12 Şubat 2008 Salı

Köylüler madeni istemiyor



 GÜNCEL
  
 12 Şubat 2008 00:00
      Flip
Son yılların en büyük çevre katliamı Uşak Eşme Kışladağ mevkiinde yaşanıyor. TÜPRAG altın madeni işletmeciliğinin siyanürle altın arama faaliyeti, bölgede yaşayan insanların hayatını tehlikeye atıyor.

Son yılların en büyük çevre katliamı Uşak Eşme Kışladağ mevkiinde yaşanıyor. TÜPRAG altın madeni işletmeciliğinin siyanürle altın arama faaliyeti, bölgede yaşayan insanların hayatını tehlikeye atıyor. Siyanür liçinin rastgele ağır metallerle dereye akıtılması bir çok bitki ve hayvan türünün yok olmasına yol açıyor. Bölgedeki çok sayıda insanda kanser vakaları görülüyor. Madendeki havuz sularının Adıgüzel barajına akıtılması sonucu barajdaki balıkların toplu ölümüne sebep oldu.
TÜPRAG Metal Madencilik’te örgütlü Maden-İş Hisarcık şubesi bölgede yaşayan binlerce üreticinin tepkisini ve mücadelesini görmezden gelerek madenin çalışmasını en hararetli bir şekilde savunmayı sürdürüyor.
Köylüler, ‘maden kapatılsın’ diyor
Madenin kapatılması için yıllardır mücadele eden İnay köylüleri Maden-İş’in bu girişimlerine karşı Tiritoğlu parkında ve başka bir çok yerde eylemler gerçekleştirdi. Son olarak 60 İnay köylüsünün verdiği dilekçeyle madenin tamamen kapatılması istendi. Madenin tamamıyla kapatılması için yeni eylemlere hazırlanan çok sayıda köylüyle konu üzerine görüştük.
Yaşar Gültekin: Maden-İş Hisarcık şubesi bizim mücadelemizi baltalamak için çocukların eline döviz vererek, ‘Babam eve ekmek getiriyor’ yaygarasıyla kuru bir hümanizm yapıyor. Mitinge topladıkları insanların büyük çoğunluğunu Uşak’ın dışından getirmişlerdi. Belli ki bu insanları para vererek tutmuşlardı. Ulaşım için tuttukları arabadan yedikleri kumanyaya kadar hepsini TÜPRAG şirketi karşılamıştı. Doğayı tahrip eden bu maden şirketinin Uşak’ta cirit atmasının temelinde madencilik yasası yatıyor. Meclisin çıkardığı bu yasayla ormanlarımız, tarım arazilerimiz bir bir yok ediliyor. Kaz dağı bunun en iyi örneğidir. Madenlerin çalışmasını biz de isteriz, ama siyanürle altın madenciliğinin yapılmasını istemiyoruz; çünkü doğamız yok olmayla karşı karşıya.
Hasan Yıldırım: Uşak’ta 300 köy ve kasaba var. Maden-İş Hisarcık şubesi 300 köy ve kasabadan insan getirmiyor, Uşak’ın dışından parayla insan getirip miting yapıyor. Kışladağ mevkii köylerinden bu mitinge sadece 4 tanıdığım insan katıldı. Geçenlerde rüzgarın esmesiyle bir yanık kokusu dudaklarımızı kuruttu ve gözlerimizi yaktı. O günden sonra doğan bir çok kuzu,oğlak ve buzağı gibi hayvanlarda şekil bozukluğu ve ölümler oldu. Bir tezgah var, Gümüşkol köyü bize karşı kışkırtılmaya çalışılıyor. Halbuki biz onlardan kız alıp vermişiz bir birimizi tanıyoruz yıllardır beraber yaşıyoruz. Benim tarımdan bugüne kadar 13 milyar zararım oldu. Köyde çalılar kurudu. Ceviz ağaçlarından ur çıktı. Kimine araba vererek, kimine borç, kimine de kredi vererek insanları kandırmaya çalışıyorlar. Farkında değiller ki, ülke yok oluyor. Biz sesimizi çıkarmayalım diye üzerimizde ağır baskılar uygulanıyor. Davamızdan asla vazgeçmeyeceğiz.
Nazmi Uysal: TÜPRAG şirketi yöre köylerini bir birine düşürmek bizi bölmek için bir çok oyun oynadı. En yakınımızdaki köyler, Kışla, Gümüşkol, Karacahmet uzun süre mücadelemizin yanında yer almadılar. Sonradan bizim mücadelemizi anladılar. Gümüşkol’da zehirlenme vakası oldu. Tonlarca ağır metalli sular yer altındaki su kaynaklarımıza zarar verdi. İçilebilir olan suların bir çoğu artık içilemez levhalarıyla kaplandı. Baskıyla Kışla köylerini yıldırdılar, bizden soyutlamaya uğraştılar.
Sait Akçay: TÜPRAG şirketi ve Maden-İş Hisarcık şubesi işi ekmek davasına çevirmeye başladılar. Bu doğru değil. TÜPRAG yetkilisi Mehmet YILMAZ, TV ve gazeteleri dolaşarak ne kadar yararlı bir iş yaptıklarının propagandasını yapıyor. Çevrenin yok olduğu bitki örtüsünün ve hayvanların katledildiğini gizlemeye çalışıyor. Ama giderek duyarlılık artıyor. Dün mücadelemizi seyreden Karacaahmet köyünden on arkadaşımız avukatları aracılığı ile hukuki süreçte bizim yanımızda yer aldılar. Çalışanlar muhatabımız değil, kimsenin ekmeğini engellemiyoruz. Ama on yıl sonra bu şirket gidecek, biz yine yüz yüze bakacağız. Bu mücadele ülkemizin bağımsızlığı ve onuru içindir. Onurumuzu yabancı şirketlere çiğnetmeyeceğiz.
İbrahim Öztemel (Kuzularını yitiren üretici): Rüzgarın etkisiyle yayılan gaz ve kokularla hayvanlarımız öldü. Sakat doğumlar arttı. Çok sayıda kuzum telef oldu. Köydü şu anda karantina uygulanıyor. Maden faaliyeti tamamıyla durmazsa ve biz mücadeleyle bunu engellemezsek hepimiz zamanla kanserle boğuşup öleceğiz.
Süleyman Alpaslan (Karacaahmet eski köy muhtarı): Yöremizde beyaz tilki türleri yaşıyordu. Şimdi bunlardan bir tane bile kalmadı. Dere yatağına yağmur yağmamasına rağmen sel gelmiş gibi metal atıklı sular bırakıldı. Yer altı sularımız kirlendi. Gediz çayına akan suların Adıgüzel barajına dolmasıyla toplu balı ölümleri oldu. 94’te muhtardım o zaman köyümüzün bütün suları içiliyordu. Ama şimdi bütün sularımıza içilemez raporu verildi. Bizim yaşam hakkımız elimizden alınıyor. (Uşak/EVRENSEL)

Köyler karantinada

İlk kez gazetemiz tarafından “Kuzuların Sessizliği” başlığı ile duyurulan Kışladağ Altın Madeni yakınlarındaki İnay köyünde meydana gelen kuzu ölümlerine Uşak Valiliği el attı! Valilik ölümlerin nedenini araştırmak ve köylüleri bilgilendirmek yerine köyü karantinaya alarak küçükbaş hayvan alım satımını yasakladı.
Köy muhtarına sözlü olarak iletildiği bildirilen valilik talimatına göre köylülerin hayvanlarını otlatması da yasaklandı!
Yüzde 70-80’lere varan oranda ölü ve sakat doğduğunu aktarmışlardı. Köydeki sakat ve ölü kuzu doğumları ile ilgili İnay’da köylülerle yaptığımız görüşmeler “Kuzuların sessizliği” başlığı ile gazetemizde haberleştirilmesinin ardından ardından Uşak Valiliği Tarım İl Müdürlüğü aracılığı ile, Ulubey Tarım İlçe Müdür ve iki veterineri köydeki bu olayları incelemek üzerine görevlendirmişti. Görevliler köyde kimin ne kadar kuzusunun sakat ve ölü doğduğunu araştırıp, sayısal bilgilerle birlikte sakat ve ölü kuzuların da incelemesini yapmıştı. Bu heyetin incelemelerinin ardından geçtiğimiz günlerde köye gelen bir başka veteriner heyeti tarafından İnay köy muhtarına Uşak Valiliği’nin köydeki küçük baş hayvanların alım-satım ve otlatılmasının yasaklandığı emri iletildi. Valiliğin bu emrinin yazılı olmaktan öte sözlü olduğu öğrenilirken, emrin ardından köy de 1 ay süreyle küçükbaş hayvanların alım-satım ve otlatılmasının yasaklandığı dile getiriliyor.
Şap gerekçesi kabul görmüyor
Yasaklama nedeni olarak köylülere kuzu ölümlerini araştırılması gösterilirken, köylüler, bir veterinerin “Şap hastalığı” olabileceği savının ise heyetteki diğer veterinerler tarafından bile kabul görmediğini aktardılar. Kuşkusuz karantinadan en olumsuz etkilenen kesim olan çobanlar ise dertlerini anlatacak yetkili bulamamaktan şikayetçiler. Çobanlar yıllardır hayvancılık yaptıklarını ve Şap hastalığını çok iyi bildiklerini aktararak kuzu ölümlerinin şaptan kaynaklandığı savına şiddetle karşı çıkıyorlar. İlgililerin kuzu ölümlerinin nedenlerini araştırmak yerine ölümlerin basına yansımasından sonra adeta kendilerini cezalandırdığını söyleyen çobanlar, şap hastalığı gerekçesi ile koyunlara otlatma yasağı getirilmesinin de şimdiye kadar görülmemiş bir şey olduğunu söylediler. İnay köyü çobanları şimdi mağduriyetlerinin giderilmesi ve karantinanın kaldırılması için Uşak Valiliğine başvurmayı tartışıyorlar. (İzmir/EVRENSEL)
Haşim Demir - Özer Akdemir
      

1 Şubat 2008 Cuma

Yitik kentin kedisi!




Özer Akdemir
Su perisinin kenti Allianoi’yi İlya’nın kedisi bekliyor şimdi. Antik kent sular altında bırakılmamalı
Yeniden dikilen her sütun, toprakta kazılan her oda, bir kez daha gün ışığı gören her mozaik yitip gitsin isteniyor. Üzeri yeniden doldurulacak tarihin. Allianoi, yitik bir kent olacak yeniden ve ‘su perisinin yurdu’ suyla örtülerek unutturulacak bu kez. Allianoi şimdiden yitik bir kent gibi kendi sessizliğine terk edilmiş. Her şey geride bırakılıp gidilmiş. İlya’nın kedisi bekliyor şimdi, su perisinin kenti Allianoi’yi…
“Cerenimo öldü, sihir bozuldu”
Daha Bergama’yı çıktıktan hemen sonra İvrindi yol ayrımındaki tabeladan belliydi aslında nasıl bir manzara ile karşılaşacağımız. Allianoi’ye giden yolun üzerine dikilen, 1800 yıllık sağlık yurdunun korunması gerektiğine işaret eden tabeladaki yazılar boyalarla kapatılmış, üzerlerine simsiyah harflerle “Su-baraj istiyoruz” yazılmıştı. Öğleden sonra güneşi, antik kentin ortaya çıkarılan kalıntıları üzerine vurmuşken vardık Allianoi’ye. Antik kentin ancak yüzde 30’unun gün yüzüne çıkarıldığı kalıntıları İlya Çayı’nın her iki yanına uzanmıştı. Çayın üzerinde bulunan ve 1992 yılında restore edilen Roma Köprüsü’nden geçerken, kalıntıların arasından çıkan bir kedi miyavlayarak yanımıza geldi. Allianoi’yi bulan arkeolog ekibin başkanı Trakya Üniversitesi öğretim üyesi Yard. Doç. Dr Ahmet Yaraş hocanın kızı İlya’nın kedisi Makarna’ydı bu. Sevecen mırıltılar eşliğinde ayaklarımıza dolanan Makarna, sanki bize rehberlik etmek istermiş gibi hemen önümüze düştü. Geçen yıl kazı yerinde bulunan üç köpek kimliği meçhul kişilerce zehirlenmiş, sadece Makarna kalmıştı geriye. Bu köpeklerden arka ayağı sakat olan Ceronimo kazının maskotu olmuştu. “Ceronimo Allianoi ile bütünleşmişti adeta. Bütün görüntülerde, fotoğraflarda o da vardı. Onu öldürmelerinden sonra sihir bozuldu” diyordu Ahmet Hoca, son görüşmemizde.
 
Çocuklarımız için…
Allianoi’yi bulan ve tüm yokluklara rağmen özveri ile çalışan Trakya Üniversitesi öğretim üyesi Yard. Doç. Dr Ahmet Yaraş ve ekibine bu yaz kazı izni verilmedi. İlk sene kazının ödeneğini kestiler ama heyetin çalışmalarını engelleyemediler. Allianoi kazısı gönüllülerin topladığı paralarla sürdürüldü. Geçtiğimiz sene ise Kültür Bakanlığı kazı için gerekli izni vermedi. Antik kenti çocukları gibi gören kazı heyetinin onun baraj suları altında kalmasını önlemek için verdiği mücadele, yetkililerin bir hayli canını sıkmıştı.
Arkeologlar, Yortanlı Barajı suları altında kalacak olan antik kentte kurtarma kazısı yapmak yerine, normal bir kazı çalışması yapmakla suçlandı! Allianoi’yi insanlık tarihine yeniden sunan arkeologların onu kurtarmak için çalışmalarından daha doğal ne olabilirdi ki? Son olarak Koruma Kurulu tarafından baraj su tutmadan önce üzeri mille kapatılması kararlaştırılan Allianoi’de, Şubat sonuna kadar rölöve çalışmalarının bitirilmesi öngörülüyordu.
Bu kadar kısa bir zamanda bu kadar fazla eserin rölöve çalışmalarının yapılabilmesi için hummalı bir uğraş ile karşılaşacağımız düşüncesi ile gittiğimiz antik kente uzun zamandır kimsenin uğramadığı belli oluyordu. Kazı yerinin iki bekçisinin işlerine çoktan son verilmişti. Bomboş görünen kazı bölgesinde aylar öncesinden asılan pankartlar ve tabelalar, yıpranmışlıklarına rağmen asıldıkları yerlerde hala duruyorlardı. Oymalı sütun başlıklarının ve çeşitli yapı taşlarının ardındaki bir duvara “Allianoi çocuklarımız için var olmalı” pankartı asılmıştı. Cerenimo’nun kulübesinin yanında bulunan küçük bir barakanın duvarında ise “Allianoi sular altında kalmasın” yazıyordu. Kazı alanı içerisinde bulunan diğer yapıların üzerlerinde de antik kentin korunması, sular altında bırakılmamasını isteyen yazılar göze çarpıyordu. (Bergama/EVRENSEL)


Su Perisinin hüznü

Kazı dönemlerinde her zaman cıvıl cıvıl bir canlılığın olduğu yemek yenilen küçük barakanın kapısı kilitliydi. Günün yemek listesini gösteren beyaz tahtanın üzerinde son yenen yemeğin adı hâlâ okunuyordu; “Menemen, peynirli makarna, kavun”… Bir zamanlar bir çay içimi soluklanılan çardağın altı şimdi cam kırıkları, kağıt parçaları ile doluydu. Sanki, duvarlardaki pankartın üzerinde resmi bulunan Su Perisi (Nymphe)’nin hüznü sinmişti her yana. Buğuların yükseldiği hamama tahta korkuluklarla çevrilmiş gezi yollarından geçerek ulaştık. Makarna, yine ayaklarımızın dibinde dolanıyor, kamera çekimi yapan arkadaşımızın rahat çekim yapmasını engelleyecek kadar sırnaşıyordu. Tahta gezi yolunun aşağısında kalan ve şu anda Bergama müzesinde sergilenen Nymphe heykelinin bulunduğu bölmede, heykelin bir fotoğrafı duruyor şimdi. Sütunların bulunduğu oda sularla dolmuş, yosun yeşiline bürünmüş sular tabanındaki mozaiklerin görünmesine engel oluyordu. Hamam bölümüne girdiğimizde sıcak bir buğu yüzümüze çarptı önce. Ardından buharların gerisinde fokurdayan üzeri kapalı havuz göründü. Duvarları sarmaşıklar ve yosunlarla kaplanmıştı. Havuzunun suları 1.800 yıl önce olduğu gibi aynı devinimle kaynamaya devam ediyordu. İkindi güneşi sütun başlıklarını sarı bir renge bürüyerek akşam alacasına doğru yol alırken, çayın öte yanında kalan kazı alanını gezmeye vaktimizin kalmadığını anladık.
 01/02/2008
http://www.evrensel.net/v2/haber.php?haber_id=24442

İklim değişikliği tarımı vuruyor: Gıda fiyatlarında sıçrama uyarısı!

  01 Haziran 2023 07:00 Dr. Oğuz Tutal'ın araştırmasına göre Türkiye için en büyük tehlike kuraklık ve aşırı sıcaklar... Araştırma g...