW seviyesine ulaştı. Bugün Türkiye’de jeotermal enerji üretiminin 2 milyon ton petrole karşılık geliyor” dedi. Yıldız, “Bazı kesimler her türlü enerji yatırımına karşı” diyerek, bu kesimleri “bilgisizlikle” suçladı. Yıldız, JES’lerin yarattığı çevresel kirlilik konusundaki yakınmalara kısaca değinip geçerek, özellikle sıcak suyun yeniden yer altına verilmesi konusunun önemli olduğunu söyledi. Yıldız’ın değinip geçtiği JES’lerin zararları yöredeki halkın ve çiftçilerin kabusu olmuş durumda.

İŞÇİ GETİRTTİLER
GÜRİŞ Holding'in 232.2 MW’lık JES’in açılış törenine yaklaşık 1 kilometre uzaklıktaki santralin başka bir ünitesinden getirilen işçiler gölgelikli koltuklarda yerini almış protokol ve balonlarla süslenmiş tören alanındaki görüntüyü tamamladı. Görüştüğümüz işçiler taşeron olarak JES’lerde çalıştıklarını, maaşlarının asgari ücret olduğunu söylediler. İşçiler törene zorla getirildiklerini de söylemeden geçmediler. Sendika var mı işyerinde dediğimizde de “Siz hangi ülkeden geldiniz? Biz Harranlıyız” diye gülerek yanıt verdiler.
Eklenme Tarihi: 23 Mayıs 2015

22 Mayıs 2015 Cuma

Efemçukuru altın madeninin yarattığı kirlilik kanıtlandı


İzmir'in içme suyunun yüzde 40’ını karşılayan Tahtalı Barajı koruma alanı sınırında yer alan Efemçukuru’da TÜPRAG tarafından işletilen altın madeninin kapasite artırımı talebi için verilen olumlu ÇED raporu hukuka aykırı bulundu.
İzmir 1. İdare Mahkemesinin verdiği kararla, bilim insanlarının yıllardır uyarısını yaptığı, Efemçukuru yöresindeki ağır metal kirliliğinin de başladığı kanıtlanmış oldu. Mahkemenin 16 Nisan 2015 günü verdiği kararda, keşif sırasında alınan örnekte, sülfür ve ağır metal grubundaki arsenik, kadmiyum, bakır, kurşun, mangan, nikel, selenyum, kükürt ve çinko elementlerinin olması gereken düzeyleri aştığı tespit edildi. Bu elementler içinde özellikle kadmiyum ve bakırın ÇED raporunda belirtilenin çok üstünde olduğu ifade edildi. Mahkeme, kapasite artırımı ile madenin çevre için yaratacağı olumsuzluk ve risklerin daha da artacağını belirtilerek, ÇED raporunun iptal edilmesine karar verdi.
AĞIR METAL MİKTARI ÇED’TE YER ALANDAN FAZLA
Konu ile ilgili olarak El Ele Hareketi, İzmir Tabip Odası, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası ve EGEÇEP ortak basın toplantısı düzenledi. Toplantıda konuşan El Ele Hareketi Sözcüsü Merih Yücel, bütün bilimsel uyarılara rağmen, çevre sağlığı ve canlı yaşamı için risk oluşturan Efemçukuru Altın Madeninin 2011 yılı haziran ayından bu yana faaliyetini sürdürdüğünü belirtti. Madenin kapasite artırımı projesiyle cevher rezervini 2.5 milyon tondan, 8.5 milyon tona, faaliyet süresini de 12 yıldan 17 yıla çıkarmayı planladığını ve bunun için 31.12.2012 tarihinde olumlu ÇED raporu aldığını hatırlatan Yücel, bu belgenin iptali için EGEÇEP, Çevre Mühendisleri Odası, İzmir Tabip Odası, Avukat Arif Ali Cangı ve Efemçukuru Köylüsü Ahmet Karaçam tarafından açılan davanın sonuçlandığını belirtti.Yücel, “Bu karar üzerine altın madeni derhal kapatılmalıdır. Madenin kapatılmaması halinde oluşacak kirlenmeden şirketle birlikte başta İzmir Valiliği olmak üzere yetkili tüm kamu idareleri ve kamu görevlileri doğrudan sorumlu olacaktır” dedi. (İzmir/EVRENSEL)
Eklenme Tarihi: 22 Mayıs 2015

19 Mayıs 2015 Salı

EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, mücadeleci köylülerle buluştu

Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Selma Gürkan, 7 Haziran seçim çalışmalarını, İzmir’in Bergama ilçesine bağlı Tepe Köy’de sürdürerek devam etti. 
Çevre Hareketinin, köylüyle buluştuğu ve halklaştığı Bergama Çevre Hareketinde önemli yere sahip olan Tepe Köy’de kahve toplantısında Tepe Köylülerle buluşan, EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan ve HDP İzmir 2. Bölge Milletvekili adayları Özer Akdemir ve Av. Berrin Esin Kaya, 7 Haziran seçimlerinde destek istediler.
Tepe Köylülerle sohbet eden Gürkan, ülkede seçim atmosferini ve eşit olmayan koşullarda girdikleri seçimi aktarırken, HDP ile ittifak halinde birlikte seçime girdiklerini söyleyerek sözlerine başladı. Gürkan, “Cumhurbaşkanı meydan meydan dolaşarak 400 milletvekili istiyor. Niçin 400 milletvekili istiyor, Başkanlık için istiyor” dedi. Gürkan, işsizliğin, yoksulluğun 13 yıllık AKP iktidarında daha da arttığını belirterek, AKP’nin halka açlık, yoksulluk ve ölümden başka hiçbir şey vermediğini dile getirdi. Çözüm sürecinde gelinen son noktayı da Tepe Köylülerle paylaşan Gürkan, “AKP her konu da olduğu gibi çözüm sürecinde de iki yüzlü politikalar uygulamaya devam ediyor. 7 Haziran’da yüzde 10 barajını aşarak, hem AKP’ye hem de 12 Eylül Darbe Anayasasına tokat vuracağız” dedi. HDP’ye yönelik saldırıların ardında AKP’nin olduğunu söyleyen Gürkan, “8 Haziran sabahı ülkemizi yeniden özgür, eşit ve kardeşçe yaşanabilecek bir ülke haline getirmemiz için oylarınızı HDP’ye istiyoruz” dedi. 

Köylülerin sorularını da yanıtlayan Gürkan’dan sonra söz alan İzmir 2. bölge HDP milletvekili adayı Özer Akdemir, bu köylerin yabancısı olmadığını söyleyerek, “2000 yılından bu yana Bergama köylülerini siyanürlü altın karşıtı direnişini izleyen bir gazeteci olarak bu köylere çok geldim gittim. Bergama köylü hareketi tüm ülkeye yaşam alanlarının sermaye saldırılarına karşı nasıl korunacağını gösterdi. Gezi isyanının tohumu Bergama’da atıldı. 7 Haziran seçimlerinde ülkemizin topraklarını, emekçinin alın terini, demokratik taleplerimizi korumak, kazanmak için güçlerimizi HDP’de birleştirmemiz gerekiyor” dedi.
İzmir 2. bölge HDP milletvekili adayı Av. Berrin Esin Kaya da, “Bu topraklarda ötekisi olmadan, kardeşçe yaşamak için birbirimize ihtiyacımız var. Bizi birbirimize düşürmek isteyen, bölen ayrıştıran ve böylece sömürü düzenini sürdürmek isteyenlere karşı HDP’nin barajı geçmesi lazım” dedi. (İzmir/EVRENSEL)  
Eklenme Tarihi: 19 Mayıs 2015 

Dağ bile erimiş koca dağ iken

Özer AKDEMİR
Avrupa'nın en büyük altın madeni Uşak Eşme yakınlarındaki Kışladağ Altın Madeninde bilirkişi keşfi yapıldı. Şirketin aldığı tüm izinler dava konusu olmasına rağmen maden kapasitesini arttırarak üretime devam ediyor. Bilim insanları, hukukçular, köylüler ve yaşam savunucularının katıldığı keşif bir zamanlar genç ormanlarla kaplı Kışladağ'ın altın madeni tarafından nasıl viran edildiğini gözler önüne serdi. Kışladağ adeta erimiş, içine çekilmiş gibi...
KEŞFE KATILIMA VE GÖRÜNTÜYE ENGEL
Manisa 1. İdare Mahkemesi'nde yöre köylüleri, TMMOB'a bağlı bazı odalar, EGEÇEP ve İnay Vicdan Hareketi derneği tarafından açılan davanın bilirkişi keşfi öncesi İnay Köylüleri keşif heyetini madene giden yol üzerinde İzmir'den gelen EGEÇEP üyeleri ile beklediler. Maden içinde gerçekleştirilen ön toplantıda mahkeme heyeti başkanı Tarık Özdirek, keşfe davacılar, şirket ve kurum temsilcileri dışında köylüleri ve EGEÇEP üyelerinin katılma taleplerini reddetti. EGEÇEP Avukatı Arif  Ali Cangı'nın keşf sırasında bilirkişilerin dışında kendilerinin de yargılamanın aleniyeti, silahların eşitliği ve adil yargılama hakkı gerekçeleriyle talep ettiği fotoğraf ve görüntü alma istemi de hakim Özdirek'ce reddedildi. Özdirek, gazetecilerin de keşfe katılmasına izin vermedi.

KÖYLER YOK OLDU, KUZULAR ÖLDÜ
Madenin 2003 yılından bu yana 3 ÇED Raporu hazırladığını her ÇED'le ilgili davanın henüz sonuçlanmadan kapasite arttırımları ile çalışmaya devam ettiğini dile getiren köylülerin ve odaların avukatları bu durumun hukuka karşı hile olduğunu söylediler. Madenin 2013-2011-2014 yılında üç ÇED raporu hazırladığını ve kapasitesini arttırdığını belirten hukukçular kapasite arttırımı sonucu yöredeki köylerin yok olduğunu, civarda yüzlerce kuzu ölümü gerçekleştiğini, bölgenin ekolojik kapasitesinin ve madenin bölgeye olan kümülatif etkisinin göz önüne alınmadığını belirttiler. Hukukçular, bilirkişi heyetinden bu konularla ilgili sorulara yanıt aramalarını istediler.


EFEMÇUKURUNUN ALTINI NEREYE GİDİYOR?
Maden açık ocağından başlayan keşifte açık ocağın 700 metre kadar aşağıya indiği ve köylülerin "cehennem çukuru" dedikleri ocak çukurunun devasa bir büyüklüğe eriştiği gözlemlendi. Şirket yetkilileri madenin ömrü tamamlandıktan sonra bu çukurda bir gölet oluşacağını ve gerekli rehabilitasyonun alınacağını ileri sürdüler. Daha sonra geçilen yığın liç alanında ise yüz metrelerce alana serilen cevherin üzerinden siyanürle damlama sulama yapılması yerinde gözlemlendi. Bu işlemle birlikte içinden altını ayrıştırıldıktan sonra geride kalan milyonlarca ton pasanın yörede yeni tepeler oluşturacak kadar büyük bir hacme sahip olduğu görüldü. Hukukçuların, şirket ÇED Raporunda maden işletmeleri içinde tank liçi yöntemiyle de ayrıştırılma yapılacağının belirtilmesi ve bu tesisin görülmek istenmesinin talebinin ardından maden yetkilileri ilginç bir bilgiyi paylaşmak durumunda kaldılar. TÜPRAG Yönetim kurulu Başkanı Mehmet Yılmaz, şirketin Efemçukuru Altın Madenindeki cevheri de Kışladağ'a taşıyıp burada ayrıştırmak üzere bir tesis kurduklarını aktarırken, 2012 yılında tamamlanan tesisi hiç kullanmadan 2013 yılında kapattıklarını ileri sürdü. Yılmaz buna gerekçe olarak Efemçukurundan elde ettikleri altınlı konsantrasyonun adını vermediği başka ülkelerdeki şirket tesislerinde ayrıştırılmasının daha ekonomik gelmesine bağladı. Yılmaz'ın adını vermediği ülkenin Çin olduğu ileri sürüldü. Hakim Özdirek, şirket müdürünün bu sözlerine rağmen bilirkişi heyetinden bu tesisin çalışıyormuş gibi değerlendirilmesini istedi.

DEREYE SU SALINDIĞI İTİRAFI
Keşifte madende ayrıştırma sırasında ve tozu önlemek için kullanılan suların Ulubey'de açılan 5 kuyudan geldiği şirket yetkililerince açıklanırken, madenden dışarıya deşarj suyu verilmediği ileri sürüldü. Köylülerin madenin derelere su saldığı bu nedenle çok sayıda hayvan ölümü yaşandığı ısrarları üzerine şirket müdürü Yılmaz derelere su salındığını ancak bunun arıtılmış su olduğunu itiraf etmek zorunda. Keşifte madenin Ovacık köyünü tamamen yuttuğu, Söğütlü Köyü ve katrancıların da haritadan yok olmak üzere olduğu davacılar tarafından belirtilmesine rağmen şirket yetkilileri yöre köylerinin nüfusunun arttığını ileri sürdüler. Keşifte, geçtiğimiz yıl yığın liç alanında yaşanan kaymanın izleri olan yığınlar üzerindeki çok sayıda kırılmış borular da bilirkişilere gösterilerek, bu yığınların vadiye akması riskine dikkat çekildi. Öğle saatlerinde başlayan bilirkişi keşfi akşam 20.30'da tamamlandı. Yaşam savunucuları keşfin ardından İnay köylülerinin konuğu oldular. (Uşak/EVRENSEL)
Eklenme Tarihi: 19 Mayıs 2015

15 Mayıs 2015 Cuma

ÇEPEÇEVRE YAŞAM_Unutulan tehlike: Uranyum madenleri (Aydın paneli)_15 Mayıs 2015



Aydın’da gerçekleştirilen “Terk edilen uranyum madenleri ve tehlikeleri” konulu panel-forumda Ege Bölgesinde çok da bilinmeyen bir çevre ve halk sağlığı sorunu tartışıldı. Manisa Köprübaşı ve Aydın Kisir köyü yakınlarındaki terk edilmiş uranyum işletmeleri ve sondajlarının yarattığı ekolojik tahribat ve sağlık sorunlarının konuşulduğu panelde, uranyum kirliliği nedeniyle adı "kanser köye" çıkan Söke Kisir köyü muhtarı da vardı.
Özer AKDEMİR'in hazırlayıp sunduğu Çepeçevre Yaşam 15 Mayıs 2015 akşam 20.00'de Hayat Televizyonunda.

Program tanıtımı: 
https://www.youtube.com/watch?v=i99XG0CQz_A

İlgili haber: 
http://www.evrensel.net/haber/110923/olmemek-icin-45-gunumuz-var
http://ozerakdemir.blogspot.com.tr/2015/04/olmemek-icin-45-gunumuz-var.html

Programın tamamı:
https://www.youtube.com/watch?v=3hg7OXFG1Ks

Yola serilen zehirden bakanlığın haberi yokmuş


Özer AKDEMİR
İzmir
Aliağa Foça arasındaki demir çelik fabrikalarının milyonlarca tonu bulan tehlikeli cüruflarının İzmir Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından yol dolgu malzemesi, parke ve bordür taşı yapımında kullanılmasından İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü ve Bakanlığın haberinin olmadığı ortaya çıktı.  
BİLİRKİŞİ SAHTEKARLIĞI
İzmir Büyükşehir Belediyesi, Foça-Aliağa arasındaki fabrika bahçelerine ve vadilere depolanan, kaç milyon ton olduğu dahi bilinmeyen demir çelik fabrikalarından çıkan cürufları yol dolgu malzemesi, bordür ve parke taşı yapımında kullanmaya başlamıştı. Belediye bunu “40 yıllık çevre sorununun çözümü” olarak nitelemişti. Evrensel konuyu, uzman görüşleriyle birlikte “Büyükşehir belediyesi yollara zehir seriyor” başlığıyla gündeme getirmişti. Haberimiz üzerine açıklama yapan İzmir Büyükşehir Belediyesi, yola serilen cürufların “tehlikeli atık” olmadığını, bunların alt yapı malzemesi olarak kullanılabilirliğine dair raporlar bulunduğunu ileri sürmüştü. Ancak, gazetemizin ulaştığı raporlar Belediyenin bu iddialarının gerçeği yansıtmadığını ortaya koydu. Haberimiz, mahkemenin atadığı bilirkişilerin, TÜBİTAK raporundaki cüruflarla ilgili “tehlikeli atık” ifadesini “tehlikesiz atık” olarak değiştirerek mahkemeye sunduğunu ortaya çıkarmıştı.
‘HABERİMİZ YOK’
Bu bilirkişi sahtekarlığı üzerine başvurduğumuz İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü cevap verdi. Müdürlük, demir çelik sanayinden kaynaklanan cüruf atıklarının kara yollarında kullanılması konusunun Karayolları Genel Müdürlüğü ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığının uygun görüşünün alınması ile olanaklı olabileceğini söyledi. Ayrıca konuyla ilgili, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından kendilerine herhangi bir başvuru yapılmadığını ve kendilerinin bu konuyla ilgili herhangi bir görüş vermediğini ifade etti. Müdürlük İBB’ye bir yazı ile konuya ilişkin alınmış izin, belge ve raporların kendilerine ivedilikle iletilmesini istedi.
Öte yandan İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından sorularımıza verilen yanıtta ise cüruflar yine “tehlikesiz” olarak nitelendi. 

MUHABİRİMİZE TEHDİT VE HAKARET
İzmir’de Büyükşehir Belediyesi tarafından yola serilen cüruflarla ilgili haberleri yapan muhabirimiz Özer Akdemir’e, Aliağa ve köylerindeki çevresel sorunları gündeme getirdiği “Yer cüruf gök duman” başlıklı haberine iş makineleri satış ve kiralama işini yapan Naci Aslan adlı bir kişi tarafından sosyal medya üzerinden küfür ve hakaretler yağdırıldı. Haberi yapan ve savunanları “vatan haini” olarak tanımlayan ve küfür eden kişi, daha sonra muhabirimize yönelik ağır hakaret ve tehditler yazdı. Muhabirimiz, bu hakaret ve tehditlerle ilgili avukatları aracılığı ile savcılığa suç duyurusunda bulunacağını ve tazminat davası açacağını dile getirdi. (HABER  MERKEZİ)

 Eklenme Tarihi: 15 Mayıs 2015

8 Mayıs 2015 Cuma

Urla villalarında 4,5 saatlik gece keşfi


İzmir’in Urla ilçesi Zeytineli köyünde aralarında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da villası olduğu iddia edilen Urla Hacılar Koyu’nda, usulsüz şekilde sit derecesinin düşürülerek imara açılması üzerine açılan davada bilirkişi incelemesi yapıldı. Üçüncü kez yapılan bilirkişi keşfi, gece gerçekleştirildi. 
İlk keşif, 19 Mart 2015'te jandarma ablukası altında yapılmış, bölgeye gazeteciler yaklaştırılmamıştı. İkincisi nisan ayında yapılırken dün üçüncüsü, gece geç saatlerde yapıldı. Mahkeme ve bilirkişi heyeti ile taraf avukatlarının hazır bulunduğu keşif saat 17.30’da başladı, 22.00’de sona verdi. Davacı tarafın avukatlarının bölgede fotoğraf çekme talebi hakimlikçe reddedildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesinin zaman zaman tatil yaptığı, işadamı Latif Topbaş, Hamdi Boyacı ve yakınlarına ait, haklarında yıkım kararı bulunan kaçak ve ruhsatsız villaların bulunduğu bölgedeki 200 hektarlık alan, İzmir 1 Numaralı Tabiat Varlıklarını Koruma Komisyonu tarafından, 1. derece sitten çıkarılarak "sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanı" olarak tescillenmişti. 
Değişiklik kararının iptali için TMMOB İzmir Şehir Plancıları, Peyzaj Mimarları, Jeoloji Mühendisleri ve Çevre Mühendisleri odalarıyla Metin Gümüş ve milletvekilleri dava açmıştı. Davanın görüldüğü İzmir 2. İdare Mahkemesi, bölgede keşif kararı alarak Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Hakkı Uğurtaş, Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sabahattin Sıddık Cindoruk ve Balıkesir Üniversitesi Necatibey Eğitim Fakültesi Biyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Ekrem Akçiçek'i bilirkişi olarak görevlendirmişti.
İlk keşif 19 Mart tarihinde yapılmış, jandarma bölgede olağanüstü güvenlik önlemi almıştı. Bilirkişi heyeti dışındakiler, villaların bulunduğu koya giden yol kapatılarak bölgeye yaklaştırılmamıştı. İkinci keşif ise nisan ayında olmuştu. Dün bilirkişi heyeti, mahkeme üyeleri ve taraf avukatlarıyla birlikte bir kez daha bölgede keşif yaptı. Keşif heyetinde bulunanlar, 17.30’da villaların bulunduğu Zeytineli köyü Hacılar Koyu'na ulaştı. Hakim Erkan Altın, davacı tarafın avukatı Arif Ali Cangı, davalı idarenin avukatı Halime Kahya, mülk sahibi adına gözlemci avukat Şükran Sercan Özcan ve bilirkişi heyetinin incelemesi, saat 22.00'ye kadar devam etti. Av. Cangı, aleniyet ilkesini gerekçe göstererek keşif mahallerinde gözlem ve tespitleri fotoğraflama talebinde bulundu ancak hakim tarafından reddedildi. Hakim Altın, bilirkişi heyetinden incelenmesi istenen alanın flora ve faunasının tespiti için faal yaşam döngüsü olan mart, nisan, mayıs ayları içerisinde gerekli incelemelerin yapılarak bu konuda hazırlanacak bilimsel ve teknik belirlemelere dayalı beş örnek rapor verilmesini talep etti. Gerekçeli raporun hazırlanması için 30 gün süre verilirken dava dosyası, bilirkişi Prof. Dr. Uğurtaş’a teslim edilerek keşif tamamlandı.
Av. Cangı, keşfin saat 22.00’de sona verdiğini belirterek, “Tipik Akdeniz bitki örtüsü ile kaplı bölgenin koyu, tel örgü ile çevrilmiş. İçinde atları, keçileri, camisi, villaları, kapalı kısmı olan plajıyla özel bir yerleşim oluşturulmuş. Baştan fotoğraf çekmemize yasak geldi. İtirazlarımız da fayda etmedi, tutanağa geçirdik. Saat 18.00'de başlayan keşifte, gündüz ve gece şartlarında alandaki flora ve fauna incelendi, bu yönden kapsamlı bir inceleme yapıldı.” diyerek, raporun sonucunu beklediklerini söyledi. (HABER MERKEZİ)

 Eklenme Tarihi: 08 Mayıs 2015

Ovacık altın madenine mühür iddiası


Bergama Ovacık Altın Madeni’nin bazı bölümlerinin İzmir Valiliği tarafından mühürlendiği ileri sürüldü. 
Daha önce Bergama Orman İşletmesi tarafından KOZA şirketine ait madenin orman arazisi içinde kalan alanı ile ilgili yıllık kiralama işlemi yapılmamış ve Orman ve Su İşleri Bakanlığı bu alanın boşaltılması için madene süre vermişti. Bakanlığın boşaltılmasını ve rehabilite edilerek eski haline getirilmesini istediği maden alanı, atık havuzunun bir bölümü, madenin en önemli birimlerinden kırıcı tesisi ve açık ocak girişi gibi stratejik yerleri kapsıyordu. 
Bu gelişmenin ardından apar topar kendi ruhsatlı arazisi içinde yeni bir kırıcı kurma çalışmalarına başlayan altıncı şirket, bu arada eski kırıcısını işletmeye devam ediyordu. Yeni kırıcı için, yeni ÇED Raporu alınması gerekirken madenin bundan kaçtığı iddialarını gazetemize taşımıştık. Haberlerimize madenden ve ilgili devlet kurumlarından herhangi bir açıklama gelmiş değil. 
Son edindiğimiz bilgilere göre, önceki gün madene giden İzmir Valiliğinden bir heyet madenin kırıcısını mühürledi. 24 saat çalışması gereken kırıcı ünitenin mühürlenmesi madenin çalışmalarının durması anlamını taşıyor. (İzmir/EVRENSEL)

 Eklenme Tarihi: 08 Mayıs 2015

Altın madeni talanı antik kente dayandı


Özer AKDEMİR
İzmir
Kaz Dağlarındaki Neandreia antik kenti altın madencileri tarafından kuşatıldı. Hellen dilinde “Genç adamın yurdu” anlamına gelen antik kent, madenci şirketin hazırladığı ÇED dosyasında yok sayıldı. 
DAĞI, TARİHİ YARIYORLAR
Altın madencileri Kaz Dağlarında kazmaya devam ediyor. Dağlar yüzlerce maden arama ruhsatı ile karış karış satılırken, dağın eteklerindeki ovalarda ise termik santral ve demir çelik fabrikaları pıtrak gibi çoğalıyor. Altıncıların dağlarda son talan girişimlerinin adresi Ezine oldu. Kanadalı Teck Madencilik Yaylacık köyü yakınlarında yarma usulüyle altın arama çalışmalarına başladı. Şirketin altın aradığı alanın ruhsat sınırı Neandreia kentine yaklaşık bir kilometre uzaklıkta. Yine aynı şirketin Ezine Üsküfçü yakınındaki maden ruhsatı ise Neandreia sit sınırında. Buradaki maden aramaları için Çanakkale Valiliği 09 şubat 2015’te “ÇED Gerekli değildir” kararı verdi. 
ANTİK KENT YOK SAYILDI 
Aioller tarafından MÖ 5. yüzyılda kurulduğu sanılan Neandreia koruma altına alınmak bir yana, madenin ÇED başvuru dosyalarında yok sayıldı. Madenci şirket şu anda antik kentin varoşları olması gereken alanda yarma usulüyle altın aramaya devam ediyor. 
Maden sahası Üsküfçü köyü merkezine, yaklaşık 600 metre. Yarma çalışmalarına en yakın yerleşim ise 7 numaralı yarmanın kuzeyinde 50 metre uzaklıkta bulunan bir ev. Diğer taraftan yöre tarım ve hayvancılık ile geçimini sağlanan yörede Ayvacık Barajı’nın yanı sıra tarımsal sulamada kullanılan 6 adet de gölet bulunuyor. 
GENÇ ADAMIN YURDU
Neandreia antik kenti Ezine ilçesi sınırlarındaki Çığrı Dağı’nın yamaçlarında, Kyknos önderliğindeki Aioller tarafından kuruluyor. Neandreia, Hellen dilinde “delikanlı” veya “genç adamın yurdu” anlamına geliyor. Ege Denizi ve Bozcaada manzaralı antik kent yaklaşık 40 hektarlık bir alana yayılmış durumda. Antik kentin 3 bin 200 metrelik sur duvarlarının bir bölümü aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ ayakta. Neandreia’da bugüne kadar herhangi bir kazı çalışması yapılmazken, 1889 yılında başlayan Neandreia araştırmaları ile kent suru, sur içinde yer alan iki yüz otuz ev ve Aiol stilindeki Apollon tapınağı üzerine yoğunlaşmış. Çıkarılan eserlerden bir kısmı İstanbul Arkeoloji müzesinde yer alıyor. Troas’ın önemli liman kenti Alexandria Troas’ın bölgedeki egemenliği sonrasında yaklaşık 2 bin 500 Neandrialı bu liman kentine göç etmesi kent için sonun başlangıcı oluyor. Aradan geçen bunca yıldan sonra altın madencisi şirket tarafından tehdit edilen antik kentin yakınlarındaki Yaylacık, Üsküfçü gibi köyleri de Neandreia’nın kaderi mi bekliyor? 
Eklenme Tarihi: 08 Mayıs 2015


7 Mayıs 2015 Perşembe

EGEÇEP: Yaşamdan yana olmayana oy yok!

Ege Bölgesinde yaşam alanlarımıza yönelik sermaye saldırılarına karşı verilen yerel direnişlerin dayanışması  ve mücadelesinin ortaklaştırılması amacı ile 2005 yılında kurulan EGEÇEP, 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri sürecinde seçime girecek tüm siyasi partilere ve adaylara çağrı da bulundu. İzmir Tabip Odası'nda gerçekleştirilen basın toplantısı ile seçim deklarasyonunu kamuoyu ile paylaşan EGEÇEP, tüm siyasi parti ve milletvekili adaylarından yaşamın korunmasından yana politikalar üretilmesini istedi. EGEÇEP, hangi politikalara oy verilmeyeceğini de açıkladı.
EGEÇEP Eş Dönem Sözcüsü Hülya Yılmaz tarafından okunan seçim deklarasyonunda EGEÇEP, yaşam hakkının tüm canlıların en başta gelen hakkı olduğuna dikkat çekerek, bunun için temiz su, temiz toprak, temiz hava ve güvenli gıda olması gerektiğinin altını çizdi. Basın toplantısına ekoloji mücadelesinden gelen HDP İzmir 2. bölge milletvekili adayları Berrin Esin Kaya ve Özer Akdemir'de katılarak destek verdiler.
BU POLİTİKALARA OY VERMEYİN!
EGEÇEP'in seçim deklarasyonunda oy verilmeyecek politikalar şu şekilde sıralandı; 
* Susuzluk ülkemizin en önemli sorunlarındandır. AKP hükümeti içme suyunu uluslararası sermayeye havale ederek çözmek istemektedir. Temel ihtiyaçlarımız olan su, ticari meta yapılmamalıdır. Su haktır satılamaz.
* Tarım ve orman alanları, yaşama alanları, madencilerin ve enerji şirketlerinin karına feda edilmesin.
 * Soma'da işçileri ve zeytinleri katledenlere OY YOK!
* Soma Yırca'da 6000 zeytini göz göre göre kesenlerle, 301 madenciyi iş cinayetinde katlederler aynı kesimlerdir. Doğa ve emek katillerine OY YOK!
* Kurulu bulunan sanayi tesisleri nedeniyle Aliağa ve yöresi kirliliğin yoğun yaşandığı ve ekolojik sistemin çöktüğü bir bölgedir. Nefes alacak hali kalmayan Aliağa'mızın bu durumuna sesini çıkaramayan, programında kirliliğin devamına yol açacak enerji, maden ve ekonomi politikalarına yer veren, buradaki kirliliği derhal durdurmak için gerekli önlemleri almayan partilere OY YOK!
* Yaşamın katili altın madenlerine göz yumanlara OY YOK!
* Kışladağ'ı viran edenlere ve bunu görmezden gelenlere OY YOK!
* İzmir’in su kaynaklarını kirleten Efemçukuru Altın Madeni kapasite artırımına giderek faaliyetine devam etmektedir. Suyumuzu altın işletmelerine feda edenlere OY YOK!
* Turgutlu Çal Dağı’nda sülfürik asitle işletilen nikel madeni, verimli tarım alanlarına büyük zararlar vermektedir. Çal Dağı'nı, tarım cenneti Gediz Ovasını değil tüm Ege'yi yıkıma götürecek bu talana direnmeyecek partilere OY YOK!
 * "Ekolojik yaşamı rant kapısı gibi görenlere (veya rant kapısı haline getirenlere) OY YOK!"
* Kentlerimizin içine kadar girerek öncelikle tarım ve orman alanları olmak üzere yaşama alanlarını tahrip eden taşocakları ve çimento fabrikaları ile akciğerlerimizi yok edenlere OY YOK!
* Kültürümüzü talan edenlere, ettirenlere OY YOK!
*  'Turizmi teşvik' adı altında kıyılarımızı, koylarımızı, sulak alanlarımızı sermayeye peşkeş çekenlere OY YOK
* Nükleere 'evet' diyene OY YOK!
* "Kirli" enerji politikalarına OY YOK!
* Doğanın koruyucusu, ekolojik mücadelenin ana öznesi, yaşamın yarıdan fazlası kadınları, erkek egemen anlayışı her gün yeniden üreterek ötekileştiren, baskı altına almaya, önemsizleştirmeye çalışan, katledenlere OY YOK!
* Nesli tehdit altındaki türlerin yaşam alanlarına göz dikenlere, dünyayı birlikte paylaştığımız hayvan dostlarımıza eziyet eden, katleden, insan merkezci, türcü anlayışlara OY YOK! (İzmir/EVRENSEL)
Eklenme Tarihi: 07 Mayıs 2015 


4 Mayıs 2015 Pazartesi

Toprağınıza RES şirketini sokmayın

Yaşam alanlarında rüzgar enerji santralleri (RES) kurulmasına karşı mücadele eden Bodrumlular, Karaburun ve Çeşme’deydi. Karaburun Yayla Köyü yakınlarındaki RES’leri yanı başına giderek inceleyen Bodrumlular, köylülerin şikayetlerini de RES’lerin dibinde dinlediler.
HUKUK MÜCADELESİ PERVANEYİ DURDURDU
Bodrum ve Milas’tan 5 otobüsle Karaburun ve Çeşme gezisi düzenleyen Bodrumluların ilk durağı Karaburun oldu. Karaburun Kent Konseyi ve EGEÇEP Yürütme Kurulu üyeleri tarafından karşılanan Bodrumlular, buradan otobüs ve otomobillerle RES’lerin yoğun olarak bulunduğu Yayla Köyü yakınlarına gittiler. 42 numaralı direk dibinde Karaburun kent Konseyi Başkanı İpar Buğra Dilli kısa bir konuşma yaparak, Karaburun’daki RES mücadelesini anlattı. RES’lere karşı açtıkları davada yürütmeyi durdurma kararı aldıklarını aktaran Dilli, bu nedenle RES’lerin yaklaşık 10 gündür çalışmadığını dile getirdi. Pervanesi dönmeyen RES önünde yapılan konuşmalarda Yayla köylüler de RES’lerle iç içe bir yaşamın ne demek olduğunu anlattı. 
“RESLER KABUSUMUZ OLDU”
Yayla Köylü’nden Yusuf Arıcı, RES’ler dikildikten sonra yaşamlarının kabusa döndüğünü belirterek, “Gerekirse ölün ama topraklarınıza bu şirketleri sokmayın” dedi. Aynı Köy’den Necla Arıcı ise keçi yetiştiriciliği yaptıklarını, meralarının RES şirketleri tarafından yok edildiğini, rahat uykuya hasret kaldıklarını söyledi. 
Bodrumlu vatandaşların avukatı Remzi Kazmaz, yaşam alanlarına kurulmasını istemedikleri RES’lere karşı mücadelede Karaburunluların ve Çeşmelilerin deneyimlerini yerlerinde görmek için geldiklerini, konuşmalardan çok şey öğrendiklerini söyledi. 
RES gezisinin ardından Karaburun belediyesi toplantı salonunda Kent Konseyi tarafından RES’lerin zararları, Karaburun’un özellikleri ve RES’lere karşı verilen hukuki mücadele hakkında bir sunum gerçekleştirildi. 
‘TAM YERİNDESİNİZ’
Etkinlikte konuşan EGEÇEP Eş dönem Sözcüsü ve gazetemiz muhabiri Özer Akdemir, yıllar önce altın madenciliği ile ilgili Bergama Köylülerinin Balıkesir Balya’ya ve Kıbrıs Lefke’ye gittiklerini aktararak, “Sizler de RES’lerin yaşam alanlarına etkilerinin görüleceği en doğru yerdesiniz” dedi. Çine Madran dağındaki İbrahimkavağı köylülerini RES mücadelesinden bahseden Akdemir, “Sadece İbrahimkavağı köylülerinin mücadelesi RES’leri durduramadı ama sayılarını 80 direkten 10 direğe kadar düşürdüler. Birleşmekten, birlikte mücadeleden başka çaremiz yok” dedi. Yöresel kıyafetleri ile ilgi odağı olan Milaslı Yörük kadınlarının da aralarında bulunduğu Bodrumlular, daha sonra Çeşmedeki RES’leri yerinde görmek için Çeşmeye hareket ettiler.
(İzmir/EVRENSEL)

 Eklenme Tarihi: 04 Mayıs 2015

İklim değişikliği tarımı vuruyor: Gıda fiyatlarında sıçrama uyarısı!

  01 Haziran 2023 07:00 Dr. Oğuz Tutal'ın araştırmasına göre Türkiye için en büyük tehlike kuraklık ve aşırı sıcaklar... Araştırma g...