29 Eylül 2017 Cuma

İzmir Körfez Geçişi’nin önü işte böyle açıldı!

  29 Eylül 2017 04:15
   'Yapılırsa İzmir’in iki yakası bir araya gelmeyecek' denilen İzmir Körfez Geçişi (İKG) Projesi ile ilgili yeni bir tartışma gündemde.

Özer AKDEMİR
İzmir
İzmir'de Gediz Deltası’ndaki koruma statülerini değiştirerek Körfez Geçişi Projesi’nin önünü açtığı ileri sürülen Ulusal Sulak Alan Komisyonu kararında iki doğa koruma örgütünün yer alması eleştiri oklarını bu kurumlara yöneltti. Komisyon kararında adı geçen WWF Türkiye Sorumlusu Eren Atak, o kararı imzaladığı sırada projeden haberi olmadığını ileri sürerek, “Kararlar İKG’nin önünü açtı mı bilmiyorum, açmış da olabilir. Ama mevzuata uygundu” dedi. 
‘SÖZ DİNLEYEN ÇEVRE DERNEKLERİ’
İzmir Kent Stratejileri Merkezinden Araştırmacı Ali Rıza Avcan, ‘İzmir Körfez Geçişinin önünü açmak’ başlıklı yazısında Gediz Deltası’nda, binlerce kuşun ve canlının barındığı alanda önemli adımlar atıldığını belirterek, kentin en önemli değerlerinden olan İzmir Kuş Cenneti’nde bir katliamın ön hazırlıklarının yapıldığını yazdı. İktidar bürokratlarının akademisyenleri ve ‘Söz dinleyen WWF Türkiye ve Doğa Araştırmaları Derneği’ gibi iki doğa koruma örgütünü yanlarına alarak bir ‘şer ittifakı’ oluşturduklarını ve İKG’nin önünü açmaya çalıştıklarını ileri süren Avcan yazısında şu iddialara yer verdi; “Bu şer ittifakı, İzmir Körfez Geçişi Projesi’nin önündeki en önemli engellerden biri olan Gediz Nehri Sulak Alanı Koruma Bölgesi’nin hem sınırlarını daraltmaya hem de bu yatırımın yapılmasını engelleyen niteliğini düşürmeye çalışıyorlar. Böylelikle dünya çapında önemli ve korunan bir sulak alanın tam ortasından koskocaman bir köprüyü geçirebilmek için kendi çaplarında ‘kahramanlık’ yapıyorlar”.
İzmir Körfez Geçişi’nin önü işte böyle açıldı!
 ‘İKİ DOĞA ÖRGÜTÜ SUÇ ORTAĞIDIR’
Bu çabaların 2017 yılı başında yapılan Ulusal Sulak Alan Komisyonunun ilk toplantısında ortaya çıktığını ifade eden Avcan, bu toplantıda Gediz Deltası Sulak Alan Koruma Bölgesi’nde yeni bir düzenleme yapıldığını aktardı. Avcan, “Bu kararı Komisyon Başkanı olarak Orman ve Su İşleri Bakanlığı Müsteşarı ve bakanlık bürokratları dışında üniversiteden gelen üye Prof. Dr. Sedat Yerli ile WWF Türkiye Doğa Koruma Sorumlusu Eren Atak ile Doğa Araştırmaları Derneği Alan Koruma ve İzleme Programı Sorumlusu İlker Özbahar da imzaladı. Böylelikle Gediz Deltası Sulak Alan Koruma Bölgesi’nde biri uluslararası vakıf diğeri de ulusal bir dernek olmak üzere iki doğa örgütünün suç ortaklığı çerçevesinde ciddi bir operasyon yapıldı. Çünkü bütün amaç, İzmir Körfez Geçişi Projesi’nin bu değişiklik çerçevesinde yapımını kolaylaştırmaktı. Böylelikle bu büyük projenin önü bir anda açılmış oldu” dedi. Avcan, komisyonun, ‘Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği’ne aykırı bir biçimde ‘Hassas kullanım’ alanı şeklinde bir alan yaratarak İzmir Körfez Geçişi Projesi’nin önünü açtığını iddia etti.
‘KÖRFEZ GEÇİŞİ’NİN ÖNÜNÜ AÇMIŞ DA OLABİLİR, BİLMİYORUM’
Avcan’ın iddialarında adı geçen WWF Türkiye adına USAK kararında imzası olan örgütün Türkiye Sorumlusu Eren Atak, yaptıkları çalışmanın mevzuata uygun olduğunu ileri sürdü. “Bu zonlama çalışması İKG’nin önünü açtı ya da açmadı gerçekten bilmiyorum. Açmış da olabilir, o amaçla da yapılmış olabilir. Bunu bilmiyorum, elimde buna dair bir bilgi yok. Ama mevzuata uygun yapılan bir çalışmaydı” dedi. USAK komisyonu incelemesi sırasında İzmir Körfez Geçişi Projesinden haberinin olmadığını ileri süren Atak, “Ben daha iki ay önce duydum. Sulak Alanlar Yönetmeliği 2015’te çıktı, bugün bizi İKG’nin önünü açmakla suçlayanlar o zamanlar neredeydi? Niye dava açmadı? Biz bazı maddelere dava açtık ve tampon bölge maddesi gibi maddeleri iptal ettirdik” dedi.  İKG’nin bölgeye etkileri konusunda ellerinde bilimsel bir verinin olmadığını söyleyen Atak, “Kuşlar var deniyor ama kaç tane, barınabilecekleri başka bir alan yok mu vs. daha somut veri lazım. Ayrıca bu yönetmelik bütün diğer sulak alanlara ve Ramsar alanlarına da uygulanacak. Oralara da müdahale etsinler o zaman.” dedi. Bakanlıklardan herhangi bir destek ya da fon almadıklarını söyleyen Atak, Bakanlıkların bazı projelerde paydaşları olduğunu dile getirdi.
‘BİZİM İKG KONUSUNDA BİLGİMİZ YOKTU’
USAK kararlarında adı geçen diğer STK olan Doğa Araştırmaları Derneği İKG’nin önünü açtıkları iddiasını reddetti. Dernek Başkanı Osman Erdem “Yapılan değişiklik yönetmelik değişikliğinin gerektirdiği bir çalışma olup, Doğa araştırmaları Derneği kesinlikle hiçbir çalışmanın önünü açmamıştır” dedi. Erdem, “İKG’nin sulak alan ekosistemine verdiği zararlardan daha ziyade körfeze etkilerini tartışmak lazım” dedi. Erdem, dernekleri hakkındaki ithamları ise “ağır ve rencide edici” bulduğunu belirterek, “Sulak Alanların Korunması Yönetmeliğini ilk kaleme alan kişiyim. Bakanlık yönetmelikte değişiklik yapmak istediğinde de bunun yanlış olduğunu defalarca söyledik” diye konuştu. Bakanlığın yönetmelik değişikliğinin ardından eski yönetmeliğe göre belirlenen koruma bölgelerini revize etmeye başladığını ifade eden Erdem, “Gediz Deltası’nda yapılan çalışma budur. Bu çalışmanın “Körfez Geçişi Projesi” ile bir ilgisi yoktur. En azından bizim bu konuda herhangi bir bilgimiz yoktur.”
SAHAYI GÖRMEDEN İMZALAMIŞ
Diğer yandan WWF Türkiye Doğa Koruma Sorumlusu  Eren Atak, kendilerinin USAK komisyonu olarak Gediz Deltasındaki arazide inceleme yapıkları sırada Doğa Araştırmaları Derneğinin incelemeye katılamadığını söyledi. Dernek Başkanı Erdem de saha incelemesi sırasında orada olmadıklarını doğruladı. Bu durumda Doğa Araştırmaları Derneğinden İlker Özbahar’ın içinde yer almadığı bir inceleme ile ilgili kararlara nasıl imza attığı ise işin bir başka boyutu.  Doğa Araştırmaları Derneği hakkında bilgi edinmek için girdiğimiz derneğin internet sitesindeki “ortaklarımız/destekçilerimiz” kısmına baktığımızda Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığının da adlarını görüyoruz! Bakanlıkların ortağı/destekçisi olduğu bir ortamda bu derneğin Bakanlığın herhangi bir projesine ne derece karşı durabileceği ya da duramayacağını ise kamuoyunun taktirine bırakalım.  Diğer taraftan derneğin önceki gün ulaşılabilinen internet sitesi iddialarla ilgili soruları gönderdiğimizin hemen ertesi günü ulaşılamaz duruma geldi. İki gündür derneğin internet sitesine girmek istendiğinde sitenin askıya alındığına dair “This Account has been suspended” mesajı ile karşılaşılıyor.

İKG, KUŞLARIN YAŞAMA ALANINDAN GEÇİYOR
Sulak Alan Yönetmeliğine ÇEHAV, Doğa Derneği ve vatandaşlar olarak dava açıp yönetmelik maddelerinin bir kısmını iptal ettirdiklerini belirten Avukat Cem Altıparmak, Gediz sulak alanının, sahip olduğu kuş varlığı ile dünya sıralamasının başlarında yer aldığını dile getirdi. Deltadaki kuş sayımında en yüksek sayının tam da İzmir Körfez Geçişi bölgesinde ve yakınından elde edildiğini aktaran Altıparmak, “Bu bölgede yıllardan beri sayım yapılıyor ve sonuçları da sürekli olarak ilan ediliyor. Yani meraklı olan herkesin ulaşabileceği şeffaf ve somut veriler var deltaya ilişkin olarak. Bu yüzden WWF gibi doğa koruma iddiasındaki bir STK’nin Gediz Deltası gibi bir bölgede kuş varlığına dair somut bir veri arama iddiası hoş kaçmamış” dedi.

Gediz bölgesi koruma alanlarını değiştiren USAK kararındaki sorunun, yönetmeliğin uygulanması sorunu olmadığını belirten Altıparmak, kararın var olan sulak alan yönetmeliğine bile aykırı olduğunu dile getirdi. Altıparmak, “İçinde WWF ve Doğa Araştırmaları Derneği gibi doğa koruma alanında isim yapmış iki sivil toplum kuruluşunun da yer aldığı bir heyet tarafından, Gediz Deltası’nın koruma bölgeleri, var olan sulak alan yönetmeliğine ve başta Ramsar ve Bern Sözleşmeleri gibi uluslararası sözleşmelere aykırı olarak değiştirilmiştir.  Bu hukuka aykırı kararda şüphesiz ki WWF ve Doğa Araştırmaları Derneği de dahil olmak üzere, her bir imzacının sorumluluğu vardır” diye konuştu. Kararda imzası olan STK’lerin bu karar ile İKG’nin önünü açıp açmadığı tartışmasını doğru bulmadığını ifade eden Altıparmak, “Böyle bir kasıtla hareket ettiklerini de düşünmüyorum. Ancak imzaladıkları kararın ne olduğu ve neye yol açacağı konusunda yeterli hukuki donanım, alan bilgisi ve öngörüye sahip olmadıklarını düşünüyorum. Kötü niyetli değiller belki ancak cehenneme giden yolun iyi niyet taşları ile döşeli olduğunu da unutmamak gerekir. USAK kararı da Gediz Deltası’nın cehennemidir” dedi.
https://www.evrensel.net/haber/333688/izmir-korfez-gecisinin-onu-iste-boyle-acildi

27 Eylül 2017 Çarşamba

Peri Vadisindeki köylülere çifte mağduriyet

 27 Eylül 2017 12:40

Peri Vadisi’nde yapılan Pembelik Barajı için arazileri ellerinden alınan köylüler şimdi de avukatlık ücreti nedeniyle icralık oldu.
Özer AKDEMİR
İZMİR
Dersim Elazığ sınırındaki Peri Vadisi’nde yapılan Pembelik Barajı için arazileri acele kamulaştırma kararıyla ellerinden alınan köylüler şimdi de icra takibi şoku yaşıyor. Acele kamulaştırma kararına karşı dava açan yüzlerce köylü davayı kazanmış olmalarına rağmen EPDK tarafından kendilerine gönderilen avukatlık ücreti nedeniyle icralık duruma düştü. 
Peri Vadisindeki köylülere çifte mağduriyet
DANIŞTAY KARARINA RAĞMEN
2011 yılının başında Pembelik Barajı projesi için Bakanlar Kurulu kararı ile acele kamulaştırma yapılması sonrası yörede yaşayan insanların topraklarına el konuldu. Bu acele kamulaştırmalara karşı dava açan köylüleri haklı bulan Danıştay 6. Dairesi acele kamulaştırma kararlarını iki kez iptal etti. Ne dava açılması ne de Danıştay kararı barajın inşaatını ve su tutmasını önleyemezken köylülerin ellerinden alınan arazileri sular altında kaldı. 
Öte yandan Danıştay'ın açık iptal kararına rağmen davaların açıldığı Karakoçan Asliye Hukuk Mahkemesince barajı yapan Bilgin-Limak ortaklığı lehine karar vererek köylülerin taşınmazlarını hazineye tescil etti. Yerel mahkeme ayrıca gerekçeli kararında kamulaştırma sırasında yapılan keşif ve avukatlık masraflarının da dava açan mülk sahiplerinden alınmasına hükmetti. Hem arazileri zorla ellerinden alınan hem de yaşadığı topraklardan göçe zorlanan köylüler böylece çifte bir mağduriyet karşısında kaldılar. 
AYM KÖYLÜLERİ HAKLI BULDU AMA
Karakoçan Asliye Mahkemesinin bu kararı karşısında Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapan köylüleri AYM haklı buldu. AYM geçtiğimiz mayıs ayında verdiği pilot kararda adil yargılanmamın olmadığı ve mülkiyet ihlali gerekçeleriyle köylülere maddi/manevi tazminat ödenmesine hükmetti. AYM ayrıca köylülerin ödedikleri avukatlık ücretlerinin de kendilerine tazminat olarak ödenmesine karar verdi. 
AYM'nin bu kararından sonra, pilot davanın ardından aynı içerikli yüzlerce davada aynı karar çıkması beklenirken öyle olmadı. Yüzlerce köylüyü bir kez daha mağdur eden icra takibi meselesi de bu aşamada gündeme geldi. 
ÇETREFİLLİ BİR DURUM VAR
Konuya dair görüş aldığımız köylülerin avukatlarından Mehmet Horuş, AYM'nin hem araya adli tatilin girmesi  hem de diğer öncelikler nedeniyle bireysel başvuruları öteleyerek, 2-3 aydır kanunlarla ilgili iptal kararlarına bakmaya başladığını belirtti. 
Şirketin AYM'den ihlal kararı çıkmasıyla birlikte diğer dosyaların ele alınmasını beklemeden adli tatilde seri şekilde köylülere icra takipleri başlattığını ifade eden Horuş, "Peri'deki problem arazilerin değerinin düşük ve çok paydaşlı olması. Bazı dosyalarda araziye 300-400 lira değer biçmiş, 1500 lira avukatlık ücreti isteniyor. Tüm dosyalarda da bu avukatlık ücreti kararı çıkmadı zaten" diye konuştu. 
KÖYLÜLERİ YILDIRMA VE BİAT ETTİRME ÇABASI
Diğer taraftan EPDK avukatları tarafından başlatılan bu icra takipleri onlarca köylüyü etkilemiş durumda. Yöre köylüleri çoğu kişiye tebligat bile yapılmadan bankadaki paralarına bloke konduğunu, kimisinin ise ev ve arabasına ihtiyati tedbir uygulandığını dile getirdiler. 
Peri vadisinde yaşayan yurttaşlardan Eren Akyol arazilerine zorla el konulan köylülerin göçe zorlandığını belirterek, "Köylülerin tek suçu topraklarının elinden alınmasına razı olmamasıdır. Bunun sonucunda da devlet köylüleri yıldırma ve biat ettirmek için bu ve benzeri yöntemlerle terbiye etmeye çalışıyor" dedi. 
Akyol, başta Karakoçan Akkuş Köyü’nün bütün köylüleri (yaklaşık 400 dosya) ve aynı şekilde Tunceli Nazimiye Aşağı Doluca Köyü,Bingöl, Yayladere, Çayağzı, Sürmelikoç köyleriyle birlikte taşınmazı olan yaklaşık 10 köyün bu sorundan etkilendiği belirtti. 

25 Eylül 2017 Pazartesi

Kirlilik ve susuzluk Büyük Menderes nehrini öldürüyor!

 Kirlilik ve susuzluk Büyük Menderes nehrini öldürüyor!
25 Eylül 2017 12:14
    
Bin yıllardır can veren Büyük Menderes şimdi can çekişiyor. Uzmanlar nehirdeki durumun acil yardım seviyesini geçtiği uyarısında bulunuyor.
Özer AKDEMİR
İzmir

Bin yıllardır Ege'nin ovalarına bereket taşıyan, can veren Büyük Menderes nehri bugünlerde can çekişiyor. Su azlığından kuruma noktasına gelen nehrin suları 4. sınıf su kalitesine geriledi.
TÜRKİYE’NİN EN KİRLİ 3. NEHRİ OLDU
548 km uzunluğu ile Türkiye'nin en uzun sekizinci nehri olan Büyük Menderes, Afyon Suçıkan mevkiinden doğuyor. Uşak ve Denizli’den geçen nehir Aydın Söke'den Ege Denizine dökülüyor. Bin yıllardır Büyük Menderes havzasının can damarı olan nehrin bugün can çekişen hali yürek paralıyor. Geçtiği yerleşim yerlerine yaşam taşıyan nehir ne yazık ki aynı şekilde karşılık görmüyor. Nehre Denizli ve Uşak illerinde deri, tekstil ve kentsel atıklar bırakılırken, Aydın'da ise jeotermal akışkanları, sanayi kuruluşlarının atıkları, maden tozları, zeytin karasuları, kentsel atıklar ve tarım ilaçları gelişigüzel boşaltılıyor. Nehrin suyu yıllardır dökülen bu kirleticiler nedeniyle dördüncü sınıf su kirlilik seviyesine ulaşmış durumda. Öyle ki kirlilik ölçümlerinde Büyük Menderes nehri Türkiye'nin en kirli üçüncü nehri haline geldi.
KİRLİ SU TARIMDA KULLANILINCA
Pek çok ağır metal, kimyasal-biyolojik-fiziksel-radyoaktif kirlilik içeren Menderes'in sularının tarımsal sulamada kullanılması sonucu havza topraklarında yetiştirilen tarımsal ürünler sağlıklı ürün vasfını kaybediyor. Yapılan bilimsel çalışmalar ise bu sağlıksız tarım ürünlerinin canlılarda genetik yapıyı bozduğunu, kansere sebep olduğunu gösteriyor. Aydın'da nüfus başı en fazla insan ölümlerinin Büyük Menderes nehrine en yakın ve en fazla kirliliğin olduğu yerleşim yerlerinde olması da bu çalışmaları güçlendiren bir veri.
KURUMA NOKTASINA GELDİ
Geçtiğimiz günlerde Büyük Menderes nehri ve havzasında incelemelerde bulunan Aydın Çevre Mücadelesi (AYÇEM) üyeleri Menderes nehrinin kirliliğin yanı sıra kuruma ve yok olma tehlikesi ile karşı karşıya geldiğini gözlemlediler. Konuya dair bilgi veren AYÇEM Sözcüsü Dr. Metin Aydın, yaptıkları ziyarette Büyük Menderes nehir sularının çok büyük oranda azaldığını, bazı bölümlerde su seviyesi azalmasının 1 metreyi aştığını gözlemlediklerini söyledi. Nehir yatağında daha önce olmayan toprak adacıkların ortaya çıktığını aktaran Aydın, “Nehrin pek çok yerinde su seviyesi bir karışa kadar düşmüş. Menderes nehir sularının azalması sonucu şu anda nehirdeki kirlilik daha fazla ön plana çıkmış” dedi.
BELEDİYE VE SANAYİ KANALİZASYONU GİBİ KULLANIYOR
Büyük Menderes'in sadece belediyelerin-sanayi tesislerinin-maden ocaklarının atıklarının deşarj edildiği dere yatağı yani kanalizasyon deresi haline geldiğini ifade eden Aydın,  Menderes nehrinde bu yıl görülen aşırı kurumanın nedeninin küresel iklim değişikliği nedeniyle havaların çok sıcak gitmesi, yağışların azalması, vahşi tarım uygulamaları ve nehri besleyen çayların üzerine kurulan barajlar olduğunu dile getirdi. Aydın, "Büyük Menderes Havzasında mevcut süreç bu şekilde devam ederse birkaç yıla kalmaz nehir tamamen kuruyacak.. Böyle bir sonuç ise Büyük Menderes havzasının çölleşmesi, bölgede canlı yaşamın sona ermesi anlamına gelmekte. Burada üzücü olan Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yıllardır uygulamayı düşündüğü Büyük Menderes Havzasını kurtarma projesinin uygulanmaya başlanmaması, bölgede kirliliği önlemekle yükümlü kurumların kirliliği önlemek bir yana kirliliği oluşturan ana unsurlar olmaya devam etmesidir” diye konuştu.
DURUM SOS SEVİYESİNİ ÇOKTAN AŞTI
Aydın Çine yolu üzerinde otogar yakınında yer alan köprü mevkiinde Menderes nehrine bakıldığında belediye atıklarının yıllardır Menderes nehrine akmaya devam ettiğinin görüleceğini kaydeden Aydın, “Bu şekilde Menderes nehrine benzeri kentsel kirlilik atımlarını Aydın'daki tüm yerleşim yerlerinde görmek mümkün. Aydın'daki diğer tehlikeli süreç Menderes nehrini besleyen çayların üzerinde yer alan HES'lerin özelleştirilmeye başlanması ile kamunun elinden çıkmasıdır. Özelleştirilen HES'ler kendi kazançlarını düşünerek Menderes nehrine daha az su bırakacak ya da sıcakları ve yağış azlığını gerekçe göstererek hiç bırakmayacaktır. Büyük Menderes nehrindeki kirlilik ve su azlığı  ‘SOS/Acil Yardım’ seviyesini çoktan geçmiştir” dedi.
ACİL EYLEM PLANI LAZIM
Aydın, AYÇEM olarak tüm kurumları ve TBMM'nin Büyük Menderes Nehrini Kurtarma Eylem Planını  acilen uygulamaya davet ettiklerini belirterek, “Büyük Menderes havzası hiçbir enerji, sanayi, maden ocağı üretimi adına feda edilemez. Büyük Menderes havzası hiçbir günübirlik siyasi çekişmeye feda edilemez. AYÇEM olarak tüm Aydın'ı keşke demeden ön ce Büyük Menderes nehrini kurtarmaya davet esiyoruz” dedi.


İpar Buğra çok sevdiği doğaya emanet artık

 25 Eylül 2017 12:23
     

Türkiye ekoloji mücadelesinin önde gelen isimlerden, Karaburun Kent Konseyi Başkanı İpar Buğra, Karaburun'da sonsuzluğa uğurlandı. 

Türkiye ekoloji mücadelesinin önde gelen isimlerden, Karaburun Kent Konseyi Başkanı İpar Buğra, Karaburun'da sonsuzluğa uğurlandı.
Yakalandığı kanser hastalığı sonucu 61 yaşında yaşamını yitiren Buğra'yı yolcu etmek için İzmir, Ayvalık, Aydın, Bodrum, Fethiye, Çeşme, İstanbul gibi birçok yerde yaşam savunucuları Karaburun'a geldi. Buğra için Karaburun Meydanında bir de tören gerçekleştirildi. Tören'de konuşan Buğra'nın mücadele arkadaşları ve dostları onun özellikle Karaburun ve ülkenin dört bir yanındaki çevre mücadelesine verdiği emeklerini anlattı.


YAŞAM SAVUNUCULARININ YOL ARKADAŞI
Karaburun Belediye Başkanı Ahmet Çakır İpar Buğra'nın yaşadığı yeri güzelleştirmek ve korumak adına yıllarca didindiğini belirterek, onun yerini doldurmanın çok zor olduğunu söyledi.
Ayalık’tan gelerek törene katılan Ayvalık Tabiat Platformu Sözcüsü Nebahat Dinler, Ayvalıkta verdikleri ekoloji mücadelesi sırasında ne zaman gereksinim duysalar İpar Buğra'yı aradıklarını, Buğra'nın da son derece özverili bir şekilde kendilerine yardım etmeye çalıştığını aktardı.
Çeşme'den Küçük kızı ile törene gelen Esen Fatma Whiting, RES mücadelesi sürecinde tanıdığı Buğra'nın yaşamını yitirdiği ana kadar kendilerinin en önemli yol arkadaşı olduğunu söyledi.

EKOLOJİ MÜCADELESİNİN ÖNCÜ KADINLARINDAN
EGEÇEP adına konuşan EGEÇEP YK üyesi ve gazetemiz İzmir muhabiri Özer Akdemir de, İpar Buğra'nın Türkiye çevre hareketi ve Ekoloji mücadelesinin önderlerinden olduğunu belirterek, "Ekoloji hareketi Bergama köylülerinden bu yana kadınların önderliğinde ve özverisiyle yürüyor. İpar Buğra da bu öncü kadınlardan birisiydi. Onun son nefesine kadar sürdürdüğü yaşamı savunma mücadelesi şimdi hepimizin omuzlarındadır. Onu çok sevriği doğanın kucağına emanet ediyoruz. Rüzgarlar yoldaşı olsun" dedi.
Törenin ardından alkışlar eşliğinde Karaburun Merkez Camiine götürülen İpar Buğra'nın cenazesi burada yapılan dini törenin ardından Karaburun mezarlığında toprağa verildi. (İzmir/EVRENSEL)

 İpar Buğra artık Karaburun'un rüzgarlarında yaşayacak
https://www.evrensel.net/haber/333365/ipar-bugra-cok-sevdigi-dogaya-emanet-artik
   

24 Eylül 2017 Pazar

Munzur’dan bir çakıl taşı (Pazar yazısı)

 24 Eylül 2017 08:21
   
'Munzur’dan bir taş getir sadece' dedi Dersimli yoldaşım. 'Sadece bir taş.' Munzur’un taşını da almak o kadar kolay değilmiş artık.
Munzur’dan bir çakıl taşı
Özer AKDEMİR
                                        Karaburun’un rüzgarına karışan İpar’a...

Güneşli, rüzgarsız bir havada uçağımız Elazığ’a inmek için süzüldü. Altımızda kalan Keban Barajı Gölü kıyılarını kaplayan koyu yeşil rengin, göle bırakılan evsel kirliliğe karşı suyun bir tepkisi olduğunu öğrenecektim bir gün sonra, Dersim’de yapılan 1. Enerji Çalıştayı’nda.
Kıraç bozkırın ortasında bazen koyu mavi, bazen gri, kıyıları yakut yeşili gölün ne kadar büyük olduğu üzerinden geçerken daha iyi anlaşılıyordu. 59 köy, 26 mezra ve 6 komun tamamını, 104 köy, 24 mezra, 2 kom ve 11 mahallenin ise birer parçasını yutmuştu Keban. “Fırat’a gem vurduk” diye sevinenler bir yanda, öte tarafta yerinden yurdundan olan on binlerce insanın göç derdi. Ya yuvası suyla dolan karıncalar, böcekler! Alıp başını gidemeyen onca çiçek, ot, ağaç…
***
Elazığ Havalimanına indikten 15 dakika sonra öğrendim Evrensel’in Dersim Muhabiri Kemal Özer’in tutuklandığını. Dersim aşığı güzel yoldaşım anlaşılan bir süre daha sevdiği topraklardan, sulardan, dağlardan ayrı kalacak. Anadolu parsının ölü yavrusunun fotoğrafını çekerek neslinin tükenmediğini kanıtlayan cevval gazeteci hâlâ hayatta olan son Anadolu parsının peşinde koşamayacak bir zaman. Oysa Dersim’e giderken, Kemal’i 10 gündür gözaltında tutulduğu Tunceli Emniyetinden alacağımıza, Munzur’un kıyısında o doyumsuz sohbetlerine dalacağımıza o kadar inanıyordum ki! Olmadı…
***
Dersim Demokratik Alevi Dernekleri binasında yapılan çalıştayda her konuşan aynı şeyi söyledi. Her ağzını açandan aynı sözcükler döküldü. Hüzün, öfke, direnç, kaygı, sitem, isyan…
“Bizi buradan göç ettirmek istiyor devlet. Coğrafyamızın barajlarla sular altında bırakılması, dört bir yanımızın kalekollar, karakollar, zırhlı araç ve askeri alanlarla çevrilmesi, dağlarımızın günlerdir yanması, yakılması hep bizim buradan göç etmemiz için” dediler. “Dersim katliamı doğa katliamına dönüşerek devam ediyor” dediler. “Kutsallarımız suların altında, Gole Çetu (Hızır Mekânı), Hopa Şeğanki (Şeğank Göleti)… Munzur kutsalımız bizim, şişeleyip satıyorlar. Bir Müslüman, bir Hıristiyan kutsal bildiği ne varsa pazarda satıldığını düşünsün. Gönlü razı olur mu? Bizim kutsallarımızı haraç mezat satıyorlar. Bize, ‘göçün gidin artık. Boşalsın bu asi topraklar’ diyorlar. Biz haksızlığa asiyiz oysa, insanca yaşamak için direndi atalarımız yüzyıllardır, biz de bunun için direniyoruz” dediler. Daha çok şey söylediler, geçmiş katliamların hüzünlü öykülerini anlattılar. Kahramanlaşan direnişleri, Munzur suyunun süngülenen insanların kanı yüzünden kızıl akmasını, kayadan uçuruma atılan canları, mağaralarda kurşunlananları…  
Seyit Rıza heykelinin yanından Munzur’a doğru inen hafif eğimli yol boyu yapılan duvarlarda şimdi Dersim katliamının fotoğrafları var. Bir halk yaşadığı acılarla her gün yüzleşerek geçiyor bu yollardan. İki yavrusunu iki göğsüne bastırıp emziren perişan haldeki bir annenin fotoğrafı gibi. Oysa nasıl da öfkeli, sitemli, yargılayıcı bakışları. “Bizler insanız, insan!” diyor, “utanın, insan insana bunu yapar mı?” diyor.
Aynı fotoğrafın daha geniş açılı olanında kucağına aldığı 5-6 yaşındaki kız çocuğuna sıkıca sarılıp çaresiz olacakları gözleyen üzgün bir babanın görüntüsü var.  Hemen yanı başında 3-4 yaşlarında başka bir çocuk. Etraflarında süngülü askerler. Askerlerin kılık kıyafetleri de perma perişan. Herkes dökülüyor fotoğraf karelerinde. Askerinden, asisine bir perişanlık, bir utanç tablosu…

***
“Munzur’dan bir taş getir sadece” dedi Dersimli yoldaşım. “Sadece bir taş”. Munzur’un taşını da almak o kadar kolay değilmiş artık. Barajların dizginlediği nehrin akışında o coşkunluk yok şimdi. Nehrin iki yanına lokantalar, gazinolar, kahveler sıralanmış. Bunların bittiği yerde tel örgüler var. Gece vakti, demir bir köprünün üzerinden geçerek geldiğimiz hayvan barınağının ilerisindeki tepecikten belli belirsiz bir izi takip ederek ulaşabildim Munzur’a. Neyse ki soğukluğundan bir şey kaybetmemişti su. Uzanıp dokundum, merhabalaştım. Kısacık bir süre, parmaklarımda Munzur’un doruklarından gelen soğukluğu hissederek durdum. Kemal’i, Kemal’in daha birkaç ay önce 6 saat yol yürüme pahasına gidip görüntülediği 3468 metre yükseklikte Akbaba Dağındaki buzulu, Anadolu parsının Pülümür Karagöz deresinin kıyısında yatan cesedini, Ovacık’ın gözelerini düşündüm. Bir çakıl taşını alıp suyun içinden Munzur’la vedalaştım.
 
***
Pertek feribotuyla Keban’dan karşıya geçerken martılar takıldı peşimize. İstanbul’un, İzmir’in, Çanakkale’nin martıları gibi çığlık çığlığa, ekmek kavgasındalar onlar da. Atılan bir parça simidi havada kapmak için taklalar atarak, birbirini kanat kanat iterek devam eden bir yaşama kavası.
Az ötede, suyun ortasında tüm görkemiyle yükselen Pertek Kalesi. Büyülü bir su, aç martılar, dört bir yanı sularla kuşatılmasına rağmen mağrurluğundan, direncinden bir şey kaybetmeyen Pertek Kalesi. Ne kadar da Dersim’e benziyor, ne kadar da….




Son Düzenlenme Tarihi: 24 Eylül 2017 09:34

23 Eylül 2017 Cumartesi

Tarım cennetini taşa ve betona boğacaklar!

İzmir'in en verimli tarım alanlarından Emiralem'de, Gediz nehri kıyısına taş ocağı ve hazır beton tesisi açılmak isteniyor.
Özer AKDEMİR
İzmir
Tarım cennetini taşa ve betona boğacaklar!
Menemen'e bağlı Emiralem Beldesi, Değirmendere ve Bağcılar köyleri yakınlarına açılması planlanan taş ocağı ve hazır beton tesisine karşı yöre insanı ayakta. Gediz Nehrinin kenarında, birinci sınıf tarım arazilerinin yanı başında yapılmak istenen taş ocağı ve beton tesisi, otistik çocukların eğitim gördüğü bir okulun da sadece 200 metre uzağında. Öte yandan mevcut tren yolu hattının genişletilmesinde kullanılmak için açılmak istenen taş-beton tesisleri, daha işletmeye geçmeden bölgede ağaç katliamı başladı bile.
 
TARIM CENNETİNİ TAŞA VE BETONA BOĞACAKLAR
TCDD'nin Menemen - Manisa Demiryolunu 2-3 hatlı olacak şekilde genişletilmesi çalışmalarında kullanılmak için açılmak istendiği belirtilen taş ocağı ve hazır beton tesisi, İzmir'in en verimli tarım alanlarından olan Emiralem'de yer alıyor. Gediz Nehrine bitişik alanda açılmak istenen taş ocağı ve beton işletmesi, geçim kaynakları tarımsal üretim olan yöre köylülerinin kabusu olmuş durumda. Önceki gün Kır Mahallesi yakınlarında bulunan Emiralem Belediyesi Zeytinyağı işleme tesis önünde toplanan onlarca köylü, taş ocağı ve beton işleme tesisi projesini protesto etti. Civar köylerden traktörlerle, araçlarıyla ya da yürüyerek gelen köylüler "Köyümüze taş ocağı istemiyoruz", "Muhtarlık halk elele, ormanımızı elleme", "Karagöl'e dokunma" yazılı pankartlar taşıdılar. Çocuklarıyla birlikte gelen köylü kadınların taş ocağına karşı büyük tepki gösterdiği görülürken hepsinin ortak görüşü, oluşacak toz ve diğer zararlar nedeniyle geçim kaynağı olan tarımın kötü etkileneceği yönündeydi. Eyleme köy muhtarları, İzmir, Menemen ve Emiralem'deki birçok kurumun temsilcileri de katıldılar.
 SU TOPLAMA HAVZASI
Burada toplanan halka konuşan Menemen Belediye Başkanı Tahir Şahin, 36 hektarlık alanda yapılması için "ÇED Gerekli Değildir" kararı verilen taş ocağı ve hazır beton tesisinin bulunduğu arazinin, tarım alanı ve mera olduğunu dile getirdi. Alanın aynı zamanda Karagöl'e dek su toplanma havzası olduğunu ifade eden Şahin, Menemen Belediyesi Zeytinyağı İşletmesi ve tatlı su şişeleme tesisinin de aynı bölgede olduğunu aktardı. Yörede 40 cins sebze ve 20 cins meyve çeşitliliği bulunduğunu, aynı zamanda Türkiye'de bir marka olan Emiralem çileğinin de buralarda yetiştiğini dile getiren Şahin, "Yanı başımızdaki Otizm Sağlık Merkezi, Türkiye'de ilk, dünyada da sayılı olan, engelli çocukları tedavi merkezi olarak bu bölgeyi özellikle seçerek 1990'lı yıllardan beri faaliyetini burada sürdürmektedir. Yine, burada bir İlk ve Orta öğretim merkezimiz bulunmaktadır. Bir yanımızda Değirmendere Çayı, diğer yanımızda Gediz Nehri yer almaktadır" diye konuştu. 
 
'YÖREYE YIKIM GETİRİR'
Bölgede yapılmak istenen sulama barajına ÇED izni vermeyen hükümet kurumlarının, yörenin tarımını, doğasını mahvedecek bu tesise "ÇED Gerekli Değildir" raporu vermesini eleştiren Şahin, Menemen Ovasının, Bakanlık kararıyla Tarımsal Sit ilan edildiğini hatırlattı. Şahin, "Ovamız, Gediz Regülatöründen gelen suyla sulanmaktadır. Bu tesis regülatörün çok yakınındadır. Maden ocağı ve beton santrali faaliyeti tüm bölgeye yıkım getirir. Patlatılan dinamitler, su kaynaklarına zarar verir. Toz ve gürültü insan sağlığına, çevreye, doğaya, tarıma zarar verir. Rüzgarla yayılacak toz tüm Menemen'i etkiler" diye konuştu. Şahin, projeden vazgeçilmesi çağrısı yaptı. 
 
'YARGIYA İHTİYAÇ KALMADAN VAZGEÇİLMELİ'
Menemen'li Avukat Diler Bosut Güven, projenin geri çekileceğini umduklarını belirterek "Hiçbir şekilde, yargıya ihtiyaç kalmadan bu yanlıştan dönüleceğini düşünüyoruz. Aksi taktirde avukat arkadaşlarımızla birlikte bu projeye karşı dava açacağız. Menemen'deki bütün odalarımız bize vekalet verdi" diye konuştu. Dilara Tekin adlı küçük kız da göz yaşları içinde taş ocağını istemediklerini söyledi. 
'10 YIL ÖNCE ENGELLEMİŞTİK'
Menemen Eski Belediye Başkanı Veli Dal, yaklaşık 10 yıl önce de aynı bölgede yapılmak istenen madencililik faaliyetine belediye olarak oy birliği ile engel olduklarını belirterek "Burada Gediz'in üzerinde 1940'lı yıllarda yapılan köprü var. Bu köprüden Sarıkız, Göksu kuyularından İzmir'in içme suyu için çekilen suların boruları geçiyor. Yarın bu taş ocağındaki patlatmalar bu köprüye, boru hattına zarar vermeyecek mi? Köprü tehlikeli olduğu gerekçesiyle belediye otobüslerinin üzerinde geçmesine izin vermediler, şimdi dibinde taş ocağı için dinamit patlatacaklar" diye konuştu. 
'O AĞAÇLARI YETİŞTİRENE KADAR CANIMIZ ÇIKTI'
 
Kır Mahallesi kadınları taş ocağı ile ilgili şunları söylediler: 
Hatice Karatay: Çoluğumuz çocuğumuz hasta olacak. Hiçbir ağacımız kalmayacak. Neyle geçineceğiz biz o zaman? Aylığımız yok, yıllığımız yok. 1 dönüm yeri işliyoruz, onla karnımız doluyor. Taş ocağı istemiyoruz. 
Müşerref Çevik: O kadar ağaçları yetiştirene kadar canımız çıktı bizim. O toz bizi hasta yapar. 
Hamide Çoban: Bizim çocuklarımızı, gelecğimizi zehirleyecekler. istemiyoruz. Mandalina, zeytin, elma ağaçlarımızı, çileklerimizi büyütene kadar canlarımız çıktı. Neden böyle yapıyorlar bize?
Nurgül Bilgen: Pencereyi açtık mı taş ocağı yapılacak dağ karşımızda, 150-200 metre aramız. Taş ocağı yapacak kişi bizim oturduğumuz yerde otursaydı razı olur muydu? O kendisini, parasını düşünüyor. Bizi, canımızı, sağlığımızı düşünmüyor. 
AĞAÇ KATİLİAMI BAŞLADI BİLE
Emiralem yöresinde taş ocağı ve hazır beton tesisi tartışmaları sürerken TCDD'nin Menemen Manisa Demiryolu genişletme-rehabilitasyon çalışmalarında ise tam bir ağaç katliamı yaşanıyor. Emiralem tren istasyonu civarındaki asırlık ağaçların da aralarında bulunduğu yüzlerce ağacın kesilmesine Emiralemliler tepki gösteriyor. Buna rağmen hız kesmeden devam eden ağaç katliamı, Gediz Nehri kenarında ilerleyen tren hattı boyunca devam ediyor. Tren yolunun 2-3 hatta çıkarılması ve rehabilitasyonu amaçlı yapıldığı belirtilen çalışmalarda, kaç ağacın kesileceği belli değil. Emiralem Tren İstasyonunun daha bir hafta önceki fotoğrafında asırlık çınarların olduğu hali ile şimdiki hali ise içler acıtıyor. 
PROJENİN TEKNİK DETAYLARI
Birinci derece deprem bölgesinde 5 yıl süreceği belirtilen faaliyet sırasında;
* Yılda 1.600.000 ton bazalt kaya dinamitle patlatılacak.
* Yılda 6 bin kilo dinamit ve 432.000 kg anfo patlayıcı kullanılacak.
* Bir saatte 18 ton hafriyat çıkacak, 30 tonluk kamyonlarla günde 214 sefer taşıma yapılacak.
* Satte 206 kg toz çıkacak
* Tesisin hazır beton santralında saatte 160 metre küp beton hazırlanacak,
* Saatte 32 ton su tüketilecek, bunun için yer altı su kaynakları devreye sokulabilecek. 

 23 Eylül 2017 

İpar Buğra artık Karaburun'un rüzgarlarında yaşayacak


Türkiye Ekoloji Hareketinin önde gelen isimlerinden Karaburun Kent Konseyi Başkanı İpar Buğra, yaşamını yitirdi.
Türkiye Ekoloji Hareketinin önde gelen isimlerinden Karaburun Kent Konseyi Başkanı İpar Buğra, akciğer ve karaciğer kanseri tedavisi gördüğü Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesinde yaşamını yitirdi. Buğra, aniden ortaya çıkan ve doktorların artık son evresi dediği hastalığa 1 ay direnebildi. 
EGEÇEP bileşenlerinden Karaburun Kent Konseyi'nin yıllardır Başkanlığını yürüten, bu süre içerisinde başta yarımadayı kuşatan RES faaliyetleri olmak üzere, balık çiftlikleri ve taş ocaklarına karşı yürütülen mücadelenin önderliğini yapan İpar Buğra 61 yaşındaydı. Ülkenin dört bir yanındaki RES karşıtı mücadelenin birleştirilmesine dönük "Rüzgar Yaşamdan Yana Essin İnisiyatifi"nin de kurucularından ve ilk sözcülerinde olan Buğra, çok iyi düzeydeki İngilizcesiyle uluslararası kuruluşlara başvurarak RES firmalarına kredi sağlamamaları için birçok girişimlerde bulunuyordu. 
YAŞAMININ SONUNA KADAR EKOLOJİ MÜCADELESİNİ BIRAKMADI
Yaşamının son evresine kadar Karaburundaki ekoloji mücadelesini bırakmayan, Karaburun'un özel çevre koruma alanı ilan edilerek RES istilasından kurtarılması için çabalayan Buğra O.D.T.Ü. İdari İlimler Fakültesi İşletmecilik Bölümü mezunuydu. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı’nda Araştırma ve Geliştirme Dairesi Başkanlığı, İstanbul Maden ve Metal İhracatçı Birlikleri’nde Dış Ticaret Müsteşarlığı Denetçisi olarak görev yapan Buğra, OECD Nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliğinde Müşavirlik İsrail, Mısır, Avrupa Birliği Haksız Rekabetin Önlenmesi Uygulamaları Müzakereleri gibi birçok uluslararası görevde bulundu. Güney Afrika Cumhuriyeti, Meksika, Çin Halk Cumhuriyeti Pazara Giriş Çalışmaları Çeşitli Ülkelerde  uluslararası fuarlarda yer alan Buıra, Türkiye katılımının denetlenmesi ve  Brüksel, AB Ortak Tarım Politikaları Eğitimi çalışmaları içinde de yer aldı. 
KARABURUN'A GÖMÜLECEK
2012 /2017 yılları arasında Karaburun Kent Konseyi Başkanlığı’nı sürdüren İpar Buğra  Karaburun’da Biyosfer Rezerv Alanı/Öncelikli Çevre Koruma Alanı (ÖÇKA) çalışmalarının mimarıydı. Karaburun Yarımadasında Rüzgar Enerji Santralleri yatırımları sürecinde açılan 11 dava, taş/mıcır/maden ocakları davaları ve balık çiftliklerine karşı verilen mücadelede pek çok emek harcadı. Buğranın cenazesi yarın (Pazar) öğle namazının ardından Karaburun'da toprağa verilecek. EGEÇEP'in  yayyanı sıra birçok kurum da yayınladıkları bildiri ile İpar Buğra'nın kaybından doğan üzüntüyü dile getirdiler. (İzmir/EVRENSEL)

Son Düzenlenme Tarihi: 23 Eylül 2017 13:14

21 Eylül 2017 Perşembe

Foça Çevre Platformu: Tehlikeli atıkların orada ne işi var?

Tehlikeli atıkların gömüldüğü cüruf alanındaki yangınla ilgili itfaiye raporu bir gerçeği ortaya çıkardı.
Özer AKDEMİR
İzmir
Aliağa Foça arasındaki cüruf depolama alanında yer alan geri dönüşüm tesislerinde geçtiğimiz haftalarda çıkan yangınla ilgili itfaiye raporu soru işaretlerine neden oldu. Rapora göre yangına alanda bulunan plastik malzemenin kızışması neden olmuş. Foça Çevre ve Kültür Platformu bu malzemenin o alanda bulunmasının alınan izinlere aykırı olduğu görüşünde.
 Foça Çevre Platformu: Tehlikeli atıkların orada ne işi var?
KÖYLÜLERİN İDDİASI GÜÇLENDİ
Bölgedeki demirçelik, kağıt ve termik santrallerin "tehlikeli atık" niteliğindeki cüruflarının gömüldüğü Gölyüzü mevkii hem su havzası hem 1. sınıf tarım arazileri üzerinde. Bölge de aynı zamanda İzmir'in kuzey ormanları da var. İtirazlara rağmen tam bu cüruf alanının ortasında Egedemir Şirketi tarafından kurulan atık yakma ve geri dönüşüm tesisinde 7 Eylül gecesi yangın çıkmıştı. İtfaiyenin yoğun uğraşları ile söndürülen yangın sonrası açıklanan itfaiye raporu alana demirçelik atıklarının dışında başka türden atıkların da getirilerek yakıldığı iddialarını güçlendirecek nitelikte. Yöreye en yakın köy olan Horozgediği köylüleri tesiste zaman zaman kontrollü yakma işleminin yapıldığını, tesise yakınlardaki Viking Kağıt Fabrikasından zehirli atıkların da getirilip gömüldüğünü ileri sürüyorlardı.

'ÖLÜM BÖLGESİ'
Foça Çevre ve Kültür Platformu, HDP İzmir milletvekili Müslüm Doğan'a yangınla fotoğraflar ve itfaiye raporunu göndererek konuyu TBMM'ye taşımasını talep etti. Platform adına bir bilgi notu gönderen FOÇEP yöneticilerinden Bahadır Doğutürk bölgede artık bir çevre kirliliğinden bahsetmenin yetersiz kalacağını, bölgede bir insanlık suçu işlendiğini dile getirdi. Doğutürk, "Onca kirletici fütursuzca bölgeyi sanayi bölgesi olmaktan çıkarmış adeta bir ölüm bölgesine çevirmiştir. Yetmezmiş gibi cüruf alanında şimdi de tehlikesiz adı altında tehlikeli atık yakma tesisi kurulmak istenmektedir" dedi.
YANAN MALZEME DEMİR ÇELİK ATIĞI  DEĞİL
Egedemir firmasının Güney Demir adı altında paravan şirketinin, kiracı sıfatı ile bu tesisi kurmak için ÇED gerekli değildir kararı için müracaat ettiğini belirten Doğutürk, 7 Eylül'de cüruf alanında çıkan yangınla ilgili itfaiye raporunun yanan malzemenin demirçelik atığı değil başka atık bir madde olduğunu ispatladığın dile getirdi. 
Doğutürk, "Zaman zaman bu alanda kontrollü yakım yaptıkları çevre sakinleri tarafından dile getirilmekteydi, yangın gecesi muhtemelen kontrolden çıktılar. İtfaiye Raporu kızışmayı sebep göstermiş.  Bu alanda yanan maddenin bölgedeki demir çeliklerin değil başka bir malzemenin yandığını ispatlamaktadır" dedi. 
 
TEHLİKESİZ ADI ALTINDA TEHLİKELİ ATIK YAKILACAK
İtfaiye raporunda belirtilen malzemenin bu depolama alanında olmasının izinlere aykırı olduğunu ifade eden Doğutürk, "Bir yılı aşkın bir zamandır Viking kağıt fabrikasından kamyonlarla gece sevkiyatı yapıldığı ihbarlarını (taşıyan kamyonculardan) alıyorduk. Ancak üzerine gidememiştik. Anlaşılıyor ki bu alanda yapılmak istenen tehlikesiz adı altında tehlikeli atık yakma tesisi kuracaklar. Bu tesis onay alırsa etrafta ne kadar zehirli, tehlikeli atık varsa burada yakacaklar. Yoksa demir çelik fabrikasından yakıt için ne çıkabilir ki?
Anlaşılan cüruf için alınan izin dışında farklı yerlerden getirilen bu ne olduğu henüz bilinmeyen malzemeler depolanmaktadır. Neresinden bakılırsa bakılsın hem cüruflar hem de bu materyaller bölge için büyük tehdit oluşturmaktadır" " dedi.

TERMİK SANTRAL BİLİRKİŞİ RAPORU DA LEHİMİZE AMA..
Halen hukuksuz bir şekilde bacası tüten İDÇ Termik Santrali ÇED iznine  karşı açılan davanın yurttaşların lehine sonuçlanmış olmasına rağmen 2009/7 Genelgesi ile şirkete yeni ÇED verildiğini aktaran Doğutürk, "açılmış olan yeni davanın da bilirkişi raporu lehimize çıkmıştır. Duruşma da beklentimiz santralin durdurulması yönündedir. Hal böyleyken yeni bir kirletici tesisin bu alanda yapılmasının hukuka uygunluğu sorgulanmalıdır. Bölgenin yeni bir kirletici tesise tahammülü yoktur. Bu konu bilirkişi raporlarında sabittir" dedi.
YARIN (CUMA) GÜNÜ KEŞİF  VAR
FOÇEP ve Yeni Foça Forum atık yakma, geri dönüşüm tesisi ve Bağarasında meraı arazisine biyoenerji santrali yapılmasına karşı açılan davanın bilirkişi keşfine katılım çağrısı yaptı. Foça Belediyesi ve yurttaşların her iki tesise verilen izinlerin iptali istemi ile açtığı davanın bilirkişi keşfi 22 Eylül Cuma Saat: 10.00'da yapılacak.

Son Düzenlenme Tarihi: 21 Eylül 2017 15:37

300 yıllık Yılmazköy jeotermal şantiyesine döndü

300 yıllık Yılmazköy jeotermal şantiyesine döndü
      
Özer AKDEMİR
İzmir
2007 yılında çıkarılan jeotermal yasası sonrası topraklarının %85'i jeotermal kullanımına açılan Aydın'da halk kelimenin tam anlamıyla jeotermallere karşı yaşama tutunmaya çalışıyor. Aydın Merkez ilçesi Efeler'e bir kilometre uzaklıktaki Yılmazköy ise jeotermal santral boruları yüzünden adeta kaybolmuş durumda.
VAHŞİ JEOTERMAL UYGULAMALARI
Aydın'ın JES şirketleri tarafından parsellenmesinin ardından yasaların uygulanmaması ve denetimsizlik nedeniyle çok ciddi sorunlar ortaya çıkmaya başladı. Vahşi JES uygulamaları olarak adlandırılan bu işletmecilik sonucu 1. sınıf tarım toprakları jeotermal kullanımına açıldı. 
Aydın'ın en önemli tarımsal ürünleri olan zeytin, incir ve pamuk tarımı JES'ler yüzünden zarar görmeye başladı. JES'ler öylesine kuralsız bir şekilde yayıldı ki, sağlık tesislerinin yanında, mezarlık-arkeolojik sit alanlarında, sulak alanlarda ve yerleşik yerlerinin yanı başında ya da içinde bile JES'ler kuruldu. Bu santrallerin işletilmesi sırasında çıkan akışkanların ve buharların tarım alanlarına, su kaynaklarına, havaya salınması sonrasında ise Aydın çürük yumurta kokar hale geldi. 
YASA VAR AMA UYGULAYAN YOK
Oysa ÇED yasasına göre jeotermal santral ve kuyuların belli çevresel ölçütlere göre kurulmaları gerekiyordu. Karayoluna 100 metre, yerleşim yerlerine ve sulak alanlara en az 500 metre uzakta kurulması gereken JES'ler Pamukören'de olduğu gibi yerleşim yeri içinde kurularak, akışkanlarını şehir kanalizasyon sistemine bırakabildi. Germencik Hıdırbeyli'de ise jeotermal borular evlerin ve balkonların arasından-üstünden, sokak altı ve üstünden geçiriliyor. 
HERKESİN GÖZÜ ÖNÜNDE BİR KÖYÜN DRAMI
Geçtiğimiz günlerde Yılmazköy'de incelemelerde bulunan Aydın Çevre Mücadelesi (AYÇEM) Yılmazköy'ün de bu vahşi jeotermal uygulamalarının tam ortasında kaldığını açıkladı. 
Köyde yaptıkları gözlemlerle ilgili bilgi veren AYÇEM Sözcüsü Dr. Metin Aydın, Yılmazköy'de zeytin ve incir tarlaları yıllardır artan şekilde jeotermal istilasına uğradığını dile getirdi. Aydın, "Bu köyde jeotermal santral ve boruların sayısı o kadar çok fazla arttı ki bu köye dışarıdan bakınca jeotermal santral ve borular Yılmazköy içinde değil, Yılmazköy jeotermal sahası içinde kalıyor görüntüsünün ortaya çıkmasına sebep olmakta. Jeotermal santrallerin bu kadar çok artması köyde incir, zeytin, üzüm tarımının bitmesine, insanlarda sağlık problemleri ve kanser vakalarının artmasına yol açtı" dedi. 
Yılmazköy'ün Aydın merkez ilçesi Efeler'e 1 kilometre uzakta kaldığını aktaran Aydın, tüm bu vahşi uygulamaların Efeler Belediyesi, Aydın Büyükşehir Belediyesi, Aydın Valiliği ve ilgili kamu kurumları gözü önünde olduğuna dikkat çekti.
KÖYLÜLER TEHDİT EDİLİYOR
Yılmazköy'deki incelemelerinde Maren Ken-Kipaş adlı JES'nin köy içinde evlerin arasından, yolların kenarından, altından, üstünden, derelerden borular geçirdiğine tanık olduklarını belirten Aydın, "Bu işlem sırasında dere ve yol kenarında özel mülkiyete ait arazilerin işgal edildiğini, bu arazilerdeki ağaçların kesildiğini gördük" dedi. 
Birkaç aydır süren bu uygulamalardan rahatsız olan köylülerin dertlerini resmî makamlara iletmelerine rağmen sorunlarına çözüm bulamadıkları gibi tehdit edildiklerini ve bu nedenle korku içinde yaşadıklarını vurgulayan Aydın, adını vermek istemeyen bir köylünün anlattıklarını şöyle aktardı:
"Köy sakinlerinden C.A  köyde incir, zeytin, üzüm tarımının bittiğini, köyden gençlerin göçtüğünü, jeotermallerin radyasyon ve asit saldığını, jeotermallerin her şeyi kuruttuğunu, köyde kanser vakalarının arttığını, köyde kural koyucu ve uygulayıcıların jeotermal çalışanlarının olduğunu, köyde korkunun egemen olduğunu, ne yapacaklarını kime başvuracaklarını bilemediklerini, yerel belediyelerin bile bu sorunu çözemediklerini söyledi"
‘AYDIN İÇİN KAYGILIYIZ’
 
AYÇEM olarak Büyükşehir Belediyesine bağlı bulundukları kanunun belediyelere çevrenin, tarım alanlarının ve su havzalarının korunmasını sağlama görevi verdiğini hatırlattıklarını dile getiren Aydın; Aydın ve Efeler Belediyesine kanunlar ve görev tanımları ortada iken Aydın şehir merkezinin bitişiğindeki mahallenin içine ve tarım arazilerine nasıl JES kurulumuna, bu köydeki kamuya ait ana, ara yolların ve vatandaşın özel arazisinin jeotermal borular tarafından işgal edilmesine, ağaçların kesilmesine izin verirsiniz sorusunu yöneltti.
Aydın DSİ Bölge Müdürlüğüne "Yılmazköy'de köy içinden geçen dereye döşenen jeotermal borulara müdürlüğünüz tarafından izin verilmiş midir, verilmedi ise bu konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz?" sorusunu soran Aydın, "AYÇEM olarak Aydın'ın geleceğinden kaygılıyız. Aydın'da vahşi şekilde yapılan jeotermal uygulamalar sonucu Aydın tarımı, insanların sağlığı ve gıda güvencesi yok oluyor. Aydın'ın sürdürülebilir geleceği yok oluyor" dedi. (İzmir/EVRENSEL)

Son Düzenlenme Tarihi: 21 Eylül 2017 12:47

20 Eylül 2017 Çarşamba

Bu karar da Zorlu'nun zoruna gidecek!


Bu karar da Zorlu'nun zoruna gidecek!























Özer AKDEMİR
 Zorlu Holdingi eleştirdiği için hakkında dava açılan EGEÇEP Yürütme Kurulu üyesi Hayri Bökü beraat etti.
Manisa Gördes’te işletilen Zorlu Holding’e ait nikel madeni ile ilgili yapılan bir toplantıda yaptığı konuşma nedeniyle Zorlu Holdingin şikayeti sonrası hakkında "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama" davası açılan EGEÇEP Yürütme Kurulu üyesi Hayri Bökü yargılandığı davadan beraat etti. Şirket avukatlarının katılmadığı karar duruşmasında mahkeme hakimi "isnat edilen suçun yasal unsurlarının oluşmaması, yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması"nı gerekçe göstererek Bökü'nün beraatına karar verdi.
'DOĞA'YI "DOĞU" YAPIP SUÇ DEDİLER
Soma 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada savunma yapan Bökü'nün avukatı Berrin Esin Kaya,  Bökü'nün Turgutlu Çevre Platformu ve EGEÇEP'te çevre mücadelesi verdiğini belirterek, Gördes'teki nikel madeni ile ilgili Soma'daki panelde Bökü'nün yaptığı konuşmanın çevre, insan ve doğa içerikli olduğunu söyledi. Konuşmanın ardından şirketin şikayeti sonrası dava açıldığını ve davanın savcılık aşamasında yapılan bilirkişi incelemesinde Bökü'nün paneldeki konuşmasında doğaya ilişkin olan kısımların DOĞU olarak algılanarak bu şekilde rapor hazırlandığını belirten Kaya, "Oysa ki konuşma baştan sona çevre ve doğayla ilgilidir. Raporda tamamen hataya düşülmüştür" dedi. Bökü'nün doğa yerine Doğu bizi birleştirdi" demiş olsa dahi bu cümlenin kin ve düşmanlığa tahrik anlamı taşımadığını ifade eden Kaya, "Ancak söylenen sözler herhangi bir tehdit unsuru oluşturmamıştır. Ortada bir tek yakın tehdit bulunmaktadır o da madenin insan ve çevre sağlığı açısından oluşturduğu tehdittir" diye konuştu. 
 
YÜKLENEN FİİL SUÇ DEĞİL

Savunmaların ardından mahkeme hakimi Bökü hakkında "Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik veya Aşağılama suçundan cezalandırılması için kamu davası açılmış ise de; isnat edilen suçun yasal unsurlarının oluşmaması, yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması nedeniyle sanığın" beraatine karar verdi. 
 20 Eylül 2017 16:14 

‘İstanbul'un rantını tüketen AKP gözünü İzmir'e çevirdi’


  
 20 Eylül 2017 15:13
İzmir'de korunan alanların koruma statüsü düşürüldü, ranta dönük projeler hız kazandı.

‘İstanbul'un rantını tüketen AKP gözünü İzmir'e çevirdi’
(Fotoğraf: Haritalar, İzmir ve çevresindeki koruma alanlarının eski ve yeni durumunu gösteriyor. Kırmızı ile belirtilen koruma alanları ikinci haritada yeşile dönmüş durumda. Bu alanlar ranta açılmak isteniyor.)

Özer AKDEMİR
İzmir

TMMOB, EGEÇEP ve Doğa Derneği İzmir'de planlanan rant projeleri ile ilgili hazırladıkları ortak raporu basın toplantısı ile açıkladı. İzmir Körfez Geçişi ve korunan alanların koruma statülerinin düşürülerek ranta açılmasına dönük projeler hakkında bilgi veren kurum temsilcileri İzmir halkını kenti korumak için mücadeleye çağırdı: Eğer İzmir'in İstanbul gibi olması istenmiyorsa rant amaçlı bu projelere karşı durmamız gerekiyor.

Mimarlar Odası Toplantı salonunda gerçekleştirilen basın toplantında kurum temsilcileri sırayla söz alarak yapımı planlanan projelerle ilgili görüşlerini açıkladı. TMMOB İKK Sekreteri Melih Yalçın basın açıklamasının adının "İzmir kamuoyuna zorunlu ve tarihi açıklama" olduğunu belirterek, “Özellikle İstanbul Ankara gibi büyük şehirlerde uygulanan rant politikaları bu kentleri yaşanmaz hale getirmiştir. Yaşanan son sel felaketleri bunun en güzel örnekleridir. Ancak özellikle İstanbul’da ranta çevrilecek alanlar azaldıkça AKP gözünü İzmir’de ranta çevrilecek alanlara dikmiştir. Eğer İzmir'in İstanbul gibi olması istenmiyorsa rant amaçlı bu projelere karşı durmamız gerekiyor" dedi.
 


‘PLANLARLA YAPILAN HUKUKSUZLUK VE RANT’
  
Şehir Plancıları Odası İzmir şube Başkanı Özlem Şenyol, 1/100000 Manisa-İzmir Çevre Düzeni Planı ile gelen hukuksuzluk ve rantı anlattı. Planda yapılan projeksiyonlarda 2025 yılına kadarki nüfus artış oranının çok yüksek olduğunu belirten Şenyol, "Bu planın, kapsadığı coğrafyada yer alan çok nitelikli tarım arazileri, zeytinlik alanlar, orman alanları, su havzaları vb korunması gerekli doğal değerlerin yok olmasına sebep olacağı ortadadır" dedi.
Planda makilik, fundalık ve doğal yapısı korunacak alan tanımlarının yapılmadığını aktaran Şenyol, planda noktasal müdahalelerle bazı kişi ve kurumlara rant aktarmaya yönelik spekülatif değişikliklerin yapıldığını tespit ettiklerini kaydetti. Körfez Geçişi projesi ile ilgili TMMOB olarak yaptıkları çalışma ile ilgili de bilgi veren Şenyol, “Çıkan sonuç mevzuata açıkça aykırılıklar içeren, bilimsellikten uzak, gerçekçi olmayan, hem proje bedeli hem de çevresel etkileri bakımından kamu yararının aksine çok büyük kamu zararı oluşturacak, gelecekte telafisi mümkün olmayan bir mega proje olduğu ortaya çıkmaktadır" dedi.
 
‘BİLİME, HUKUKA, KAMU YARARINA AYKIRI’

Planla bölgedeki doğal sit alanlarının statüleri değiştirilerek bu alanlarının yapılaşmaya açılmasının hedeflendiğini ifade eden Şenyol, "Yapılan incelemede  belirlenen sit alanlarının sınır ve kategorilerinde endemik, dar yayılışlı ve tehlike altındaki kuş ve bitki türleri ve belirlenmiş, alanda yer alan kıyılarımızda nesli kritik derecede tehlike altında olan Akdeniz foku ve önemli fauna ve floranın yaşam alanları açısından ciddi tehlikelerin oluşabileceği ortaya çıkmıştır. Bu durum; hukuka, mevzuata, bilime, kamu yararına, koruma esaslarına açık bir şekilde aykırıdır" diye konuştu.
 


RAMSAR ALANLARINI TALANIN ÖNÜ AÇILACAK

Projelerin Gediz deltasına ve özellikle kuş türlerine etkileri ile ilgili Doğa derneği adına açıklamalarda bulunan Itri Levent Erkol, Türkiye’deki 13 Ramsar Alanı’ndan biri olan Gediz Deltası, aynı zamanda doğal ve arkeolojik sit alanı olarak da koruma altında olduğunu ifade etti. Gediz Deltasının barındırdığı türler bakımından önemine dikkat çeken Erkol, Deltanın koruma sınırları çizilirken mevzuatta hiç bir karşılığı bulunmayan bir koruma bölgesinin alanın yarıdan büyük bir kısmını kaplayacak şekilde kararlara işlendiğini, bu durumun yapılan çalışmanın bilimselliğini ve hukuki geçerliliğini ortadan kaldırdığını dile getirdi. Gediz Deltasında yapımı planlanan değişikliklerin ve Körfez Geçişi projesinin uluslararası anlaşmalara aykırı olduğunu dile getiren Erkol, eğer Gediz Deltasında bu proje yapılırsa Ramsar Sözleşmesine göre korunan 19 alanda da benzer tahribatların yaşanmasının önünün açılacağını kaydetti.

‘BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ KARARINI VERMELİ’

EGEÇEP Dönem Sözcüsü Prof. Dr. Ali Osman Karababa da İzmir Körfez Geçişi Projesindeki depremsellik ve fay hatları konusundaki çelişkilere dikkat çektiği konuşmasında, İzmir Büyükşehir belediyesine açık çağrıda bulundu. "Bu projelerini rant odaklı olduğunu hepimiz biliyoruz. İzmir'in ekolojisini alt üst edecek bu projelere karşı İBB bir karar vermek zorunda. AKP'nin rant projelerinin yanında mı olacak, İzmir halkının yanında mı" dedi.

'HUKUKLA DEĞİL SİYASETLE ÇÖZÜLEBİLİR'

Raporun sonuç kısmını okuyan TMMOB İKKK Sekreteri Melih Yalçın, "1/100000 Çevre Düzen Planındaki tarım alanlarının konut ihtiyacının ötesinde yapılaşmaya açılması ve dolayısıyla aşırı bir nüfus artışı, doğal sit derecelerinde bu alanların yapılaşmaya açılması yönündeki değişiklik kararları, aynı şekilde kuzeyde Gediz Deltasındaki Sulak Alanların sınırlarına ilişkin değişiklik kararları, İzmir'in bu zamana kadar korunmuş ekolojik anlamda hassas korunması gerekli alanların yapılaşmasını daha hızlandıracak son talan projesi olan İzmir Körfez Geçişi (İKG) Projesi ile tüm bu sürecin fiili olarak hayata geçmesinde önemli bir bağlayıcı yol olarak ortaya çıkmaktadır" dedi.

İzmir üzerinde planlanan rant politikalarının en önemli aracının imar planları olduğunu ifade eden Yalçın, bu plan ve Körfez Geçişi Projesine karşı açılan davalara dikkat çekerek, "Ülkede hukukun geldiği yer belli. Bu talan projeleri maalesef hukukla değil siyasetle durdurulabilir" diye konuştu.

Birçok kurum temsilcisi ve siyasi parti yöneticinin katıldığı basın toplantısında konuşan CHP İzmir Milletvekili Zeynep Altıok, İzmir'in güzelliğinden ve AKP'nin tarım politikalarından bahsederken, İzmir Büyükşehir Belediyesinin bu rant projelerine yeşil ışık yakmasına dönük eleştirileri ise reddetti. 
 
  

Son Düzenlenme Tarihi: 20 Eylül 2017 15:32

İklim değişikliği tarımı vuruyor: Gıda fiyatlarında sıçrama uyarısı!

  01 Haziran 2023 07:00 Dr. Oğuz Tutal'ın araştırmasına göre Türkiye için en büyük tehlike kuraklık ve aşırı sıcaklar... Araştırma g...