27 Eylül 2015 Pazar

Hasankeyf'in büyük sırrı?

Özer AKDEMİR
Tel örgülerin ötesinde çakır dikenlerin bir adım atmanıza izin vermediği bu küçük tepecik, belki de dünya arkeoloji tarihinin seyrini değiştirecek önemde bir gizi saklıyor. Tabii kazılırsa, tabii sulara teslim edilmezse...

HASANKEYF HÖYÜĞÜ
Hasankeyf'te çekim yaparken ekoloji örgütü temsilcilerini kısık sesle bize aktardıkları bir bilgiyi bizi o kadar heyecanlandırıyor! Bir sır gibi fısıldanan bu bilgiyi bütün dünya bilmeli oysa.  Verilen bilgi şu; "Hasankeyf yakınlarında kazılan bir höyükte ortaya çıkarılan buluntuların dünyanın en eski yerleşim ve inanç merkezi olarak bilinen Şanlı Urfa Göbeklitepe'den bile daha eski bir tarihe denk geldiği tespit edilmiş" Japon ve Türkiyeli arkeologlar tarafından yapılan kazılarda ortaya çıkarılan buluntularla ilgili Batman Üniversitesi Rektörlüğünü yapan kazı heyeti Başkanı Prof. Dr. Abdüsselam Uluçam bu gerçeği aylar öncesinden bir basın toplantısında bir iki cümlede olsa açıklamıştı; "Hasankeyf Höyüğünde Göbeklitepe'den daha eski bir dini yapıyı ortaya çıkardık". Japonya Tsukuba Üniversitesinden Prof. Dr. Yutuka Miyake de höyükte 9 metre genişliğinde bir yapı bulunduğunu, yapı tabanın üzerinde 1.5-2 metre uzunluğunda bir dikilitaş ortaya çıkarıldığını açıklamıştı. Mıyake, tabanın altına gömülmüş insan iskeletinde boya izlerine rastladıklarını da aktarmıştı. bu bugüne kadar bilinen dini ritüellerin hiçbirisiyle örtüşmeyen yeni bir durumdu.
'ÇOK GİZLİ' ARKEOLOJİK SIR!..
Hasankeyf Höyüğünde başka neler bulundu? Bu bilgiler ışığında bilimsel bir makale ne zaman yazılacak? Höyüğün "Dünya arkeoloji tarihinde bir devrim" olarak nitelenen Göbeklitepe'den daha eski bir yerleşim ve dini merkez olduğu ortaya konursa burasının korunması için neler yapılacak? Dünya kamuoyu, arkeoloji bilimi insanlık tarihinin bir dönemini, göçebelikten yerleşik düzene geçen kısmı yeniden yazdıracak böylesi önemli bilgilerin sulara gömülmesine izin verecek mi? Sanırım, AKP hükümetini zor durumda bırakacak bir soru bu son soru. Belki de bu nedenle Hasankeyf höyüğü ile ilgili bilgilerin dışarı sızmaması için her türlü önlem alınıyor. Belki de bu yüzden Batman Üniversitesi kütüphanesinde ayrı ve çok az kişinin girmesine izin verilen bir bölümde saklanıyor bu bilgiler. 'Devlet sırrı' gibi...
BİR KORUMA KOMEDİSİ DAHA
Sakin ve kirli akıyor Dicle. Rengi irin yeşiline çalıyor bazen ve kötü kokuyor. Tarım ilaçlarının, tarla sulaması sonrası kirlenen suların nehre akıtılmasına bağlıyorlar bu kirliliğin nedenini. Diclenin bu içler acısı görüntüsü Hasankeyfin güzelliğinden bir şey götürmüyor oysa. Dümdüz yükselen duvarlar, dünyanın en korunaklı kalesinin doğal surları olmuş. Duvarın üstünde eski yapılar, onlarca mağara var. Diclenin orta yerindeki yıkıntı halinde kalmış eski köprü ayaklarında hummalı bir faaliyet göze çarpıyor. Tarihin en saçma koruma komedisine ikinci kez tanık oluyoruz. İlkini Allianoi'nin üzerini Horasan çamuru ile kapatıp Yortanlı Barajının sularına gömdüklerinde görmüştük. İkincisine Hasankeyf'te denk geldik. Köprü ayakları çelik kafeslere alınmış ve etrafı taşlarla çevriliyor. Böylece baraj sularından korunacakmış güya!. Biz bu köprü ayaklarını çekerken adının gizli kalmasını isteyen yöredeki üniversitelerden birinde görev yapan bir arkeolog yapılanın hiçbir bilimsel temeli olmadığını, hatta ne yapıldığını bile kimsenin tam olarak bilmediğini söylüyor. Alelacele, 'ben yaptım oldu' diye yapılan, duvarları korumak bir yana zarar veren bir işlem olduğunu anlatıyor. Demir iskeletlerin arasına sıkıştırılmış köprü kalıntılarından yükselen inşaat sesleri ve toz toprağı işaret ederek ekliyor, "bir arkeolog gözetiminde mi yapılıyor, inanın kimse hiç bir şey bilmiyor".

NE OLACAK BİLMİYORUZ?
Hasankeyf'in bilinmeyenleri o kadar çok ki aslında. Baraj yapımının ne kadarının tamamlandığı bilinmiyor. Ne zaman su tutulacağı bilinmiyor. Baraj suları altında kalacak olan eserlerden ne kadarının taşınacağını, taşınması olanaklı olmayan eserlerin, örneğin Büyük Kale duvarlarının nasıl korunacağı bilinmiyor. Fırat nehrine yapılan barajlardan sonra ona çok benzeyen Dicle'ye gelen endemik kuş türleri nereye konacak, bilinmiyor. Kentin 3-4 kilometre güneyinde yapımı hala süren yeni Hasankeyf'e kimlerin taşınacağı, taşınanların neyle geçinecekleri bilinmiyor. Aslında Hasankeyflilerde 1954'den günümüze kadar uzanan baraj hikayesinden ve bu bilinmezliklerden bıkmışlar. Kime mikrofon uzatsak aynı yanıtları alıyoruz; "ne olacak bilmiyoruz"!.

ALMANYA NEDEN KREDİDEN VAZGEÇTİ?
Ilısu barajının yapımı için nereden kredi bulundu, onu da kimse bilmiyor. En azından yerel halk ve ekoloji örgütleri temsilcileri bize bu bilgiyi veremediler, çünkü bilmiyorlardı. Hasankeyfte karşılaştığımız yabancılardan yörede çok az kişinin bildiği ya da hiç bilmediği bilgileri dinlemek bizleri şaşırtmadı değil. 20 Eylül Dünya Hasankeyf günü etkinlikleri için çevre dostu araçlarıyla kalkıp Almanya'dan gelen fotoğrafçı, belgesel yapımcısı ve gazeteci iki Alman Stefan Struck ve Stefan Pangritz baraja verilecek dış kredilerin geri çekilmesi kampanyasının bir parçası olmaktan mutlu olduklarını söylüyorlar. Hasankeyfle ilgili yaptıkları belgeselin televizyonlarda yayınlanmasının ardından Alman Hükümetinin baraj için kredi vermekten vazgeçtiklerini anlattılar. Şimdi de bu güzelliğin yok olmasını engellemek adına birşeyler yapmak için geldiklerini söylüyorlar Hasankeyfe. Buradaki çekimleri bitirip dönünce yeni bir belgesel ve birçok haber için kolları sıvayacaklarını belirtiyorlar.

HASANKEYF'DE BİR AMERİKALI
4 yıl önce Hasankefe gelip yerleşen Amerikalı araştırmacı-yazar John Crofoot'da birçok bilinmezi bilenlerden. Anadili İngilizce olan Crofoot bunun yanı sıra Arapça, Türkçe ve Kürtçe'yi de öğrenmiş.  Bizimle Türkçe ve Kürtçe konuşan Crofoot Hasankeyfin korunacağı konusunda iyimserliği elden bırakmayanlardan. Barajın su tutmasından bir gerekçeyle vazgeçileceği inancında olduğunu söyleyen Crofoot, hükümetle diyalog kanallarının atılmamasını savunuyor.

İKİNCİ MOĞOL KUŞATMASI GİBİ
Eğer Ilısu Barajı su tutarsa Hasankeyf'teki binlerce tarihi eserin yanı sıra bu höyükte suların altında kalıp yok olacak. Dünya kültür mirasının çok önemli bir parçası, Buda heykellerini, antik kentleri, tarihi el yazmaları kırıp parçalayan IŞİD'in yaptığının bir benzeri ama daha Kapitalistçe yok edilecek. Şu an için tarihi 12 bin yıla kadar götürülebilen, neolitik çağa ait dini yapıların ortaya çıktığı, 20'ye yakın uygarlığın yerleşip yok olduğu bir kültür mirasını kaybedeceğiz. Moğol istilasından kenti savunan komutanın bu güzelliğin yakılıp yıkılmasına gönlü razı olmayarak savaşmadan teslim olması ile kurtulan Hasankeyf aradan yüzlerce yıl geçtikten sonra Kapitalist istiladan da kurtulabilecek mi? Hasankeyf'te, Batman'da, Diyarbakır'ın ve ülkenin birçok ilindeki yaşam savunucularının yanı sıra yabancı ülkelerden de önemli ölçüde destek bulan 'Hasankeyf sonsuza taşınsın' kampanyasının en önemli amacı da bu.

BARAJ SAVAŞLARI
Bölgede yıllardır süren savaşın taraflarından PKK, barajların yörede yarattığı ekolojik yıkıma, sosyal dokuya verdiği zarara ve gerilla hareketliliğine getirdiği kısıtlamalara karşı mücadele edeceklerini duyururken, devletin buna karşılığı Ilısu Barajı koruması için 123 yeni korucu almak oldu. Hergün baraj inşaatı çevresinden yeni çatışma haberleri geliyor.

İNSANLIK TARİHİ MICIR MI OLUYOR?

Yeni Hasankeyf denilen binalar çıplak bir tepenin eteğinde her geçen gün çoğalıyor. Daha insanların yerleşecekleri binalar yapılmadan camisi, kültür merkezi, yolları neredeyse tamamlanmış. Yeni Hasankeyfin birkaç kilometre güneydoğusundaki Hasankefy Höyüğü ise geçit vermeyen çakır dikenlerle kaplanmış, sırlarının ortaya çıkarılmasını bekliyor. Höyüğün 10 metre yakınında bir taş ocağı harıl harıl çalışıyor. Arada kuru bir dere geçiyor sadece. Belki höyüğün devamı burası, belki 15 bin yıllık tarihi kalıntılar yollara mıcır olarak seriliyor. Tıpkı Latmostaki 8 bin yıllık kaya resimlerinin tuvalet taşı yapımı için parçalanması gibi. Hasankeyf, Kapitalizmin ve onun en geri uygulayıcısı, herşeyi rant olarak gören siyasi iktidarın keyfine bırakılmayacak kadar önemli bir yer. Dünya mirasını tüm dünya korumalı...
Eklenme Tarihi: 27 Eylül 2015

24 Eylül 2015 Perşembe

ÇEPEÇEVRE YAŞAM: ÇEVRE İÇİN MEDYA İLETİŞİM AĞI_24_Eylül_2015



Ağustos ayında her hafta sonu 5 farklı Karadeniz kentinde yapılan Çevre için Medya İletişim Ağı Çalıştayı seçkisi Çepeçevre Yaşamda. Çalıştaylarda Karadeniz'deki ekoloji sorunları ve buna karşı verilen mücadelelerin yanı sıra, yerel gazetecilerin çevre bilincinin arttırılması ve aralarında bir iletişim ağı da kurulması hedeflendi.
Yusuf ÖZER'in çekimleri, Özer AKDEMİR'in sunumuyla
24 Eylül 2015 Perşembe saat: 20.00'de
Hayat Tv.de

Program tanıtımı:
https://www.youtube.com/watch?v=ArNeIEqNzjI&feature=youtu.be

İlgili haberler:
Yerel medya ve çevre çalıştayı yapıldı
http://www.evrensel.net/haber/257418/yerel-medya-ve-cevre-calistayi-yapildi
19
Yerel medya ve çevre ağı örülüyor
http://www.evrensel.net/haber/257933/yerel-medya-ve-cevre-agi-oruluyor

Artvin direnişin yolunu gösteriyor
http://ozerakdemir.blogspot.com.tr/2015/08/artvin-direnisin-yolunu-gosteriyor.html

'Yeşil Yol' uyarısı: Felaketin yolu olur
Talan ordusu, Ordu çevre çalıştayında tartışıldı

Biz bu direnişi Gerze’de gördük, Artvin’i de geçemezler!

‘Suyun önünü tıkarsanız, doğa karşılığını verir’

Yerel medya ve çevre çalıştayları sona erdi

20 Eylül 2015 Pazar

‘Hasankeyf’i suyun altına değil, sonsuzluğa taşıyalım’





Tarihi 12 bin yıl önceye kadar gittiği düşünülen Hasankeyf’in, Ilısu Barajı altında kalarak yok olmasını önlemeye dönük çabalar sürüyor. 20 Eylül Dünya Hasankeyf Günü öncesi Batman’da gerçekleştirilen panelde bilinen 15 uygarlığa beşiklik yapmış olan Hasankeyf’in bir dünya mirası olduğu ve mutlaka geleceğe taşınması gerektiği dile getirildi.
SAVAŞ EKOLOJİYİ DE VURUYOR
Mezopotamya Ekoloji Hareketi, Batman Ekoloji Meclisi ve Hasankeyf Dayanışması tarafından gerçekleştirilen “Hasankeyf’i sonsuzluğa taşıyalım” adlı panel Batman Belediyesi Konferans Salonu’nda yapıldı. İldeki bazı bölgelerde yapılan askeri operasyonları önleyebilmek için canlı kalkan olmaya giden belediye eş başkanları, meclis üyeleri ve milletvekillerinin de aralarında olduğu 82 kişinin gözaltına alındığı haberi nedeniyle buruk başlayan panelde Hasankeyf’in kurtarılmasına yönelik çabaların yanı sıra ülkedeki ve dünyadaki ekoloji mücadeleleri de değerlendirildi. Batman Ekoloji Meclisi Eş Sözcüsü Sümeyye Beytüt tarafından yönetilen panelin ilk konuşmasını yapan HDP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Beyza Üstün, savaşın ekoloji üzerinde yarattığı tahribatı anlattı. 7 Haziran seçimleri sonrası tek başına iktidara gelemeyen AKP hükümetinin ateşkes sürecini bitirdiğine vurgu yapan bu süreçten sonra Bölge’nin birçok yerinde aynı anda orman yangınları çıkarıldığına dikkat çekti. Bu yangınların söndürülmesi için devlet kurumlarının hiçbir şey yapmadıklarını kaydeden Üstün, halkın kendi olanaklarıyla yangına müdahalesinin de önlendiğini dile getirdi. Üstün, kapitalist sistemin sermaye birikimi sağlamak ve krizini aşmak için azgınca doğaya saldırdığını dile getirirken, bunun önlenmesine yönelik mücadelelerin ortaklaştırılmasının önemine vurgu yaptı.
BAŞARILI DİRENİŞLERİN SIRRI: ÖRGÜTLÜ HALK
Panelin ikinci konuşmasını yapan Evrensel Gazetesi İzmir Muhabiri ve Hayat Televizyonu Çepeçevre Yaşam Programı Yapımcısı Özer Akdemir, Anadolu’nun birçok yerinde halihazırda halkların yaşam alanlarını koruyabilmek için dişe diş bir mücadele içerisinde olduğunu söyledi. Ülkedeki doğaya ve kültürel alanlara yönelik saldırılar karşısında verilen ekoloji mücadelelerinden örnekler aktaran Akdemir, mücadele biçimlerinin de yöreye göre değişiklik gösterebildiğini belirtti. Sermaye saldırılarının püskürtüldüğü başarılı direnişlerin ortak yönünün örgütlü, kitlesel halk hareketi ve bunun sonucu gelişen hukuki ve fiili yaşam nöbetleri olduğunu dile getiren Akdemir, Bergama Köylü Hareketi, Sinop Gerze, Muğla Yuvarlakçay ve son olarak halen devam eden Artvin Cerattepe direnişlerinin nasıl mücadele edilmesi gerektiğinin de yolunu gösterdiğini söyledi. ODTÜ Emekli Öğretim Üyesi ve Allianoi Girişim Grubu eski dönem sözcülerinden Üstün Bilgen Reinart, dünyada özellikle barajlara karşı verilen direniş deneyimlerini ve Allianoi’nin kurtarılmasına dönük mücadele süreçlerini anlattı. Reinart da dünyadaki ve ülkemizdeki ekoloji mücadelelerinden başarılı olanlara bakıldığında geniş halk yığınları tarafından yürütüldüklerini ve örgütlü bir güce dayandıklarını belirterek, özellikle yerel halkın ve köylülerin  bu mücadeleler içerisinde olmasının önemine dikkat çekti.
EKOLOJİ HAREKETİNİN HEDEFİ
Diyarbakır’dan gelen Ekoloji Aktivisti Talat Çetinkaya, Bölge’de yaşanan çevre sorunları ve bunlar karşısında verilen ekoloji mücadelelerinin durumu hakkında bilgiler verdi. Savaş ortamının geçmişteki KCK tutuklanmalarının ekoloji mücadelesine de büyük zarar verdiğini belirten Çetinkaya, “5 bin yıldan bu yana gelen devletçi, erkeğin kadına, insanın doğaya tahakkümüne dayalı bir sistem var. İşte ekoloji hareketinin en büyük amaçlarından birisi, bu anlayışı ters yüz etmek” diye konuştu. Panel soru yanıt kısmı ile sona erdi. (Batman/EVRENSEL)
Eklenme Tarihi: 20 Eylül 2015


17 Eylül 2015 Perşembe

Fatsa’daki direniş çadırı yakıldı


Ordu’nun Fatsa ilçesinin Bahçeler Mahallesi’nde siyanürle altın ayrıştırma çalışmalarına karşı kurulan direniş çadırı yakıldı.
Fatsa Ünye Doğa Koruma Platformu’nun siyanüre karşı verdikleri mücadelede sembol yeri olan madene yakın yerde fındık bahçesine kurulan direniş çadırı gelen konukların ağırlandığı, basın açıklaması ve eylem yeri olarak da kullanılıyordu. Daha önce çadırın brandası ve çevresinde bulunan pankartlar kesilmişti.
Her akşam yöre halkının bir araya geldiği çadır, dün gece 23.00 sıralarında insanların dağılmasından sonra kimliği bilinmeyen kişi ya da kişiler tarafından yakıldı. Çadır ve içindeki eşyalar tamamen yandı.

Ordu Doğa ve Yaşam Alanlarını Koruma Platformu üyesi Coşkun Özbucak yaptığı açıklamada, “Fatsa ve Ünye halkı başta olmak üzere Türkiye’nin her tarafından da desteklenen siyanüre karşı verilen mücadele önemli bir aşamaya geldi. Halkın tepkisi her gün büyüyor. Halkın direnişinin sembolü olan çadırın yakılması da gösteriyor ki, önemli bir etki gücü var. Bu tür saldırılar halkın mücadelesini daha da yükseltecektir. Yapılan saldırıyı şiddetle kınıyoruz” dedi.

‘MADENLE ALAKALI OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUZ’
Çadırın kurulduğu alanın sahibi Cevat Atar Evrensel’e yaptığı açıklamada, “8 ayın 5’inde ‘Siyanüre hayır’ yazan pankartlarımızı kestiler, Geçen ayın 26’sında da bir arkadaşımızın cenazesine gittiğimizde çadırımızı 30-40 yerinden kesmişlerdi. Dün akşam saat 21’e kadar çadırdaydım, arkadaşlarla nöbet tutuk, sohbet ettik. Daha sonra kayınvalidemin rahatsızlığı nedeniyle eve döndüm. Gece 12 gibi komşum aradı, ‘Çadır yanıyor’ diye. Jandarmaya itfaiyeye haber verdik hemen. Onlar geldiler gece. Sabaha kadar oradaydık. Çadırda ne var ne yok yanmış. 30-40 sandalye, iki masa, çay, şeker ne varsa… Şüphelendiğimiz kişiler var elbette. Madenle alakalı olduğunu düşünüyoruz tabii. Madenin bazı kişilere ‘Sizleri işe alacağız ama şu çadır buna engel’ dediğini duyuyoruz. Bu akşam yine çadırda toplanıp durumu değerlendireceğiz” diye konuştu.  (HABER MERKEZİ)

Eklenme Tarihi: 17 Eylül 2015

Efemçukuru altın madeni İzmir’in sularını zehirliyor


Bayramı zehir etmeyin!
EGEÇEP Efemçukurundaki altın madeninin yarattığı tehlikeye dikkat çekmek için İzmir büyükşehir belediyesi önünde basın açıklaması yaptı. Altın madeninin kentin içme sularını kirlettiğine dikkat çekilen eylemde “bayramı zehir etmeyin. Altın madenini derhal kapatın”  çağrısında bulunuldu.

DÖRT YILDIR FAALİYETTE
Büyükşehir belediyesi önünde gerçekleştirilen basın açıklamasında konuşan EGEÇEP Eş Sözcüsü Hülya Yılmaz, İzmirlilere “Haberiniz var mı? İçme sularınız zehirleniyor” diye seslendi. İzmir’e 20 kilometre uzaklıktaki Efemçukurunda 4 yıldır faaliyette olan altın madeninin suları ağır metallerle zehirlendiğinin bilirkişi raporlarıyla kanıtladığını belirten Yılmaz, mahkemenin izinlerini iptal ettiği madenin madenin şu an yasadışı bir şekilde çalıştığını kaydetti. Yılmaz, “”Çevre Bakanlığı kapatması gereken madenin kapasitesini arttırmasına izin verdi. Sularımız her geçen gün daha çok zehirleniyor.  Kapasite artışı ile zehirlenmenin hızı da, miktarı da artacak” dedi. 300 bin kişinin içme suyunu karşılaması planlanan Çamlı barajına Efemçukuru altın madeni nedeniyle izin verilmediğini dile getiren Yılmaz, bu durumun bile madenin zehir saçtığına delil olduğunu söyledi.  Yılmaz, “İzmir yakında kanser kenti olabilir! Çocuklarımızın geleceği için, güzel İzmir'in sağlıklı bir kent olması için altın madeni derhal kapatılmalıdır” diye konuştu. Basın açıklamasında büyükşehir belediye başkanı Aziz Kocaoğlu’nun “"Ya altın madenine izin vermeyeceğiz ya da İzmir'i taşımamız gerekecek" sözlerini hatırlatan Yılmaz, Kocaoğlu, ilçe belediye başkanları ve milletvekillerini görevlerini yapmaya, kentin suyuna sahip çıkmaya çağırdı.

EGEÇEPLİLER KOCAOĞLU’YLA GÖRÜŞEMEDİ
Basın açıklaması sonrası Efemçukurunun kapatılması ile ilgil talepleri içeren dilekçeyi Büyükşehir belediyesine vermeye çalışan EGEÇEP’lilere belediye görevlileri zorluk çıkarırken, EGEÇEP’lilerin ısrarları sonrası dilekçeler işleme konabildi. EGEÇEP yürütme kurulu üyeleri Aziz Kocaoğlu ile bu konuyu konuşmak için istedikleri randevuya aylardır yanıt verilmediğini dile getirdiler.

Basın açıklamasında “Havana suyuna toprağına sahip çık”, “siyanürcü şirket Efem’i terk et”, “Aziz başkan İzmir’e sahip çık”  sloganları atılırken, “Bayramı zehir etmeyin Efemçukuru altın madeni derhal kapatılsın” dövizleri taşındı. Basın açıklamasına EMEP İl Başkanı Cabbar demircinin yanı sıra KESK’in bazı sendikalarının yöneticileri de destek verdi. (İzmir/EVRENSEL)
Eklenme Tarihi: 17 Eylül 2015 

15 Eylül 2015 Salı

ÇEPEÇEVRE YAŞAM_CERATTEPE GEÇİLMEZ_17 Eylül 2015


Cerattepe geçilmez Artvin halkı yenilmez

Artvinliler yanı başlarındaki Cerattepe'de işletilmek istenen altın madenine 20 yıldır geçit vermiyorlar. Madenin geçtiğimiz aylarda yeniden gündeme getirmek istenmesi Artvindeki direnişi yeniden alevlendirdi. 7'den 70'e Artvinliler Cerattepe'de yaşam alanlarının nasıl korunacağının destanını yazıyorlar.
Çepeçevre Yaşam Artvinlilerin Cerattepe direnişinin bir kesitle ekranlarınızda
Özer AKDEMİR'in hazırlayıp sunduğu ÇEPEÇEVRE YAŞAM

17 Eylül 2015 Perşembe akşam Saat: 20.00'de Hayat Tv.de
Tanıtım videosu: 

İlgili haberler:  
Artvin direnişin yolunu gösteriyor

Biz bu direnişi Gerze’de gördük, Artvin’i de geçemezler!

‘Suyun önünü tıkarsanız, doğa karşılığını verir’




Şengül Hablemitoğlu: Suikast, AKP ve Cemaat aşkının meyvesidir

Özer AKDEMİR
İzmir
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın arkada bir asker cenazesi geçerken selfie çekmesinin kurgulandığı bir görselle çıkan Nokta Dergisi’nin kapağını paylaştığı için sosyal medyada ak trollerin linç girişimine uğrayan Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu bu durumu, iktidarın gitmekte olduğunu fark eden AKP’lilerin paniğine ve arsızlığına bağlıyor. Hablemitoğlu, eşinin suikastının “AKP ve paralelin aşkının meyvesi olduğunu belirterek, suikastin çözülemeyeceğini dile getiriyor.
Geçtiğimiz Mart ayında Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı iken emekli olan Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu 13 yıl önce işlenen ve hâlâ aydınlatılamayan bir suikasta kurban giden Dr. Necip Hablemitoğlu’nun eşi. Önceki gün kişisel twitter hesabından Nokta Dergisinin kapağını “yorumsuz” notuyla paylaştığı için AKP’li hesaplar tarafından adeta lince maruz kaldı. Hablemitoğlu kendisine yönelik bu saldırılar ve eşinin suikasti ile ilgili sorularımızı yanıtladı.

ARSIZLIK VE PANİK HALİ
Bir dergi kapağını paylaştığınız için adeta linç edilmek istendiniz. Bunun arkasında ne var sizce?
Klasik, bu ülkenin son derece tipik halleri. Değişmez bir şey bu. Bir de hafiften panik. Arsızlık o paniği belirgin hale getiriyor. Ama arsızlık  ve kibir bu kitle için her zaman daha önde.
Ne tür tehdit ve hakaretler aldınız?
Nokta Dergisi paylaşınca, ben de paylaştım. Ben  yorumsuz dediğim için birisi “Bu kışkırtıcılık” falan gibi şeyler yazdı. Hele bir tane çömez, AKP’nin bilmem hangi ilçe yöneticisi; “Ben de bunun ekran görüntüsünü aldım, halkı cumhurbaşkanına karşı kışkırtmak nedeniyle suç duyurusunda bulunacağım” demiş. Böylesine akıllı çocuklar bunlar!
Tvvitlerinizde eşinizin suikastı ile ilgili Gülen cemaati ve AKP’nin sorumluluğuna dair mesajlar yazmışsınız. Bunu açar mısınız biraz?
İki tarafın aşk ilişkileri sırasında oldu bu. Bugün bir tarafın kendisini sıyırmasıyla olacak iş değil. Kaldı ki mantık şunu söylüyor bana; madem Ergenekon gibi, Balyoz gibi, Oda TV gibi davalar için hem cemaatten birisi çıkıp özür diliyor, hem hükümet ‘kandırıldık’ diyor, ama niye bu dosya yok ortada, niye bu cinayetle ilgili kimse açıklama yapamıyor?
Dönem dönem gündeme getiriliyor suikast.
Gündeme gelişi hep Ergenekon ve Balyoz etrafında döndü. Sonra bu kavga başlayınca, cılız seslerle paralele doğru döndü. Ama hiçbir zaman güçlü bir şekilde bu konuşulmadı. Bu da bana bunu söylüyor, sizin aşkınızın meyvesidir bu o zaman bu cinayet. Buyurun uğraşın, açıklayın. Hele bu kapışmadan sonra çıkardı ortaya. Bunu hepimiz biliyoruz, kendileri de biliyor. Burada bana saldırmanın bir önemi yok, değeri de yok. Anlamı da yok.

HİÇ UMUTLANMADIM
AKP-Cemaat kapışması başladığında suikastın çözüleceği konusunda umutlandınız mı?
Ben hiç umutlanmadım. Bunu bana herkes söyledi, avukatımız bile söyledi. Ama ben şunu söyledim, mümkün değil, bu konuda birbirlerine şeyleri var asla çıkmayacak dedim. Öyle oldu zaten.
Eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar Uğur Mumcu’nun ailesine “Tuğla çekilirse duvar yıkılır. Biz de altında kalırız” demişti. Hablemitoğlu suikastı de o tuğlalardan birisi mi sizce?
O tuğlalardan birisidir ama bir de şöyle bir şey var, çekse ne olacak ki? Ne önemi ve değeri var ki? Bakın bir sürü şey oluyor Türkiye’de. Şu da ortaya çıksa ne olacak? 13 yılı bitiyor suikastin. 15 yıl sonra diyelim “iktidarın bilmem neleriyle, paralelin bilmem neleri bunu beraber yaptı” dense neye yarayacak? Kim kimi yargılayacak, kim kiminle ne yapacak? Ben aptalca buluyorum saldırmalarını da savunmalarını da. Ben gülüyorum sadece bu olanlara. Tablo bizim için çok net yani.

FOTOĞRAF ÇOK NET BİZİM İÇİN
2003 yılında Durmuş Anuçin adlı bir ‘seri katil’ suikasti kendisinin işlediğini, arkasında kimlerin olduğunu ayrıntılarıyla anlattı. Zaman içerisinde bu ifadesini birkaç kez tekrarladı. Son ifadesinde 5 sayfalık el yazısıyla birçok ayrıntı verdi. Bu kişi olamaz mı katil?
O tarihte olanları çok iyi hatırlıyorum. Adam için “Hapisten kurtulabilmek için bu olayı dahi kullandı” dediler. Onda da bir şey yok. Saçma sapan bir şey. İlginç tabi de, bilemeyiz ki o da hangi saiklerle bu şeye çıkartıldı. Ben onun da kullanıldığını düşünüyorum. O zaman yaratılmış bir şeydi. Hiçbiri gerçek değil. Ben yine aynı cümleyi kuruyorum. Fotoğraf çok net bizim için. Faili olarak biz biliyoruz yani fotoğrafın ne olduğunu. Sadece insanlar algılayamıyor. Hatta bunu yapanlar kendileri de algılayamıyorlar galiba. Öyle düşünüyorum. (Gülüyor) Herhalde onlarda karıştırdılar ne yaptıkları artık. Çok şeye karıştıkları için karıştıkları başka şeylerle karıştırıyorlar herhalde.

Eklenme Tarihi: 15 Eylül 2015

11 Eylül 2015 Cuma

‘RES’men elektrik rüşveti


Özer AKDEMİR
İzmir
Rüzgar enerji santrali (RES) şirketi Lodos AŞ’nin köylülerin elektrik faturalarını ödemesine Yayla köyünden köylüler tepki gösterdi. Bazı köylüler şirketin elektrik faturalarını ödemesini “rüşvet” olarak nitelerken, köy muhtarı tam tersi düşüncede.
Karaburun’da her geçen gün sayıları artan RES’lerden en çok mağdur olan yerlerin başında Yayla köyü geliyor. RES’ler hayvancılık ve zeytin üreticiliğiyle geçimini sağlayan köyün neredeyse içine kadar girdi.
Köylülerden Suzan Şişman her ay düzenli olarak köy kahvesinden aldığı elektrik faturasını bu ay bulamamış. Faturaların köy Muhtarı Mehmet Balaban tarafından RES şirketine ödenmesi için topluca götürüldüğünü öğrenen Şişman, buna karşı çıkarak muhtardan faturasını getirmesini istemiş. Suzan Şişman “‘Şirketten elektrik istiyoruz’ diye imza toplamışlar. 40-50 lira fatura geliyor bana en çok. Bu para için şirkete teslim mi olacağım?” dedi. Köyün yanı başındaki RES direğinin çıkardığı sesten rahatsız olduklarını söyleyen Şişman’ın şikayeti sadece bununla da sınırlı değil. “Asmalarımızı görün. Yeşil yaprak yok asmada. Tarladaki kavun, karpuzlarımıza bir bakın. Hep hastalık.”
RES’lere karşı mücadelenin önde gelen isimlerinden Mustafa Şenbahar da elektrik faturalarının Lodos AŞ tarafından ödenmesini “resmen rüşvet” olarak değerlendirdi. Şenbahar şunları söyledi; “Geçtiğimiz aylarda şirket bu köyde ÇED toplantısını yapamadı. Bunun üzerine köylülerin ağzını kapatmak için imza karşılığı böyle bir şey yapıyorlar”

MUHTAR: EZİYETİ ÇEKİYORSAK, VERSİNLER
Konuyla ilgili görüştüğümüz Köy Muhtarı Mehmet Balaban iddiaları doğruladı. Elektrik faturalarını ödemesini şirketten muhtarlık olarak kendisinin istediğini aktaran Balaban, “40’a yakın hanenin faturalarını götürdüm şirkete. Muhalifler istemediler ödenmesini ki; onlar her şeye karşılar zaten. ‘Madem bizim dağlarımızda elektrik üretiyorsunuz, elektrik verin bize o zaman’ dedik.” Muhtar Balaban, “RES şirketinin köylülerin elektrik faturasını ödemesinin etik olarak doğru olup olmadığı” sorumuza da; “Niye doğru olmasın? Bize eziyet ediyorlarsa bize elektriği de vermelerinin nesi var?” Köye çok yakın olan bir direğin sesi nedeniyle köylünün sıkıntı yaşadığını belirten Balaban, bu direğin kaldırılması ile ilgili şirkete yaptıkları başvurunun bir sonuç vermediğini söyledi. Balaban, “Devletten iznini, tapusunu almışlar. Biz ne yapabiliriz ki? Bu direk gibi yakınımızda olmadığı sürece de bir şikayetimiz yok RES’lerden” dedi.

YARIMADANIN YÜZDE 61’İ RES
Çevre Bakanlığı’nın 2005 yılında verdiği “ÇED gerekli değildir” kararı ile  Karaburun Yarımadasının yüzde 61’i 166 adet türbin kurulumu için Lodos AŞ şirketine tahsis edildi. Şirket Yayla köyü çevreleyip, Bozköy/Tepeboz sırtlarına 50 tribün kurdu. Yaşam alanları işgal edilen Yayla köylülerin açtığı davada mahkeme oy birliğiyle üretim lisansının iptaline karar verdi. RES şirketi köylülere ihtarname göndererek, 15 milyon TL zarar ettiklerini bu ve bundan sonraki zararı davacılara ve kent konseyine ödeteceği tehdidinde bulundu. Köylüler bu tehdide rağmen hukuki ve fiili mücadeleye devam ediyor. Geçtiğimiz haftalarda şirketin Yayla köyde yapmak istediği ÇED toplantısı köylüler tarafından yaptırılmadı.

Eklenme Tarihi: 11 Eylül 2015 

10 Eylül 2015 Perşembe

JES davası karar aşamasında


Aydın’ın Efeler ilçesi Yılmazköy köyü civarındaki Ken Kipas Elektrik Üretim AŞ tarafından yapılan jeotermal enerji santraline (JES) verilen ÇED gerekli değildir kararının iptali davası karara kaldı.
Aydın 2. İdare Mahkemesinde gerçekleştirilen dava duruşmasına Yılmaz köylülerin yanı sıra, EGEÇEP avukatları da katıldı. 

Duruşmada jeotermal enerji sahası olarak “ÇED gerekli değildir” kararı verilen alanın sulu tarım arazileri ve zeytinliklerle kaplı olduğu dile getirildi. Jeotermal enerjinin yenilenebilir olmasının, çevresel etki değerlendirmesinden muaf tutulması ayrıcalığını vermeyeceğini belirten hukukçular, JES’lerin tarım alanlarına olan olumsuz etkilerinin bilimsel çalışmalarla kanıtlandığını kaydetti. (Aydın/EVRENSEL)
 Eklenme Tarihi: 10 Eylül 2015


9 Eylül 2015 Çarşamba

Şaka değil İzmir’in suyu zehirleniyor

 

İzmirli yaşam savunucuları Çevre İl Müdürlüğü önünde yaptıkları basın açıklamasında kentin içme suyunu kirlettiği kanıtlanan Efemçukuru altın madeninin kapatılmasını istedi.
EGEÇEP bileşenleri, Çevre Mühendisleri Odası, Kent Konseyleri temsilcilerinin yer aldığı basın açıklamasını Elele hareketi sözcülerinden Cezmi Tomrukçu okudu. Efemçukuru Altın madeninin İzmir’in içme suyu havzasında 4 yıldır üretime devam ettiğini belirten Tomrukçu, yıllardır bilim insanlarının uyarılarına yetkililerce kulak tıkanmasının bedelini İzmir’in sularının kirlenmesi ile ödendiğini kaydetti. Mahkemeye sunulan son bilirkişi raporunda suların, Efemçukuru Altın madeni nedeniyle ağır metal yönünden kirlendiğinin tespit edildiğini hatırlatan Tomrukçu, “Zaten arsenikli olan içme sularımızın bir de ağır metal tehdidi altında olduğunu öğrenmiş olduk. Kirlenme öyle bir boyuta ulaştı ki, kentin su havzasına komşu olan Efemçukuru köyünün  içme ve kullanma suları bu nedenle aylarca tankerlerle karşılandı, madenin yanından geçen dereden su içen Kavacık köylülerinin onlarca hayvanı ise maalesef öldü” dedi.
Kapatılması gereken altın madeninin yeni bir kapasite artırımına gitmek istediğinin altını çizen Tomrukçu, “Mahkeme kararı ortadayken böylesi bir işe kalkışmak hukukun katledilmesi olduğu kadar İzmir için de ihanettir” dedi.
Basın açıklamasında “Şaka değil İzmir’in suyu zehirleniyor”, “Suyumuza sahip çıkıyoruz”, “Toprağımıza sahip çıkıyoruz” dövizleri taşındı. (İzmir/EVRENSEL)

Köylülerde HES tedirginliği: Su gitti mi hayat bitti!




Özer AKDEMİR
Manisa
Manisa'nın Salihli ilçesi Allahdiyen Köyü köylüleri yanıbaşlarına yapılmak istenen HES'in endişesini yaşıyor. Meyvecilikle geçinen köylüler, sularının ellerinden alınmasını yaşamın bitmesi ile bir tutuyor.
YARIN BU SU AKMAYABİLİR
Bozdağ'ın Salihli Ovasına bakan yamaçlarında bulunan köylerden Allahdiyen, geçtiğimiz günlerde bir şirketin yakınlarından geçen derelerde HES çalışması yapacağına dair köy kahvesine astığı duyurunun ardından endişeli bir bekleyiş içine girdi.
Dün köy kahvesinde EGEÇEP ve Salihli Çevre Platformu üyelerini konuk eden Allahdiyen köylüleri, kahvenin hemen yanıbaşından akan küçük kanaldaki suyu göstererek, "yarın bu su akmayabilir" diyor. Kiraz yetiştiriciliği yaptığını söyleyen Muharrem Aydın, geçim kaynaklarının zeytin, elma, kiraz gibi tarım ürünleri olduğunu söyleyerek, "Bu HES yapılırsa buranın iklimi değişecek. Öyle güzel bir iklimde yaşıyoruz ki Karadenizde yetişen kivi, fındık bile yetişiyor. En önemli ürünlerimizin başında kiraz geliyor. Kirazın olabilmesi için en az iki ay -6 -7 derecede soğuklaması lazım. Baraj yapılırsa bu mümkün değil" diyor.

SULARI ŞİŞELEYİP SATABİLİRLER
700 haneli köyde Salihli'den gelen yazlıkçılar da var. Bu kişilerden biri olan Hayati Ermiş, yöredeki suların kalitesine dikkat çekerek, "Sadece bu yakın çevrede 4-5 tane şişeleme fabrikası var. Bahçecik köyünün doğal kaynak suyunu özel bir şirkete kiraladılar. Salihli'de halka ise yeraltı suyu içiriliyor" dedi. Ermiş, HES'in sulara el koymak, şişelemek amacıyla da yapılmak istenebileceği görüşünde.

YÖRE KÖYLERİ BİR ARAYA GELİYOR
Hitit HES A.Ş adlı şirketin köy kahvesine astığı ÇED toplantısı duyurusunda HES'in Kömürcü, Bozburun ve Kurşunlu Derelerinin sularının birleştirilmesi ile yapılacağı belirtiliyor. Köylüler Kurşunlu Deresinin yazın susuz kaldığını söyleyerek HES'in hangi suyla yapılacağını soruyor. Köylülerin anlatımlarına göre diğer iki derenin suyu da fazla değil.
Köylülerder Azmi Ertaş, köydeki herkesin HES'e karşı çıktığını belirterek, "İki tane baz istasyonu diktiler köyümüze o gün bugündür armutlarımız olmuyor. Su gitti mi hayat bittti. Yakın köylerden arkadaşlarla aramızda konuşup ne yapacağımıza karar vereceğiz. bu HES'i istemiyoruz" diyor.

 Eklenme Tarihi: 09 Eylül 2015 

8 Eylül 2015 Salı

Eldorado Gold: Komşu kovdu bizde el üstünde



Özer AKDEMİR
İzmir
Türkiye’de yıllardır altın işletmeciliği yapan ve yıllardır çevreye ve canlı yaşamına yönelik etkileri nedeniyle eleştirilen Eldorado Gold, komşu Yunanistan’dan kovuldu. Şirket, Yunan hükümetinin tavrını gerekçe göstererek faaliyetlerini durdurma kararı aldı.
YUNANİSTAN’DAKİ FAALİYETLERİNİ DURDURDU
Financialpost’tan Peter Koven’in geçtiğimiz günlerde yayınlanan haberinde Kanada merkezli Eldoradogold’un Atina hükümeti ve yerel halk tarafından sürekli eleştirildiğine dikkat çekilerek, şirket CEO’sunun bundan duyduğu rahatsızlığı belirten sözleri aktarıldı. Eldoradogold CEO’su Paul Wright, Yunan hükümetinin tutumunu ‘saldırganca’ diye yorumlayarak, “Şirketimizin ülkedeki projeler ile ilgili olarak yatırım yapması ya da yatırımlarını sürdürmesi mümkün değildir” diyor.
Haberde şirketin Yunanistan’daki faaliyetlerini askıya alma kararından Stratoni madeninin yanı sıra Skouries ve Olympias projelerinin de etkileneceği, Perama Hill projesinin de ÇED raporu alınamaması nedeniyle durduğu dile getiriliyor.

KİRLİLİK KAYNAĞI
Yunanistan’da faaliyetlerini askıya alan Eldoradogold şirketi Türkiye’de ise tam tersi bir şekilde üretim arttırmak için yeni ÇED süreci başlattı. Uşak Eşme-Ulubey ilçeleri arasında Avrupa’nın en büyük altın madeni olan Kışladağ Altın Madeni’ni işleten şirket burada geçtiğimiz aylarda kapasite arttırımına gitmişti. Çok geniş bir alanda “Dünyanın en vahşi yöntemi” olarak nitelenen açık ocak ve yığın liçi yöntemiyle altın işletmeciliği yapan şirketin yöredeki yer altı, yer üstü su kaynaklarını kirlettiği, özellikle küçükbaş hayvanlarda önemli oranda ölü ve sakat doğumlara neden olduğu iddiaları sık sık gündeme geliyor.

YAŞAM SAVUNUCULARINDAN KAMPANYA
Şirketin bir diğer altın madeni olan Efemçukuru Altın Madeni ise, Türkiye’nin üçüncü büyük ili İzmir’e su sağlayan barajlara komşu bir konumda. Kente kuş uçuşu 20 kilometre uzaklıktaki altın madeni, yaklaşık 4 yıldır üretimine devam ediyor. Geçtiğimiz aylarda açıklanan bilirkişi raporlarıyla yer altı, yer üstü sularında, toprakta ağır metal kirliliğine yol açtığı kanıtlanan madenin bu nedenle ÇED izni iptal edilmişti. İptal edilen ÇED’den daha eski bir ÇED raporuna dayanarak çalışmalarını sürdüren şirketin bu mahkeme kararının ardından kapatılması beklenirken, madenin kapasite arttırımı için yeni ÇED süreci başlatması yaşam savunucularının karşı faaliyetlerine ivme kazandırdı. Geçtiğimiz günlerde şirketin CEO’su Paul Wright ve Türkiye kolu TÜPRAG’ın Genel Müdürü Mehmet Yılmaz hakkında “Çevreyi kasten kirletme” suçlaması ile suç duyurusunda bulunan yaşam savunucuları, kapatılması gereken madenin kapasite arttırarak hukuku çiğnediğini dile getirdi.

BUGÜN ÇEVRE MÜDÜRLÜĞÜ ÖNÜNDE EYLEM
Şirketin kapasite arttırımını ve yörede yarattığı sorunları işleyen bir metinle sosyal medyada imza kampanyası başlatan İzmirli yaşam savunucuları, bugün çevre il müdürlüğü önünde şirkete verilen izinleri protesto eden ve madenin derhal kapatılmasını isteyen bir basın açıklaması yapacak. Yaşam savunucuları ayrıca şirketin merkezi Kanada’da çeşitli kampanyalar yapmayı planlıyorlar.
Eklenme Tarihi: 08 Eylül 2015

4 Eylül 2015 Cuma

Karaburun Bilim Kongresi’nde ‘Barış’ vurgulu ekolojik panel


Yelda TEKİN
İzmir


Bu sene 10. kez düzenlenen Karaburun Bilim Kongresi üçüncü gününe, barışın toplumsallaşması ve hep birlikte örülmesi gerektiği vurgusuyla başladı.
Ana teması “Sermayenin Doğası: Soykırımlar, Katliamlar, Savaşlar” olan kongre bugün “Yıkım ve Yabancılaşma Kıskacında Doğa” başlıklı oturumla açıldı. HDP Milletvekili Prof. Dr. Beyza Üstün moderatörlüğünde gerçekleştirilen oturumda Fatih Özden, Muzaffer Kaya, Özer Akdemir, Orhan Sarıaltun sunum yaptı.
“Emek ve Doğa: Çerkezköy Örneği” başlıklı sunum gerçekleştiren Muzaffer Kaya, İstanbul’un sınır ilçesi olan Çerkezköy’ün sanayileşme sürecini, su alanlarının kirletilmesini ve doğanın organize bir şekilde sömürülmesini emek ve sermaye ile iktidar ilişkileri üzerinden anlattı.
Fatih Özden, “Yabancılaşma Kuramı Çerçevesinde Tarım: Güçlenen Hegemonya ve Çıkış Yolu İçin Çabalar” adlı sunumunda Marx’ın ‘Yabancılaşma Kuramı’nı gıda krizi üzerinden yorumladı. İnsan ve doğa ilişkisinin sermayeleşme süreciyle koparıldığına ve tarımın bir hegemonya alanı olduğuna dikkat çekti.
'EKOLOJİ MÜCADELESİ SINIF MÜCADELESİNİN PARÇASIDIR'
Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) Yürütme Kurulu Üyesi ve Çepeçevre Yaşam Programının Sunucusu Özer Akdemir, “Ege Bölgesi’nde Ekolojik Yıkım Görüntüleri ve Mücadeleler” başlıklı sunumunda Ege Bölgesi’nde yaşanan kapitalist doğa sömürüsüne dair örnekler sundu. Yırca’da termik santral yapmak isteyen sermaye sınıfının usulsüzce kestiği zeytinlikler için yapılan direnişten, altın madenine karşı çıkan Bergama köylülerine, Bozdağ’da yöre halkının su mücadelesine değinen Akdemir, “Ekoloji mücadelesi bir sınıf mücadelesidir” dedi.
TMMOB Şehir Plancıları Odası Genel Başkanı Orhan Sarıaltun, “Kentlerin Çöküşü” başlıklı sunumunda, Cumhuriyet’in kuruluşuyla Ankara’da başlayan kentleşme sürecini kuruluş, gelişme, duraklama ve çöküş dönemleri üzerinden inceledi. AKP’nin 13 yıllık iktidarının sermaye sınıflarıyla ilişkisini aktaran Sarıaltun, TOKİ gibi iktidar destekli sermaye gruplarının doğaya verdiği tahribat sonucu kentleşmenin imar afları gibi yasal düzenlemeler sonucu çöktüğüne değindi.
Barışın toplumsallaşması gerektiğine vurgu yapan Prof. Dr. Beyza Üstün, Kobanê’nin barışı örme yolunda bir kazanım olduğunu belirterek meclisin savaş tezkeresine ‘evet’ demesinin kabul edilemez olduğu söyleyerek paneli sonlandırdı.

 Eklenme Tarihi: 04 Eylül 2015

İklim değişikliği tarımı vuruyor: Gıda fiyatlarında sıçrama uyarısı!

  01 Haziran 2023 07:00 Dr. Oğuz Tutal'ın araştırmasına göre Türkiye için en büyük tehlike kuraklık ve aşırı sıcaklar... Araştırma g...