28 Şubat 2023 Salı

Mahkeme Bakanlığa bir kez daha; “Milli parkta düğün olmaz” dedi

 

 28 Şubat 2023 14:06


Aydın Dilek Yarımadası Milli Parkı’nda düğün ve konser gibi etkinliklere olanak sağlayan sözleşmenin iptalini soran Tarım Bakanlığı’na mahkeme bir kez daha sözleşmenin iptal edildiğini açıkladı.



Özer AKDEMİR

Aydın Dilek Yarımadası Milli Parkı’nda mangal, yemekli düğün organizasyonu, konser gibi etkinliklerin yapılmasına olanak sağlayan ihale sözleşmeni iptal eden mahkeme, kararı anlamayıp soran Tarım Bakanlığı’na bir kez daha ihale sözleşmesinin iptal edildiği yönünde yanıt verdi. Sözleşmeye karşı dava açan Kuşadası’ndan bir grup yurttaşın avukatı Bülent Tokuçoğlu kararın uygulanması konusunda hiçbir tartışmaya yer kalmadığını dile getirdi.

MAHKEMENİN İPTAL KARARI

Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı Zeus Mağarası ve Çevresinde Yapılacak Büfelerin yanı sıra çeşitli koylardaki Kır Lokantası, Plaj İşletmeciliği ve Dalış Eğitim gibi işletmelerin ihale usulü ile özel işletmelere devredilmesi ile ilgili ihale Aydın 2. İdare mahkemesi tarafından iptal edilmişti. Mahkeme kararına karşın ihaleyi kazanan işletme “Zimnen red edilen başvurularında bile ihale iptali talep edilmemişken sözleşme nasıl iptal edildi?” diye haberleri yalanlayarak çalışmaya devam ettiklerini açıklamıştı.

MAHKEME: SÖZLEŞME HUKUKA AYKIRI

Tıpkı ihaleyi kazanan işletmeci gibi Milli Parktaki işletmeleri ihale ile özel şirkete devreden Tarım ve Orman Bakanlığı da mahkeme kararının sözleşme iptali anlamına gelip gelmediği yönünde istediği açıklamaya mahkeme yanıt gönderdi. Bakanlığın talebine mahkeme tarafından gönderilen yanıtta, sözleşme iptali ile ilgili yapılan başvurunun Bakanlık tarafından zimnen reddedilmesinin hukuka aykırı olduğu yönündeki kararının altını çizdi. Mahkeme; “hukuka aykırılığı mahkeme kararıyla tespit edilen işlemin konu unsurunu teşkil eden ihale sözleşmesinin de hukuka aykırılığı sabit…” dedi. Mahkeme hukuka aykırılığı detaylı şekilde gerekçelendirdiğini belirterek Bakanlığı düzeltme talebine “düzeltilecek bir husus yok” yanıtını verdi.

TARTIŞMAYA MAHALKALMADI

Mahkemenin bu kararını yorumlayan Av. Dr. Bülent Tokuçoğlu “Bu kararla ihale sözleşmesinin iptal edildiği bakanlıkça da açıkça anlaşıldığından kararın uygulanması   konusunda hiçbir tartışmaya yer verecek husus kalmamıştır” dedi.

KAMU YARARINA AYKIRI

Kuşadası’nda bir grup yurttaş tarafından Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı Zeus Mağarası ve Çevresinde Yapılacak Büfelere ve İçmeler, Aydınlık, Kavaklı Burun ve Karasu Koyları Alanlarında Kır Lokantası-Büfelerin ve Plaj İşletmeciliği, Dalış Eğitim gibi işletmelerin ihale usulü ile özel işletmelere devredilmesine karşı açılan davada Aydın 2. İdare kamu yararı vurgusu yaparak yurttaşlar tarafından sözleşmesinin iptali istemiyle yapılan başvurunun zımnen reddine ilişkin işlem de hukuka uyarlılık bulunmadığı sonucuna varmıştı.

 

 https://www.evrensel.net/haber/483695/mahkeme-bakanliga-bir-kez-daha-milli-parkta-dugun-olmaz-dedi

 

Bargilya Tuzlasında “Flamingo manzaralı tesis” hayallerine darbe!

 

28 Şubat 2023 17:37


Ağaoğlu-Ne


t Holding işbirliğiyle Milas Boğaziçi Bargilya Sulak Alanı’yla Güllük Dalyanı arasındaki ekolojik koridora yapılmak istenen “Turizm Kenti” projesinin ÇED olumlu kararını mahkeme iptal etti.


Ağaoğlu-Net Holding işbirliği ile Muğla Milas Boğaziçi Bargilya Sulak Alanı’yla Güllük Dalyanı arasındaki ekolojik koridora yapılmak istenen “Turizm Kenti” projesinin ÇED olumlu” kararı mahkeme tarafından iptal edildi.

Muğla 2. İdare Mahkemesi Muğla Çevre ve Ekoloji Politikaları Derneği tarafından projeye Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nca verilen ÇED olumlu kararına karşı açılan davada ÇED olumlu kararını iptal etti.

ÇED RAPORU ESKİ VERİLERE DAYANIYORDU

Milas Dörttepe Köyü mevkiinde yapılması planlanan Turizm Kenti Projesine verilen ÇED olumlu kararına karşı açılan davada, imar planlarının güncel olmadığı, ÇED Raporunun güncel bilimsel verilere dayanmadığı, kurum görüşlerinin ve maliyet hesaplarının 2012- 2013 yılına ait verilere dayandığı, Milas Tuzla Bölgesi sulak alanının turizm bölgesi gibi ifade edilerek bir kent planlamasının yapıldığı, Sulak alanlarda yapılacak her türlü iş ve proje için Orman ve Su İşleri Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü 'nün görüşünün alınması gerektiği gibi gerekçeler ileri sürülmüştü.

“ANTİK KENTE ÖNEMLİ ZARARLAR VERİLECEKTİ”

Davada, ÇED Raporunda kullanılacak alanın önemli bir kısmının Hassas Koruma Bölgesi içinde kaldığı dile getirilirken, bölgede 1. 3. Derece Arkeolojik Sit alanı bulunduğu, Bargilya arkeolojik sit alanında son çalışmanın 30 yıl önce yapıldığı, bu sit alanlarının arasındaki bölgede yapılacak araştırmalarla yeni tarihi-arkeolojik bulgulara rastlamanın mümkün olduğu da ifade edilmişti. Dava dilekçesinde 1. ve 3. Derece sit alanı bölgelerinin yapılaşmanın baskısı altında kalacağı da ileri sürülüyordu.

Reklam

Reklam

BİLİRKİŞİ RAPORU TEHDİTLERİ ORTAYA SERDİ

Mahkeme sürecinde yapılan bilirkişi keşfi sonrası hazırlanan raporda projenin tarımsal üretim ve tarım arazileri açısından uygun olmadığı, yeraltı suyu, içme suyu, tarım alanlarında kullanılan su miktarının azalacağı belirtildi. Projenin arkeoloji disiplini açısından değerlendirilmesinde Bargylia antik kentinin, birçok antik yazarlar tarafından zikredilmiş önemli bir Karia kenti olduğu aktarılarak, “Proje Alanı içerisindeki farklı iki sit alanının aynı nekropol yayılım alanı içerisinde olduğu, ayrıca bu nekropolün proje alanının güneydoğusunda yer alan Bargylia kentinin nekropolü olduğu, dolayısıyla her ne kadar Proje Alanı içerisinde yer almamakla birlikte Bargylia yerleşim alanı ile nekropolün birlikte değerlendirilmesi gerektiği”, gibi gerekçelerle ÇED olumlu raporunun, arkeolojik açıdan uygun olmadığı kanaatine varıldı.

Bazı disiplinlerde ÇED raporunun iptali için bir gerekçe bulunmamasının bildirilmesinin ardından yapılan ek bilirkişi incelemesi ve raporunda da birçok açıdan ÇED raporunun yetersiz bulunması üzerine mahkeme heyeti, mahkeme başkanının karşı oyuna rağmen oy çokluğu ile ÇED olumlu kararını iptal etti. Mahkeme başkanı karşı oy gerekçesini bazı bilirkişilerin uzmanlık alanları dışına çıkmasına dayandırdı.

“ZOR GÜNLERDE GÜZEL HABER”

Mahkeme kararı ile ilgili Muğla Çevre Platformu tarafından yapılan açıklamada projenin Bargilya Sulak Alanı’yla Güllük Dalyanı arasındaki ekolojik koridorda, iki sulak alan için de geri dönüşsüz tahribat anlamına geleceği belirtilerek, “Ülkemizdeki tüm öbür sulak alanlar gibi Milas Boğaziçi Bargilya Sulak Alanı’nın da başı dertten, tehditten kurtulmuyor. ‘90’lı yılların başından beri artarak devam eden bir rant hırsı, ‘flamingo manzaralı’ tesis pazarlaması tarzı yaklaşımlar devam ederken, bu iptal kararı bir kez daha vurguluyor ki burası da yapılaşmadan uzak, tüm değerleriyle birlikte, kararlılık ve hassasiyetle, bütüncül olarak korunması gereken doğal ve kültürel miras alanlarından birisi. İçinden geçtiğimiz derin keder ve öfke dolu günlerde güzel bir haber verebildiğimiz için mutluyuz” ifadelerine yer verildi.

 https://www.evrensel.net/haber/483729/bargilya-tuzlasinda-flamingo-manzarali-tesis-hayallerine-darbe

27 Şubat 2023 Pazartesi

Hablemitoğlu suikasti davası: “Bu davadan mahkumiyet çıkarsa yargılanmayan AKP’li kalmaz!”

 

27 Şubat 2023 16:18

Hablemitoğlu suikasti davası: “Bu davadan mahkumiyet çıkarsa yargılanmayan AKP’li kalmaz!”

Levent Göktaş’ın avukatı Ali Soykan, Av. Yusuf Erikel’in mahkemedeki “Bu davadan mahkumiyet çıkarsa yargılanmayan AKP’li kalmaz!” sözlerinin davanın özeti olduğunu ileri sürdü.




Özer AKDEMİR

14 Şubat 2023 tarihinde başlayan Necip Hablemitoğlu suikasti davası 23 Şubat 2023 verilen ara kararla Mayıs ayına ertelendi. Suikast davasından siyasi iktidarı da zora sokacak bir sonuç çıkabilir mi? Levent Göktaş’ın avukatı Ali Soykan, Fikret Emek’in müdafii Av. Yusuf Erikel’in mahkemede “Çıkacak bir mahkumiyet kararı, FETÖ/PDY’nin terör örgütü olarak kabulünü 2002 yılına çeker. Olası bir hükümet değişikliğinde yargılanmayan AKP’li kalmaz" sözlerinin davanın özeti olduğunu ileri sürdü.

MAHKEME TAHLİYE HARİÇ NEREDEYSE TÜM TALEPLERİ KABUL ETTİ

Sanıkların ve sanık avukatlarının yanında Hablemitoğlu ailesinin avukatının da konuştuğu duruşmalar sonucu verilen ara kararda tutuklu sanıkların tutukluluk hallerinin devamının yanı sıra dosyadaki açıklığa kavuşturulması gereken birçok konuda yeni inceleme kararları verildi.

Davanın seyri ile ilgili görüşlerini aldığımız suikast emrini verdiği ileri sürülen Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) MAK Alay Komutanı Levent Göktaş’ın avukatı Ali Soykan, mahkeme heyetinin sanık avukatların tahliye talepleri dışında neredeyse tüm taleplerini kabul ettiğini belirterek, bunun kendilerini umutlandırdığını söyledi. Soruşturma savcısı Zafer Ergün'ün mahkeme tarafından aynı zamanda duruşma savcısı olarak da belirlendiğini aktaran Soykan, savcı Ergün'ün iddianamesinde birçok eksiklik olduğu görüşünde. Mahkemenin aldığı ara kararla savcıya bir nevi yeniden hazırlık soruşturması yaptıracağını ve eksiklikleri tamamlanmasını istediğini iddia eden Soykan, “Bu deliller toplandığında sanıkların suçsuzluğunun ortaya çıkacağına inancımız tam” diye konuştu.

“OLAYIN AYDINLATILMASI YÖNÜNDE BİR İLERLEME YOK”

Avukat Soykan, bazı sanıkların o dönem kullandıkları telefonlarla ilgili bazı bilgilerin yanı sıra, HTS analizlerinde ekleme çıkarma olup olmadığının tespiti için bilirkişi incelemesi yapılmasını taleplerinin mahkemece kabul edildiğini dile getirdi. HTS kayıtlarında ve baz istasyon verilerindeki çelişkiler ile ilgili iddiaların bir müzekkere ile MİT’e sorulması talebinin mahkeme tarafından değerlendirmeye dahi alınmamasının dikkat çekici olduğunu söyleyen Soykan, MİT’in bu dosyaya sunduğu istihbari raporu hukuka aykırı bir şekilde delil olarak kullanan savcının kendi hukuksuzluğuna mahkemeyi de ortak etmek istediğini ancak mahkemenin ara kararında MİT’in adı dahi geçmediğini iddia etti. Soykan davada gelinen noktadaki bakış açılarını; “müvekkilim Göktaş özelinde gerçeğe bir adım daha yaklaşılırken, olayın aydınlatılması yönünde hiçbir ilerleme yok” diye özetledi.

Soykan ayrıca, davada tutuklu ÖKK binbaşısı Fikret Emek’in müdafii Av. Yusuf Erikel’in Erikel’in mahkeme heyetine; “Sizin buradan vereceğiniz olası bir mahkumiyet kararı, FETÖ/PDY’nin terör örgütü olarak kabulünü 2002 yılına çeker. Olası bir hükümet değişikliğinde yargılanmayan AKP’li kalmaz" sözlerinin davanın özeti olduğunu ileri sürdü.

“YİRMİ YIL ÖNCESİNİN DELİLLERİYLE CİNAYET AYDINLATILMAYA ÇALIŞILIYOR”

Tutuksuz sanıklardan astsubay Mehmet Narin’in avukatı Vural Ergül, suikast davasında 20 yıl öncesinin soğuk delilleri ile cinayetin aydınlatılmaya çalışıldığını belirterek, “bu gerçekten çok çok güç. Zaman aşımına uğramaktayken açılmış bu dava da sıradan bir cinayet davası gibi delil zaten olası değil. Ama soğuk delilerin de yargı denetimine elverişli, AİHM ve AYM kriterlerine uygun olmalı. Bu yüzden adil yargılama çok önemli! Sanırım mahkeme de bunun ayırdında ki savunma taleplerini büyük ölçüde kabul ederek gerçeği ortaya çıkartma çabasında görünüyor” dedi.

“HABLEMİTOĞLU AİLESİ YALNIZ BIRAKILDI”

Gerçeğin ortaya çıkartılması ne derece mümkün olacağının süreç içerisinde görüleceğini belirten Ergül, “Ama şu var ki Hablemitoğlu Suikastını dillerinden düşürmeyen CHP, ADD ve sair yapılar ile medya sanki Hablemitoğlu Suikasti yargılamaları hiç yapılmıyormuş gibi olup biteni görmezden geliyor! Adeta Hablemitoğlu ailesi bu süreçte yalnız bırakıldılar. Oysa bu dava Türk hukuk tarihimizin en önemli davalarından biri ama hiç kimsenin gündeminde bile değil! Öyle ki soruşturma sürecinde algı oluşturmak için maksatlı yayın yapan yandaş medya bile Hablemitoğlu Suikastı Davası'nı yok sayıyor!” görüşünde.

ÖRGÜTLE İLGİLİ YENİ CİNAYET İDDİALARI DA ORTAYA ÇIKABİLİR

Ergül, mahkemede yaptığı savunmada “Levent Göktaş suç örgütü” olarak tanımlanan suikasti gerçekleştirdiği ileri sürülen yapının hala devam edip etmediğinin araştırılması talebine şöyle açıklık getirdi; “Savcılığın örgüte ilişkin iddiasında örgütün son bulduğu tespiti yok. Şimdi tespiti gereken sorun şu; suç örgütü halen canlı, etkin bir örgüt mü yoksa amaçlarını gerçekleştirdikten sonra son bulmuş bir örgüt mü? Sanıkların aralarındaki ilişki anının tespiti zorunlu HTS ve MASAK raporunu bu nedenle talep etmiştim. Öte yandan uygulamaya göre örgütün birden çok suç işlemiş ya da işleyecek olması gerekir ki bu halde yalnızca Hamblemitoğlu suikastını işlemesi örgüt olması açısından yeterli değil. Bu da demektir ki dosyadan tefrik edilenler de dikkate alındığında önümüzdeki günlerde yeni cinayet iddiaları da bu yargılamanın konusu olabilir. Sedat Peker’in Göktaş ile ilgili “Yaşar Baba marifetiyle bana teklif ettiğin para karşılığı cinayetler” iddiası da unutulmamalı... “

Öte yandan, davanın geldiği süreçle ilgili değerlendirmelerini istediğimiz Necip Hablemitoğlu’nun eşi Prof. Dr,. Şengül Hablemitoğlu ailenin avukatı Ersan Barkın’dan bir yanıt gelmedi.

SAVCI: “SUİKASTİ GÜLEN VE GÖKTAŞ ÖRGÜTÜ İŞLEDİ”

İddianamede, Fethullan Gülen cemaatine bağlı bazı yöneticilerin azmettirmesi ile Özel Kuvvetler Komutanlığı’na (ÖKK) bağlı bir grup asker tarafından gerçekleştirildiği ileri sürülen suikastın gerekçesi Hablemitoğlu’nun Gülen cemaati aleyhine yaptığı çalışmalarla birlikte MİT müsteşarlığında adının geçmesi olarak gösteriliyor. O dönemde MİT’in başına getirilmesi olası isimler arasında gösterilen ÖKK / MAK Alay Komutanı Albay Levent Göktaş’ın bu nedenle Hablemitoğlunu emrindeki bir grup askere öldürttüğü iddia ediliyor. Bu iddialar nedeniyle suikastten 20 yıl sonra hazırlanan ididaname ile FETÖ yöneticilerinin yanı sıra ÖKK’dan emekli bir gurup asker ve adı silah ticareti ile anılan kişiler tutuklanarak sanık olarak yargılanıyorlar.

 https://www.evrensel.net/haber/483618/hablemitoglu-suikasti-davasi-bu-davadan-mahkumiyet-cikarsa-yargilanmayan-akpli-kalmaz

26 Şubat 2023 Pazar

Deprem vurdu bir de kuraklık vurmasın! (Pazar yazısı)

 

26 Şubat 2023 04:30


 


 

Türkiye 6 Şubat’ta meydana gelen iki ayrı depremin yaralarını sarmaya çalışırken ve üstelik aynı fay hattı üzerindeki Hatay’da 6.4 ve 5.8 büyüklüğünde iki deprem bu acıların üzerine tuz biber ekmişken Meteoroloji Genel Müdürlüğünün (MGM) kuraklık haritaları önümüze düştü. İki yıllık, bir yıllık, altı ve üç aylık bu haritaları değerlendirmesi için gönderdiğim Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Arazi ve Su Kaynakları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halim Orta birkaç cümle ile özetledi tabloları; “Özellikle son üç aylık harita tam bir felaketi gösteriyor. 20 yıldan beri tarih vererek uyardığımız kuraklık başladı. Bu sadece meteorolojik boyut. Şimdi tarımsal, hidrolojik ve sosyoekonomik boyuta geçeceğiz. Ürünler kuruyacak, şehirlerde kullanma suyu kalmayacak vs. Yer altı suyunu koruyanlar, varsa eğer, biraz şanslı”. Halim Hoca’nın kuraklığa dair son sözleri ise çok çarpıcıydı; “Kuraklık depremi aratır!”

‘YER ALTI SULARINI KORUYABİLEN ŞANSLI’

Halim Orta Hoca’nın bu çarpıcı sözlerinde önemli olan bir nokta var. Kuraklık nedeniyle şehirlerin susuz kalabileceği öngörüsünde bulunan Hoca bu kentler için, “Yer altı sularını koruyanların şanslı” olacağını söylüyor. Gerçekten de yer altı suları birçok ülkede stratejik öneme sahip varlıklar olarak değerlendirilerek korunuyor. Gelecek nesillere bırakılacak bir hazine gibi bakılıyor bu sulara.

ÜÇ BÜYÜK KENT VE YER ALTI SUYU KULLANIMI

Üç büyük kentin içme-kullanma sularının nasıl karşılandığı ile ilgili verilere baktığımızda İzmir’in İstanbul ve Ankara’ya oranla açık ara daha çok yer altı sularına mahkum olduğu görülüyor. İstanbul’da içme-kullanma suyu için yer altından çıkarılan su oranı yüzde 1 ve Ankara’da yüzde 2 iken bu oran İzmir’de yüzde 55 civarında. Yani tersten söylersek, İstanbul’un içme-kullanma suyunun yüzde 99’u, Ankara’nın yüzde 98’i barajlardan sağlanırken İzmir’in içme kullanma suyunun sadece yüzde 45’i barajlardan alınabiliyor. Onun da yüzde 40 kadarını tek başına Tahtalı Barajı karşılıyor.

İZMİR, DSİ’YE 2011 YILINDAN BERİ ALAMADIĞI SUYUN PARASINI ÖDÜYOR!

İzmir’le ilgili bu durumun nedenleri, altın madeni işletilebilsin diye AKP hükümeti tarafından yaptırılmayan Çamlı Barajı ve ona alternatif olarak gösterilen Gördes Barajı ile ilgili içler acısı durumunu ayrıntılı bir şekilde başka bir yazıda ele alacağız. Gördes Barajı konusunda sadece şu kadarını söyleyelim; 2011 yılında yapımı tamamlanan ve AKP hükümeti tarafından 2040 yılına kadar İzmir’in içme suyunu sağlayacağı iddia edilen Gördes Barajından şu tarihe kadar tek bir damla su İzmir’e gelmiş değil! Çünkü barajın altı delik ve su tutmuyor! Gördes Barajından alınamayan yıllık 59 milyon metreküp su bu nedenle yer altı kuyularından çekiliyor. Bu yüzden yer altı su seviyesi her gün daha kritik seviyelere düşerken suyun çekimi için harcanan elektrik faturası ise sadece 2022 yılında 15 milyon lirayı geçiyor. Üstüne üstlük DSİ ile yapılan anlaşma gereği İzmir Su ve Kanalizasyon İdaresi (İZSU) bu kuruma düzenli olarak taksit ödemelerini yapıyor. Yani alamadığı suyun parasını veriyor. Gördes Barajı için 25.5 milyon TL ödeyen İZSU’ya bu yıl alamadığı suyun maliyeti 40 milyon lirayı aşmış durumda!..

 

Görsel: Meteoroloji Genel Müdürlüğü

KURAKLIK HARİTALARI NEYİ ANLATIYOR

Konuyu yeniden kuraklık ve etkilerine getirelim; MGM’nin haritalarını değerlendirmelerini istediğim bir diğer bilim insanı ise Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş oldu. Murat Hoca hem iklim uzmanı hem de meteoroloji konusunda önemli çalışmalara imza atmış bir bilim insanı. Kendisi bu özellikleri nedeniyle sık sık televizyonlarda görüşlerine yer verilen isimlerden birisi.
Murat Hoca, MGM’nin haritalarında özellikle üç aylık ve altı aylık kuraklık verilerine bakıldığında ciddi bir kuraklık olduğunun görüldüğünü söylüyor. Kuraklığın meteorolojik kuraklık, tarımsal kuraklık ve hidrolojik kuraklık olarak ayrıldığını belirten Türkeş, bunlar arasındaki farkı şöyle açıklıyor; “Bölgeye mesela üç ay kadar yağış düşmemesi ya da az yağış düşmesine meteorolojik kuraklık deniliyor. Bunun altı ay ve daha yukarısında ise toprak nemini azalıyor ki bu da tarımsal kuraklık olarak tanımlanıyor. Yağışların bir yıl ya da daha uzun süre düşmemesi sonrası ise hidrolojik kuraklık başlıyor. Akarsu akımlarının azalması, yer altı sularının hızla çekilmesi, barajlara, göllere, göletlere ulaşan suların azalması hidrolojik kuraklığın göstergeleri arasında.”

YENİ BİR GIDA KRİZİ YAŞANABİLİR

Türkeş, ülkemizin büyük bir bölümünün 2019-2021’li yıllardan itibaren başlayarak kuraklıkla karşı karşıya olduğuna vurgu yapıyor. Şöyle devam ediyor; “En son 2020-21 kuraklığını yaşadık. Tarımsal rekoltede büyük düşüş oldu. Büyük kentlerde su sıkıntısı yaşandı. 2022 sonbaharına da kurak girdik. Sonbahar kış uzun süreli ortalamalara göre daha az yağış aldı. İki yıllık kuraklık analizlerine baktığımızda Doğu Anadolu’nun büyük bölümü ve bugünkü deprem bölgesinin tamamı çok şiddetli bir şekilde kurak”. Türkeş, özellikle deprem bölgesinde yaşanan kuraklık ve bu bölgenin Türkiye tarım ve hayvancılığındaki önemine de dikkat çekerek, yeni bir gıda krizinin kapıda olduğu uyarısında da bulunuyor.

‘ON YILLAR KUZEY AFRİKA KADAR SICAK VE KURAK OLACAK’

Türkeş, sadece Türkiye değil, Doğu ve Güney Doğu Avrupa’da da kuraklık yaşandığını söylüyor. Türkeş, “Son üç yılı düşündüğümüzde toprak nemini ve terleme-buharlaşmayı dikkate aldığımızda Türkiye’de yeniden Marmara Denizi’nin çevresinde, İç Anadolu’nun neredeyse tamamında, Orta ve Doğu Akdeniz’de, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun büyük bir bölümünde tarımsal kuraklığın etkili olduğunu söylemek mümkün” dedi.

Bu kuraklığın, gelip geçici ya da dönemsel olmadığını, bu yönde tahminde bulunanların yanıldıklarını söyleyen Türkeş, “Türkiye’nin batı ve güney yarısında 1970’lerden başlayan bir azalma eğilimi söz konusu. Bugün hem su kaynakları üzerindeki insan baskısı hem özellikle büyük kentlere su sağlayan içme kullanma suyu barajlarını besleyen su toplama, havzalarının azalması, daralması, kirlenmesi, amaç dışı kullanımı var. Bütün bunlar bir araya geldiğinde Türkiye’yi önümüzdeki on yıllarda çok net bir şekilde günümüzden çok daha sıcak ve kurak hatta neredeyse Kuzey Afrika kıyılarındaki kadar bir iklimin beklediğini gösteriyor” diyor.

ÇÖZÜM VAR MI?

Türkeş Hoca ile yaptığımız bu söyleşiyi geniş bir şekilde ayrıca yazacağım ancak son olarak kendisinin çözüme dair önerilerini de ekleyerek yazıyı bitirelim. “İklim değişikliğine doğrudan etki eden fosil yakıtlı termik santraller derhal kapatılmalı. Doğayı tahrif eden altın madeni gibi maden ve taş ocaklarına verilecek bir damla dahi fazla suyumuz yok. İklimi insan değiştirdi, dolayısıyla bu sorunun çözümü için insanlar yaşam tarzlarını değiştirmek zorunda. Tarımsal sulamada su kaybını en aza indiren yöntemlerin yanı sıra tarıma uygun ürün desenine geçilmesi gerekiyor. Su kaynaklarının, ormanların, sulak alanların mutlak olarak korunması lazım. Doğayı anlamak, doğayla uyumlu bir yaşam kurmak zorundayız. Deprem bu gerçeği bir kez daha gösterdi.”

 

 

25 Şubat 2023 Cumartesi

Ormanların yapılaşmaya açılması büyük risk: Bitkiyi, toprağı, suyu öldürmeyin!

 

 25 Şubat 2023 16:23


Prof. Dr. Ünal Akkemik orman alanlarının yapılaşmaya açılmasının büyük risk olacağını vurgulayarak; “Bu alanlar ve bunlara mücavir olan yerlerin mutlaka kapsam dışında tutulması gerektiğini söyledi.

 


Özer AKDEMİR
İzmir

Maraş merkezli gerçekleşen depremlerin 18. gününde Resmi Gazete’de yayımlanan “OHAL Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanı Kararnamesi” başlıklı kararnameyle orman alanları ve meralar yapılaşmaya açılabilecek. Deprem bölgesinde ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) Kararnamesi ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına resen karar alma yetkisi veriliyor. Kararnamede ayrıca “Köy yerleşme alanları dahil belirlenen kesin iskan alanlarında ve mevcut kentsel alanlarda, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca onaylanacak plan ve imar uygulamaları beklenmeksizin, jeolojik etüt raporu ve zemin etüt raporu doğrultusunda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca onaylanacak vaziyet planına ve düzenlenecek yapı ruhsatına göre uygulama yapılır” ifadelerine yer verildi.

BÜYÜK RİSK!

 

Fotoğraf: Ünal Akkemik'in kişisel arşivinden alınmıştır

Bu kararnameyi ve özellikle orman ekosistemine etkilerini sorduğumuz  İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ünal Akkemik orman alanlarının yapılaşmaya açılmasının büyük bir risk olacağını dile getirdi. Akkemik, orman dışına çıkarılacak alanların 2021 yılında çıkarılan uygulama yönergesinin 5. maddesinde;

“a) Tarım ve Orman Bakanlığınca, bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında hiçbir yarar görülmeyen ve tarım alanına dönüştürülmesi de mümkün olmayan yerler.

b) 7139 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 28/4/2018 tarihi itibari ile üzerinde yerleşim yeri bulunan yerler.

c) Yerleşim yeri oluşturulması uygun olan taşlık, kayalık, verimsiz ve fiilen orman vasfı taşımayan yerler” olarak belirlendiğinin altını çizdi. Akkemik, Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin aslında orman kanununa ek olarak 2018 yılında çıkarılan 16. maddenin uygulama yönergesinin OHAL kapsamında bir uygulaması olduğunu belirtti.

BAKANLIK ORMAN ALANLARINI YAPILAŞMAYA AÇABİLECEK

Normal koşullarda bu tür alanların orman dışına çıkarılması ile ilgili işlemlere, çevre ve şehircilik il müdürlükleri tarafından ilgili orman bölge müdürlüğünden talepte bulunmasıyla başladığına vurgu yapan Akkemik; “OHAL kapsamında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından resen yapılabilmektedir. Olağanüstü Hal Kararnamesi ile biyolojik çeşitlilik, toprak ve su muhafazası açısından önem taşıyan alanların orman rejimi dışına çıkarılması ve yapılaşmaya açılması büyük bir risk olarak değerlendirilebilir” dedi.

DOĞA KORUMA ALANLARI MUTLAKA KAPSAM DIŞI OLMALI

On bir ili kapsayan deprem bölgesinde 35 civarında önemli doğa koruma alanı bulunduğuna dikkat çeken Akkemik bu alanlar ve bu alanlara mücavir olan yerlerin mutlaka kapsam dışında tutulması gerektiğinin altını çizdi. Orman rejimi içerisinde kalan taşlık ve kayalık olarak nitelendirilen orman alanlarının biyolojik çeşitlilik açısından önemli olmasının yanı sıra sel ve taşkınları önleme, suyu ve toprağı muhafaza etme özelliklerinin de olduğunu sürekli vurguladıklarını aktaran Akkemik şöyle konuştu; “Bu alanların orman rejimi dışına çıkarılması (deprem bölgesi de olsa) orman alanlarında parçalanma, ormanların ekosistem hizmetleri ile su ve toprak muhafazasında aksamaların meydana gelmesine yol açabilecektir. O nedenle, orman alanlarının yapılaşmaya açılması yerine insan müdahalesi görmüş ve yapaylaşmış alanların tercih edilmesi önerilebilir. Şu unutulmamalı ki ülkemiz ne orman zengini ne de temiz-tatlı içme suyu zenginidir. Temiz-tatlı içme suyunu sağlayan her orman alanı doğal haliyle korunmalı üzerinde ağaç olsun ya da olmasın mevcut haliyle gelecek kuşaklara aktarılmalıdır.”


https://www.evrensel.net/haber/483490/ormanlarin-yapilasmaya-acilmasi-buyuk-risk-bitkiyi-topragi-suyu-oldurmeyin

23 Şubat 2023 Perşembe

ÇEPEÇEVRE YAŞAM / Kuraklık Kapıda!

 


Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nce yayınlanan 2023’ün ilk kuraklık haritalarına göre ülkemizi çok zor günler bekliyor! Prof. Dr. Murat Türkeş ülkemizdeki kuraklık olgusunu değerlendiriyor. Programın tamamı 👇 youtu.be/5FZIm1SVabg



22 Şubat 2023 Çarşamba

Çine Belediyesi: “Zeytinler gelişimlerini tamamladığı için başka yere taşındı”

 22 Şubat 2023 13:36


Çine Belediyesi zeytinlik alandaki ağaçların sökülerek taşınmasını ele aldığımız “Zeytinler sökülecek gıda çarşısı yapılacak” başlıklı haberimizle ilgili açıklama gönderdi.



Özer AKDEMİR
İzmir

Aydın Çine Belediyesi Yolboyu Mahallesi yakınında bulunan zeytinlik alandaki ağaçların sökülerek taşınmasını ele aldığımız “Zeytinler sökülecek gıda çarşısı yapılacak” başlıklı haberimizle ilgili açıklama gönderdi. Yolboyu Mahallesi’ndeki bahse konu alanın mülkiyetinin belediyeye ait tarla vasfında bir arazi olduğunu ileri süren Çine Belediyesi yanıtında, “Tarlamızda bulunan ağaçlar, belediyemizin park ve bahçe projelerinde kullanılmak üzere daha önce dikilmiş olup gelişimlerini tamamladıkları için yeni yerlerine taşınmaktadır. Belediyemizin rekreasyon çalışmalarında kullanılmak için taşınan ağaçlar, sık dikim yapılmış olan yerlerden seçilmiş olup, ağaçlarımızın daha sağlıklı büyüyebilmeleri için aynı zamanda seyreltme işlemi de gerçekleştirilmektedir” ifadelerine yer verildi.

“ZEYTİN AĞACINA ZARAR VERMEDİK!”

Söz konusu alana dikilen ağaçlar arasında sadece Yolboyu Mahallesi’nden taşınan ağaçların değil, vatandaşların belediyeye bağışladığı ve yıkılan evlerin bahçelerinden sökülen ağaçların da yer aldığını iddia eden Belediye zeytin dikilen alanın ise AFAD tarafından belirlenen toplanma alanının dışında yer aldığını ileri sürdü. Belediye açıklamasında şöyle denildi; “Evciler Mezarlığı karşısında bulunan alana vatandaşlarımız tarafından moloz döküldüğü bunun yanı sıra alanın akşam ve gece saatlerinde de kötü niyetli bazı kişi ve kişiler tarafından kullanıldığı şikâyetleri gelmesi üzerine belediyemizce çalışma başlatılmıştır. İddia edildiği gibi zeytinlik alanlara ve zeytin ağaçlarına zarar verilmeyip dikilen ağaçlarımız yetiştiğinde yine halkımızın kullanımında ve hizmetinde olacaktır. Belirtilen alanla ilgili şu anda herhangi bir proje ya da çalışmamız yoktur.”

“O ZEYTİNLER TUTMAZ!”

Belediyenin açıklamasında sökülen zeytinleri fidanmış gibi göstermek istediğini belirten ÇİYAP Sözcüsü Ahmet Uslu ise “Fotoğrafları siz de görüyorsunuz. 40-50 yıllık zeytinlerin fidana benzer bir yanı var mı? Biz sökülen zeytin ağaçlarının durumlarını gördük. Yara bere içinde bir kısmı. O zeytinler tutmaz” dedi.

USLU: “BELEDİYE BAŞKAN YARDIMCISI BANA ORAYA GIDA ÇARŞISI YAPACAĞIZ DEDİ”

Zeytin ağaçlarının sökümü ile ilgili görüştüğü Belediye Başkan Yardımcısı Timuçin Karabulut’un ve CHP İlçe Başkanının kendisine o alanda gıda çarşısı yapılacağını söylediklerini aktaran Uslu, “Şimdi bu söylediklerini inkar ediyorlar. Oysa geçtiğimiz haftalarda gıda işi yapan kişi ve kurumlarla toplantı yapıp gıda çarşısı işin görüşmüşlerdi” dedi. Uslu, zeytin ağaçlarlının dikildiği alanın halk tarafından deprem toplanma alanı olarak bilindiğini de yineledi.

 https://www.evrensel.net/haber/483145/cine-belediyesi-zeytinler-gelisimlerini-tamamladigi-icin-baska-yere-tasindi?a=Ub60


Zeytinler sökülecek, gıda çarşısı yapılacak!

 

22 Şubat 2023 04:19


ÇİYAP: “Çine Belediyesi, onlarca zeytin ağacını gıda çarşısı yapılması için sökerek deprem toplanma alanına taşıdı.”

 


Özer Akdemir
İzmir

Aydın Çine Belediyesi ilçe merkezine birkaç kilometre uzaklıktaki Yolboyu köyü yakınlarında bulunan belediye arazisindeki onlarca zeytini söktü. On bir ili etkileyen depremlerin ikinci günü sökülen zeytinler yine ilçe merkezindeki halkın deprem toplanma alanı olarak bildiği bir alana dikildi. İlçenin farklı bölgelerinde de zeytin sökümü yapıldığı ileri sürülüyor.

ZEYTİNLERİ KÖYLÜLER TOPLUYORDU

Daha önce yakınlarındaki maden işletmelerinin yol açtığı çevre ve sağlık sorunları ile haberlerini yaptığımız Yolboyu köyü bu sefer de belediyeye ait zeytinliklerin sökülmesi ile gündemde. İlçe merkezine çok yakın bir konumdaki köyün yakınlarında Eysim ve Kaltun maden işletmeleri bulunuyor. Köy arazisi içindeki zeytinlik alan ise Çine Belediyesinin mülkiyetinde ve köylülerin yararlanması için yıllar önce dikilmiş. Tüm ülkenin deprem felaketine kilitlendiği günlerde bu zeytinlikten onlarca zeytin ağacının sökülerek taşındığını fark eden köylüler durumu Çine Yaşam Platformuna (ÇİYAP) aktardılar.

SÖKÜLEN ZEYTİNLER DEPREM TOPLANMA ALANINA MI DİKİLDİ?

Bu duruma dair gazetemize konuşan ÇİYAP Sözcüsü Ahmet Uslu, Yolboyu köyünden sökülen zeytinlerin Çine halkının deprem toplanma alanı olarak bildiği ilçe merkezindeki boş bir araziye dikildiğini tespit ettiklerini söyledi. Şimdiye kadar yaklaşık 150 kadar zeytin ağacının söküldüğünü belirten Uslu, “Zeytinlikte 100 kadar daha zeytin ağacı var. Zeytinler yaklaşık 50 yıllık, verimli ağaçlar. Her yıl köyüler bu ağaçlardan zeytinlerini alıyor, kalan zeytinler ise cezaevi, yurt gibi yerlere gönderiliyordu” dedi.

ZEYTİNLİK İKİ MADEN İŞLETMESİNE YÜZ METRE

Zeytinlik arazinin verimli tarım alanlarının olduğu bir bölgede bulunduğunu aktaran Uslu, “Burası aynı zamanda Çine’nin yıllardır en büyük yaralarından birisi olan iki kuars ve feldspat maden işletmesi, Eysim ve Kaltun’a da 100 metre uzaklıkta. Bölgede ayrıca bir et işleme tesisi var. Yapımı bitmek üzere olan 4 bin 500 kişilik cezaevi de zeytinlik alanın yakınlarında. Yine bu zeytinliğe komşu Çine Devlet Hastanesinin yapımı da devam ediyor” diye konuştu.

GEÇEN SENE ZEYTİN FESTİVALİ YAPAN ÇİNE BELEDİYESİ ZEYTİN YASASINI BİLMİYOR MU?

Ağaçların sökümü ile ilgili belediyeye giderek bilgi almak istediğini, Çine Belediye Başkan yardımcısının kendisine ağaçların bulunduğu alanda gıda çarşısı yapılması için söküldüğünü söylediğini aktaran Uslu, “Bununla ilgili belediye meclis kararını sordum ama net yanıt alamadım. Tam da tüm ülkenin deprem felaketi ile boğuştuğu bir zamanda, Çine Belediyesi gibi CHP’li bir belediyenin zeytin sökerek alanı yapılaşmaya açmaya çalışmasını yadırgadık. Kendilerine de bunu söyledik. Çine Belediyesinin zeytini koruyan Zeytin Yasası’ndan haberleri olduğunu sanıyoruz. Zaten geçen sene belediye Zeytin Festivali düzenleyerek zeytinin korunmasına dair mesajlar verdi. Şimdi bu yaptıkları ile çelişiyorlar” dedi.

"SANIRIM MADEN TOZUNU YARARLI BİR ŞEY SANIYORLAR?"

Zeytin sökümünün yapıldığı alandaki maden işletmeleri bulunduğunu ve bölgede yapılmaya başlanan hastane, cezaevi, gıda çarşısı gibi kurumların bu maden işletmelerinin tozlarından etkileneceğini söyleyen Uslu, “Belediye maden tozunu yararlı bir şey sanıyor sanırım? Yoksa bu kadar önemli kurum-kuruluşları bu bölgeye yaparak, tüm tozu Çine halkına eşit oranda yaymaya çalışmazdı?” diye belediyenin bölgedeki uygulamalarına ironi yaparak tepki gösterdi. 

FİDAN DEDİKLERİ ZEYTİN, TAŞINDIĞI KAMYONUN BOYUNU GEÇİYOR!

Belediyenin deprem felaketinin olduğu günlerde başlayarak bugüne kadar Çine’de zeytin sökümünü sürdürdüğünü belirten Uslu, henüz tespit edemedikleri yerlerden de zeytinlerin söküldüğünü gözlemlediklerini dile getirdi. “Gördüğümüz kadarıyla sadece Yolboyu değil Çine’nin farklı yerlerinde de zeytinler sökülüyor. 150 yaşını bulan bu zeytinlerin bir kısmının kamyonlarla taşınarak Akçaova beldesi yakınında bir düğün salonu peyzajı için dikildiğine dair yerel gazetede haberler çıktı. Güya belediye bölgenin güzelleşmesi için çeşitli yerlerden söktükleri zeytin fidanlarını buralara dikecekmiş! Fidan dedikleri zeytinler en az yüz elli yıllık ve fotoğraflarda çok açık biçimde görüldüğü gibi kamyonun boyunu geçiyor. Bunların nereden söküldüğü belli değil ama belediye 15 gündür harıl harıl zeytin söküp kamyonlarla bunları taşıyor” dedi.

ÇİYAP OLARAK GEREKLİ GİRİŞİMLERİ YAPACAĞIZ

Uslu tepkilerinin ardından Yolboyu yakınındaki zeytin sökümünün durduğunu ama Çine’nin başka yerlerinde sökümlerin devam ettiğini belirterek, ÇİYAP olarak bu duruma dair gerekli girişimlerde bulunacaklarını, gerekirse hukuki süreç başlatacaklarını söyledi.

 https://www.evrensel.net/haber/483062/zeytinler-sokulecek-gida-carsisi-yapilacak?a=nA6n

21 Şubat 2023 Salı

Danıştay Alaşehir’deki 5 JES için verilen ÇED iptal kararını onayladı

 

21 Şubat 2023 12:44


Bölgenin deprem riski altında olması Danıştay 6. Dairesinin yerel mahkemenin kararını onama gerekçelerinden birisi oldu. 



Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel


Özer AKDEMİR
İzmir

Manisa, Alaşehir, Türkmen, Baklacı, Akkeçili, Selce, Tepeköy, Ilgın ve Işıklar mevkiinde yapılması planlanan Tepeköy Jeotermal Santralleri projesi ile ilgili olarak Manisa 2.İdare Mahkemesinin ÇED’i iptal kararı Danıştay tarafından da onandı. Bölgenin deprem riski altında olması Danıştay 6. Dairesinin yerel mahkemenin kararını onama gerekçelerinden birisi oldu. 

BAKANLIĞIN ÇED OLUMLU KARARI MAHKEMECE İPTAL EDİLMİŞTİ

Manisa Alaşehir yakınlarında işletilmek istenen 5 JES santraline Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından ÇED Olumlu kararı verilmişti. Bu karara karşı Alaşehir Ziraat Odası tarafından açılan davada Manisa 2. İdare Mahkemesi ÇED olumlu kararını iptal etti. Bakanlık ve JES şirketinin temyiz başvurusu ise Danıştay 6. Dairesi tarafından reddedilerek yerel mahkemenin kararı onandı.

DANIŞTAY ÇED RAPORUNDAKi EKSİKLİKLERE DİKKAT ÇEKTİ

Danıştay 6. Dairesi oy birliği ile verdiği kararında dava aşamasında yapılan bilirkişi keşfi raporuna dikkat çekerek ÇED raporundaki bazı eksikliklere vurgu yaptı. Danıştay 6. Dairesi, projenin çevresel etkileri ve etki alanına ilişkin belirlemelerin raporda tam olarak ortaya konulmadığının yanı sıra ÇED Raporunda jeotermal kaynak sularının yöredeki bitki örtüsüne, canlılara ve tarım sektörüne önemli bir çevresel etkisinin olup olmayacağının yeterince açıklanmadığını belirtti. JES’lerin kısa, orta ve uzun vadede yeraltı ve yerüstü her türlü tarım alanlarına vereceği fiziki, kimyasal ve biyolojik zararlara ilişkin alınacak önlemler ile ilgili ÇED raporunda açıklama, bilgi ve önerilerin bulunmadığını belirten 6. Daire, “jeotermal akışkanların kontrolsüz olarak yüzey üstü su kaynaklarına boşaltılmasından kaynaklanabilecek yüzey ve yeraltı sularının kirlenmesiyle toprak kirlenmesinin olacağı, bu durumdan tarımsal alanların etkileneceği, jeotermal atık suların yüksek miktarlarda tuz, ziraat için zararlı maddeler, fiziksel zehirli maddeler ve su kirliliği yapan maddeler içerebildiği, bu yüksek derişimlerin hem kullanılan yüzey ve yeraltı suları için hem de toprak için tehdit oluşturduğu, buna rağmen söz konusu kirletici unsurların önlenmesi ile ilgili yeterli bir açıklama, inceleme ve değerlendirmenin ÇED raporunda bulunmadığı” sonucuna ulaştı.


Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

RUHSAT ALANI MUTLAK TARIM ARAZİSİ

Ruhsat alanı, sondaj alanları ve çevresinin dikili tarım arazisi olduğuna dikkat çekilen Danıştay kararında; sondaj alanları ve çevresinin tarım dışı kullanımlara çıkarılamayacak mutlak tarım arazisi ve dikili tarım arazisi sınıfında olduğu, hal böyle iken ÇED raporunda alternatif yer arayışına ilişkin herhangi bir açıklama ve değerlendirme bulunulmadığının altı çizildi.

BÖLGEDE CİDDİ DEPREM RİSKİ ALTINDA

ÇED raporunda jeotermal sularda bulunan kuyu sondajı, deşarjı ve üretim aşamasında açığa çıkacak bazı ağır metal ve çözülmüş minerallerin yer altı ve yer üstü sularına verecekleri zararların tam olarak değerlendirilmediğine dikkat çekilen kararda, yöredeki deprem riski ile ilgili de şu konuların altı çizildi; “Sismik Tehlike Analiz Raporuna göre proje alanının çok ciddi deprem riski altında olduğu, açılacak olan kuyu ve re-enjeksiyon kuyularının etrafına belirli sayıda sismograf ile bir sismik ağ kurulması, yerel ölçekte titreşimleri takip edilmesine yönelik bir projenin bulunmadığı, dolayısıyla söz konusu proje için hazırlanan ÇED raporunun tüm bu hususlarda yetersiz olduğu için ÇED olumlu kararında hukuka uyarlık bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır”.

 https://www.evrensel.net/haber/483018/danistay-alasehirdeki-5-jes-icin-verilen-ced-iptal-kararini-onayladi

 

20 Şubat 2023 Pazartesi

Hablemitoğlu davası uzman raporu: HTS dışardan müdahale ile oluşturulmuş ya da hatalı

 


20 Şubat 2023 13:53


Dr. Necip Hablemitoğlu suikastı davasında Mahkemeye sunulan HTS kayıtları ile ilgili uzman görüşünde kayıtların hatalı ya da dışarıdan müdahale ile üretilmiş olabileceği ileri sürülüyor.

Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

 

Özer AKDEMİR

Dr. Necip Hablemitoğlu suikastı ile ilgili açılan dava Ankara 28. Ağır ceza Mahkemesinde devam ediyor. Mahkemeye sunulan HTS* kayıtları ile ilgili teknik analiz ve adli bilirkişi incelemesine dair uzman görüşü bu kayıtlar konusundaki tartışmaları yeni bir boyuta sıçratacak. Uzman Görüşünde HTS, "Historical Traffic Search" (Geçmiş Trafik Araması)  kayıtlarının hatalı ya da dışarıdan müdahale ile üretilmiş olabileceği ileri sürülüyor.

İDDİANAMENİN ÇATISI 20 YIL ÖNCEKİ HTS KAYITLARI

18 Aralık 2022 tarihinde Ankara’da gerçekleşen suikastın üzerinden 20 yıl sonra açılan davada geçtiğimiz hafta suikastı gerçekleştirdiği ileri sürülen “Levent Göktaş Örgütü” üyesi olmakla suçlanan eski Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) subayı askerler ve FETÖ Örgütü davasından tutuklu isimlerinde bulunduğu tutuklu sanıklar ifade verdi.

Savcı Zafer Güler tarafından hazırlanan iddianamede ÖKK Muharebe Arama Kurtarma (MAK) Alay komutanı Albay M. Levent Göktaş’ın, MİT müsteşarı olabilmek için Fethullah Gülen Cemaati yöneticilerinin telkini ve parasal desteği ile emrindeki askerlere Necip Hablemitoğlu’nu öldürttüğü ileri sürülüyor. 364 sayfalık iddianamenin ana dayanağını suikasttan 6 ay önce ve 6 ay sonrasındaki iletişim verilerini kapsayan HTS kayıtları oluşturuyor. Suikasti gerçekleştirdiği ileri sürülen ÖKK askerleri ve FETÖ Örgütü yöneticileri arasındaki dolaylı ya da doğrudan ilişki bu HTS kayıtları ile açıklanmaya çalışılıyor.

BOZKIR’IN “SENARYOLARI” DELİL OLABİLİR Mİ?

İddianamenin bir diğer dayanağı suikastla ilgili itiraflarda bulunan ÖKK yüzbaşını Nuri Gökhan Bozkır’ın ifadeleri idi. Farklı yer ve tarihlerde birçok kez ifade veren Bozkır’ın hemen her ifadesinde çelişkili şeyler anlatması ve en son mahkeme aşamasında tüm  anlattıklarının gazeteci Zihni Çakır’ın telkinleri sonrası oluşturduğu “senaryo”dan ibaret olduğunu ileri sürmesi bu ifadelerin güvenirliği konusunda ciddi soru işaretleri doğurdu.

GÖZLER HTS KAYITLARINDA

Bozkır’ın güvenilmez bulunan ifadelerinin ardından davanın çatısını oluşturan HTS kayıtlarına gözler çevrilmiş durumda. HTS kayıtları ile ilgili ortaya konan birçok çelişkili ve “hayatın olağan akışına uygun olmayan” durumlar nedeniyle bu kayıtların güvenirliği de tartışma konusu olmuş durumda.

KRİTİK DAVALARIN ADLİ BİLİŞİM UZMANI

HTS kayıtları ile ilgili mahkemeye sunulan uzman görüşü bu kayıtların sahte olarak üretilmiş olabileceği şüphelerine neden oldu. Suikast emrini verdiği ileri sürülen Albay Levent Göktaş’ın avukatları tarafından mahkemeye sunulan “HTS Analizi Ve Adli Bilişim İncelemesi” başlıklı uzman görüşünde imzası bulunan kişi Tuncay Beşikçi. Kendisini “Adli Bilişim Mühendisi, Sertifikalı Siber Adli Bilişim Profesyoneli” olarak tanıtan Beşikçi’nin hazırladığı uzman görüşünde kendisinin “FETÖ/PDY iltisaklı Poyrazköy Kumpası Davası, Oslo Görüşmelerinin Sızdırılması, DHKC mensubu kişide Başbakan Erdoğan’ın ev krokisinin bulunması, F. Gülen’i araştıran gazeteci Haydar Meriç cinayeti” gibi kritik davalarda da bilirkişi olarak uzmanlığına başvurulduğu bilgisi de yer alıyor. Kendisine iletilen HTS kayıtları ve baz istasyon verileri üzerinde araştırma yapan uzman, M. Levent Göktaş diğer sanık ve şüphelilerin birbirleri ile iletişimlerinin tespitine yönelik değerlendirmelerde bulundu.

HTS KAYITLARINDAKİ TUTARSIZLIKLAR

İncelemede Necip Hablemitoğlu’nun öldürüldüğü 2002 yılında Türkiye'deki GSM şebekesinin toplam abone sayısının 23.3 milyon civarında olduğu bilgisine yer verilerek, HTS kayıtlarında yer alan baz istasyonu bilgisi ile şüphelilerin hangi mekanda bulundukları ve/veya aralarındaki mesafelerin kesin ve net olarak tespit edilemeyeceği ileri sürüldü.

Dava dosyasına sunulan HTS kayıtları üzerinde çok sayıda tutarsızlık ve hayatın olağan akışına aykırı olacak şekilde veri tespit edildiğine dikkat çekilen uzman görüşünde bunlara tarihsel sıralama ile yer verildi. Bu tutarsızlıklardan bazıları şöyle;

AYNI GÜN, AYNI SAAT İÇİNDE ANKARA, İSTANBUL, TOKAT’TA!

“4 Ekim 2002

Sanık Mustafa Levent Göktaş’ın eşi olduğu anlaşılan Nesrin Göktaş adına kayıtlı 5324080376 numaralı GSM hattının 4 Ekim 2002 tarihli HTS kayıtlarına göre, saat 19:13’de Ankara, saat 19:17’de İstanbul, saat 19:20’de tekrar Ankara, 19:25’te Tokat ve 19:35’de tekrar Ankara’daki baz istasyonlarından sinyal almış.

Sanık Mustafa Levent Göktaş’a ait olduğu iddia edilen aynı tarihli HTS kayıtlarına göre, saat 18:47’de Ankara, 18:57’de İstanbul, 19:10’da Tokat ve 19:17’de tekrar Ankara’daki baz istasyonlarından sinyal aldığı tespit edilmiş.

10 Ekim 2002

Sanık L. Göktaş’ın kullanımında olduğu iddia olunan 533 731….numaralı GSM hattı 10 Ekim 2002 tarihinde saat 11:25’te Ankara, 11:27’de Konya, 11:36’da Ankara ve 11:38’de tekrar Konya ilinden teknik sinyal almış.

16 Ekim 2002

Sanık L. Göktaş’a ait olduğu iddia 16 Ekim 2002 tarihli HTS kayıtlarına göre, sanık telefonu saat 17:58’de Ankara, 19:15’te Edirne, 19:21’de Afyon, 19:22’de Bartın ve 19:27’de tekrar Ankara, 19:37’de İstanbul, 19:50’de Ankara’dan sinyal alındığı tespit edilmiş.

İKİ YIL ÖNCE ÖLEN BABA İLE TELEFON GÖRÜŞMESİ!

4 Aralık 2002

HTS kayıtlarına göre Sanık M. Göktaş’ın kullanımında olduğu iddia olunan GSM hattı, 4 Aralık 2002 tarihinde saat 15:52 ile 16:13 aralığındaki 20 dakika içerisinde sırasıyla Kayseri, Çanakkale, Ankara ve Çanakkale illerindeki baz istasyonlarından sinyal almış. Yine bu HTS kayıtlarına göre L. Göktaş iki yıl önce vefat eden babası ile 6 saniye görüşmüş ve 4 yıl sonra taşınacağı adresten sürekli baz istasyon sinyali almış!

Buna benzer birçok tutarsızlık ve hayatın olağan akışına aykırı durumların tespit edildiği HTS kaydı ile ilgili uzman görüşünde şöyle deniliyor; “Sonuç olarak, HTS kayıtlarında çok fazla sayıda baz istasyon hatası tespit edilmiş, bu hataların ancak bilgisayar ve GSM sistemlerindeki ciddi bir kaymadan ve/veya HTS kayıtlarına dışarıdan müdahale ile oluşabileceği kesin ve net olarak anlaşılmıştır.”

“DIŞARIDAN MÜHADALE EDİLMİŞ YA DA VERİ KAYMASI OLMUŞ”

Raporun sonuç kısmında ise şu görüşlere yer verildi;

▪ HTS kayıtlarının manipülasyona açık olduğu ve hukuki delil niteliği taşımadığı,

▪ İncelenen HTS kayıtlarında çok fazla sayıda, teknik olarak mümkün olamayacak ve hayatın doğal akışına aykırı şekilde kaydedilmiş hatalı baz istasyon verisi tespit edildiği, L. Göktaş kullanımında olduğu iddia olunan her iki GSM numarasının da dakikalar içerisinde aralarında yüzlerce kilometre fark bulunan farklı illerdeki baz istasyonlarından sinyal aldığının anlaşıldığı, kayıtlardaki bu hataların ancak dışarıdan müdahale ile ve/veya bilgisayar veya GSM sistemlerindeki büyük bir veri kayması ile oluşabileceğinin kesin ve net olarak anlaşıldığı, sonuç olarak söz konusu HTS kayıtlarının “hukuki delil” olarak değerlendirilemeyeceği,

* HTS (İng. Historical Traffic Search) belirli bir numaraya ait iletişim bilgilerinin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ama ile kişilerin telefonlarıyla gerçekleştirdikleri görüşmelerin arayan, aranan; arama zamanı, arama süresi, arama yeri ve sinyal alınan baz istasyonları gibi bilgilerini kapsayan veri.

 https://www.evrensel.net/haber/482923/hablemitoglu-davasi-uzman-raporu-hts-disardan-mudahale-ile-olusturulmus-ya-da-hatali

19 Şubat 2023 Pazar

Hablemitoğlu davası: Bir gülüşün izinde... (pazar yazısı)

 

19 Şubat 2023 04:31


Fotoğraf: DHA



Tüm ülkenin günlerdir deprem gündemine kilitlendiği bir süreçte Dr. Necip Hablemitoğlu suikastı davası görülmeye başlandı. Ankara 28. Ağır Ceza Mahkemesindeki davanın hakim heyeti bu dava için iki hafta ayırdığını açıkladı.

Suikasttan 20 yıl sonra açılan davada duruşmaya SEGBİS ile bağlanan tutuklu sanıklardan Eski MİT’çi Enver Altaylı “Burada bir numaralı sanık Fethullah Gülen” sözleri dikkat çekiciydi. Zaman zaman duruşma hakimi ile gerginlikler yaşayan Altaylı’nın sorduğu bir soru gerçekten açıklanmaya muhtaç; “Adamın (Fethullah Gülen) bankası var, parası var, cinayet işletiyor. Parayı neden ben veriyorum? Hadi ben veriyorum, kiralık katillere; ben bir ihaleye gireceğim onu kazanırsam kazanacağım paradan size para vereceğim mi dedim. Buna kim inanır?”

Duruşmada suikast parasını Almanya’dan gönderdiği ileri sürülen Alman vatandaşı iş insanı Serhat Ilıcak’ın avukatının suikast emrini verdiği ileri sürülen Albay Levent Göktaş’a yönelik “Veresiye ticaret yapar mısınız?” sözleri de mahkeme başkanı tarafından (Biraz da alaya alınarak) Altaylı’nın sorusuyla ilişkilendirildi.

BOZKIR ADININ DIŞINDA HER ŞEYİ İNKAR ETTİ!

İlk gün iddianamenin okunmasının ardından savunma yapan Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) Eski Yüzbaşısı Nuri Gökhan Bozkır özetle; adının dışında şimdiye kadar verdiği tüm ifadeleri reddetti! Oysa Bozkır’ın ifadeleri bu davanın açılmasının ana gerekçelerinden birisi.

Sauna çetesi, IŞİD’e giden silahlar gibi davalardan sanık olarak yargılanan ve bu süreçte Ukrayna’ya giden Bozkır’ın Gazeteci Zihni Çakır’a Hablemitoğlu suikastı ile ilgili anlattıkları dava sürecinin başlaması ve çoğu ÖKK askeri, birçok kişinin tutuklanması sürecini başlatmıştı. Bozkır, Ukrayna’dan Ukrayna istihbaratı tarafından bir tabutun içinde Türkiye’ye getirilip MİT’e teslim edildiğini, MİT’te ağır işkencelere maruz kaldığını zaman zaman gözyaşları içinde anlattı. Bozkır bu süreçlerde verdiği tüm ifadelerde farklı bir öykü ortaya atmıştı. Bozkır davanın ilk duruşmasında bu ifadelerin hepsinin Gazeteci Zihni Çakır’ın telkini ile oluşturduğu senaryolar olduğunu ileri sürdü.

ÖSO’YA SİLAH TİCARETİ İTİRAFI

Bozkır’ın ifadeleri arasında dikkat çeken en önemli bölümler Özgür Suriye Ordusuna (ÖSO) verdikleri silah ve cephanelerle ilgili olan kısımlardı. Bozkır “Afrin’de atacak mermileri yoktu. Şirketim üzerinden ben gönderdim” dedi. Bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisini tebrik ettiğini ve oğluna ödül verdiğini anlattı. Bozkır, şirketinin taşeron olarak Savunma Sanayi Başkanlığına iş yaptığına yönelik sözleri de dikkat çekici ifadelerdi.

Aslında bu davanın en önemli delilleri ve dayanağı Bozkır’ın mahkemede tümünü geri aldığı ifadelerin yanı sıra sanıklar arasında 20 yıl önce yapıldığı söylenen içeriği belli olmayan telefon HTS kayıtları idi. Davanın ilk birkaç gününün ardından bu HTS kayıtları konusunda ciddi şüpheleri olduğunu söyleyebiliriz. Bu kısma geleceğiz ama şimdi yazımıza sanık ifadelerinde ki ilginç ayrıntılarla devam edelim.


Ftğdaf: DHA

SAVCI MUMCUOĞLU’NUN TANIKLARINI NEDEN DİNLEMEDİ?

İddianamede Kazakistan’da görevli iken gizli bir şekilde Kıbrıs üzerinden Türkiye’ye geldiği Hablemitoğlu’nu iki kurşunla öldürdükten sonra yine gizlice Kazakistan’a döndüğü ileri sürülen o dönemde yüzbaşı rütbesinde olan Tarkan Mumcuoğlu’nun ifadesinde de ilginç anekdotlar var. Suikastın işlendiği tarihlerde Kazakistan’da olduğuna dair bir takım belgeler gösteren (eğitim kursu sertifikası gibi) Mumcuoğlu, suikast öncesi ve sonrası eşiyle kesilen telefon irtibatını savcı, Mumcuoğlu’nun suikast için Türkiye’ye gelmesiyle ilişkilendirmişti. Mumcuoğlu ise bu durumu “İnternet olanağı olduğu için mesanger üzerinden görüşüyorduk” diye açıkladı. Mumcuoğlu’nun o süreçte Kazakistan’da olduğuna dair göstermek isteği iki tanığın Davanın Savcısı Zafer Ergün tarafından reddedildiği de ortaya çıktı. Savcı Ergün, Tarkan Mumcuoğlu’nun suikast için Kıbrıs üzerinden Türkiye’ye geçtiği süreçte, eşinin Kıbrıs’taki sabit hatlarla yaptığı görüşmeleri Mumcuoğlu’nun Kıbrıs'ta suikast için Türkiye’ye geçmek üzere Kıbrıs’ta olduğu iddiasının dayanağı yaptı ancak ne iddianame sürecinde ne de mahkeme aşamasında Mumcuoğlu’nun eşinin bu konuya dair ifadesini alma gereği duymadı. Bu da önemli çelişkilerden biri.

KIBRIS’A GİRİŞ ÇIKIŞ BELGESİ

Savcı Ergün, Mumcuoğlu’nun Kıbrıs Türkiye arasında herhangi bir giriş çıkış belgesi olmadan gidip geldiğini, iddianamede bunun örneğini, Mumcuoğlu’na yardımla suçlanan Kıbrıs’ta görev yapan askeri personel Hasan Ergin’in de Türkiye’ye Kıbrıs’ta görev yaptığı dönemde giriş çıkışının olmadığı şeklinde vermişti.  Mumcuoğlu’nun avukatları, Hasan Ergin’in Kıbrıs’ta çalıştığı 2002 ile 2004 arasında Türkiye giriş çıkışının olduğunu gösterir resmi belgeyi mahkemeye sundular. Savcı Güler’in bu belge ile ilgili ne söyleyeceği merak konusu.

EN DİKKAT ÇEKİCİ TANIKLIK

Kuşkusuz davanın şu ana kadar en dikkat çekici diyalogları Necip Hablemitoğlu’nun eşi Şengül Hablemitoğlu ile tetiği çektiği ileri sürülen T. Mumcuoğlu arasında geçen birkaç cümle oldu. Şengül Hanım daha önce verdiği ek ifadede Mumcuoğlu’na çok benzeyen bir askerin öldürülmeden kısa bir süre önce eşi ile üniversitedeki kendi odasında görüştüğünü ve bu görüşme öncesi kısa bir an gördüğü askerin Mumcuoğlu’na çok benzediğini anlatmıştı. Duruşmada Mumcuoğlu bu ifadenin mahkeme başkanı tarafından hatırlatılması üzerine Şengül Hablemitoğlu’na dönerek “Tüm masumiyetim ile gözlerinize bakarak söylüyorum ki sizi ve eşinizi hiç görmedim” dedi. Aradan 20 yıl geçtikten sonra kesin bir teşhis yapamayacağını söyleyen Şengül Hablemitoğlu ise “Ben sizin gülüşünüzü çok benzetiyorum oysa” yanıtını verdi. O kadar zaman geçtikten sonra suikasta dair somut bir delilin bulunmasının son derece güç olduğu davada belki de tek önemli tanıklık bir gülüşün tanınması oldu diyebiliriz, ama bu da kesin değil.

HTS KAYITLARI SAHTE Mİ?

Savcı Ergün’ün en önemli delil olarak iddianamesini kurduğu HTS kayıtlarına gelirsek; sanırım davanın sonucunu da bu kayıtların güvenilirliği hatta sahte ya da gerçek olup olmaması belirleyecek. Tıpkı bugün “FETÖ kumpasları” olarak nitelenen ve yüzlerce sahte bilgi-belge-delilin oluşturulduğu süreç içerisinde ortaya çıkan ve bu nedenle de birbiri ardına çöken Balyoz, Ergenekon vs. gibi davaların akıbetine doğru hızla gidiyor dava.

Bu dava ile ilgili yazdığımız yazılarda bizim de şüphe ile yaklaştığımız HTS kayıtlarındaki birçok çelişkinin sanıklar ve avukatları tarafından duruşmalarda ortaya konması soru işaretlerinin yanı sıra bu kayıtların güvenilirliğini de tartışmaya açtı. L. Göktaş HTS dökümlerinde iki yıl önce ölen babası ile o tarihlerde konuşmalarının olduğunu söyledi. Tutuklu sanıklardan Eski ÖKK Binbaşısı Fikret Emek HTS kayıtlarına göre aynı gün, birkaç dakika arayla üç farklı ilde göründüğünü ortaya koydu. HTS kayıtlarındaki bu çelişkilerin ortaya konması davaya “gizli bir el”in müdahale ettiği, savcıya üretilen HTS kayıtlarının bu el tarafından verildiği yönündeki iddiaları gündeme getirirken bir soru üzerine Göktaş bu elin “MİT içerisinden bir grup” olabileceğini ileri sürdü.

TÜM YOLLAR Z. ÇAKIR’A ÇIKIYOR

Davada adı sık sık geçen, davanın açılmasında önemli rolü olduğu görülen, MİT, TEM ve savcılık ile sıkı fıkı ilişkileri olduğu anlaşılan Gazeteci Zihni Çakır’ın duruşmada dinlenip dinlenmeyeceği de merak konusu. Davanın tarafları arasında bu kadar kilit rolde görünen birisinin savcılık ve emniyet ifadesinin yanı sıra mahkemede de dinlenmesi gerektiği görüşü hakim.

Öte yandan Zihni Çakır’ın Gökhan Bozkır’la Hablemitoğlu suikastına ilişkin iletişiminin başladığı yıl olan 2017’nin soruşturmada ihmali olan devlet memurları için zaman aşımı tarihi olduğunu, Savcı Güler’in ilgili kamu görevlileri hakkında bu nedenle takipsizlik kararı verdiğine dikkat çekerek bu durumun da soru işaretleri barındırdığının altını çizerek bitirelim yazıyı.

Dava da bizim fikri takibimiz de devam ediyor. Bakalım üstünden 20 yıl geçtikten sonra açılan bu dava suikastı çözebilecek mi? Yirmi yılın ardından katil zanlısına benzetilen bir yüzün, bir gülüşün tanıklığı bakalım nereye evrilecek...

 https://www.evrensel.net/yazi/92499/hablemitoglu-davasi-bir-gulusun-izinde

16 Şubat 2023 Perşembe

İMO deprem ön değerlendirme raporu: Önlemler alınsaydı deprem afete dönüşmeyecekti!

 

16 Şubat 2023 17:21



TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Maraş depremlerinin ardından ön değerlendirme raporu hazırladı. Raporda birçok eksikliğe işaret edilerek; Önlemler alınsaydı deprem afete dönüşmeyecekti!” denildi.


Özer AKDEMİR

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Maraş depremlerinin ardından ön değerlendirme raporu hazırladı. Aynı gün içerisinde oluşan büyük depremlerin özellikleri ve sonuçları itibariyle depremler tarihine geçecek nitelikte olduğuna dikkat çekilen raporda “Depremler doğa olaylarıdır. Afete dönüşmesinin nedeni ise insan eliyle yapılmış yapılardır. Yapı üretim sürecinin tüm gerekliliklerine uygun olan bir yapılaşma söz konusu olsaydı, deprem yönetmeliğinin tasarım felsefesine uygun olarak binalar yine hasar alacak, hatta belki büyük kısmı ağır hasar alacak, ancak insanların içerisinden çıkmasını sağlayacak davranışı gösterecek, deprem afete dönüşmeyecekti. Hasar büyük olsa da can kaybı asgari sınırlarda kalabilecekti” ifadelerine yer verildi.

"TARIM ARAZİLERİ ÜZERİNDE BÜYÜK YIKIM"

1999 Kocaeli ve Düzce depremleri sonrasında, depreme dayanıklı yapı üretimi ile ilgili bilinç düzeyinin artmaya başlaması, 1998 yönetmeliğinin yürürlüğe girmesi, hazır beton ve nervürlü inşaat demiri kullanımının yaygınlaşması gibi nedenlerle, bu tarihten sonra yapılan binaların deprem dayanımlarının daha yüksek olacağı düşüncesinin hakim olduğunun belirtildiği raporda deprem bölgesindeki yapı envanteri net bilinmemekle birlikte toptan göçen veya hasar alan binaların bir kısmının 2000 yılı sonrası yapılmış olduğunun anlaşıldığı dile getirildi. Raporda 2019 yönetmeliği ile dahi tasarlanmış olabilecek binalarda da toptan göçmeler olduğunun altı çizildi. Yapısal hasarlar açısından depremin değerlendirildiği ön raporda “Deprem hasarlarının yaygın olduğu bölgeler, verimli tarım arazileri üzerinde planlanmış şehirlerdir. Dolayısıyla ile ana kayanın derinde olduğu zayıf zemin koşullarında, hatta sıvılaşma potansiyeli olan zeminlerde yapılan 10-15 katlı ve taşıyıcı sistemi esnek yapılar ağır hasar almış veya toptan göçmüştür” ifadeleri dikkat çekti.

"SORUN NEREDE?"

Her türlü zemin koşullarında yapı yapmanın mümkün olmakla birlikte bunun bir bedelinin olduğunun altının çizildiği raporda bu bedeller şöyle sıralandı “Zemin, üstyapı yüklerini güvenle taşıyacak şekilde iyileştirilmeli, koşullara uygun doğru temel sistemi ve üstyapı taşıyıcı sistemi seçilmeli ve bu tasarım sürecinin titiz bir mühendislik yaklaşımı ile gerçekleştirilmesi ve tasarımın uzman mühendisler tarafından denetlenmesi gerektiği unutulmamalıdır. Tüm inşaat uygulamalarında da gerektiği gibi nitelikli bir denetim gerçekleştirilmelidir.” Özellikle, küçük ölçekli müteahhit firmaların bir kısmının bu maliyetleri karşılamaktan kaçınması nedeniyle bu tür zeminler üzerinde yapılan yapıların bir kısmının deprem dayanımının şüpheli olduğunun belirtildiği raporda “Sorun yapılabilirlikte değildir. Sorun, bilinç düzeyi, deneyim, etik ve ahlaki kurallar kapsamında toplumsal bir sorundur. Bu açıdan ülkemiz koşulları dikkate alınarak şehir planlama faaliyetleri gözden geçirilmelidir” görüşlerine yer verildi.

"AFET YÖNETİMİ SINIFTA KALDI"

Raporun sonuç kısmında şu görüşlere yer verildi: “6 Şubat depremleri yarattığı hasarlar nedeniyle büyük bir afete dönüşmüştür. Ülkemizin en doğusundan en batısına en kuzeyinden en güneyine kadar her aileyi yakın veya uzak ölçüde etkileyecek, ciddi travmalar yaratacaktır.  Arama kurtarma çalışmaları için organize olmakta çok geç kalınmış, arama kurtarma çalışmaları çok kısıtlı bölgelerde, yetersiz kadro ve ekipmanla yürütülmüştür. Birçok depremzede günlerce hiçbir arama kurtarma ekibi bölgeye ulaşmadan göçük altında beklemiştir. Arama kurtarma çalışmalarına katkı sağlayabilecek maden işçileri gibi sivil olanaklar harekete geçirilmekte çok geç kalınmıştır.

Afet yönetiminde ciddi bir koordinasyonsuzluk tüm deprem bölgelerinde gözlenmiş, arama kurtarma ekipleri doğru yönlendirilememiş, yardımlar ihtiyaç duyulan bölgelere ulaştırılamamıştır. Barınma ve gıda konusunda insani kriz yaşanmıştır. Yaşanan kriz, tüm Türkiye’den yurttaşların dayanışma seferberliği sayesinde kısmen hafifletilse de deprem bölgelerinde yardımların dağıtılması konusunda da kaos yaşanmıştır.” Ulaşım konusundaki eksiklikler ve hatalara da dikkat çekilen raporun sonuç kısmında depremlerden 1275 kilometre demir yolu hattının etkilendiği belirtildi.:

"YENİ BİNALAR NEDEN ÇÖKTÜ?"

Betonarme yapılarda malzeme zafiyeti olduğuna vurgu yapılan raporda “80’li ve ’90’lı yıllarda, hatta 2000’li yılların başında yapılan binaların beton kalitesinin, tasarıma esas alan proje beton sınıfının altında olduğu ve bu durumun yaygın olduğu maalesef beklenen ve bilinen bir durumdur. Yine aynı tarihlerde inşaat demiri olarak düz demir kullanılmakta idi. Dolayısı ile bu yıllarda inşa edilmiş yapıların toptan göçmesi veya kullanılmayacak derecede ağır hasar almasında malzeme zafiyetlerinin önemli etkenlerden biri olduğunu söylemek mümkündür” denildi. Bununla birlikte hatta birkaç yıl önce yapılan bazı binaların da göçtüğü veya ağır hasar aldığı tespitlerinin altının çizildiği raporda bu konuya ilişkin şöyle denildi: “Yakın zamanda inşa edilmiş yapıların neden göçtüğünü veya ağır hasar aldığını tahmin etmek kolay değildir. Eğer bu yapılarda malzeme zafiyeti göçme nedenlerinden birisi olarak tespit edilirse yapı denetim sistemi çalışmamış demektir” Yaygın göçme görüntülerine göre, öncelikle zemin katın göçtüğü, ardından diğer katların sandviç şeklinde üst üste kapaklandığı anlaşıldığının altının çizildiği raporda bunun ana nedenlerinden birisi olarak zemin katlardaki ticari mekanlarda dolgu duvarların olmayışının olduğu dile getirildi. Raporda yan yana parsellerde yapılardan birinin yıkılması diğerlerinin ayakta kalmasının bu konuyla ilgili olduğu gibi zemin koşulları ve işçilikle de ilişkili olabileceği belirtildi.

 https://www.evrensel.net/haber/482517/imo-deprem-on-degerlendirme-raporu-onlemler-alinsaydi-deprem-afete-donusmeyecekti

 

15 Şubat 2023 Çarşamba

DSİ kuruyan Marmara Gölü'nün ortasına gölet yapacak

 

15 Şubat 2023 14:06



İklim değişikliğinin yol açtığı kuraklıkla birleşmesi sonucunda tamamen kuruma noktasına gelen Göl Marmara gölünün ortasında bir gölet oluşturulacağı açıklandı.

 

Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel

Özer AKDEMİR
İzmir

AKP'nin yanlış su ve tarım politikalarının iklim değişikliğinin yol açtığı kuraklıkla birleşmesi sonucunda tamamen kuruma noktasına gelen Göl Marmara gölünün ortasında bir gölet oluşturulacağı açıklandı.

GÖLÜN KURUMASINA İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ GEREKÇESİ

Salihli Çevre Derneği’nden Hakkı Uysal'ın konuya dair CİMER’e sorduğu sorulara yanıt verildi. DSİ Etüt, Planlama ve Tahsisler Daire Başkanlığı tarafından verilen yanıtta Marmara Gölü’nde ki kuruma tamamen iklim değişikliğine bağlı olarak yaşanan kuraklığa bağlandı. Kurumaya yüz tutan Göl Aynasının uygun bir kısmına, sulama ve havzadaki biyolojik çeşitliliğin devamlılığı amacıyla temiz su depolama/rezerv alanı oluşturulacağının belirtildiği göl aynasının kuruyan diğer kısımlarında ise organik tarımsal üretim faaliyetinde bulunmak amaçları ile Milli Parklar Genel Müdürlüğü ile Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü arasında protokol imzalandığı ifade edildi.

DSİ Göl Marmara'da kendi yükümlülükleri altında yapılması planlanan işleri şu şekilde sıraladı:

GÖRDES SUYU GÖLETE AKITILACAK

a) Marmara Gölü Sulak Alanına gelen mevcut suyun kaybolmasını önlemek ve alanda başta kuş ve balık türleri olmak üzere biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilirliğini sağlamak için sürekli su tutan bir ayna sağlanması maksadı ile gölün orta bölümünde teknik olarak uygun bir yerde 79,5 m kret kotunda yaklaşık 5,3 km uzunluğunda bir seddenin projelendirilmesi ve inşaatı ile 73,2-79,2 kot aralığında işletilecek bir göl oluşturulması,

b) Gördes Barajı ile Marmara Gölü Sulak Alanı arasında kalan ve gölü besleyen Gördes Çayı'nın ıslahının yapılarak ara havzadan gelen suyun kesintisiz olarak yeni oluşturulacak göle ulaşmasının sağlanması,

GÖLET SU TUTARSA KUŞ GÖZLEM KULESİ YAPILACAK

c) Gelecek yıllarda oluşturulacak yeni rezervuarın doldurulmasına katkı sağlamak maksadıyla Bozdağlardan su getirilmesi ve Gediz nehrinden uygun miktar ve kalitede su bulunması durumunda yeni oluşturulacak göl alanina su aktarılması çalışmalarının yapılması,

ç) Su tutulan alana yakın bir yerde (hem DKMP hem de DSİ için uygun) uygun bir parselin DKMP'ye kuş gözlem kulesi, çardak vb. yapılar için tahsisisin yapılması.

 https://www.evrensel.net/haber/482364/dsi-kuruyan-marmara-golunun-ortasina-golet-yapacak?a=3EHS

14 Şubat 2023 Salı

Hablemitoğlu suikastı davasının ilk duruşmasında, Nuri Gökhan Bozkır'ın savunması alındı

 


14 Şubat 2023 15:17

 Son Güncellenme Tarihi: 14 Şubat 2023 22:15

Hablemitoğlu suikastı davasının ilk duruşmasında, Nuri Gökhan Bozkır'ın savunması alındı

Hablemitoğlu suikastı davasının ilk duruşmasında Nuri Gökhan Bozkır, ifadelerinde suçladığı isimlerle ilgili iddialarını geri aldı, Zihni Çakır'ın yönlendirmesi ile senaryo yazdığını öne sürdü.


Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu suikastına ilişkin, firari "FETÖ" lideri Fetullah Gülen ile emekli albay Levent Göktaş'ın da aralarında bulunduğu 10 sanığın yargılanmasına başlandı.

Ankara 28. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada Levent Göktaş'ın da olduğu sanıklar hazır bulunurken, sanık Enver Altaylı ile tutuklu bulunduğu cezaevinden video konferans sistemiyle bağlantı kuruldu.

Hablemitoğlu'nun eşi Şengül Hablemitoğlu ve kızının da katıldığı duruşmada sanıkların kimlik tespitinden sonra Mahkeme Başkanı Mehmet Selim Karakuzu, iddianamenin özetini okudu.

Karakuzu, sanık ve avukatlarına usule dair itirazlarının olup olmadığını sordu.

“SUÇUMU ANLAYAMADIM”

Duruşmada iddianame okundu. 'Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi' (SEGBİS) ile bağlanan tutuklu sanık Enver Altaylı, "İddianameyi defalarca okudum ancak anlayamıyorum. Avukatlarım da anlamadığı için bana suçumu anlatamadılar. İddianamede suç açıkça yazılmalıdır. Azmettirici olduğum iddia ediliyorsa bu azmettirmenin nerede yapıldığı, ne zaman yapıldığı, hangi delillerle ortaya konduğu belirtilmelidir. İddianameye bakınca ben suçumu anlayamıyorum. Azmettirdiğim bu kişileri hangi fiille azmettirmişim? Azmettirme fillerini ne zaman hayata geçirmişim? Ben bu talimatı, kimden, ne zaman almışım? Bu deliller nerede?" dedi.

Altaylı'nın usule ilişkin itirazlar yerine savunma yapmaya başladığını belirten Başkan Karakuzu, sanığı usule ilişkin itirazlarını dile getirmesi için uyardı.

Altaylı'nın iddianamenin içeriğiyle ilgili beyanlarına devam etmesi üzerine Başkan Karakuzu, "İddianame kabul edildi, reddedilme gibi bir durum yok. Lütfen, savunma yerine taleplerde bulunun." şeklinde uyardı.

Uyarılara rağmen, beyanlarına devam eden Altaylı'ya diğer sanıklar ve avukatları yargılamayı uzattığı gerekçesiyle tepki gösterdi.

Sanıklardan bazıları da bir an önce yargılamaya geçilmesini talep etti.

Firari sanıklardan Ali Serhat Ilıcak'ın avukatı Özlem Barıner ise iddianamenin kendilerine açıklanması gerektiğini belirtti.

Avukatın talebi üzerine Mahkeme Başkanı Karakuzu, "Sanık Ali Serhat Ilıcak yok. Kendisi yurt dışında. Müvekkilinizi getirin iddianameyi yüzüne okuyalım" karşılığını verdi.

Hablemitoğlu ailesinin avukatı Ersan Barkın da sanıkların psikolojik harp uyguladıklarını ve duruşmayı uzatmaya yönelik beyanlarda bulunduklarını belirtti.

SANIK ENVER ALTAYLI: BEN YİNE HAKKIMDAKİ SUÇLAMALARI ANLAMADIM

Duruşmaya 1 saat ara verildikten sonra mahkeme başkanı iddianameyi tekrar okumaya başladı. Bunun üzerine Enver Altaylı'nın avukatı aynı zamanda da kızı Dilara Altaylı, iddianamenin okunmasını istemediklerini, müvekkil babasına atılı suçu anlamak istediğini söyleyerek mahkeme başkanının sözünü kesti. Mahkeme başkanı ise avukatı son kez uyardığını aksi halde SEGBİS ile bağlanan avukatı, duruşmadan çıkaracağını belirterek, anlaşılması için iddianamenin okunacağını söyledi.

Mahkeme başkanı iddianameyi okuduktan sonra sanık Enver Altaylı "Ben yine hakkımdaki suçlamaları anlamadım" dedi. Bunun üzerine mahkeme başkanı sanığa, akli melekelerinde bir sıkıntı olup olmadığını sordu. Sanık Altaylı ise sadece yaşlılığa bağlı olarak çabuk yorulduğunu belirtti.

ESKİ ÖKK YÜZBAŞI BOZKIR: ZİHNİ ÇAKIR'IN YÖNLENDİRMESİ İLE SENARYO YAZDIM

Özel Kuvvetler Komutanlığı MAK Komutanı Albay Levent Göktaş'ın emri ile yüzbaşı Tarkan Mumcuoğlu’nun işlediğini iddia eden eski ÖKK yüzbaşı Nuri Gökhan Bozkır savunma yapan ilk sanık oldu. Suç işleyen insanın savunma yapacağını ancak kendisinin suç işlemediğini belirten Bozkır, "10 yıla yakın Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda (ÖKK) devletime en şerefli şekilde hizmet ettim. Cinayette hiçbir dahilim yok, onun için 'savunma' diye başlamayacağım" ifadelerini kullanarak sözlerine başlayan Bozkır, uzun yıllar görev yaptığını, FETÖ'nün kumpasıyla ordudan atıldığını iddia etti. Askeri mahkemede yargılanıp ceza aldığını belirten Bozkır, kendisine ceza veren hakimlerin hepsinin FETÖ'den yargılanıp ceza aldığını söyledi.

Nuri Gökhan Bozkır ifadelerinde suçladığı isimlerle ilgili iddialarını geri aldı. Sivil hayata geçtikten sonra Tamer Topsakal aracılığıyla gazeteci Zihni Çakır ile tanıştığını belirten Bozkır, suikastle ilgili tüm ifadelerinin gazeteci Zihni Çakır’ın kendisini yönlendirmesi ile oluşturduğu senaryolar olduğunu iddia etti.

Bozkır, "O zaman bu kişinin zihniyetini bilmiyordum. Bir kafeste duruyorsunuz, dışarıda kimin ne olduğunu bilmiyorsunuz. Orada devamlı Zihni Çakır telkinlerinde, bu kumpasın bana FETÖ'cüler tarafından yapıldığını, bunun intikamını almam gerektiği söyleniyordu. Ankara ve İstanbul TEM şubeyle aralarının iyi olduğunu iddia ediyordu. O dönem Ankara TEM'de bir kısım FETÖ'cü polislerin olduğunu ama İstanbul'da bunun ayıklandığını, İstanbul TEM'e bildiklerimi anlatabileceğim telkinlerinde bulundu" şeklinde savunma yaptı.

"SAVCIYA, HABLEMİTOĞLU CİNAYETİYLE İLGİLİ ÖNGÖRÜLERİMİ BELİRTTİM"

FETÖ'nün belinin kırılmasında MİT TIR'ları ve Hablemitoğlu cinayetinin aydınlatılmasının önemli olduğunu iddia eden sanık Bozkır, "Bu bahsettiğim yıllar 2014-2015'tir. ÖKK'da FETÖ ile ilgili bir raporlama olduğunu söyledi, bunun bende olup olmadığını sordu. Ben de bu liste yok dedim. İstanbul TEM'e gittiğimde MİT tırları konusunda bir bilgim olmadığını ama işlerine yarayacak bir personeli getireceğimi söyledim ki getirdik bir yüzbaşını gizli tanık yaptılar. Benim buradaki faaliyetim yüzbaşını getirip İstanbul TEM'le irtibatlandırmaktı. Aynı dönemde öngörülerimi söyledim. ÖKK'da bir yapının olabileceğini söyledim. Hablemitoğlu cinayetiyle ilgili öngörülerimi belirttim savcıya. Savcı ise somut delil olmadığını bununla ilgilenemeyeceğini söyledi. Yasal yollarla 12 Eylül 2015'te Ukrayna'ya gittim. Oradayken gazeteci Zihni Çakır beni arayarak kitap yazacağını söyledi ve ÖKK'daki FETÖ yapılanmanın Hablemitoğlu suikastını işlemiş olup olmayacağını sordu. Ben de bunun olabileceğini söyledim" dedi.

Bozkır, 12 Eylül 2015'te Türkiye'den çıktığını anlatarak, "Türkiye'ye döndüğüme yönelik bir kayıt yok" dedi. Bozkır Ukrayna'dan getirildiği süreçte MİT’te kendisine işkence yapıldığını ileri sürdü. Bozkır'ın avukatı ise müvekkilinin Ukrayna'dan Türkiye'ye usulsüz şekilde iade edildiğini söyledi.

Bozkır "İddianameyi bile doğru dürüst okumadım çünkü utanıyorum. Suçsuz olduğum ispatlansa bile bu iz kalacak yine oğluma 'Baban katil mi' diye soracaklar" ifadelerini kullandı.

DURUŞMAYA YARIN DEVAM EDİLECEK

Sanık Bozkır'ı dinleyen mahkeme heyeti, çapraz sorgunun ardından duruşmayı yarın saat 10.00'a erteledi. Yarın görülecek duruşmada, sanık Tarkan Mumcuoğlu savunma yapacak.

İDDİANAMEDEN

İddianamede, FETÖ elebaşı Gülen ile örgüt yöneticilerinden Mustafa Özcan, Aydın Köstem ve Enver Altaylı, Hablemitoğlu'nu tasarlayarak öldürmeye azmettirmekle suçlanıyor.

Emekli albay Levent Göktaş, emekli yüzbaşı Ahmet Tarkan Mumcuoğlu ve emekli binbaşı Fikret Emek'in Hablemitoğlu'nu "tasarlayarak öldürdükleri" belirtilen iddianamede, bu sanıkların "ağırlaştırılmış müebbet hapis" cezasına çarptırılması talep ediliyor.

İddianamede, ayrıca Göktaş'ın "örgüt kurmak" suçundan 8 yıla, Mumcuoğlu ve Emek'in ise "suç örgütüne üyelik"ten 4 yıla kadar hapisle cezalandırılmaları isteniyor.

Eski yüzbaşı Nuri Gökhan Bozkır ile FETÖ firarisi Serhat Ilıcak'ın da "tasarlayarak kasten öldürmeye yardım" suçundan 20 yıla kadar hapsi istenen iddianamede, Bozkır ile Mehmet Narin'in "suç örgütüne üyelik"ten 4 yıla kadar hapsi talep ediliyor. (HABER MERKEZİ)

 https://www.evrensel.net/haber/482251/hablemitoglu-suikasti-davasinin-ilk-durusmasinda-nuri-gokhan-bozkirin-savunmasi-alindi

13 Şubat 2023 Pazartesi

Kampana TV @cagdasulus ile Sabah Gündemi'nde;

 


📰

ile Sabah Gündemi'nde; 📌Deprem bölgesindeki son durumu, 📌TKP MK Üyesi Ozan Yılmaz

ile Hatay'daki son durumu, 📌Depremde yakınlarını kaybeden Özer Akdemir

ile koordinasyon eksikliklerini konuşacağız.




İklim değişikliği tarımı vuruyor: Gıda fiyatlarında sıçrama uyarısı!

  01 Haziran 2023 07:00 Dr. Oğuz Tutal'ın araştırmasına göre Türkiye için en büyük tehlike kuraklık ve aşırı sıcaklar... Araştırma g...