30 Haziran 2016 Perşembe

Altın madeni müdürüne 10 yıl sonra ceza verildi

Altın madeni müdürüne 10 yıl sonra ceza verildi
29 Haziran 2016 15:37
     
Altın  madencilerinin Dikilideki "Altın madeni ve Çevre Paneli"ne yönelik saldırısının davası sonuçlandı. Maden müdürü 1 yıl 10 ay 15 gün ceza verildi
Özer AKDEMİR
Altın  madencilerinin Dikilideki "Altın madeni ve Çevre Paneli"ne yönelik saldırısının davası sonuçlandı. 2006 yılında meydana gelen olayın aradan 10 yıl geçtikten sonra sonuçlanabilen davada şirket müdürü ceza alırken, verilen cezalar yaşam savunucularını hayal kırıklığına uğrattı. 
ŞİRKET MÜDÜRÜNE HAPİS CEZASI
Dikili Asliye Ceza Mahkemesinde görülen davanın 47. duruşmasında davanın 1 numaralı sanığı, o dönem  altın madeninin Halkla İlişkiler Müdürlüğü'nü yapan Hayrettin Öğüt  mahkeme heyetince görevli memure direnme, tehdit etme, görevini yaptırmama ve hakaret etme suçlamalarından suçlu bulundu. Mahkeme, Öğüt'e 1 yıl 6 ay hapis cezası verirken sanığın eylemini görevli polislere zincirleme olarak yaptığı gerekçesiyle ceza 1/2oranında arttırıldı. Mahkeme, Öğüt'ün olaydan  sonra herhangi bir olaya karışmamasını gerekçe göstererek cezayı 1 yıl 10 ay 15 gün hapse indirirken, ceza alt sınırı 2 yılın altında olduğu için hükmün açıklanmasını geriye bırakma kararı verildi. Öğüt, 5 yıl süreyle denetime tabi tutulacak. Öğüt görevli memura hakaret suçundan ise beraat etti.
Davada yargılanan Dikili Belediyesi Jeotermal AŞ Müdürü Hasan Gökvardar'a ise hakaret suçundan 1.740 tl adli para cezası verildi. Davada yargılanan çoğu maden çalışanı olan belediye görevlilerinin de bulunduğu diğer kişiler ise beraat etti. 
BU KADAR UZUN SÜRMESİ ZATEN ADALETSİZLİK
İzmir, Ayvalık, Bergama, Foça gibi yerlerden yaşam savunucularının destek verdiği duruşma sonrası Dikili Adliyesi önünde kararla ilgili yorumda bulunan EGEÇEP Hukuk komisyonu üyesi Av. Arif Ali Cangı, 10 yılı bulan davanın zaten bu kadar uzun sürmesinin bir adaletsizlik olduğunu belirtti. maden çalışanlarına sadece polise hakaret ve mukavemetten dava açılmıştı. Linç girişimine yönelik bir suçlama yapılmamıştı" dedi.
MADEN MÜDÜRÜNÜN CEZA ALMASI ÖNEMLİ
Cangı, "Alınan sonucu şöyle okumak lazım; Hayrettin Öğüt'ün Başkana, polise hakaret ve görevlilere direnme suçlarından mahkum olması, hükmün açıklanması geride bırakılsa da önemlidir. Bunun simgesel bir önemi vardır. Bu saldırının, maden şirketi tarafından organize edildiğinin  bir göstergesidir bu. Gerekçeli kararda bu böyle tanımlanırsa kısmen de olsa biz tatmin olacağız."
ANAYASA MAHKEMESİNE BAŞVURACAĞIZ
Kararı temyiz edeceklerini belirten Cangı, 10 yıllık yargılamanın normal bir yargılama olmadığını belirterek; "Makul sürenin aşılması yönünden iptal kararı verilmesi, bundan sonraki yargılamalara örnek olması için Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yapmamız söz konusu" diye konuştu. (İzmir/EVRENSEL)
 https://www.evrensel.net/haber/283885/altin-madeni-mudurune-10-yil-sonra-ceza-verildi


Altıncıların panel baskını davasında yine karar çıkmadı

Altıncıların panel baskını davasında yine kara çıkmadı

24 Haziran 2016 11:38
    
Dikili’deki “Altın Madenleri ve çevre Paneli’ne Koza Altın Şirketi çalışanlarının saldırması ile ilgi davanın 46. duruşmasında da karar çıkmadı.
Özer AKDEMİR
2006 yılında Dikili’de gerçekleştirilen “Altın Madenleri ve çevre Paneli’ne Koza Altın Şirketi çalışanlarının saldırması ile ilgi davanın 46. duruşmasında da karar çıkmadı. Şirket çalışanlarının avukatı geçen dava da olduğu gibi bu davada da mazeret bildirerek duruşmaya katılmazken, duruşma bir kişinin beyanın alınamadığı gerekçesiyle 29 Haziran tarihine ertelendi. 10 yılı aşkın bir süredir devam eden dava hızla zaman aşımına giderken, paneli basıp ortalığı dağıtan altıncıların cezasız kalmasının mazereti ne olacak merak konusu.
SALDIRI PLANLIYDI
Dikili Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya saldırıya u4ramalarına rağmen sanık sandalyesine oturtulan dönemin Dikili belediye Başkanı Osman Özgüven, Belediye görevlilerinin yanı sıra İzmir, Bergama, Dikili, Ayvalık ve Aliağa’dan yaşam savunucuları katıldı. Dikili eski Belediye Başkanı Osman Özgüven atın madencilerinin panele taş ve sopalarla saldırdığını belirterek sorumluların cezalandırılmalarını istedi. Aynı şekilde o günlerde belediye yetkililerinden olan Hasan Gökvardar da saldırının o günlerde Altın madeninin Halkla İlişkiler müdürü olan Hayrettin Öğüt’ün planladığını belirterek, sanırlara üst sınırdan ceza verilmesini talep etti. Bazı belediye çalışanları hakkında altın madeninde çalışanlarca yapılan şikayetlerin geri çekildiği görülürken, belediye çalışanları ise kendi şikayetlerinde ısrarcı olduklarını belirttiler.
ARTIK MAZERET KABUL EDİLMESİN
Saldırıya uğrayan yaşam savunucularının avukatı EGEÇEP Hukuk Komisyonu üyesi Arif Ali Cangı ve Dikil Belediyesi avukatı Nurten Özdemir altın madeninin avukatının üst üste mazeret bildirerek davaya katılmamasının davayı uzattığı gerekçesiyle kabul edilmemesini talep ettiler. 
Davanın 46. duruşmasında hakim Züleyha Yeter bazı sanıklar hakkında zorla getirme kararı vererek duruşmayı 29 Haziran tarihine erteledi. (İzmir/EVRENSEL)
 https://www.evrensel.net/haber/283422/altincilarin-panel-baskini-davasinda-yine-kara-cikmadi



28 Haziran 2016 Salı

Gaziemir'de ÇED toplantısı yapıldı

Gaziemir'de ÇED toplantısı yapıldı
28 Haziran 2016 20:15
     
Gaziemir'deki eski kurşun fabrikasına gömülen nükleer atıkların ayrıştırılması için kurulmak istenen tesisler için ÇED toplantısı yapıldı.
İzmir'in Çernobil'i diye adlandırılan Gaziemir-Karabağlar sınırları içindeki eski kurşun fabrikasına yasa dışı yollarla gömülen nükleer atıkların ayrıştırılması için kurulmak istenen tesisle ilgili yapılan ÇED toplantısında uzmanlar, şirketin halkı yanlış bilgilendirdiğini, tesisin çevreye olacak zararlarını anlatmadığını ifade ederken, bölge halkı yaşam alanlarında yeni bir tesis istemediklerini ve bölgedeki atıkların bir an önce çıkarılmasını istedi. 
Gaziemir'de uzun yılllarca faaliyet gösteren Aslan Avcı Döküm Sanayi Şirketi'ne ait kurşun fabrikası alanında gömülü olan nükleer atıkların ayrıştırılması için kurulan tesise bölge Valilik tarafından 'ÇED Gerekli Değildir' raporu verilmiş ve tesis faaliyetlerine başlamıştı ancak hem bölge hem de çevre hareketinin temsilcileri süreci yargıya taşıdı. Mahkemede ÇED'in gerekli olduğuna karar vererek tesisin çalışmalarını durdurdu. 
Mahkeme kararının kesinleşmesi üzerine ayrıştırmayı yapacak Turanlar Çevre A.Ş. ÇED sürecini başlatılmak zorunda kalındı. Aydın Mahallesi'nde bir kahvede yapılan toplantıya şirket temsilcileri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkilileri, bölge halkı, EGEÇEP, NKP, HDK Ekoloji Meclisi temsilcileri, TMMOB'a bağlı odaların temsilcileri ile İzmir Tabip Odası Çevre Sağlı Komisyonu temsilcileri katıldı.  
ÇED toplantısının açılışında konuşan Turanlar Çevre Şirketinin temsilcisi, radyoaktif nükleer atıkların temizlenmesi sırasında TAEK prosedürlerinin uygulanacağını ve herhangi bir şekilde yüzeysel sulara müdahalede bulunulmayacağını ileri sürdü. Şirket temsilcisi, günde 80 ton radyoaktif maddenin temas etmiş olduğu maddenin uzaklaştırılmasının planlandığını da kaydetti. 
Toplantı da söz alan halk bölgedeki katı atıkların çıkarılması istediklerini ancak yeni bir tesis istemediklerini vurguladılar. Bölge halkı hastalıklarına dikkat çekerek "Ya bizi buradan taşıyın ya da bu atığı temizleyin. Kötü kokular yükseliyor. Çocuklarımız bu bölgede oynuyor ve rahatısız. Camlarımızı açamıyoruz. Yeni bir tesis kurulmadan temizlensin" dedi.  
'BU TESİS YERLEŞİM YERİNE KONULAMAZ'
Söz alan Kimya Odası Eski Başkanlarından Ertuğrul Barka, projeye karşı olduğunu belirterek "Biz bölgenin katı atıklardan temizlenmesine karşı değiliz. Geri kazanım tesisi olduğu zaman burası sonsuza kadar bertaraf tesisi olarak kalacaktır. 1593 Sayılı Kanuna göre bu faaliyet sadece sanayi bölgelerine kurulabilir. Radyoaktivitelerin giderilmesi adı altında kentsel yerleşim yerleri olan yerlerde tehlikeli geri atık tesisi kurulmasına izin verilmemelidir" dedi. 
'ÇEVREYE ETKİSİ GİZLENİYOR'
Daha sonra söz alan Avukat Arif Ali Cangı da, şirket yetkilisinin bahsettiğinin tersine tesise dışarıdan atık alamı yapılacağını ifade ederek şunları söyledi "Atıklardan para mı alınacak yoksa saha mı temizlenecek netleştirilmelidir. ÇED sürecine bölge halkı ile birlikte bağımsız uzmanlar katılmalıdır. Dışarıdan atık alımı yapılıp yapılmayacağı netleştirilmelidir. Ayrıca bu tesisin çevreye ve çevredeki halka zararları tam bahsedilmiyor". 
Dr. Alper Öktem ise sağlıkla ilgili bölge halkının şikayetlerini hatırlatarak "Düşük doz radyasyon da tehlikelidir. Bölgede oynayan çocuklar var. Serbestleştirme medotu burada uygulanamaz. Parçalanmadan ayrıştırma yapılmalıdır" dedi. 
'ÇED RAPORU DETAYLANDIRILMALIDIR'
Çevre Mühendisleri Odasından Helin Kınay da atıkların bertarafına yönelik çalışma yürütülmesi gerektiğini dile getirerek şunları söyledi "Temizlik olmalı ama proses olmamalıdır. Dışarıdan atık alımı yapılmamalıdır. Atık miktarı ile ilgili çalışmalar yetersizdir. ÇED raporu detaylandırılmalıdır. Denetim ve izleme yapılmalıdır. Sürece bağımsız kurumlar da müdahale dahil olmalıdır". 
'ULUSLARARASI DESTEK İSTENMELİDİR'
İzmir Tabip Odası Çevre Sağlığı Komisyonu'ndan Dr. Raika Ulusoy da bölgede kırma işleminin olmaması gerektiğini ifade ederek "Türkiye'de ilk kez yapılacak işlemde uzman olmadığından uluslararası kuruluşlardan destek istenmelidir. Çalışan personelle ilgili gerekli sağlık kontrolleri yapılmalıdır. Sağlık etki değerlendirilmesi de yapılmalıdır" dedi. 
'HALK SÜRECE DAHİL OLMALI'
Avukat Ömer Turgut Erlat da, sunulan dosyada eksiklikler olduğunu belirterek şunları söyledi "Projede süre kaydı, bilgilendirme yok. Bu tesisin tehlikeli geri atık tesisine dönüşme riskini gösteriyor. Çevre ve halk sağlığını bozacak tesisler kent merkezinde olmamalıdır. Halk izleme ve denetlemesi komitesi kurmalı ve sürece katılımı sağlanmalıdır" dedi.
'ATIKLAR BETONLA KAPATILMALI'
Elektirik Mühendisleri Odası'ndan Mustafa Çınarlı da "Toprakla örterek güvenli hale getirilemez. Atığın tamamı kurşun ve betonla kapatılmalı ve radyasyon etkisi azalana kadar orada bekletilmelidir. Çevrenin güvenliği de kontrol altına alınmalıdır. Bu atıkları kimse kabul etmez ve maliyeti de Aslan Avcı Şirketi üstlenmelidir" dedi.   (İzmir/EVRENSEL)


26 Haziran 2016 Pazar

Çevreyi kirleten HES’in müdürüne ceza

Çevreyi kirleten  HES’in müdürüne ceza

26 Haziran 2016 
     
Erzurum’un Tortum İlçesine bağlı Bağbaşı Beldesi yakınlarında, Kayen Heta Enerji tarafından yapılan Bağbaşı HES ile ilgili açılan dava sonuçlandı.
Özer AKDEMİR
İzmir
Erzurum’un Tortum İlçesine bağlı Bağbaşı beldesi yakınlarında, Kayen Heta Enerji tarafından yapılan Bağbaşı HES ile ilgili açılan dava sonuçlandı. Mahkeme şirket müdürüne çevreyi kasten kirletmekten 1 yıl hapis cezası verdi. Mahkeme, bilirkişi raporunda imzası olan çevre mühendisi hakkında ise suç duyurusunda bulundu.  
KÖYLÜLER: ZARARIMIZ BÜYÜK
Mahkemenin son duruşmasına sanıkların yanı sıra HES inşaatı nedeniyle zarar gören davacı köylüler de katıldı. Köylüler HES çalışmaları nedeniyle birçok yolun kapandığını, tarlalarına gidemediklerini, hayvanlarını meraya çıkaramadıklarını ve maddi zarara uğradıklarını söylediler. Köylüler ayrıca HES inşaatı sırasında çıkan hafriyat, toz ve gürültünün yanı sıra dere yataklarının doldurulması nedeniyle çevrenin de tahrip olduğunu dile getirdiler. Meralarda su kalmadığı, rüzgar estiği zamanlarda kirliliğin çok ileriye taşındığı, zararlarını imletmelerine rağmen HES’çi şirketin bunu umursamadığı diğer şikayetler arasındaydı. 
RESMİ YAZILAR DELİL OLDU
Çevreyi kasten kirletmek, çevre kanununa aykırı hareket etmek gibi suçlamalar yöneltilen şirket müdürü ve proje tanıtım dosyasını hazırlayan çevre mühendisi ise savunmalarında suçlamaları kabul etmediler. 
Mahkeme heyeti kararını açıklarken dayandığı delilleri de bir bir sıraladı. Özellikle DSİ ve Orman İdaresi gibi resmi kurumların, HES bölgesi ile ilgili resmi yazıları kararda etkili oldu. Bu yazılarda bazı bölgelerde hafriyat dökümü izin verilmediği, bunların derhal kaldırılması gerektiği, derelere ve heyelan riski olan bölgelere dökülen molozlar nedeniyle çevrenin zarar gördüğü belirtildi.
ŞİRKET MÜDÜRÜNE 1 YIL HAPİS
Şirketin sorumlu müdürü Kemal Karaköse’nin HES inşaatı sırasında gerekli önlemleri almayarak çevreyi kasten kirlettiğini ve atık malzemeleri izinsiz olarak dere yatakları gibi yerlere döktürdüğünü belirten mahkeme heyeti, sanığa 1 yıl hapis cezası verdi. Çevreye verilen zararın giderilmemesi gerekçesiyle hükmün geride bırakılması yoluna gitmeyen mahkeme heyeti, hapis cezasını 12 bin lira para cezasına çevirdi ve cezanın ertelenmemesine karar verdi. Mahkeme heyeti, proje tanıtım dosyasını hazırlayan Çevre Mühendisi Erol Demirci hakkında yeterli delil olmadığı gerekçesiyle beraat kararı verdi. 
DOSYAYI OKUMADAN İMZALAMIŞ
Mahkeme heyeti, kendilerine sunulan bilirkişi raporlarında çelişkiler nedeniyle bilirkişileri de ayrı ayrı dinledi. Bilirkişi heyetindeki Çevre Mühendisi Muhittin Meral’in, dosyayı okumadan ve haritaları incelemeden raporu imzaladığı yönündeki beyanı üzerine, mahkeme bilirkişiliğin geçersiz olduğunu belirterek kararda raporu hükme esas almadılar. Hakimler, Meral’in eyleminin suç teşkil edebileceğini belirterek suç duyurusunda da bulundular. 
CEZALAR YETERSİZ, TEMYİZ EDECEĞİZ
Mahkeme kararını değerlendiren davanın avukatlarından Mehmet Horuş ve Eşber Yağmurdereli kararı temyiz edeceklerini söylediler. Şirket müdürüne verilen cezanın yetersiz olduğunu, proje dosyasını hazırlayan çevre mühendisinin de ceza alması gerektiğini belirten Horuş, “Türkiye’de, ÇED süreçleri o kadar amacından uzaklaşmış bir hale geldi ki, ÇED beklenen işlevi karşılamıyor. Biz artık ceza davalarında ÇED tartışmaya başladık” dedi. Mahkeme heyetinin çevre mühendisi hakkında suç duyurusunda bulunmasını da son derece olumlu bir gelişme olarak yorumlayan Horuş, “Çevre mühendisi olup çevreyle ilgili bir konuda görevi kötüye kullanılması kabul edilemez. Bu bir bilirkişi skandalıdır. Biz bu kişinin de yargılanarak ceza alacağını düşünüyoruz” dedi. Horuş suça konu olan bu HES dosyasının şuan Çevre ve Şehircilik Bakanlığının önünde olduğunu belirterek, “Mahkumiyet kararı çıkmış bir proje ile ilgili bakanlığın tekrardan ÇED süreci işletmesi de hukuka aykırı” dedi.

Kaz Dağı’nın ‘Yalnız Efe’si de gitti!

Kaz Dağı’nın ‘Yalnız Efe’si de gitti!
26 Haziran 2016 09:59
     Kaz Dağı’nın ‘Yalnız Efe’si de gitti!
Yaşamını ekoloji mücadelesine adamış, Kazdağı aşığı arkeolog Erol Özkan yaşamını yitirdi.
Özer AKDEMİR
Daha birkaç hafta önce kulaklarını çınlatmıştık. Altın madeni tarafından teklif edilen milyonları elinin tersiyle itip, tarlasını satmayan tek köylü olan, Efemçukuru’nun ‘Yalnız Efe’si keçi çobanı Ahmet Karaçam’a “Noyan Özkan Ekoloji ve Çevre Onur Ödülü” verilirken adı geçmişti. İki hafta sonra “Kazdağı’nın Noyan Özkan’ı, yalnız efesi Erol Özkan da apansız aramızdan ayrıldı…
İzmir Barosu eski başkanlarındandı Noyan Özkan. Yaşamını hukukun üstünlüğüne ve özellikle ekoloji alanındaki mücadelelere adamıştı. Türkiye çevre hareketinin köşe taşı Bergama Köylülerinin altın madeni karşıtı mücadelesinde emeği çok büyüktü. 60 yaşında Urla’da bir sabah yürüyüşü sırasında durdu kalbi.
Erol Özkan ise, yaşamını Kazdağı’na, onun dünyaca ünlü arkeolojik değerlerinin yanı sıra, gün görmemiş, değeri bilinmemiş, envanterlere bile girmemiş tarihsel varlıklarına ayırmış bir arkeologdu. Arkeoloji camiası, yazdığı kitapların ve yıllarca büyük bir özenle Pazar yazıları yazdığı Cumhuriyet Gazetesi okurlarının dışında değeri bilinmeyen, gizli bir kahramandı. Bir Kazdağı ve “Işıklar sahili” sevdalısıydı. Kaz Dağının kuzeyinde, Kalkım’ın bir köyünde ani bir kalp krizinde son nefesini verdi.
Avukat Noyan Özkan bir dönem yaptığı kaymakamlığının ötesinde örgütçü bir kişilikti, örgütlüydü. İstifa edip avukatlık yapmaya başladıktan sonra İzmir Barosu yönetim kurulu üyeliği ve başkanlığı yapmıştı. Türkiye Barolar Birliği onun adını en çok emek verdiği ekoloji alanında her sene düzenlediği bir ödülle yaşattı. Yaşam alanlarını korumak için onuruyla, emeğiyle direnen köylülere, örgütlere verildi bu ödül. Geçen sene Artvin Cerattepe direnişine gitti Noyan Özkan Onur Ödülü, bu sene “Efe olabilmenin, efe kalabilmenin erdemini gösteren” İzmir Efemçukuru Köyünün Yalnız Efe’si Ahmet Karaçam’a…
KAZDAĞLARINA AŞIKTI
Erol Özkan, Kazdağına aşık bir arkeologdu. O da aslında Kazdağı’nın yalnız efesiydi. Yaşamın savurduğu Almanya Münih’ten yaz-kış gelir, Edremit’e, Assos’a çadırını kurar Kazdağını karış karış gezerdi. Keçi çobanlarının ve kendisinin dışında kimsenin bilmediği antik Kazdağı yerleşimlerini araştırırdı.
Çepeçevre Yaşam’ın Kazdağı’ndaki antik kentler bölümünün çekimlerinde eşlik etti bize. Tanrılar tanrısı Zeus’un evi İda Dağından, ışıklar Sahilini en güzel gören tepedeki Zeus Altarına götürdü bizi. Sonra o kekik kokulu, Arnavut kaldırımlı, sütunları Egedeki Yunan adalarını selamlayan büyülü kent Assos’a. Henüz Kültür Bakanlığı Envanterine bile girip girmediği belli olmayan Kazdağının antik yerleşimlerine onunla gittik. Üstü fıstık çamları, boyu göğe değen köknarlar, katır tırnakları ve kır çiçekleri ile örtülü Thebe antik kentine.
Bayramiç’in Halilağa Köyünün ormanlarla kaplı tepelerinde, keçi yollarının sonunda ulaştığımız gizemli “şarap analarına” götürdü bizi. Bu gezimizden birkaç ay sonra cayır cayır yandı o bölge. Binlerce ağaç kül oldu. Bize bu gezimizde eşlik eden, henüz 16’sında bir çocuk olan keçi çobanı Bedrettin ağladı yanan ağaçların ardından, dizini dövdü. O gün ne kadar da neşeliydi oysa zirvedeki çıplak bir kayanın üzerine çıkıp, aşağıdaki Kazdağının çam okyanusunu andıran ormanlarını gösterirken. Orman İdaresinin keçi çobanlarını ormana zarar vermekle suçlayıp, ceza yazdığı bir yerde buna o çocuk kalbiyle karşı çıkıyordu Bedrettin. “Ormanı biz koruruz, orman bizim evimiz, ekmeğimiz” diyordu. Bizim yürümekte zorlandığımız bu sık ormanın tam ortasında altın madeni sondajı yapıyordu oysa, Kanadalı bir şirket. Ne acıdır ki yangın da, bu altın madeninin, orman kesim izni almak için ‘sıkıntı’ya düşeceği tam o bölgede çıktı. Ateş, altıncının istediği yeri yaktı sadece!..
Erol Özkan, Kazdağı’nın güzelliklerini, Kazdağına üşüşen altın madencilerinin nelere zarar vereceğini dilinden geldiğince anlattı kameralarımıza. Yıllarca Cumhuriyet Gazetesinde ve başka dergilerde de yazdı bunları. Yaşadığı, aşık olduğu yerlerle ilgili çalışmalarını kitaplaştırdı. Edremitle ilgili iki kitabı çıktı. Bir başka kitabında ise Karya-Milas’ı anlattı. Son nefesine kadar Işıklar Sahili’ni yazdı, Kaz Dağı’nı korumaya çalıştı.
Onun bu yolda en iyi dostları, yıllarını ekoloji mücadelesine adamış, Bergama da altın madeni mücadelesinin yanı sıra Havran barajı altında kalan yarasa kolonisinin kurtarılması için çırpınan bir avuç isimden Birsel Lemke ve Murat Narin’di. Işıklar Sahilinde, Ören’de bir araya gelip hem dünün hem o günün mücadelelerini görüşmek, dert etmek ve belki bir gazete haberi, bir televizyon programı yapmak, belki yarasaları bin yıllık yuvalarından etmeye çalışanlara karşı beklenmedik bir eylem için harekete geçmenin ustalarıydı bu isimler. “İda’nın cadısı”, zeytincisi ve arkeoloğunun bu çabalarını çok az kişi bildi. Bilinmesini de istemediler zaten.
ONURLU BİR YAŞAM BIRAKTI
Son günlerini birlikte geçirdikleri 14 yaşından beri dostlukları bulunan Birsel Lemke üzüntüden konuşamayarak anlattı; “Biz de kalıyordu. Kalkım’ın bir köyüne gidecekti, ‘gitme’ dedim, dinlemedi. Ama hiç yapmadığı bir şeyi yapmış giderken. Odasında bırakmış bütün notlarını, pasaportunu, eşyalarını. Sanki ölümünü biliyormuş gibi…”
Erol Özkan’ın her şeyi Kaz Dağıydı, arkeolojiydi, Işıklar Sahiliydi. Kimi kimsesi yoktu pek bunların dışında. Yalnız bir Kaz Dağı gezginiydi, Kaz Dağı’nın Yalnız Efesiydi. Cenazesi, eski dostu Edremit Belediye Başkanı Kamil Saka ve dostlarının omzunda uğurlandı çok sevdiği topraklara.
Kazdağının Noyan Özkan’ı Erol Özkan da ahh ne çare ki sonsuzluğa zamansız kanat açtı. İkisi de geride mücadeleyle geçen onurlu bir yaşam bıraktılar. Kurdun, kuşun, böceğin, binlerce yıl öteden günümüze gelebilmiş değerlerin sonsuzluğa taşınmasının uğraşı içinde ömür tükettiler. Adları ülkenin, dağlarında, kırlarında, kentlerindeki ekoloji mücadelesine yadigar kaldı. Anılarına saygıyla...

23 Haziran 2016 Perşembe

TGC Bizim Gazete_“KUYUDAKİ TAŞ” Alman vakıfları ve Bergama gerçeği

Ahmet Özdemir

 23 Haziran 2016, Perşembe 

Hani derler ki; delinin biri kuyuya bir taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış.” Özer Akdemir, bir zamanlar kamuoyunu yakından ilgilendiren Bergama Altın Madeni’ne ilişkin kitap yazmaya karar verdiğinde,
gazeteci Aydın Engin içinden “Allah akıl fikir versin. Bu genç meslektaş nasıl bir gayya 
kuyusuna daldığının, nasıl bir meslek belasına çattığının galiba
farkında değil” diye geçirmiş.  Ama genç meslektaşı uzun engel aşmalar, araştırmalar, incelemeler sonucunda “Alman Vakıfları ve Bergama Gerçeği”ni kitap haline getirerek “Kuyudaki Taş”ı yayınlamış. Bu kez Aydın Engin şu satırları kaleme almış:
“..  Özer Akdemir kitabında bir taşla iki kuş vurmayı hedefliyordu. Hem Bergama altın madeninde dönen dolapları ve birbirinin içine geçmiş iğrenç çıkar ilişkilerini sergilemeyi hem de Necip Hablemitoğlu'nun öldürülmesinin üstüne yatan sır perdesini aralamayı. Yani birbiri ile ilintili ama yine de birbirinden bağımsız ve büyük bölümleri karanlıkta kalmış iki ayrı konuyu bir arada ve tek kitapta araştırmak.
Şimdi kitap elim(iz)de. Yanılmışım. Elimizde dört dörtlük bir gazetecilik çalışması var. Ulaşılabilen her belge, her bilgi, her tanıklık titizlikle taranmış, ayıklanmış. Cevabı bulunamayan sorulara dürüstçe "bulunamadı" denmiş….”
Yılların gazetecisi Aydın Engin, “Kuyudaki Taş” için  “.. Kolaycılığa kaçmayan; yazanın sabır sınırlarını zorlayan bir iğne ile kuyu kazması, ama okurun da sebep sonuç ilintileri içinde sunulan olaylar dizisini iyi kavramasını sağlayan bir kitap bu…” yargısına varmış.
Hatırlanacağı üzere, Aralık 2002'de "faili meçhul" bir cinayete kurban Dr. Necip Hablemitoğlu, Bergama köylülerinin direnişini Alman Vakıflarının Türkiye'deki faaliyetleriyle ilişkilendirmiş, hazırladığı ve o günlerde bir hayli ilgi gören kitabında, bu vakıflarla işbirliği yapan Türk aydınlarının tutumunu eleştirmişti.
Hablemitoğlu, sivil toplum kuruluşlarının Avrupa kökenli kurum ve kuruluşlarla olan ilişkilerinin ne tür riskler içerebileceği konusunda, algılar oluşturmuş,  bu algılardan bir kısım siyasiler de yararlanabilmişti.
Özer Akdemir, “Evrensel Basın Yayın,” yayınları arasında çıkan “Kuyudaki Taş – Alman Vakıfları ve Bergama Gerçeği” adlı kitabında ezberleri bozuyor, yaratılan algıları alt üst ediyor. Diyor ki:
“… Hablemitoğhı'nun yazdığı "Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası" kitabının gerçek dışı bilgi-belge ve sayısal veriler üzerine kurgulandığını, kitabın aslında Bergama köylülerinin mücadelesine karşı, temeli MGK'larda atılan bir psikolojik harp çalışmasının parçası olduğunu anlatmaya çalışacağım. Ulaşabildiğim bilgi ve belgelerle ortaya bir fotoğraf koymak istiyorum. Bu fotoğraf ta sadece 2000-2002 yılları arasında Bergama köylü hareketine karşı 'kaynatılan' cadı kazanını, kuyuya atılan taşın etkilerini değil, kuyuya atılan taşta önemli bir rolü olan Hablemitoğlu'nu ölüme götüren sürecin de izi sürülmeye çalışıldı.
Ulaştığım sonuç şu; 'Milli güvenliği tehdit'ten öte, altın tekellerinin tekerine çomak soktuğu için Bergama köylü hareketine karşı bir 'oyun' tezgâhlandı. Hablemitoğlu bu oyunda çok önemli bir role soyundu. Kuyuya taşı ona attırdılar. O, bu oyundaki rolüne son nefesine kadar sadık kalırken, oyunun başarısının ancak kendi ölümü ile olanaklı olacağını elbette bilmiyordu...”
Özer Akdemir, Gazeteciliğe 1998 yılında Evrensel Gazetesi Zonguldak muhabiri olarak başladı. Halen Evrensel gazetesi İzmir bürosunda muhabir olarak çalışmakta.

22 Haziran 2016 Çarşamba

Nazım Alpman'dan büyük onur


1987'de çizdiğim bu anti-nükleer karikatürü @ozer_akdemirkardeşime ithafen yayınlıyorum. Ozer doğa tahribatına karşı en fazla haber, röportaj, dosya hazırlayıp yayınlayan Evrensel Gazetesi ve Hayat TV muhabiri, programcısı ve çevre eylemcisidir.
Uğraşlarına saygıyla... 22 Haziran 2016

ozer_akdemir Çok teşekkür ederim hocam. Aldığım en güzel armağan... Selam saygı benden...

21 Haziran 2016 Salı

‘RES’min bütünü, anketteki gibi değil


21 Haziran 2016
     ‘RES’min bütünü, anketteki gibi değil
İzmir'deki RES istilasına karşı mücadele verenler, anketörlere tepkili.
Özer AKDEMİR
İzmir
ODTÜ Rüzgar Enerjisi Merkezinin (RÜZGEM) “İzmir’de RES’lerin toplumsal duyarlılık alanlarını araştırmak” amacıyla yürüttüğü anket çalışması, yaşam alanlarını RES istilasına karşı koruma mücadelesi verenlerce tepkiyle karşılandı. Anket sorularının taraflı, yönlendirici ve RES’leri aklayıcı olduğunu savunan yaşam savunucuları ve köylüler ankete katılmayı reddetti.
TUZAK SORULAR
İlk olarak Çeşme Germiyan köyünde anket çalışması yapan grubun yönelttiği “Elektrik 20 kuruş ucuz olsa RES’i kabul eder misiniz? RES’mi, HES’mi, nükleer mi?” gibi yönlendirici ve ucu açık sorular nedeniyle grubun RES yanlısı olduğunu düşünen köylüler bu duruma tepki gösterdi. “Rüzgar Yaşamdan Yana Essin İnisiyatifi”nde örgütlü RES mücadeleleri bu anket çalışmasını, yöneltilen soruları, RÜZGEM’in yapısı ve kuruluş amacı ile ilgili bilgilerin ardından anket çalışmalarına katılmama kararı aldı.
‘RES DE, ANKET DE İSTEMİYORUZ’
Karaburun Kent Konseyi konuyla ilgili değerlendirmesinde Mordoğan, Tepeköy, Bozköy ve Yaylaköy’ün bir kısmı olarak anket çalışmasına katılmayacaklarını açıkladı. Anket çalışması için gelen ekip Mordoğan kahvesinde Mordoğanlıların “RES de istemiyoruz, anket de” tepkileriyle karşılaştı. Ankete sadece RES şirketi Lodos’un minibüsüyle gelen firma çalışanları katılırken, bazı köylüler anket formlarının arkasına protesto ettiklerini yazarak teslim etti. Anket çalışmasına Bozköy ve Tepeboz köyünden ise hiç katılım olmadı. Anketörler benzer bir tepkiyi Kemalpaşa Dereköylülerden gördü. Köylülerin ankete katılmamaları üzerine anketörler köyden ayrılmak durumunda kaldı.
TEPKİLERE ÇOK ŞAŞIRMIŞLAR
Bu tepkilerin ardından “Rüzgar Yaşamdan Yana Essin İnisiyatifi” temsilcileri ile anket çalışmasını yapan RÜZGEM yetkilileri geçtiğimiz günlerde bir toplantı yaptı. İzmir’de yapılan toplantıya ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Doç. Dr. Anlı Ataöv ve ODTÜ RÜZGEM araştırmacısı Başak Zeka ile İnisiyatif bileşenlerinden  Urla, Germiyan ve Karaburun temsilcileri katıldı.
Doç. Dr. Ataöv, RÜZGEM’de RES’lerle ilgili teknik/mekanik çalışmaların yürütüldüğünü ve sosyal etkileri hakkında bilimsel araştırma eksikliğinin giderilmesi için “iyi niyetle” bir çalışma yaptıklarını ileri sürdü. Anket çalışmaları sırasında yerelden “Sizler kime hizmet ediyorsunuz” boyutlarına varan tepkilerle karşılaşacaklarını hiç tahmin etmediklerini belirten Anlıöv, bazı soruların değerlendirme dışı bırakılabileceğini ya da revize edilebileceğini, ancak tepkilerin bu şekilde sürmesi halinde projeyi durduracaklarını söyledi.
GERÇEK SOSYAL ETKİYİ YANSITAMAZ
İnisiyatif  bileşenleri ise özetle; anketin tümüyle yönlendirici, taraflı ve istenen belli bir sonuca ulaşmak için tasarlandığı, amacın -ifade edildiği gibi- “iyi niyetli” bilimsel bir araştırma olması halinde bile, bölgeyi-sorunları tanımadan, bilimsel ön bir saha çalışması yapılmadan hazırlanan anketin ve buna dayanarak hazırlanacak raporun gerçek sosyal etkiyi hiçbir şekilde yansıtmayacağını dile getirdi. Anket sonucundaki raporun yerel mücadeleler aleyhine kullanılacağını belirten İnisiyatif temsilcileri, anket çalışmalarına tepki oluşmasının kaçınılmaz ve haklı olduğunu aktardı. RES’lerin çevre ve sosyal etkileri konusundaki çalışmaları önemsediklerini belirten İnisiyatif temsilcileri, “Ancak bir parçası olmadığımız bu projedeki gelişmeleri yakından izleyeceğiz, görüşlerimizi, itirazlarımızı, tepkilerimizi kamuoyuyla paylaşımlarımızı bu çerçevede şekillendirip sürdüreceğiz” dedi.
RÜZGEM’İN AMACI NE?
RÜZGEM’in yönetmeliğinde “Gerekli bilgi birikimini ve altyapıyı oluşturarak özel sektör ve sanayi kuruluşlarının bu alandaki ihtiyaçlarına cevap vermek, yatırım yapmalarını cesaretlendirmek ve yatırım yapanlara gerekli araştırma-geliştirme (AR-GE) desteğini vermek,” yazması dikkat çekiyor. Merkezin sosyal medya sayfasında yazan “Türkiye’nin rüzgar enerjisi konusunda ortaya koyduğu ulusal hedeflere ulaşabilmesini, bu hedeflere ulaşırken teknolojik dışa bağımlılığı en aza indirmeyi ve dünya rüzgar enerjisi pazarında pay ve söz sahibi olabilmesine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır” cümlesi daha başından bu anket çalışmasının amacını ortaya koyuyor. RÜZGEM’in müdür yardımcısının RES Şirketi Karaburun Lodos Enerji ile ilgili açılan ÇED iptali davasında bilirkişi heyetinde olduğu öğrenilirken, bu kişinin rapora nasıl bir yorum yazacağı şimdiden merak konusu oldu.

18 Haziran 2016 Cumartesi

İstanbul'un sigortaları atmak üzere!

İstanbul'un sigortaları atmak üzere!
18 Haziran 2016 
     
Trakya Platformu uyardı: Istrancalar'daki maden faaliyetleri devam ederse Balkanlardan hava gelmeyecek, radyasyon, toz, kül gelecek.
Özer AKDEMİR
Trakya Platformu, Bulgaristan Türkiye sınırında bulunan Istrancalar'daki maden, taş, kömür, kum, kil ocakları gibi faaliyetlerin devamı durumunda hava durumu bültenlerinin değişeceğini belirtti. Platform, “Balkanlardan gelen serin yağışlı hava” diye başlayan bültenlerin doğayı katleden bu faaliyetler devam ederse “kirli hava, radyasyon, toz ve kül” diye değişeceği uyarısında bulundu.
HALKTAN VİZE ALAMADILAR
Kırklareli'nin Vize ilçesine bağlı Akpınar köyünde yapılmak istenen granit ocağı ve kırma tesisi ÇED toplantısı yöre halkının tepkisi nedeniyle yapılamadı. Trakya Platformu Yürütme üyesi Göksal Çidem bu konu ile ilgili yaptığı açıklamada tüm Trakya'ya ve İstanbullulara seslendi.
Akpınar köyünü "Istrancalar'da, tertemiz havası, suyu olan, Traklar ve Roma döneminden izler taşıyan bir köy" olarak tanımlayan Çidem, Orman içindeki bu köye patlatmalı granit ve kırma tesisi yapılmak istendiğini belirtti. Ormanların ortasında, su kaynaklarının yakınındaki muhteşem doğa parçasının bu şekilde yok olmasına gönlü razı olmayan yöre halkının bu faaliyete karşı çıkmak için ÇED toplantısını yaptırmadığını aktaran Çidem, Vize Belediyesi, Çakıllı Belediyesi, Vize'deki iktidar ve muhalefet partileri, Vize İnsan Doğa Yaşam Derneği, Vize Ziraat Odası, Muhtarlar Kırklareli Kent Konseyi, Trakya Platformu, TEMA , DAYKO  gibi birçok kurum ve kuruluşun Akpınar köylülerine destek verdiğini söyledi.
HALK BELEDİYEYE GERİ ADIM ATTIRDI
Vize - Çakıllı belediyeleri arasında bulunan granit ocağı için hazırlanan proje tanıtım dosyasında, tesisin su ihtiyacının karşılanması için 35 km uzaklıktaki Pınarhisar Belediyesinden olumlu görüş verilmesi halkın tepkisine yol açmıştı. Çidem, bu tepki sonrası Pınarhisar Belediyesinin geri adım atarak, tesise su verilmeyeceğine dair ikinci bir açıklamak yapmak zorunda kaldığını dile getirdi.
ISTRANCALAR İSTANBUL’UN SİGORTASI
Çidem, Akpınar köyünde yapılmak istenen tesis gibi Avrupa’nın en önemli 5 doğa alanından biri olan Istrancalar’daki doğal ve sosyal yaşamı tehdit eden onlarca proje olduğunu belirterek, “Istrancalar’da yaşama tutunmaya çalışan ne kadar canlı varsa hepsi yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.. Aslında Istrancalar’da yaşayanlar, İstanbul’da yaşayanların sigortası. Televizyonda  hava durumu programlarında sıklıkla duyarız: 'Balkanlardan gelen yağışlı, serin, soğuk  v.b. hava yurdu etkisi altına alacak.' Eğer Istrancalar’da yaşayan insanlar, vahşi madencilik, kömür, taş, çakıl, kum, kil, altın-gümüş, diye yerlerinden edilirse, Ülke nüfusunun yüzde 20'sinin yaşadığı İstanbul’a Balkanlardan hava zor gelir. Toz gelir, kül gelir, radyasyon gelir… Hem de bugünlerde sık sık haberlere konu olan sarı hafriyat kamyonları ile gelir” dedi.  
SERMAYE DAĞA ÇIKINCA DOMUZLAR ŞEHRE İNDİ
Üçte ikisi Türkiye, üçte biri Bulgaristan’da olan Istrancalar’da iki ülkede farklı uyarı levhaları olduğuna dikkat çeken Çidem, “Bulgaristan'da ‘dikkat yaban hayvanı çıkabilir’, Türkiye de ‘dikkat kamyon çıkabilir’! Bu kamyonların  orman içinden geldikleri yolda ise, ‘dikkat şantiye sahası girilmez’ tabelaları var. Ne yazık ki, sermaye dağa çıkınca,  burada yaşayan yaban hayvanları İstanbul’da boğaza, Kırklareli’de pazara kadar geldi. Sermaye dağa çıkınca, Domuzlar, tilkiler ovaya indi” diye konuştu.

16 Haziran 2016 Perşembe

ÇEPEÇEVRE YAŞAM_TARIMSAL ZEHİRLER_16-30 Haziran 2016


Sofralarımızda hergün aslında zehir mi tüketiyoruz? Sebze ve meyveler de kullanılan tarımsal zehirlerin sağlığa, doğaya, canlı yaşamına etkileri neler? Bu zehirlerin alternatifi yok mu? Doğa dostu çözümler var mı?
Çepeçevre Yaşam yarın akşam Hayatın Sesi’nde
Çepeçevre Yaşam bilim insanları, üreticiler, uzmanlarla tarımda kullanılan zehirler konusunu ekranlarınıza taşıyor.
Özer AKDEMİR'in hazırlayıp sunduğu Çepeçevre Yaşam "Tarımsal zehirler" programının 1. bölümü ile Perşembe Saat: 20.00'de Hayatın Sesi'nde

Program tanıtımı:
https://www.youtube.com/watch?v=M0eG2asfUAU&feature=youtu.be

Programın Tamamı: 

İlgili haber:
https://www.evrensel.net/haber/282688/cepecevre-yasam-yarin-aksam-hayatin-sesinde

14 Haziran 2016 Salı

Açık Radyo_Pelin Cengiz_HSYK atamaları ve çevre davaları


Pelin Cengiz ile Açık Radyo'da HSYK'nın son hakim savcı atamalarını ve ekoloji davalarına bakan hukukçuların durumlarını konuştuk. 
Kaçıranlar için program linki aşağıda.
http://acikradyo.com.tr/podcast/146163

Ege’nin RES talanı haritası açıklandı:Talan rüzgarı haritası


Ege’nin RES talanı haritası açıklandı:Talan rüzgarı haritası
14 Haziran 2016 16:38
     
“Rüzgar Yaşamdan Yana Essin İnisiyatifi” yaptığı basın toplantısında özellikle Ege bölgesindeki RES talanına ilişkin hazırlanan harita paylaştı.
 “Rüzgar Yaşamdan Yana Essin İnisiyatifi” bir basın toplantısı gerçekleştirerek özellikle Ege bölgesindeki RES talanına ilişkin yaptığı haritayı basınla paylaştı. İnisiyatifin kuruluşu ile ilgili bilgilerin de aktarıldığı basın toplantısına RES’lere karşı mücadele eden yerel direnişlerin temsilcileri katıldı.
RES İSTİLASINA KARŞI BİRLİK
Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen basın toplantısında basın metnini okuyan Rüzgar Yaşamdan Yana Essin İnisiyatifi ve EGEÇEP Bilim komisyonu üyesi Burçak Karaman Uysal inisiyatifin kuruluş amacını şu sözlerle açıkladı; “RES istilasının yol açtığı çok yönlü ağır ve geri dönüşsüz tahribata karşı, tüm canlıların yaşama hakkı ve yaşam alanlarını savunanların bilimsel-hukuksal ve toplumsal mücadelelerini ulusal düzeyde ortaklaştırmak, kamuoyunu bu konuda bilgilendirmek ve uluslararası işbirliğini sağlamak…” 
İZMİR’İN YÜZDE 19’U RES BÖLGESİ
Ege bölgesinin yüzde 39’luk bir oranla, Türkiye’de işletmeye alınan ve inşa halinde olan RES’lerde ilk sırada yer aldığını belirten uysal, “İzmir yüzde 19’la en fazla RES yatırımının yapıldığı kent. RES furyası ile, zengin biyolojik çeşitliliğe sahip ekolojik önemi olan bölgeler, tarım alanları, meralar, doğal-tarihi-kültürel varlıklar ve turizm bölgeleri RES projelerine tahsis ediliyor. Ege’nin doğal-tarihi-sosyal-kültürel-ekonomik değerleri hızla ve geri döndürülemeyecek biçimde yok oluyor” dedi.
TEMİZ ENERJİ DEĞİL TALAN
RES yatırımlarının “enerjide dışa bağımlılığı azaltmanın” bir yolu olduğu algısını yaratılmaya çalışıldığını dile getiren Uysal, RES yatırımları ile turizmde, tarımda, hayvancılıkta yaşanan kayıpların ise gizlenmeye çalışıldığını söyledi. Uysal, “RES yatırımlarını “yenilenebilir-temiz enerji” ambalajıyla masum göstermeye çalışanlar, ormanlık ve makilik yeşil alanları, içinde endemik-nadir-koruma altında olan flora ve fauna türlerinin habitatlarını RES projelerine tahsis ediyorlar. Örneğin Karaburun Yarımadası’nın %71’i 6 RES firmasına tahsis edilmiş durumda; örneğin Urla’da sadece 6 türbin için şimdilik 1800 ağacı katletmekten çekinmediler. Bunun adı “yenilenebilir-temiz enerji” değil, tam anlamıyla bir talandır” dedi. 
DURUM KRİTİK
Mustafa Fatih Bakır, inisiyatif adına harita çalışmalarını yürüttüğünü belirterek, “Çalışma yeni başladı. Sadece İzmir il sınırları ve Muğla il sınırlarını kapsıyor. Hastanın MR’nı çektik. Durumu kritik bu haliyle. Urla, Karaburun, Muğla ve İzmir’deki RES projelerinin yüzölçümüne oranını açıklayan Bakır, Urla’nın 1/3ü, Karaburun’un %71’i, Muğla’nın %7 si ve İzmir’im de %15’inin RES proje olanı olduğunu belirtti. Bakır bu oranların sadece santral sahaları olduğunu, RES’lerin etki alanı göz önüne alındığında çok daha geniş bir yüzölçümü oranının ortaya çıktığını söyledi. 

Basın toplantısında söz alan RES karşıtı mücadele temsilcileri yaşadıkları sorunlarla ilgili bilgiler verdiler.
https://www.evrensel.net/haber/282569/egenin-res-talani-haritasi-aciklandi-talan-ruzgari-haritasi

12 Haziran 2016 Pazar

Artvin’i güzellik, Cerattepe’yi direniş kurtaracak

Artvin’i güzellik, Cerattepe’yi direniş kurtaracak
12 Haziran 2016 10:23
     
Cerattepe’de bilirkişi keşfinin olduğu gün Artvin’deydik... Bile bile beklenen bir gelişmenin açıklamasıydı bilirkişi heyeti raporu.
Özer AKDEMİR
Cerattepe’de bilirkişi keşfinin olduğu gün Artvin’deydik. Keşiften bir gün önce, akşam saatlerinde geldiğimiz Artvin’de öncelikle Yeşil Artvin Derneği’ne uğradık. Bir iki hafta önce, 7 ilin polisi jandarması ile koca bir kenti karşı karşıya getiren Cerattepe direnişinin henüz sıcaklığı soğumamıştı. Kente başta avukatlar olmak üzere, birçok kurumdan temsilciler gelmiş, dernekte ertesi gün gerçekleşecek bilirkişi keşfi ile ilgili değerlendirmeler yapılıyordu.
Akşam, Yeşil Artvin Derneği yöneticilerinden Bilgehan ve Alev öğretmenlere, EGEÇEP Eş Dönem Sözcüsü Sevda Budak’la konuk olduk. Gece boyunca konuşmalarımız, Cerattepe, direniş ve polis-jandarma saldırılarında yaşanan olaylarla ilgiliydi.
Sabah, keşif heyetinin bekleneceği Kafkasör Yaylası’na çıkmadan önce Sevgi Lokantası’nda kahvaltı yaptık. Sevgi Öney’in işlettiği şirin esnaf lokantasının girişinde “Cerattepe’de altın madenine hayır”, “Bu işletme Cerattepe’ye müdahale olduğu anda kapatılacaktır” yazıları bizi karşıladı. Sevgi hanım, son yaşanan olaylar ve o günkü bilirkişi keşfi ile ilgili Artvin esnafının çok büyük bir çoğunluğunun aynı duyguları beslediğini söyleyerek şunları anlattı; “Bu madenin Artvin’e ne kadar zarar vereceğini bütün Artvinliler biliyor. Bugün bilirkişi heyeti yukarıya gidiyor. Bunun sonucu ne olursa olsun, mahkeme sonucu ne gelirse gelsin yılmayacağız ve direnmeye devam edeceğiz. Çünkü biz Artvinliliyiz, burada doğduk büyüdük, burada ölmek istiyoruz.”
‘BU SESSİZLİK ARTVİN İÇİN İYİ DEĞİL’
Keşif günü sakin geçti. Binlerce Artvinli Cerattepe’de toplanıp, el ele tutuşarak karşıladılar bilirkişi heyetini. Heyeti taşıyan camları karartılmış minibüs, “Madene hayır” kaşkolları, döviz ve pankartları taşıyan, kadınlı-erkekli, yaşlı, genç, çoluk çocuk Artvinlilerin elele tutuşarak oluşturduğu koridordan geçerken de Artvinliler tek söz söylemediler. Yukarıda, Artvinlinin Kafkasör’den ötesine geçmesine jandarmanın izin vermediği keşif alanı Cerattepe’de de durum çok farklı değildi. Keşfe katılan bir avukat, oradaki durumun da “tedirgin edici bir sakinlik” içinde geçtiğini anlattı sonradan. “Bilirkişi heyeti ve hakimler çok uyumluydular. Çok ilgili göründüler, 90 yaşındaki Artvinlileri dinlediler” dedi ve yılların deneyimiyle bu sessizliğin Artvin için iyi bir şey olmadığını söylediler.
Aynı hukukçu, Artvinlinin polis ve jandarma saldırısına direndiği günleri de değerlendirdi. “Bir noktadan sonra yanlış yapıldı” dedi. “O kadar silah, teçhizat, kaba kuvvet, gaz bombası üstünlüğüne rağmen, halk son derece kararlıydı, güçlüydü. Saatlerce o gaza, baskıya, plastik mermilere direndiler. Yine de direnirlerdi. Orada saldırının en yoğunlaştığı anlarda gençler, Artvinliler hendekleri kazmaya başlayacaklardı. Saldırı orada durdurulabilirdi. ‘Hendek’ sözcüğü bile korkuttu birilerini ve müdahale geldi. Direniş geri adım attı. Çünkü Artvinlinin Cerattepe’yi korumak için hendek kazması, Doğu-Güneydoğu’da yaşayan Kürtlerin, ‘özyönetim’ talebiyle hendek kazdığı bir sürece denk geliyordu ve anlamı sadece Cerattepe’yi korumaktan öte geçecekti. İnsanların yaşamlarını, yaşam alanlarını korumak, orada söz sahibi olmak için direnişi gibi bir siyasi bir anlam, bir mesaj olarak da yorumlanabilecekti ki, devletçi kafa buna izin vermedi.”
O barikatı aştı devletin silahlı kuvvetleri. O hendekleri kazdırmadı ‘önce devlet’ diyen akıl ve Cerattepeye Cengiz’in iş makineleri çıktı. Sonra Cumhurbaşkanı, dönemin Başbakan’ının “Hukuka saygılıyız, hukuki süreci bekleyeceğiz” açıklamaları, Başbakanla Artvin’den heyetin görüşmeleri. Bu arada, en üst makamlardan yapılan “Maden zararsız, birileri Artvinlileri kışkırtıyor” açıklamalarının hem mahkemeye, hem bilirkişilere açıkça müdahale boyutu…
BİLİRKİŞİ ‘UCUBESİ’
Tüm bunlardan sonra geçtiğimiz günlerde açıklanan ve madenin Cerattepe’de işletilebileceğine hükmeden “bilirkişi raporu ucubesi”nin gelmesi sürpriz mi oldu? Değil elbette. Bile bile beklenen bir gelişmenin açıklamasıydı bilirkişi heyeti raporu. Şimdi, şu saatten sonra mahkemeden bu ‘ucube’ bilirkişi raporun aksine, önceki mahkeme kararları doğrultusunda “Ya Artvin ya maden” türünden bir görüş çıkar mı? O kararı veren hakimlerin iki yıl içerisinde çil yavrusu gibi dağıtıldığı bir adalet mekanizmasında böyle bir şey beklemek saflıktan da öte olur.
Ne olacak peki? Yeşil Artvin Derneği iki gün önce bilirkişi raporuyla ilgili zehir zemberek bir açıklama yaptı ki, o raporun altında imzası olup o açıklamadan sonra yüzü kızarmayan bir ‘bilim insanı’ın vicdanı ‘sıfırlanmış’ demektir. Bütün ömürleri boyunca o bildiride yazılanların utancını taşıyacaklardır farkında olsunlar olmasınlar.
Buradan bir başka konuya değinerek konuyu bağlayalım. Bir süredir şehit cenazesine katılan CHP lideri Kılıçdaroğlu’na yönelik sistematik olduğu anlaşılan saldırılar var. AKP, “din-bayrak-şehit istismarcılığı”nı kimseyle paylaşmak istemiyor anlaşılan. Bu nedenle güdümü altındaki lümpen, derin ilişkiler kanalıyla CHP liderini baskılamaya, tedirgin edip, bu alanlardan uzak durmaya zorluyor. En son cenaze töreninde işi Kılıçdaroğlu’na kurşun çekirdeği atacak raddeye vardı. Atan da tacizden, yaralamadan sabıkalı bir AKP ilçe yöneticisi.
Bu son saldırıda sonra Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları, bir ana muhalefet partisinin kendi acziyetini ortaya koymasının yanında, aslında memlekette gelinen noktanın da özeti gibi. “Devlet bizi korumaktan aciz duruma gelmiş. Biz kendi güvenliğimizi alırız.”
Durum bu; devletin ve hukukun vatandaşın, ana muhalefet partisi genel başkanının, doğanın, kurdun kuşun böceğin güvenliğini korumaktan aciz olduğu noktada herkesin kendi güvenliğini alması, Anayasal güvencedeki yaşam hakkının bir gereğidir. Buna ister yaşamı savunma deyin, isten öz savunma, ister faşizme karşı direniş… Ne denirse densin, hukukun olmadığı, aksine  zulmün ve sömürünün olduğu yerde direniş haktır.
Dünyayı güzellik, Cerattepe’yi de direniş kurtaracaktır.
https://www.evrensel.net/haber/282368/artvini-guzellik-cerattepeyi-direnis-kurtaracak

Artvin’i güzellik, Cerattepe’yi direniş kurtaracak

Artvin’i güzellik, Cerattepe’yi direniş kurtaracak
12 Haziran 2016 10:23
     
Cerattepe’de bilirkişi keşfinin olduğu gün Artvin’deydik... Bile bile beklenen bir gelişmenin açıklamasıydı bilirkişi heyeti raporu.
Özer AKDEMİR
Cerattepe’de bilirkişi keşfinin olduğu gün Artvin’deydik. Keşiften bir gün önce, akşam saatlerinde geldiğimiz Artvin’de öncelikle Yeşil Artvin Derneği’ne uğradık. Bir iki hafta önce, 7 ilin polisi jandarması ile koca bir kenti karşı karşıya getiren Cerattepe direnişinin henüz sıcaklığı soğumamıştı. Kente başta avukatlar olmak üzere, birçok kurumdan temsilciler gelmiş, dernekte ertesi gün gerçekleşecek bilirkişi keşfi ile ilgili değerlendirmeler yapılıyordu.
Akşam, Yeşil Artvin Derneği yöneticilerinden Bilgehan ve Alev öğretmenlere, EGEÇEP Eş Dönem Sözcüsü Sevda Budak’la konuk olduk. Gece boyunca konuşmalarımız, Cerattepe, direniş ve polis-jandarma saldırılarında yaşanan olaylarla ilgiliydi.
Sabah, keşif heyetinin bekleneceği Kafkasör Yaylası’na çıkmadan önce Sevgi Lokantası’nda kahvaltı yaptık. Sevgi Öney’in işlettiği şirin esnaf lokantasının girişinde “Cerattepe’de altın madenine hayır”, “Bu işletme Cerattepe’ye müdahale olduğu anda kapatılacaktır” yazıları bizi karşıladı. Sevgi hanım, son yaşanan olaylar ve o günkü bilirkişi keşfi ile ilgili Artvin esnafının çok büyük bir çoğunluğunun aynı duyguları beslediğini söyleyerek şunları anlattı; “Bu madenin Artvin’e ne kadar zarar vereceğini bütün Artvinliler biliyor. Bugün bilirkişi heyeti yukarıya gidiyor. Bunun sonucu ne olursa olsun, mahkeme sonucu ne gelirse gelsin yılmayacağız ve direnmeye devam edeceğiz. Çünkü biz Artvinliliyiz, burada doğduk büyüdük, burada ölmek istiyoruz.”
‘BU SESSİZLİK ARTVİN İÇİN İYİ DEĞİL’
Keşif günü sakin geçti. Binlerce Artvinli Cerattepe’de toplanıp, el ele tutuşarak karşıladılar bilirkişi heyetini. Heyeti taşıyan camları karartılmış minibüs, “Madene hayır” kaşkolları, döviz ve pankartları taşıyan, kadınlı-erkekli, yaşlı, genç, çoluk çocuk Artvinlilerin elele tutuşarak oluşturduğu koridordan geçerken de Artvinliler tek söz söylemediler. Yukarıda, Artvinlinin Kafkasör’den ötesine geçmesine jandarmanın izin vermediği keşif alanı Cerattepe’de de durum çok farklı değildi. Keşfe katılan bir avukat, oradaki durumun da “tedirgin edici bir sakinlik” içinde geçtiğini anlattı sonradan. “Bilirkişi heyeti ve hakimler çok uyumluydular. Çok ilgili göründüler, 90 yaşındaki Artvinlileri dinlediler” dedi ve yılların deneyimiyle bu sessizliğin Artvin için iyi bir şey olmadığını söylediler.
Aynı hukukçu, Artvinlinin polis ve jandarma saldırısına direndiği günleri de değerlendirdi. “Bir noktadan sonra yanlış yapıldı” dedi. “O kadar silah, teçhizat, kaba kuvvet, gaz bombası üstünlüğüne rağmen, halk son derece kararlıydı, güçlüydü. Saatlerce o gaza, baskıya, plastik mermilere direndiler. Yine de direnirlerdi. Orada saldırının en yoğunlaştığı anlarda gençler, Artvinliler hendekleri kazmaya başlayacaklardı. Saldırı orada durdurulabilirdi. ‘Hendek’ sözcüğü bile korkuttu birilerini ve müdahale geldi. Direniş geri adım attı. Çünkü Artvinlinin Cerattepe’yi korumak için hendek kazması, Doğu-Güneydoğu’da yaşayan Kürtlerin, ‘özyönetim’ talebiyle hendek kazdığı bir sürece denk geliyordu ve anlamı sadece Cerattepe’yi korumaktan öte geçecekti. İnsanların yaşamlarını, yaşam alanlarını korumak, orada söz sahibi olmak için direnişi gibi bir siyasi bir anlam, bir mesaj olarak da yorumlanabilecekti ki, devletçi kafa buna izin vermedi.”
O barikatı aştı devletin silahlı kuvvetleri. O hendekleri kazdırmadı ‘önce devlet’ diyen akıl ve Cerattepeye Cengiz’in iş makineleri çıktı. Sonra Cumhurbaşkanı, dönemin Başbakan’ının “Hukuka saygılıyız, hukuki süreci bekleyeceğiz” açıklamaları, Başbakanla Artvin’den heyetin görüşmeleri. Bu arada, en üst makamlardan yapılan “Maden zararsız, birileri Artvinlileri kışkırtıyor” açıklamalarının hem mahkemeye, hem bilirkişilere açıkça müdahale boyutu…
BİLİRKİŞİ ‘UCUBESİ’
Tüm bunlardan sonra geçtiğimiz günlerde açıklanan ve madenin Cerattepe’de işletilebileceğine hükmeden “bilirkişi raporu ucubesi”nin gelmesi sürpriz mi oldu? Değil elbette. Bile bile beklenen bir gelişmenin açıklamasıydı bilirkişi heyeti raporu. Şimdi, şu saatten sonra mahkemeden bu ‘ucube’ bilirkişi raporun aksine, önceki mahkeme kararları doğrultusunda “Ya Artvin ya maden” türünden bir görüş çıkar mı? O kararı veren hakimlerin iki yıl içerisinde çil yavrusu gibi dağıtıldığı bir adalet mekanizmasında böyle bir şey beklemek saflıktan da öte olur.
Ne olacak peki? Yeşil Artvin Derneği iki gün önce bilirkişi raporuyla ilgili zehir zemberek bir açıklama yaptı ki, o raporun altında imzası olup o açıklamadan sonra yüzü kızarmayan bir ‘bilim insanı’ın vicdanı ‘sıfırlanmış’ demektir. Bütün ömürleri boyunca o bildiride yazılanların utancını taşıyacaklardır farkında olsunlar olmasınlar.
Buradan bir başka konuya değinerek konuyu bağlayalım. Bir süredir şehit cenazesine katılan CHP lideri Kılıçdaroğlu’na yönelik sistematik olduğu anlaşılan saldırılar var. AKP, “din-bayrak-şehit istismarcılığı”nı kimseyle paylaşmak istemiyor anlaşılan. Bu nedenle güdümü altındaki lümpen, derin ilişkiler kanalıyla CHP liderini baskılamaya, tedirgin edip, bu alanlardan uzak durmaya zorluyor. En son cenaze töreninde işi Kılıçdaroğlu’na kurşun çekirdeği atacak raddeye vardı. Atan da tacizden, yaralamadan sabıkalı bir AKP ilçe yöneticisi.
Bu son saldırıda sonra Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları, bir ana muhalefet partisinin kendi acziyetini ortaya koymasının yanında, aslında memlekette gelinen noktanın da özeti gibi. “Devlet bizi korumaktan aciz duruma gelmiş. Biz kendi güvenliğimizi alırız.”
Durum bu; devletin ve hukukun vatandaşın, ana muhalefet partisi genel başkanının, doğanın, kurdun kuşun böceğin güvenliğini korumaktan aciz olduğu noktada herkesin kendi güvenliğini alması, Anayasal güvencedeki yaşam hakkının bir gereğidir. Buna ister yaşamı savunma deyin, isten öz savunma, ister faşizme karşı direniş… Ne denirse densin, hukukun olmadığı, aksine  zulmün ve sömürünün olduğu yerde direniş haktır.
Dünyayı güzellik, Cerattepe’yi de direniş kurtaracaktır.
https://www.evrensel.net/haber/282368/artvini-guzellik-cerattepeyi-direnis-kurtaracak

9 Haziran 2016 Perşembe

Bilirkişiler ve hakimler nükleercilerin otelinde kalacak!


09 Haziran 2016
     Bilirkişiler ve hakimler nükleercilerin otelinde kalacak!
NGS davasına bakan hakimler ve santralde bilirkişi keşfine katılacak olan bilim insanları, NGS'nin inşaatını yapan şirketin otelinde konaklayacak!
Özer AKDEMİR
İzmir
Mersin Akkuyu'da yapılmak istenen Nükleer Güç Santrali (NGS) ilgili açılan davaların bilirkişi keşfi 11 Temmuz'da yapılacak. Danıştay 14. Dairesi Bilirkişi heyetine seçilen üyelerle ilgili davacılara gönderdiği listenin altına, heyetin Yanışlı Beldesi Gülnar/Mersinli adresindeki Ulu Resort Otel'de buluşulacağı bilgisi yer alıyor. Otel araştırıldığında, Akkuyu NGS'yi yapan şirketin oteli olduğu görülüyor! 
KEŞFE OTEL GÖLGESİ
Danıştay 14. Daire'nin davacılara gönderdiği bilirkişi listesinde yer alan hakimlerin ve bilirkişi heyetinin konaklayacağı otel, keşfe daha yapılmadan şaibe bulaşmasına neden oldu. Yanaşlı Beldesindeki 5 yıldızlı otelin sahibi olan şirketin internet sayfasına girdiğimizde çok ilginç bir bilgi daha bizi karşılıyor. Ulu Grup adı altında yurtiçi ve yurtdışında çok sayıda enerji santrali, otel, turistik tesis, konut gibi inşaat ve otelcilik işleri bulunan şirket aynı zamanda Akkuyu NGS'yi de yapan şirket! Hatta, şirketin internet sayfalarındaki "Yurtiçi gerçekleşen projelerimiz" sekmesinde, Akkuyu  NGS ile ilgili açılan davanın bilirkişi heyetinin ve hakimlerinin kalacağı otel ile Akkuyu NGS inşaatı alt alta bulunmakta!
OTELİ ZATEN NÜKLEER SANTRAL İÇİN KURMUŞLAR
Otelin zaten NGS'ye güvenilerek kurulduğu otelle ilgili yerel gazetelerdeki haberlerden anlaşılabiliyor. Haftalık Gül Ay dergisinde bu otelli ilgili 27 Mayıs 2016 tarihinde çıkan söyleşide, Ulu İnşaat Yönetim Kurul Başkan Yardımcısı Ali Rıza Ulu, tatil köyünün Rusların talebi üzerine kurulduğunu söylüyor; "...Rıza Ulu; tatil köyünün Rusların talebi üzerine inşa edildiğini fakat Rusların ortaklığının söz konusu olmadığını belirterek, "... Buraya 20 milyon dolarlık bir yatırım yaptık. Rus ortaklığımız yok ama Rusların böyle bir yere ihtiyacı olduğuna yönelik talepleri var. Nükleer santrali kuracak olan Akkuyu NGS, burada konaklamak üzere büyük bir boşluk olduğunu, böyle bir tesise ihtiyaçları olduğunu bize bildirdi. Bizde araştırdık ve yapmaya karar verdik. Buranın müşterisinin yüzde 25'ini Ruslar oluşturacak. Yani nükleer santralde çalışan personel ve aileleri kalacak".
OTEL VE NGS İNŞAATI AYNI SAYFADA
Şirketin internet sitesinde yurtiçi gerçekleşen projelerimiz sayfasında işvereni Atomstroyexport olarak görünen Akkuyu NGS tadilatının 1.000.000 dolar proje bedeli ile yapılacağı bilgisi yer alıyor. Aynı sayfanın hemen üstünde ise Ulu Resort Otel de şirketin gerçekleştirdiği projeler arasında yer almakta. Grubun, özellikle Yurt içi ve yurtdışı birçok projesinin bulunduğu, AKP'ye yakın Limak A.Ş, Cengiz A.Ş, Ak-fen, Ayer Enerji gibi holding ve şirketleri referans gösterdiği görülüyor. 
GECELİĞİ 580 LİRA
Akkuyu NGS'ye karşı dava açan yurttaşların avukatı Mehmet Horuş, söz konusu otele keşif tarihi öncesi rezarvasyon talep ettiklerinde otelin kendilerinden 500 TL'yi aşan astronomik bir fiyat talep ettiğini belirterek, " Bu kadar pahalı otellerde kalmak durumda değiliz. Davacılar olarak. ama mahkemenin de bilirkişi heyetiyle birlikte keşif öncesi değerlendirme toplantısı da yapacağını belirttiği bu mekanda kalmasının mahkemenin tarafsızlık görüntüsüne gölge düşüreceğini, usul ekonomisi,  davaların en az masrafla görülmesi yönündeki temel ilkelere aykırı olduğunu düşünüyoruz. Mutlaka orada misafirhanesi olan kamu kurumları vardır. Bu heyetin bu davanın tarafsız bir şekilde  yönetilmesi açısından kamu kurumu mekanlarının tercih edilmesinin daha doğru olacağını düşünüyoruz bu konuda da mahkemeye yazılı başvurularımızı da yapacağız" dedi
Mahkeme, NGS keşfi için açılan davalarda davacılardan toplam 200 bin TL'ye yakın keşif ücreti belirlerken bu para meslek odaları, ekoloji örgütleri ve yurttaşlar tarafından karşılanmıştı. Bilirkişi heyetinin ve hakimlerin masrafları bu toplanan paralardan karşılanacak. 

Yalnız Efe, onur ödülünü dağında aldı


Yalnız Efe, onur  ödülünü dağında aldı
     
Efemçukuru Altın Madenine opraklarını satmayan tek köylü olan Ahmet Karaçam’a, Noyan Özkan Çevre ve Ekoloji Onur Ödülü dağda verildi.
Özer AKDEMİR
İzmir
İzmir’e 20 kilometre uzaklıkta, kentin su havzasında işletilen Efemçukuru Altın Madenine karşı topraklarını satmayan tek köylü olan Ahmet Karaçam’a, Noyan Özkan Çevre ve Ekoloji Onur Ödülü keçilerini güttüğü dağda verildi. 
Altın madeninin tüm maddi tekliflerini reddederek, tam maden galerisinin karşısındaki bağını madeni satmayan keçi çobanı Karaçam, altın madenine karşı açılan bütün davalarda da davacı durumunda. Yıllardır inatla tek başına da kalsa madene topraklarını satmayan, “Ben ölmeden maden arazimi alamaz” diyen ve bu nedenle de “Yalnız Efe” olarak bilinen Karaçam, keçilerini emanet edemediği için Ankara’ya gidememişti. Karaçam adına Türkiye Barolar Birliği tarafından Ankara’da yapılan ödül töreninde ödülü avukatı ve EGEÇEP Hukuk Komisyonu üyesi Arif Ali Cangı almıştı. Cangı ile birlikte, EGEÇEP ve İzmir’den diğer yaşam savunucuları Karaçam’ın ödülünü keçilerini güttüğü dağlarda verdi. 

ÖDÜLÜ NOYAN ÖZKAN’IN KIZI VERDİ
Altın Madenini kuş bakışı gören Karacakaya tepesinde gerçekleştirilen ödül töreninde konuşan Cangı, Karaçam’ın direnişinin İzmir’in içme suyunu savunmak durumunda olan yerel yöneticilere örnek olması gerektiğini söyledi. Onur ödülünü Noyan Özkan’ın kızı Elif Özkan Karaçam’a verirken, Karaçam’da ödülün kendisi için çok büyük bir onur ve gurur kaynağı olduğunu belirterek, teşekkür etti. Karaçam bir gazetecinin, “Direnişinizin amacı ne?” sorusuna da “Su için, toprak için, doğa için yanıtını verdi.” Başka bir gazetecinin altın madeninin çok yüksek rakamlara ulaşan tekliflerini neden kabul etmediği ile ilgili sorusunu “Sağlık parayla satılır mı?” diye yanıtlayan Karaçam, maden şirketi yöneticilerinden dolaylı olarak tehditler aldığını da söyledi. Ödül töreni boyunca Karaçam’ın yanından ayrılmayan küçük bir kuzu ise törene katılanların ilgi odağı oldu. 
İZMİRLİLERE MÜCADELE ÇAĞRISI
Törende konuşan EGEÇEP Eş Dönem sözcüsü Sevda Budak da Efemçukuru Altın madeninin içme sularını kirletmesine karşı tüm İzmirlileri mücadele etmeye çağırdı. İzmir Tabip Odası Çevre komisyonu Başkanı Dr. Oya Otyıldız da Ahmet Karaçam’ın mücadelesinin tek başına bir direnmenin ve kazanmanın mümkün olduğunu gösterdiğini belirterek, “O bizim kahramanımız” dedi. Ödül töreninin ardından Efemçukuru Altın madenine karşı mücadelenin nasıl örgütleneceği ve geliştirileceği ile ilgili mini bir forum gerçekleştirildi.


09 Haziran 2016

ÇEPEÇEVRE YAŞAM_yalnız Efe'ye büyük onur_9-23 Haziran 2016

ÇEPEÇEVRE YAŞAM
Çepeçevre Yaşam, "Yalnız Efe'nin tek başına hem yaşadığı toprakları, hem de İzmir'in içme suyunu koruma mücadelesi ve ona verilen ödül töreni ile ekranlarınızda olacak.
Özer AKDEMİR'in hazırlayıp sunduğu ÇEPEÇEVRE YAŞAM Hayatın Sesi'nde
YARIN AKŞAM 20.00'de HAYATIN SESİ'nde

Programın tanıtımı:
Programın tamamı:
İlgili haberler: 

8 Haziran 2016 Çarşamba

Altıncıların panel baskını davasında 10 yıl geçti sonuç yok!

Altıncıların panel baskını davasında 10 yıl geçti sonuç yok!
Altıncıların panel baskını davasında 10 yıl geçti sonuç yok!
08 Haziran 2016
     
Dikili'de 'Altın madenleri ve çevre' paneline Koza Altın Şirketi çalışanlarının saldırısına dair dava 23 Haziran'a ertelendi.
Özer AKDEMİR
İzmir
Dikili’de 2006 yılındaki “Emek-Barış-Demokrasi Şenlikleri” kapsamında gerçekleştirilen “altın madenleri ve çevre paneli”ne Koza Altın Şirketi çalışanlarının saldırısı ile ilgili dava yine bitmedi. 54. celsesi görülen dava, eksikliklerin tamamlanması için 23 Haziran’a ertelendi. 10 yılı aşkın biz zamandır devam eden duruşmada yine karar çıkmazken, dava zaman aşımına gidiyor.
YAŞAM SAVUNUCULARI YALNIZ BIRAKMADI
Dikili Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın duruşmasına zamanın Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven’in yanı sıra, panel sırasında altın madencilerinin saldırısı önlemeye çalışırken sanık konumuna düşen Dikilililer ve altın madeni çalışanlarından bir kısmı da katıldı. Duruşmaya ayrıca İzmir, Bergama, Aliağa, Çandarlı, Turgutlu ve Ayvalık’tan da destek için yaşam savunucuları katıldılar.
ALTINCILAR PLANLAYARAK PANELİ BASTI
Dikili eski Belediye Başkanı Osman Özgüven, panel baskınına katılan altın çalışanlarının cezalandırmalarını isterken, Hasan Gökvardar ise aradan geçen 10 yıldan sonra olayı çok net hatırlamadığını belirterek, “Ancak Koza Altın Şirketi organize bir şekilde panele saldırdı. Ben ve diğer belediye personeli panele katılanları korumaya çalıştık” dedi. Av. Nurten Özdemir de Koza şirketi çalışanlarını paneli basmak üzere Dikili’ye geldiklerini belirtti.
MADEN TEDBİREN KAPATILMALI
EGEÇEP Hukuk Komisyonu üyesi Av. Arif Ali Cangı panelde kendisinin de konuşmacılardan olduğunu aktararak, “Başta maden çalışanlarını baskın sırasında yönlendiren şirketin müdürlerinden Hayrettin Öğüt olmak üzere tüm saldırganların cezalandırmalarını talep ediyoruz. Ayrıca, bu baskının Koza Altın Şirketi tarafından yönetildiği anlaşıldığından TCK.nın 60 ve 111. Maddeleri uyarınca tedbir konularak madenin kapatılmasını istiyoruz” diye konuştu. Şirket avukatlarının katılmadığı duruşmada artık karar aşamasında olduğunu belirten hakim Züleyha Yeter, eksikliklerin tamamlanması için duruşmayı 23 Haziran tarihine erteledi.
Kutu:
OSMAN BÜTE’NİN İTİRAFLARI
Gazetemizde 8-11 Mayıs 2014 tarihinde yayınlanan “Korku ‘Koza’sını yırttı” başlıklı dosya yazısında madenle ilgili birçok açıklamalarda bulunan eski maden çalışan Osman Büte, panel baskınının da planlı bir şekilde yapıldığını itiraf etmişti. Büte, 8 Mayıs tarihle “Panele Saldırı planlıymış” başlıklı dosya yazısında baskınla ilgili şunları söylemişti; “ 2006’da Dikili’deki festivalde “Altın madeni ve Çevre” konulu bir panel yapılacağı söylendi bize. Bu bütün birim çalışanlarına bildirildi. Hatta şöyle dendi; “Ailelerinizi, karılarınızı, çocuklarınızı, evli olmayanlar anne-babalarınızı bu panele talimatımızla getirtmek zorundalar. Getirmeyen bizden değildir. Ekmeğine ihanet etmiştir” dediler. Bu talimat Hayri Öğüt, Müdür Cemalettin Çetin ve diğer birimlerin müdürleri tarafından verildi. Olay günü sabahı, biz Şoförler Odasında toplandık. Toplandık derken, seçme adamlar. Önden biz arabalarla gittik.... İlk gittiğimizde 10-12 kişiydik. Arkadan 3-4 araba gelecekti. Oraya giderken sabah konuşuldu; “Bizim amacımız arkadaşlar, bu adamları konuşturtmamak. Bu paneli yaptırtmayacağız” dediler. Büte’nin bu itirafları ilerleyen günlerdeki duruşmalarda mahkemeye delil olarak sunulmuş, şirket avukatları “bu tür haberler hep Evrensel’de çıkıyor” diye açıklamalara itiraz etmişlerdi.
Önceki günkü duruşmada karar çıkmamasının nedenlerinden birisi de Osman Büte’nin mahkemeye gelmemesi oldu. Adresi tespit edilemeyen Büte’nin, mahkemede hükmün ileri bırakılıp bırakılmaması sorusuna yanıt vermek zorunda olduğu için polis zoruyla getirilmesine karar verildi.



7 Haziran 2016 Salı

Ekoloji mücadelesinin güncesi: Evrensel

Özer Akdemir Evrensel'in ekoloji mücadelesindeki önemini yazdı.
Ekoloji mücadelesinin güncesi: Evrensel
Özer AKDEMİR
Bergama  Ovacık Altın Madeni’nde uzun yıllar çalıştıktan sonra işine son verilen Osman Büte adlı eski işçinin Evrensel’deki itirafları Dikili Asliye Ceza Mahkemesine delil olarak sunulunca şirketin avukatları şu savunmayı yaptılar; “Bu tür haberler hep Evrensel gazetesinde çıkıyor zaten. Sadece Evrensel yazıyor bunları, bunlar da gidip özellikle Evrensel’e anlatıyorlar”. Neydi Osman Büte’nin anlattıkları;  2005 yılında Dikili’de yapılan çevre paneline altın madencileri tarafından yapılan taşlı, sopalı, molotofkokteylli saldırının önceden planlandığıydı.
Osman Büte’nin anlattıkları altın madeninin hukuksuzluğu ile ilgili haberlerin ne ilki ne de sonuncusu oldu Evrensel için. Daha altın madeni üretime geçmeden, mahkeme tarafından kapatılmışken madene gerekli izinlerinin verilmesi için zamanın ABD Büyükelçisi Eric Edelman’ın, Çevre Bakanı Zeki Ergezen’e yazdığı mektubu “Emir Büyük Yerden” manşetiyle verdiği haber de ilk ve son skandal olmadı. Ne Edelman yalanlayabildi bu mektubu, ne bakan, ne vali. Gereğini yapmakla, istenen izinleri madene vermekle yetindiler. Hukuk işlemiyordu nasılsa ve başka bir ülkenin büyükelçisinin mektubu üzerine mahkeme kararları aşılacak kadar esnetilebiliyordu sermaye hükümetlerinde.
Evrensel, 21 yıldır ekoloji mücadelesinde hep halkın, direnenlerin, horlananların, ezilenlerin, toprakları, suları, dağları ellerinden alınanların sesi soluğu oldu. Kaz Dağlarında madenciler tarafından talan edilmek istenen adı dahi bilinmeyen antik kentleri gündeme taşıdı. Bin Pınarlı İda’nın soğuk kaynaklarından siyanür akıtılmak istendiğini, bunun İda’nın göz pınarlarını kurutacağını yazdı. Kaz Dağlarında altın madenciliğine direnen köylüleri ikna etmeleri için madenci şirket tarafından Bayramiç köylerine götürülen “Yevmiyeci hoca”nın haberini yaparken nasıl doğruların, köylülerin yanında yer aldıysa Evrensel, bu kişinin tekzip talebini okumadan kabul eden mahkemenin kararını AYM’ye ve nihayet AİHM’ye götürecek kadar haberin ve haberciliğin onurunun da ardında durdu gazete.
10 yıl öncesine kadar küçükbaş hayvancılığın yoğun olarak yapıldığı Erzincan’ın şirin kasabası İliç’in, altın madencileri tarafından nasıl bir madenci kasabası haline getirildiğini, Erzincan tulumunun ana kaynağı küçükbaş hayvancılığın, arıcılığın birkaç yıl içerisinde nasıl yok olmaya yüz tuttuğunu  ve açık havada siyanürle yapılan altın işletmeciliğinin Fırat’ın en önemli kollarından Karasu’ya sadece birkaç yüz metre uzaklıkta gerçekleştirildiğini Evrensel’den okudu kamuoyu. Munzurların öte yanında yapılan barajların iç yakan öyküleri de Evrensel’de anlatıldı.
Karadeniz’in her daim puslu dumanlı yaylalarına göz diken sermayenin “Yeşil yol” yalanları da Evrensel’in çevre sayfasında kendine yer buldu. HES’lere karşı direnen Karadeniz uşağının yaylaların talanına dur diyen mücadelesi vardı Evrensel’in sayfalarında.
İzmir’in damındaki altın madeni Efemçukuru köyünde direnen tek köylü “Yalnız Efe” Ahmet Karaçam’ın, Çal Dağındaki nikel madenine karşı direnen Turgutluların en önünde yürüyen 84 yaşındaki Muammer Arabul’un, zeytinliklerinin taş ocağı yapılmasına karşı son nefesine kadar mücadele eden 83 yaşındaki Yavuz Bozkurt’un ve Çal Dağının Cengiz Holdinge peşkeşine gövdesini siper eden Artvinlilerden 92 yaşındaki Erzande Yalçıntaş gibi “direnmenin yaşı yok” diyenlerin de gazetesi, sesi, soluğu oldu Evrensel.
Ekoloji mücadelesi de, diğer birçok alanda olduğu gibi kadınların emekleri, özverileri, duyarlılığı ve cesareti ile yürüyordu ülkemizde. Bergama’dan, Yuvarlakçay’a, Sinop Gerze’den Artvin Cerattepe direnişine kadar... Köylerine yapılmak istenen atık depolama tesisine karşı en önde mücadele eden Tavşanlı Çobanköylü kadınlardan 75 yaşındaki Şerife Pınar’ın “Bu zulmü neden yapıyorlar bize” dedikten sonraki sözleriydi Evrensel’in bu köylülerin gönlündeki yeri; “Arazilerimizi vermeyeceğiz. Kefenimle gelecektim buraya ama siz bizdenmişsiniz de o yüzden gelmedim”...
Yaşamlarını bir yılda kabusa çeviren atık bertaraf tesislerine karşı Evrensel’in haberlerini “Bu gazete bölücü” diye kötülemeye çalışan devlet-şirket yetkililerine karşı, çoluk çocuk Kula’ya yürüyen Esenyazı köylülerine, ilçe emniyet müdürünün yüzüne “Bir tek bu gazete bizim sesimizi duyurdu. Bu gazete bunun için bölücüyse biz de bölücüyüz” dedirten kararlılıktı Evrensel.
Aliağa’nın sanayi kuruluşları arasında sıkışıp kalan Kyme’nin “imdat” çığlıkları, Ödemiş’te çöplük yapılmak istenen Neikeia antik kentininkine karışırken, Evrensel rant uğruna kurban verilen Allianoi’nin ve Çine İncekemer Köprüsü’nün hüzünlü öykülerini de sayfalarında aktardı. Barbarlık, sadece eline balyoz alıp müzedeki heykelleri kıran IŞİD gericiliğinin yaptığı gibi olmuyordu her zaman. Bazen 50 yıllık bir baraj için 2 bin yaşındaki antik kentleri, köprüleri sular altında bırakmakta aynı kapıya çıkıyordu. Ya da Havran Barajı sularına gömülen 20 bin yarasanın evleri olan mağarayı yok etmekti barbarlık. Bölge zeytinciliğinin en önemli müttefiki, zeytin sinekleri ile beslenen yarasalar mağaralarından vahşi bir yöntemle, ışık ve ses çıkararak kovulurken, Evrensel yine orada bu vahşetin tanıklığını yapıyordu.
Bozkırın ortasında, tek damla suya hasret topraklarda, yer altından saatte 216 bin litre su çeken siyanürlü altın madeninin vahşetini, buna ses çıkarmayan yetkililerin aymazlığını da Evrensel’den öğrendi ülke.
5 Haziran Dünya Çevre Günü kutlaması için Bergama Çamköy’e gitmek isteyenlerin, altın madencilerinin taşlı sopalı saldırısına uğrarken Evrensel’in objektifleri bu saldırıyı görüntülüyordu. Saldıran madencilerin en önünde, başkomutan edasıyla duran Koza Altın Şirketinin Sahibi Akın İpek’in kibrini, olaylardaki rolünü yazdığı için hakkında dava açılan onun üzerinde gazeteden birisi oldu ama yılmadı, geri durmadı gerçekleri yazmaktan. Bir dönem her haberine dava açıldı, 70 bin liraları bulan tazminat talepleri ile uğraştı gerçekleri yazdığı için. Ama korkmadı ve bütün davalardan da alnının akıyla çıktı.

Dağlarda, kırlarda, ovalarda, kentlerde ekoloji mücadelesi verenlerin, direniş ateşi yakanların başı sıkıştığında, güvenip gövdesini yaslayacağı bir dağ oldu Evrensel. Gazete ekoloji mücadelesinin güncesi, kürsü olurken, tüm ezilenleri, börtü böceği, kadını erkeği ile birlikte, insanca bir yaşam mücadelesine çağıranların eylem bildirisiydi aynı zamanda.
07 Haziran 2016 

6 Haziran 2016 Pazartesi

Yalnız Efe'ye büyük onur: Noyan Özkan Çevre ve Ekoloji Ödülü Ahmet Karaçam'ın

Noyan Özkan Çevre ve Ekoloji Onur Ödülü Yalnız Efe'ye
Özer Akdemir

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Çevre ve Kent Hukuk Komisyonu bu yılki Av. Noyan Özkan Çevre ve Ekoloji mücadelesi Onur Ödülü'nü Efemçukuru Altın madenine topraklarını satmayan tek köylü "Yalnız Efe" Ahmet Karaçam'a "Yalnız da olsa hep “Efe” olabilen, “Efe” kalma erdemini göster"diği için verdi.

Yıllardır madene karşı tek başına direnen keçi çobanlığı yapan Ahmet Karaçam, keçilerini bırakacak kimse bulamadığı için önceki gün Ankara'da gerçekleştirilen ödül törenine katılamadı. Ödülü Karaçam'ın avukatı, EGEÇEP Hukuk Komisyonu üyesi Av. Arif Ali Cangı aldı.
İZMİR'İN YALNIZ EFESİ
Doğanın, insan haklarının ve hepsinin üstünde hukukun korunması için yaşamı boyunca mücadele veren, İzmir Barosu avukatlarından Noyan Özkan'ın ölümünün üçüncü yılında verilen Onur Ödülleri ile ilgili ödül jürisi tarafından yapılan açıklamada, başvuru yapan birçok kişi ve kurum arasında yaptıkları değerlendirmede, Efemçukuru Köylüsü Ahmet Karaçam ve grup olarak da Trakya Platformu'nu ödüle değer bulduklarını belirttiler.
Jüri ödül gerekçesini açıklarken,  İzmir'in damı denen kente 20 kilometre uzaklıkta yapılan altın madenine karşı mücadele sürecinde zaman içerisinde bütün köylülerin madenin baskıları sonucu topraklarını altın madenine satmalarına karşı Ahmet Karaçam'ın satmadığına dikkat çekti. Açıklamada; "Ona “İzmir’in Yalnız Efesi” derler. Ne madenciye ne hükümetin acele kamulaştırma kararına pirim verir. Toprağını satmaz, sekiz yıl boyunca acele kamulaştırma kararına direnir. Kendisine teklif edilen astronomik miktarları reddeder. Zaman zaman ölüm tehditleri alır, ama hiç birine aldırış etmez. “Başım musalla taşına konmadan altıncılar benden bir karış toprak alamaz.” der" denildi.
ÖDÜLÜ DAĞLARDA VERİLECEK
Danıştay'ın, Karaçam'ın bu direnişini verdiği kararla tescil ettiğinin belirtildiği açıklamada jüri; "Onun mücadelesi sadece kendi toprağı için değildir. İzmir’in içme suyunu zehirleyeceği yargı kararı ile sabit madene karşı İzmir’in içme suyu havzalarının korunması ve köyünün topraklarının kirletilmemesi için tek başına çok sayıda dava açar mücadelesini on yıldır neredeyse tek başına sürdürür. Yalnız da olsa hep “Efe” olabilen, “Efe” kalma erdemini gösteren, çevresindekilere bu yolda örnek olan Efemçukuru köylüsü Ahmet Karaçam, Noyan Özkan’ın temsil ettiği  değerlerin anıtsal bir ifadesidir ve onun adına verilen bu ödüle fazlasıyla değerdir" dedi. Jüri, Trakya Platformu'nun da, Trakya’nın talan edilmesine, ranta açılmasına ve sağlıklı kent yaşamının tehdidine göz yummamak için verdikleri mücadele nedeniyle ödüle layık görüldüğünü açıkladı.
Ankara'daki ödül törenine gidemeyen Ahmet Karaçam'a ödülü, önümüzdeki günlerde EGEÇEP'liler ve diğer yaşam savurucuları tarafından keçi çobanlığı yaptığı dağlarda verilecek. 
06 Haziran 2016 
https://www.evrensel.net/haber/281822/noyan-ozkan-cevre-ve-ekoloji-onur-odulu-yalniz-efeye

İklim değişikliği tarımı vuruyor: Gıda fiyatlarında sıçrama uyarısı!

  01 Haziran 2023 07:00 Dr. Oğuz Tutal'ın araştırmasına göre Türkiye için en büyük tehlike kuraklık ve aşırı sıcaklar... Araştırma g...