31 Mart 2018 Cumartesi

Bilim daha ne desin! JES’ler Aydın’ın can damarını kirletiyor




 27 Mart 2018 16:14
     
Bilim insanları JES'lerin tarıma, doğaya ve sağlığa etkilerini raporladılar ama yetkililer hâlâ önlem almıyor. 

JES’ler Aydın’ın can damarını kirletiyor
Özer AKDEMİR
İzmir
Aydın’da jeotermal enerji santralleri (JES) bölge tarımının can damarı olan akarsuları ve sulama göletlerini her geçen gün kirletmeye devam ediyor. Bu kirlilik yıllardır bilimsel raporlarla kanıtlansa da yetkililerin önlem almamaları nedeniyle katlanıyor. 
Germencik Çevre ve Doğa Derneği'nin (GERÇED) geçtiğimiz günlerde Germencik Hıdırbeyli sulama göleti ve Hıdırbeyli ovasına yaptığı çevre araştırma ve değerlendirme gezisinden çarpıcı gözlemlerle döndü. Dernek sözcüsü Dr. Metin Aydın bu gözlemlerine dair yaptığı açıklamada Hıdırbeyli göletinin kuzey kısmında jeotermal kuyuların çakıldığını, bu kuyulardan suların dere ile Hıdırbeyli sulama gölüne aktığını dile getirdi. 
JES'LER  BÖLGENİN CAN DAMARINI KİRLETİYOR
Aydın'ın aktarımlarına göre göletin batı kısmında da durum farklı değil. Göle 30-40 mesafede yeni jeotermal kuyusu çakılmış ve kuyudan çıkan akışkan karayolu kazılarak drenaj boruları ile direk Hıdırbeyli sulama göletine bağlanmış. Hıdırbeyli mezarlık mevkisinde yer alan sulama kanalına JES’lerden yoğun miktarda akışkanın salındığını ifade eden Aydın, bu akışkanında Germencik içinden geçen çay ile Menderes nehrine gittiğini tespit ettiklerini aktarıyor. Aydın'ın verdiği bilgilere göre Hıdırbeyli göleti 230 hektar tarım arazisi sulamasında kullanılıyor. Yani bölgenin ana sulama suyu kaynağıdır. GERÇED olarak bu alanda kurulacak JES için daha önce dava açtıklarına işaret eden Aydın bu davanın halen devam ettiğini belirtiyor. 
SULARDAKİ BOR 
Aydın’daki içme ve kullanma suyu ihtiyacının yaklaşık yüzde 80’inin yeraltı su kaynaklarından karşılandığını vurgulayan Aydın, Türkiye’de üretimde olan JES'lerin yüzde 67’sinin Aydın’da olduğunu, Aydın’daki JES'lerin de yüzde 50’sinin Germencik ve etrafında yer aldığını belirttikten sonra bilimsel bir çalışmanın çarpıcı tespitlerini aktarıyor;
”2010 yılında Ege Üniversitesinden Mustafa Bolca ve arkadaşları Germencik Alangüllü’de jeotermal akışkanların kimyasal özellikleri ve çevreye olan etkileri ile ilgili çalışma yapmışlardı. Bu çalışmada JES akışkanların yerüstü ve yeraltı sularına karışarak kirlenme yaptığı; jeotermal akışkanların boşaltım gösterdiği dere sularının Hıdırbeyli sulama barajında toplandığı; bu suların tarımda kullanılınca tarım arazilerinin olumsuz etkilendiği; sularda yüksek oranda bulunan Bor’un bitkilere toksik etki gösterdiği; sular içinde bulunan ağır metal ve kimyasal maddelerin besin yolu ile insan ve diğer canlılara geçebileceği saptandı".
Dr. Metin Aydın'ın açıklamalarında dikkat çektiği bir başka konu ise JES'lerin yol açtığı radyoaktif kirlilik. Buna dair de yine 2010 yılında Mustafa Bolca ve arkadaşları tarafından Alangüllü bölgesindeki jeotermal kaynakların kimyasal özellikleri ve içerdikleri radyoaktif maddelerle ilgili yapılan başka bir çalışmaya atıfta bulunuyor. 
UYARI ÜSTÜNE UYARI
Bu çalışmada Bolca ve arkadaşları JES’lerin Alangüllü bölgesinde 78 adet bitki örneğinde, su ve toprakta ağır metal, kimyasal madde ve radyonükleit kirlenme yaptığını ortaya koyuyorlar. Bu bilimsel çalışma sonucunda da bilim insanları raporlarında oldukça verimli tarım arazilere sahip Alangüllü’de zararlı etkilerin ortadan kaldırılması için çalışmalar yapılması gerektiği; bu çalışmalar yapılmadığı takdirde zararlı etmenlerin etkilediği alanların daha hızlı artacağı; bu toprakların tarımsal olarak kullanımının ortadan kalkacağını deklare ediyorlar. 
ÖNLEM ALMAK YERİNE YENİ JES'LER YAPILDI
Yıllardır bilinen uyarılara rağmen geçtiğimiz günlerde bölgede yaptıkları incelemede Alangüllü’de bulunan JES’lerin saldığı akışkanların zararlı etkilerini giderici herhangi bir çalışma yapılmadığını gözlemlediklerini aktaran Aydın, “Bu bölgeye 3 tane daha yeni JES yapılmış, bu jeotermaller akışkanlarını artarak salmaya ve su-toprak-tarım ürünlerini zehirlemeye devam ediyorlar" diyor. Aydın’da nüfus başı en fazla kanserli hastanın ve ölümlerin olduğu ilçeler arasında Germencik’in geldiğine dikkat çeken Aydın, yaşanan sağlık sorunlarının yanı sıra tarımsal üretimin can damarı durumundaki incir ve zeytinde yaşanan verim kaybı ve bozulmaların kaynağında da bu çevresel sorunların, özellikle de JES'lerin aranması gerektiği kanısında. 
Son Düzenlenme Tarihi: 27 Mart 2018 16:59
https://www.evrensel.net/haber/348742/jesler-aydinin-can-damarini-kirletiyor

26 Mart 2018 Pazartesi

Ekoloji Birliği kuruldu


 26 Mart 2018 14:34


Ülkedeki ekoloji örgütlerinin ortak mücadele zemini Eskişehir’de oluşturuldu.

Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, gökyüzü, bulut, kalabalık ve açık hava
Özer AKDEMİR
Eskişehir
Bir süredir örgütsel birlik, ortak mücadele zemini ve ağı yaratmak için çalışmalarda bulunan ekoloji örgütleri “Ekoloji Birliği” adı altında birleştiler. Eskişehir’de yapılan ikinci Buluşmaya katılan 40’ın üzerinde ekoloji örgütü, program, örgütsel yapı ve eylem planları gibi birçok konuda uzlaştılar. 
EKOLOJİ HAREKETİNİN ORTAK ÖRGÜTLÜLÜĞÜ
İlki 11-12 Kasım 2017’de Bergama’da gerçekleştirilen ekoloji örgütleri buluşmasının ikincisi Eskişehir Tepebaşı ilçesi Modernty Otel’de gerçekleştirildi. Tepebaşı Belediyesi’nin lojistik destek verdiği buluşmaya ülkenin çeşitli yerlerinde mücadele yürüten 40’ın üzerinde ekoloji örgütünden yaklaşık 100 kişi katıldı. 
24-25 Mart tarihlerinde gerçekleştirilen buluşmanın temel konusu ülke çapında ekoloji hareketinin ortak örgütlenmesini oluşturmaktı. Bergama’da başlatılan tartışmalarda ortaya konan ekoloji örgütleri mücadele birliği ve ortak örgütlenme kararlılığı Eskişehir Buluşması’na da yansırken, katılımcı örgütler ilk gün oluşturulacak birliğin programının yanı sıra örgütsel ilkeler ve yapısını da tartıştılar. 
BAZI TARTIŞMA BAŞLIKLARI
Akşam saatlerine kadar süren tartışmaların program kısmında
* Neden bir ortak hareket zemini / ağı, bir birliktelik ihtiyacındayız?
* Birlikte ne yapmak istiyoruz?
* Ekoloji mücadelesindeki eksiklik ve aksaklıklarımız nelerdir, bunları nasıl ve hangi araçlarla aşabiliriz?
* Eksiklikleri aşma yöntemleri neler olabilir?
* Ortak hareket zeminini / ağını, birlikteliği sözel olarak hangi kavramlar üzerinden tanımlamalıyız, neden?
* Siyasal iktidarın hukuk yollarında yarattığı tıkanıklığı nasıl aşabiliriz; hukuku yeniden işlevli bir mücadele aracına nasıl çevirebiliriz?
gibi temel başlıklar tartışıldı. 
Ekoloji BirliÄŸi kuruldu
TOPLUMSAL BİR EKOLOJİK MUHALEFET ACİL İHTİYAÇ
Hükümetin sermaye işbirliğiyle doğa ve yaşam alanları üzerinde yarattığı talan ve yıkımdaki sistematik artışın artık dayanılmaz boyuta geldiğine dikkat çekilen programda buna karşı yerellerde verilen mücadelelerde kısmi başarılar olsa da devletin bu mücadeleleri bir biçimde bastırdığına dikkat çekildi. Toplumsal bir ekolojik muhalefet yaratılmasının acil bir ihtiyaç olduğunun ifade edildiği programda ekoloji mücadelesinin temelde sorunu yaratan sisteme, kapitalizme karşı bir mücadele olduğu vurgusu da yer aldı. 
DOĞAYI VE BARIŞI SAVUNMAK GÖREVİ
Buluşmaya katılan ekoloji örgütleri ortak eylem ve mücadele biriliği oluşturmanın yanı sıra deneyim paylaşımı ve saldırıları birlikte göğüslemek için de bir arada olunması gerektiğini belirtirken, birliğin yalnızca saldırı olduğunda tepki veren yerel yapılar olmaktan çıkıp, kendi gündemini ülke gündemi düzeyine getirebilmesi gerektiğinin de altını çizdiler. Örgütler doğayı savunmanın yanı sıra barışı savunmanın da ekoloji mücadelesinin en önemli görevleri arasında olduğunu ifade ettiler. 
Bilgisizlik, deneyimsizlik, yerellere sıkışıp kalma, çabuk refleks gösterememe, medyada görünür olamamanın yanı sıra iletişim eksikliği gibi bir dizi eksikliklere de vurgu yapan ekoloji örgütleri bunların çözümüne yönelik birleşik eylem/etkinlik/mücadele/dayanışma pratiklerinin yaratılabilmesi gerektiğini dile getirdiler. 
YAŞAMDAN YANA BİR HUKUK İÇİN ÇABA
Ekoloji örgütleri siyasal iktidarın hukuk yollarında yarattığı tıkanıklığın aşılması ve hukukun yeniden işlevli bir mücadele aracı haline getirilmesi için mücadeleyi büyütmek ve hukuktan vazgeçmemek gerektiği konusunda ortaklaşırken, fiili-meşru bir direniş hattı ile yaşamdan yana yeni bir hukuk oluşturulması için çaba göstermek gerektiğinin altını çizdiler. 
Görüntünün olası içeriği: 4 kişi, Onur Le Guin, özer Akdemir ve Nezahat Akişli dahil, gülümseyen insanlar
ÖRGÜTSEL BAĞIMSIZLIK VURGUSU
Yapılan oylama sonucunda ortak örgütün adının “Ekoloji Birliği” olması kararlaştırılırken, Birliğin yapısı ile ilgili tartışmalar sonucunda dayanışmacı, şeffaf, paylaşımcı bir örgüt olması ve örgütsel bağımsızlık vurgusu öne  çıktı. Ekoloji örgütleri, Birliğin siyasi yapılardan bağımsız olmasının yanı sıra şirketlerden, belediyeler hariç devletin resmi organlarından ve bunların her birinin STK görünümlü uzantılarından maddi yardım, destek, bağış alınmamasını kararlaştırdılar. Birliğin ilkeleri arasında anti-kapitalist olma ve fonlardan yararlanmama maddeler de öne çıkanlar arasında yer aldı.
KOORDİNASYON VE KOMİSYONLAR BELİRLENDİ   
Ekoloji Birliği ana yapısını “Meclis” olarak tanımlarken tüm bileşenlerin yer aldığı Meclisin 6 ayda bir toplanmasına karar verildi. Buluşmada, meclisin aldığı kararları uygulanmasını, eylemlerin örgütlenmesini, iş bölümü ve lojistik ihtiyaçların düzenlenmesini yerine getirecek örgütsel temsiliyeti esas alan 17 örgütün katılımı ile bir koordinasyon seçimi de gerçekleştirildi.  
Birlik çalışmaları için ilk etapta mali, finansman, basın ve iletişim, hukuk, bilimsel danışma, sosyal medya gibi alanlarda komisyonlar oluşturulması kararlaştırıldı. Birliğe yeni bileşenlik taleplerinin Meclis toplantısında değerlendirilmesine karar verilirken, sermaye ve devletle yakın ilişkisi olan, onlardan yardım, bağış destek alan kurum ve derneklerin bileşen olma taleplerinin reddine yönelik genel bir eğilim olduğu gözlemlendi. Birlik’in, maddi sorunlarının çözümü noktasında dayanışma ekonomisinin uygulanması görüşü öne çıktı. 
Önümüzdeki günlerde yapacağı bir deklarasyonla kuruluşunu kamuoyuna duyuracak olan 
Ekoloji Birliği ayrıca bir takım eylem ve etkinliklere dair de kararlar aldı. 

Son Düzenlenme Tarihi: 26 Mart 2018 14:42
https://www.evrensel.net/haber/348655/ekoloji-birligi-kuruldu

25 Mart 2018 Pazar

Ekoloji örgütleri birlikte mücadele için Eskişehir’de buluştu

Eskişehir Tepebaşı'nda bir araya gelen ekoloji örgütleri birlikte mücadele zemininin ve örgütlülüğünün yaratılmasını tartışıyor

  Ekoloji örgütleri birlikte mücadele için EskiÅŸehir’de buluÅŸtu
 25 Mart 2018 11:30

Ekoloji örgütlerinin ortak örgütlenme çabaları Eskişehir toplantısı ile devam ediyor. Eskişehir Tepebaşı'nda bir araya gelen ülkenin dört bir yanından ekoloji örgütleri birlikte mücadele zemininin ve örgütlülüğünün yaratılmasını tartışıyor. 
Modernty Otel’de gerçekleştirilen toplantının ilk gününde buluşmanın açılış konuşmasını yapan Eskişehir termik santral karşıtı mücadele sözcüsü DİSK Bölge Temsilcisi Günay Ayaz, ekoloji mücadelesinin önemine dikkat çekerek örgütlere ortak mücadele ve birlik sürecinde başarılar diledi.  
Daha sonra konuşan EGEÇEP Yürütme Kurulu üyesi Özer Akdemir, Bergama’dan Eskişehir’e ekoloji örgütlerinin ortak bir çatı altında birleşme sürecini anlattı. 11-12 Kasım Ekoloji Örgütleri Bergama Buluşmasını doğuran etkenlerden bahseden Akdemir, hukuksal tıkanma ve anti demokratik baskıların giderek daha çok artmasının yerellerde sıkışıp kalan mücadelelerin ortak mücadele ve birlik meselesine daha ciddi eğilmelerine neden olduğunu söyledi. Akdemir, Eskişehir’de verilen termik santral mücadelesinin ikinci buluşmanın Eskişehir’de yapılmasının ana etkenlerinden olduğunu dile getirdi.
Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, kalabalık ve iç mekan
İKTİDAR ESKİŞEHİRDEN HINÇ ALIYOR
Buluşmanın açılışında konuşan Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç, ülkenin dört bir yanından gelen ekoloji örgütlerini misafir etmekten mutluluk duyduklarını belirterek, “İktidar adeta Eskişehir’den hınç alıyor. AKP Genel Başkanının Eskişehir ziyaretinde tarımı övdü ama termik santralden bahsetmedi hiç. Bu ya kasti ya bilmemezlikten" diye konuştu. 
Daha sonra toplantıya katılan çeşitli yörelerden 37 ekoloji örgütü program, örgüt yapısı ve ilkelere dair konuları görüştü. Program bölümünde “Neden bir ortak hareket zemini / ağı, bir birliktelik ihtiyacındayız? Birlikte ne yapmak istiyoruz? Ekoloji mücadelesindeki eksiklik ve aksaklıklarımız nelerdir, nasıl ve hangi araçlarla aşabiliriz?” gibi sorulara yanıtlar arandı. Buluşmanın öğleden sonraki bölümünde ise örgütlenme yapısı ve ilkeler üzerine kapsamlı tartışmalar yürütüldü. Tartışmalarda kurulacak olan ana yapının türü Meclis olarak tanımlanırken meclisin toplanma sıklığı ise 6 ayda bir olarak belirlendi.  
İki gün sürecek buluşmanın bugünkü toplantısında ilkeler ve örgüt yapısı kısmı ile ilgili tartışmaların yanı sıra eylem takvimi de ele alınacak. 
Ekoloji örgütleri Eskişehir buluşmasına 37 farklı örgütten yüzün üzerinde temsilci katıldı. (Eskişehir/EVRENSEL)
Son Düzenlenme Tarihi: 26 Mart 2018 14:17
https://www.evrensel.net/haber/348564/ekoloji-orgutleri-birlikte-mucadele-icin-eskisehirde-bulustu

Vicdan_Pazar yazısı




 25 Mart 2018 06:33

'İçme suyu için izin verilen limitin 300 katı arsenik! 'Aşılmaması gereken doğal arka plan' dedikleri sınırın da 75 katını buluyordu bu değer!'

Vicdan
Özer AKDEMİR
Genel Müdür başını ellerinin arasına alıp şakaklarını ovaladı. Soğumaya yüz tutmuş çayından bir yudum daha içip rahatlamaya çalıştı. İşe yaramadı. Şekeri bıraktığından beri çayın tadı hiç bu kadar kötü gelmemişti. Acıydı çay, insanın midesini yoran, ağzını buran bir acı...
Önündeki rapora bir kez daha göz attı. Altını çizdiği yerleri tekrar tekrar okudu. Bir yanlışlık olabilir mi diye defalarca kontrol ettiği rakamlara yeniden baktı. Rapordaki yorumları, istatistik bilgilerini, geleceğe dair projeksiyon çalışmalarını üşenmeden gözden geçirdi. Hata yoktu, her şey ortadaydı!
*
İki yıl önce, yeraltı suları ile ilgili gelen raporların ardından geniş kapsamlı bir çalışma yapılması kararı aldıklarında, olumsuz bir şeyler çıkacağını biliyordu ama bu kadarını beklemiyordu açıkçası. O zamanlar, gelen yeraltı su analizlerinde arsenik oranlarının düzenli bir şekilde arttığı görülüyordu. Önündeki tabloda hep yukarı doğru giden grafik değeri işte bu arsenik oranlarıydı. Başka bir tabloda, yeraltı sularındaki arsenik sınır değeri yasal sınırın epey üstündeydi. Öyle ki grafik tabloda kırmızı kalın bir çizgi ile ayrılan eşik değerin yukarısında ucu sivri sıradağlar oluşmuştu adeta. En sivri uçtaki değeri okudu; 39.7 ppb. İnsani tüketim için bu değerin 10 ppb’den büyük olmaması gerekiyordu oysa. Dört kat daha fazla bir değer, bu suları içenlerin ileride kanser olma olasılıklarının da en az dört kat artması anlamına geliyordu.
Değişik renkte dikdörtgenlerden oluşan bir grafikte, yeraltı su kütlelerinde aşılmaması gereken arsenik eşik değeri ile kendilerinin yaptığı çalışmadaki ölçüm sonuçları karşılaştırılaamıştı. Üç farklı dönemde yaptırılan izlemelerde arsenik bazı yeraltı suyu kütlelerinde 3000 ppb’nin üzerindeydi! İçme suyu için izin verilen limitin 300 katı arsenik! “Aşılmaması gereken doğal arka plan” dedikleri sınırın da 75 katını buluyordu bu değer!
“Korkunç!” dedi Genel Müdür yüksek sesle. Kimse yoktu odasında ve raporları okumaya başladığı bir saattir kendi kendine konuştuğunun farkında bile değildi.
Kalın klasörün içindeki halk sağlığı raporunu bulup bazı yerlerin altını çizerek okudu;
“...sularda arsenik seviyesinin yüksek olması; cilt kanseri, sinir sistemi rahatsızlıkları, dolaşım sisteminde kansızlık, kalp yetmezliği, kan kanseri ve lenf kanseri, anneden bebeğe geçerek doğuştan sakatlıklar, gelişmemiş bebek doğumları...”
“Bebek” sözcüğünün üzerinde takıldı kaldı bakışları. Daha 1 yaşına değmemiş torunu geldi gözünün önüne. Onun tatlı gülüşü, masmavi gözleri, sakince koynunda uyuyuşu, kokusu... Yüreği acı ile buruldu. Bir an aklına o sayılan hastalıklardan birisine torununun, kızının, karısının yakalandığı geldi. Kafasından hızla uzaklaştırdığı düşüncelerin bir anlığı bile içini allak bullak etmeye yetti.
Müdür kararını vermişti. Son kez maden ve jeotermal alanlarının olduğu tablo ile yeraltı sularındaki arsenik ölçümlerini gösteren tabloyu yan yana koyup uzunca bir süre baktı. 30 yılın birikimiyle iki tabloyu bir kitap gibi okuyordu. Her şey o kadar açıktı ki;
Gediz Havzasında jeotermal sondajlarının yoğun olduğu yerleri gösteriyordu ilk harita; Alaşehir-Sarıkız, Turgutlu-Urganlı, Salihli-Sart, Salihli-Kurşunlu, Kula-Acısu, Kula Selendi, Soma-Menteşe, Demirci-Borlu. İkinci harita ise yeraltı su tablasındaki arsenik kirliliğinin en yüksek olduğu yerlere aitti. Haritalar üst üste konduğunda birebir örtüşüyordu neredeyse. 
Notunu aldı; “...bu derece bir arsenik konsantrasyonu farkının olması, bu kirliliğin jeotermal ve madencilik faaliyetlerinin yoğunluğundan kaynaklandığının göstergesidir.”
İki yıl boyunca izlenen kuyulardan jeotermal ve madencilik faaliyetlerinin yoğun olduğu yerlerdeki 14 yeraltı suyu kütlesinde eşik değerler aşılmıştı. Hem de yüzlerce kat!.
Manisa ve İzmir’in içme suyu raporlarına göz gezdirdi. Manisa’nın içme suyunun tamamı, İzmir’in içme suyunun ise yüzde 40’ı yeraltı sularından sağlanıyordu. Yani ölçümlerini yaptıkları, arsenik oranının yüzlerce kat fazla olduğunu tespit ettikleri Gediz Havzasından!
Bölgenin jeolojik yapısı sulardaki arsenik oranının zaten yüksek olmasına yol açıyordu ama bu son veriler sorunun sadece jeolojik yapıdan kaynaklanmadığını ortaya koyuyordu. Nerede jeotermal sondajı ve maden işletmesi varsa orada arsenik yükselmişti! 
Yapacağı tek bir şey olduğunu görüyordu. Bunun Bakan beyin hiç hoşuna gitmeyeceğini de çok iyi biliyordu. Bu nedenle saatlerdir,  gelen raporları teker teker okuyup hiç hata yapmamaya çalışırken, bir taraftan da kendi kendisiyle savaş halindeydi. Bugüne kadar bildikleri her şeyin, 30 yıllık mesleki birikimi, bilim insanı etiğini, inancını ve vicdanı ile bürokrasideki kariyeri arasında sıkışıp kalmıştı. 
Kararını vermesindeki en önemli etken küçük torunu oldu. Onun saçının teline zarar gelme düşüncesine bile dayanamazken, yüz binlerce bebeğin bu suları içtiğini düşünmek-bilmek korkunç bir yüzleşmeye yol açmıştı. Son kez yokladı kendini. Kararından emin olduğunu görünce içi bir anda rahatladı. Hafiflemişti sanki. Masasının üzerindeki küçük resim çerçevesinden kendisine gülücükler atan torununun fotoğrafına bakarak telefonu kaldırdı... 
**
Bir saat kadar sonra önüne gelen açıklamayı son kez okuyup imzasını attı. İki ilin valiliği ve DSİ’ye gönderilen yazı da “İzmir ve Manisa ilindeki yer altı sularında meydana gelen arsenik kirliliğinin ana kaynağı jeotermal ve maden işletmeleridir” diyor ve ekliyordu; “yeni maden ve jeotermal ruhsatı vermeyin”!..
***
Genel Müdürün görevinden alınıp daha düşük bir yere atanmasındaki en önemli etkenin bu yazdığı son rapor olduğunu Ankara’da bilmeyen yoktu. Kimi onun bu “cesur” raporu karşısında, “böyle bürokratlar kalmış mı hâlâ?” diye şaşkınlığını gizlemezken, kimileri ise ardından kıs kıs gülüyordu. Oysa Genel müdür tüm bu olan bitene aldırmaz görünüyordu. Yeni işine, eskisine göre külüstür sayılacak makam aracıyla gidip gelirken sürekli gülümseyen yüzünü görenler bu duruma bir türlü anlam veremiyorlardı.
Son Düzenlenme Tarihi: 25 Mart 2018 06:39
https://www.evrensel.net/haber/348553/vicdan

18 Mart 2018 Pazar

Aydınlılara İzmir yasağı!




 18 Mart 2018 16:02

Aydın'da basın açıkalaması yapmaları engellenen Aydın Çevre Birliğine İzmir il sınırları içinde de basın açıklaması yaptırılmadı.

Aydınlılara İzmir yasağı!

Özer AKDEMİR
Aydın Çevre Birliğinin kuruluşunu ilan edeceği basın açıklamasını jandarma engelledi. Aydın'daki gösteri toplantı yürüyüş yasağı nedeniyle Aydın İzmir İl sınırında, İzmir tarafında yapılmak istenen basın açıklamasına "İzmir'de de aynı yasak var" denilerek jandarma tarafından engel olundu.
AYDIN-İZMİR SINIRININ 1 METRE İZMİR TARAFINDA
Geçtiğimiz günlerde Aydın'da ekoloji örgütleri arasında yapılan toplantı sonrası oluşturulan Aydın Çevre Birliği, kuruluşuna dair ilk açıklamasını kentteki yasak nedeniyle İzmir il sınırları içinde yapmak istedi. Basın açıklaması için Ortaklar yolu üzerinde Aydın-İzmir İl sınırında yapmak isteyen Birlik üyeleri, olay yerinde bulunan jandarmanın engellemesi ile karşılaştı. Jandarmanın İzmir il sınırları içerisinde kalmasına burada da basın açıklamasına izin vermemesi üzerine açıklamanın Çamlık tren istasyonunda yapılması kararlaştırıldı. Oraya gidildiğinde aynı Jandarma ekipleriyle yapılan görüşmelerde de jandarma basın açıklaması izni alınmadığını ileri sürdü. Jandarmanın gösterdiği alanda toplanan 100'ü aşkın yurttaşın etrafı jandarma birlikleri tarafından sarıldı. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin İzmir il sınırı içinde de yasak olduğunu ileri süren jandarma komutanının emri üzerine, toma ve çok sayıda jandarma ile sarılan grubun araçlarına binerek piknik alanından ayrılmaları istendi. Bunun üzerine Selçuk ADD'de toplanan grup basın açıklaması metnini buradan basına gönderdiler.
YAPTIRILMAYAN BASIN AÇIKLAMASINDA NELER DENİYORDU?
Jandarmanın engel olduğu basın açıklamasında Aydın Valiliği’nin 09.03.2018 tarihli kentteki toplantı-gösteri yasağı nedeniyle basın açıklamasının Aydın il sınırının 1 metre dışında yapılmak istendiği belirtildi.
Aydın’da bulunan tüm çevre derneklerinin, ilgili sivil toplum kuruluşlarının katılımı ile Aydın Çevre Birliğinin oluştuğunun aktarıldığı açıklamada şu görüşlere yer verildi; "Aydınımız her geçen gün jeotermal santrallerden, maden ocaklarından ve fabrikalardan doğaya salınan katı, sıvı ve gazlarla çevresel olarak hızla zehirlenmekte, ekolojik denge her geçen gün, her geçen saat bozulmaktadır. Aydın Çevre Birliğine dahil olan tüm unsurlar olarak Aydın’da yaşanan bu çevre katliamına HAYIR diyoruz."
JES'LER ARTIK KENTİN İÇİNDE
Aydın'da kamunun elinde kalan son jeotermal alanının özel sektöre ihale ile devredilmek istendiğinin belirtildiği açıklamada, "Artık Aydınımızın içerisine kadar, Efeler ilçesinin içine jeotermal santraller yapılabilecektir.    Aydın Valiliğinin ihale ettiği bu alan, Aydın Termal Turizm ve Jeotermal Sistemleri Anonim Şirketine (AYTER), Aydın İl Özel İdaresinden geçen, geçmişte Aydınlıların parasıyla satın alınmıştır. Aydın’a ve Aydınlıya ait olan bu hakkın, tüm ilin ısıtılmasında ve soğutulmasında kamu kurumu olan Aydın Büyükşehir Belediyesi ve ilgili Belediyelerce kullanılması en doğru ve akılcı olan yoldur. Bu alanın şirketler tarafından jeotermal elektrik santrali yapılarak, tüm şehrin, çevresel dokunun, havanın, suyun ve toprağın zehirlenmesine neden olacaktır" denildi.
VALİLİKTEN YANITLANMASI İSTENİLEN SORULAR
Basın açıklamasında kentte yaşanan çevre kirliliği ile ilgili olarak, Aydın Valiliğinin yanıtlaması istemiyle şu sorulara yer verildi;
Aydın Valiliği olarak 01.03.2018 tarihinde bu ihaleye çıkarken “Aydın halkı ne düşünüyor” diye sordunuz mu?
Aydın, jeotermal elektrik santrallerinin doğaya saldığı atıklarla her geçen gün zehirlenirken, niçin bu alan sadece elektrik enerjisi üretilmesi şartıyla ihaleye çıkarıldı?
İhale şartnamesiyle, bu alanda seracılık, kentsel ısıtma-soğutma ve termal tesis konularında faaliyeti neden engellendi?
Bu ihaleyle kamu tüzel kişileriyle ortaklık ilişkisi bulunan özel hukuk tüzel kişileri (şirketler) yani Belediyeler ve Belediyelere bağlı şirketlerin katılımını neden engellendi?
Aydın Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, Aydındaki çevre ölçüm değerlerine ilişkin istatistiki bilgileri neden açıklamamakta ve ısrarla saklamaktadır?
Türkiye’de kansere bağlı ölümler 2010-2013 arasında %18 iken, Aydın’da % 42 olarak tespit edilmiştir. Menderes nehrine yakın yerleşim yerlerinde kansere bağlı ölüm oranları oldukça yüksektir. Bugüne kadar Aydın’daki ölüm oranlarının artışı konusunda Aydın Valiliği ne yapmıştır?
Aydın İl Sağlık Müdürlüğü, Aydın ilindeki ölüm verilerini ve sağlık istatistiklerini ilgili kamu kurumları ve şahıslar talep etmesine rağmen neden açıklamamaktadır?
Menderes havzasında yer alan yeraltı suyu kütlelerindeki arsenik değerinin belirlenmesi için ölçüm yapıldı mı? Eğer böyle bir ölçüm yapıldıysa ölçüm değerleri nedir?
Aydın Çevre Birliği basın açıklamasında "Aydın’ın zehirlenmesine göz yummayacağız!" denildi.
Son Düzenlenme Tarihi: 18 Mart 2018 16:09

Uslu Market_Pazar yazısı)


Yaklaşık 20 yıl önce, altın madenine karşı köylü direnişi en yüksek seviyelerindeyken işe giren birkaç köylüden birisiydi Mehmet Uslu.
Özer AKDEMİR
Aliağa’yı geçtikten hemen sonra başlayan ilk damlalar, Bergama sapağında sağanak yağışa dönüşmüştü. Çamköy yol ayrımına geldiğimizde ise gök gürlemeleri eşliğinde bardaktan boşanırcasına bir yağmur karşıladı bizi. Yolun kıyısında bekleyen jandarma aracını hızla dövüyordu iri damlalar. Aracın yanındaki şarampol küçük bir dere halini almıştı. “Böyle giderse keşif meşif yapılamaz” dedi minibüsümüzden birisi. Gerçekten de bu havada bırakın altın madeni keşfine gitmeyi, başınızı dışarı çıkarmanız bile zordu.

Yine de, mahkeme ve bilirkişi heyetinin İzmir Adliyesinden yarım saat önce çıktığı haberini almıştık. Madene gelmeleri bir saati bulurdu. Çanakkale yolu üzerindeki Ovacık köyü kahvesinde heyetin gelişini beklemeye karar verdik. Altın madenin yanı başındaydı Ovacık köyü. Madene adını vermekle kalmamış, köyün yarısını da vermişti. Köyün doğusunda kızıl çamlar ve yabani zeytin ağaçlarıyla kaplı tepeye tesislerini kuran maden, güneye bakan yamaçtaki evleri de işletme sınırı içine almıştı. Maden sahası içinde kalanları, Narlıca tarafındaki tarlaların üzerine yaptırdığı dubleks evlere taşımak istedi şirket. Köylülerin “Gavur evleri” dedikleri bu yeni binalara taşınmaları o kadar kolay olmadı. Aylarca süren protestoların durulması, duruşma salonlarında kazanılan davaların kağıt üzerinde kaybedilmesi, madene karşı çıkanların taşlı yumurtalı saldırılarla dövülmesi ve nihayetinde siyanür barajlarının yapılarak işletmenin hummalı bir şekilde çalışmaya başlamasından sonra ki köylüler bu evlere sessiz sedasız taşındılar.  

Ovacık köyü kahvesine kendimizi attığımızda yağmur hızını daha da arttırmıştı. Loş kahvehanede yedi sekiz köylü masalarda oturmuş çay içiyorlardı. Pencereye yakın masadaki birkaç ihtiyar köylü çekişmeli bir kağıt oyununa tutuşmuşlardı. Yarım ağız hoş geldin ettiler gelenlere. Kadınlı erkekli 15 kişi kadar olan gruba karşı bakışları, tavırları epey kuşkucu görünüyordu. Çay ocağı başında bardakları yıkayan zayıf, esmer tenli adam, önündeki masada oturup gazeteleri karıştıran göbekli bir köylüye “Gene mi bu çevreciler” dedi kısık sesle. Öbürü, kaş etti, “sus” der gibi. Kahveci gelenlerin çay siparişlerini dağıtırken, göbekli köylü kalkıp, kahvehane bitişiğinde, kapısının üzerinde “Ovacık Muhtarlığı” tabelası bulunan odaya  geçip, kapıyı sıkıca kapattı.

Kahvenin çaprazındaki Uslu Market’e ıslanmamak için koşar adım girerken, bakkalın önünde bekleyen sarı köpeğe gözüm takıldı. Sicim gibi yağan yağmurun altında kulaklarını kısmış öylece dikiliyordu. Plastik örtülerle kaplı sundurmayı geçip, tek katlı bakkala girdiğimde, Mehmet Uslu’yu iki yıl önceki bıraktığım gibi sandalyesinde otururken buldum. Sahne hiç değişmemişti sanki; yine izbe, nemli, loş ışıklı bakkalın giriş kapısına bitişik masasının köşesinde bulunan bilgisayardan kağıt oynuyordu. Tozlu raflarda makarnalar, üzerinde hasta organ resimleri bulunan sigara paketleri, parlak ambalajlı bisküvi çeşitleri, çikolatalar, salça, konserve kutuları, deterjanlar gelişi güzel bir şekilde dizilmişti. Raflardan birisinin önünde halka halka “piliç eti sucuğu” asılıydı. Giriş kapısının tam karşısındaki köşeye kondurulan televizyonda açık olmasına rağmen görüntü yoktu.

“Gene karıncaların çevirdiği filmi mi izliyorsun” diye girdim bakkala. Kafasını oyundan kaldırıp baktı, kısa bir tereddütün ardından tanıdı. Kalkıp hoş geldin etti, öpüştük. Başında koyu gri bir bere vardı. Yüzü epey soluk görünüyordu ama bunu ona söylemedim. Zayıflamıştı da.

Uzun uzun konuştuk. Şeker hastalığı ilerlemiş. “Günde 4 kere iğne yapıyorum kendime” dedi. “Köroğlu’nda da protez var. Çocuk yok biz de biliyorsun.” Köroğlu diye eşinden bahsediyordu. 
Yaklaşık 20 yıl önce, altın madenine karşı köylü direnişi en yüksek seviyelerindeyken işe giren birkaç köylüden birisiydi Mehmet Uslu. Madene girerken hastaneden “sağlam” raporu almış olan iri kıyım adam, birkaç yıl çalıştıktan sonra hastalanınca işten çıkarılmıştı. O zamanlardan tanıyordum kendisini, hastalığı, madenden çıkarılışı, hak arayışı ile ilgili birçok haber yapmıştım.

Altın madeni şirketi güvenlikçi olarak işe aldığı Uslu’yu daha sonra her işte çalıştırmıştı. Hatta o sıralarda epeyce tartışma konusu olan siyanürlü suların boşaltıldığı atık havuzunda da yüzdürmüştü. Maden, havuzdaki suyun zararsız olduğunu anlatmak için basını çağırmış, bir iki müdür ve işçi suda yüzmüştü. O işçilerden birisiydi Mehmet Uslu. “İdiopetik Trombositenik Purpura” denilen kan hastalığına bu havuzda yüzdükten sonra yakalandığını ileri sürüyordu. Ancak bunun ispatının “tıbben imkansız” olduğunu söylemişti doktorlar. “Dalağını alırsak, yüzde 60 yaşama şansın var” diye de ilave etmişlerdi. Köylülerini küstürme pahasına girdiği madende sağlığını yitirmiş, işten atılmış, hastane odasından dalağını bırakarak çıkabilmişti...


“Tarım bitti, köy bitti, sularımız bitti! Kuş sesleri içinde oyunlar oynadığımız tepede maden araçları vızır vızır şimdi. Üçüncü atık havuzunu da dibimize yaptılar” dedi. Gazetecilere altın madeni yüzünden hastalandığını anlattığı için kendisini gözaltına aldırıp tehdit eden jandarma başçavuşunu dava etmesi ile övündü. Başçavuşun kendisine sonradan yalvarmasına rağmen davadan vazgeçmediğini, adamın başka yere tayin edilmesinin de bu açtığı dava yüzünden olduğunu söyledi. 
Madenin işine son vermesinden bu yana, 15 yıldır, köyün girişindeki küçük bakkal dükkanında “Ömrünü tüketiyordu” Mehmet Uslu. Tek varlığı, bu izbe bakkalın içindeki üç beş parça mal, kapıda yağmura aldırmadan bekleyen sarı köpek ve “Evdeki Köroğlu” idi.
18 Mart 2018 
https://www.evrensel.net/haber/347943/uslu-market

15 Mart 2018 Perşembe

Çevreci çift cinayeti davasında tahliye




 15 Mart 2018 16:20
     
Antalya'da mermer ocaklarına karşı mücadele veren yaşam alanı savunucusu çiftin öldürülmesiyle ilgili davada, cinayet zanlısının eşi tahliye edildi.

Çevreci çift cinayeti davasında tahliye
Antalya’nın Finike ilçesinde çevreci Ali Ulvi ve Aysin Büyüknohutçu çiftinin öldürülmesine ilişkin davada tutuklu yargılanan, cinayet zanlısı Ali Yamuç'un eşi Fatma Yamuç, adli kontrol uygulamasıyla tahliye edildi. Ali Yamuç, geçen 20 Eylül'de Alanya Cezaevi'nde kendini asarak yaşamına son vermişti.
Finike'de taş ocaklarına karşı verdikleri mücadeleyle tanınan Ali Ulvi (61) ve aynı yaştaki eşi Aysin Büyüknohutçu'nun, 9 Mayıs 2017 günü Kızılcık Yaylası'ndaki dağ evlerinde öldürülmesiyle ilgili aynı bölgede oturan Ali Yamuç, İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri tarafından gözaltına alındı. Sorgusunda suçunu itiraf eden Yamuç, sevk edildiği mahkemece tutuklanarak Elmalı Cezaevi'ne gönderildi. Yamuç'un eşi Fatma Yamuç da yardım ve yataklıktan tutuklandı. Ali Yamuç, bir süre sonra nakledildiği Alanya L Tipi Kapalı Cezaevi'nde 20 Eylül 2017 tarihinde intihar etti. Çevreci çift cinayetiyle ilgili 15 sayfalık iddianame, Elmalı Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Aysin- Ali Ulvi Büyüknohutçu çiftinin 3 kızının şikayetçi olarak yer aldığı iddianamede, katil zanlısı Ali Yamuç'un eşi Fatma Yamuç tek şüpheli olarak gösterildi. “Kasten öldürme”, “birden fazla kişiye karşı gece vakti konutta silahla yağma” suçlamalarının yöneltildiği iddianamede Fatma Yamuç için ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası istendi.
İKİNCİ DURUŞMA YAPILDI
Davanın ikinci duruşması, Elmalı Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Tutuklu sanık Fatma Yamuç bulunduğu Burdur E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'ndan Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla duruşmaya katılırken, Büyüknohuçtu çiftinin kızları Emine ve Naciye Zeynep Büyükküpcü ile tarafların avukatları salonda hazır bulundu.
SAVCI TAHLİYE TALEP ETTİ
Duruşmada esas hakkında mütalaa veren savcı, sanığın üzerine atılı “kasten öldürme ve yağma” suçlarından beraatına, “suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme” suçundan cezalandırılmasına, tutuklulukta geçirdiği süre göz önüne alınarak tahliyesine karar verilmesini istedi. Sanık Fatma Yamuç da cinayetleri kendisinin işlemediğini belirterek, tahliyesini talep etti.
Sanığın adli kontrol uygulamasıyla tahliyesine karar veren mahkeme heyeti, duruşmayı eksik hususların giderilmesi için erteledi. (Antalya/DHA)



14 Mart 2018 Çarşamba

Bergama'da doğa bitti altın madeni davası bitmedi!

  
 14 Mart 2018 12:52
     
Bergama Ovacık Altın Madeninde yine keşif vardı. Hukukçuların deyimiyle hukuki ve teknik tartışmanın bittiği madende 'malumun ilanının keşfi yapıldı.'

Bergama'da doğa bitti altın madeni davası bitmedi!

Özer AKDEMİR
İzmir
Yirmi yıl beş yıldır kamuoyunun gündeminden düşmeyen Bergama Ovacık Altın Madeninde yine keşif vardı. Hukukçuların deyimiyle hukuki ve teknik tartışmanın bittiği madende "malumun ilanının keşfi yapıldı". 
Keşfi yapılan dava, 17 yılı aşkın bir zamandır üretimine devam eden altın madeninin 2009 yılında iptal edilen ÇED'in yerine 2009/7 Genelgesi uyarınca verilen yeni ÇED Raporuna açılmıştı. Geçtiğimiz yıl İzmir 3. İdare Mahkemesi madene verilen bu son ÇED raporunu "flora fauna incelemesinin yetersiz" olduğu gerekçesiyle hukuka uygun olmadığına hükmetmişti. Bu kararın ardından, Bergama Belediyesi, EGEÇEP, İzmir Barosu, İzmir Tabip Odası, TMMOB'a bağlı çeşitli odalar, Yeşil Artvin Derneği gibi kurumlar ve bireysel olarak yurttaşlar tarafından açılan davada davacıların istememesine rağmen bilirkişi keşfi mahkemenin res'en kararı nedeniyle yapıldı. Bilirkişi keşfi için İzmir, Bergama, Foça Aliağa gibi yerlerden birçok yaşam savunucusu madenin önüne gelirken, mahkeme sadece davacılardan bir bölümünün ve avukatların keşfe katılmasına izin verdi. 
MADENLE İLGİLİ HUKUKİ VE TEKNİK TARTIŞMA BİTMİŞTİR
Keşif öncesi madenin tesislerinin önünde yapılan açıklamalarda ilk olarak konuşan EGEÇEP avukatı Arif Ali Cangı, altın madeni konusunun 25 yıldır tartışıldığına dikkat çekerek, davanın bu nedenle basit bir dava olmadığını belirtti. Cangı, 1997 yılında Danıştay'ca verilen ve kesinleyen "Siyanürlü altın işletmeciliğinde kamu yararı yoktur" kararının defalarca arkasından dolanılarak bugünlere gelindiğini ifade etti. Cangı şunları söyledi; "Bu işletmenin artık hukuki ve teknik tartışması bitmiştir. Tekrar tekrar keşif istemek, hukuki süreci tartışmak işin başa dönmesine neden olur diye keşif istememiştik. Bugün malumun ilanının tespitini yapacağız" dedi. ÇED Raporunun sadece flora fauna kısmının değil, depremsellikle ilgili bölümlerinin de eksik olduğuna vurgu yapan Cangı, "Bugün Bergama altın madeni mücadelesi tarihine burada bir not düşülecek. Hala hukukun üstünlüğü var mı, çevre hakkı geçerli mi bunları tartışmış olacağız" dedi. 
Bergama
ESKİ SAHİBİ FETÖ FİRARİSİ
İzmir Tabip Odası avukatı Abdullah Hızal, 20 yıldır tartışılan madendeki atık havuzlarının yarattığı tehlikeyle dikkat çekerken, İzmir Barosu avukatı Günday Yurdagül, madenin eski sahibi Akın İpek'in FETÖ firarisi olarak yurtdışında kaçak olduğunu aktararak, "Hükümetin FETÖ ile gerçekten mücadele etme niyeti varsı 2000 yılından bu yana bu madene verilen izinleri incesin" dedi. Bergama Belediyesi avukatı Av. Serdar Sinan altın madeni ile ilgili temel sorunun yargı kararlarının uygulanıp uygulanmaması olduğunu ifade etti. Bu sunumlara Bakanlık yetkilisi madenin düzenli olarak denetlendiğini ve verilen izinlerin mevzuata uygun olduğu yanıtını verirken, Koza Şirketinin avukatının madenin Türkiye'de ve dünyada en iyi yöntemle çalıştığını ileri sürmesi ve madenin pasa tepeleri üzerine dikilen zeytinlerden elde edildiğini iddia ettiği zeytinyağlarını göstermesi tepkilere davacıların tepkilerine neden oldu. 

KÖYLERDE SAĞLIK TARAMASI YAPILSIN
Bergama Çevre Platformu Sözcüsü Erol Engel, yıllardır çalışan madenin yörede yaşayan insanlarda birçok sağlık sorunlarına neden olduğunu kaydederek, madene komşu köylerde bir sağlık taraması yapılması gerektiğini söyledi. İzmir Tabip Odası Çevre Komisyonu Başkanı Dr. Oya Otyıldız da bölgede bir sağlık taraması yapılması görüşüne destek verirken, bunun Tabip Odası değil Sağlık Bakanlığı tarafından organize edilmesi gerektiğini belirtti. KMO Ege Bölge Şube eski başkanı Ertuğrul Barka, madenin yol açtığı ağır metal sorununa dikkat çekerken, toplantıda bulunan CHP İzmir milletvekili Kamil Okyay Sındır'ın konuşma yapmak istemesine şirket avukatı "Yargıya müdahale ediyorsunuz" diye karşı çıktı. 
DAVASI BİTMEDEN ATIK HAVUZU DOLMAYA BAŞLAMIŞ
Konuşmaların ardından araçlarla maden işletmelerinin içinde bir tur atılırken, şu an üçüncü atık havuzu olarak kullanılan madenin eski açık ocağı önünde bilirkişiler maden yetkililerinden bilgi aldılar. Eski açık ocağın 3. atık barajı olmasına karşı açılan dava halen devam ediyor olmasına rağmen, madenin burasını çoktan kullanmaya başladığı dikkat çekti. 
İki bilirkişi üyesi araçlarla değil ise madeni yaya olarak gezerek gözlemlerde bulundular. Flora ve Vejetesyon uzmanı, Fauna ve Ekoloji Uzmanı, Jeoloji Mühendisi, Maden Mühendisi ve Çevre Mühendisi ile birlikte yapılan keşif, kimyasal depolama tesisi önündeki incelemelerin ardından sona erdi.
 

Son Düzenlenme Tarihi: 14 Mart 2018 13:02

11 Mart 2018 Pazar

Doktor_Pazar yazısı




 11 Mart 2018 07:18
    
Gökbel Dağlarında fıstık çamı bekçiliği yapan 75 yaşındaki Ahmet Özen amcanın hayatında gördüğü ilk doktoru sürgüne gönderdiler!

Doktor

Gökbel Dağlarında fıstık çamı bekçiliği yapan 75 yaşındaki Ahmet Özen amcanın hayatında gördüğü ilk doktoru sürgüne gönderdiler! Herkes, 75 yaşına kadar doktor yüzü görmeyecek kadar sağlıklı yaşasın diye çabalayan bir doktoru...
Madenlerin Gökbel Dağı’nı nasıl tarumar ettiğine dair televizyon programı çekimlerine katılan küçük grup, bir kır çeşmesi başında mola verdiğinde tanımıştı Ahmet amcayı. Sohbet arasında sağlığını soranlara “75 yaşındayım, şükür ki bugüne kadar doktor yüzü görmedim” yanıtını verince, hemen herkes grubun içindeki Dr. Metin Aydın’ı “Buyur gör o zaman” diyerek göstermişti. Ahmet amcanın kısa şaşkınlığının ardından küçük çeşmenin başında şen kahkahalar yükselmişti.
Oysa, bu kahkahalardan kısa bir süre önce, Gökbel’in çam ormanlarını, derelerini, milyonlarca yıllık kayalarını, binlerce canlıya yuva olan yeşil otlarını yutan madenlerin görüntülerinin yarattığı hüzün vardı grupta. Dr. Metin Aydın, dağın başında, birkaç yıl önce Kuşçamı köyünün bulunduğu, şimdi felspat madeni tarafından tamamen yutulmuş alandaki dev çukurun içine kadar yürümüş, yamaçlarda çalışan iş makinelerinin, kamyonların fotoğraflarını çekmişti.
O çeşmenin başından yüzümüzde gülücüklerle ayrılsak da, Milas Ortaköy’e kadar devam eden yolculuğumuz yine can sıkan görüntüler arasında geçti. Dağdan indikçe azalmasını umduğumuz korkunç görüntüler ovanın içine, köylerin yanı başına kadar gelmişti bizimle.
Ortaköy’de köylülerin sorularını yanıtladı Doktor. Her birinin ayrı ayrı derdi olsa da her derdi aynı yere bağladı o; “Şu köyün içinden geçen çay neden beyaz akıyor biliyor musunuz? Birkaç kilometre ötedeki madenin atıklarını boşaltması yüzünden. Bu suları içen hayvanlar, onların etiyle beslenen sizler, onlarla sulanan bahçeler sağlıksız olmaya mahkum!”
***
Bir süredir oklar doktoru hedef gösteriyordu zaten. “Aydın çevre sorunları bakımından Türkiye’de en başta gelen illerden birisi. Menderesin kirliliği bir yana, özellikle son dönemlerde pıtrak gibi çoğalan JES’ler nedeniyle kentin havasında, suyunda, toprağındaki kirlilik katlandı. Kanser oranları içerisinde Aydın birinci sırada. Bu gidişle kanser kent olacağız” sözleri Valiliğin ve Sağlık İl Müdürlüğünün tepkisine neden olmuştu. Sağlık il müdürü doktoru çağırıp “Bu bilgileri açıklayamazsınız. Halkı isyana teşvik ediyorsunuz” diye uyarmış, savunmasını istemişti. “Halka gerçekleri anlatmak işimin bir parçası. Aktardığım rakamlar da TÜİK’in, bakanlığın rakamları” diye yanıt vermişti doktor.
Jeotermallerin tarıma etkileri ve özellikle Aydın’ın en önemli tarımsal ürünü incirde yol açtığı zararlara dikkat çeken görüşleri de ziraat odası ve Aydın Borsasında kümelenen büyük tüccarların hışmına neden olmuştu. Avrupa pazarından, üzerindeki ilaç ve ağır metal kalıntıları nedeniyle geri dönen incirlerin iç pazara sürülmesi, hatta okullarda çocuklara dağıtılması için Milli Eğitim Bakanlığı ile protokoller yapılmasına gönlü razı olmamıştı Dok-tor’un. “Bu incirleri çocuklarımıza yediremezsiniz. Çocuklarımız kobay değil” diye isyan etmişti.
Didim Devlet Hastanesine geçici görevle sürgüne gönderilmeden birkaç gün önce Aydın’da kamunun elinde kalan son jeotermal alanın özel sektöre verilmesine karşı çıkan basın açıklamasında gördük doktoru. Valiliğe verilen dilekçede kentin batısındaki bu jeotermal alanın JES’lere tahsis edilmesi durumunda Aydın’ın çepeçevre kuşatılacağını ve adeta nefessiz kalan kentin boğulacağı belirtiliyordu. Basın açıklamasına önce izin veren, metni görünce OHAL’i gerekçe gösterip yasaklayan valilik, kapalı ortamda da olsa bu açıklamanın yapılmasını hoş karşılamamış olacak ki, bir kaç gün içerisinde doktoru sürdü.  Kentteki ekoloji mücadelesini yürüten AYÇEP’in de defterlerine yönelik inceleme başlattı.
***
Sürgün edildiği günün akşamı apar topar İzmir’e geldi Doktor. Kanser hastası yeğeninin son dakikalarında yanında olmak istemişti. O akşam telefonla yaptığımız görüşmede “Benim ailemden 4-5 kişi kanserle boğuşuyor. Yeğenim şu an kanserin son evresinde. Aydın, büyük bir çevre felaketi yaşıyor. Bu durumda Türkiye’nin en yoğun kanserlerinin Aydın’da görülmesine neden oluyor. Bunları anlatmamam için sürgün edildim. Yılmayacağım...” diyordu.
Doktor, ertesi gün Aydın’da kendisinin sürgün edilmesine karşı bir araya gelmek isteyen kurumların toplantılarına değil yeğeninin cenazesine katılmak zorunda kaldı. Genç yaşta  ölümler olmasın, birkaç şirket para kazanacak diye milyonlarca insanın, bitkinin, hayvanın yaşamı kararmasın diye çırpınan bir aydını uzaklaştırmışlardı kentten. 
Doktor Metin Aydın’ın suçu, Aydın’ın 75 yaşında doktor yüzü görmeyen insanların yaşadığı bir kent olarak kalmasını düşlemekti.
Son Düzenlenme Tarihi: 11 Mart 2018 07:
https://www.evrensel.net/haber/347405/doktor7

9 Mart 2018 Cuma

Karaburun’da RES şirketinin lisansı kesin olarak iptal edild


 Karaburun’da RES ÅŸirketinin lisansı kesin olarak iptal edild

 09 Mart 2018 21:10
  
Karaburunluları umutlandıran bir mahkeme kararı geldi. Lodos RES şirketinin üretim lisansının iptali kararı, Danıştay tarafından da onandı.

Özer AKDEMİR
İzmir
Karaburun'da faaliyet gösteren Lodos Enerji şirketinin RES üretim lisansının iptal kararı Danıştay tarafından onaylandı. Karaburunluların avukatı Cem Altıparmak, mahkeme kararlarına rağmen Şubat ayında 3. kez verilen ÇED olumlu belgesinin dava açmaya gerek kalmadan bakanlık taarfından geri alınması gerektiğini dile getirdi. 
YARIMADA’NIN YÜZDE 61'İ RES FİRMASINA TAHSİS EDİLDİ
Karaburun Yarımadası’nın yüzde 61’i 2005 yılında “Karaburun RES Projesi” için tek bir firmaya  tahsis edilerek “ÇED Gerekli Değildir” kararı verilmişti. EPDK, 2011 yılında bu karara dayanarak firmaya üretim lisansı vermiş, firma da bölgeye 50 RES tribünü kurmuştu. EPDK 2014 tarihinde de yine aynı tarihli “ÇED Gerekli Değildir” kararına dayanarak, projenin 47 adet türbinlik kapasite artış talebini  de onaylamış ve üretim lisansını güncellemişti. Karaburun Yarımadası’nın doğal, kültürel ve ekonomik yaşamı üzerinde geri dönüşü mümkün olmayan ağır tahribata yol açan ve açacak olan bu kararlara karşı, türbinlerle çevrelenen Yaylaköy sakinleri başta olmak üzere, Karaburun Yarımadası 13 köy ve mahalle muhtarının üyesi olduğu Karaburun Çevre Kültür ve Turizm Birliği ile Karaburun Kent Konseyi temsilcileri, Üretim Lisansı’nın iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle dava açmıştı.  
LİSANS İPTALİNE KESİN ONAMA
Ankara Bölge İdare Mahkemesi, “hukuka aykırı olduğu ve uygulanması halinde davacının telafisi güç zararına yol açacağı" gerekçeleriyle 2015 yılında işlemin yürütmesini durdurdu. Bu kararın ardından Ankara 8. İdare Mahkemesi de 47 adet ilave türbinle ilgili üretim lisansını iptal etti. Ankara 8. İdare Mahkemesi'nin kararının, EPDK tarafından temyizi sonucu Danıştay 13.Dairesi'nin kararı ile bozulmuş ve üretim lisansı yeniden geçerli hale gelmişti. Bu gelişme üzerine, Karaburunlu davacıların vekili Av. Cem Altıparmak tarafından bozma kararının kaldırılması ve bir önceki iptal kararını onanması için yeniden Danıştay 13. Dairesi'ne başvuruda bulunulmuştu. Geçtiğimiz aylarda görülen dava sonrası Karaburunlu davacıların karar düzeltme başvurusunu kabul eden Danıştay 13. Dairesi, Ankara 8.İdare Mahkemesi'nin üretim lisansını iptal eden kararını kesin olarak onayladı. 
BAKANLIK ÇED OLUMLU KARARINI DERHAL ÇEKMELİ
Konuyla ilgili açıklama yapan Karaburun Kent Konseyi, "Danıştay'ın bu kararıyla birlikte Lodos Karaburun elektrik A.Ş.'nin hukuken geçerli ve yürürlükte olan bir üretim lisansı kalmamıştır. Firmanın geçerli bir üretim lisansı olmadığı sürece ÇED başvurusunda bulunması ve bu başvuruya ilişkin olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın ÇED sürecini başlatması, ÇED hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verebilmesi hukuken mümkün değildir" dedi. Üretim lisansı iptal edilen firmaya geçtiğimiz Şubat ayı içerisinde 3. kez ÇED olumlu belgesi verildiğini, hukuka aykırı hareket ettiğini aktaran  Kent Konseyi "Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın hukuken yok hükmünde olan ÇED olumlu kararının derhal geri çekerek iptal etmesini talep ediyoruz" dedi. 
Davanın avukatı Cem Altıparmak ise bu kararla birlikte Lodos AŞ'nin hukuken geçerli üretim lisansı kalmadığından 27 şubatta 3.kez verilen ÇED olumu kararının, bizi dava açmaya zorlamadan bakanlıkça geri çekilerek iptal edilmesi gerekir" dedi.

Son Düzenlenme Tarihi: 09 Mart 2018 21:20
https://www.evrensel.net/haber/347302/karaburunda-res-sirketinin-lisansi-kesin-olarak-iptal-edild

8 Mart 2018 Perşembe

Germencik Çevre Derneği sözcüsü doktora 'susmadın' sürgünü




 07 Mart 2018 16:04
     
İl Sağlık Müdürünün 'halkı isyana teşvik ediyorsun' suçlamasına maruz kalan Germencik Çevre ve Doğa Derneği Sözcüsü Dr. Metin Aydın, sürgün edildi.

Germencik Çevre Derneği sözcüsü doktora 'susmadın' sürgünü
Özer AKDEMİR
Germencik Çevre ve Doğa Derneği Sözcüsü Dr. Metin Aydın, Didim Devlet Hastanesi'ne geçici görevle gönderildi. Ekoloji örgütleri "sürgün" olarak niteledikleri bu görevlendirmenin ikinci bir Onur Hamzaoğlu olayı olduğunu belirterek tepki gösterdiler. 
SAĞLIK MÜDÜRÜ 'SUS' DEMİŞ!
Konuya dair görüşlerini aldığımız Dr. Metin Aydın, kendisinin Didim'de ihtiyaç olduğu için görevlendirilmediğini aksine Didim'de şu an çalışan bir nörologun olduğunu söyledi. Jeotermal ve madenlerin çevre-sağlık etkilerine yönelik çalışmaları ve yerel gazetelerde çıkan yazıları nedeniyle 1.5 yıl önce Sağlık Müdürlüğü tarafından savunmasının alındığını belirten Aydın, yazılı olarak verdiği ifade ile ilgili bir sonuç çıkmadığın aktardı. Sağlık müdürü değişmesinin ardından geçtiğimiz ay yine müdür tarafından çağrılarak uyarıldığını "halkı isyana teşvik ediyorsun" dendiğini kendisinin ise buna karşı, "yaptığım tüm açıklamalar ve faaliyetler yasal açıkladığım rakamlar ise devlet kurumlarının rakamlarıdır" diye savunduğunu belirtti. 
'JEOTERMAL İHALESİNİ İPTAL EDİN DEDİK'
Aydın, "Ben bu uyarılara rağmen çalışmalarımı sürdürdüm. İzmir ve Manisa'daki yeraltı sularının jeotermal-maden kaynaklı kirlenmesine dair bakanlık yazısının ardından biz Aydın'daki durumu öğrenmeye dönük bir takım girişimlerde bulunduk. Çünkü jeotermallerin Türkiye'de en çok olduğu yer Aydın. Yine kentte kamu elinde kalan son jeotermal sahasının ihale edilmesine karşıda bir basın açıklaması yapıp valiliğe dilekçe verdik. Basın açıklamasından hemen sonra Sağlık Müdürlüğü başka yere görevlendirilmem için Valiliğe talepte bulunmuş" dedi. 
'BU BİR SÜRGÜN AMA YILMAYACAĞIM'
Bu geçici görevlendirmenin bir sürgün olduğunu ancak kendisinin mücadeleye devam edeceğini dile getiren Aydın, "Amaç bizi yıldırmak. Benim hekimlikle ilgili herhangi bir disiplin cezam yok. Ortada bir suç da yok. Hırsızlık, dolandırıcılık, yolsuzluk yapmadım. Suçumuz halka çevre ve sağlık konusunda bildiklerimizi anlatıp, farkındalık yaratmak ve onları uyarmaya çalışmak" diye konuştu.
AYÇEP'İN DEFTERLERİNE İNCELEME
Öte yandan valiliğin izin vermemesi nedeniyle kapalı ortamda, ZMO salonunda yapılan jeotermal ihalesinin iptaline dair basın açıklamasının ardından Aydın Çevre Kültür Derneği (AYÇEP)'inde defterlerinin incelendiği öğrenildi. AYÇEP Başkanı Mehmet Vergili dernek defterlerinin incelenmesi ve Metin Aydın'ın sürülmesinin ihaleye dair yaptıkları çalışmalar yüzünden olduğunu belirterek, "Biz o sahanın JES'lere verilirse Aydın'ın nefes alacak yeri kalmayacağını söylüyoruz. Bu nedenle bize karşı sistemli bir kampanya başlattılar. Metin hocaya Aydın'ın, kanser hastalarının ihtiyacı var. Bizler Aydındaki kurumlar olarak biraraya gelip bu duruma tepkimizi ortaya koyacağız" dedi.
EKOLOJİ MÜCADELESİNE GÖZDAĞI!
EGEÇEP Eş Dönem Sözcüsü Fırat Korkmaz da Metin Aydın'ın çevre sorunları ile ilgili yaptığı çalışmalar ve açıklamalar nedeniyle sürgün edilmesinin yeni bir Onur Hamzaoğlu olayı olarak değerlendirdiklerini söyledi. Bu sürgünün sadece Metin Aydın'a değil tüm ekoloji mücadelesine yönelik bir gözdağı olduğunu kaydeden Korkmaz, "buna karşı Aydın'ın yanında olmaya ve mücadelemizi büyütmeye devam edeceğiz" dedi. 
ÖNEMLİ UYARILAR YAPIYORDU
Aydın Tabip Odası eski başkanlarından Aydın Atatürk Devlet Hastanesi nöroloji uzmanı Metin Aydın kentte her geçen gün sayıları artan JES'lerin yol açtığı çevre sağlık sorunları ile ilgili önemli açıklamalarda bulunuyordu. Germencik Çevre Derneği sözcülüğünü de yapan Aydın, kentte kanser ve diğer hastalık oranlarındaki artışın çevresel faktörlerden kaynaklandığına dair bilimsel ve istatistiki çalışmalar yapmış, bir hekim olarak Aydın'ın bu gidişle bir "kanser kent" olacağı uyarısında bulunmuştu. JES ve madencilik faaliyetlerinin tarımsal üretimde ve özellikle incir ve zeytin de meydana getirdiği tahribatlara dair de uyarılarda bulunan Aydın, okullarda incir dağıtımına da incirdeki ilaç ve ağır metal kalıntıları nedeniyle karşı çıkmıştı. Son olarak Aydın'da kamunun elinde kalan son jeotermal sahasının özelleştirilmesine dönük ihaleye karşı kentteki diğer kurumlarla birlikte başlatılan kampanyada da önemli görevler üstlenen Aydın, kentteki içme ve kullanma sularındaki arsenik oranlarının ve su kirliliğinin tespiti için valiliği göreve çağırıldığı basın açıklamasına da katılmıştı.
Aydın Tabip Odası konuya ilişkin yazılı bir açıklama yaparken, Dr. Metin Aydın'ın çalışmalarına dayanarak gazetemizde yaptığımız haberlerin bir kısmı sürgün nedeni konusunda fikir verici nitelikte.

AYDIN TABİP ODASI AÇIKLAMA YAPTI
Aydın Tabip Odası, aynı zamanda eski oda başkanlarından olan Aydın'ın Didim'e "1 ay süreyle geçici görevlendirme" ile gönderilmesine dair bir açıklama yaptı. Didim Devlet Hastanesinde halen nöroloji uzmanı hekimin görevinin başında olduğuna dikkat çekilen açıklamada, "Yaz ayları yoğunluğu da olmadığına göre bu görevlendirmenin mantıki bir yönü ve gerekçesi bulunmamaktadır" denildi.
Hukuka ve kamu yararı amacına aykırı geçici görevlendirmeler gibi işlemlerden mağdur olan personel içerisinde sağlık personeli sayısının bir hayli fazla olduğunun altını çizen Aydın Tabip Odası "Her koşulda bir istisnai rejim olan geçici görevlendirme uygulamalarında istisna kural halini almamalıdır. Aydın Tabip Odası olarak geçici görevlendirme adı altında yapılan bu uygulamanın ayrıca merkez hastanelerinde hizmeti aksattığını ve bu uygulamaların kamu yararına olmadığını düşünmekteyiz. Meslektaşımız Dr. Metin Aydın  özelinde  yapılan bu uygulama kaldırılmalı ve hastaların mağduriyeti bir an önce önlenmelidir" dedi.
SÜRÜLME NEDENİ BU HABERLER Mİ?
Dr. Metin Aydın'ın gerek Aydın Çevre Mücadelesi (AYÇEM), gerekse Germencik Çevre Derneği sözcüsü olarak yaptığı açıklamalarla ilgili gazetemizde birçok haber çıktı. Aydındaki çevre sorunları, bunların sağlığa ve tarıma etkileri konularındaki bu haberler, Dr. Metin Aydın'ın kentteki kurum yetkilileri tarafından hedefe konulmasının da nedenleri hakkında bilgiler veriyor. İşte bu haberlerden birkaçı;
JES'LER HASTANE KAPISINA DAYANDI
19 Nisan 2017 tarihinde "Aydın'da jeotermal çılgınlığı hastane kapısına dayandı!" başlığıyla yaptığımız haberde, Dr Metin Aydın Adnan Menderes Üniversitesi'nin (ADÜ) 500 metre yakınına açılan jeotermal santrali kuyusunu  'akıl alır gibi değil' diye eleştiriyordu. aydın aynı haberde JES'lerin sağlık ocaklarının dibine, mezarlıkların içine, tarım topraklarına ve yerleşim yerlerine kadar sokulmasının sağlık açısından son derece tehlikeli olduğuna dikkat çekiyordu. 
AYDINDA ÇEVRE KİRLİLİĞİ VE ÖLÜM ORANLARI
03 Mayıs 2017 tarihli "Aydın’da çevre kirliliği ölüm oranlarına yansıdı" başlıklı haberimiz de Dr. Metin Aydın'ın TÜİK rakamları üzerinde yaptığı bir çalışmaya dayanıyordu. Aydın’ın en önemli çevre sorunlarına dikkat çeken Metin Aydın, “TÜİK’in yayınladığı 2016 yılı daimi ikametgaha göre seçilmiş ölüm nedenlerinin dağılımına bakıldığında Türkiye ortalama değerlerine göre Aydın’da meydana gelen dolaşım sistemi hastalıklarına bağlı ölümler yüzde 40, kansere bağlı ölümler yüzde 17, solunum sistemi hastalıklarına bağlı ölümler yüzde 27, dışsal yaralanma ve zehirlenmelere bağlı ölümler yüzde 31, toplam ölümlerden yüzde 27 daha fazladır” diyordu. 
Son Düzenlenme Tarihi: 08 Mart 2018 15:24
https://www.evrensel.net/haber/347115/germencik-cevre-dernegi-sozcusu-doktora-susmadin-surgunu

7 Mart 2018 Çarşamba

Gediz Havzası yeraltı sularındaki kirlilik TBMM'ye taşındı


 07 Mart 2018 15:41
   
Orman ve Su İşleri Bakanlığı'nın 'Sular kirlendi, Gediz Havzasında yeni jeotermal ve maden ruhsatı vermeyin' talimatına dair haberimiz Meclise taşındı


Gediz Havzası yeraltı sularındaki kirlilik TBMM'ye taşındı

Orman ve Su İşleri Bakanlığı'nın İzmir ve Manisa Valiliklerine gönderdiği "Sular kirlendi. Gediz Havzasında yeni jeotermal ve maden ruhsatı vermeyin" yazısı ile ilgili haberimiz TBMM'ye taşındı. CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak'ın yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi. 
BAKANLIK ÇALIŞMASININ ORTAYA ÇIKARDIĞI GERÇEK
Soru önergesinde Gediz Havzasındaki yeraltı sularında Orman ve Su İşleri Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından yapılan çalışmalarda jeotermal ve madencilik faaliyetlerinin yoğun olduğu alanlarda yeraltı sularının kirlendiğinin tespit edildiğini aktaran Murat Bakan, bu alanlarda arsenik başta olmak üzere metal ve yarı metal oranlarının içme/kullanma sularında limitlerin çok üstünde olduğunun ortaya çıktığını ifade etti.  
CHP Ä°zmir Milletvekili Murat Bakan
CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan
300 KAT FAZLA ARSENİK!
Bakanlığı bu çalışma sonrası İzmir ve Manisa Valiliklerine gönderdiği yazıda,  jeotermal faaliyetlerinin artmasının havzada yeraltı sularının kalitesi üzerinde olumsuz etki yaptığını vurgulayarak yeni jeotermal ve maden ruhsatı verilmemesini istediğini dile getiren Murat Bakan, "ölçüm yapılan yerlerdeki yeraltı sularında tespit edilen arsenik oranı içme suyu kriterlerine göre 300 kat, "aşılmaması gereken doğal arka plan" olarak belirtilen değerin ise 75 katından fazla olduğu anlamına gelmektedir" dedi.
JEOTERMAL VE MADENCİLİK FAALİYETLERİNE SON VERİLECEK Mİ?
Yazıda, Manisa ili içme suyunun tamamının, İzmir'in ise yüzde 40'ının Gediz Havzasındaki yeraltı sularından temin edildiğine dikkat çekildiğine vurgu yapan Bakan, şu soruların yazılı olarak yanıtlanmasını istedi:
♦ Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından İzmir ve Manisa valiliklerine gönderilen yazıya ve yazıda belirtilen gerekçelere istinaden Gediz Havzasındaki jeotermal ve madencilik faaliyetlerine son verilecek midir?
♦ Bu bölgede jeotermal ve madencilik faaliyetleri için bundan böyle ruhsat verilmemesi hususunda Bakanlığınızın tavrı nasıl olacaktır? (İzmir/EVRENSEL)

Son Düzenlenme Tarihi: 07 Mart 2018 16:03
https://www.evrensel.net/haber/347114/gediz-havzasi-yeralti-sularindaki-kirlilik-tbmmye-tasindi

Bakanlık bile uyardı: Maden ve jeotermale ruhsat vermeyin




 07 Mart 2018 05:07
      
Bakanlıktan valiliklere yazı: Sular kirlendi. Gediz Havzasında yeni jeotermal ve maden ruhsatı vermeyin.


Bakanlık bile uyardı: Maden ve jeotermale ruhsat vermeyin

Özer AKDEMİR
İzmir
Gediz Havzasındaki yeraltı sularında yapılan çalışmalarda jeotermal ve madencilik faaliyetlerinin yoğun olduğu alanlarda yeraltı sularının kirlendiği tespit edildi. Orman ve Su İşleri Bakanlığı bu çalışma sonrası İzmir ve Manisa Valiliklerine gönderdiği yazıda yeni jeotermal ve maden ruhsatı verilmemesini istedi. 
JEOTERMAL YERALTI SULARINI KİRLETİYOR
Orman ve Su İşleri Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından Gediz Havzası yeraltı sularında yapılan çalışmalarda jeotermal faaliyetlerin yoğun olarak gerçekleştirildiği alanlarda arsenik başta olmak üzere metal ve yarı metal oranlarının içme/kullanma sularında limitlerin çok üstünde olduğu ortaya çıktı. Bakanlık İzmir ve Manisa Valiliklerine 14 Ağustos 2017 tarihinde gönderdiği yazı ile yapılan bu çalışma hakkında bilgi verdi.  
Gediz Havzasının, jeotermal potansiyeli açısından ülkedeki en zengin havzalardan birisi olduğuna dikkat çekilen yazıda, havzada jeotermal arama ve işletme sondajlarının artması ile birlikte, enerji, konut ısıtmacılığı, seracılık ve jeotermal turizm yatırımlarının da arttığı dile getirildi. Su Yönetimi Genel Müdür Prof. Dr. Cumali Kınacı imzasını taşıyan yazıda, jeotermal faaliyetlerinin artmasının havzada yeraltı sularının kalitesi üzerinde olumsuz etki yaptığının vurgulandı.  
YERALTI SULARINDA 300 KAT FAZLA ARSENİK!
Ülkemizde İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik gereği içme sularında arsenik sınır değerinin 10 ppb'den büyük olmaması gerektiğinin altının çizildiği yazıda Gediz Havzasında 2015-2017 yılları arasında yapılan çalışmalarda yeraltı sularındaki arsenik oranının 39.7 ppb olarak tespit edildiği kaydedildi. Bu  yüksek oranın bölgenin jeolojik yapısından kaynaklandığının iddia edildiği yazıda havzadaki yeraltı suyu kütlelerinde aşılmaması gereken arsenik eşik değeri 53 ppb olarak belirtildi ve şöyle denildi: “Ancak çalışma kapsamında yapılan 3 dönem izleme neticesinde özellikle jeotermal ve madencilik faaliyetlerinin yoğun olarak gerçekleştirildiği sahalardaki 14 yeraltı suyu kütlesinde eşik değerin aşıldığı, bu değerin bazı kütlelerde 3000 ppb'nin üzerinde değerlere ulaştığı görülmektedir". Su Yönetimi Genel Müdürlüğünün verdiği bu rakamlara göre ölçüm yapılan yerlerdeki yeraltı sularında tespit edilen arsenik oranı içme suyu kriterlerine göre 300 kat, "aşılmaması gereken doğal arka plan" olarak belirtilen değerin ise 75 katından fazla olduğu anlamına geliyor. 

MANİSA VE İZMİR'İN SULARINDA BÜYÜK TEHLİKE

Bu kirliliğin kaynağının jeotermal ve madencilik faaliyetleri olduğunun altının çizildiği yazıda Manisa ili içme suyunun tamamının, İzmir'in ise %40'ının Gediz Havzasındaki yeraltı sularından temin edildiğine dikkat çekildi. İçme sularındaki arsenik oranının yüksekliğinin yol açtığı sağlık sorunlarının da aktarıldığı yazıda birçok kanser türü başta olmak üzere çok çeşitli sağlık sorunlarının kaynağı olarak arsenikli su tüketimi ve bu sularla üretilen besin maddeleri gösterildi. 
‘YENİ JEOTERMAL VE MADEN RUHSATI VERMEYİN’
İki sayfalık yazı ekine konulan harita ile yeraltı sularındaki arsenik oranlarının nerelerde yüksek olduğu belirtilerek, "havzadaki yeraltı suyu kütlelerinde jeotermal ve madencilik faaliyetlerine yeni izin ve ruhsatların verilmemesi gerekmektedir" deniliyor. 

https://www.evrensel.net/haber/347083/bakanlik-bile-uyardi-maden-ve-jeotermale-ruhsat-vermeyin

4 Mart 2018 Pazar

Flamingo yolu_Pazar yazısı




 04 Mart 2018 06:08
    
Mimarlık Merkezinde katıldığı toplantıda birisi 'Dünyada tek' demişti: 'Flamingoların dünyada kent merkezine bu kadar yakın yaşadığı tek yerdir İzmir'

Flamingo yolu
Özer AKDEMİR
Sabah güneşi yatak odasına vurduğunda perdeyi açtı. Karşısında eşsiz bir manzara kendisine bakıyordu. Balkona çıkıp denizden gelen imbatı uzun uzun içine çekti. Sabahın ilk kahvesini uzakta, beyaz pembe bir renk cümbüşü gibi görünen flamingolara bakarak yudumladı. 
İzmir kuş cenneti tam karşısındaydı. On binlerce kuşun evi ile kendi evi adeta yan yanaydı. Geçenlerde, Mimarlık Merkezinde katıldığı toplantıda birisi “Dünyada tek” demişti: “Flamingoların dünyada kent merkezine bu kadar yakın yaşadığı tek yerdir İzmir.” O zaman ne kadar şanslı olduğunu bir kez daha anlamıştı. 
Flamingolar on binlerce yıldır buralıydı ve aslında kendisi onlara komşu gitmişti. Denizin kıyısındaki bu yüksek yüksek yapılar yapılırken epey bir tartışma çıktığını hatırladı. Yeri uygun muydu, zemin bu çok katlı evleri taşır mıydı, kuş cennetine etkileri ne olurdu gibi tartışmalar eşliğinde yapılmıştı evler. İzmir’in en pahalı evleriydi bunlar. Kendisi sonradan almıştı üst kattlardaki, bir yanda körfezi öbür tarafta kuş cennetini gören, eşsiz manzaralı daireyi.  
 
***
Altı yedi yıl önce bu evi satın alırken evinin karşısından bir otoyol ve köprü geçirileceği aklının ucundan dahi geçmemişti. Alsancak’taki Mimarlık Merkezindeki toplantıyı bu yüzden ilgiyle izledi. Toplantıya birçok kurumdan temsilciler katıldı. İzmir Körfez Geçişi Projesi’nin kentin ekonomisine, ekolojisine, kuş cennetine, denize, Körfez’e ne gibi etkileri olacağı uzun uzun konuşuldu. Durum tam anlamıyla faciaydı!
Oysa proje basına servis edildiğinde, “İzmir Körfezi’ne takılmış altın bir gerdanlık gibi parlayacak köprü” yazmıştı yerel bir gazete. Bir diğeri “İzmir’in iki yakası bir araya geliyor” demişti. Şimdinin Başbakanının, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığına adaylığını koyduğu son yerel seçimlerde açıkladığı “35 çılgın proje”den birisiydi. Seçimleri yeniden kazanan eski başkan da “Bizim projemizdi zaten” diye sahiplenmekte gecikmemişti.
Projeye göre körfezin iki yakası arasında altı şeritli bir yol ve tren yolu yapılacaktı. Körfezin ortasına kadar giden köprü üzerinde uzayan yol, yapılacak bir yapay adadan tünellere girecek, İnciraltı’dan çıkacaktı. 
Bu yol koruma altında bulunan flamingoların ve diğer kuşların yaşam alanlarından geçecekti. Binlerce hektarlık sulak alan ve birinci derece doğal sit alanının varlığı yola engel olmasın diye, sulak alanların koruma statüleri bir gecede değiştirilmişti. İşin acı tarafı, bu statü değişikliğine onay veren kurumlar arasında (ki çoğu zaten devlet kurumlarıydı) iki tane kendisine “doğa koruma örgütü” denen kurum vardı. Hatta bunlardan uluslararası ölçekte faaliyet gösteren birisinin temel görevi bu sulak alanların korunmasını gözetmekti.
Mimarlık Merkezindeki toplantıda söz alanlar Körfez Geçişi Projesi’ni basında yazılanların aksine İzmir için en büyük ekolojik yıkım projelerinden birisi olarak tanımladılar. Yüksek maliyeti ile ilgili ise “Yapılırsa İzmir’in iki yakası bir araya gelmez” dediler. 
“Körfezde çalışan arabalı vapurlar bile tam olarak dolmadan gidip gelirken, bu yolu kim kullanacak? İkinci bir Yavuz Sultan Selim Köprüsü faciası olur” sözleri sıkça kullanıldı. “Bu gereksiz yola harcanacak miktar para ile İzmir’in bütün toplu taşım sorunu çözülür” dendi.
Kış ortasında yapılan kuş sayımlarından söz etti bir ornitolog toplantıda: “Ortalama 90 bin birey kışlıyor deltada. Bu türlerden yirmi sekizinin Avrupa ölçeğinde nesli tükenmiş durumda. Karagagalı sumrunun Türkiye’de bilinen tek üreme alanı burası. Kara leyleğin de ülkemizde düzenli olarak kışladığı tek alan.”
***
Güneş, Körfez’i kızıla boyayıp ağır ağır sulara gömülürken, deltanın göz alabildiğince uzanan kumullarındaki çayırların kadehindeki şarabın rengini aldığını gördü. Bayılıyordu bu ışık oyununa. Akşam güneşi altında buğu buğu dalgalanıyormuş gibiydi delta. Ufuk, koyu yeşil bir çizgi gibi görünen makiliklerin olduğu yerle birleşmeden hemen önce tuzcul bozkırı okşayıp geçiyordu.
Mimarlık Merkezindeki toplantıda 300’ün üzerinde bitki türünden bazılarının dünyada sadece bu deltada yaşadığını öğrenmek ve bu bitkilerin de tıpkı Avrupa’da nesli tükenen kuşlar gibi yok olacağını bilmek içini acıtıyordu.
“Bu yıkıma gelin birlikte karşı koyalım” diyenlere kuşkuyla bakmıştı. Hükümete, belediyeye, iş dünyasına karşı gelmek olacak iş değildi. Kendi de iş adamıydı, bu projelerin ne büyük bir rant kaynağı olduğunu çok iyi bilirdi. İşin içine siyaset bulaştırmak istiyorlardı. Kavgayı, gürültüyü, çatışmayı oldum olası sevmezdi zaten.
Yine de, eşsiz Körfez manzarasının ortasından geçen, beyaz-pembe renkleri ile her gün gözlerini okşayan flamingoların olduğu yerde bir otoyolun varlığını düşünmek bile sinirlerini zıplatıyordu. Kararını vermişti çoktan, köprü yapılırsa evi satıp bu çirkinlikleri görmeyeceği bir yere taşınacaktı. Ne bu can sıkıcı manzarayı, ne de yol yapılmasın diye bağırıp çağıran kalabalığı kaldıramazdı naif yüreği...
 

Son Düzenlenme Tarihi: 04 Mart 2018 06:14
https://www.evrensel.net/haber/346873/flamingo-yolu

1 Mart 2018 Perşembe

İzmir Körfez Geçiş Projesi'nde bilirkişi incelemede bulundu




Körfez Geçiş Projesinin bilirkişi incelemesine vatandaşlar ve basın alınmazken yaşam savunucuları projenin körfeze vereceği zararlara dikkat çekti.


01 Mart 2018 09:4
İzmir Körfezi

Özer Akdemir
İzmir
Körfez Geçiş Projesinin bilirkişi incelemesine vatandaşlar ve basın alınmazken İzmir'e Sahip Çık Platformu yaptığı açıklama ile projenin İzmir Körfezine vereceğine zararlarına dikkat çekti. 
İzmir'de İnciraltı ve Sasalı arasında hükümet tarafından yapılması planlanan Körfez Geçişi Projesi'ne verilen ÇED olumlu kararına karşı açılan davada bilirkişi heyeti incelemede bulunacak.
İncelemeye vatandaşlar ve gazeteciler alınmazken inceleme ile eş zamanlı olarak İzmir'e Sahip Çık Platformu açıklama yaptı. Açıklamada projenin ulaşım projesi olmadığı ve İzmir'in bu yola geçişe ihtiyacı olmadığı vurgulandı.
Açıklamada 'Köprü Bahane Rant Şahane', 'Flamingoma Dokunma', 'Gediz Deltası Hepimizin' ve 'Köprülü Değil Temiz Körfez İstiyoruz' yazan dövizler açıldı. 
Mavişehir'de köprü ayağının yakınlarındaki açıklamada metni okuyan TMMOB İzmir İKK Sözcüsü Melih Yalçın projenin 'yüzülebilir körfez' hayaline geri dönülmez zararlar vereceğini altını çizerek "Proje, İzmir’i rant çevrelerinin talan ve yağmasına açmanın, daha fazla betonlaşmaya boğmanın araçlarından biridir. Bu projenin, kentimizin doğal ortamına zarar vereceği açıktır. Proje alanında flamingo, kılıçgaga ve tepeli pelikan gibi türlerin dünya nüfusunun önemli bir kısmının yaşadığı bilinmektedir. Söz konusu proje gerçekleştiği takdirde, köprü ayağı, geniş çaplı yüzey yapılaşması vb. faaliyetlerden bu türlerin nüfusları olumsuz etkilenecek ve farklı statülerle korunan Gediz Deltası’nın ekolojik ve habitat bütünlüğü zarar görecektir. Proje, ülkemizin önemli su ürünleri istihsal sahalarından biri olan İzmir Körfezi'nin bentik bölgesinde yapılması planlanan inşaat faaliyetleri, körfez ve İzmir balıkçılığına önemli darbe vuracaktır" dedi.
İstanbul ve Ankara’ya ihanet edenlerin şimdi de gözlerini Ege kıyılarına ve İzmir’e diktiklerini ifade eden Yalçın şunları söyledi "Bir yandan kent içinde ayrıcalıklı plan değişiklikleri ile, diğer yandan tarım alanları, doğal yaşam alanları, kıyılar sit dereceleri düşürülerek rantçı sermaye İzmir’e davet ediliyor, önü açılıyor. İşte bu proje de tüm bu rant odaklı politikaların ortasında duruyor. Yarımada’da ikinci bir İzmir yaratılmaya çalışılıyor. Bu proje de şehir dışından gelenlerin Yarımada’ya ulaşımını kolaylaştırmak için yapılıyor".
İzmir Büyükşehir Belediyesini projeye karşı daha güçlü karşı durmaya çağıran Yalçın "Sözünü ettiğimiz talan projelerine bugün karşı çıkmazsak yarın çok geç olacak. Güzel İzmir’imizin tarihi, kültürel, doğal bütün değerleri gözümüzün önünde bir bir yok olup gidecektir. İzmir’e dayatılan bu rant ve talan politikalarına hukuki, siyasi tüm yolları kullanarak karşı çıkmamız gerekmektedir. Ayrıca Körfez Geçiş Projesi vasıtasıyla yapılaşmanın, betonlaşmanın önünün açılacağı alanlarda kimlerin şimdiden yatırım yaptığı merak konusudur. İZMİR’E SAHİP ÇIK PLATFORMU olarak bugünkü keşfin bilimsel değerler esas alınarak yapılacağına inanıyor ve bunu umuyor; tüm yurttaşları doğa, kültür ve tarih talanına karşı kentimizin geleceği için mücadele vermeye davet ediyoruz" dedi.
PROJEDE NELER VAR?
İzmir Körfezi Geçiş Projesine göre Kuzey Çevre yolu Çiğli Sasalı kavşağından başlıyor. Körfez ortalarına kadar gidecek olan yol burada yapılacak yapay bir ada ile deniz altına girecek ve sonrası tünel olarak devam edecek. Yol, Narlıdere’de İzmir Çeşme otoyoluna bağlanan kavşakla sona erecek. Proje 12 km. otoyol, 16 km. raylı sistem tramvay olarak öngörülüyor. Bunun 4.2. km'si ayaklar üzerinde köprü, 800 m'si yapay ada ve 1.9 km.si ise batırma tüp tünel olması planlanıyor. 

ŞPO, BU SORULARIN YANIT BULMASINI İSTİYOR
TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi'nin İzmir Körfez Geçiş Projesi ile ilgili bilirkişi heyetinin yanıtlaması istemiyle dosyaya sunduğu sorulardan bazıları şöyle;  
* Körfez Geçişi kentiçi yolculukların arzu hatlarına uygun mudur? 
* Bu kadar büyük maliyetli yatırımın İzmir’in gerçek ulaşım sorunlarının çözümünde kullanılması daha doğru değil midir?
* Körfez Geçişi kentte en yoğun yolculuk talebinin oluştuğu kent merkezine yönelen iş ve diğer yolculuklarda kullanılabilir mi? 
* Bu kadar yüksek maliyetli ve olumsuz etkileri çok olan bir projenin hizmet vereceği yolculukların sayısı bu yatırımı fizibilitesinin pozitif olması mümkün müdür? 
* Bu proje ile aslında çevre yolunu kullanması gereken trafiği kent içine çekmeyecek midir?
* Günün her saatinde ağır vasıta oranlarının yüksek olacak Körfez Geçiş trafiği gürültüsü ve egzoz gazları ile yerleşim alanlarını olumsuz etkilemeyecek midir?
* Araba vapurları bu koridordaki talebi zaten karşılamaktadır. Bir toplutaşım türü olan vapurların tamamen kaldırılmasına sebep olacak ve otomobil kullanımını teşvik edecek bu proje dünyanın benimsediği sürdürülebilir ulaşım ilkelerine ve politikalarına aykırı değil midir?
* Yolcu garantisi ile yapılacağı belirtilen bu projede de beklenen talep oluşmayacağından İzmit Körfez Geçişi ve Yavuz Sultan Selim Köprüsü gibi sürekli açık veren bir kara delik olmayacak mıdır?
* Bu yanlış projenin bedelinin İzmirlilere ve hatta tüm ülkeye ödetilmesi yanlış değil midir?
* Kent ulaşım sorunlarının çözülmesine hiçbir katkı sağlamayacak bu proje çevre yolundaki ağır taşıt oranları yüksek transit trafiği yerleşik alana çekerek mevcut yollar ve kavşaklar üzerinde daha büyük yoğunluklar yaratmayacak mıdır?
* İzmir Körfez Geçişi Projesi, kentin CO2 salımına etkisi nasıl olacaktır? 
* 3,5 milyar TL lik bir yatırımla yapılacağı öngörülen İzmir Körfez Geçişi proesi yerine kentin ihtiyacı olan ve Ulaşım Ana Planı ile belirlenen raylı sistem yatırımlarına öncelik verilmesi kent için daha faydalı olmayacak mıdır?
Son Düzenlenme Tarihi: 01 Mart 2018 16:56
Youtube bağlantısı: 
https://youtu.be/OzQ1kljezeg


https://www.evrensel.net/haber/346656/izmir-korfez-gecis-projesinde-bilirkisi-incelemede-bulundu

İklim değişikliği tarımı vuruyor: Gıda fiyatlarında sıçrama uyarısı!

  01 Haziran 2023 07:00 Dr. Oğuz Tutal'ın araştırmasına göre Türkiye için en büyük tehlike kuraklık ve aşırı sıcaklar... Araştırma g...